27 Şubat 2015 Cuma

tek ipliğe çarpı işi.. kaptanın seyir defteri.. kristal ve yuvarlak pencereler..



yürüyordum kendi halimde.. takılıverdi gözüme..

yuvarlak pencereleri hep çok sevmişimdir..
lumbozu .. gemiyi .. gitmeyi mi cağırıştırırlar da ondan mıdır..
yoksa yoldan gelecek olan kaptanı.. gelip anlatacaklarını.. sesindeki martı çığlıklarını camın ardındaki sıcacık evde beklemeyi çağırıştığından mı.. bilemem..

terkedilmiş..
şehir planlamasına mı kurban verilmiş..

ama dizi dizi yuvarlak pencere..
bir pencereden sarkan jaluzi ipi..

oluyor bu bana..
birden..
bir araba var mesela..
markasını filan bilmiyorum..
ama bej rengi tavani var ve siyah gövdesi..
bej renk kapılarda.. camın etrafinda da dolanıyor..
bana iyi dikilmiş tayyör etkisi yapıyor..
arabalarin chaneli benim için..
geçmişi özlüyorum aniden..

nostalcia izn't glem..
evet.. ve bence de..
ama geldiğimiz zamana bakınca..
geçmişin kendisi glem..
glamorous güzel bir sözcük..
altın gibi pırıltılı ışıklı gösterişli ve çekici..

ama gösteriş artık..
inceliksiz varaklarda..
sahte kristallerin ışıltısında..
taklitlerde..

yaşı otuzun altında olup polonya kristalini duyan var mı?
kristalin havanın yağlı buharını çektiğini..
ipeğin ıslakken yırtılabildiğini..
yünün yakılınca boynuzsu bir koku yaydığını..

kristalin her daim parlayanı..
ipeğin ütü istemeyeni makbul..
az is çok lâf günlerinde yaşam..

elişinin kaba saba yapılmışlığa mazeret olduğu zamanlardan..
insanın insana hangi inceliğini beklersin..

porselenlerin ışığı geçirecek kadar ince olduğu zamanlar vardı..

nakışın tersinin düzü ile karışabileceği kadar temiz..
iyi dikişin.. iyi terziliğin dikilenin etek ucu.. astarı ve yan dikişinin tersinden kontrol edildiği zamanlar..

askıda satışa sunulan giysiye alıcı gözle bakmak ..
benim için askıyı elime alıp bakmak değildir hala..
dört parmağımı giysinin düzüne başparmağımı içine yerleştirip.. bileğin bir hareketiyle.. iç dikişleri.. kumaşın kenarı atmasın diye yapılan sürfileyi.. seçilen ipliği.. bırakılan payın düzgünlüğünü avcumun içinde yayıp.. göz önüne sermektir..

insanlara da uygulanabilse keşke..

ama özenli üretimin geride kaldığı gibi..
iyi hali tâ içinden gelen insan da çok azaldı..
çoğu askıda sallanan giysinin yamuk yumukluğu gibi..
çoğu insan da geçemez ki o testi..

köşe dönen fayansı özleyen yazar/mimarı öyle iyi anlıyorum ki..
susup sarılasım.. uzun süre sırtını pıtpıtlayasım var..
birbirimize iyi geleceğimiz kesin..

ne demisti saramago..
iyi ile vasatın ayrımının yapılamaması kargaşa yaratır..

kargaşa ortasında bir dizi yuvarlak pencere..
bir sallanan jaluzi ipinin rüzgarda salınımı..
bir elişçiliğinin tek iplik çarpı işinde takılı gözüm ..
posted from Bloggeroid

25 Şubat 2015 Çarşamba

denizler dalgalar .. proust'un madleni niyetine.. sabahattin alinin keki ..



ne çok değiştirmek istedik su dünyayı iyiye ve güzele doğru..

yas 18..
yeni heves..
dünyayı kurtarma hevesi..
o yaşlarda olduğunca hevesli ve coşkulu..
yas onsekiz..
kek yapma hevesi..
o yaşta olunduğu kadar hevesli ve kendini beğendirmeye arzulu..

daha önce anlatmiştım..
kek yaparken çırpma işi cemal beyin..
dibini sıyırma işi benim..
cemal bet üçbin bilmem kaç kere çırpıyor yumurtayla şekeri..
bende ne öyle sabır ne o kadar kas gücü..
bana bir elektrikli çırpıcı alıyor..

saime hanımın minicik mutfağında cumartesi gunlari ben devralıyorum kek yapmayı..
saime hanımın şeker kristalleri eriyene kadar çırpılmalı talimatına uyuyorum..
elektrikli çırpıcım elimde..
ama süreyi beceremiyorum..
sabit durup çırpmak.. çok sıkıcı..
mutfak küçük..
penceresinde pembe beyaz markizet briz_bizler takılı..
beyaz dolapların içini cemal bey turuncuya boyamış..
az sola eğilince başım beton davlumbaza çarpıyor..
beyaz fayanslar.. yerde cinileri..
derken ben de şarkı mırıldanmaya başlıyorum..

başın öne eğilmesiiiin..
aldırma gönül aldırma..
ağladığın duyulmasııın..

beş dörtlüktür aslı marş ikisini kapsasa da..
bittiğinde..
parmağımı sokup ağzıma götürüyorum..
tek kristal kalmamış..
benim kek yapma marşım oluyor..
mutfakta devrim yapmadayım..

naiflikten geberiyorum..
marşın aslında bir şiir..
şiirin sabahattin ali'nin olduğunu bilmiyorum..
onu besteleyenin devrin anadolu rock grubu oldugunu..
rock'ın bir duruş bir protesto olduğunu bilmiyorum..
biz onu yürüyüşlerde söylüyoruz.. benim için marş..
hiç bir şey bilmiyorum.. sakıncalı piyade nedir biliyor muyum.. sanmam..
her şeyi biliyorum sanıyorum..
şekerin kristalleri gibi bilgiyi eritip de bünyeme katmama yıllar var..

yıllar geçecek..
sabahattin ali hayatıma girecek..
şiiri tutukluyken yazdığı ..
deniz'in o deniz olmadığı öğrenilecek..
bir ağaç altında nasıl yok edildiği yüreğime oturacak..
şekerin erimesi için geçen süre artık belleğe yerleşecek..

şimdi hala elektrikli çırpıcı ele her alındığında..
inceden düşecek o şiir bestesiyle ..

Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırma

Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma

dilersen..
bir de buraya tiklar dinlersin..
EDİP AKBAYRAM ALDIRMA GÖNÜL: http://youtu.be/bWWpHVoV66c

posted from Bloggeroid

15 Şubat 2015 Pazar

dün yürüyüşe gittim.. canıtınsız..

ben dün özgecan için.. kadına şiddete dur demek için toplanan kadınların yanına gittim koştur koştur..
işteydim..
bi işim var hemen gelicem.. cep telefonum yanımda dedim..
yakınlıktan faydalandım..
gittim..
bir işe yarayacağını düşündüğüm için değil..
benim gibi düşünenlerle bir arada olup kendime iyi gelsin diye değil..
nedenini tam bilmeden..
orda olmazsam bişeylere ihanet edecekmişim gibi hissedip..
eve deve sığamadığım için gittim..
taksime indiğim de koştur koştur fransız konsolosluğuna ilerlerken..
polisleri gordüm..
serbest rahat takılıyorlardı meydanda..
geldim konsolosluğa yürüyüs başlamış..
yanımdan yürüyen üc genç kadın flamaları görüp..
ıslıkları duyunca..
aaaaa dediler hayal kırıklığı tonunda..
ara sokaktan mı geçsek dedi birisi..
hızla geçtim yanlarından..korteje yetiştım.. caddenin sağ yanını işgal ediyorduk..
soldan gelip geçenler.. bakıyordu..
yabancılar.. yerliler.. ve gün dolayısıyla çiftler..
olagan kalabalık..
bazıları koştur koştur..
korteje ekleniyordu..
sloganlara ortasından katılarak..
artı bir olmak istemiştim.. oldum..
artı bir olmak isteyen birçok erkek vardı..
bazıları eşiyle ve kızıyla gelmişti..
bazıları kız arkadaşıyla.. bazıları erkek erkeğe..

galatasaraya kadar ilerledi kortej..
oraya bu toplanmaya katılmak icin gelmiş olanlar dışında pek kimse ilgilenmiyordu konuyla..

konuşmalar yapılırken bir telefon geldi.. işten..
geri dönmeye.. kortejle ters yönde yürümeye başladım..
aynı zaman diliminde..
bir grup insan..
onebillionrising eylemine..
bir grup insan..
vapur ve sokak şarkıcılarımızı istiyoruz eylemine katılıyor..
diğerlri hepsinden habersiz işine bakıyordu..
gerivdönerken..
kortejin en arkasından on onbeş metre geride konuşanmış polislerin yanından geçtim..
iki bacakları iki yana alabildiğine açık..
ellerini arkada kavuşturmuş..
bedenlerinin üst kısmını iyice geriye yatırmış..
kasık bölgelerini öne doğru vermişlerdi..
eril saldırgan duruş..
hepinizi... beden dili..
yüzlerinde benzer bir umursamazlık ve can sıkıntısı hatta bezginlik ifadesi ..
döndüğümde bir tamamlanmışlık .. veya bir işe yaramışlık hissetmedim..

akşam çekirdek dışarı çıkacaktı..
hiç bir fazladan tavsiyede nasihatte bulunmamayı başardım..
her zamankinden fazla mızıklamamayı başardım..
saie hanımı andım..
beni bekerken nasıl endişelendiğini..
ve benim bu nedenle ona hiç ödün vermediğimi..
anarşi sürerken..
sokaklar erkeklerin ve ailelerinken.. benim tek başıma
dışarda olduğum saatler süresince beklediği zamanları düşündüm..

sabah..
babası kendine dikkat etmesi için konuşurken patladım..
bunun heryerde bir risk olduğunu ama tecavuzden kurtulmak icin kadına sadece belli saatlerde sokakta olursa belli şekilde giyinir ve davranırsa buun başına gelmeyecehine inanmanin buvtopraklara has bisey olduğunu söyleyerek bağırındım..
buvtuhaf.. sanki çocuğunun risk almasını istiyormuşsun gibi oluyor.. kendi içinde bir çelişki..
sonra çekirdek soğukkanlı
babasına..
'o zaman beni gömer ve ağlarsınız.. ama bu nedenle hayatımı kısıtlamayacağım' dedi..
babası sana biber spreyi alayım mı dedi..
istiyorum ama ya yanlıslıkla kendime sıkarsam dedi..
ben özgecan kullanmış yavrucak dedim..
kızımızın karşısına iyiler çıksın diye umalım dedim..
çekirdek..
yapmayın abi şöyle dedi.. geriyosunuz insanı..

sonra o antrenmana gitti..
teslim olmadık..
etrafımızı saran dalgaya..

dostlardan ..
pazartesi siyah giyiyoruz yazıları geldi..
onlara cevap yazdım..
kendi kendine gelin guvey olmanın bir faydası olmadığını..
daha uzun soluklu bir farkındalık gerektiğini..
bunun her kadına düşen görev olduğunu..
yazdım..
zeynep oral'ın kitabından.. sayılardan söz ettim..

"kadınlar dünyada yapılan işlerin üçte ikisinden sorumlu..oysa gelirin yüzde onunu kazanıyorlar.. ve emlakların yüzde birine sahipler.."

feminizm gerçeklerin bilinmesidir.. erkek düşmanlığı değil.. gerçekleri bilmeden..
sonuç veya çözüme ulaşamazsın..
duygularım .. mız.. kimsenin umurunda degil..
rakamlar ve gerçekler farklı..

onlar.. dilek istek niyet şart belirtmiyor.. dümdüz duruyor..
insansoyunun yetersizliklerini ifşa ediyor..

pembe otobüsün anlamsızlığı kadar.. darağacının gereksızliğini..
şiddet duygusunun faydasızlığını..
kadiköy yürüyüşündecyaşananlar var sonra..
kadina karşı şıddete son demeye gelip..
canımız nasıl isterse öyle katılırız dayatmasına giren erkekler var..
konuya mantıkla yaklaş kızkardeş..
uzun sürecek bir tavır belirle kendine sabırlı ve sakin..
ama tavizsiz..
kaybettiğin her adım bir başkasının hakkından da kaybediliyor..
sana gelince kara gözlü..
özgecan kuzu.. bebek.. kızkardeş..
nurlarda yatasın..
dilerim.. nurlarda..

posted from Bloggeroid

12 Şubat 2015 Perşembe

ipekli mendiller.. mutfak masaları.. kirazlar ve diğerleri..



ipekli mendilin öyküsü çok hoş..
ben de nesne ve tanımlara düşkün olduğumdan..
yekta kopan'in çocuk haliyle bir betimlemeye aşık olup ..
o ifade ve benzerliklerine düşkünlük göstermesinin çok hoş bir an..- hem kim sevdiği bir yazarın kendisi gibi davrandığını görünce gururlanmaz -
onları bir kitapta toplamasının cok iyi fikir olduğunu düşündüm..
ama iste belki seçilenlerin farklı olmasını mı bekledim..
öykülerin özeti icine serpiştirilmiş alıntı cümlelerden oluşan tarzı mı sevemedim..
bilmiyorum..
bir aradığını bulamama yaşadım..

benim icin de cevat sakir'in 'gözleri oylesine maviydi ki.. sanki kafasında iki yarık vardı ve arasından gökyüzü görünüyordu' betimlemesi çok özeldir mesela..
vardır öyle cümleler kitabı yazarını unuturuz da cümle bizden olur..
lisedeyken bir fransızca metinde 'habit noir .. gant blanc' diye bir cumle okumuştum.. 'siyah takım.. beyaz eldiven' ifadesinin basitçe.. resmi giyimi anlatiyor olmaasına bayılmıştım..

hariri'nin şu 'nafile jest.. sadece sessizlik..' cümlecikleri örneğin ..
oysa ingilizcesinde daha farklı o cümle..
ben olsam.. gereksiz veya faydasız hareket diye çevirebilirdim o cümleyi..
ama 'nafile'.. haksizliga uğramış bir güzide sözcüğümüz olarak giderek unutulurken.. birden dipdiri .. anlam dolu haliyle.. karşıma çıkmasını cok sevdim..
jesti de dilimizde hareketten cok.. kibar hareket .. kayırma.. itibar gibi kullandığımız için olsa gerek..
basitce 'elini güneşe karşı siper etme ve bir işe yaramama'sını anlatan bir tanım..
'nafile jest' diye çevrilince çok farklı bir boyut kazandı benim için ve içselleşti ve yerleşti içime..

saramago'nun endişeyi kiraźa benzetişi.. sapın diger meyveye takılması.. saptı gövdeydi derken bir kac kiraz yemeye oturup.. bir çanak yeyip kalkılması..

vircinya'mın mutfak masasını anlattığı bölüm.. ne masadır o.. yürüse konuşsa yeridir..
merak eden şu eski yazıma bakabilir..
http://atalet.blogspot.com.tr/2010/08/odtuvircinya3vesongibi.html?m=1

demem o ki..
yekta kopan'ın öncülük ettigi bu fikir ve onun sonucunda oluşan kitaba saygı duysam da..
bana cok özel bir sey katamadi.. edebiyat açısından..

bir foto kitap olsa meselâ..
ya da romanlardan mutfak.. salon .. bahce.. yatak odası betimlemeleri..
ne güzel olurdu..

posted from Bloggeroid

10 Şubat 2015 Salı

epigenom.. saramago.. ve canitin ve sandalda bir ayı ve bir çocuk.. ile ilgili..

kocaman bir yazinin silinip gitmesi..
kaydedilmis olmak istemesinden midir ki..
epigenomdan saramago'ya ..
anilar ve etkileriydi.. konumuz..
yazmayacagim bir daha..
aslinda bir kez kaleme alinabilir seyler vardır..
ve onlardan biriydi bu yazı da..

posted from Bloggeroid

9 Şubat 2015 Pazartesi

siyaha soluyoruz içimizde kalan düşlerden..

buraya not etmek istediklerimi yazdım ve sildim canıtın..

daimi şikayet edesim var..
şikayeti hiç sevmem..
en çok kendimde sevmem..

yapsam..
yapılası..
dediğim hiçbir şeyi yapmamakta devam..

yine güzel bir dizi buldum 'suits'..
birşey yok aslında içinde..
ama örgüme eşlik ediyor..
tabii aslında biraz gardırop düzeltsem daha kendime hayırlı olurdum..

'artık' böyle bir lüksüm de olsun..
deyip tembellik ediyorum..

bir sabah uyanacağız ve bahçe Vakti gelmiş olacak ondan önce..
içerleri toparlamak iyi olurdu..

okuyor .. izliyor.. örüyorum..
ekmek çorba dönemi bitti..

epizod'lar halinde yaşıyorum..
blog.bana birçok konuda yardım eder..
yine olsun..

öğrendğim son konu 'geviş getirme'
bir 'davranış.. istenmeyen olay.. yaşam ayak sürçmesi' anında..
akılda takılıp kalmış olan ilk anıdan başlayıp..
homurdanmak..

ilerlemeyi engelliyormuş..
Co-rumination dostlarla yapılanı..
kaçınılması gerek..
yazıda otoanaliz zarar verir alıyordu
bunu farkedeli yıllar oldu ..
bu 'artık' Zamanda çözülür mü?
a yalnız yaşayıp entelektüel hazlara adanalıydı kendini diyordu Lahiri karakteri Gauri için..
Saime hanım 'aman ha' demişti..
bundan çıkan sonuç Momma knows best!
önümüze bakıyoruz ..
açılın açılın..
nefes alamıyor..

rutine dönelim mi?
okunmuş kitapları kitaplığa yerleştirelim..
canlı renkte bazı yastıklar koyalım kanepeye..
buduarın duvarını boyayalım..

orda burda duran notları derleyip toplayalım..

not defterleri mandala g'li dolsun..
hepsine bir süre tanıyalım..
sonra götürüp denize atalım

megarevma'dan..
iyice bağlamış olalım defterleri
yüzerek gitsin çırpıntılı akıntıdan..

instagramdaki info'm çekirdeği üzüyormuş..

benim en güzel düşlerim içimde kaldı diyen şiir..

info'ma kadar okuyan bir çekirdek..
bana destek olası geliyor..
ataletten sıkılıp..
tekliflerle geliyor..
hayır deyince
niye?
istemiyorum deyince
niye?

beni en Çok niye? ler yordu
yoksa trafik mi?
yoksa zaten'ler mi?
yoksa ama'lar mı?
hep her Zaman ve hiçler' mi?

peki ne Yapıyorsun? sorusu..
onun hiç mi katkısı yok..
çünkü atomu parçalayıp durmuyorum gün boyu
Q zaman eksıkbişeyler yapıyorum..

defter yaparsam işte derim belki
olur mu ki
cevap kapak tepki..
önümüze bakıyoruz
geviş getirmiyoruz
yavaşça siyaha Soluyoruz...

posted from Bloggeroid

2 Şubat 2015 Pazartesi

canıtınla iliskimiz bitti.. hem de kötü bitti..

saime hanım olaydı beni gagalardı..
ama yoktu..
canıtın vardı..
o gagalamadı..
kanadında havalandırdı..

canıtının kanadında uçuşmak ..
yücelik ve başarı duygusu vermedi de..
yukardan bakınca sornların nasıl küçücük kaldığını algılattı..
ya da kabahat canıtında değildi..
ben tutundum kanadına..
ben uzaktan bakmayı ..
ben ufak olduklarını varsaymayı seçtim..

bulunduğum durumda..
gözlerimde muzur bir bakış..
dudaklarımda alaycı bir gülümseme ile..
beni çıldırtmış olması gerekenleri hayrete düşürdüm evet..

ama hayret mi olmalıydı yaptıklarının karşılığı..
oyun sırasında.. sulugöz denmemek için..
canımızı bile bile yakanlara karşı ..
acımadı ki derken ne kadar yanlışsak biz ..
o kadar yanlıştım ben..
çok acıyordu canım çünkü..

annem kızarsa diye korkarken ne kadar yanlışsam..
şimdi de o kadar..

ayağa kalk ve geber..
ya da ayağa kalk ve kimin başına ne gelirse o zaman gelsin..
doğru mu bu bilmiyorum..
bildiğim o ki..
eline iki ihtiyac sahibi tutuşturduğun insanın sırtına bir de sorumluluk ve vericilik özellikleri yüklersen..
sonuçta.. kıpırdayamaz kolayına..

atalet benim adım biliyorsun bilog..
e vardı bir kendimizi bildiğimiz..

edebiyat insana bunu yapıyor..
okuduklarınla zenginleşiyorsun ..
eğer aklın ve ruhun huzurdaysa..
ama eğer huzursuzsan..
çekip aldıkların sana kendi durumunu kolaylaştırmanı sağlayan konular..
çünkü yalnız olmamakta fayda var..
çünkü etrafında benzer şeyler yaşayan insanlar yoksa..
yalnız kalmamak için kurgusal benzerliklere sığınabilirsin..

yaşamıyor okuyorsan..
yaşadıklarını sindirmek için okuyorsan..
yaşamaya zamanın kalmadığında okuyorsan..
edebiyatı kurguları benim kadar seviyorsan yazarları ve röportajları da takip ediyorsun elbette..

ve murat menteş..
pat diye..
yüzüme bağırsa onca etki yapamayacağı şekilde..
üstelik bana değil tamamen farklı birilerine söylerken ..
aşağıdaki cümleyi bir röportajında..
bu canıtınlı yükselişi baş aşağı indirdi..

dedi ki..
“rasyonellik demagojinin suç ortağıdır.. birlikte büyür..
olayları durumları mantığa bürüyor.. tutarlı gösteriyor insanlar..
düşünmenin bir yolu fikrimizin.. kanaatimizin aksi yönünde kanıtlar aramaktır..
bu cesaret gerektirir.. ”

çok düşündüm bu cümle üzerine ben..
baktım ki..
yine kendime faturalar çıkarıyor durumumu mantığa büründürmeye çalışıyorum..
durdum buraya geldim..

şimdi bütün suçlar benim değil elbette..
bir çok birbirini seven koruyan kollayan özenen insan var..yeryüzünde..
çocuk var .. eş var..
bir çok anında kuyruğuna basılmış gibi fırlayan insanın da olduğu gibi..
benimkiler alfa.. hep kendine özel.. içine doğduğum ailem..
anam babam abim .. kendi kurduğum ailem.. hep alfa..
o yüzden hep açıklamak zorunda kaldıkları şeyler yapıyor yaşıyorlar..
kimi zaman açıklıyor..
kimi zaman ona bile lütfetmiyorlar..
ve ben zavallı dinleyen..
evet zavallı dedim kendime bak..
bana düşen rol.. anlamaya çalışmak..
bazen o kadar üzülüyorum ki..
yaptıklarına.. yapamadıklarına..
üzüntü benim konuyu ele alma gücümü emiyor.. yok ediyor..
o zaman yapış canıtının kanadına yukardan bak..
sen bu konuda üzülürken bak kimler kimler canını.. sevdiğini..
sahip olduklarını .. onurunu kaybetti..
ve de ki kendine..
zamanla.. benim sorunum zamanla..
benim üzüntüm zamanla düzelir yeterince anlar dinler ilgi gösterirsem..
anlayış gösterirsem.. sabit durursam bve sağlam ve örnek olursam dayanma gücümle ..
ve zamanla ve tutalılıkla ve anlayışla..
çözülür elbet..

canıtın bana..
iyi gelmedi mi ..
geldi elbet..
sayesinde..
birçok konuyu hasarsız atlattık..
enerji depoladık..
geldi geçti kimisi..
ama bugün bakınca..
bir hesaba kitaba giresim giresim olmasa da girmem gereken her şey..
orada duruyor..
yine yeniden önüme çıkıyor..
anlayış gösterildikçe ..
mantığa oturtuldukça..
zamana karşı direnmişler.. uzayıp yayılmışlar..
uzmanlara devrettiğim..
mantığa devrettiğim..
zamana devrettiğim..
mantığımla süzüp de dayanılabilir hale getirdiğim herşey bugün ..
ciddi ve ağır orada duruyor..

yorgunum..
ve bıkkın..
ve artık canıtın istemiyorum..
artık sağduyunun sesi olmak istemiyorum..
artık sorun bulup çıkartıp herkes onunla uğraşsın istiyorum..
bir öfke var içimde evet..
sıradan basit yaşamlara özenen bir öfke..
tam canıtına yönlendirecek oluyorum ..
vazgeçiyorum yeniden..
erişkin davranış deyip durdum yıllardır..
arkasındayım hatamın..
canıtınla birlik olup..
kıyameti koparmaktansa sorunun nedenini anlamayı..
sorunu oluşturana anlayış göstermeyi seçtiğim zamanlar sonunda..
kıyametin gözbebeği olmuşum gibi hissediyorum..

o yüzden beterin beteri var lafı bile..
kimler neler yaşamış da düzelmiş sözleri bile..
katlanamadığım ağırlığa ulaşıyor..
hiç bir şey duyasım yok..
her bir cümle bir martı tüyü..
hepsi, canıtın..
ve canıtın şu anda gökte uçuşması uçuşturması gerekirken..
suyun dibinde vurgun yemiş süzülüyor..

duvar..
bundan sonra duvar benim yoldaşım..
kafamı duvara vurmak belki daha makul ..
canıtınla uçuşmaktan..

posted from Bloggeroid

Follow my blog with Bloglovin