31 Ocak 2014 Cuma

metrodaydık sıkışık düzende duruyorduk sonra onu gördüm canıtın..

basit şeyler..
yaşam kesitleri sevenler.. 
basit öyküler sever mi ki..
............
metroda rasladım..
sıkışık düzende dururken yüzüm ona dönük duruyordu..
aslında yüzyüze durup konuştuğu kişinin tam ensesindeydim.. 
sağ omzunun üzerinden doğrudan yüzüne bakıyordum..

gözleri çok güzeldi kapkara .. kuyrukları yukarı doğru çekik..
kalın sürdüğü sürme ile daha da belirgin..
zaten mat ve esmer olan pürüzsüz teni..
mat ve açık renkli pudra ile maskeleşmiş..
koyu renk bir ruj sürmüş..
ama konuşmaktan .. yiyip içmekten uçmuş gitmiş..
öyle artık gibi de durmuyor lakin..
hani kırmızı meyvaların az güneş gören yerinde bir yeşil ya da pembe alan kalır.. 
onun çevresi gibi.. 
solarak uçmuş..
güldüğü zaman görünen çocuksu  dişleri iri ve bembeyaz..
üst dudağında siyah bir halka piercing 
elbette siyah olan sweat shirtün önü açık..
arasından üzeri yazılı bir tişört görünüyor..
bir de boynundaki  rüya yakalayıcı kolye..
kapüşonunu kaşlarının üzerine indirmiş..

yok genellikle bu kadar incelemem metrodakileri.. 
okurum..
okuyamadım sıkışık düzende ayakta olduğumdan..
oturanlara baktım.. 
görüş alanımdaki beş oturandan üçü akıllı telefonların ekranlarında..
 bazı parlak renkli baloncukları patlatıyor ya da düşürüyordular..
birisi canavardan kaçıyordu .. telefonu eğe çevire ..
komik görünüyordu..
ayakta duranlardan biri de yine tek parmakla oyun oynuyordu..
ilginç bişey bulamadım..

o anda..
"aynen.. aslında yirmi dediler ama ben onbeşe ikna ettim" 
cümlesi geldı kulağıma.. o zaman  çevirdim gözlerimi ilk kez yüzüne..
ve göz göze gelince hemen kaçırdım..
ve bütün bu betimlemeyi sadece o bir anlık bakışla yapabildim..
yakından tanıyorum çünkü onları..
o çocukları..

üzerindeki tişörtü kastediyordu..
beyoğlundaki pasajdan aldığını anlatıyordu..
pazarlık ettim yerine.. ikna ettim demesi hoşuma gitti..
kulak misafiri olmaya devam ettim..
oğlanın neler dediğini tam duyamadım ama..
onun isteği ile kapüşonunu çıkardı.. 
ve hemen geri taktı..
gene oğlanın duyamadığım bir sözü üzerine..

verdiği cevaptan ..
sol kulağındaki sayısız piercinge bir laf geldiğini anladım..
işte yok yirmi tane yok kırk tane diyorlar diye takıyorum..
o yüzden kapıyorum dedi..

araba istermiş.. ikinci.. mümkünse üçüncü dördüncü el..
tabii varsa öyle birşey..
üniversiteye girince dermiş annesi..
babasının arabası yokmuş..
çocuğun sorusu üzerine..
ayrılar ama boşanmadılar dedi..
neyi bekliyorlar dedi çocuk.. 
bu sefer duydum onu da..
sanırım onsekizime gelmemi dedi..
eğer beraber olmayacaklarsa keşke ayrılsalar dedi oğlan..
seninkiler uzun zamandır mı ayrı dedi kız..
ben doğmadan ayrılmışlar diye geldi cevap..
ama babanı görüyorsun değil mi dedi kız..
hiç tanımadım dedi oğlan..
daha iyi belki de.. dedi kız..
neresi iyi bunun dedi çocuk..
benimki gibi bir baban olsaydı.. daha iyi olduğunu anlardın dedi..
o esnada incecik uzun kız çocuk parmaklarıyla kapüşonun önünü biraz daha çekti gözlerine doğru.. 

çok güzel kapkara gözleri vardı..
kedi gibi yokluyordu etrafı ..
sadece bir kez gözgöze geldik..
o kadarcık zamanda gördüm.. sürmesini.. açık renk kalın tabaka pudrasını..
yalayıp yuttuğu koyu renk rujunun ardından kocaman çocuk dişlerini..

tüm silahlarını kuşanıp.. bir maske yaratıp çocukluğunu saklamıştı gözlerden.. 

aşina olmasaydım bu yüzlere.. yirmili yaşları tahmin ederdim..
ama ilgisini çekmeye çalıştığı oğlan daha en fazla onaltı yaşındaydı..
ordan anladım ..
bir de bir tane büyüttüğümden.. 
daha en fazla 15 yaşındaydı..

durağıma gelince..
inme telaşına kapıldım ben de..
yürüyen merdivenlere doğru ilerlerken..
gözümün kenarında gördüm onu yine.. 
kapüşonu önüne doğru çekiştirip ilerliyordu.. başka bir merdivene başka bir çıkışa doğru..

yanına gidip..
koluna dokunup..
geçecek ..
demek istedim..
demedim..


Image Hosted by ImageShack.us

30 Ocak 2014 Perşembe

çocukluk kitaplarının arasında neler buldum biliyor musun canıtın.. hıhı evet hüzün tabii ne olsun başka..



bir karar aldım..
bundan sonra her gün minik bir yazı ekleyeceğim..
ille de lezzetinden parmak yedirtmesi gerekmiyor..
ama yazma disiplinini beslemek gerekiyor..

sanırım cep telefonunun akıllanması da biraz etkiledi..
kimi ün pisiyi hiç açmıyorum..
ama o zaman kalabalık bir toplantıya gitmiş de..
sadece dinleyen insanlara dönüşüyorum..
söyleyecek nice cümle var ama ancak cevap olup kalıyorlar..
oysa burası ve buduar benim mırıldanma yerim..

hayat hızlı..
ne zaman yavaş olduysa..
ortağım leylak dalımla açtığımız bloğu daha fazla işletemedik..
bunun da nedeni..
yine akıllılaşan teknoloji belki de..

insanlar zaten facebook da instagramda kendi kendilerine yayınlayıp birçok beğeniyi kabul ederken..
neden bir de mail yoluyla bir başka bloga yayınlansın diye göndersin ki.. bunun twitterı ve tumbler'ı da var üstelik..

hem ne demişler..
taşıma suyla değirmen dönmez..
takip edecek onca yazı ve blog ..
yazılacak en az iki blog hatta bibliyomanyaklarla birlikte 3 blog varken ..
neden beni hüzünlendirdi peki kapatmak..

bilmiyorum..

sabah iki sene mektep tatilini aradım..
tek kitap olarak olmadığını biliyordum da..
ciltli olanların içinde vardır sandım..

benim çocukluk kitaplarım..
masallar..
çocuk kitapları fareler ve insanlar sardalye sokağı..
batı cephesinde yeni birşey yok..
gibi bir kaç erişkin okumasına geçiş kitabım..
cemal bey tarafından ciltlettirilmiş.. üzerinde adı..
altında da benim adım yaldızlı harflerle basılmış..
kırmızı yeşil lacivert boncuk mavi ve kahverengi cilt kapakları..

benden başlamıyor bizim ailenin kitap ve ayrıntı merakı..
bir kez alışırsan hep yaparsın ben de kitaplarıma çok dşkünüm işte..

hepsine baktım..
bir tanesi ben çevirirken fırrt dedi köşelerini düşürdü sayfanın..
sabahtı .. işe gidiyordum acelem vardı..
inceleyemedim.. neden oldu..

yoksa kitaplık kurtlarının kapanış fotosunda..
kitap kurtları iş başında mı olmak istedi..
bilemedim..
ama o ciltlerin arasından sızan koku nefisti..
benim kendime özgü kokum..

zira her eski kitap aynı kokmaz..
kağıdın yapımında kullanılan..
 mürekkebin yapımında kullanılan..
 ciltteki boya ve yapıştırıcılarda kullanan bir çok maddeyle birlikte..
saklandıkları evin ve ortamın kokusu da siner yıllar içinde..

on yaşımdan beri benimleler..
o zamandan beri farklı evlerde odalarda..
farklı insanlar da olsa da çevrelerinde..
aslolan hep ben..
 blogdan.. evlilikten.. çocuklardan önceki ben..
benim kahvem..
benim mutfağımdan sızan buğular..
benim içtiğim sigaralar ve benim parfümüm..
parfümlerim hatta sayısız .. 

aynı tiyatro günündeki gibi..
o günde okunan şu meşhur tirad gibi..
perdelerin kıvrımı arasına sığınan replikler gibi..
benim koku notalarım bu kez sözcüklerin arasına sığınmış..
ne fena ki çocukken köşe kıvırmaz.. araya birşey sıkıştırmaz ve..
altını çizmezmişim.. kitaplarımın..
bakıyorum ve sadece anılarım.. onları okurken geri planda duyduğum malum ev sesleri..
yediğim kurabiyeler.. 
elmalar ve şekerler..
oturduğum koltuklar .. 
ama hepsi beynimin kıvrımları arasından..

tam bir saklambaç sarmalı.. 
anılar kokular sözcükler arasında oynanan bir saklambaç.. 

son not.. bibliyomanyaklar'da kitap armağanları bu haftadan itibaren başlıyor..
kaçırmayınız.. ayrıntıları görmek için..
şu.. yazımıza bakabilrsiniz..

bizler kendi bloglarımızda duyuracağız.. ama siz akıllı teknoloji kullanıyorsanız bence bibliyomanyakların sayfasını..
facebook sayfasını..
twitter hesabını takibe alın..

26 Ocak 2014 Pazar

kitaplargitmeler kadın budu köfteler beklenen yollar filler hakkında.. canıtın.. seni anladım artık..


öyle çok yapsam iyi olur şey varken..
benim yazasım var..

birçok konu birikince.. 
zor oluyor yazmak..
aslında hepsini unutup.. 
okunmuş kitaplarımı kaplasam da yerleştirsem ne güzel olur..
sonra çalışma masamın üzerinde duranları boşaltsam..
ama hepsi duracak çünkü başım ağır..
göğsümde bir fil var.. yani dün akşam vardı da .. şimdi kuyruğu kalmış göğsümde..

aslında dünya ağrısı yazasım var..
çünkü çok etkiledi beni..

mark twain miydi hemingway mi..
yazarın yazdıkları arasında kendini bulunca kendini akıllı hissedermiş okur..
bilmem akıllı mıyım..
bu konuda çok şüpheliyim..
ama dünya ağrısı hiç de amacı bu değilken benim atalet oluşumu ve canıtının varlığını..
açıklayıverdi bana..
ne ki ben kadınım..
mürşit erkek..

kitabın eleştirisini bibliyomanyaklarda yazacağım için..
bu kadarla bırakıyor..
bir de burdan ayfer tunç'a ellerine aklına .. ruhuna sağlık diyorum..

gece kitap elimde idi.. yatağa erken çekildiğimde..
tam bir okuma mekanı benim buduar..
sessiz..
baş ucu aydınlığım çok iyi..
yastıklarım pofurdak..
derken tabi bu etkilerle ve haftanın sizce bilinmeyen ama benim için..
gerici kasıcı ve burkucu bir hafta olması nedeniyle..
..
şöyle söyleyeyim.. ağustos ayında korkuyla derin bir nefes aldım ve ancak perşembe günü akşam üzeri verdim sanki..
işte böyle bir zaman sürecinin en tepe noktasını aşınca bu  perşembe.. 
haftanın sonu gevşeme zamanı oldu..
ve akşam hiç de uyutucu olmamasına rağmen sızdım.. elde dünya ağrısı..

derken kapı çaldı..
ayamadım kalkamadım ama hareket oldu ya bi kere.. yeniden dalamadım..
birisi kapıdan uğramış..
gereksiz uğramalardır bunlar.. benim gece yarısından evvel uyumamı kollarlar..

ben yeniden kitaba döndüm.. 
bir süre sonra sardı iyice..
aldı beni götürdü başka zamanlara..
duygulara.
anılara...

saat 2 yirmisekizdi bittiğinde..
oturdum önce kitapla ilgili fikrimi yazdım..
sonra  eski yazılarımı filan karıştırdım gitmekle.. kalmakla..
kalanla ilgili..

sonra uyudum..
sabah sekizde köpecik benim pencereye serenada kalkınca..
uyandım..
su içip yeniden yattım..
uyumamıştım çekirdek girip çıktı bi odama..

sonra uyandım demek dalmışım..
kalktım ki gün bitmiş..
bu gece uykusuzluklarının en fena tarafı pazarı bitiriyor olmaları..
kahvemi yaptım ev sessiz..
bir sağa sola bakındım.. 
feys ve twittıra..
ve on dakika önce çekirdeğin attığı tweeti gördüm..
taksimden..

eh ..
koştum yukarı hakkaten yok evde.. =D

meğer herkes yaşamaya başlamış da ben uyurken..
telefonlaştık.. dedim "aa gitmişin ses etmeden" mavv dedi bana..
sonra yatay geçtim hayata..
aklımın bir köşesinde hala dünya ağrısı..

ben ..
şu anda..
saime hanım usulu kadın budu köfte yapıyorum..
öncesinde..
patates püresi yaptım.. 
aklımın bir köşesinde belki 24lük uğrar fikri..
çiçeklerime bakım verdim..
beyaz porselen dolabını düzelttim..
evet öyle bir dolabım var benim..
komik bir kadınım..
bol bol kahve içtim..
kitapseverlerle mesajlaştım..
uzun bir telefon konuşması yaptım..
işte şimdi de yazımı yazdım..
sadece ataletin ataletini kaldırmak ve..
bugünü de not düşmek için...

şimdi biraz foto çekip..
gene entel dantel işlere bulaşacağım..
akşam gelenlerin ve uğrarsa 24lüğün.. karnı garantide nasıl olsa..
keyif de gerek bazen stressizinden..
ve hepimiz biliyoruz dünya aslında bizim mutfaklarda dönüyor..

gitmeden şu iki haberi vermezsem olmaz..
ilki.. bundan sonra kabul eden yazarlarla okuduğumuz ve bahsettiğimiz kitapların yazarlarıyla..
ikicisi..
artık kitap armağan edeceğiz..
bizi takip edenlere..
nasıl olacak kime gidecek.. hepsi bibliyomanyakların sitesinde ve biz yazarların sayfalarında facebookta ve twitterda duyurulacak..
ve elbet leyla hanımın facebook ve twitter sayfalarında o yüzden bence şimdi siz gitmeden şu sayfaları takibe alın..

bibliyomanyaklar sitesi. .http://bibliyomanyaklar.com/ 
facebook adresi.. https://www.facebook.com/bibliyomanyaklar  
twitter adresi.. https://twitter.com/KitapDuskunleri


Image Hosted by ImageShack.us

21 Ocak 2014 Salı

zıtlıklar antolojisi.. canıtın.. buyum ben..

uzun konuşan ..
ama bazen de tüm cümleleri  tek sözcükle ifade eden olmak ..
zıtlıklar antolojisi gibiyim..

bir şiir okumuştum..
içinde.. 
"sevmek bir merhabadır" geçen bir şiir..
o zamana kadar.. 
günaydın ve saire karşılaştığımda kullandığım sözcüklerdi..

ama o andan sonra hep..
"merhaba" demeye başladım..
sevdiklerime..

bazen nadiren açıkladım..
nedenini..
ama ben merhaba dediğim anda hissetsinler bilsinler istedim..
yok yalan..
aslında onların bu sözcüğü neden seçtiğimi biliyor olduklarına inandım..

bana söylenenlerin de aslında kocaman anlamları olduğuna inandığım gibi..


Image Hosted by ImageShack.us

20 Ocak 2014 Pazartesi

hollanda saboları.. canıtın tüy bahçe hüf sanatı ve diğer tuhaf şeyler hakkında..

bu sahne birkaç gündür dolaşıyor beynimde..
ama saboları bugün yazmaya oturduğumda anımsadım..

hollanda saboları çok moda olmuştu..
o yaz..
lalehana birisi üzerinde çiçekler olanından getirmişti..
bayılmıştım..

aramızda faşır fuşur selami dediğimiz..
saime hanımın oğlunun bir arkadaşı..
biyerlere gidiyordu ..
saime hanım da.. 
benim için ısmarlamış..
altı tahta üzeri deri sabolardan..

duyunca ne kadar hevesle ve heyecanla beklediğimi bilemezsiniz..
ya da bilirsiniz..
uyumadan önce..
türlü kıyafetle hayaller kurardım..
öyle güzel olacaktı ki sabolar her şeyle uyum gösterecekti..
acaba kırmızı sarı çiçekleri mi olacaktı..
yoksa başka desen mi.. ya da renk mi..
ama ne renk olursa olsun..
mutlaka her kıyafeti güzelleştirecekti..

ne kadar zaman sonra bilmiyorum..
selamiden paket geldi..
heyecanla açtım..
siyah..
siyah.. 
evet..
siyah..
ve yağlanmış  denilen mat deriden..

usulen teşekkür ettim..
ve hiç giymedim..
yani oldu bir iki kere denemem aslında..
ama benim derim de çok lanettir..
tabii modaya uyum narin ince latif de diyebilirdim..
ama canımı yakan bir şeye şiir yazamam.. lanettir burada gayet uygun bence..

hemen su topladı ayağımın üzerinde bir yer..
ve her denediğimde yine yeniden..

uzun yürüyüşlerde..filan giyemedim..
evde bahçede..
derken kullanılmadan yepyeni..
benimle beyşehire geldiler..

şaptı sanırım evin koridorları..
ya da çimentolu bir karışım..
ama içinde minicik taşlar da vardı..
ve üzeri cilalanmış gibi pürüzsüzdü..

sonradan ..
çok sonradan bunun özel bir teknik olduğunu ve tezgahlarda da kullanıldığını..
çok köysü bir art ve dekorasyon dergisinde..
yapımı ile birlikte halini de gördüm..
yağlanarak elde ediliyordu o pürüzsüz yüzey..
hatta yaz evimde öyle bir yüzey yaptırmak istedim ama okuyup yapacak usta yoktu..
bilen usta kalmamıştı..
yaptıramadım..

bu anlatacağım olay sırasında da henüz bunu bilmiyordum..
şap atılmış yüzey deyip geçiyordum..

bir pazar günü..
yaz tabii.
ben tam yirmi ağustosta indim beyşehire..
ve evimi de otuz ağustosta gelecek olan saime hanıma acele yetiştirdim de tuttum..
29unda temizlendi..
o gece ev boş durdu.. biz hastanede kaldık..
otuzunda evimdeydim..

demek eylülmüş..
saime hanım gitmişti..
bir pazar günü evimi temizledim..

elimde kova..
ayağımda sabolar..
eline hiç iş yakışmaz bir şehir kızı halinde..
kovayı dökmek için banyoya doğru..
koridordan ilerlerken ayağım kaydı..
kot pantalonda sıfır esneme payı..
ayağım kaydı..
havaya doğru ilerledi..
diğeri mecburen onu takip etti..
iki bacağım önce yere paralel hale geldi sonra ben o mesafeden ..
yere dik indim..
boylu boyumca..
sırtım yere vurduğunda..
bir anda bütün ciğerimdeki nefesin hüf diye zorlu bir dışa soluma ile boşaldığını hissettim..

hüf dedim ve bitmedi o hüf.. ciğerlerimin söndüğünü hissettim..

b.ku yedik diye düşünmüş olabilirdim..
ama o zamanlar sadece gösteriş olsun diye küfrederdim..
kadınlar da küfür eder bağlamında..
yüksek sesle..
dolayısıyla bi ihtimal.. yandık da demiş olabilirim..
çok korktum.. o kesin..
o hüf boyunca..
bişey olursa en az 24 saat kimse beni aramayacak..
orda o taşın üzerinde ölüp gidebilirim..
kimsenin ruhu duymadan..
diye düşünmeyi de başardım..

bunları düşündüm evet..

ve ardından başım da yere çarptı..
o kadar kısa bir an..

olduğum gibi durdum..
hiç kıpırdamadan..
o an sonsuzlaştı..

ilk farkettiğim..
bir damla suyun bile dökülmemiş olduğuydu..
elimdeki kova yere muntazam oturmuş..
elim de hala sapını tutmakta idi.. sıkı sıkı..

önce bir onu bıraktım sonra bir kıpırdadım  ..
ayak bacak kalca baş.. yok kırık çıkık belli..
kalktım yavaşça..
bir ayağımda sabo var..
diğeri ilk kayıp da havaya giden..
sabosuz..

bakındım etrafa ..
anladım fırlayıp gittiğini..
yok..
daha dikkatle bakındım..
yok..

anam ev bomboş..
eşya filan yok.. yani bişeyin arkasında olamaz..

sonra tam karşımdaki açık pencereyi fark ettim..
evin arkasındaki elma bahçesine bakan pencerenin iki kanadı da ardına kadar açık duruyordu....
bir ihtimal.. ayağımdan fırlayıp uçup bahçeye düşmüştü..

sonrasını hatırlamıyorum..
yani ev sahibi bahçeden saboyu bulup getirdi mi..
yoksa ben kalan teki attım mı..

ama o hüf anını çok net hatırlıyorum..
o şekilde düşmeyene anlatmak çok zor..o duyguyu..

göğüs kafesinin içten vakumlanmasını..
oldu işte..

 gene oluyor bazen..
düşmeden oluyor..

öyle bir şey yapıyor ya da söylüyor ki biri..
elbette  genellikle yakınımdan değerlilerimden biri..
hüff.. oluyorum..


Image Hosted by ImageShack.us

14 Ocak 2014 Salı

soru sor bana canıtın.. çalıştır beni...

içeri girdim..
daha mantomu çıkarmadan..
çantam kolumda..
ayakkabılarım ayağımda..
piyanoyla kocaman siyah büfenin arasında duran ..
lenduha gibi kanapenin fotografını çektim..
çekirdek odasını düzeltmiş.. bunu salona indirmişler..
tam ortasında duruyor.. birine vermeyi düşünür müsün..
yoksa ben atacağım.. diye yazdım..
gönderdim esemesi..

cevap geldi..
“nasıl indirmişler ki..”

“bilmiyorum..” diye yazdım..
konuşma orda sonlandı..
tahmin ediyorum.. tabii..
o evde yaşıyorum..
genel davranışları biliyorum..
çekirdeğin aniden kalkıştığı ve hemen hemen olmasını istediği şeyleri..
neye malolur düşünmeden yapıvermesini..
evdeki yardımcının.. ben birşey istediğimde binbir mazeret üretirken..
böyle saçma konularda hemen harekete geçme hızını..
büyüyle inmedi..
o dedi..
o aradı..
marketteki çocuklar… geldi..
indirdi.. basit ve hiç ilginç değil..
aslolan sonrası....

anlatıyordum sonra..
olanları..
eve geldim ortada bir kanape.. diye başladım..
çb’nin verdiği cevabı anlatıcam..
daha ilk cümlemde..
“nasıl indirmişler ki “ diye sordu arkadaşım..

sorun bu sanırım..
ben nasıl indirildiğiyle ilgilenmiyorum..
inmiş işte..
şimdi nasıl kurtulacağızla ilgileniyorum..

nasıl indiğini merak etmem için gereken mekanizma yok bende..
koymamışlar..

eskiden de böyle olurdu..
çb arardı “bu akşam geç kalacağım..”
hemen arkadaşımı arardım..
“hadi gel yalnızım akşam” derdim..
“çb geç gelecekmiş..”
“nereye gidiyomuş ki.. “derdi..

hayret ederdim..
bilmezdim sormazdım..
aklıma o soru gelip de tutmak değil..
gelmezdi soru..
ben boşalan akşamı ne yapacağımı düşünürdüm..

koymamışlar o soru parçasını benim içime..

sorunum bu sanırım..
doğru soruyu bilmemek..
ben hep önüme bakmak isteyen..
hep çözüm odaklı..
hep ileri bakışlı..

bu yüzden çok bunalıyorum günlük sohbetlerden..
o ne yapmış ne demişlerden..

bana kalsa sadece bir köşede gözlem yapasım..
serbest çağırımla yazasım..
içimden dışıma çıkmaya uğraşan sözcükleri..
o günkü ruh halime göre dizip bir bir salasım var..

sırtımdaki bir tomar gündelik yükü atasım var..
ne isterdim ..
mutlak yalnızlık zamanım.. zorunlu hizmetimde internetin ve blogumun olmasını..

benim sorularım ne kadar farklı..
koymamışlar doğru soru parçasını benim içime..
bir de dedem kadı ve mustantik olacak.. pehh..


Image Hosted by ImageShack.us

9 Ocak 2014 Perşembe

saime hanım.. emire hanım.. iki farklı bağımsız şey hakkında ve yaşlı olmanın dayanılmaz hafifliğinden de söz edersek...

bir cümle ile bitebiliyor bazen başlamamış ilişkiler..
anlatım bozukluğu var atalet.. 
peki ..
o ilk cümle bazen bir ilişkinin başlamasına engel olabiliyor.

dün poliklinik..
çok eski bir hastam.. hatta bir komik tarafı var..
eski ilk karşılaşmamızda..
bir hasta yattı dediler..
patron aradı bizim hasan'ın annesi dedi dediler..
benden patronun hasan'ın annesini ala ve valâ ile ağırladım sardım sarmaladım şefkatle tedaviye aldım..

derken aynı hasan'ın benim abimin yani saime hanımın oğlunun da hasan'ı olduğu çıktı ortaya..
dolayısıyla çifte torpilli hatun el üstünde uğurlandı..

derken..
dün gene gelmiş..
odaya girdim.. iki kadın ayakta..
hasan'ın annesi.. üzerini çıkarıyor başı öne ve geriye dönük.. görmedi beni..
yanındaki kadınla göz göze geldik.. merhaba dedim el sıkıştık..
ayakta bekliyoruz hasan'ın annesi ile paltosu arasındaki savaşın sonlanmasını..
acil bir imza varmış.. 
kapı arasından uzattılar..
ayakta imzaladım..
döndüm savaş bitmiş..
hasan'ın annesi oturmuş.. ben ayakta.. diğer kadın ayakta..

ben de uzandım.. selamlaştım hasan'ın annesiyle..
ve sonra geçip yerime masama oturdum diğer hanım dikiliyor..
ben elimle oturun diye işaret ederken bir yandan nasılnız demeye çalışıyorum..
hasan'ın annesine.. o gene bana bakmıyor ve ..
diğer kadına 'otursana' diyor yüksek sesle..

kadınsa dikmiş gözünü bana..
'oturayım mı' dedi..
lütfen dedim..
'ne bileyim hiç adam yerine koymadınız.. bir selam bile vermediniz de..'

artık bi değiştim..ben..
yani özür filan dileyesim yok biliyor musunuz..
zira bu tipler işte kendini tek cümleyle ele veriyorlar..
heryerde tabii.. sadece muayene odasında değil..
mutsuz huzursuz keyifsiz keyif kaçıran tipler..
hiç oralı olmadım.. 
önce olur mu diye başlamış.. ilk sizinle selamlaştım filan diye anlatacak gibi olmuşken..
durup..
'hmm öyle mi.. eşeklik etmişim.. oturun bence şimdi' dedim..

sonra ..
sonra hep ve sadece hasan'ın annesiyle ilgilendim..
zira ikinci cümlede de faullüydü.. üçüncüde de..
ben hasan'ın annesine sordukça kadın cevapladı ve hep çuvalladı..
hastalık nüksedince doktora gittiklerini.. /alternatif tıp uzmanı/ 
onun tedavisi sürdüğü halde..
yeterli düzelme olmayınca bir fizikçi görsün dediğini..

o doktor ben fizikçi hayat bize güzel.. 

o yüzden geldiklerini ve dilersem arayabileceğimi söyledi..
dilemiyorum dedim..
ama o arasın dedi dedi..
aramayacağım dedim..

hasan'ın annesi anladı..
artık sonrasında yalnız kendisi konuştu..
aldık tedaviye..
bitti..

bugün hasan'ın oğlu yalnız geldi tedaviye..

dün..
poliklinikten geçerken..
çapa'dan gelmiş..
hızla odama yollanırken gözümün elifinin köşesinde ..
solumdaki koltukta oturan birini gördüm..
durdum ..
bir adım geri geldim durdum..
teatralim evet..

sonunda bana bakan kadına..
siz emire hanım mısınız dedim..
çıkaramadım dedi..
siz emire hanım mısınız dedim.. 
yüzünüzü biliyorum ama adınızı söyleseniz dedi..
siz emire hanım mısınız dedim..
evet dedi..

ben atalet dedim..
saime hanımın kızı atalet..

emire hanım..
saime hanımın meslek arkadaşı..
eskiden böyle bir terim vardı..
yani yakın dost olmayan ama aynı iş çevresinde çalışanlar öyle tanımlardı birbirini..
saime hanımdan biraz daha genç..

emire hanımı ben kendinden biraz daha genç ve kendinden daha güzel bir kocası olmasıyla hatırlıyorum..
yaşı bana yakın yakışıklı bir oğluyla..
ve biraz çapkın o yüzden eleştirilen kızıyla..

emire hanım kadınlığın sırrını bilen bir hanımdı..
bizim  eve gelip gitmişliği yoktu hiç..
ama biraz pasaklı olduğu söylenirdi evinde..

düne bağlantı olsun burdan..
temiz evler değil bazı şeylerin sırrı..
dedikodu değilse kocasının ehlikeyif olduğu..
emire hanımın da gardrobunun bir köşesinde bir dansöz elbisesinin olduğu söylenirdi.. =)
tamamen hafızamın ve denilenlerin yalancısıyım..

saime hanım da benim gibi gençlere düşkün..
kankaları .. kendinden iyice genç arkadaşları..
emire hanım ben sizden küçüğüm dedikçe.. apla apla deyip sinirlendirirlerdi emire hanımı..
onu nerden anımsadım derseniz..

saime hanımdan ben çok çekinirdim..
onlar hacer.. mualla ve o kankaydılar.. 
ben tabii onlardan küçüktüm deyince anımsadım o apla muhabbetini..

çantamı fırlatıp odama çıkmayıp..
diz çöktüm dizinin dibine.. başladık kaynatmaya..
patron beni bu halde buldu evet..
bizim osman'ın teyzesi dedi..
nolur benim olsun mu dedim..
sormadım bile emire hanımın doktor seçme hakkını..
o sırada yanımıza gelen..
 o zamanında azcık iç çektiren eskinin yakışıklı oğlu..
biraz bozuldu sanki bu işe.. tenzil-i doktor mu olduk ki dedi sanırım.. 
olsun dedi patron..

uzun sohbet ettik.. emire hanımla..
sonra muayene ettik.. onun da rızasıyla.. hastam oldu benim..
 yakışıklı oğlu da.. o da gönüllü oldu hastam olmaya..  
ama artık yakışıklı değildi.. oysa ben hep güzel hep çekiciyim =)..

kadın her yerde her yaşta kadın..
anılar algılar hoş bir seçmece..

emire hanım çok eğlenceli aklı süper düper başında ve derhal cep telefonunu alıp..
aloo semiha pınarı buldum..
aloo hacer pınarı buldum.. diye her birisini bir bir aradı..
sonra da telefonları elime veriverdi..
altın kızlar film setine düşmüş gibiydim =)
öyle eğlenceli oldu ki..
ilk kez saime hanım adı geçti ve fakat hüzün gelmedi geriden..

cemal beyden de söz ettik..
sefertaslarına koyardı dedi.. her sefertasının içine ayrıca porselen tabakla koyardı yemekleri..
bizlere ikram getirirdi..dedi..
ama bunları destekleyen mimikler görülmelikti..

okula taşınan yemekleri net biliyorum da sefertası ayrıntısı çok işte hafızamda..
sonuç olarak ..
yaşlı olmanın dayanılmaz hafifliği bulaşıcıydı dün..

emire hanım bakalım 
ilerleyen günlerde bana anımsamadığım neler anlatacak.. 
bu yazı sanırım birkaç gün sürecek...

Image Hosted by ImageShack.us

seray şahiner.. yekta kopan.. ve tuhaf bağlantılar...

bilen biliyor ben rehabilitasyon yaparım..
iğneyle kuyu kazarım..
bir minicik kasla aylarca uğraşırım..
küçük parmağınızın ince uzun tendonnu pek öenmlidir benim için..

neyse..
o yüzden biraz yavaş biraz uzun çalışırım..

ama sonra bişeyler oldu..
sistemdeki hekimlerden biri ayrıldı diğeri hastalandı ve ben iki şubede tek kaldım..
aniden hızlandım..

yıllardır böyle çalışmadığımdan önce bir korktum..
ama aslı hû nesli hû derler..
unutmamış sistem  zamanında öğrendiklerini..
gayet başarılı yürütüyorum ne ki artık öyle keyifli kahve molalarım filan yok..

iki şube arasında giderken gelirken araçta girdiğim kadar fgirebiliyorum sosyal medyaya..
bloglovin toz bağladı..
pinterest bu akşama kadar bana hasret kaldı..
blogcuğum da ucu yanık mektup gönderecek hale geldi..

ama ben de bir süredir karşılaşmadığım hasta ve kadın kitlesiyle yeniden yüzyüzeyim..

sgk anlaşmalı şubede de parttime vekaleten  çalışıyorum..
kadın hastalar çoğunlukta..
çok şekerler..
neyse ki onlar da beni öyle buluyorlar da..
anlaşıyoruz..

bazıları keşke hep siz kalsanız dedi bile..
en tatlısı da..
bugün gelinini de getirmiş muayeneye..
hiç durmadan dürttü kadını..
bak ben dedim sana çok şeker değil mi diye..

genel gözlemim..
kadınlarımızın potansiyellerini kullanmadıkları..

o yüzden hepsi..
temizliğe sarmış durumda..

spor niyetine sosyalleşme niyetine özgüven tazeleme niyetine..
başarı niyetine.. rekabet niyetine..
temizlik..

 duvar silenden yatak silkeleyene..
prizlerin içinin tozunu alana..

kadınlarımız sitemkar..
kızkardeşiyle geliyor..
temizlik hastasıdır diyor..
gözünü ona doğru çevirmeden sayıp döküyor bütün kusurları..
kendisi de hem refakat etmiş hem de görücü gelmiş..
beğenince beni..
ben de danışsam dedi..
bir konuşmaya başladıysa o da çekiştirdiği kızkardeşinde beter.. 
kontrol frik.. nörozun önde gideni..
o konuşurken kızkardeş de göz teması kurmuyor bu sefer onunla..

gelinini getiren de öyle..
güler yüzü ve asla kurmadığı göz teması ile.. hep yer dedi..
şimdi sofradan kalkar.. kapı önünde acıkır gene dedi..
kalçalarına bak dedi..
temizlik hastasıdır dedi..
seni beni silkeler camdan dedi..
dedi de dedi..

kadınlarımız hala gündür duadır mukabeledir .. genel kültürlerini orda tazeliyorlar..
zeytinyağı ile ace karıştırmayı dizlerine sürmeyi de..
hangi iyi doktorun nerde olduğunu da orda öğreniyorlar..

kadınlarımız pek başarılı iletişimde..
ilk gün gördüğüm her hasta..
 birer hasta onlar da birer hasta getiriyor.. 
giderek artıyor..sayımız..

kadınlarımız pek pazarlıkçı..
egzersizin ilaçın tavsiyenin herşeyin biraz daha azını istiyorlar..
pek emek vermeden .. herşey yoluna girsin istiyorlar..

kadınlarımız kolay beğenirlerse.. 
ilgi azalır diye korkuyorlar..
hep bi azıcık burun kıvırma..
azıcık olmamış ama neyse deme durumları var..
farkedilince de pek şeker gülümsüyorlar..

kadınlarımızı dürtüp kovalayıp dövüp..
daha insan yapasım geldi..
onları bu hale itenlere hesap sorasım geldi..

erkeklerimiz..
daha suskun..
anlatmaktansa anlaşılmayı bekliyorlar..
hayattaki gibi.. doktora karşı da öyleler..
sonuç bildirmek de istemiyorlar..
kadınlar ayrıntılı rapor veriyor o düzeldi bu arttı bu azaldı bu da yeni başladı diye..
adamlar sadece.. ancak sorunca..
nasılsınız'ın cevabı da iyiyim..

aslında aklımda içimde birçok  şey var ama..
nedense oturdum bunları yazıyorum..


ama orda oturur onları dinlerken aklımdan..
çamaşır suyu kokulu kadınların anlatıldığı kitaplar..
yekta kopanın aile çay bahçesi..
seray şahiner'in hanımların dikkatine'si.. 
geliyor..

evde oturup temizlik yapılan ..
mutfakta oturulup kahve içilen..
yemekler pişirilip sofralar kurulan.. kırıklıkların toz bezlerine.. 
temizlik ürünlerine sarıldığı dünyalardan esintiler geliyor..
evlerin kadınları yuttuğu..
kadınların kendilerini adadığı bir dünya var oralarda..

eskilerde kaldı sanmıştım ben..
kalmamış.. orada ve hala çok canlı..

içim daralıyor..
pencereyi açmak istiyorum..
rüzgar essin.. 
o düzgün kadınların saçı başı eşarbı karışsın uçuşsun..
hafiflesinler istiyorum...

Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin