30 Ocak 2013 Çarşamba

geçmişe yolculuk.. ve nostalcia izn't glem.. ve diğerleri..


bir vintıc modası var..
herşeyde..

giyimde..
evlerde..
fotoğraflarda..

sanırsın herkesin evinde..
annesinin nadide giysilerle gardrobu..
lui ayaklı  masif  eşyalarla dolu misafir odası..
vardı bu fukara memleketin her evinde..

bırak gardrobu..
aslında yüklük insanıyız biz..
katlar dürer büker teperiz..
bakınız hala evlere gelen yardımcıların ev toplama yöntemine..

bi de sanki evlerindeki  porselen tabakları..
melaminlerle..
en iyisi çam üzeri meşe ya da ceviz kaplama eşyaları..
formika masalarla.. sehpalarla ..
aslan ayaklı taklid oymalı takımları çekyatlarla değiştirmedi sanırsın bir nesil.. 

yani annemin dolabından..
anneannemin evinden'lerimiz öyle pek matah değil..

bu da bir tarz..
"geçmişe yolculuk" dönemindeyiz..
günden öyle memnuniyetsiziz ki.. geçmiş ..
incecik bir tozla örtülü güzellikleriyle kucak açıyor bize..

oysa  çizgili sümerbank çarşadları perde olarak raptiyeleyen  fukaralıktaki ülkemde..
eşyaların üzerinin kocaman ağartılmış amerikan bezi kılıflarla örtüldüğü..
yazlık evler yok ki..
en azında üç beş taneden fazla değil..

geçmişi gösterişli ve çekici algılamak..
iyi geliyor insanlara..
sanırım.. ümit veriyor..

geçmişe yolculuk..
kimisi için sadece şekil itibariyle dergilerde gördüğünü uygulamak ..
kimisi için gerçek..

boşuna sevmiyorum marlin monrolu reklamı..
nostalcia izn't glem diyor ya hani..
nostalji.. çekici değildir .. diyor..






Image Hosted by ImageShack.us

yer değişikliği.. ve uçuşmalar.. saime hanımlar.. pırıltılar.. ve diğerleri..

"mutsuz kadınlar sık sık eşyalarını yerlerini değiştirir " derdi..
her dekor değişikliğinde..
sık sık değişirdi dekor bizim evde..

nerden duymuş..
kim demiş..
metafor mudur..
epifani midir..
alıntı mıdır..

o zamanlar özlü sözlerin altına vir vintıc fotoğraf..
yerleştirip..
onu yayınlayacak sosyal paylaşım ağları yoktu..
kulaktan kulağa..
kişiden net karşıdakine aktarım..

hiç sormadım ne açılımını..
ne de nerden çıktığını bu deyişin..
arkası sanki aysberg gibi dolu bir laf bu..
sorarsan ne çıkar bilinmez..

üstelik bunu söylerken gözlerinde..
o soğuk gri gözlerinde.. minicik altın pırıltılar olurdu..

kendiyle dalga geçme becerisi midir..
başkasının içinden düşüneceğini bildiğin eleştiriyi..
kendi kendine yapıverip..
milletin ağzına laf vermemek midir..

bildiğim evini çok severdi.

ben de gülerdim.. 
karşılığında ve yeni dekoru. 
eşyaların yeni yerleşim biçimini..
çay içip ıslatırdık...

ben de devam ettirmekteyim bunu..
üstelik..
çekirek ve 21lik de.. =)..
atadan toruna..
hiç durmadan  yeri değişen eşyalar dünyasında huzur buluyoruz biz..


Image Hosted by ImageShack.us

28 Ocak 2013 Pazartesi

noktacık ile anton.. kısa kısalar.. bir cenazenin düşündürdükleri.. anlaşılmazlar.. ve diğerleri..

ufak notlar ..
beynimi yemesinler diye.. 




*hayatında zaten olmayanı  kaybetmiş gibi hissetmemenin verdiği suçluluk duygusu..
tuhaf..
olana kadar da düşünmüyorsun ..
oysa.. onun hayatında olmaması kararını gayet etkin.. ve bilinçle vermişsin..
bir kare bir piksel belirleyip ordan çıkmaması için aktif ve pasif direnmişsin..

ama kaybedince..
hüznü.. yaşayamayınca.. 
yadırgıyorsun işte..

en azından geriye bakıp..
ama kendi istediğinin dışında hiç birşey yapmadı..
kendince gerekenleri kendi sevme becerisi içinde beirledi ve yaptı..
düz..
kargaşasız..
suçluluk duygusuz..
soru işaretsiz..
keşkesiz..
yaşadı..
diyebiliyorsun..
ve böylece hissedilmeyen hüznün..
canını yakmıyor..

*evlat olmanın hafifliği var..
bazen ebeveynin seni sırtında taşıyor.. 
ama dayanılmaz ağırlığı da ..
sen onu taşır.. onun adına üzülür ve sıkılırken..

*bu da üzeri çok kapatılmış kısa kısa.. 
mutfakta.. parmak sallayarak verilen..
"evlat olmanın gerektirdiği minimal yükümlülükler" konulu hızlandırılmış tek kişilik  kurs..
ve bir tehdit..

yukarı baktım da..
sonuncu
noktacık ile anton başlığı gibi gibi olmuş..


Image Hosted by ImageShack.us

24 Ocak 2013 Perşembe

otobüsler.. anatomiler fizyolojiler ve diğerleri hakkında.. canıtın bile nerde bilmiyorum..

yirmi yıl önce bugün pazardı..
yirmibirlik henüz bir yaşının sonlarındaydı..
akşam üzeri konuklar gelecekti..
konuklardan önce uğur mumcunun saldırıya uğradığı haberi düştü eve..
onlar arabada radyoda..
biz evde televizyondan öğrenmiştik..
yirmi yıl önce bugündü..
uğur mumcu..
bir başka değeri bu toplumun yetiştirdiği bir beyin değeri..
düşündüğü.. konuştuğu. yazdığı..
aydınlığı sevdiği istediği..
bunun her bireyin hakkı olduğuna inandığı için..
yok edildi..

*********************

dün..
iş yeri çok yoğundu..
yoğun derken her an başka bir şeyle uğraşmak ve sürekli kapı telefon ile bölünen işleri tamamlamaya çalışmak.. zordu ben tek çocuk gibiydim ..
sessiz evde derin konsantrasyon.. 

dikkatimi yoruyor bu maltitasking ve delikli konsantrasyon..

gün sırasında ve sonunda..
geleneksel çekirdekle dövüş seviş dövüş seviş dövüş beşlemesini tamamladık.. 
akşam pizza yiyelim mi diye sorar sormaz.. babam nöbetçi, mi diye sordu bana..
ikimiz de onun minik çocukluk günlerini anımsadık..
sonunda başka bir kötücül gıdada karar kıldık..

inişli çıkışlı bi ilişkimiz var.. düzeyli değiliz.. =)

sonra akşam evde..günün sonunda uyuşturucu niyetine ..  
iki film izledim..
biri güvercin kanatları..
filmin son cümlesi vurucuydu..

sahneler elbiseler ve mekanlar dışında çok ilgi çekici gelmedi.. 
ama o güzellikler için izlenir..

diğeri..
horozun kahvaltısı..
onu pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim..
sefil evler sefil yaşamlar.. 
eh kahramanın sonunda mutlu olması iyiydi tabii.. 
hatta o kadar yorgun olmasaydım belki..
 izlemekten vaz geçerdim.. 
ama haşhaş niyetine.. gitti arada..

bugün..

yine otobüste..
-ne öğreniyorsunuz..
- anatomi.. fizyoloji..
-nerde gidiyorsun kursa..
-ismekte
ben ??????
-siz de gelsenize..
-bana teklif geldi zaten.. öğretmen olmam için..

ben dönüp bakma isteğimi zaptederek içimde.. noluuyooooooooo burda çığlıklarımı sessizleştirerek..

-a ne güzel .. e siz süper yaparsınız bunu..
-hep anlatıyorlar mı..
-yok pratik de var..
-ben pratiği iyi yaparım da.. anlatımdan tedirgin oluyorum..
-ay ne var daha çok yazıyoruz zaten derslerde..
-e ben anlatmazsam siz ne yazıcaksınız..??
ben.. bak bu gerçekçi..
-kitaplar var zaten..
burda koptum konuşmadan..
ismekte anatomi fizyoloji içeren bir kursa takılmıştım zaten..
gömüldüm kitabıma..

az sonra yeni bir cümle atladı kulağıma.. 
da anladım..
saç bakım cilt bakım kursuymuş..

son..
dün nörolog bana bıdı bıdı bişeyler anlatırken onu dinlememe engel olacak kadar takıldığım konuyu anımsamaya çalışıyorum..
ama gelmiyor aklıma..
fransızca bir sözcüktü hatta not almıştım bir kağıda..
ama gün sonunda onu da atmışım..

böyle de dağınığım bu ara..

bırak bir fikre..
tek bir konuya..
hiç bir şeyin tekine sabitlenememekte aklım..

yorum yazarken bile kopuyorum.. ikinci sözcükte..



Image Hosted by ImageShack.us

23 Ocak 2013 Çarşamba

ve kadınlar ve kadınlar ve canıtınlar ve baader meinhoff oldusu ve diğerleri


bu sabah ..
neydi o  .. baader meinhof olgusuydu evet..
dün başladığım kitapta.. " zahirden bahsediliyordu".. sonra bugün zahir'den bahseden bir yazı okudum (paul coelho'nun zahir'i).. üstüne biri de filmden bahsetti..
şimdi ben bu coelho zahiri ve film zahirini zaten bilirken okuduğum kitapta zahiri analtan sahnede neden ilk defa duymuş gibi oldum.. sanırım.. zahir'in  görünen demek olduğunu bildiğim için.. felsefi ya da mistik anlamını bilemediğimden..

*********** 
otobüste kadın halleri..
yaşlı kadın -parkinsona bağlı demans diyorlar..bazen beni annesi sanıyor.. bazen de hiçbirşeyi yok.. 
orta yaşlı kadın -ya .. pek zor . .
o sırada yanlarına yanaşan.. selamlayan..
zoraki kocaman gülümseyen genç kadına.. dönerek.

orta yaşlı kadın-sen nereye gidiyorsun..??
genç kadın -çünkü ben yürümek istemiyorum..
orta yaşlı kadın- hayır.. nereye gidiyorsun..
genç kadın- ha lipo....(firma adı)
orta yaşlı kadın - annen söyledi çünkü de.. ama spor lazım.. sen gençsin ıdı bıdı..
genç kadın- ama ben yürümek istemiyorum..

********
diğer orta yaşlı kadın yanına yaklaşan yaşlı kadına  yanında yer açarak.. arada dönüp bana gülümseyerek..
- nereye??
diğer yaşlı kadın- tolgayla buluşucam eminönünde.. sen nereye 
diğer orta yaşlı kadın -..... ( işaret parmağı ile başını göstererek..
diğer orta yaşlı kadın- haaa..
az sonra diğer orta yaşlı kadın iner.. 
bir başka orta yaşlı kadın ve genç kızı yaşlı kadının yanına otururlar..
sonra yaşlı kadın ne zaman en arkaya gitmişse.. sesi gelir..
-ordan eminönüne giden otobüs geçiyor mu?
genç bir kadın sesi cevap verir..
-evet geçiyor.. ellibişi numara geçiyor..
yaşlı kadın..
-orda mı durucam karşıya mı geçip binicem..
-orda durun ama durağı bir elli metre ilerde..
yaşlı kadın - karşıya geçicem yani..
genç kadın sesi- ben de orda iniyorum beraber ineriz..

karşımda oturan orta yaşlı kadın ve kızı bakışarak..
-ha .. beraber inelim dedi..
-evet.. duydum..
derler ve emanetlerini devretmenin rahatlığı ile..  hemen orta kapıya seğirtip inerler..

arkamda oturan orta yaşlı..yeni gelene..
-aa başın sağolsun.. tijen bahsetti de geçen gün arayamadım..
-sağolun.. sormayın..
-a. ama şekerim ben demedim mi sana çekiyor kadın diye.. iyi olmuş..
-hayır o değil de.. bak bak bu kadar .. sonra bir kalça yüzünden kaybet.. o ağırıma gidiyor..
sonuç..
1- belediye otobüsü değil.. servis otobüsü mübarek..
2- kadınlar sorgulayıcı.. dayanışmacı.. organize..
*************


Image Hosted by ImageShack.us

22 Ocak 2013 Salı

bugün..



"...'i yaptırmadık.. sizi bekledik" 
cümlesinin neden içimde fırtınalar kopardığını buldum..




Image Hosted by ImageShack.us

21 Ocak 2013 Pazartesi

dün.. bugün.. kısa kısa.. martısız kanatsız atalet halinde..


bugün..
sabahtan beri bir hal var üzerimde..
nedir anlamadım..
bir dalgınlık.. fikirleri toplayamama hali..

***********

bugün..
adele gevşe-L-tici.. 
bunu ilk kez duyuyorum..
xynin nörozlusu..
hem de türkçe konuşamayını..
işletmeciymiş.. baktım da..
neyi işletiyor diye düşündüm..
ana dilini işletmediği kesin..

***********

dün..
 rahatlığım..
21liğin katılmasıyla rahat bir sohbet haline döndü..

erişkinleşme yolunda ilerliyor..
hayat zor ona.. temizlik yapmış.. duvar sildim dedi..
duvarda bi sürü el izi vardı ama
temiz sandığım yerlerde temiz değilmiş aslında..
sizin ev çok büyük dedi.
nasıl bu kadar çok eşya oldu..
yani benim eşyalarımı toplasam bu evde kaybolur..

aslında öyle değil..
farkında değil eşyasının çokluğunun..
ama yine de bu oyunu oynamaya hevesliyim.
ilk eşyalarımızı anlattım..
sonradan gelen butlter tipi (set üstü) bulaşık makinesini her çalıştırdığımda öpüşümü.. 
çok güldü..
sonra her ihtiyaca yönelik gelen eşyalar..
ordan oraya dönüştürülenler..

benim genç kızlık yatağım. böyle oymalı filan..
onun evinde şimdi..
arkadaş odasında..
onun bizim eve gelişini anlattım..
nasıl üç oda evde..
bir odada sadece kitaplık.. bir oda giyinme odası yaşarken..
onun gelişiyle..
önce giyinme odasından..
sonra kitaplık odasından feragat ettiğimizi..

her eşyanın gelişini ve kalışını..
hayatımıza girişlerini..
başka amaçla kullanıp..
sonra.. artık iyice gereksizleşince..
başka birilerine devredilişlerini..

kapının önüne bırakıverdiğim tek eşyam var benim..
o da aslında en sevdiklerimden biriydi..
rahatlık gününde..
geriye götürdü beni.. yıllarca geriye..

nasıl kurulur bir ev..
nasıl kurulur yaşamlar ..
nasıl gelir ve gider..
eşyalar insanlar..

gerçekten enerjimizi bırakıyoruz her eşyamızın üzerinde..
bırakıyor olmalıyız..
ya da en azından onlar bizim üzerimizde bırakıyorlar..

yaşamı onlarla da paylaşıyoruz..
elma rendesi mesela..
limon sıkacağı der geçersin..
ya da ceviz kıracağı..

bazıları ruhlarıyla geliyorlar..
bazılarına biz katıyoruz ruhu..

*************
dün..
bir telefon konuşması yaptım..
geleceği konuştuk..
olası geleceği..

korkutucu aslında hala bizi bekleyenler..
çocuklarımız üzerinden..
başımıza gelirse ne olur diye gülüşerek hafiflettik.. düne son anda eklenen sıkıntılı hali..

************

genel..
kızlar ve iletişim merakları can sıkıcı..
iletişilmese bu kadar çok ve sık.
farkedeceğim bişeyleri diye.. uğraşmasa ve yarım yamalak farkettiklerini sandıkları şeyleri kafaya takıl etmeseler kadın kısmının genci yaşlısı.. yaşam daha sakin ve basit olacak..
*************
ergen annelerine not..
arkasını toplamaktan vazgeçin veletlerin..
dağılsınlar..
öyle dağılsınlar ki..
toparlanmak zorunda kalsınlar..
karışmayın.. kaynaşın derim daha da bişey demem...





Image Hosted by ImageShack.us

20 Ocak 2013 Pazar

sakin günler.. konu mankenleri.. oynamak.. ve diğerleri..

"çok erken gitti.. yarım kaldı karşılıklı muhabetimiz..muhabbeti cümle içinde kullanabildiğim yılları bilemedi göremedi hiç.. öyle bir muhaeti de ben bilmedim bir daha..."

kadınlar hep olmadık zamanlarda gider öyküsü..
gitme  kavramının derinliğinde gezinen..
gidesi olmayan ama gideilme ihtimaline vurgun ben için yazılmış sanki..

sakin bir gün..
sakin olması için terör estirip tehditler savurunca da..
sakin denebilir mi bir güne..
sakin geçsin diye..
ayı kovuğuna saklanıldığında ..
saki,n denebilir mi bir güne..



yine de tadı çıkarılası sakinlikte bir gün..
az okuyup yazmak..
üç yıl önce alınmış mühür ve mühür mumlarıyla ilk kez oynamak..
üç yıl önce öğrenilen..
filipinli  tutuklu kadınların kağıt hasır örgüsünü denemek..
kırmızı damga mumuyla..
hasır örgüyü birleştirmek..

yine yıllar önce alınmış..
keten yastık yüzlerinin..
üzeri kaplı düğmelerine bol gelen ilikleri..
ilmik ilmik daraltmak..
yastıkları yeniden pofurdatıp..
yerleştirmek..

koltuk örtülerini yeniden düzenlemek..
düğme..
ıvır zıvır kavanozlarını yeniden etiketlemek..
"kolları bilezikten prangaya vurulmuş gibi şangırdayan.. günleri günle.. akşamları televizyonla geçen.. misafirliğe giderken terliğini götüren kadınların kendilerinden başka herkesin dedikodusunu herkesle yapabilecekleri .. alevler içinde bir kazan"
çekirdekle konu mankenliği konusunda anlaşmak..
fotoğraf  çekmek..

atıştırmak biraz..
biraz boya..
biraz okuma..
kahve ve maksimum sessizlik..
minimum iletişim günü..

böyle günlerde..
daha bir geveze yazılar yamzak ..
sözcükleri yazıyla yormak istiyorum..


Image Hosted by ImageShack.us

19 Ocak 2013 Cumartesi

kapılar.. kırıklar.. anlar.. duygular.. dnalar.. martılar elbet ve diğerleri..

kaynak


bu fotoğraf aslında beni özetliyor..
ben geçmiş zamanlar gezginiyim..

 bu kapıya.. tahtasına.. demirine.. diline.. anahtarına kenardan çıkmış çiviye bakıp..
o evi yaptıranları..
içinde oturan muhtelif insanları..
dolayısıyla yaşam biçimlerini..
hayallemeye zaman ayırabilirim..

o kapıyı açan kirli suratlı çocuğu..
ev haliyle biraz çekingen duruşlu kadını..
heyecanlı ergeni..
osmanlı erkeği..
beli ağrıyan pantuflalı nineyi..
çember sakallı dedeyi..
sesi rengi kokusuyla evin her halini..
o kapının cilası attıkça .. nasıl neden yenilenmediğini..
sonra bir öfkeli el kapıyı vurup çıktığında.. kenarı kırılıp o çivi ortaya çıktığı gün..
bir kadının nasıl o yere düşen tahta parçasını eline aldığını..
belki biraz hüzünle baktığını..
görebilirim..

ben bunları düşünürüm..
daha ileri gidip o evi almış olsam nasıl eski halini bozmadan yenileyeceğimi düşünürüm..
yeni bir yaşam biçimi seçer..
yeniden yaşatırım o kapıyı ve etrafındakileri..

ama bazıları da.. işte bakar..
süper.. der.. ellerini oğuşturup..
zaten eskimiş bu.. 
yıkalım yerine apartman yapalım..
der .. hevesle.. gözleri hem parlar.. hem dolanır etrafta..

şarap tadar gibi tatmak isterim bazen...
sözcüklere gerek olmasın derim..
fikir uçuşsun.. süslenmesine..
paha kazandırılmasına gerek olmasın..
bana katılsın o anda o tad.. o hüzün.. o koku.. o  emek..
o görsellik..
bir  dna sarmalımda yer bulsun kendine..
ben  ve o kapı bir olalım..
ben ve o yaşamlar..
ben ve o şarap.. bir olalım.. 
kimse gözlerini açıp acelesini belli etmesin benim duraklayıp o duyguyu emdiğim anda..
konuşmasın.. başka bir şeye işaret etmesin.. bir kaç adım atıp az ötede  sabırsızlanarak..
yürüyüp gitmek istediğini belli etmesin..
beni isteğim dışı koparmasın o andan .. zamandan.. duygudan..

işte o yüzden ben bazen yalnız ve sessiz durmak isterim..
o yüzden bazen yalnız gezerim.. 
ve o yüzden bu bloğa gerek duyarım..
olmasa nereye yazacağım bunları.. 
bir defterin arasına belki..
ama o defter beni bana benzeyen insanlara götürecek bir araç olacak mı.. peki..


Image Hosted by ImageShack.us

17 Ocak 2013 Perşembe

kaos .. kakafoni.. uzun yazmak.. hergün yazmak.. ve "amour" ve vicdan.. ve martı kanadında kısa kısalar..

günde bir satır defteri diye bişi gördüm.. beşyıllık bişi..

iş yerlerinde yılbaşlarında dağıtılan acendalara benziyor..
bir cilde beş yılı sığdırıyorsun..
her sayfada  bir gün her gün beş yıla bölünmüş.. 
sadece birkaç satırlık yer verilmiş..
en iyisi kendiniz görün.. 


farkı şu..
günlük zaten insanı belirli bir güne ve zaman dilimine götürmeye yarar..
ama bunda..
o dört ekimde.. beş yıl boyunca sizi en çok etkileyen o tek olayı..
peşpeşe beş yıllık dilim halinde görebiliyorsunuz..

ben neden çok sevdim bunu bilmiyorum..
aslında hem uzun anlatası hem de gitgelleri olan bir ataletken..

demek bazen dar alanda paslaşasım oluyor..

paslaşasım ne zor sözcük.. söylerken de yazarken de..

kısa kısalar diye bir dönem ek yapardım biryerlere kategorize etmemek kendimi bari kendim özgür bırakayım derken temelli ipsiz uçurtma gibi oldu bu blog.
o yüzden bulamıyorum onları..

neyse sorun şu ki..
uzun yazası olunca insanın hayat yoğunlaşınca..
yazamıyor..
benim blog kişisel bişey ..
yaprakların alt ucundan pırrt diye çevirebildiğin defter gibi.. arasından tüy telek yaprak not fatura kalp şeklinde kart gfilan dökülen şişmancacık bi blog..
kedi yavrusunu kaybetse..
bulamaz benim blogda..

işte o yüzden kitaplık kurdunu seviyorum..
orası düzenli..
benim kişisel karmaşamdan iz taşımıyor..

çarşambaları.. kitaplık fotoğrafları yayınlayacağız.. 
cumartesileri.. kitap ayraçları..
pazar günleri kitapla ilgili kitaba dönük kraftlar olacak..
diğer günler..
kitap fotoları ve ufak bir bilgi.. özet.. eleştiri ne derseniz..

şimdilik programı budur ve bellidir..

oraya katılımlarınızı bekliyoruz..
kitaplık kurtları olarak..
kitaplikkurdu@gmail.com adresi sizi her daim bekler..
*****************

psikeart diye bir dergi var..
bir süredir alıyorum..
aşk sayısı ile başladım..
her sayıda bir duyguyu işliyorlar.. geçen sayı.. tembellikti..
bu sayıda vicdan var..
ve ilk yazıyı her bir bireyin okumasını
hatta okul ders kitaplarına konmasını isterdim..

kuraltanımazlık.. aldırmazlık duygu durumuyla..
herbir davranışımızın yarattığı kelebek etkisini göz ardı eden..
ve "bana kim zincir vuracakmış şaşarım" diye. istiklal marşını da kendine alet eden insan kişilere ise..
günde üç öğün..
yöneticilere ise günde beş vakit okutulmalıdır..

bu bir psikoloji dergisi değil..
tavsiye ediyorum..
bir kez deneyin.. vazgeçemeyeceksiniz..

umarım bir sonraki kavram.. şefkat olur..

***************
burası ise benim özel kaosum.. kakafonim olduğuna göre.. 
ve uzun yazan kadın atalet olarak..
kaç gündür tozlanmış durumda..
karar almaktan korkar oldum.
kararları anında bozdurma mekanizması devreye girerse diye..

ama keşke her gün en azından kısacık bir not düşebilseydim..

blogun facebook sayfasına çok yayın koyuyorsun diyenler oluyor bazen..
onlar aslında benim.. aldığım notlar..
güya sonrasında bloga yazma dürtüsü verenler..
ama birçoğu facebook paylaşımı olup kalıyor..

neyse.. karar demeyeyim de.. niyet diyeyim..
sabahları bir wordpad açsam boş..
gün içinde not düşsem..
sonra akşam çıkmadan en azından onu yayınlasam..

nedir bu saplantı bilmiyorum..
ama geçmiş sayfalarımda bazen öyle konular buluyorum ki..
yazmamış olsaydım kesin unutulup giderlerdi..
demek ki bir işe yarıyor..
ataletin kişisel tarihi biryerlerde birikiyor..

şimdi ise.. aklımda kalanlarla şuraya notlar düşeyim..

kar ayırır.. telaşlandırır.. ve birleştirir.. ama kar birleşmeleri ümit verici değildir..
kar candır.. evde oturabilene candır..
işe gidebilene de can olur bazen ama..

ergen değişkendir.. sınırlarını büyürken genişleteceğine..
büyüdükçe daraltabilir..

onyedi yaşında birine.. diyet deyince.. ömer seyfettini değil.. kalori kısıtlamasını düşünür..

çocuğun hep çocuğundur..
neden savaşlar kadınlar yüzünden çıkar derler anlamıyorum aslında savaşlar çocukların yüzünden çıkar denmeli..

mesafe ve zaman iyidir..
araya girdikçe.. arasına girdiği kişileri daha bir güzelleştirir.. buğulu büyülü çekici yapar..
ama bazılarına mesafe ve zaman bile farketmez..

alfa erkek alfadır.. can değildir.. çekilmezdir.. alfa insan da biraz öyledir..

erkekler ya da alfa erkekler..
geçmişi olmayan canlılardır..

piyano candır..
manevi ücreti çok yüksektir..

************
bir de amour'dan bahsedesim geldi benim de.. maden çok konuşuluyor..
kadının filmin başındaki absans nöbetine adamın verdiği tepki zayıf geldi bana..
bizde olsa.. o kadını yere atmış.. komşular başta herkesi ayağa kaldırmış..
acili basmış olurduk..

fransayı ve sağlık uygulamalarını bilen biri olarak..
eve neden fizyoterapist gelmediyi merak ettim ben..

kızlarının sakinliğini.. pek normal kabul ettim..
öyle çünkü..
hatta bence benim gördüğüm hasta yakınları evlatlar biraz fazla dominant.. 
pek çok.. "kadını.. adamı rahat bırakın" demişliğim vardır..
hatta hasta olmayan ana babalarına da insanların uygulamaya çalıştıkları baskıya pek karşıyımdır..

ama..
mutfakta masanın üzerindeki.. o lambaya bittim..
kahveni koy..
kitabını.. mektubunu .. ne işle uğraşıyorsan onu aydınlatan lambanla nasıl mutlusun..

evdeki oturma düzeninde.. ellerini atıp herşeye ulaşabilmelerine bittim..
ve konuşuyor olmalarına..
ve kadının bağımsızlık savaşına..
yatakta kitap okuyuşuna..

**************
geç kaldım ama.. "bangır bangır ferdi çalıyor evde" yi okuyorum..
eve hırsız girecek korkusuyla yıllardır uyuyamamış olan adamın öyküsüne bayıldım..
hırsızdan sonra rahat ve derin uyuyuşuna..

yatağıma girdiğimde öyküler..
diğer zamanlarda..
balsac öyküleri..  e kitap olarak..

**************

Image Hosted by ImageShack.us

9 Ocak 2013 Çarşamba

bugün bir yazı yazdım sürç-i lisan ettiysem affolsun gitsin canıtının kanadına takılıp..

hiç bilmediğim bir mecraya çekildim..
çekirdeğin okul seçimi nedeniyle..
huyu suyu bana hiç benzemeyen kızımla hep yabancı sularda yelken açar gibiyim zaten..
sayesinde ne çok şey öğrenmem.. düşünmem gerekiyor..
onun bana çok farklı bir bakış açısını öğrettiği kesin..
benim onun bakış açılarını yeni baştan ele alıp biraz şekillendirip.. 
yuvarlayıp zımparalayıp ona geri kabullendirmem gerekiyor bebekliğinden beri..

şimdi de.. geleceğiyle ilgili düşünmem gerekenler var..
hatta nerdeyse bir not defteri edinip saklamalıyım aklıma gelenleri onun yaprakları arasına..
zira şimdilik her dile getirdiğimde.. 
o zaten biliyor ve zaten beğenmiyor veya gereksiz görüyor..

sanat okuyor.. müzik okuyor.. dramaya kaymayı düşünüyor.. 
sahne dekor kostüm ve koreografisiyle de ilgileniyor..
iyi bir gözü var tasarlıyor hayalliyor.. 
ama bunu yaparken başka şeye kayıveriyor ilgisi..hiç bir şeye tutunmuyor..
bazen kaygılanıyor "ben ne olacağım ilerde" diye..
yurt dışı akademilerini "asla".. 
diye reddediyor.. 
"hergün iskender yemediğim yerde yaşayamam" diyor..
öte yandan buradaki eğitimin gerektirdiği mazoist tempoya da uyası yok onu da beyan ediyor..
arada babasından kalabilecek maaşla geçinip gitmeye.. arada evde piyano dersi vermeye karar veriyor..
o kaygılanıyor da ben nefes nefeseyim.. 

uzaktan bakınca.. tam bir yaşam düzenleyici..
öyle hızlı gözlemleri ve tam da gereken noktaya parmak basışları var ki..
hayrete düşürüyor..
ben buldum aslında ona göre işi.. imaj meykır olması laım..
ne olmak istiyorsun soracak.. seni alıp analiz edecek.. 
sonra saç baş gardrop beden dili yeme içme danışmanlığı.. 
seni yeniden yaratacak.. 
bunu ona söylemiyorum ama..
ilerde sanatı profesyonelce yapası olmazsa.. 
bence böyle bir alana kayabilir..

artık sadece bir şeyi iyi yapmak yeterli değil çünkü..
iyi yaptığın şeyi iyi pazarlaman da önemli.. 
pozitif yaklaşımla bakarsak.. 
ambalaj en az içerik kadar önemli.. ki çoğu zaman daha önemli..
ye kürküm dünyası.. dostunu söyle bana dünyasındayız artık..

hatta pazarlamayla geçireceğin zaman büyük ihtimalle ürettiğine ayırdığından daha fazla olmalı.. 
blog yazılarından çok blog dizaynları önem kazanıyor bakın sağa sola.. 
üstelik blog para kaynağı bile değilken..

firmalar kurumlar mekanlar ve sonunda sanatçılar artık bunu yapıyor.. 
konseptin olacak.. ona uyacaksın.. imajın konseptine uyacak..
elif şafak mesela.. bu konuda bir deha..

onun ilk okuduğum kitabı bit palastı..
blogda bir kaç kez bahsettim aslında.. 
bit palasın tadı damağımda kalmıştı.. 
 o zaman yazı kursuna gitmemiş farklı okuma becerisi kazanmamıştım..
konu güzeldi.. 
kişiler ilginçti.. örgü de iyi kurulmuştu..
yer istanbuldu. 
sayfaların arasından inceden nostalji kokusu sızıyordu..
bana yeterdi..
yalana yalana kapadım kapağı.. 
yazar tanıtımını yani arka kapağı sonra okudum..

arka kapakları pek okumam.. 
beni ilgilendirmez.. yönlendirmez.. 
kitabı beğenirsem okurum arka kapağı..
bu yazarı hiç tanımıyordum.. 
kitabın başını arka kapağını kurcaladım bilgi bulmak için.. 
ve  yazarın eğitimini.. 
bir önceki eserinin adını ayrıca  sosyoloji tezinin konusunu gördüm..

o aralar selahattin duman da.. 
" yabancı antropologlar gelip yeşilköy pazarında türk kadınını incelese..
 "türk kadını boya sarışını ve mavi lens gözlüdür" diye sonuç çıkarırlar.." 
yazmıştı köşesinde..
katılarak gülmüş ve kesinlikle katılmıştım bu görüşe..

yani kadınların şekil şemaillerini toplamaya başladıkları yıllardı.. 
ama bu toplama hep aynı yön ve şekilde yapılıyordu.. 
açık renk lens.. sarı uzun saçlar.. frenç manikür.. aynı kalıptan çıkmış rinoplastiler.. 
o günlerin iyi günlerimiz olduğunu bilemiyorduk.. 
bu kadarı bile endişe verici idi..
botoks daha hala felc edip öldüren bir zehir olarak duruyordu farmakoloji kitaplarında..
kollajen ise.. kıkırdakta bir yapıtaşı idi..
ama kadınların giderek birbirine benzemeye başladığı zamanlara gelip çatmıştık..

kişilerin içlerine değil dışlarına yatırım yapmalarıyla ilgili söylenmelere başlamıştık o zamanlar yeni yeni..
ve elif şafağın tez konusunu gördü gözlerim o kitabın önünde. arka kapağında bir yerde..
"Türk Modernleşmesinin Kadın Prototipleri ve Marjinaliteye Tahammül Sınırları"
maden bulmuş gibi oldum.. 
kızkardeş bulmuş gibi oldum..daha ne olsundu.. 
ben bu tezi okumak istiyorum diye yırttım kendimi.. 
aslında hala istiyorum..
şimdilerde içeriğin benim sandığım gibi olduğunu sanmasam da..

bitpalasın arkasında.. 
bir önceki kitabı pinhandan bahsediyordu.. 
hemen edindim.. geriye dönük eksik tamamalamayı severim bir yazarı keşfettiğimde..
"pinhanın konusu ne?" desen anımsayamam blog.. 
bitpalas kadar etkilemedi beni
 ve arkasından çıkan şehrin aynaları da..
 ilginçti.. murathan mungan kokuyordu.. ama "bayıldım" kategorisinde değildi..
sahibine bağışlasın kategorisindeydi..

siyah süt çıktığında.. 
açıkçası aldım ve okumadım üç sayfadan fazla.. 
hala duruyor kenarda..
doğum sonu depresyonunun ucundan geçen ve depresyonun beş halinden de hazzetmeyen biri olarak..
anne olmak kadar sıradan ve fizyolojik bişeyin bunca abartılmasını da anlamadığımdan.. 
yani "annelik incitmeden boğmadan koşulsuz sevmektir" ana kuralı dışında.. 
esas.. çocuğunun arkasında durma zamanı gelince başlar bence..
yoksa "doğur doyur gaz çıkar emzir gezdir" döneminde bi numarası yoktur. diyen biri olarak.. 
ilgimi çekemedi..
.
derken baba ve piç geldi.. 
onu da çok sevmedim..
konuyu da işlenme tarzını da.. 
derken bi soğudum zaten..

aşk'ı inat ettim okumadım.. ahmet ümit'in mevlanalı kitabını okumuştum.
her önerene de benim yıllık mevlana şems kotam doldu ıyyyyy diye cevap verdim..

sonra bir gün bir kitaba rasladım.. 
özlü bulunan sözlerini derlemiş toplamıştı yazar..
güzel bir aforizmalar epigramlar el kitabı oluşturmuştu.
gugl'anımda var.. "mark twain quote" .. "flower quote"yazıyorsun çıkıyor bi kaç site..
içinde ünlü ünsüz aforizmaların yer aldığı binlerce kayıt..
bu da o quote sitelerinin .. quote söyleyicisi tarafından kağıda aktarılmışıydı..
"bu kadın akıllı" dedim o gün yanımda olan arkadaşıma..
"bu oyunu doğru oynuyor"..

ama ben artık o bitpalastaki incelikli kadını bulamaz olmuştum ortalıkta.. 
derken..
bir kitabı çıktı.. 
böyle beyin uçuşmaları yapmış.. 
not defterine yazmış..
kapı önü merdivenlerde oturan çocuk.. 
yoldaki yaşlı.. 
kafedeki yakışıklı anne anneden kalan fincan 
(sallıyorum örnekleri.. sadece kapıdaki çocuk doğru yanılmıyorsam)..
gözünün değdiği fotografik anları kaleme almış..
hani edebiyat dersinde kompozisyon yazar gibi kısa kısa konulu yazılar.
güzeldi kadınsıydı duygulu ve duyarlıydı..
sevinip blogda duyurmuştum hatta..

ama sonradan aslında bunun fotoğrafa bakıp altına yazı yazmaktan farkı yok.. 
o kapı önündekini kendi gözüyle görmemiş o çocuğu hiç farketmemiş de olabilir.. 
farkedenin karesine sesi vermiş olabilir.. 
 sakın ha .. öyle yapmış demiyorum..
 ama elle tutulur gözle görülür değil o duyarlık.. isyansız.. boyun büken bir duyarlık.. 
en zedeleyici olanından..
o kenarda sıcak çukulata içerken.. 
sen gidip kendini tüm sosyal derneklere barış gücüne filan kaydolmuş bulursun.. 
onun yansıttığı incinebilirlik etkisi sonucunda..

derken hemen arkasından yeni kitabı geldi..
kapağında kendisini fotoğrafıyla yayınladı..
bu arada feysbuk geldi.. twittır geldi..
acaip güzel kullanıyor..
iskenderin kapağında sizi bir sürpriz bekliyor diye seslendi twittırdan.. 
bakalım farkedebilecek misiniz..
baktım koşarak kapağa bir kızsı oğlan ..
ne ki bu dedim.. 
derken gazetede söyleşi.. 
neden kendisi kendi kapağında poz verdi konulu..

sonra.. mil'li kart reklamında.. 
benim en sevdiğim şeyleri yaptı.. 
yolculuk etti.. kahve içti.. kitapçıya gitti.. 
benim favori yazarıma benzer bir görüntü içinde..  
benim en sevdiğim şapkayı takıp.. en sevdiğim mantoyu giyip.. 

aksini iddia edemeyeceğimiz bir tarafı var..
bu kadın akıllı bir kadın ve kendini çok iyi pazarlıyor..

güzel bir kadın.. ince uzun entelektüel yumuşak bir görüntüsü var..
tam yağmurlu karlı havada izlenecek filmlerin ..
güzel orta avrupa şehirlerinde geçen sakin filmlerin yıldızı olabilir mesela..

dilini yumuşak ve mesafeli tutuyor.. kalemini de..
dinleyici ay pardon okuyucu isteği alıyor.. 
"aşk isimli kitabın kapağı pembe biz onu elimizde taşırsak erkekliğimize halel gelir" 
diyen xylere özel gri kapak tasarlattı..

mesela ben olsam" ezik misiniz" diye terslerdim o tepkiyi verenleri..

nabız tutuyor.. 
şerbet hazırlıyor.. 
nabzını vermek istemeyenin bileğine ip bağlayıp ipi tutuyor.. 
damla öneriyor..
anne olduğunu hissettiriyor ama başımızın etini yemiyor.. 
en iyi anne benim duygusu verip diğer annelerin tüyüne basmıyor.. 
hiç bir kadın kahramanı jan darklık yapmıyor..
o heryerde ama aynı zamanda hiç yok..
ölçülü.. 

kadının dili çok önemlidir biliyor musunuz.. 
bununla ilgili okumalar yapıyorum..kadının kabul edilen dili ile ilgili..
o konuyu  da yazacağım bir ara.. 
ama şu kadarını söyleyeyim.. 
erkekler ve erkeklerin oluşturduğu toplumu baş kaldırmadan sorgulamadan kabullenmiş kadınlar tarafından.. yani toplum büyük çoğunluğu tarafından  duyulmak için.. 
konuşan kadının belirli bir kalıplaşmış dili kullanması gerekiyormuş..

ve elif şafak o dili kullanıyor..
onu hiç öfkeli.. 
dudaklarının kenarı seyirirken.. 
ağzından köpükler saçarken ya da çığlık çığlık gülerken 
ya da bağıra bağıra ağlarken hayalleyemeyiz..
o üzerinde su damlacıkları olan bir camın arkasındaki
 hafif buğulu 
kuğu boyunlu 
narin .. varla yok arası gülümsemeli bir kadındır.. 
bir cheshire kedisidir.. 
hülyalıdır.. 
ne kadınların ayağına basar 
ne erkeklerin apış arasına tekmeyi basar.. 
yazıları da söyledikleri de öyledir..
ölçülüdür..
özenlidir..

ölçüyü aşarken bile belli bir ölçüyü aşmaz.. 
protesto etmez.. 
sinirlenmez.. 
hep makul açıklamaları.. gerekçeleri vardır. .
kudurmaz kudurtur..
onun yaptıkları değil.. 
onu eleştirenler bu nedenle hep daha daha çığrından çıkarak tepinerek verir tepkilerini.. 
sanki işleri güçleri onunla uğraşmakmış 

oysa o orda gümüş kaşıkla yoğurdunu yiyormuş gibi.. 
o yüzden ona laf edenler daha çok eleştiri alırlar..

"kadın güzel çekemiyorsunuz .. "

işte çekirdekle başlayıp
 elif şafakla devam eden bir yazının 
sonunu bağlama noktasına geldik..

ben diyorum ki.. 
çekirdek aynen elif şafağın kendisinin ya da imaj yapımcısının..
 eğer varsa.. 
yaptığı işi yapsın hayatta..

bir hayal kursun birileri.. 
çekirdek de.. 
koreografi tasarlama sosyal iletişim becerisi makjay saç kıyafet seçimi beden dili dersleriyle.. 
o hayali gerçeğe taşısın adım adım..
ne dersiniz..


Image Hosted by ImageShack.us

7 Ocak 2013 Pazartesi

kitaplar kitaplıklar ayıraçlar köşebentler derkenarlar ve blog haberleri..ve diğerleri..



kitap okumayı beklediğim zamanlar vardı benim..
heves ve heyecanla..
saime hanım ve cemal beyin okumaları..
bana "iyi birşey yapıyorlar kesin ben de bir an önce yapabilmeliyim" duygusu verecek kadar güzel bir alışkanlıktı..
her anne dediğimde ya da baba diye seslediğimde..
elindeki kitabı ters kapatıp .. efendim demeleri.. 
demek her fırsatta okurmuşlar..

kitaplık düzeltmek kitap okumak ..
ciltleri kapakları iç kapakları eski kitap kokusunu yeni  basılmış kitaptaki matbaa mürekkebi kokusunu..
kitaba dair her şeyi nasıl sevdirdi..
bir çeşit hipnotik..
bir çeşit tutku. bağımlılık nerdeyse..

elim değmese gözün değsin diyerek kitabı  nesne olarak da sevip beğenmek..
kitap severin kaçınılmaz durumu..

kitaplıkların fotoğrafı çekildi..
leylak dalım bunları bloğunda yayınladı..
katılımcılar öyle çok oldu ki..
leylak dalım kendi bloğunda yazı ekleyecek yer bulmakta zorlandı..
anladık ki..
kitap sevmek ayrı bir tutku..

ve ayrı bir blog açıldı bugün yayına başladı..
adı kitaplık kurdu  ..
içeriği..
kitapla ilgili herşey..
leylakdalının  açıklama yazısında  yazdığı açıklama şöyle..
ben daha iyi ifade edemeyeceğimden.. buraya alıntıladım..
MERHABA
Yeni yılla kitapseverler için düşündüğümüz blogu hayata geçirdik. Siz kimsiniz diyorsanız iki ortağız: Leylak Dalı ve Atalet. Niyetimiz bu blogu okuyucularla birlikte yürütmek. Ben (Leylak Dalı) yıl içinde okuduğum tüm kitapları okuma sırası ve fotoğrafik bir düzenleme ile burada kısaca paylaşacağım. Atalet de işlerinden fırsat buldukça aynı şeyi gerçekleştirecektir eminim, malum o benim gibi emekli değil:) Sizler de okuduğunuz kitapları güzel bir fotoğrafla ve küçük bir açıklama ile  adresine gönderirseniz seve seve yayınlarız. Ayrıca evinizdeki kitaplıkların fotoğraflarını da yollayabilirsiniz. Haftada bir günü kitaplık fotoğraflarına tahsis edeceğiz. Herhangi bir mekanda gördüğünüz güzel bir kitaplığı ya da ilginç bir pozisyonda kitap okuyan bir kişiyi de fotoğraflayıp yollayabilirsiniz, blogda yer alır. Koşullarımız kendi çektiğiniz fotoğraf olması, çekim kalitesinin kötü olmaması ve açıklamalarınızın çok uzun olmaması şeklinde. Fotoğrafın düzenlemesini (çerçeve, efekt vb) bize bırakırsanız seviniriz.  Haydi kitap kurtları, yüklenin fotoğraf makinenizi ve dalın kitaplarınızın arasına. Biz buradayız ve bekliyoruz...
Not: Bloglarınızda bu duyuruyu paylaşırsanız daha fazla kişiye ulaşma imkanımız olur. Teşekkürler..."
buraya sadece bir ek yapmak istiyorum..
kitaplar sadece okuduklarımız olmayabilir..
yolda belde.. kaldırımda elarabasında sahafta eskicide..
kitaplıkta kitabevinde .. heryerde..  kitap fotoğrafları..
kitaba dair şeyler.. hatta belki yazıya dair şeyler.. daktilolar kalemler defterler.. güzel el yazısı notlar..
kitapla yapılmış dekorlar..
yeter ki bu basılı yazılı güzellikler.. bir çatı altında toplansın..
hadi bakalım..
kitap severler..
okuma düşkünleri..
bekliyoruz..




Image Hosted by ImageShack.us

3 Ocak 2013 Perşembe

bir buçuk metrelik kitaplıklar.. gelişimler.. toplumlar.. eğitimler.. kitaplar tabii.. martılar .. çünkü onlar özgür.. ve diğer özgürlük alametleri hakkında..



yeni yıla girdik ya..
benim bu yılın hemen ilk günlerinde..
bir kırığı yapıştırmam..
bir kapağı açmam gerek..
kirli çamaşırları yıkamam gerek..
bir açık uçuk bej  sayfa başlatmam..
ve bir de bir nesneyi tutup beyaza boyamam gerek..
bir de kitap kapağı tasarlamam gerek..

metaforik konuşuyorum sandınız ama değil..
 gerçekten  yapmam gereken listem.. 
ve yapmaktan kaçtığım listem üstelik..
şimdi artık ilan ettiğime göre..
kaçamayacağım..

daha uzuyor o liste..
bir kartı geri almam gerek..
kalemi elime almam gerek..
bazı satırlar döşeyip.. bazı mazeretler bildirip..
mührümü basmam gerek..
süslü olmaktan vazgeçmem gerek..
daha programlı okumam gerek..
külliyat üzerine külliyat gitmem gerek.. diye..

yeni yılın ilk ayında düzen denetim kurmam gerek.. 
önümdeki yılın aylarının haftalarının üzerinde.. inanır mısın blog..
inanmazsın..

zira defalarca dediğim gibi.. ben düzensizliğin kraliçesiyim..
hayattaki mottom..
"yumurta havada ben folluk arayışındayım.. "
en çok sıkıldığım şey de.. ben gibilerle yaşamak..
yumurtaların havada tokuşup.. bizlerin de kafa kafaya tokuşması..
kimi  tüylerin uçuşmasına.. kimilerinin ziyan olmasına yol açıyor zira ..

ne düzenli yaşar.. ne düzenli düşünürüm.. bak demin ..

külliyat dedim.. ordan kitaba kaydım..
kitap demişken edebiyat ..tam da onu demişken..
edebiyat sitesi..
site demişken de sonuçta ataletin bugünkü konusu..

bunu çalışırken
bir "ayak" kaç santimdir.. ingilizlerin ayakları büyük müdür..
napolyonun kısa boylu olduğu bir efsane midir.. 
bir kiliseden dağılan rasgele onaltı kişinin ayağı hangi ölçüyü belirler .. 
gibi gereksiz bilgiler edindim..
bunlar bir buçuk metrelik raftan dökülen kırıntılar oldu.. 

o yukardaki upuzun  liste dururken ben ne yapıyorum.. oturmuş bloğa yazı yazıyorum ..
neden.. çünkü ben.. 
ben bir buçuk metrelik bi kitap rafını dolduracak kadar kitabın.. 
bir insanı nasıl eğitimli hale getireceğini.. 
daha doğrusu bunun iddia edildiği zamanı ve sonrasını anlatmak istiyorum..

onu anlatayım istiyorum .. 
çünkü.. bazı insanların yine bazı kitapları sakıncalı bulduğundan.. 
ilan edip sansürlediğinden söz etmek istemiyorum..

 oysa..
"Dünyanın ahlaksız diye nitelendirdiği kitaplar, dünyaya kendi utancını gösteren kitaplardır." Oscar Wilde
di mi??..

eh ama.. okumazsan .. 
birinin bir yerlerde seni tanımladığını da bilmezsin..

bu yaptıklarının daha önce denendiğini..
ta iskenderiye kütüphanesi zamanından beri..
insanın insandan bilgiyi düşünceyi gizleme girişimlerinin olup durduğunu.. 
bunun hiç para etmediğini.. 
zira insanın kafası çalışanının zaten bu bilgiye veya düşünceye herşeye rağmen ulaşmanın yolunu bulduğunu.. 
basamasa samizdat'ladığını..
yazamasa sözlü aktardığını..
kafası çalışmayanının da naparsa yapsın zaten insanın tarihsel gelişimi içinde zaten etken element olamadığını.. bilmezsin..
bilemezsin..

bu yasaklayanlar var ya.. 
oskarın dediği gibi ..
utanıyorlardır elbet yazılı fakirlikten.. ilişkilerden.. tecavüz sahnelerinden.. 
kadın ölümlerinden.. 
utanmalılar da zaten.. ama  yazılısından değil.. 
gerçeğinin hala yaşanıyor olmasından.. 
mağdurun hala ceza görmesinden..
bunlara sebebiyet verenler de.. yazıyı yasaklayanlar da.. fikir gelişmesi fakiri olanlar çünkü.. 

şu sakıncalı kitap şeker portakalı hakkında en benzersiz yorumu onikisindeki çekirdek yapmıştı..
"şeker portakalı!! ayyy.... bunalım.. "..

evet.. bunalımdır.. bunalımlıdır.. dar mekanda nefes alma hatta kahkaha atma çabalarıdır.. 
o yüzden gerçektir.. ve o yüzden bunalım'dır.. 
arabesk değildir.. ve yaptığı etki de budur..
sakıncalıymış.. bazılarına göre..  
olsun varsın.. gazap üzümleri .. ihtiras tramvayi.. vadideki zambak.. madam bovari.. anna karenina.. bence hepsi sırada.. 
sakıncalı piyadelerimiz de vardır zaten bizim..
mutlu mesut geçinip giderler..

bahsetmeyeceğim dediğim ve elbet uzun uzun bahsettiğim  şeyi bir kenara koyup.. 
ben bir buçuk metrelik kitaplıktan söz etmek istiyorum..

1909 yılında.. harvard üniversitesi rektörü.. doktor eliott  bir konuşması sırasında..
150 santimlik bir rafı dolduracak kadar kitaptan.. 
her gün onbeş dakika okumanın..
"liberal eğitimin ana öğelerini öğretmeye yeteceğini" söylemiş..

eğitimin liberali neymiş onu da belirtmek gerek.. 
ekonominin liberaline pek benzemiyor zira..
liberal eğitim "özgür insan"ın yetişmesi için gereken eğitimdir..
kişileri "geniş bir bilgi haznesi ve aktarılabilir beceriler ve.. 
"değerler.. ahlak.. yurttaşlık bilgisi" ile donatmayı hedefleyen eğitim demektir... 

elbetteki korkulabilecek insan tipini oluşturacak olan bir eğitim düzeyi bu..
zira yönetilebilmesi daha doğrusu güdülebilmesi zor insanlar oluşturmanın yolu bu eğitim sistemi..

"collier ve oğlu" isimli basım evi yöneticileri ..
rektöre..
"e madem öyle.. 
o zaman hadi söyle bakalım hangi kitaplar onlar".. diye diklenmiş..
rektör bir liste söylemiş..
onlar da bu listeyi..
bir buçuk metrelik kitaplık rafı serisi olarak basmışlar.. elli bir ciltten oluşmuş..
ellisi kitaplar.. ellibirinci.. yorumlar ve kitaplarla ilgili bilgilerden oluşuyormuş..
bir diğer adı da..harvırd klasikleri ....
hala basılıyormuş..
ayrıca dijital ortama da aktarılmış..
neler yok ki listede platondan.. yunan trajedilerine..
cicerodan darwine.. bütün sakıncalılar orda..

biz 20onüçteyiz.. bu iş için de 1909  demiştik değil mi..
hatta liberal eğitim 17 yüzyılda tanımlanmış ilk.. tam da ortaçağın..
engizisyonun ve cadı avlarının sonrasında tanımlanması bu eğitimin ilginç değil mi..
hmm evet etkilenmediğinizi biliyorum.. etkilenmeyin zaten..
zira az önce de iskenderiye kitaplığından söz etmiştik.. o da 391 yılında yok oldu ana isadan üçyüz yıl önce vardı.. nerden baksan altıyüzyıl.. var oldu.. 

ve yine ayrıca 1909dan etkilenmeyin zira o devirde.. 
kadınlar hala diledikleri gibi eğitilemiyor..
bir çok yerde miraslarını yönetemiyor..
oy kullanamıyor..
evlenecekleri kişiyi seçemiyorlardı..
var olamıyorlardı..
etkilenecek bişey yok..
erkekler kitap okusun birbuçuk metrelik rafa sığan değerlerle donatılsın diyen rektörün kadına bakış açısını da merak ederim ben.. 
evet bana pek kolay yaranılamaz..

bugün de kadın hala varolamıyor bir çok yerde..
yine de  şu birbuçuk metrelik kitap rafları olsa her evde.. 
özenle seçsek.. kadına insana.. açık fikirlere.. güzel hayallere.. eşitlikçi adalete yönelik kitaplarla dolsa.. ezilmişlerin itirazlarıları.. yokedilenlerin çığlıkları.. zalimlerin naraları sızsa..
sayfaların arasından.. odalara .. akıllara..
hayata her pencereden baktırabilme yetisi veren kritik ölçü olsa bu.. birbuçuk metrelik raf..
kadın da var olur o zaman..
barış da var olur..
kişisel gelişime de gerek kalmaz..
hem toplum hem de her bir kişi gelişmiş olur zaten.....

yine de balzak'tan bir cümle ile bitirmek istiyorum..
"özgürlük.. anarşiye yol açar.. anarşi diktatörlüğe götürür.. diktatörlük yeniden özgürlüğe geri getirir.. "..

tarihtir.. 
tekrara meraklıdır..


Image Hosted by ImageShack.us

1 Ocak 2013 Salı

yaşam.. çekirdek.. anlam ve süreler hakkında.. diğerleri de var elbet..

yeni yılda ilk blog yazısını yazmak..
geçen yılın son sahnesini yazarak..

yeni yılın ilk teşekkürünü etmek..
ve en çok didiştiğim kişiye..
çekirdeğe..

hiç bilmeden..
bana..
bellietmeyen ama son zamanlarda sanki boşluğu tırmalayan elime.. bir ..
barış için zeytin dalı.. da.. görev için ne..
meşe mi..
kolay yetişir çok kullanılır diye..
ceviz mi..
sağlamdır hem ağacı hem ahşabı diye..
tik ağacı mı..
havaya suya gelene geçene dayanıklı diye..
bilemiyorum:..
yeterince şık ve  buduara uygun değil..
ama elime bir dal verdiği için..

bazen yaşamda yapacağın her şeyi yapıp bitirmişim gibi geliyor bana..

öğeneceğimiöğrenmişim..
her yoldan zaten geçmişim..
olmuşum pişmişim gibi geliyor..
şaka ile karışık..
son cilaya aldı beni yaradan diyorum..
bu kaçıncı gelişimse yer yüzüne..
benimkiartık sonuncu sanırım diyorum..

her ne kadar..
"sana inanamıyoruzzzz..." .. " ne kadar enerjiksiiiin" dense de hakkımda..
daha çok zaman geçiriyorumsanki..
öyle geliyor..

ununu elemek ve eleğini artık asmak istemek..
dört yıl önce..
bir hiç yapmadım listesi yapmıştım..

bazılarına ne derece afaki gelmiştir..
abes ve afaki..
bir kısmını yaptım.. bir kısmını yapmanın umurumda olmadığını farkettim..
istiyorum listemde hiç bir şey yok..

zaten hıdrellezde deutanırım hep..
çalışıp.. uğraşarak elde edilebilecek şeylere zaten sahibim..
benim zor zaman dediklerim bazıları için cennet zamanları olailir..
havayı hareket ettiriyorum bazen kırınlıklarımla .. isteklerimle.. yaptıklarımla..
öyle geliyor bazen..

ve dün de bunlardan biriydi..
zamanında gördüğüm.. yüksekten çekilmiş çin fotoğraflarındaki..
bir alanı dolduran binlerce.. kafadan sadece biri olarak o kareden silinsem..
eksiklik oluşmazdı sanki..

gereksiz veya fazlalık ya da depresyon değil ifade etmek istediğim..

yarını planlayamayan insanın..
yarın kaygısı olamamsı
veya..
yarın da olsun ve yaşansın diye bir sıkıntısı olmaması ifade etmeye çalıştığım şey..

sonra eve geldim..
havayı hareket ettirerek..
par prensip yılbaşına kadar olan zaman dilimini severim..
aralık en sevdiğimdir..
ama yılaşı sonu denen şeye inanmam..
ve her nerede girdimse yeni yıla..
asla bana bişey katmadı..
ki.. buna dost çevreleri..
sevgililerle girilenler..
hatta yurt dışında bile yeni yıl girişi denemişliği olan birinin doygunluğu ile söylüyorum..

sırtlan gülüşleri.. ve timsah gözyaşları.. kalabalıklarda dikkatimi dağıtır..

çocuksun programı vardı..
ben de değişik teklifleri reddettim..
ayın birinde buluşalım dedik çocuksla..o da olmadı zira..
çocuk numara birin sınavı varmış ayın ikisinde..

neyse..
eve geldim..
ayın biri için hazırlanmış..
bazı yemekler..
uzdolabında ağacım..
ışıklı ev düzgün..
derken yengeç çocuk 2.. 
biten yeni yıldan ayrılma krizi hissetti..
gözleeri filan dolmuş..
o eski delik çorabından da ayrılamazdı..
eskikitaplarından da..
arabayı sattırmamıştı bize..
deli..

2013 ne ya deyip duruyodu.. 2012 daha yeni gelmişti alışamamıştım.. 
ne zaman bitti..
gözler parlak.. dokunsan ağlayacak..
bir yandan da gülüyor..
kendi haline..

ara arkadaşını dedim..
var bir delidolu arkadaşı..
zaten akşam da beraer olacaklar..
o iyi gelir sana..
o ailesiyle yemek yiyor dedi..
beni az yalnız bırak dedi..

indim mutfağa..
payreksde bekleyen ön pişirilmişi.. fırına tıktım..
sofraya atatürk çiçekliörtüyü örttüm..
salata..
üçkat tabak keten peçeteler..
üzerlerine birar yılaşı süsü..
saime hanımdan kalan kristal salata soslukları..
antrede duran kırmızı mumlu.. melek figürlü iki mumluk..
mutfak penceresinin içinde duran üç mini boy limon çamı.. hop.. yeşil soğan çorbası kaselerinin içine giriverdiler..

mumları yaktım..
çekirdek bir dakika gelirmisin dedim.. gözlerini kapatarak..
getirdim odaya..
gözü kapalıyken..
"boşuna o kurabiye reklamında.. anne eli değmiş gibi demiyorlar " diye fısıldadım..
öptüm..
aç dedim.. gözlerini..

gülümsedi..
göz yaşları gitti..
çb'ye mesaj attım..
uğrayacak mısın eve diye..
daha mesaj gitmeden..
kapı çaldı..
acele elini yıkatıp..
sofraya oturttuk..
saat altı kırkbeşte yılbaşı yemeği yedik..

ve ben kendimi çok önemli bir göreve sahip hissettim..
katkıda bulunamam..
artık hiçbişeye nesneye..
ama ben..
yaşamı konforlu ve yaşanması keyifli hale getirebilirim..
çekirdek için..
gerek duyduğunda..
21lik için..
dostlarım için..

sadece orada olmak için ..
sadeceorada olmak için bir dal..
ve atalet blog da bu dalın  uzantısı..

yılın ilk anlamlı sözü de çekirdekten gelsin..
minik limon çamlarına baktı bunlar büyüyecek mi dedi..
evet dedim..
yaklaşık 2metre filan olabiliyorlar..

ne tuhaf dedi..
elinde tuttuğun şeyin..
dalına oturabiliyorsun..

işte aynen böyle ..




Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin