30 Haziran 2011 Perşembe

yaseminler burada.....



Fikir gezdirme fırsatı doğdu..
Şair hulki bey vefat etmiş..
Şiir bilmem sevmem..
Üç beş şiir vardır sevdiğim onları da ezbere bilirim..
Ezbere bilmediğim sistemime katmadığım şiire şiir demem..
Sorunca gugl’anıma..
“Bir kalem dikin toprağıma
Tamda erken bahar vakti
Azar da kök salar belki” dediğini öğrendim bir anda sevdim..

“Bir kalem dikin mezarıma
Yan yana gelmemiş
Sözcükler var daha” dediğini öğrendim iki kere sevdim..

Öykücüymüş.. öykülerine meraklandım.. aradım buldum..
İnternetten kitap almak artık yeni yöntemim.. kitapçı kitabevi gezmek ayrı keyif ama lüks de..
Vakit yok.. yeterince..
Baktım da internet kitabevleri de..
Aynı rafın yanında ayakta durup kitapların sayfalarını karıştırır gibi.. yeni bir yazarla tanışma keyfini veriyor..
Kitabın içinde girmene izin veriyor..
Bir öyküsünü okudum yarıda kaldı.. ama.. hemen aldım.. devamını okumaya can ata ata..

Gezerken ordan orayalarken..
Melisa hanımın kitabını..
Çocukluğumun aslanını..
Derken.. onu bunu.. gene bir kocaman liste yapmışım..
Bu arada sevgi soysalı anmışım..
Oun hapisane yazılarını da aldım..
Önce okuyarak..
Oya baydarın ön sözüyle yayınlanmış..
Hapisane arkadaşlığı da yapmışlar bir ara..
Sevginin gelmesine sevinmiş.. de onu anlatıyor..
İnsan oğlu tuhaf.. arkadaşı da hapse düştü diye üzülmüyor.. arkadaşı geldi diye seviniyor demiş..

Aynı zamanda .. denizleri saklayan sevim hanım da oradaymış..
onu da biraz araştırdım..

Ekşi sözlük.. “latife, fikriye, piraye, ayhan aydın gibi aşkları değil, inandıkları konusunda ser verip sır vermeyen onurlu insan.” Diye tanımlamış sevim hanımı..
kızı "Cezaevine götürdüğümüz her çiçeği nasıl tuvallere özenle taşıdıysa geçmişini de aynı özenle taşıyor" sözleriyle.. Arkadaşı Şencan Yelken de "Her zaman her yerdedir. Bir gün rock konserinde, bir gün 1 Mayıs kutlamalarında" diyerek..

milliyetgazetesinde hastalığıyla ilgili haberde"Gezmiş ve arkadaşlarının hikayesini sinemaya taşıyan Reis Çelik'in "doğru dürüst kadın rolü' yoktu yakınmasına inat, evinin her bir köşesine sinen geçmişiyle nasıl bir rolü olduğunu anlatacak gibi duruyor..."
demişler.. ne güzel bir yaşam..

Bu aralar yine .. kadınlara takıldım..
Onurlu güzel dikduran anlık yaşayan .. prensip sahibi ..hakkı yenen ..alacağı olmasa da.. kavgasına devam eden kadınlara..
Öyküler takıldım bu aralar..
Bir dönemi anlatan öykülere..
Dün gece yine bir kitap bitirdim saat üçtü uykuya daldığımda..
Adı lazım değil konusu fıstırıktı..
Zaten neden alıp neden okuduğum da gereksiz..
Aslolan bitirmek yeniden..

Bisiklettekilerde ise.. babaannenin çavuş üzümü bağından geçen celebin koyun sürüsü .. kitabı bıraktırdı elimden.
Kayıplar neyse de kıyım lar.. üzüyor beni..
Anlık okumama izin verilen öyküde de 6yedi eylül olayları anlatılyordu bir kaynak çırağının penceresinden.. o garibim bir kaynakçı gözlüğü takıntısı içinde geçirirken o kırksekiz saati.. istanbul bir tarih yazıyordu.. sahtecilikle açgözlülüğün sonucunda..
Yıkım.. kıyam.. üzüyor beni..
Üretilen güzelliklerin nefes alan yeşeren sürenlerin yok oluşu.. dans eden dantel işleyenlerin..
Gidivermesi..
Boş kalması hanelerin.. saksıların..
İnsanın içi de böyle böyle azalarak boşalıyor sanki..
Akşam daha önce de izlediğim bir film vardı kanallardan birinde..
Madam bovari kitap kulübü tartışmasına denk geldim..
Kısa bir süre izledim..
Biri neden bu sürtüğün öyküsü yazılmaya ve yıllardır okunmaya değer bulunmuş anlamadım dedi..
Düz mantık..
Diğerleri yaşlı olgun.. edebi göndermeler yaptılar..
Benim dikkatimi çeken ise..
“madam bovarinin ilk feministlerden olduğunu iddia eden yorum oldu.. hadi canım derken birileri..
Devam etti yorumu yapan..
“madam bovari karakteri ile bir açlık anlatılır.... bir seçenek açlığını ve karakterin içinde kalması istenen şartları kabullenmeyi reddetmesini “..
Yok düşünmedim üzerinde..
Sadece.. hoşuma gitti.. sözlerin dizilimi.. fonetiği.. doğrudur da yanlıştır da demem..
Zaten yaşamda doğruların hızla değiştiği zamanlarda yaşamanın özelliği bu..
Yaseminler ve bazı çiçekler.. tüm diğerleri uykuya çekildikten sonra güneşin son ışıklarıyla aralarlar yapraklarını ve salarlar kokularını.. ama “yanlış yapıyor bu çiçekler” diyebilir miyiz onlara..



bir dostum benim bu birleştirdiklerimi dinledikçe hep ne çok kadın diyorsun der.. ben anlatırken bu kadar erkek demiyorum.. ayırıyorsun kadınları..
ben de kayırıyorum derim.. girmem tartışmaya.. hele de kadında seçici iken.. seçtiklerim dışındakileri hiç de sevmez benimsemezken..

Image Hosted by ImageShack.us

29 Haziran 2011 Çarşamba

bayıldım

Önce durumumu söylemeliyim ki.. çarpıcı olsun..
Başım ağrıyor canım sıkkın bir önceki gece de uyumamışım..
İnput yok.. outputla yetinecek gibi değil etraf.. outpour ister gibiler..
Eve döndüm baş ağrısı migrene dönmüş..
Gene bir yardımcı çekirdek anlaşmazlığının iki kanadı..
İlgilenmiyorum diye tepinsem de.. devam eden açıklamalar..
Ben kendimi anlatmalıyım diye ısrarlar…

Aldım elime hanımların dikkatine’yi.. çekildim odama sığınağıma..
Başım hala ağrırken ve uykum yokken .. ilaç ve kitap ve yatarak okumak üçlüsü uykuya kaçırsı diye beni…
Saat sekizdi ya da sekiz buçuk..
On dakika önce..
Kitabı ve kıvrılmış yirmi sayfasını.. çekirdeğe verdim..
Okuyorsun bunu diye..
Yüzümdeki ifade nasıldı ise.. gülümseyerek aldı itirazsız..

Yeni bir yazar keşfettim.. hem de gencecik.. seksendörtlü.. ben yaşlanırken o olgunlaşacak.. gelişecek mutluyum..
Herhangi bir yerinde kendini söylediği inandığı ya da eleştirdiği.. bilmişlik yaptığı ya da sinir olduğu yaşadığı ya da yaşayanı dinlediği birşey bulamayan tek kadın yoktur bu kitapta.. iddialıyım..
Filme çekilebilecek kadar iyi ve keyifli bir öykü.. ümitliyim..
Yatağa geri dönemedim.. eskiden saime hanıma telefon açtığım.. ya da kıdemli yengeci arayıp bulamadığımda telesekreterine on beş dakikalık mesaj bıraktığım günlerdeki kadar coskuluyum..
Bir oturuşta kitap bitirdiğim günler geride kalmıştı epeydir.. dahası okuduklarımı da pek beğenmemekteydim sanki herşey yazılmış ya da okunmuştu.. yeniden yer gibi yutar gibi okudum bir kitabı bir oturuşta.. mutluyum..
Epeydir bloğa girdi filan yapmam haftalık zaman dilimine kalmıştı.. bir günde iki yazı girdim.. gururluyum..
Belki ben gibi klavyeden uzak kalan başkalarına bile uklaşır bu enerjim diye umutluyum / umut tüylü ufak bir şeydir demiş emili dikinsın.. bırak o sürtük herşeyi söylemiş/
Sikrıtçılar vesikrıtçıları aşağılayanlar.. oshocular ve reklam duayenlerinin kitaplarından alınma cümleleri zikrederek yaşam kurmaya gelecek oluşturmaya çalışanların farkında ve karşısında olanın bir tek ben olduğunu düşünmekteydim.. hatta mottosuz hayata hayat demem noktasına vardığımız düşünmekte.. dahası ben bile giderek bu akıma doğru yutulmaktaymışım gibi gelmeye başlamıştı .. /gerçi benimkiler genelde sinik ve septiktiler ama.. /yazarın da bu kanıda olduğunu düşündüren kurguları oldu zaman zaman.. kalabalığım ..
Ay özetle okuyun derim alıntı filan da vermem..
Lahana gibi oldu kitap zaten kıvıra kıvıra neresini alıntılayayım..
Pese : bisikletli kadınlar ki geçek adı pedal çeviren kadınlardır.. işte onu solladı geçti.. bu hanımların dikkatine..
Şimdi kitaplığımdan bisiklete binen kadınlara eşlik edecek yeni bir kitap seçmeye..
Ve bir de.. kitap sitelerinde bun yeni keşfim yazarın başka kitapları var mı varsa en hızlı kim bana ulaştırır onu bulmaya gidiyorum..




Image Hosted by ImageShack.us

28 Haziran 2011 Salı

ay yazmak gerek bu dönemi de kayıt altına almak gerek....

Çok kızdığımda.. içinde bulunduğum durumdan nefret ettiğimde..
Dayanma sınırıma dayanıp da karşımdakini paralamak üzere olduğumda..
kısık ama duyulabilir sesle ve hışımla şiddetle kahretsin ya da dava dilekçelerine sin ve kaf olarak yansıyan diye birkaç kere tekrarlamak genellikle soğutur beni..
içimdeki şiddete dönük tepkileri bi susturur..
akıl yoluyla tepki verebileceğim.. daha uygun ortama kadar sabredebileceğim.. dayanma sınırından azıcık gerileyebileceğim noktaya getirir..
son günlerde bu daimi bir laytmotive dönüştü..
tik tak tik tak..
altta iki neden var..
biri memleket meseleleri..
ki bu blogda pek bahsedilmez..
çünkü bu blogda mümkün olduğu kadar sıkıntıdan uzak durmaya çalışır günlüğün sahibesi..
ve yine çünkü söylenmenin bir işe yaradığını hiç görmemiştir bu bloğun sahibesi..

ikinci neden ise ise kişisel ve kronik bir sorun ki.. yine vızıltı dırıltı sevmeyen blog sahibesinin sansüründe takılıdır..
bu durumda.. blog ve canıtın ve okuyan kimse varsa.. hala bu izbeyi.. onlar bilmeyecekler nedenleri..
ama bunca kahretsin sin ve kaf arasında nasıl düzgün güzel bişey yazılır veya üretilir..
ya da dost hatrı sorulur ya da keyifli program yapılır..
dert dinleyemiyorum.. so vat demek istiyorum Amerikan filmlerindeki gibi..
keyif dinleyemiyorum.. bu dönemde bu durumda ha.. seni gidi .. diyuor içimde bir ses..
bu bloğun sahibesi şu anda sevenleri ve sevdikleri tarafından ulaşılabilir olmak istemiyor..
ha ama ulaşılabilir kalmak zorunda..
görev insanı atalet..
o yüzden eh bari yazı da yazsın ..
kitapyurdundan bir mesaj geldi perihanım mağdenimin hazır imzalı kitabı satılıyormuş.. en promosyonundan.. imza günlerine gitmek gibi bir lükse henüz sahip olamadığımdan hafta sonu da bazen yumuş koltuğum pek israrcı olup beni bırakmadığından.. pek hoşuma gitti bu teklifleri.. kaptım bir tane..
adı “yaz” kitabımın..
bu arada oluşturduğum bir liste vardı özellikle leylak dalımın bloğundaki kitaplardan..
herkesin yaşam koçu var.. benim okuma koçum .. hem de iki tane birden lalem ve leylekdalım teşekkürler.. size..
elimdeki listeden.. yazçılgınlığı..huysuzun teki.. ve Bizans sultanları ve babalar ve kızları ve ama bir de kandi seçtiğim lütfen anneme iyi bak.. ki benzer bir cümle bana kurulmuştu Saime hanım hastalandığında.. daha tehditkardı ol cümle.. “sakın annemi öldürme”..
geç atalet geç.. derinlerde tortular var dalgalandırma bulandırma..
“bazı kadınlar alis munronun öykü kitabı.. yeni bitirdim.. bisiklete binen kadınlarla paralel okudum ama bu bir atak yaptı ve önce bitti.. şimdi bisiklete binen kadınlarla hanımların dikkatine eş zamanlı olarak okunacak..
Evet evet farkındayım. Ben sözcüklerin gücüne inanan ben..
Kadınların kadınca duruşlarını sevmeyen ana sahip oldukları derin gücü bilen ve sükunetle kullananlara bayılan ben.. kadın kitapları seviyor ve seçiyorum..
Şu durumda yazı da seviyor ve tatile gitmeyi istiyorum gibi görünüyor.. yeni aldığım kitaplara bakılırsa..
Uzun giriş aslında alis munronun kitabına getirdi bizi çakıl döşeli iki yanı ağaçlı araba yolundan geçirip..
Öyküler güzeldi..aralarda bir çok kıvrık sayfa bırakıldı.. ama son öykü..
En sonuncu “aşırı mutluluk” isimli öykü diğerlerinden ayrılıyordu okurken öykünün kahramanını çok canlı buldum.. sanki zler gibiydim bazı sahneleri..
Sonra anlaşıldı gerçek bir kadının gerçek yaşam öyküsünden esinlenilmiş..
Hem de ansiklopedide bulunan bir kadın olarak .. alis munronun dikkatini çekmiş.. peşine düşürmüş yaşam öyküsünün sonunda gerçeğe dayalı bir öykü çıkmış.. bir yolculuğunda o ilginç kadını öyküleştirmiş.. bence pek de güzel olmuş..
Bu kadının ben de düşeceğim peşine.. ama şu cümleyi alıntılamadan olmaz..
“epey geç bir yaşında görünüşe bakılırsa çevresindeki birçok kişinin biliyor olduğu şeyi öğrenmekteydi Sofya – hayatta büyük işler başarmadan da mutlu olmak pekala mümkündü. Seçebileceğin.. seni çalışmaktan bitap düşürmeyecek bir dolu meşgale vardı………
Şimdi derseniz ki bu ne..
Bu benim ümitsiz vaka oluşumun imgesi..
Bir yandan derin anlamlı ve içerikli dolayısıyla sorunlu ya da felsefi durumlar bu aralar bünyemi tırmalamakta..
Üstüne bir de bu yukardaki alıntılanmış cümledeki yaşam biçimini.. hafif konulu.. günlük sıradan yaşamdan mutlu olan.. yemek iyi düştü.. bluz tam oturdu.. nişan partisinde hiç sarhoş olup olay çıkaran olmadı.. düzeyli sıkıcı yaşam mutlulukları da.. içimi bayıyor..
İki hafta sonudur.. nişan doğum evleniyoruz mutluyuz.. eşlik edin armağan getirin .. sınırlı aktivitelerinde bulundum.. da.. yaşam ne hoş çünkü çok boş’un da bana göre olmadığını fark ettim..
Durum vahim..
İlk fark edişim 2oli yaşlardı.. şimdi gene..
Yerim yurudum yok blog..
Kategori dışıyım.. oldum kalacağım da.. sanırım..
Asosyalim ama sahne sevierim.. zira sahne anlıktır geçicidir dahası rol yaptığını bilirsin..
En iyisi kendi içindir.. kendi içinde kendine yarattığın yaşamdır.. ondan da pek söz etme.. iyi bir şey sanıp.. ille ben de orda eşlik edeceğim sana diyenler olabilir.. şşşt.. sessiz..
Diyorum bu noktada kendime.. ve alisin de pek hoşlandığı bu Sofya kadının yaşam öyküsünü bulmak almak ve okumak üzere.. amazonnoktaya doğru ilerliyorum..

Ne anlattım.. hiç.. kadınsı bir tatminsizlik.. hiçbir yola gelmezlik içinde.. güvenilmez.. dost bile olmayı bilmez.. fütursuz şen ve şakrak görünen dipte derin ve örtülü depresyon halini anlattım.. ne anlatıcam?? ..





Image Hosted by ImageShack.us

18 Haziran 2011 Cumartesi

alt taraf..

bi dosya oluşturdum piside.. aklıma takılanlar diye..
ama pisi patladı ..=P.. aklıma takılanlar da silindi gittiiii =D..

bi bu kalmış.. hafızada üç gündür yarı yola kadar düşünüp.. sonunu getiremediğim düşünce..
böyle olunca napıyoruz..
yazıyoruz.. sonu geliyor kendiliğinden..=)
*********

şu altı saniye önceden ne karar vereceğini bilme gerçeğini duydunuz mu??

seçenekler sunulduğunda.. neyi seçtiğimizi.. dışa vurmadan altı saniye önce beyin seçimini yapmış oluyormuş..
kabuk altı denilen alan .. aktifleşiyormuş..

kabuk altı.. en ilkel gereksinimlerimizi gidermeye yönelik olan..
yani sürüngen bölüm.. acıktımmm dediğinde..
kabukaltı.. işte bir sandöviç.. ye diyor..
ama kabuk.. olmaz o ayşenin sandöviçi gidelim kendimize sandöviç alalım diyor..

kabuk üstü bizi insan yapıyor..

hani zombiler açım açım deyip insan hayvan ne bulurlarsa saldırıyolar ya.. orda etken .. sürüngen beyinle.. kabuk altı..
insanı zombiden ayıran beynin kabuk bölümü..

ama diyelim herşeyi yiyebileceğimi biyerdeyiz.. elimizde mönü..
bi pasta bi sandöviç bi salata arasında ne seçeceğimizi.. garsona söylemeden altı saniye önce biliyoruz..

şimdi bu altı saniye boyunca bunun farkında olmamamız asıl mesele..
yani benim en sevdiğim sahne olan sizin bıktığınız..
damdaki kemancının sütçüsünün.. " ama bu yandan " ama diğer yandan " sahnesi gibi değil bu..
o sonra..

hani "pasta yesem" dediğiniz andan altı saniye önce..
sonradan sesli olarak.. ama kilo vermem lasım.. salata yemeliyim dediğiniz an değil.. kastedilen..

neyse demem o ki..
bazen hayatla ilgili seçimler .. yapmak zorunda kalıyoruz ..
şeytan diyor ki bas git.. bi daha dönme anları..
işte gerçek seçiminiz bu sizin..
şeytan filan değil.. kabuk altı ve.. kabuk üstü ve sürüngen hepsi.. bunda hem fikir..
eğer.. o anda basıp gittiniz.. tam da istediğinizi yaptınız..
gidemediniz.. bir nedenle..
o zaman daha farklı bişiler giriyo bence devreye.. daha karmaşık.. ama ben gidersem.. diye başlayıp..
sonunda kendini gitmemeye ikna edip.. sosyal ve duygusal sorumluluklarbulup buluşturup..
kendinizi gitmemeye ikna ettiğiniz durumlar da var hani..

o durumlarda kendi kendinizi ikna etme durumunuz sahte..
sanki bir başkası tarafından ikna edilmiş ya da zorlanmış olmaktan farkı yok..

şu araştırmanın bilim adamı dedi ki..
"ama bizi kontrol eden kabuk ve üst benlik değil miydi.. bizi bilinçaltımız.. kabuk altımız mı idare ediyor " diye sorduğunda..
bilin üstü kabuk üstü.. biziz.. ama bilinç altı kabuk altı da biziz.. bizim ahlaki etik.. dugusal oluşumumuza ters bişey teklif etmiyor ki bilinç altımız.. dedi.. buna rağmen altı saniye sonra.. bilinçüstünden onay çıkıyor..

neyse karıştırmayalım..

şu şeytan var ya şeytan.. hani bişiler diyip duruyo bize..
o biziz..
onu dinlersek vicdan utanç pişmanlık olur.. sanıyoruz..
çevremizde ters bişilere yol açarız diye tedirginiz..
ama madem alt taraf.. şaşırmayın kabuk ve bilincin altını kastediyorum..
bize yap demiş.. şeytan olarak..
o zaten bize uygun..
muş..
yani yakıp yıksak da.. üzülüp oişman olmazmışız..
yani aslında..
ama bir yandan ama öbür yandan diye direten bize yabancı..
bizi eğiten şekillendiren ders aldık sandığımız olayların deneyimlerin eklenmesi sonradan çıkılan kat..
aslında biz yaptıklarımızı zaten kendi iç etiğimize göre seçiyoruz..
ama onu bile durdurabiliyoruz bazen.. fazla kısıtlamamalı ..

sözün özü.. şeytanı dinleyin.. pişman olmazsınız.....




Image Hosted by ImageShack.us

11 Haziran 2011 Cumartesi

biz bakışmayanlar

Karşıdan karşıya geçeceğin zaman.. adımını asfalta attığında.. yaklaşan arabayı kullananın gözlerine bak demişti Saime hanımın oğlu bana.. ilkokulu bitiriyordum.. istanbulda araba sayısı sayılı.. ama gözlerini sürücünün gözlerine dik.. demişti.. o zaman senin karşıya geçeceğini anlar..
Kaldırımlarda olur hani.. biri sağa diğeri de kendi soluna adım atar bakmazlar birbirlerine aynı adımda karşı karşıyadırlar yine.. biri sola kaçar karşısındaki de kendi sağına.. gene karşı karşıyadırlar.. bu böyle birkaç kere tekrarladıktan sonra.. gözlerini birbirlerine dikerler.. biri bir taraf adım atar diğeri yerinde durur.. geçişirler..

Yola çıkıverdi insanın biri.. yok tehlike arzetmedi..
Zira ben arabanın sürücü koltuğuna oturduğumda benden başka herkes.. kör.. salak.. sağır .. kararsızmış gibi düşünüyor.. ona göre sürmeye çalışıyorum aracımı..
O yüzden o adımını atınca ben durdum..
Aynısı hep oluyor..
Yaya olması şart değil.. bazen de gelen araçların yönüne hiç bakmadan ara sokaktan park alanından çıkıveriyorlar..
Gene duruyorum..
Dedim ya her an her yerden bir salak kör sağır bekliyorum.. düşüncesiz ve kararsız birini bekliyorum..

Bugün de o öyle cep telefonuyla konuşup.. iş dönüş saati trafiğinde..
Yoldan şort tişört havalı yat ayakkabısı giymiş ve havalı sevgilinin elinden tutmuş.. asla gelen araç yönüne bakmadan rahat revan yürüyünce durdum..
Düşündüm sonra..
Hipokrit.. sinsi sahtekar.. olduk..
Yoksa neden gözlerimizi saklayalım..
Gelen aracı önemsememek elde değil.. çarparsa sakatlayacak bişey çünkü..
O yüzden nasılsa beni ezemez diyemez kimse..
Onca ucuz değil can ..
Şıkım havalıyım imkanlıyım.. mesai saatinde şortluyum paralıyım.. zaten yolları da babam yaptırdı bile demek için kendisinin de en azından bir sacın arkasında bir aracın içinde olması gerek insanın…bir koruması olmalı.. yaşam bu..

Biz ne zaman göz temasını kestik..

Çocuklar kendilerini azarlayan kişinin gözünün içine bakamazmış..
Zaten ses onların içine bir taciz gibi illerken bir de.. gözlerin içine girmesine izin veremezmiş.. fazla gelirmiş..
O yüzden başka yerlere bakarlarmş..
Azar.. suç.. suçluluk duygusu ya da suçu kabul etmeme.. bunların hepsi.. göz temasını kesiyor..

Bir de depresyon.. depresif hastalar da göz temesi kurmaz.. sohbeti başlatmaz.. cevabı ancak verir..
Ama göz teması kurmaz.. sohbete katılmak zorunda kalsa bile..

Demek biz bakışmayanlar..
Bu yüzden niyetimizi belli edemeyenler olduk..
Bakışmıyoruz.. yolda.. evde işte..


Seçime bağlayacağım da..
Araya bir de… yavuz hırsızlık girsin..
En çok o bağırırmış hani..
O zaman da bakmaz insan karşısındakinin gözüne..
Öfkeli öfkeli dolanır.. elindekini filan fırlatır..

Öfkeli.. sinsi.. suçlu ve suçlu olduğunu bilenlerden mi oluşuyoruz..
Günlük beden dilimiz bu çünkü..

Ece temelkuran.. siz ne zaman bu kadar duygusuz oldunuz demiş.. bir parti insanına.. artık gücü olanın merhametsizliğinin dozunu arttırdığının altını çizmiş..

Farkında mısınız..
Lozana göre bizim ola iki adayı Yunanistan kendi adası yapmış..
Suriye karışmış.. özellikle sınırdan karışmış..
Farkında mısınız..
Herkes sadece kendi küçük çıkarı için.. iktidar partisini desteklemekte..
Ya da kendi küçük yaşamının dertlerine kapılmış hiç ilgilenmemekte..
Tüm üretim iletişim ekonomik kuruluşlar yabancı sermayenin elinde..
Ama biz babilin asma bahçeleri gibi yaşıyoruz..
Geziyoruz.. feysimin bukunda yayınlıyoruz..
Fıkra gönderip gülüşüyoruz..
Kitaplara filmlere dalıyoruz..
Dekolte giyip.. yüksek topuk üzerinde kırıtıyoruz..
Konserlerden videolar çekip .. yayınlıyoruz..
Evet ben de dahil.. yaşamaya devam ediyoruz güya..
Ama içimizde bir huzursuzluk olmalı .. bende var..
Dışarıdaki açın varlığını kimliğini bilirken kendi helal yemeğini yiyememek lokmanın ağzında büyümesi gibi..
Yani her yerde bazı açlar olabilir.. ama nerede ve kim olduklarını bilmediğinde yapacak bir şeyin yoktur..
Oysa aç kapının önünde ise..
Yiyemezsin işte.. onu da doyurmadan..
Açı bırak kedini de doyurmadan yiyemezsin..
Acizi yani..

Dışarıda bir çok aciz var..
Dahası..
Ben kendim acizim..
Alamıyorum bir tad..
Alamıyorum keyif..

İçim sıkılıyor..
Birbirine önem vermeyen.. depresif.. suçluluk duygusunun pençesinde bir toplumdayız.. sıkılmamak olası değil..






Image Hosted by ImageShack.us

4 Haziran 2011 Cumartesi

sırf aklımdan bloğa kaydolsun diye ..

tamam..
hem yazasım hem de çıkıp gidesim var..
gidersem yol boyu hep aklımı kurcalayacaklar olacağından önce yazıp sonra gitmeliyim..
*******

parisle ilgili anlatmadığım.. yazıya dökmediğim...

bir sabah uyuyası gelince çekirdeğin..
ben attım kendimi sokaklara..
otelden çevreyi bir dolanmaya..
monparnasse mezarlığı vardı yakında..
yol üstünde pazar..
tropik meyve ve sebzeler ..
tuhaf yabancı ve tanıdık kokular.. renkler..
bağıran yok..
beyaz temiz tenteler..
ve bir de kumaş örtü pazarı..
çin malı dolu..

ben diyorum sonu çinden gelecek dünyanın..

dün de yunanistana özgü bir nakışın nasıl ortadan kaybolayazdığını ..
yerini çin işinin aldığını anlatan bir video izledim..
satanlar da yunanlı.. son nakışçılar da..
bunlar çin işi.. el işi değil diyormuş satan..
olsun ben zaten mutfak masama örteceğim..
hediye edeceğim diyormuş alan turist..

işte neyse..
pazardan dönenlerin ayak üstü sohbet ettikleri .. oturup soluklandıkları bir kafede sokak üstü yerleştim
kafeole mi söyledim ben de..
sonuçta görmediğim pek yeri kalmamış bir kentteyim.. sabah kahvemi sokak üstü bir kafede içmek..
genel tatil konsepti içinde iyi geldi..

ne var ki buralarda gezmeye değer diye.. açtım mini kitabımı..
aha mezarlık..
içinde janpolsartrıyla.. simondöbovuarıyla..

yakınmış da..
işte böyle düştüm yola..
mezarlıkta yetmişten fazla tarihe mal olmuş kişi var..
ionesku var margörit dura var.. bir çok besteci şarkıcı sinemacı var..
başladım dolanmaya..
çok süslü.. heykelli anıtlı filan bir mezarlık. sanat sergisi gibi.. odacıklar var aile mezarlıkları..

sonunda buldum janpol sartrı.. ve simonu.. kucak kucağa aynı taşın altındalar..
ve..
sadece onların ve margöritin kabirlerinde..
andaçlar vardı..
diğerlerinde o kocaman generallerde prenslerde.. hatta heykeltraşlarda fransanın ilk kadın pilotunda filan bişey yok..
bazı aile mezarlarında yakın tarihte kaybedilmiş kişilerin mezarlarında çiçekler filan var.
ama bu üç kişide.. bu iki kabirde.. belli ki benim gibi gelip ziyaret edenlerin bıraktığı..
metro biletleri.. üzerinde kalp şeklinde bir anahtarlık..
bir portekizce olduğu için anlayamadığım mektup..
bir kara kalem.. aile resmi.. asyalı çekik gözlü bir kadın bir adam atralarında bir mini bebek resmi bırakılmış.. deniz kabukları ufak renkli taşlar..
belli ki insanlar ceplerini karıştırıp uygun bişey bulup bırakmışlar..
ben de baktım çantamın içinde kalmış olan istanbuldan bir martı tüyünü bırakıverdim..

sonra da düşündüm..
sanatçı olmaz.. da yetmiyor.. komuta etmek de..
iki feministle bir ekzistansiyalistin babası sadece gönüllerde taht kurabilen..
hak savunacaksın.. ve özgürlüğü .. mantığı savunacaksın.. ancak o zaman..
benimsenebilirsin..

demek fikir bu kadar etkili..
demek fikir suçu olabilir o zaman =) dedim..
türk usulü bir bağlama oldu biliyorum..

*****

şu konuşmaya gitme şansım oldu..
MÖ 10.000den kalma tapınakların bulunduğunu biliyo olduğunuzu varsayıyorum..
yerleşik düzene geçmeden önce..
çanak çömlek ten önce tarımdan önce.. insan olğu kızı hala toplar avlar iken..
urfada tapınaklar yapmış.. sonra örtmüş gene yapmış.. ama her yaptığı daha ufak daha özensizmiş..
ve sonra bu tapınaklar ve figürler silinmiş kültürlerden bir daha hiç benzerleri yapılmamış..
ihtimaldir ki.. sonunda yerleşip tarıma başlamışlar.. öncelikleri değişmiş.. tanrıları değişmiş.. diye..
önemi bilinen en eski olması.. tarıma geçmeden inşaat etmesi böylece..
bilinen tarihi yeniden yazmamız gerekmesi..
işte bununla ilgili konuşmaya gittim de ben..
o akıllı başlı bi yazı hakeder.. yazasım yok..
orda sonuçta sorular sordular..
gözlem..
- ben burdayım sorusu soranlar.. "neden tapınakları örtüp gittiklerini düşündünüz ki belki volkan neyin patladı"..
-küstahım sorusu.. " yani bi siz bi de çoban mı biliyordu bu kadar önemli bir buluntunun yerini.. ilginç "..
-salağım sorusu.. "benim bi arkadaşım var radyoestezist.. ona bööle fotoğraflar gönderiyo insanlar.. evlerinin arazilerinin resimlerini..
o da altında ne var söylüyo.. petrol mü var.. maden mi var fay mı var biliyo hepsini.. taaa amerikalardan geliyo resimler ona.. siz neden böyle bir çalışma danışmanlık almadınız.. düşünmediniz böyle bi şeyi..
sonuçta böyle yetenekleri olan insanlar bugün artık.. BİLİMSEL olrak kabul ediliyor..
medyumlar filan.. "
buna cevap ne olacak diye merak ettim doğrusu..
kafa mı atar.. haydee mi der en almancasından bizim alman arkeolog diye meraklandım..
hayır gayet kibardı..
baktık ve alt kazıları planladık zaten dedi.. altta ne var radarladık.. biliyoruz..
o yüzden gerek duymadık..

hımfffff..
kendimi tutamamışım..
yanımdaki hiç tanımadığım kişiye dönüp..
"bir gün sınırlar.. dinler ırklar uluslar bitecek .. ayrım kalmayacak.. bi tek şamanlarla bilim insanları kalacak diye korkuyorum.. dedim..

kadın da bana.. herkes bişeylere inanıyor işte dedi..


derseniz ne alaka bu iki anlattığın.. var var pekala var.. işte..
şamanik ve rasyonel ..
ikisinde de var..

vesile oldu söyleyeyim.. bilim.. deney ve isbata dayalıdır.. =)

neyse..
bişey daha var..

bir kitap geldi armağan.. " cadılık tarihi ile ilgili.. ya da bilge kadının katli.. ortaçağda olan..korkarak verdi.. armağan eden yanlış anlama dedi.. onur duyarım dedim..

bir kitap geldi..boyna asmalık taa kanadalardan..
bir çanta geldi.. inanılmaz bir kırkyama nasıl güzel nasıl zarif nasıl el değmemiş gibi.. mitsukodan japonyalarda yapılmış.. bodrumlardan postalanmış..

ay çıkmam gerek durdukça birileri bişeyler istiyor.. sıkıldım.. entırlayıp gidiyorum..


ben



Image Hosted by ImageShack.us

bahar... deli bahçıvan..













bu sabah düşündüm..
bahçe bloğum olsaydı diye..
devam ettirmek zor olurdu..
hepi topu beş saksı üç duvar..
iki karış parter yaz yaz neyi yazacaksın..
çek çek neyin fotoğrafını çekeceksin..
oysa zamanında.. bloğa sığamayıp.. bahçe bloğunu da açmıştım..
ama o zamanlar sıfır gibiydi bahçe ve projelendirmekteyken..
iyi olmuştu programlamak için..

şimdi oturdu bahçe..
hiçbirşeysizliğe..
her yıl bişeyler ekmeye çalışırken beni delirten mini etekli olduğunu varsaydığım çok bilmiş bahçe uzmanın kadının kil istemem sakı kil katılmasın tembihlerime rağmen çbye sattığı killi toprakla da.. barıştım.. barışmadım da.. her zamanki gibi.. yoksaydım..
bastım parterlere beyaz mucuru.. mıcırı her ne ise.. soramayacağım tdkya..
minimalist temiz.. oldu bitti.. ekilmesi gerekenler artık saksılara ekiliyor.. ille de gerekliyse.. saksı killi toprağa gömülüyor..

son üç yıldır bahçede birşey yapmamama.. çocuksun tepkisi..
geçen yıl.. 20liğin.. ders çalışırken ..
bahçeye yerleştiği bir gün..
baktım da.. anne.. her yere bir köşe oluşturmuşsun..
sana birşey yapmıyorsun deyip durduk ama.. yapılacak her şeyi yapmışsın zaten demesiyle son bulmuştu..

bu yıl azıcık planlı kapadım bahçeyi.. paslanacakları sakladım mesela..
pirelenmiştik geçen yıl..
kedi yavruları sayesinde..
bu yıl ona da imkan bırakmadım..

ama biraz iş var elbet..
sabah ..
kahvem.. sigaram..
çekirdeği okula yolculadıktan sonra.. fırladım..
hava bulutlu..
ama aydınlıktı bir şekilde..
lavantamı ekerken.. lavanta için seçtiğim saksının ortasındaki çiçeği bir kontrol ettim.. aktarmadan hasarsız kurtulmuş mu diye olmuş evet.. sonra biraz hayallendim..

bankımda otururken..
yerde bir kaç bahar çiçeği dikkatimi çekti..
bahçedeki meyve ağaçları çiçeğe durduğunda..
her sabah yerleri pembe beyaz bir petal örtüsü kaplar..
ama bu kez bütün bütün bir çiçek..
bir mi..
birkaç..
saydım tam altı tane..
topladım onları hemen..


işte fotoğraflamak o zaman geldi aklıma..
koştum içeri..
çiçeklerimi koydum bir küçük tabağa..
mumluktaki midye kabuklarının üzerine koydum..

sonra eğlenmeye başladım..
elime geçenlerle bir dekor yaptım..

kahve.. sütlük.. şeker niyetine bahar çiçekleri..
bahçenin resmi sabah halleri açılışı..

yerimden kalkmışken..
bir vizit yaptım..
derken başladı değdi değmedi bahçe işleri..
=)

bir kaç çelik yaptım..
topkapı sarayından çaldığım bitkiden..
bahar çiçeklerimi de ekledim yanlarına..


sonra..
küpe çiçeğimin bu kışı altattığını farkettim yeni sürgünleri vardı..
onu da daha geniş bir saksıya aldım..
hem daha az su kaybetsin hem sularken toprakları eşilip deşilmesin diye..
taşları çıkardım bahçe dolabından..

sonra kenarda kalan az hırpalanmış ama canlı begonyamı sevdim biraz.. etrafını taşlandırdım onun da..

değdi değmedi derken..
süresi biten mor sümbülleri..
kestim tohuma kaçmadan..
ki.. yapraklarını bıraktım.. kalacak sararana kadar.. soğanları beslensin.. ki seneye daha iyi çiçeklensin..

güllerime baktım iki kadersiz gölge bahçesinde kalmış gariban gülüme.. biri pembe biri kırmızı.. biri yere yatırmış.. bir dalını..
kurtardım..


sarmaşıklar uzamıştı bir ikisini budadım..
o arada beyaz mucurmıcırların arasına atılmış renkli camları bilyaları farkettim..
kesin 20liğin işidir..
hep iz bırakır kendinden..
hensel miydi o kardeşlerin erkek olanı..
bebecikken de yatağıma oyuncaklarını saklardı..
yatağa bir atardım kendimi.. ahhh bir minik kamyon olmadık yerlerime batardı..
hastanede.. çantamdan arabalar çıkardı legolar..
birlikteliği uzatma arzusu imiş bu pedagojik açılımda..
birini ayırdım.. çiçeklerimin yanına yerleştirdim =)..

sonra.. rüzgar çanımın yamulduğunu farkettim.. onu düzeltirken.. eskiden altında rüzgar çanı olan kuyu modelinin altına tutturdum.. pek güzel oldular..


sonra yeni beyaz sümbüllerime baktım..
ve mor çiçekleri beklenen bir kaç gün önce bir santim yükseklikte olan..
şimdi beş santimde salınan yer örtücmü fotoğrafladım..
günaydın dedi.. bir komşum.. onunla lafladım biraz..

hala vaktim vardı.. kargalarla çıkınca bahçeye.. daha ne yapabilirim derken..
iki saksının yerini değiştirirken..
baktım bir yardımcı gelmiş ..


ama yardımcı değil müfettişmiş sanki..


iki taneymişler..
müfettişler ikili gezer ya..

sonra..
salonla bağlantılı oturma alanına bir değişiklik yapmak geldi aklıma..
onu tasarladım biraz..

bitti işim..
içeri geçerken tam.. aman dedim bahar çiçeklerim..
onları da aldım içeri..

en serin yere koyarsam belki akşama da ..
eve dönüşte de keyif verirler kimbilir..



Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin