29 Ağustos 2008 Cuma

kurtlarla koşan kadın


balkon konusunu uzatmama hakkımı kullanmaya karar verdim..


şimdi hani ben sıkılmış atalettim ya..
önce içine kaçan ..
ordan da yavaş yavaş.. dışarı kaçan atalet..
hani bahçede günlerce çalışan.. her tohumun hatrını soran kadından..
yardımcı kadına.. "işte nane.. işte saksı işte toprak hadi gülüm bunu da sen dikiverirsin"
diyen kadına..
eliyle fransız ajurlu beyaz keten örtü yapan kadından..
hediye gelen yemek örtüsünü değiştirip..
yerine pullu dekolte bluz alan kadına..
uzar gider hani.. benim evden ayrılışım..

bu tarihten ..
tam iki yıl sonra..
ikeaya gitsek dediğimde ..
kıdemli yengece..
gözleri parladı..
hele ben yeni bir masa örtüsü aldığımda..
ohh evine dönüyorsun sonunda dedi..

hatta ben bile.. öyle hissettim..
bir gün.. zili çalıp..
ben geldimm..
iki yıldır yoktummm diyesim gelmişti..
giderken gerçi başta sessizce..
sonrasında..
çocuksun anneme neler oldu bakışlarını yatıştırmak için..
acık dolanıp geleceğim..
sonucu da yol su elektrik size geri dönecek demiştim..
ve tüm çevremde insanlar soru ve ünlem işaretleri ile bakarken..
bi tek çocuks ve sk.. sakin durmuşlardı..
o dönemde..

acık aklım karışsa da..
anladım..işte..
neden böyle olmuş..
neden dışarı kaçmışken geri gelmişim..
ya da neden kaçmışım..

efenimmmmmmmmm..

"kurtlarla koşan kadın" diye bir kitapla ilgili bir makale okudum..
kadınların arketip davranışlarını inceleyen bir kitap..
henüz çevrilip raflara gelmemiş bizim buralarda..
kadın ve arketipi birarada görünce..
hemen okumaya başladım makaleyi..
=)..

eve dönüş.. kişinin kendine gelmesi...
diye bi bölüm var.. bu incelemede..

her kadının ara ara dünyasal yaşamdan..kendine dönüp..
amaçlı bir yalnızlık yaşaması gerektiğini anlatıyor burda..

"eve dönüşün bir çok türü var" diyor..
"eski okuduğun kitaplardan bölümler okumak..
sevdiğin şiirleri bir kez daha okumak..
bir su kıyısında kısa da olsa zaman geçirmek..
bir ağacın altındaki yarı gölgede.. gün ışığı beneklerini izleyerek uzanmak..
özel bi arkadaş..
dua etmek..
bir bebeği kucaklamak..
bir kafede oturmak.. ve defterine yazmak..
hepsi eve dönüş duygusu verir.."

ben buna albümleri karıştırmak..
eski anıları anlatmak yazmak..
şarap tatmak..
müziği gönlünle dinlemek gibi..
yeşil bir yolda araba kullanmak gibi..şeyler de ekleyebilirim..

"sizin bu sürece girmeniz..başkalarının canını sıksa da..
arada bir eve dönmek iyidir"
"dışarda kalmayı sürdürüp.. çürümekten..
ve emekleyerek sürünmekten daha iyidir".. diyor..

"kadınların.. eksik olanı tamamlamak..
almak.. yapmak.. göz yummak.. olgunlaşmak için
eve dönme haklarını kullanmaları doğru ve gereklidir " diyor..

"ev.. dış dünyada bulamadığımız ..
görüş.. sükunet.. sıkıntıdan arınma.. sürekli isteklerden uzak durma ve arınma..
gibi duygu ve durumların..
daima süregeldiği bi yerdir.. şeydir..".. diyor..

"bütün bu hazineler daha sonra.. evin dışında.. dünyanın zirvesinde kullanılmak üzere..
iç dünyaya iyice sindirilmelidir..
bunu yaparken çevrenizi..onları terketmediğiniz..
kendinizi yenileyip..
bu dönem sonrasında..
daha iyi.. daha verimli olarak..
gerçek hayatınıza geri döneceğinize dair..
yatıştırmanız iyi sonuç verir.." diyor..

şimdi bak atalet ne güzel yapmış..
akıllı kadın..
kendi eve dönüşünü yapmış..
mı diyeceğiz..
yoksa..
/aklımın karıştığı nokta ..tam olarak burası../
bu konuşmayı ben tam olarak.. içime.. ordan da dışarı kaçarken yapmamış mıydım..
eve dönüp..
ilk iş çamaşır çekmeceleri..
albümler..
kitaplar arasında bir vakit geçirirken de kullanırsam bu cümleleri..
o zaman ..
eve döndüm.. ama aslında yokum mu diyeceğim..
anlamadım..

ev benim içimde mi..
dışımda mı..
yoksa aslında benim evim dışarsı da..
ben eve dönünce.. dünyasal yaşama mı gelmiş oluyorum..

bi seçenek daha var aklıma gelen..
benim eve dönüş biraz uzun sürdü de..
önce dışarda eve döndüm..
şimdi evde.. evdeyim..
ilerde de inşallah evde olacağım..
mıdır??

ay kafam karıştı..
ben manyak mıyım =)..

hangisi ev..
balkon nerde..
daraldım.. açın şu kapıları..

***********************

dün fransız filmi tek bir sahne..
orta yaşlı erkek..
kafede.. çok genç kıza sarkıntılık edecek..
kız masada yemek yiyor tek başına..
ilk cümleyi hatırlamıyorum ama..
kızın cevabı ile uyandı dikkatim..

K-ben garsonum.. öğle molasındayım..
A-aaa garson musun..
K-evet ama arada mankenlik de yapıyorum..
A-mankenlik mi.. neden garsonluk yapıyorsun o zaman..
K-ailem manken olmamı istemiyor..
A-ailen garson olmanı mı istiyor..
K-ailem kaptan kusto ile çalışmamı istiyor..
A-kusto.??? şu....
K-evet su altı çalışmaları yapan.. dedemin arkadaşıdır..
A-......
K-ama ben yüzme bilmiyorum...
A-o zaman da garsonluk mu yapıyorsun?*@&!?

ne mi oldu..
adam kızı tavlayamadı.. hatta kaçtı korkup..
ama kız adama taktı =P...

ama ben de sıkılıp izlemedim ki zaten..
***********************

bir gün karşılaşırsak bi yerlerde..
bakışmayalım konuşmayalım ne olursun..
nırınımm nırınım..

28 Ağustos 2008 Perşembe

balkon takıntısı



adanada atatürk eviyle açıyorum.. bu yazıyı..
hanimiş de benim balkonum da .. yokmuş daa =P..

hbaşakım çağlara destek çıkmış da..
ben dam sefalarını biliyorum..
kenarında korkuluk olmayıp da
her yıl.. yaz dönemlerinde.. haberlere konu olan..
hani patır patır insanların düştüğü =)..
bu kadar kolay bi çözümü varken.. neden bu kadar sakatlanma ve ölüm yaşandığını bi türlü aklımın almadığı dam kazaları....

bildiğim.. avlu yaşamı var bi de..
serinde..
yaşam ama..
sokak yaşamı değil işte..
içerlek yaşam..

bu balkon konusu bana ilginç geliyor..
aklıma getirdiklerini yazasım devam edesim var...

bi kere itiraf etmeliyim ki..
benim de pek balkon tecrübem olmadı..
ayrıca yaşadığım evler genellikle sokağa.. yaşama arkasını dönmüştü..

çocukluk evimde balkonum yoktu..
doğrudan bahçeye bağlanan bir yerdi oradaki balkonumuz..
bir apartmanın en alt katında..
yemek odasındaki kapıdan.. üst kattaki balkonlar ebadında korkuluksuz sınırsız bir alana çıkılır..
ordan da bir adımda.. bahçeye geçilirdi..
bahçe bloğunu okuyanlar o bahçenin bahçıvanının babam olduğunu hatırlarlar..

ve..
evin arka tarafında idi bizim daire..
sokağa yüzü yoktu..
tüm pencereleri bahçeye açılırdı..

ama..
=)
evet ama..
üst katta oturan arkadaşımın.. önde ve arkada balkonları vardı..
bütün bakırköy.. evin önünden geçip.. sahile..
ordan da.. evin arkasında yer alan çay bahçesine geçerdi..
eh.. elbet.. gençliğimizde.. önden gelişini takip ettiğim..ettiğimiz .. birileri vardı..
sonra onlar çay bahçesinde oturup bizi keserken ya da hiç farketmezken..
bizim de ..arka balkona koşup..
hiç oralı değil gibi.. davranıp..
göz ucuyla içine düştüğümüz..
ay içimiz içimize sığmayınca..
bi koşu bahçeye inip..
salıncağa binip .. hülya koçyiğit gibi bacaklar önde.. baş ve saçlar arkada..sallanıp..
kahkahalar atarken..
dikkatlerini çekmeye çalışışımız geldi aklıma =D..

hayır bi de aşağısı olmaz..
ille o zamandan kara gözlü..
sürmeli gözlü.. bir üniversite öğrencisi idi benim takip ettiğim..
ohannes..
biz aramızda ona ivıl ay derdik..
öyle karanlık bakışları vardı..=P
bir de hep tepeden tırnağa siyah giyerdi..
ben daha bir ergen..
büyük görünmek için..
tütsü çubuğu yakıp..
sigara içiyomuş gibi davranırdık balkonda..
büyük görünmek için =P..
tabii anneler de salak ya =D.. anlamayacaklar sanki naaptığımızı..
arkadaşımın annesi balkona gelip.. naapıyorsunuz bakiim orda dediğinde..
ikimiz de orta ve işaret parmaklarımızın arasında birer tütsü çubuğu ile ne yaptığımızı açıklamakta zorlanmıştık =D..

olmadı bişi tabii..ohannesle aramda..
elalemin balkonundan ve babamın bahçesinden benden yaşça çok büyük birini baştan çıkarmayı başaramadım elbet..
hatta şimdi beni fark bile etmediğini düşünüyorum..
ama ben o zamanlar pek emindim kendimden..
kırmızı meşin yastıklı ferforje koltuklara elde tütsü..
bacak bacak üstüne atılmış.. konuşlanıp..
3 kat yukardan flu görünen çocuğa göz süzerken =)...

büyüdüm.. ve başka kara ve sürmeli gözlere kaydı aklım gönlüm =P..
balkondan değil ama..

zorunlu hizmete gidince.. 2 sene sekiz ayda..
bir en alt kat..
bir dördüncü kat..
bir de.. lojmanda ikinci katta evlerim oldu..

ilk evde..
arkada bahçe daha aşağıdaydı o yüzden bir balkon vardı ama..
boydan boya demirliydi.. açmadım o demirleri..
ne açıcam..
kapıya ve pencereye dayanan hayranlarımı zor savuştururken =P..
yoo şaka yapmıyorum..
cidden.. önden pencere perdesinin arasından bile bakmaya çalışırlardı =P..

ikincisi..
dördüncü katta.. sokağa bakan..
ev boyunca uzanan.. bir metre genişliğinde bir balkondu..
testi gibi yanyana dizilip oturabilirdik tabii ..
ev arkadaşlarımla..
ama zaten sokak sırf bizim meraklılarla dolu..
millet kafası havada yürüyüp..
pencereye yansıyan siluetime bakarak dedikodu üretirken..
ne işim olacak..
resmi geçit balkonunda..
yere kilim serip.. çekirdek çitlemek..
ben gibi bi buduar kadınıyla pek bağdaşmaz kabul edin..
e vurun kahpeye sahnesine çeyrek kala bi yaşamdı benimki..
ne şarabı.. saç sarmak için bira bile alamazdım bakkaldan ..
şarap içmediğim balkona balkon demem ben..
aşağıda bi romeo da olmayınca..
geçelim bu kullanışsız balkonu da..

son lojmanda
arkasını sağlık ocağına dönmüş..
bu kez.. göle bakan.. yeterince geniş.. ve mutfaktan çıkılan bi balkonum oldu..
müzikçalar.. masa sandalye.. ve bol sohbetli..
hatta civar kasabalardaki erkek arkadaşların..
ceplerine saklayıp getirdikleri şarabı ya da.. konyağı yudumladığımız..
göl kısından su içen inekleri..
biz bağırta bağırta müzikçalarda kuğu gölü çalarken..
bata çıka çamur gagalayan kazların bi noktada müzikle senkron olan dansını izlediğimiz..
komik bi balkondu.. ama kısa sürdü ayrılınca..oralardan..

sonra..
gene ancak iki saksı alacak balkonu olan bir eve geçtim..
üstelik o da.. çocuk odasından çıkılan bi balkondu..ve arkabahçeye bakıyordu..
eh.. emniyet tedbiridir..
hiç kullanmadık desem yeri var..

ama bir sonraki..caddeye sokağa değil de..parka baksa da..
benim yazlık oturma odamdı..
çepçevre saksılar..
masam keten örtülerim.. keten koltuklarım..
müziğim.. hatta bir de şezlongum oldu..
sıcak yaz gecelerinde.. çekirdek uyutmadıkça.. orda sabahladık beraber..
şarapladık.. sohbetlendik.. keyifli oldu..

ordan gene taşınınca..
bu kez 3 teraslı bir evde buldum kendimi.. 7 ay boyunca..
gene sokağı göremiyordum o yükseklikten.. alttaki ev çıkıntısı nedeniyle..
sadece çatılar ve gökyüzü..
martılar ve kargalar..eski dostlar..
gerçi çiçeklere pek rahat vermediler de..gene de iyi geçindik diyebilirim..
mutfaktan çıkılan terası.. çocuk oyun alanı..
diğerlerini de..
birini kendime buduar diğerini.. ortak balkon yaptım..
o zamanlardan başladım sabahın en erken saatlerinde.. balkonu.. açık havayı.. değerlendirmeye..
saksılarla oynayıp..sabah kahvemi orda içip.. dergilere orda bakıp..
kitabımı orda okuyup..
bazen şezlonga uzanıp.. martıları ve bulutları ve yıldızları izlerdim..
bazen çocuklarla yere yatıp..
bulutlara şekiller kondurup.. masallar yazardık..

sonunda anladım ki çocukluk evim..
beni ele geçirmiş..içime kaçmış bi kere bahçe sevdası..
ille de ayağım elim toprakta olacak..
kesmiyor beni.. doyurmuyor.. saksı toprağı..
işte biliyorsunuz işte şimdi.. bir arka bahçem oldu..
daha doğrusu bah..
gene her köşesi yazlık oturma alanı gibi düşündüğüm..
dedikodu köşesi..
uyku köşesi.. yemek köşesini bu mikro mini bahda.. ayırmayı bile becerdim..
gene bir parkla devam ediyor ..
gene benim yaşadığım ev hayata arkası dönük bir ev..

belki de ondan bu sokak üstü balkon saplantım..
nerdeyse hiç sokak üstü balkonum olmadı ki =)....
***************

bezdirdim biliyorum..
ama burada not tutma.. özgürlüğümü kullanarak..
obsesif kişiliğimi de ön plana çıkarıp..
ille de balkon deyip..
devam edeceğim...
eski türk evlerinde toplum yaşamı nedeniyle olmayıp..
şimdilerde her apartmana kondurulan balkonlar ve oralardaki yaşam ile..
o evlerin kadınları arasında.. dolanacak.. aklım.. dolandı hatta..
ama uzadı gene bu yazı.. sündü.. gitti...
hatta abartıp burdan da mutfaklara geçebilirim..
her evdeki mutfağın .. ve yemeğin sözünü edebilirim..
di mi..
özgür bilog burası =D..
***************
durum.. ay sormayın bahçedeyim.. ayaklarım pufta..
fonda duman.. içerim ben bu akşamdan.. sadece koklaacaktıma geçiş yaptı..
sahi bunlar artık yeni albüm yapsın ya..
kadehte şarabım..
şarabımın buğusu yoğunlaştı..
kadehin üzerinde damlacıklar oluştu..
bazıları birleşti.. uzun ince sapından aşağı doğru kaydı..
hatta sehpanın üzerinde bir halka oluşturdu ..
acaip keyifliyim yani =D..

27 Ağustos 2008 Çarşamba

balkon devam ve itirazım var............


bizimkiler gurbette ya..
ziyarete geldiklerine teşekkür etmek gerek..
ederim de..
yece ve çağlarıma.. hatta kocaman hoşgeldin öpücükleri de veririm..
oralardan atalete geldikleri için..
ama dilim durmaz..=P

balkon konusundan anlamıyorlar.. demeden geçemem..
yeci bilmem ama..çağlar zaten kuşlara teslim etmişti balkonunu..

aslında ben mi yanlış anladım ama.. bir çeşit bizim de balkonlarımız vardır yoksa da başka şeylerimiz vardır.. havası sezdim.. onların yorumlarında..
e gurbetçi çocuklar tabii..=P
huuuu... kızmayın atalete..bizim balkonlar kötü demedim ki..
balkon kültürümüz yok dedim..
ve de.. yok işte..
buyrun yukarda..avrupa balkonları..
hem de pek israr edilmeden ille de süslü olsun demeden
yaptığım aramada çıkanlar..
hırvatistan .. bosna ..macar..ispanyol..italyan..fransız..ingiliz..madrid .. sofya..tek tek sordum aklıma gelen ülke ve şehirleri ..
hepsinden resimler verdi.. gugl..
ordan tplayıp.. bi tek resme toplayıverdim.. bir demet balkon...=)
artık kim kim diye bir de onu yazamadım..
ama ararsanız bulursunuz..

bence..iki şey..
biri.. dili bir ulusun..
diğeri evi..
onun genel olarak yaşama yaklaşımını ve anlayışını anlatır..
bizde evin içi var..kutsal ve sıcak..
hele ortak yaşam alanları ve mutfaklar..
ama eşyaya düşkünlüğümüz yok..
onlar hep..sabit.. eve ait..
inanmayan araştırsın..
eşya kültürü çeyiz sandığı olan bir ulusuz biz..
yıllar önce okuduğum bir mimari kitabında okumuştum..
eski istanbulda.. badana yaptırmaktansa taşınırmış insanlar..

sedirler sabit.. dolaplar yerli yüklük..
e ne kaldı geriye..
bi sini iki tahta kaşık.. kap kacak..
bir de..
dokuma döşemeler..
göçebe çadır geleneğinin devamı gibi bizim evler..
yani..
kızmayın.. yerme değil bu..
gerçek ...

yine de balkon türkiye deyince..
satılık yazlık ev ilanları ile..
ki o evler hep.. akdeniz mimarisi ile.. akdenize ve egeye açılan koca terasları içermekte idi..
esas ilgi çeken..
türkiye ile ilgili balkon haberlerinde..
genelde balkon çökmeleri..
balkondan halı silkmeler ..
ve bir de balkona sayarsak..
epidemi şeklinde..
damdan düşmeler yer alıyor..
haha bi de.. şu yoldan balkona düşen arabanın kaza fotoları..

şimdi tamam ben de severim canım tece mi de..
laf da etmedim de..
balkonlarımıza..
ama..
balkon bizim kültürde yok..
sokağa bakan balkon klasik türk evinde yok
neden..
kadın kısmı dışarı gösterilmez de ondan yok

cumba var cumba..
farkı farkedelim..
=)

bu arada..
jidoma özel teşekkür..
bayıldım romeo öyküsüne..
evet..
bekliyorum ben gene balkon aşkları.. lütfen..
anıları karıştırın bakalım..
haydii =)

*****************
durum dün bir tutam baharat adlı filmi izledim..
nasıl bir denk geliş oldu.. tam da rum evleri büyüsü altında iken..
oradan bir cümle size..
meze..
insanın damak tadını gezdiren bir yemek türü imiş..
o yüzden..
yunanca da yemek sözcüğünün içinde..
gezmek sözcüğü de gizli imiş..
yalansa günahı.. filmdeki faninin boynuna..

ama ben çok sevdim.. baharatlar sayesinde..
açılan renkşeri yaşamları hatırlaynda..
yukarda bi eksik bıraktım dedim..

bir.. dilimiz..
iki.. evimiz..
üç mutfağımız.. bizi anlatan..
yaşama bakışımızı..

bi de uyuyakalmasam filmin sonunda tam olacaktı da..
neyse.. dvdsi alınmalı bunun..
izlenmeli..
anlaşılmalı
olabilecek en yumuşak göç ve geride bırakma öyküsü..

bir cümle daha..
eğer gidiyorsan bir şehirden..
artık geride kalanları değil..
gittiğin yerdekileri anlatma vaktidir.. =)...

25 Ağustos 2008 Pazartesi

romeo.. ama elektronik pop olmayanından.



tatilde..
taş resmi..
parke taşı duvar.. sur farketmez..
taş işte..
ve kapı ve pencere..
resimlemeye..
ve ince ince bakmaya bayılırım ben..
pencereler gözleri..
kapılar ise ağzı ise..
balkon ..
süsü bence..
karizmatik bişey..
hani şu yalancı benler gibi..
seksi bişey balkon..



balkon deyince neler geliyor aklımıza oysa..
istanbulda..
genellikle depo niyetine kullanılan şey..
kapatılıp..içi ardiye yapılanı..
kapatılmadan ardiye yapılanı..
boş bırakılıp hiç kullanılmayanı..
saksı yüzü görmeyeni..

neyse..
zaten gereksiz bişi..
bizim kültürümüzde yok..............
balkon malkon yok..

hatta meraktan..
sordum gugla dedim nedir bizim evlerin karakteri..
türk evi..
var..
bi de rum evi var.. bizlerde..
rum evleri..
sokaktan doğru kocaman bi kapıyla eve girilen..
hatta çoğunlukla iki üç de.. olsa.. kapıya basamakla çıkılan..
hatta kapısında o evin sahibi ne iş yapıyorsa o iş dalıyla ilgili bir simgesi bulunan..
oldukça gösterişli..evler bunlar.. kapının yanında ille de ilk katta ve ikincide pencereleri olan..
ön cephesi düz..
ikinci katta balkonu olan evler..

demir ya da beton dayanakların üserine oturtulmuş ahşaptan..balkonlar..
balkonlar oturma düzeninden çok sanki sokağı izlemek için..
yaşam sokakta çünkü..renk moda müzik.. neşe kutlama.. haber..sokakta..
sevgililer sokakta..
=P
giyin kuşan boy göster sokakta.. ya da balkonda..

türk evinde..
ana kapı hep bir iç avluya açılıyor dedi gugl..
iç avludan da.. üstteki yaşam alanlarına merdivenle çıkılıyor..
genel kullanım alanları mutfak gibi.. depo gibi.. hamam gibi..
altta..
yatak odaları.. çok amaçlı odalar ise..üstte..
selamlıklar altta..
haremlikler üstte..
ama üst katlarda.. sokağa bakan tarafta..
bir cumba var..
balkon yerine..
pencereleri kafesli..
yaşam sokakta çünkü..
cumbaların arasından bakarsın sokağa..
yaşama..
giyin süslen.. geç cumbanın arkasına..
izle.. =P
katılma diye..




işte bu balkonu çok sevdim..ben..
şu yuvarlacık olanı..
arkada ev kalmamış..
sadece binanın fasadı ayakta..
kapısı da oyuk halinde..
ama..
o iki balkonun zerafetine..
dikkatinizi çekerim..
yıllara.. inat.. sahipsizliğe.. unutulmuşluğa inat..
tutunmuş duvara..
sokağa..
hayata..

bunlara yabancı dillerde.. fransız balkonu deniyor..
masa sandalye konmadan..
öylece.. ayakta durup..
sokağa bakmak için..
yaşam sokakta çünkü..
=)

pasaklı balkon tanıklıkları hariç.. onları istemem..
bende yeterince var..

hani bakiim balkon anıları..
hani sevgililerin sokağa gelip kızların görmezden gelme durumları..
alttan bakma..
kaç kere geçti sokaktan sevgili onu sayma..
anıları..
romeo diyorum jülyetler..
romeo anıları..
=)

24 Ağustos 2008 Pazar

her gidişin bir dönüşü olmasa....



datçada rüzgar..
hiç durmaz..
durmadı..
haydar bey.. teşekkürler..



begonviller sanki burdaki gibi açmaz başka yerde..
ya da bana öyle gelir..

datçada geceler.. farklıdır..
geceler.. serindir.. sarılmayı sarınmayı.. körükler..

kıskandırmak gibi olmasın..
gene öyle serindi ..

ağustos böcekleri..
sıcaaakkkkkkkkkkkk sıcaaaaaaaaaaaakkk diye bağırdı gerçi.. gün boyu..
hele de akşama doğru.. ama..
o kadar da olmasa..
o buğulu şarap..o rüzgar.. o kadar güzel gelir miydi bize..

deniz hep aynı güzel.. kum da..
o denizi-kumu romantik bir yazarla paylaştık..
aynı suda ıslanmak insanı.. yazar ya da romantik eder mi ki..
bana faydası olur mu ki..=P..

alaçatıda rüzgar güzelmiş gerçek..
lavanta kafe de.. pek hoşmuş..
sokaklar pek keyifli..
kızlar güzel..
midye dolması leziz..
kumru aynı dendiği gibi..

çeşme de.. kale..
yanımdan geçen birinin dediğine göre..
kale işte bunlardan her yerde var..
ama buraya başka türlü mü yakışmış ne ??..
balık leziz..
rüzgar..
hıhı evet orda da pek güzel...

çeşmede de imbat mıdır özel adı rüzgarın..

ayvalıkda tepeden sahile eski mahalleden inmek..
arnavut kaldırımlarının en eskilerine basmak..
fevzi paşa mahallesinde..
of offf...
o ne renk.. o ne cümbüş.. demek..
akşamın alakaranlığı çökerken o ne pembeleşme..
deniz üstünde..
rüzgarda..
ahtapot dolma mı.. kabak çiçeği dolma mı güzel..bilememek..
ama kum midyesini tek geçmek..
hele dostlar sayesinde..
balıkçıda tavuk şnitzel.. bulabilmek.. daha bir özel hissetmekmiş..
söz aldım ayvalık evi için..
bulacaklar benim için..
cunda da taş kahve..

egede yollar pek hoşmuş..
izmir hariç..
izmir tabelaları kadar kötüsünü görmedim..
özellikle şehrin içine sokmak için insanları..
yaplmış sanki..
neyse..
alperim kulakların çınladı izmir izmir..
rüzgarı kordonu konağı..
yeşil dalgada eziyet haline gelmeden geçerken..

..
tatil güzelmiş evet..
neler anlatır dönünce diyenlerin..
ümitleri boşa çıkacak da..
benim tatiller hep aynı hedefe.. amaca.. yönelik..
beyni boşaltmaya..
sistemi resetlemeye..
yeni gözlemleri.. öyküleri kaydedecek yer açmaya..
yaptık geldik..

gene.. bin küsur sayfa yazı..
gene on küsur şişe şarap..
gene kupa kupa kahve..
kulaklıkta buğulu sesler..
çamaltı pazarların renkleri..
gene gün batımları..
ay çıkımları..

balı bademi..
ille de rüzgarı..
gene yollar..
yol kenarları.. satıcılar..

yasu hepsine..
ben döndüm ama ruhum bi süre egede kaldı..
ısrar ettim ayrılamadı yine de..

bu arada bloumu bu kadar düzenli..
bu kadar canlı ve keyifli tutanlara..
kalimerhabalar olsun..

kucak dolusu ege güzelliği olsun..

kapı pencerelerin.. göğün.. denizin .. mavisi..
duvarların beyazı..
güneşin.. kumun.. kadehte şarabın.. parlaklığı..
rüzgarın .. dalgaların nefesi..

içinize dolsun..

8 Ağustos 2008 Cuma

.........

ne bu sessizlik demeyin...

çok yoruldum ben...

çok anlattım ..
çok yazdım...
çok okudum.. paylaştım..
sanki içim boşaldı..

gidiyorum biraz..
dinlenmeye..tatile canım.. dönücem..
eni sonu onbeş gün içinde..



valize bunları koydum...



buraları dağınık bıraktım aceleden..
çarşafların arasına.. bir not bıraktım..



eğer yatağı düzelten olursa..
içindeki not onun olacak.. =P


biraz üzülmeniz normal..
adı bile var..
boş yuva sendromu..
her gün birlikte olmaya alıştığınız kişiden ayrılmak..
her gün çaldığınız kapının açılmaması..
normal.. üzecek sizi..
bana yakın olmak için biraz buralarda oyalanmanız da normal..
utanmayın.. yazın sibaksa..
seviyorsunuz ataleti.. canıtını.. sürmeliyi..
buduarı..
biliyorum..

şarap..
biraz müzik..
biraz kitap....
biraz film ...
belki de tatil..
iyi gelir ben yokken..

arada gelip dedikoduları yazıverin.. yorum olarak..
süper düper bişi olursa..
ben de yazarım =)..

dilerim..
ben buralarda yokken tek derdiniz benim yokluğum olsun..




canıtını aramayın boşuna..
elbet o da benimle geliyor..
sürmelim de..
biraz sizinle biraz benimle.. olur sanırım..
.........

6 Ağustos 2008 Çarşamba

..

konuyla ilgili son resimleri..
ekleyeceğim buraya..
bir iki not ve..
ve kendi en sevdiğim en seksi bikinili resmimle son vereceğim..

mutlu yaşadılar diyebilirim..
hiç kavga ettiklerini görmedim.. duymadım..
cemal bey saime hanımı kaybettikten sonra bir buçuk yıl daha yaşadı..
altı ayını şuuru kapalı olarak..
son gününde sabah.. gözünü açıp.. bana..
bana burda kal diyorlar ama onlar saime aşkının ne olduğunu bilmiyorlar dedi..
sayıklıyor sandım..
ama o gün.. saimesinin yanına gitti.. haber verirmiş meğer..

karakterleri.. hiç uyumlu değildi..
saime ne kadar savaşçı ise..
cemal bey o kadar..
sadece lüksten ve güzelliklerden hazzeden diğer şeyleri yokmuş gibi ..varsayan hayaller ülkesinde yaşayan bir karakterdi..
cemalgürsel ile yakınlığı nedeniyle 60 yılında emekli oldu..
ve o günden sonra olabilecek en mükemmel ev erkeği olarak yaşamını sürdürdü..
saime hanım 31 yıl öğretmenlik yaptı..
ve yaş haddime kadar çalışmadım diye üzüldü sonra..

hep didaktik ve savaşçı oldu..
hep güvenilen oldu..
cemal beyin de.. güzeli ve sevgilisi oldu..
bize karşı sevgi duyduğu kesin ..
her ayrıntısında gizli idi davranışlarının ..
ama işte şöyle sarılan.. öpen..
seni seviyorum ya da beğeniyorum diyen biri olamadı..
en büyük ödül.. onun gülümseyerek..
onaylaması oldu yaptığımız birşeyi..
o da pek nadir idi..

tuhaf bir didaktizmi vardı..
siz leblebi gibi ortalığa dökülüp de ..
o durumdan kurtulmak için savaşmanın ne olduğunu bilemezsiniz derdi..
tuhaf uçlarda yaşardı..
ben kız çocuk istiyorum dediğinde..
ama şartlarımız elvermez diyen cemal beye..
ben şarka gitmem.. istifa edeceğim diyen kocasına..
"olur elbet.. ama önce benden boşanmalısınız " diyebilen bir kadın..
"BEN kız çocuk istiyorum dedim.. babası ille de siz olun demedim"
diyebilen bir kadın.. olarak..
kocasına.. ne kocacım.. ne sen.. ne de cemal diyemedi .. ömrü boyunca..
bir kez.. yüksek sesle ..ya da saygısız ..kötü bir şey söylemedi..

abisini anımsıyor musunuz.. avukat olan.. ve onun arkadaşı ile evleneni..
evlilik pek mutlu gitmedi.. saime hanımın öngördüğü gibi..
2 çocuktan sonra boşandılar..
ben o dayımı hiç görmedim bu nedenle..
saime hanım..
ben sana söylemiştim uyarmıştım..
arkadaşımı mutsuz etme demiştim dedi..
küstü.. küsüş 15 yıl sürdü..
bir sabah uyandığımda saime hanım ağlıyordu..
varlığını o gün öğrendiğim dayımın ölüm haberi gelmiş meğer..

ablasını hatırlayın..
hani abilerin senin ablan yok artık dediği ablayı..
yıllar sonra dayılarım evlendiklerinde.. ve ablaları ile barıştılar..
saime hanıma da.. "sen de görüş" dediler..
"siz ihtiyacınız oldu..
çocuklarınıza baktırmak için birer mürebbiye peşindesiniz.. gidip kadının kızlarını aldınız besleme gibi..
benim o zaman ablaya gereğim vardı artık yok "..
dedi..
ve görüşmedi..
ben bir dayımın olduğunu öldüğünde..
teyzemin olduğunu..
büyüdüğümde o öldükten sonra..öğrendim..

katı mı buldunuz..
dünyanın en yumuşak ruhlu insanı idi desem..
bir yeşil dalı bile yerde bırakmazdı..
desem..
korktuğu halde kediye köpeğe yemek su verirdi desem..
her bir öğrencisinin ev durumunu bilir..
gerekirse veliliklerini alır..
asla okulu terketmelerine izin vermez..
onları okutup meslek sahibi etmeden rahat etmezdi..
annler gününde bizim ev türneye dönerdi..
ve öykü hep bu"öğretmenim sizin sayenizde..." olurdu..
desem...

katıydı evet..
kendi duygularının yolunu değiştirmesine izin vermezdi..
duygunun onu zayıflatmasına izin vermezdi..

saime hanımın analizini yazsam.. yıllar alır..
ama..
evet o yüzden ara ara öykülerini ekleme hakkımı kullanarak.. bu öyküyü burda kesiyorum..



ayvalıktaki ev..



düğün resmi bizimkilerin..

bir de.. bu yazı dizisinin sonuna eklenecek.. bir....
şiirimsi..
ki bana çok şeyler ifade etti..
ben ama lamba kırıldı.. haftasında iken..
terapistimizle de konuştum bu konuda..
beni ne kadar etkilediğini anlattım..
bu hafta.. bana bunu getirdi.. sizin için yazdım diyerek..

"bir nefes kadar hafif..
bir nefes kadar ağır hayat..
o hayat ki..
eski bir lambada saklar kadın..
çocuk kalma arzusunu...

derken lamba kırılır..
anılar dağılır..
zaman saçılır..

geçmişten kalan son hatıra..
içindeki duvarı yıkar..
öldüğünde akmayan iki damla gözyaşı..
beklemiş gibi yıllar yılı..
taşar içinden.. yanaklarına akar..

özlem mi?
yalnızlık mı?
yitirilmiş bir annenin kucağı mı?
koşulsuz sevgisi mi?
bu kadar acı veren..
aklını kemirir durur".............

iki damla daha kaçtı.. yanaklara doğru okuduğumda..
düşündüm sonra..
ben artık her yerde erişkinim..
derdim..
annem ve babam öldüğü için..

ama bu şiirle anladım ki..
aslında beni çocuk yapan..
annemmiş..
annem ile bitmiş çocuk olma lüksüm..

yanarım yanarım..
o kucağı ..
şimdi ki aklım ve yüzsüzlüğümle..
kullanmadığıma yanarım..
hiç annemin dizine yatmadan.. bu güçlü kadına..
kendimin de güçlü olduğumu isbat etmeye çalışarak yitirdim yılları..
hiç onun dizine yatmadım..
çocukken bile.. ağlayarak.. teselli beklemedim..
beklesem de teselli değil..
kalkıp sorunu halletmem için akıl ve cesaret verirdi çünkü..
ama bir soluklanmadım bile o dizlerde.. ve kucakta..

kendimce.. ona yük olmadan..
hep onu gözleyerek..
ve eleştirerek..
ve çekinerek..
ve onayını aldığımda.. sevinerek..

belki o yaşamadığından.. şefkati..
veremedi de..
ama ben neden..
"şşşt kadın.. anneliğini bil.. bi sus bi dur.. bi saç okşa".. demedim diye..
üzülürüm.............
ben bir tek ona yanarım....................

..

****************
hadi hafifletelim ortalığı..
bikinili atalet demiştim.. sözümü tutayım...




yanılıp şaşırıp..
hepsini okuyana..
iyi dileklere..
beğenilere..
ve sabra en çok..
teşekkür..

bu arada..
ben.. elbet.. yaşamaya devam ettim..
hüzne kapılıp klavye başında katılıp kalmış değilim..
çalışmaya hatta çooook..
çalışmaya..
gezmeye.. müziğe..
iki kadın toplantısı.. bir iki sosyal etkinlik.. bir düğüne katılmaya..
ve bir sürü dividi izlemeye.. kadın öyküleri toparlamaya..
vakit buldum..
yarına.. özetleri..izlenimleri.. =P

5 Ağustos 2008 Salı

..

anneleri ile hilal ve nadide konyaya doktor abilerinin yanına gidiyorlar..

ama ağırdır insan eti..
kemalettinin karısı da hoşnut kalmıyor bu işten..
nadide anlatırdı..
yengem gün boyu kitap okur.. süslenir.. dolaşır..
akşam olunca..
erkenden yatağına çekilir..
kocası gelince de çok yoruldum.. çok iş yaptım.. çok hastayım derdi..
onun bizimle yemek yemesine bile izin vermezdi diye..

bir kış orda kalıyorlar kalmıyorlar..
olmuyor gene ıstanbula dönüyorlar..

nadide hanım kindardı bu konuda..
o dönemde bize sahip çıkmadı demiş ve küsmüş abisine.. görüşmemiş sonra bir daha..
onun da pek vefalı olduğu söylenemez..
pek israr etmemiş.. ille de beraber olalım diye kardeşlerine..

makbule hanımın kızkardeşi var..
oğulları var..
büyüğü muzaffer.. demir yollarında çalışıyor..
o zamanlarki adıyla..
vagon lits şirketinde..(vagonli okunur yataklı vagon anlamında)
sen bönuatdan son sınıftan terk etmiş..
maddi nedenlerle..
pek de yakışıklı adammış..
talip oluyor teyze kızına..
evleniyorlar..

önceleri.. babaannem kızkardeşi ve tüm çocuklar ve yeni evlenen çift..aynı evi paylaşıyorlar..
naci .. muzaffer beyin erkek kardeşi..
ve hilal.. de yanlarında..
cemal bey de hafta sonları evci geliyor yanlarına..
eşzamanlayamıyoum öyküleri..
nadide hanım 30lu yıllarda evlenmiş olsa gerek..
cemal beyin ortasondan harbokulu sonuna kadar ki dönemi de oraya denk geliyor..
bir "çocuk cemal bey" anısı yok yangın ve alışverişler dışında ..anlatılmış olan..

bu evden iki kadınsı anı var dinlediğim..
birincisi.. melek hanım pek titizmiş..
salona terlikle bile sokmazmış kimseyi..
salon kapısında terlikler çıkarılır çorapla girilirmiş..içeri..
bir gün yaşlılık işte..
kadıncağız kendisi terliklerini çıkarmyı unutmuş..
gelmiş oturmuş koltuğuna..
onun terlikle oturduğunu gören..
yerinden fırlayıp..
terliğini giyip.. koşa koşa salonda oturmaya gelmiş..
ta ki.. melek hanım farkedene kadar..
ben çok gülerdim buna..
ama yasakların gençler için..
nasıl çekici olduğunu daha iyi anlatamaz bence hiç bir öykü..

bir de..
melek hanım yemek yapmasını sevmezmiş..
hep başkasının suçuymuş..
yemeklerin dibinin tutması.. tadının tuzunun az olması..
ama yemesini severmiş..
ama kendi yemeklerinin diğerlerinin yemeklerinden daha lezzetsiz olmasını da..
kabullenemezmiş..
o yüzden gelini ya da başka biri yemek yapınca..
eline sağlık bile demezmiş..
"aferin herif..fasulyen güzelmiş"
"aferin herif kıyman güzelmiş" diye hep yemeğin malzemesinin satın alındığı esnafı övermiş..
halalarıma yadigar kalmıştı bu..
ben küçükken ne zaman birlikte yemek yesek..
mutlaka "aferin herif..le başlayan bir cümle kurulurdu yemek hakkında.. ve sonra da gülerlerdi..
7burada herif.. zamanımızdaki gibi argo kullanım değil..
kınamayın melek hanımı..
herif.. normal günlük dilde kullanılan bir sözcük imiş..
beyefendi olmaya bu kadar meraklı değilken insanlar..
beyefendiler gerçek beyefendi..
sayın sıfatı da.. gerçekten sayılacak insanlar için kullanılırmış.../...
bir süre sonra..
artık nadidenin kendi evi var..
annesini ve kızkardeşini de alıyor yanına.. melek hanım ve küçük oğlu evlerinde kalıyorlar.. yakın oturuyorlar ama ayrılar..
ve..
cemal bey de.. bursa ışıklarda askeri orta okula gidiyor..
sonra kuleliye liseye..
sonra harbiyeye.. harbiyede.. şu anda askeri müze olan bina..

öğrenciliği süresince.. atletizme merak sarıyor..
lakabı maraton cemal.. uzun kısa mesafe koşuyor..
pentatlon yapıyor..

fenerbahçe klubü adına.. yarışlara katılıyor..
bu bana tuhaf gelirdi çünkü benim babamken galatasaray klübünü tutardı.. =P
bir ikincilik plaketi var.. alttaki resimdeki..



ama başka isimle katılıyor.. yarışlara ve ..
bütün askeriye dışı faaliyetlere..
gizli yapıyor.. yasak çünkü..
bir de yazmaya meraklı..
öyküler yazıyor.. edebi dergilerde yayınlanıyor..
mahlası cadı =P..yazmak da yasak...

36 da.. budapeştede yapılan spor yarışmalarına katılıyor.. türkiye adına..
ve berline olimpiyatlara gidecek gruba dahil edileceği kesinleşiyor orada..
ama ikinci cihan harbi patlıyor ve gidemiyorlar..
1936 harb okulunu bitirme yılı..

harb okulu bitince..
filinta gibi 186 boyunda 76 kilo bir piyade asteğmen olarak.. ölene kadar da bu kiloda kaldı.. ve hep çok uzun mesafeler yürüdü..
eminönü mecidiyeköy arası onun için yürüme mesafesi idi mesela..=P

ilk görev yeri.. sanırım.. izmit..
izmitte çalışmaya başlıyor..

hilal ve makbule hanım artık onunla birlikte..
nadide hanım ve muzaffer bey ve naci de.. oraya ziyarete geliyorlar yazları..



resimdekiler.. soldan sağa..
nadide hanım.. muzaffer bey ve hilal hanım..
önde oturan babannem.. makbuş..
masa.. izmitteki evin bahçesinde..
yıl..
30ların sonu.. kırkların başı arası..

ataletiniz.. pek benzer hilal hanıma.. =P..
ve o da makbuşa.. ve evet çekirdek de.. atalete benzer..
her nesilde bir tane olarak.. kara saçlı kara gözlü.. beyaz tenli kadın bulunur bizim sülalede..
diğerleri hep maviş.. kumral.. cemal beyin de ela idi gözleri..=P
ama burun.. aynı..
osman beyden cemal beye.. ondan onun oğluna.. kızına..
ordan da.. benim oğluma.. osmanlı kemeri..=P..olarak devam etmekte..

nadide hanım otoriter bir hanımdı..
rahatlıkla azarlar ve tepelerdi insanları..
şimdi yiyeceksin yağlı kepçeyi başına.. diyebilirdi rahatlıkla mesela..
ama genellikle birşey demesine gerek kalmazdı..
zira herkes pek çekinirdi ondan..

atamız öldüğünde.. onu dolmabahçeden alıp..
haydarpaşa garına götüren gemide..
atanın tabutunun başını bekliyenler arasında.. cemal bey..
sonrasında.. üsteğmen olarak.. izmirde göreve gidiyor.. saime hanımla karşılaşmaya =)..
ama tam gidiş tarihini bilmiyorum..

çok kopuk anılar arasında..
hilal hanımın bir ara italyan ortada okuduğunu..
ama bir iki sene sonunda sınıfta kaldığı için..
okuldan alındığını biliyorum..
italyanca türkçe lug'atı bende duruyor mesela..
ben italyanca öğrenmeye kalktığımda vermişti..

naci beyin de senbönuada bir süre okuyup sonrasında evkafta memur olduğunu..
ve hilal hanıma aşık olduğunu..
hilal hanım izmite gittiğinde.. henüz küçük..
abisi muzaffere açıldığını..
nadide hanımın bu işe önce karşı çıkıp..
sonra kardeşine sorduğunu..
hilalin önce ağlayıp sonra olur dediğini.. ekleyelim bi de..
iki kız kardeş.. iki erkek kardeş ile evlenmişler yani..



o yıllarda.. hilal hanım..yukardaki gibi..

kuzenlerimin durumu komikti tabi..
yengeleri ve teyzeleri ile..
amcaları ve enişteleri aynı kişilerdi..
karıştı di mi aklınız..
hıhı benim de karışırdı..

hilal hanım 1946 da evlenmiş olsa gerek..
makbuş o aralar vefat etmiş..
yalnız kalınca.. taşınmış hilal ablasının yanına..

tüm bu grup içinde..
aşk işleri hilal ile naciden sorulurdu..
onlar gerçekten iyi bir aşk yaşamışlardı..
gözü parlardı hilal halamın.. kocasını görünce gözü..
hatta rivayet o ki.. ellili yaşlarında iken bile.. kocasına kızınca.. yatak odasından kovalarmış akşam..
ve bu çok büyük bir ceza olurmuş naci beye.. pek süngüsü düşermiş..

laf aramızda benim de ilk aşkım naci enişte..
hatta .. ayıma da naci adını vermişim..
ve gururla enişteme..
bak bunun adı naci.. senin gibi..
bir seni bir onu çok seviyorum ondan demişim.. =P
hatırlarım da..
güzel sürmeli gözleri vardı eniştemin =)...

bir oğul bir kızları oldu.. onların..
nadide hanımın olmadı çocuğu..
hatta hilal hanımlar ikinci çocuğa maddi olarak katlanamayız demişler de ..
nadide hanımlar evlat edinesi olmuşlar ama sonra verememiş bizimkiler çocuklarını..
sırf bu yüzden bisüre araları açılmışsa da..
sonra barışmışlar..
ve en çok onu severdi.. nadide halam..
ben de pek kıskanırdım..
nadide hanım ve muzaf.. ikisi yıllarca beraber yaşadılar..
hep aileye reislik ettiler..

cemal beyin öyküsü daha karışık elbet..
çok kardeşli ve her biri ayrı yerde..



efendim işte 40lı yıllarda cemal bey izmire geliyor..
ve saime hanımı buluyor..
ve evleniyorlar..
ve yıllarca bu ıstanbullu aileye yazları izinde ziyarete gidiyorlar..
ama hep çekirdek aile olarak yaşıyorlar..
evliliğinizin mutluluğunu neye borçlusunuz dense.. ki dedim..
çekirdek olmamıza dediler..
=)..

herkesin bi sürü kardeşi var.. ama uzun yıllar..
hep ayrı ayrı şehirlerde..=P..

****************

bu öykünün devamı.. bence artık gereksiz..
atalet..
izledikleri ve dinledikleri ve izlenimleri ve muzurlukları ile...

işte bu anasız babasız ile.. analı babasızın..
biri kendini.. karnı aç kuyruğu dik..
diğeri ise.. burnum düşse eğilip almam..
diye tanımlayan..
prensip sahibi..
emeğe değer veren ikilinin ..
ortaya koyduğudur..

ehlikeyifliğini ve sıkıcı şeylerden uzak duyma dürtüsünü cemal beyden..
keyif aldığı şeyler için emek vermeyi çok çalışmayı.. ve güçlü olmayı da saime hanımdan almış bir buduar kadınıdır..
o yüzden ......
yarın..
son........

eski okurların bildiği.. eski blogdan öykülerin de linkleri burda..
baktım da ne çok yemek başlığı varmış..
iki incecik insan için bu kadar yemek öyküsü..=)...


http://pnardnmz.blogcu.com/saime-hanim-ve-cemal-bey-ve-seftali_338005.html

http://pnardnmz.blogcu.com/saime-hanim-cemal-bey-ve-sigara-boregi_363072.html

http://pnardnmz.blogcu.com/cilek-receli-mutfak-bloglari_475484.html

http://pnardnmz.blogcu.com/saime-hanim-cemal-bey-ve-mahdumlari_374891.html

http://pnardnmz.blogcu.com/saime-hanim-ve-kaynak-bey_445037.html

http://pnardnmz.blogcu.com/saime-hanim-pinar-hanim-irmak-hanim_738940.html

http://pnardnmz.blogcu.com/saime-hanimin-korkusu_885500.html

http://pnardnmz.blogcu.com/bir-saime-hanim-klasigi_1048052.html

4 Ağustos 2008 Pazartesi

...

osman nurettin biraz hastalık hastası..
sık sık ahh ölüyorum başım.. belim.. midem..kalbim diyip yatağa düşüyor..
bir gün gene karnım.. karnım diyorsa da..
kimse sallamıyor.. zaten işgal dönemleri olsa gerek..
tıbbın da çok ileri zamanları değil..
sonunda bir doktor getiriyorlar ama..
iki gün içinde vefat ediyor..
apandisiti patlamış olarak..
ölüm nedeni peritonit ..bugün bile zor tedavi edilen bi hastalık..

cemal bey dokuz ya da onbir yaşında .. sanırım.. yetim kalıyor..
nadide 18inde ..
en büyük abi kemalettin doktor olmuş durumda..
hem dahiliye hem radyoloji uzmanı..

o da isviçreye gitmiş ihtisas için..
radyoloji öğrenmiş.. memlekete dönecekken bir hocası ile karşılaşmış..
ne oldun demiş.. hoca..
radyolog olduğunu duyunca.. ben sana dahiliyeci ol dememiş miydim diye azarlamış..
bizimki de geri dönüp onu da tamam etmiş..
memlekete dönmüş konyada çalışmakta..
radyoloji cihazının motoru kamyon motoru gibi idi derdi halalarım..
çalışmaya başladı mı..
hah doktor röntgen çekiyor derlerdi..çevreden..
aynaya sokmak deniyor biliyorsunuz o zamanlar =P...

celalettin ise..
ve askeri lisede okur iken diyarbakıra okul ile gidiyorlar..
ama neden demeyin bilmem.. senesini de bilmem..
sıtmaya yakalanıyor orada.. vefat ediyor 18inde..
halamn albümünde bir 15 yaşlarında delikanlı olarak resmini görmüştüm.. vesikalık boyutunda..
sarışın ve çok güzel bir erkek çocuk..
saçlar geriye yatırılıp briyantinlenmiş..
bu kim dediğimde..
celal abim dedi.. nadide halam..
e nerde o dedim.. o zaman anlattı ..
sanırım yatılı okulda okuyan ve genç ölen biri olarak fazla anıları da yoktu .. anlatacak..
bir yaşlanmayacak yakışıklı vesikalık olarak kalmıştı halamın albümünde....o da..

sarışın bebek suat bir bahriyeli ile evlenmiş çoktan..
ben tanıdığımda.. eşini kaybetmişti..çok yaşlı çok ince uzun..
bembeyaz saçlarını topuz yapan..
pudra kokan..
şömizye elbiseler giyen.. aksi .. bir hanım idi.. öyle çarpıcı idi ki..
gözüme kazınmış..
bir kaç kere ve çok küçükken görmeme rağmen..
hatta hayal bile ediyor olabilirim..
çok küçüktüm öldüğünde..
ama biz dönelim cemal beyin çocukluğuna şimdi..

osman nurettin ölünce..
bir süre suat hanımın yardımı ile ıstanbulda kalıyorlar bizimkiler..
ama olmuyor..
cemal bey..
askeri ilkokula başlıyor..baktım nette askeri okulu bursa ışıklar olarak hatırladığım için ama..
karıştım biraz..
zira maltepe de askeri ilkokul .. ve tarihler de tam tutmuyor sanki..
yine de..
bildiğime göre.. cemal bey.. askeri ilkokuldan sonra ortaokul lise harbokulu diye devam etmiş.. askerlik yaşamına..



resim... cemal bey askeri orta okulda..

arada leyli/yatılı..
arada.. nihari/gündüzlü olmuş..
ailenin şartları ile uyumlu olarak..
onun durumu saimeden daha iyi..
birincisi erkek..
zaten yaşayacağı yaşamı götürmüş..
ikincisi hala bir annesi var..
ve ablalar var..
ki kadınlardır hayatı hayat yapan..
aileleri aile yapan..
inanırım buna..

cemal beyin o yıllardan bir anısı.. bursadan..
haftalıkları gelirmiş okul idaresine..
o haftalar çarşıya çıkarlarmış..
gelmeyince boynu bükük yatakhaneye geri dönüş..

ve bir muhallebici vardı derdi..
duvarında ahhhhh min el aşk yazan..
aşkın göz yaşları .. yazan..
eski türkçe imiş.. ve aşağı doğru kıvrılır göze dönüşürmüş aşk sözcüğünün sonu..
=P..

biri birini "seviyor" demeyin..
ya da işte "niye o da onu çekiyo .. bıraksın terketsin.. boşasın".. demeyin hemen..
bıyık altı gülerek..
ahhh minelaşkkk derdi..=P

devamı..
sonra..
yarın yani..
********

durum... canıtının durumu ataletten iyi sanki=)...

2 Ağustos 2008 Cumartesi

....

kıvırcık bebenin adı suat..
üvey halam..
keyifle büyütüyorlar onu..
ama boş durmuyorlar elbet..
çiftin kendi çocukları oluyor..
kemalettin..1894 olasılıkla
celalettin.. ??
nadide.. 1899 kesin
cemalettin.. 1909 kesin
hilal......1915 kesin



resimdekiler soldan sağa..
nadide hanım..
osman nurettin.. dedem olur..kendisi..
kemalettin..
öndeki ufaklık da.. abdullah cemalettin.. babam yani..

kemalettin.. mekteb-i tıbbiye-i askeriyye-i şahane öğrencisi.. =P
kuruluşu 1903..
nadide hanımın zerafetine ve çantasına ve tozluklarına dikkati çekerim.. cemal beyinkilere de elbet..



babasına ne kadar benziyor baksanıza..=P
duruştaki gurura bakın her ikisinde de..
bir de..
babamın.. cemal beyin.. kocaman isimli minik çocuğun..
beyaz giysili çocuğun yanında duran resim çerçevesine bi bakın bakalım..
dün verdiğim..
nurettin paşanın aile resmi..
gururla bu resme dahil edilmiş..

çok şey bildiğini sanmak tuhaf bir duygu..
çok şeyi bilip öyküde senelere oturtamıyorum..
gene birlikte denemek gerekecek..
ama bildiklerim var..

nerde kalmıştık..
ıstanbula gelen osman nurettin..
ticarete atılıyor..
yedi gemileri var.. mısır ile ticaret yapıyorlar..
yedi ortaklar ..
ama savaşa giriyor devlet..
ve gemilerin bazılarına el konuyor..
"baktım nete..
ondokuzuncu yüzyılda genel olarak osmanlı ticareti duraklamış..
sanayi devrimi sonrasında.. ingiltere mısır ile ticaretlerini arttırmış..
ama..
binsekizyüzlerin sonunda.. gerçekten osmanlı mısır dış ticaretinde bir canlanma var kısa süreli..
o dönemde ticarete atılmış olabilir dedem..
ve..
trablusgarp savaşı var.. 1911-12 de..
ve italyanlarla kapışmışız gerçekten..
ve o zamanlar donanmamızın hali fena imiş..
zira..padişah bahriyelilerin darbe yapması
ndan çekinip donanmayı haliçe çektirmiş..
gemiler de orda çürümüş imiş..
işte o nedenle atatürk karadan savunmaya gönderilmiş trablusgarba..
ama belki önce acele bir donanma oluşturmaya çalışmış olabilirler mi??
bilemem..
babam halalarım böyle anlatırdı..
saime hanımın abisi pöti feti de..
yok ööle bir tarih derdi..
=P
çekişirdiler acık bu konuda.."

ne oluyorsa oluyor..
bizimkiler iflasın eşiğinde..
ama ortakları öyle çok söyleniyor ki..
sana güvendik ticarete girdik diye..
onuruna dokunuyor osman nurettinin..
onların paylarını veriyor.. ve
aslanlar gibi tek başına iflas ediyor..

gemilerin her birinin adı bir su kuşu..
halam nadide hanım sayardı ama kalmadı aklımda..
sadece birinin de martı olduğunu bilirim..=)
martı tutkum bundan mıdır.. acaba..
ama şimdi yazana kadar bağlamamıştım .. birbirine..

sonra cemal beyin erken çocukluk anıları arasında..
ünlü ıstanbul yangınlarınının ikisinde de..
fatihte evleri yanıyor..
birini cemal bey şahsen hatırlardı.. altı yaşlarında filanmış..
"babam beni kucağına aldı alt kata inip evden çıkmak için..
merdivenlerin tutuştuğunu gördük..
kenarda koca bir tencere hoşaf vardı.. soğusun diye bırakılmış..
boca etti hoşafı merdivenlere..
alevler bi an sönmeye yüz tutunca..
fırladık evden" diye..
nette baktım.. 1918 fatih yangını..
var..
gerçekten..yedibin küsur ev yanıp kül olmuş..
ve 1908 ile 1921 arasında.. ufaklı büyüklü 200 civarında yangın..
elektrik kontağı yangınları dönemini oluşturuyormuş..
bu tarih aynı zamanda..
mengene göçmenleri isimli kitapta anlatılan yangına da..
cemal beyin yaşına da uyuyor..
iflas ve yangın yakın aralıklarla olsa gerek..
zaten peşlerinden de işgal..dönemi..
o dönemden bir anı yok zihnimde..
ama..

az daha öncesinde.. daha iflastan önce..cemal bey..
annesi ve ablaları ile..
peraya alışverişe çıkıyor..
löbonda ya da.. markiz de mola veriyor..
tünel ile..
karaköye kapalıçarşıya gidiyor..muş..
doğrudur..
demiştim ya.. saime hanımı anlatırken..
o sadece güzeli görür tanırdı.. gerisini keyifle cemal bey hallederdi idi..
babam olarak tüm alışverişlerimde yanımda olmuştur..evvet iç çamaşırı dahil =P..
saime hanım alışveriş özürlü idi ya..

ama cemal bey çekirdekten yetişme idi.. bu konuda..
çok kadınlı evin.. süslü kadınlarına eşlik ederken..
ipeğin iyisini..
tüvidin yünlüsünü..
taşın takının değerlisini..
işçiliğin güzelini..
hele de ayakkabının.. ahhh ayakkabının güzelini pek öğrenmişti..pek bilirdi..
belki de geçmiş parıltılı günlerin özlemi ile..
alışverişe çıktığında.. bir subay.. bir memur olduğunu unutur..
müsrifpaşazadeler gibi davranırdı..
keyifti onunla alışverişe gitmek.. ergen bir kız olarak..
hem de nasıl..
hele de alışveriş sonrası ille biryerlerde oturmak..
sohbet etmek..

kafe kültürüm ondan gelir..
iyi ki de gelir..=D...

dönelim dedeye gene..

**********************
durum.... artık size istediniz de masal anlattırdınız da demeyeceğim..
dede öyküsü yazmak meşguliyetle tedaviye döndü..

ama bir alıntı koymazsam şuraya çatlarım..
gülse.. sağol.. kendimi mahcup hissetmekten kurtardın beni =)
"iş bölümünde bize düşen işin eğlenceli ya da duygusal kısmına uygun olarak toparladığımız yazılar bazen cenaze evinde fıkra anlatmak kadar yersiz ve itici olur. Oysa iş o cenaze evinde bile insanlara hayatı, mizahı, yaşamın küçük tatlarını anımsatmaktır.

Bu giderek güçleşiyor. Çok güçleşiyor hem de...

Her birimizin kişisel hikâyesi, üzerinde yaşadığımız toprağın geçmişi ve geleceği ile şekilleniyor. Ama genel kaygılarımız büyük kişisel korkularımızı giderek daha çok semirtiyor. Kişisel korkular, birer birer toplanıp büyük kitlesel yanılgılar yaratıyor... Kitlesel yanılgıların acı sonuçlarını ya da panik halinde salonu terk etmeye çalışanlara engel olmanın güçlüğünü geçtiğimiz yüzyılda kaç olayla yaşadı dünya, anımsayın...

O yüzden mizaha, şarkılara, kitaplara, küçük neşelere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Sıradan hayatımıza olanca gücümüzle devam etmeliyiz..."

1 Ağustos 2008 Cuma

...



resim... osman nuri beyin erişkin hali..

bir iki ay sonra..
bu kez..
diyarbakırda posta müdürü bizimki..

karışık etnik gruplar var o zaman oralarda..
ama en çarpıcıları kürt kızları hem tam kapalı da değiller..
olsalarda.. peçe düzeltir gibi yapıp..
tek ve hızlı bir hareket ile..
önce tam açıp yüz gerdan allah ne verdiyse..
sonra kapatıyorlar..
birini beğenince.. =)

birine aşık oluyor..
o da bir aşiret reisinin kızı..
evleniyorlar..
çok aşık çok mutlu.. bir süre sonra..
armağan olarak..
bir gümüş kemer yaptırıyor karısına..
öğlen eve yemeğe gittiğinde veriyor kemeri.
dar geliyor..
takma bunu bir boğum daha taktıracağım diyor..
işine gidiyor..
akşam geldiğinde..
arıyor eşini evde.. odada diyorlar..
odaya girince.. yerde baygın yatar görüyor..
gümüş kemer belinde..
kemerin sıkılığından bayıldığını düşünüyor..
öyle oturmuş ki kemer..açamıyorlar.. sonunda..
kesip açıyorlar..
ama kadıncağız ölüyor..

/uzun zaman.. amma sallıyorlar diye dinledim..
fakülteye gidince..
bu durumda..
atar damarlar kanı gönderebildiğini ama ..
ana toplar damarın basılı kalınca..
vücudun alt tarafında kan göllenmesi nedeniyle..
tansiyona etki yapabileceğini.. bu yüzden bayılınılabileceğini..
uzun süre bu pozisyonda kalır ise insan ve birden baskı kalkarsa..
biriken kanın birden kalbe dönmesinin..
kalbi aniden durdurabileceğini öğrendim..
masal değilmiş yani.. gerçekmiş.. olabilirmiş..olmuş.. /

bizim osman nurettin gene at sırtında..
bu sefer üzüntüsünden ..
buralarda duramam gayrı diyor..
gene malatyaya yollanıyor..
bu sefer hüzün..içinde..

bir süre sonra bu kez ünyede.. posta müdürü..
bir gün..
"ıstanbuldan hanımlar geliyormuş.. birinin evine misafirliğe" deniyor..
osman nurettin ve tüm ıstanbul görmüşler.. iskelede piyasa atıyorlar..
derken bir sandal yanaşıyor gemiden ayrılıp iskeleye..
bir sürü kara çarşaflı hanım..
birşey göremedik bir el bile.. onca hevesten sonra.. diye anlatırmış gülerek..
bir gün kıraathanede otururken dostları ile..
evine misafir gelen beyin lalası geliyor..
evin beyini acil eve çağır demişler .. onu haber verecek..
kucağında da bir sarışın.. bir ela gözlü.. beyaz tenli kız bebek 2 yaşlarında..
bu kim diyor osman nurettin..
misafir hanımın kızı..
bizim uzaktan akraba olur..
ıstnbula gelin gitmişti..
eşini kaybetti geçen ay..
tebdili havaya geldi bize..
diyor bey..

bir kurt düşüyor osman nurettinin içine..
bunun kızı bu kadar güzel ise.. kimbilir anası nasıl güzeldir diyerek..
duruyor.. duramıyor..
talip oluyor görmeden makbule hanıma..
kısmetmiş..
e koskoca posta müdürü.. bi de çok yakışıklı..
evleniveriyorlar..
dedemin hitabıyla makbuş biraz dindar.. biraz tutucu..
osman nurettin biraz uçuk kaçık..
birinci gün.. makbuş.. elinden çekeleyip.. hadi bey sabah namazı..
ikinci gün.. çekeleyip.. hadi bey seccaden hazır sabah namazı..
üçüncü gün değişiyor tutumu dedenin..oçekiştiriyor makbuşu..
farklı bir yaşam boyutu başlıyor evde..=P...

az zındıkmış bizim dede..

ama mutlu oluyorlar birlikte..
bir süre sonra ünyeden ayrılıyorlar..
neden nasıl bilmem..
ıstanbula geliyorlar..
ticarete atılıyor dedem..
babası vefat ettiğinde..
cici anne de yanına geliyor..
ona da bakıyorlar.. yıllarca..
**************
bu da uzunnnn...
masalcı ataletten sevgilerle..=P
yazı dizisi bitince.. eğer adile naşite dönüşürsem sorarım size..
=P
ya da ne sorucam.. psikoterapi parasını aranızda toplar verirsiniz..=P
Follow my blog with Bloglovin