31 Ekim 2011 Pazartesi

neyşınıldan kadına şaraba ve farklara dair..


bi program var neyşınal ceografikte..
üç genç adam şarap dünyası.. daha ne olasun..
düzenli değil ama fikir sahibi olacak kadar izledim..

her biri farklı bağlarda..
her biri.. farklı bölümlerinde uzman şarap yapma işinde..

bu sabah çekirdek .. ki artık bayağı ince dal oldu..
okula gittikten sonra..
yakaladığım böümde ilginç bir şey yakaladım..

kadın şarap üreticisi.. diye özel bir ödül veriyorlarmış.. güney afrikada..
güney afrika şarapları konusunda daha seksenlerin sonunda bir fikrim vardı..
o zamanlar fransız ve kaliforniya şaraplarına kafa tutup bütün ödülleri topladığını öğrenmiştim..
meslek hayatı güney afrikada geçmiş olan bir doktor kadından..

yok bu sefer uzatmayacağım..
en iyi kadın şarap üreticisi ödülünü kazanan
ve yaşam boyu en iyi kadın şarap üreticisi ile görüştüler bu üç delikanlı..

ikinciyi görmeye giderlerken çok heyecanlıydılar..
kadının bir söylediği de.. beni heyecanlandırdı..
dedi ki..
benim yaşımda insan kendi geleceğinden söz edemez..
ben seksen yaşındayım..
ama başkaları için gelecek yaratabilir.. gelecekleri için esin verebilirim.. dedi..
ha bir de genç kalmak için iyi şarap içmek gerek dedi..

ödül sahibi kadın siyah bir güney afrikalı ve genç..
o da dedi ki..
ilk zamanlarımdaı ve bir atölye çalışmasına yazılmıştım..
atölyeye geldim ve arkadaşıma gidelim burdan dedim..
içerde sadece beyazlar vardı..
sadece beyazlar ve erkekler..
ve hollanda dili konuşuluyordu..

arkadaşım.. eğer şarap işinde kalacaksan..
içinde yaşayacağın ortam bu dedi..
şimdi kalırsın ya da gidersen şarap dünyasından gidersin..

kalmış..

sonra kadın şarap üreticilerinin şarapları ve kendi ürettikleri şarapları aldılar ve..
bir şarap tadım gününe gittiler..
gözlerini bağlatıp bazı ziyaretçilere..
şarap tattırdılar..
hangisinin kadın hangisinin erkek üreticinin ürünü olduğunu sordular..
insanlar bilemedi..

bir kaç kez tekrarladılar bunu..
bir kaç farklı kadın üreticinin şarabını denediler..
ki bunlardan biri de..
şarabını verirken..
pek bir fark bulacaklarını sanmam..
dedi..
ben farklı olmak için birşey yapmıyorum..
iyi olsun diye yapıyorum..

bir de pinotaj üreticisinden ek..
bir balık sosu..
ızgara palamutun üzerine.. yarı yarıya pinotaj ve zeytinyağı içine de yarım limon.. çalkala ızgara üzerindeki balığa bol bol dök..

denemelik..

ve programın sonu..
bu hafta sonu.. bir çok ön yargımı yendim dedi genç şarap üreticisi program sunucu..
insanların farklarını yaptıklarını değil..
hayatı nasıl çeşitlendirdiklerini anladım..

daha ne denebilir ki..
şarap medeniyettir..
iç bade güzel sevin dışında ve üstündedir..
doğru bakarsan koklarsan tadarsan.. içinde binlerce yıllık bilgelik vardır..


ve belki herkes yaşamını şarap üretme hedeflerine göre yaşamalıdır..
nasıl farklı olurum diye değil..
nasıl iyi olurum diye..

----------
pese.. fotoğrafın bir özelliği..
kadehin ve karafakiden bile küçük karafın.. güney afrikadan gelmiş olması..
saime hanıma o güney afrikada yaşayıp çalışmış olan doktor hanımdan bir armağan..
iki kadeh.. ve iki kadehlik karaf..
kadehin biri kırıldı..
isabet.. ben zaten bir karafı kendi başıma içmeyi severim.. =)..
----------
editbir.. şu ödülü kazanan genç siyah güney afrikalı..
http://articles.cnn.com/2010-03-17/world/south.africa.female.winemaker_1_wine-industry-first-wine-vintner?_s=PM:WORLD
adresinde onunda ilgili bir röportaj var.. önoloji /şarap yapımı ve bilimi/ okuluna girdiğinde.. daha hi. şarap içmemiş biriymiş..

iş hayatındaki altıncı yılında en iyi olmayı başarmış..
başladığında şarap endüstrisindeki ilk siyah kadın üretici olmanın sınav duygusu artık yerini nasıl daha iyi şarap elde edebilirime dönüşmüş..=)..
baskıyda ama daha iyiye ulaşma güdüsü veren bir baskı.. demiş..

tüm baskıların.. iyiye doğru yönlendirecek türde..
tüm farkların.. çeşni katacak şekilde olması ..
kendi geleceğimizle ilgili kaygıları geride bırakmış sonraki nesiller için geleceğin planlanmasında rol alabilmek dileğiyle....
-----------------
edit iki..
kadınların daha fazla tad alma tomurcuğu olduğu ile ilgili şey bir şehir efsanesi imiş...



Image Hosted by ImageShack.us

25 Ekim 2011 Salı

düşe kalka ben geldim..

bilog ben geldim..
uzat omzunu..

hastanede kaos gibi bi gün..
üstelik her yerden haber bombardmanı..
bi yandan da şımarık insan bombardmanları..

xysel tek çocuk egosu tatmini için tiyatro sergileyenler..

olacağı tedaviye karar vermiş.. beni sadece o tedaviyi olmak için kullanmak isteyenler..

hepsi sanırım üzerimden geçti..

acı olan ne biliyo musun..
benim içimden hiç kimseye inanmıyor olmam..
okuduğumuz duyduğumuz her haberin..
yalan olduğunu düşünmem..

yardım gelmiyor diyorlar ya hani..
her yerde yardım var diyenlere içten içe inanmamam..
israil gelelim dedik reddettiler demiş..
meraklı olan sormadan azerbeycanlı gibi kalkar gelir diye düşünmem. zaten başka düşünenlerin de olması..
ama benim sonra da.. belki de sınırdan gerek yok der gönderirdik ne belli diye düşünmem..

sonra.. ekmek için kavga çıkmış hani..
zamanında .. adapazarında..yağmur başladığında.. ceset torbası almak ve örtünmek için.. dağıtan doktorun üzerine saldırıp .. torbayı uzağa atıp dikkat dağıtıp kaçmayı başarması..

her yapılan yardımda illaki izdiham çıkıp.. yerlere dökülmesi o dağıtılanın..
yardım miktarının gerçekten yetersiz olup olmaması etkili mi ..
biz dağıtımlarda bir değişim mi yaşıyoruz.. bilmemem..

yabancı kaynakların..
yeterli müdahele yok demelerinde.. eleştirdikleri her şeyin..
bizim günlük davranış biçimimiz olması.. bırak afeti..
kuyrukta durmak.. birbirine dirsek mesafesi bırakmaz.. itişi kakışı bol.. oluşumuz..

düzensiz ve yetersiz bulmuşlar depreme müdahelemizi..
oysa biz bu sefer daha bi düzenli diye düşünmüştük..
ama o eleştiriyi okuduğumda..
siz hele bi beklenen marmara depreminden sonrasını görün de düzensizlik neymiş o zaman anlarsınız diye bi cümlenin geçmesi aklımdan..
böyle bir cümleyi kovmak için başımı sallamam.. çok sallamam..
ağrımaya başlaması hatta ..

o yazının altında ayrıca..
sanki siz daha bi süpersiniz şeklinde..
yaparız yıkılırız..
üzülürüz üzeriz ama boyun eğmeyiz duygusunu yansıtan yorumlar okumak..
türküntürktenbaşkadostuyok deyişine hızla ilerleyişimiz..

pasif agresiften agresif agresife.. insan manzaraları..
başka yerlere yapılan yardımları konuşanlar..
libyaya üçyüzmilyon bişey.. göndermişiz mesela.. somali.. orası burası.. koş türkiyem.. he bi de havai vardı oraya koşmuş muyduk diye bi fikir gelmesi mesela..
kalıcı deprem vergileri ödemişiz ordan kullansınlarmış diyenler var.. örneğin..
diyemeyenlerin de bir an olsun düşünebilirliklerini düşünmek..

askerlere taş atıyordunuz şimdi niye yardım alıyosunuz diyenler..
ve karşısında. yardım eden polise yeterli yardım yok diye saldıranlar..
ve aynı bölgede..
gene terör saldırısı..
ve dün.. dokuz yaşlarındaki bazı çocukların görüntülerini izlemiş olmak..ellerinde tüfekle oynayan çocuklara.. kime ateş ediyorsunuz diye soran muhabir.. askereateş ediyoruz.. teröristler bizi kurtaracaklarbizeözgürlükverecekler diyen eğlenen çocuklar.. o çocuklar.. ve yunusu ille de saf çocuk.. yunus..

ve azra bebek..
ve öğretmenler.. oraya gitmeyi kabul etmiş olan öğretmenler... oraya tayin olup da gitmeyenlerden söz eden yakınlar anneler babalar.. acı.. pişmanlık .. sorumluluk duygusu..

..
siyah beyaz..
ak kara..

ve hepsi ..
aklımdan geçenlerin hepsi..
doğru olabilme olasılığına sahip..

ilahi adalet lafının.. dile gelsin gelmesin bir çok insanın aklından geçtiğini hissetmek..
buna inanmak daha kötüsü..

büyük adada pansiyonuma gelsin diyenler ile..
onların battaniyeye ihtiyacı var.. senin pansiyonunu napsın diyenler..
birbirin yardımını beğenmeyenler..

hadi istanbulda ev yapmadık arsa kalmadı da.. ta oralarda.. neden illa yedi katlı binalar yapıldığını anlamamaktan söz etmek.. derken devletin iki üç katlı binalarının da çökmesi.. yaradana ya da göğe yakınlık saplantısı da nedir..bilememek..

tuvaletler pis diyen bi haber mesela..
bizim hastanelerde de pistir.. temiz kullansalar temiz olur..her girenin arkasını toplayacak biri mi görevlendirilmeli diyebiliyoruz.. da.. orası için diyememek.. ama denebileceğini bilmek..

mobil baz istasyonları kuruldu diyen haberi okurken..aslında zaten terör nedeniyle oralarda kalıcı baz istasyonun hiç denecek kadar az olduğunu bilmek mesela..

travma sonrası psikolojik destek için.. psikologların hazırlandığını bilmek..
ama aslında travma sonrası stres yaşamayacak kadar strese alışık bir yerde yaşadığını bilmek..

kendi beyninin kıvrımlarını..
kulak pamuğu ile temizlemek istemek..

etkisiz eleman olduğunu hissetmek..

ve birden beynimde bir ses belirdi..
disko disko particani..

noluyo dedim..
kendime.. korktum..
disko disko particani.. disko disko particani.. disko disko particani..

aaaa..

şişli belediyesi bugün nişantaşı şişli kafelerindeki tüm kazançları.. vana bağışlayacakmış..

ben de..
bağışa gitsem dedim ya.. şu kafamdaki sesi de durdurur mu ki..
du bakalım...

ama var ya..
nasıl bilirdiniz.. teceyi diye sorsalar bana bugün..
emin değilim diyeceğim..
ya da.. her türlü diyeceğim sanki....
zaten kendimi de bilmiyorum ki artık.....

Image Hosted by ImageShack.us

22 Ekim 2011 Cumartesi

devlet insan için mi ..insan devlet için mi.. yoksa hepsi çıkar için mi..

‎19. yüzyıl İngiliz başbakanı Lord Palmerston’un çok iyi fark ettiği gibi:

“Bizim ebedi müttefiklerimiz yok, daimi düşmanlarımız da yok. Ebedi ve daimi olan bizim çıkarlarımızdır…”



saime hanım " alem adam bu kaddafi derdi.. " kaddafi abede karşıtı.. hatta kafa tutan demeç verdikçe..
saime hanım öleli.. 17 sene olacak bu martta..
cenazesi teşvikiye camisinden kalktı..
hani şu hiç şehit kaldırmamış olan camiden..

cenaze çok kalabalıktı.. yetmişdördünde bir kadın için fazla kalabalık..
benim dostlarım vardı..
saime hanımın oğlunun dostları..
ve az sayıda kendi dostları..
kalabalık bir aile değiliz..
bi avuç da uzak yakın akraba..
bir de hiç tanımadıklarımız..

ilanı görüp gelen..
eski öğrencileri..

ve tuhaf bir de hiç tanımayanlar..
bizim verdiklerimiz dışında..
bir de pöti feti ilan vermişti..

kemalizm daha çok tehlikede değildi..
ama öyle atatürk aşığı..
cumhuriyet ilkelerine öyle bağlı..
bir kadındı ki..
kemalist öğretmen.. diye başlayıp..
sarmanımı kaybettim diye bitiyordu pöti fetinin ilanı..

saime hanımı sinirlendirir..
ama saygısından bağırmayan..
öfkesinden tısssslayan saime hanımın karşısına geçip..
ellerini pençe gibi yapıp..
mırrrrr sarman.. diye bir daha kızdırırdı pöti feti..
sarmanını..
kızma şeklinin sırtını çıkarıp tehditkar duruşu ve gözlerini kısmasından..
kediye benzetirmiş annemi ergen zamanlardan beri..

işte o hiç tanımadıklarımdan bir kaçı..

okudum ki.. öğretmenmiş..meslektaşımmış.. kemalistmiş..
ideolojimiz aynıymış .. koştum geldim cenazesine..
kaybınız büyük demişlerdi..
..
başınız sağ olsun..
..

annem öldüğünde ben hiç ağlayamadım..
marttan taa hazirana kadar.o hanımların karşısında gözlerim doldu...
bir tek ..


son zamanlarda bu mağrıbi ülkelerde patırtı koptukça.. devrimler peş peşe geldikçe..
sonunda libya ve kaddafi.. gündeme oturunca..
hep saime hanımın..
çılgın bu kaddafi deyişi geliyor aklıma..

o yüzden sardım.. libya tarihi okumaya..
kapalı ülke tarihini en az üç beş yedi yerden okumak gerek..
kuyruğuna basılanların bilgileriyle dolu ortalık..

sonra..
hiç bir insanın haketmeyeceği bir ölüm ve ölüm sonrası davranışa uğradı..
sonra birden başladı şu aynı şey.. ordan burdan yağmaya..
kötü denilen kaddafinin ülkesinde şu bedavaydı.. bu faizsizdi.. bıdı bıdı..

ama bunu ekleyenler azcık önce de.. fare öldü..
lağımda yakalandı bık bık diyorlardı..

bi de benim elit ve entelektüel bir çevrem var..
üstelik bir de..

blog.. sen kayıt yerisin..
du bak yazayım sana..
libya.. 1931e 1911e kadar osmanlı yönetiminde..
31de11de italyanlara geçiyor..
ama bir türlü tam geçemiyor zira büyük aşiretlerden biri rahat vermiyor..
italyanların yerleşmesine..
ingiliz yardımlarıyla elbet..
derken ikinci dünya savaşı sırasında kuzey afrika ..
mütttefiklerin eline geçiyor..
italyanlar sürülüyor..
o habire baş kaldıran aşiretin reisi.. kral ilan ediliyor..
sene 1951..
ülkede bir de petrol bulunuyor..
hemen petrol çıkarma hakkını alıyor ingilizler.. hayır zaten istese de çıkaramaz petrolü libyalı pek eğitimli adam yok ülkede..
halk devam ediyor bedeviliğe..
dışardan geliyor tüm beyaz yaka kadro..
banka ingilizlerin..
işletmeler de..
ama kral libyalı..

1942 de doğuyor kaddafi fakir bir aile..
babası da hep..
italyan işgalinden şikayet edip duruyor..
sonra da.. ingilizlerin "marshall" mıydı.. başkanlığında bağımsız..=/ libya krallığı kurmasına yardımını..
bununla dolu beyni..
derken subay oluyor..
eğitime ingiltereye gidiyor birkaç başka ordu mensubuyla..
orda kralın oğlunu görüyor meraktan girdiği bir kumarhanede..
beş100bin sterlin kaybetmiş bir gecede..
petrol o zaman 1buçuk dolar..
demek buralarda yeniyor.. halka gitmesi gereken para diyor..
sene 69..
dönüyor ve darbe yapılıyor..
önceleri geride..
sonra hızla albay olup..
başa da geçiyor..
halk devrimi.. islami sosyalist devrim..
ilk beş yılda..
okullar bedava.. bir sürü okul..
sağlık hizmetleri bedava..
işçiler fabrikalara ortak..
ama sendika yasak ..
bilmem kaç bin kilometre su yolu yapıyor.. susuzluğu bitiriyor..
bankalar ulusal.. artık petrol kuyuları da ulusal..
her insanın evi kalesidir deyip konutlar devletten..
kadınlara bir çok anlamda ilerici bir yaklaşım.. hatta orduda kadın asker bile var..

emperyalizme karşı..
halka yakın..
ilk öğrenci patırtısı 75de çıkıyor..
onun sağladığı açık fikir sayesinde..
ama durduramayınca..
fazla geldi bu özgürlük deyip kısmaya başlıyor..

90lara kadar bi sorun yok ..
ama o zaman..
altın karşılığında satalım petrolü dediğinde başlıyor işler tersine dönmeye..

muhtemelen sıkı tutarak korumak istedi..
kurduğu sistemi..
ama sonra çığrından çıkıverdi herşey..
öyle çıktı ki..
oğlu geçen sene..
beyonceye tek dinleyicili konser verdirdi bir gece..

yapabildikleri için yapanlardanmış..
demek..

aklına gelmiş midir kaddafinin ben devrimi kralın oğlunu kumar masasında görünce..
başlatmaya karar vermiştim.. diye..
bilmiyorum ama benim aklıma geldi..

aklına gelmiş midir..
o su yoluna saklanırken..
bunları ben yaptırdım diye..
bilmiyorum..
ben sizin babanızım diye bağırırken belki bunu kastetmiştir..
ama gelmediyse de benim geldi..

libya ulus olmayı başaramamış bir devlet..
bence hala ulus olamadılar..
yağmacı zikri içindeler..
yüzüğü sakla bir milyon dolara satarsın diye düşünüyorlar..

mağrıbi lafını herkes bilir..
mal bulmuş mağrıbi derler.. mağrip ülkesinden olan demek mağrıbi..
karşılığı işte bu ülkeler..
"mağrip
Kuzey Afrika kıyısında Mısır'ın batısında kalan ülkelerin topluca adı: Libya, Cezayir, Tunus, Fas.
İng.: Barbary Fr.: Etats barbaresques d'afrique Alm.: Berberei"
kaynak tdk büyük sözlük..

bu ülkelerin hiç biri ulus olamamış ülkeler..
amaç yağma..
tüm savaşlara gidenler gibi..
yağmaya gidiyorlar..

naylon terlikleri içinde..
kucağında bir klozetle koşturan ıraklıyı hatırlayan yok mu..
anti saddammış gibi başlatılan savaşta..

sanırım bizi farklı kılan..
bizi farklı kılmak için atatürkün.. akıl ettiği..
ulus olma.. durumu..

ama giderek ulus olmaktan çıktık biz de..

dün bir arkadaşım anlattı..
mastıra başladı kızı..
dün eve geldiğinde..
hayatımın en güzel dersini aldım diye gelmiş..
heyecanlı..
hoca.. gençliğinde abedeye giden orda okurken bir beslenme zinciri bişey kuran..
acaip para kazanıp..
zincirin bir kısmını çinlilere satan..
ve halen ordan b.k gibi para kazanan bir ekonomi hocası..
adını bilmiyorum..
bilesim de yok..
ama lise ya da orta okul olaydı kapısına dayanmak isterdim doğrusu..

"hayalinizin peşinden gidin demiş.. çocuklara..
bu ülkede.. türkiye oluyor bu.. sizin hayalinizi karşılayacak bir şey yok..
dışarı gidin.. benim gibi başarılı mutlu olun.." demiş..

şimdi bu ilk cümlede bişey yok..
anne olarak ben de söylerim bunu..
ama zaten arada..
"biraz meskenet fiken.. bir parça ruhu benliği idraki besleyen.. esmar-ı bünye heyzini " demiş..
biriyim ..

hem fazla söylersem ..
katolik papazı ya da rahibesi olabilirler onu da biliyorum..
anne franka ağlamayan oğlumu... üstüne üstüne gidip de..
ağlattığımdan bir yıl sonra .. çocuğun her yere gamalı haç çizip..
elinde de kavgam.. dolaşmaya başladığı gün öğrendim ben dersimi..

üstüne gitmeyeceksin.. tarlaya her değerli tohumu ekip.. oksijeni.. suyu eksik etmeyeceksin..

ama ben anneyim..

bir üniversite öğretmeninin..
"bu ülkede hayalinizi yaratacak ortam yok..
gidin.. "demesi nasıl birşey..

anti - ulusçu olduğu kesin..

arkadaşım.. peki o zaman size..
hepiniz gidin derken..
o sınıf ve diğer sınıflarına bunu derken..
bu ülkenin geleceğini de dışarı gönderdiğini..
o öğrencilerin bağlı oldukları değerler..
aile.. dost.. inançlar olduğunu.. hiç biriniz kalkıp söylemediniz mi..
bir kişi bile.. bunu söylemedi mi demiş..

kızı sinirlenmiş..
aman sen de..
insanda keyif bırakmıyorsun ne biçim adamsın demiş.. odasına gitmiş..

nereye geldim ben gene..

bilmiyoruz..
okumuyoruz..
genişlemiyoruz..
deneyimlemiyoruz..

alıyoruz.. ve her sözü tanrı sözü gibi tartışmasız kabul ediyoruz..

hocama sormuştum ben..
aşık olduğum hocama..
benim hakkımda ona bişeyler söyleyenlerin olduğunu öğrendiğimde sormamıştım..
hocam inanmaz demiştim de..
ama dört yıl sonra ilişkimiz bittiğinde sormuştum..
size bunu şunu demişler hani..
peki siz inanmış mıydınız diye..
"neden inanmayayım şekerim " demişti..

siz altmış2 oğlum iki yaşında hocam demiştim..
o her söylenene inanıyor..
peki nereye gitti..
aradaki altmış yıl..

cumhuriyet.. seksen sekiz yaşında olacak bir hafta sonra..
libyanın sözde bağımsızlığı da.. yetmiş dört.. yaşında idi..
51 de kullanılan sözde bağımsızlığın bayrağını kullanıyor bugünün geçci yönetimi..
bağımsızlıktan anladıklarından şüpheliyim gerçi..
ilk anadolu devleti.. hititler var olsaydı kaç yıl geçecekti..
ilk türk beyliği sürdü mü.. nerde mısır medeniyeti.. toz toprak içinde..

devletler.. neredeler..

insandır önemli olan..
insanın güvenliği..
önemlidir..

ama insandır beşer işte.. gün gelir şaşar..

tek isteğim..
bu acı zamanlarda..
bak ben demiştim şüphelenmiştim..
zaten..
aynı b.kun içinde yiz..
ama ben senden önce bildimler..
ve..
bak adam öldü.. ben de sevindim niye sevindiğimi bilmeden..
şimdi iki satır yazı geldi de öğrendim meğer o da iyi biriymiş..
diye bir tıkla bana ulaşanlardan..

şşşşşt sessiz.. lütfen..
ben oynamıyorum..
bilmiyorum ne halta yarar ama düşünüyorum..
çünkü varım..
derimin bittiği yere kadar hükümdarlığım..
ama orda ben hükmederim..

************

yazdıklarım alıntı değil..
hepsi ayrı yerlerden bir kolaj aralarında boşluklar var..
dolduracağım..
kendim..
*************

teşekkürler iki noktam saklanbacım .. sehven.. özür değerli okur.. sehven..
ve ayrıca kızar mısın.. al sana atalet..


Image Hosted by ImageShack.us

21 Ekim 2011 Cuma

ahkam kesenler .. sabır.. ve martı filan yok asabiyim ...

ay insanlarla test edeceksin zaten sabrı..

önce.. birşeyleryapmalıyız..intikam almalıyız..
kepsini kırmalıyız.. yok hayır sağduyulu olmalı
barış yanlısı olmalıyızcılar..
ben üzüldümcüler.... ben hem üzüldüm hem de kahroldum.. senden öndeyimciler....

şimdi de.. bir fare daha öldü..
bir diktatör gitticiler..

kalabalıkta bir slogan da sen at..

merak ediyorum kaçı libya tarihi biliyor..
güdümlü amaçlı haberler dışında..
dur ben bi bakayım.. kimmiş ..
neymiş bu kaddafi neler yapmış 1969dan beri..
niye delirmiş bu millet..diyor..
haberlerde ne duyarsan o..

güdül..

ayrıca..
kim olursa olsun.. yargıla as kardeşim..
elinden yüzüğünü söküp.. bir kaç yıl sonra.. bir milyon dolar eder bu..
diye..
döverek katletmenin neresi insanlık..
hayır o da öyle yaptırmış olsa bile..
en alt seviyede buluşmak ne demek..

hemen asmak kesmek sevinmek..

katlet..

şu da beni delirtiyor..
neden hiç teşvikiye camisinden ..
zengin ailelerden şehit olmuyor..

yani zengin bir ailenin çocuğu ölse ..
nişantaşından bir şehit çıksa..
sevineceğiz sanki..

düşün..

zenginlerden şehit çıkmamasının bir nedeni de..
çoğunun çocuklarının üniversite okumuş olması dolayısıyla..
er olarak görev yapmaması olabilir mi acaba..

hayır onlar bizim de çocuklarımız diyoruz da anadolunun gencecik bebelerine..
nişantaşından bir genç ölse..
o bi tek anne babasının mı çocuğu olacak..

bölün..

şimdi de teşvikiye camisi taraflarında oturanlar
ve oturmayanlar olarak mı bölünelim..

okuyarak öğrenerek cak cak konuşmadan önce..
düşünerek arınabilir insan..

zeka akıl ve bilgi üçlemesi olsun..
dilerim hafta sonunda..

********bu yazıdan .. beni yanlış anlayan olmayacaktır eminim.. ama..
yine de.. not koyayım dedim.. tek isteğim..
akıl.. zeka.. bilgi..
ve biraz da duygu
ve insanlık onuru ve saygısına sahip olunması..
ahkam kesesim yoktur asla..

ahkâm Ar. a§k¥m
ç. a. (ahkâ:mı) Hükümler.

Image Hosted by ImageShack.us

20 Ekim 2011 Perşembe

hüzün nedeniyle..

"hamasi Ar. §am¥s³
sf. (hama:si:) esk. Yiğitlerden ve yiğitliklerden söz eden (destan, şiir): “Başladığı uzun ve hamasi söylevleri gün ağarırken son bulurdu.” -M. Mungan."

ben böyle değilim..
zaten yiğitlik yapan da yok..
sadece yiğit hatta kabadayı söylemi..

ve ağlak.. dertleri zevk edindim coşkusu ile dolu biri hiç değilim..

dün..
kendi feysbuk sayfamda muzur bakışlı profil fotoğrafım acaip rahatsız etti beni..
utandım ..ama..
hiç bir feysbuk grubuna çağrısına da katılmadığımı farkettim.. ne bayrak göresim vardı..
vampire haç göstermek gibi oldu bu davranış.. şeyi çıktı ..zira..
o yüzden içim gibi kararttım profilimi..

bir çok kişiye katılmadığım gibi..
bütün senaryoların ne kadar umurumda olmadığını farkettim..

çok uzak ve yalnız hissettim..
ve soğuk hissettim.. ki ortalık sıcak sayılırdı..
ağlayan ve sonra sergi gezmeye devam eden bakandan..
kabadayı söylemli veya kaderci tüm yetkililere..
ait haberleri.. okudukça..
daha yalnız..
sonra programını iptal eden .. haberi okurken gözü dolanların olduğunu görünce sevindiğimi hissettim..
ki bu da ne kadar.. empati açı olduğumu gösteriyor..
biz eskiden demek istedim.. dedim de belki..

trafik felaketti.. arabam otoparkta kitli kaldı... metroyla döndüm eve.. alışverişlerin sürmesine..
insanların yüksek sesle kahkahalarla gülüşmesine.. hayretle baktım..
uzaylı hissettim..
eve geldim.. anahtarla girdim.. sessiz..
ev de sıcaktı..
yemek yedim.. ama boğazımdan zor geçti lokmalar..her lokmayı bir yudum su ile gönderdim..
oturdum bir süre boş boş.. sonra .. kalkıp yün çıkardım ..
en iyi terapidir zira.. iki de şiş..
çekirdek bere istiyordu.. bir bere örmeye başladım gri kırçıllı yünden....
ama hep yanlış ördüm.. çünkü bir dikkat dağınıklığım vardı.. iki parmak lastiğe kadar söktüm gecenin sonunda..
teve açıktı.. bir ya da birkaç siesay izledim.. yok onlar ekrandan akıp geçti.. ama ben izlemedim sanırım.. çünkü ne olduğunu hatırlamıyorum..
sonra kitap okudum.. okuyamadığımı fark ettim.. yirmi sayfa ilerlemiştim ama.. başladığım noktaya geri koydum ayracı..
canım tatlı birşey istedi.. ama badem şekeri tatlı değildi sanki..
avniye miyavladı.. pati vurana kadar duymamışım bana miyavladığını.. onu farkettim.. mamasını suyunu değiştirdim kapıyı açıp dışarı gönderdim..
sonra yine mama vermeye kalkmışım biraz geçince.. çanağı dolu görünce şaşırdım.. anladım yaptıklarımı farketmemişim..

üstelik beslemedim ..
hüznü..
açmadım ağlayan kanalları..
ben ki her doğum günü..
kubilaya üzülmekle geçmiş bir kadınım radyo günlerinde de..
böyle olduğumuzu anımsadım..

asala vardı o zaman.. diplomat vururlardı..
ertesi sabah ermeni arkadaşlarımla aynı sıralarda oturup ders görürdük..
her diplomatla.. radyolar bir kendine gelir.. bir hüzün çökerdi yayınlara..
kimse diğerini dışlamazdı.. politikacı halkını.. kimse kimseyi..

ertesi günün gazetesi gelene kadar haberle ilgili gelişme öğrenemezdik..
günde kırk kurum kırk yetkisize.. kırk kere benzer soruları sormazdı..
aslaya karşı o zamanın hülya avşarı ne demiş.. diye dedikodu yapılmazdı..
magazin daha dergi anlamına gelen sözcüktü bizim için..

politikacılar daha az konuşurdu..sanki o zaman..
daha az medya mensubu vardı..
daha saygındı acımız .. sanki o zaman..
biz çocuk halimizle anlar ve daha sessiz sakin dururduk..

herkes bilirkişi olunca..
spor yayıncısından.. komşuya varana kadar herkes fikir-kişi olunca..
her an sadece tartışma çıkabiliyor..
fikir birliği diye bir şeyin şansı yok.. dolayısıyla çözüm de yok..

bugün sakin ama hüzünlüyüm..
hem geldiğimiz noktaya..
hem gencecik çocuklara..
hem maskara yerine konulmaya.. üzgünüm..
hem ikinci cumhuriyetçilere.. hem de birincilere..
kızgınım..
hala benim fikrim senin bilgin diye yırtınanlara..
dahası da var deyip.. şehit sayısını fazla göstermeye çalışanlara da..
başka ülkelerin bu işlerdeki rolünü hatırlatmaya çalışanlara da..
bop mudur ne karın ağrısıdır onu bir kez daha hatırlatmaya uğraşanlara da..
gıcığım..

bugün..
işteyim..
şansıma servis sakin poliklinik boş..
konsültasyonlar filan hepsi yapıldı bitti..

keyifsizim..
vizitte güleryüzlü idim elbet..

ama odamda surat asma özgürlüğümü kullanmaktayım..
oysa ben.. bugün..
çekirdeğin.. ilk diayvay.. deneyimini anlatmak isterdim..
ve çekirdeğin ilk.. vida sıkmasını.. ve..
vida ile diyaloğunu.. anlatmak isterdim..

oysa ben..
bir yazı dolayısıyla anımsadığım.. " it's komlikeytıd filmindeki geç akşam yemeği sahnesini hatırladığımı.. sonra da hatırlattığımı..
filmin o sahnesi ile ilgili görsel vidyo bişey aramaya kalkınca..
bir çok blogcunun o filmi izler izlemez.. çukulatalı ekmek yapmaya giriştiklerini yazdıklarını..
ordan da merilin bu insan hallerini ne çok sevdiğimi..
hatta bak ne hoş da bir vidyo bulduğumu..
meğerse meril de uçuk kaçık sözcükler kullanan demek ki dile önem veren biri olduğundan belki de bu kadına aktris olması dışında bir insan kadın olarak da sevme nedenimin bu olabileceğini düşündüğümü..
o vidyoları izlemenin bana iyi geldiğini yazmak isterdim..
ama yazamam çünkü.. gelmedi..

hatta ihanet etmişim gibi geldi ki..
demek dünkü halimden daha ileri gidememişim..

simurgumu özlediğimi..
bir şekilde üç haftadır görüşemediğimizi..
dördüncü haftaya döndüğümüzü..
oysa onunla konuşmak istediğim bir çok şeyin biriktiğini..
ondan dinlemek istediğim bir hafta sonunun da olduğunu..
ama bir türlü arayamadığım için suçlu hissettiğimi..
ve suçlu hissettikçe daha da bir arayamadığımı anlatan bir eposta yazıp hadi ne zaman görüşüyoruz diye de eklemek isterdim.. özürümü dileyip..

ama yazamadım.. elim gitmedi.. arkadaşımla randevu ayarlamaya..

pazartesi iş çıkışı gittiğim yerden bir sürü koliyle döndüğümü..
aldığım ekmek tahtasının nasıl bir hard disk tablasına dönüştüğünü..
ve diğer dolapların da nerelere konulduğunu.. anlatmak isterdim..
ama anlatamam çünkü hepsi kolilerinde duruyorlar..

bugün bir hastamın..
kendimi iyi hissetmiyorum papaz istiyorum demesini..
bunun ilk kez başıma geldiğini..
aradığım kilise yetkililerinin çok kibarca hemen geleceklerini söylediklerini..
not düşmek isterdim..

bazı iyi haberlerin de olduğunu..
tam da dün haberleri dinlemeden önce..
çok ilginç bulduğum bir konuyu biraz araştırıp öğrenmeyi sonra buraya eklemeyi düşündüğümü..
ve haberler sonrasında.. nasıl bunun artık hiç önemi kalmadığını..
bunu kaç yıldır ne çok yaşadığımızı düşündüm sonra..

keyifle bir şeyler üretip.. pişirip.. yaşayıp sonra bir haberle..
nasıl bunların uçuculuğunu idrak ettiğimizi..

dile bile getirmeye utandığımızı..

ve hala ihanet gibi gelirken buraya yazı eklemek..
ekledim ..
çünkü..
yaşamak.. ihanet değildir..
ve olmamalıdır ..
acı olaylar.. bayağı şekilde ele alınmamalıdır..
vulgarizm topluma yakın olmak değildir..
ve bu blogda vulgarizm .. dedi demedi..
yoktur..
ama hüzün vardır..
gırtlak boyu..

ve terörün amacı zaten insanları günlük yaşamından uzak tutmak olsa da..
düğün bayram havası sürdürmeye de gerek yoktur.. terörü yıldırmak için..

Image Hosted by ImageShack.us

18 Ekim 2011 Salı

dı ilişki

geçen hafta yattı hastam.. yaşlı bir xy..
beyin kanamasına bağlı felci var..
düşme sonrası olmuş .. çok kötü değil durumu.. çabuk toparlayacak..
.
muayene için odasına girdiğimde..hastaya ne sorsam..
karısı cevap veriyordu.. oysa muayenenin bir parçası da hastanın anlama ve anlatma becerisi..
ben de..
kendisi anlatırsa daha iyi olur dedim..
eksik kalırsa.. siz tamamlarsınız olmaz mı.. dedim..
anlatmaz.. dedi..
hiç anlatmadı ki.. zaten kura kura oldu böyle.. asabiydi ses tonu..
hastamın da suratı bir ekşidi bu söz üzerine..

bir iki gün sonra..
odalarına girdiğimde.. hastam tekerlekli sandalyede eşi koltukta.. dizdize oturuyorlardı ve
üstelik elele..
nasıl huzurlu..
ne güzelsiniz dedi..
ee dedi.. biz otuzbişi senedir böyle beraber..
hastamın yüzü ekşiydi hala..

*****
bu da başka hastam..
yattığı günden beri güldürüyor beni..
onunki de damar tıkanmasına bağlı felç ..
benim adım temel dedi ilk gün..
ben kendimi tanıtınca..
ama safinaz yok dedi sonra..
o anda kapı açılınca anladık..
işte safinaz da geldi dedi.. karısının adı da buymuş..

bugün..
nasılsınız dedim..
kelim başım üşüyor dedi..
eşi de çok güzel örgü örüyor..
elinde görmüştüm köpük gibi bişey örüyordu.. toruna kazakmış..
eh dedim hanım o kadar güzel örüyor da.. sana bir takke örmüyor mu..
örmüyor dedi..
safinaz itiraz etti..
aaa hacı neden öyle söylüyorsun kaç tane tacın var dedi..
kalktı ve komodinin çekmecesini karıştırmaya başladı bir yandan da..
hayır gerçek sanacaklar..
ördüm örmez miyim.. kızı da örer..
bi dolap tacı var dedi..
ve elinde bir namaz takkesiyle doğruldu..
taktı başına.. okşadı yanaklarını..
biz de böyle değildik dedi hastam yakışıklıydık.. kıvırcık saçlarımız vardı..
hanım da zaten koştu beni kaçırmasın diye..

şimdi bu noktada..
kocalar bunu söyleyince..karıları genellikle bir "bak şimdi" bakışıyla terslenirler hafiften.. aşktan ölse.. koşa koşa gitse de gitmese de hep böyle üçüncü kişilerin önünde bunun dile getirilmesinden bir rahatsızlık gösterirler..
ama bizim safinaz hanım..
"koştum.. koşmaz mıyım.. hacımı kaçırmayım diye koştum.. " dedi..
kıvırcık saçları vardı böyle dedi..
biz..yani ben.. ve üç hemşire.. bakıyoruz sessiz..
o arada safinaz hanım..
habire orasını okşuyor.. burasını düzeltiyor.. "eli üstünde" tabirinin ayakta gezen hali..
şanslısın dedim temel bey.. hanımlar bakar da senin hanım çok sevgiyle bakıyor çok sevecen bakıyor sana..
safinaz hanım eğildi ..
saçının kıvırcığına.. uclaşrının akına.. dedi..
tamam bana bu kadarı yetti dedim..
daha fazlası beni bozar..
dedim evet..
zaten ondan severler ben ukala ters doktoru..
bu kadar romantizm benim sınırlarımı zorlar..
ve dönüp çıktım odadan.. gülerek..
ve peşimde üç hemşire ile..

***
sonra serdar turgutun şu yazısını kesip getirmiş biri..

geçen sene.. bu blogda.. erkeğin geleceği.. kanape televizyon ev olacak.. kadın yüksek topuklarının üzerinde elinde iş çantası üstünde kariyer kıyafetleri ile yükselen değerleri temsil edecek..
politikacılar da kadın olacak..
dayanışma haberleşme meraklısı kadınlar yönetime geçince..
asayiş daha berkemal olacak diyor sosyal trendçiler diye bir yazı eklenmişti..
kadına dair iyi şeyleri eklemeyi seven biri olarak keyifle bildirmiştim bunu..

işte bu yazı da biraz buna değiniyor..
biraz da başka şeylere..

yazıda beni etkileyen iki cümle var..
kadınlar " aşağı" doğru evlenmek istemiyor.. cümlesi birinci..
kadınların sosyal statüde yükselmek için değil evlenmek birbiri üzerine evlediği ev kurduğu bişey kurmadan verdiği yeni yaşam biçimini çağırıştırdı bana..
ters bağlantıları severim..
iki karım var..
haha bende üç tane var..
beyanatları yapan erkekler..
açık oturumlarda bunları konuşan.. " iki kadın da izin veriyorsa olabilir tabii" diyen kadınlar..
geldi aklıma..

yazının ikinci bölümünde..
"peki ama bütün bunlar bizi ilgilendirir mi" diyorlar bana demiş s.turgut..
sonra da ilgilendirir demiş..
çünkü abededeki " her dönüşüm her yenilik.. popüler kültür araçları ile dergiler haberler filmler.. aracılığı ile dünyaya yayılır..ben özellikle ülkemizde bu dönüşümün olacağını hissediyorum.. çünkü kadınlarımız bizden daha atılımcı .. daha ileri gidecek potansiyeli var..ilişkileri tamamen onların belirleyeceği kuralların kadınlar tarafından konulacağı günler uzak değil.. demiş..
"erkek ister dirensin ister vahşete başvurup çırpınsın.. kaçınılmaz süreç durmayacak.. 21. yüzyılda.. kadının karşısında ikinci sınıf olacak .. ve bu gerekiyor demiş..
bu önemli.. bunu hatta çabuklaştırmalıyız demiş..
bu durumdan mutlu olacak erkekler de var.. çünkü kadının güçlü ve daha mutlu olduğu bir dünya her bakımdan güzeldir.. anlamlıdır demiş..ülkemizde kadın döven ve öldüren erkekler var olabilir.. çünkü biz barbar dönemini yaşayan bir ülkeyiz demiş..
heryerde böyle erkekler var.. ama onlar engelleyemeyecek demiş..
***
bu anlattığım üç şey..
bir de karikatür..



bunu yer aldığı feysbuk profilinde bu resme yapılan yorumları..
ve daha beş benzemez şeyi..
aslında birleştiren bir ortak nokta var ki peşpeşe fikir çakmaları yaptı ama..

parmağımla işaret edemedim..
altını parlak mor kalemle çizemedim..

yine de var..
değil mi..

*********

Image Hosted by ImageShack.us

dı " güzel günler göreceğiz hayatta" diye mırıldanan..

16 Ekim 2011 Pazar

karıncanın kardeşi derdi saime hanım..
minicik bir kadının.. minicik bir başkasına yardım etmesine..

hani benim pek minicik olduğumdan değil..

ama ecem selvi boylum.. kızılcıklarıma kavuşturdu beni..

ben de daha önce şurada verdiğim.. tarifi uyguladım..
=)
bu blogları benim sanal çöplüklerim.. onları hep toplamam gerek..
ama ben geveze olunca .. toplanacak çok şey oluyor..

ve aynı evdeki.. değer değmez.. kullanılır lazım olur korkusuyla briktirdiğim gibi..

neyse..
sadece kızılcıkları yıkadım ve.. zerlerini örtecek kadar votka koydum..

ama sonuç.. böyle güzel olacak..

üç hafta sonra.. bir şeker şerbeti kaynatıp..
tadını seveceğim kadar karıştıracağım..
narçiçeği rengindeki mis kokulu votkama..
likörüm hazır olacak..

bir kitap daha bitirdim dün akşam..
teveden iyice kopmuş durumdayım..
bu yüzden örgüye geçemiyorum..
=)

kitabım örgü konusunda.. yalnızlıklarını paylaşan kadınlar konusunda..
birbirinin kurdu değil çobanı olan kadınlar hakkında..
yazar bir örgü düşkünü amerikalı..
yalnız insanlar memleketinde örgü aynı zamanda bir dayanışma simgesi olduğundan çok yaygınlaştı..

dili basit.. kurgusu temiz.. kim kimdir.. ve bir sonraki adımda ne olacak... o tuhaf kızın ne gibi bir mantıklı nedeni olabilir örgü derslerinde??.. gibi tam ayrıntıları iyi düşünüp koymuş kitaba .. kişileri..

ama yine de kapağındaki resim kadar.. doyurucu değil..
ama çekirdeğin doğum günü partisinde alınma saatine kadar olan süremi doldurdu işte..
kitaptakı huzur..
benim de çekirdeğe bin üç mesaj atmamı engelledi..
az mesajlaştık az sürtüştük..

=)

gecenin ortalarında..sahilde kafkamı alıp.. yattım..
iyi roman budur dedim daha ilk on sayfada..
sağol lalem..

bu arada..
geçen hafta..
murakaminin sahilde kafkasını ve kafkanın dava kitaplarını ingilizce olarak yirmiliğe aldım..
önce kafkatı sonra sahildeki hali oku dedim..
ve çabuk ol dedim..
ve 1984ü verdim eline.. sonra da bunu oku.. çünkü.. 1Q84 geliyor yakında.. ona hazırlık yap..
=)

yasak kitaplar listesinde.. ilerletmem gerek onu hızla..
zira en iyi yüz yazar listesi buldum yeni bir dostumun sitesinden zıpladığım bir başka blogda..

kendimi test etmediysem de..
yirmiliği ilerletmem gerek..
bu listelerde..

şimdi.. bir karga ile randevum var.. ne murakaminin.. ne de kafkanın kargası..
öz gerçek karga kardeşim..
=)

bana getirdikleri.. anlatacakları.. sonra da şu yığınımda biraz eleme..
gevşek pazar işte haraşo gibi hatta işkembe de olabilir.. =)..


Image Hosted by ImageShack.us

14 Ekim 2011 Cuma

bir fincan çay ?? jeyn austen.. ingiltere.. vircinya ve diğerleri


jeyn austen hayatımı mahvetti..
hafif.. bir kitap..
neredeyse dörtte üçü öyle.. yani başladıktan bir süre sonra bıraksaydım.. okumaya başladığımı bile hafızamda tutamayabilirdim..

devam etmemin başlıca nedeni kitabın insana ingiltereye gitme arzusu veriyor olması..
ki ben..bu etkiyle..
ingiliz dönem kadın yazarların müzelerini ve yaşadıkları alanları.. ve hatchard's kitabevini.. içeren bir turun fantezisini kurdum bile..
bunu tek başıma yapmayı düşünüyorum..

elimde yazarların kitapları ile..
fotoğraf makinem ve kocaman spiralli bir defterle..

kitabın son dörtte biri.. baştaki hafifliği alıp götürüyor..
yine düşündürüyor.. zıplatıyor ..
yine trampoline gönderiyor..

hatta sözcükleri farklı kavramı aynı olan..
benim.. " bizi kandırmışlar büyürken.. büyüyünce herşey kontrolümüzde olacak ve bu da iyi olacak sanmamızı sağlamışlar.. oysa hayat zormuş".. deyişimi de bir yerlerde.. kullanıyor.. elbet daha kısa ve anlaşılır cümlelerle..

zaten herkes benden daha kısa ve anlaşılır yazıyor..

kitap sayesinde gugl'anıma biraz danışmam gereken yerler oldu..
bunları not etmem gerek.. hem başka not edecek neresi var ki diye hem de.. size kolaylık olsun diye..

mesela bu bloğun yan tarafında duran bir masa ve sandalye fotoğrafı vardır..
jeyne austenin yazı masasının ve sandalyesinin minyatürüdür bu..
ve üzerinde tüy kalemine hokkasına kadar herşey vardır..

aslı ise budur..

işte.. vircinyamın.. sözünü ettiği.. kadının yazmak için bir odaya ve gelire sahip olmasının şart olması konusu.. buradan kaynaklanıyor..
bir kadının yazmak için yerinin olmaması ve ..
yazmasının yadırganması nedeniyle.. hep ufak kağıtlara yazması..
içeri birisi girdiğinde de hemen elini o kağıdın üzerine koyup saklaması..
bu masa sayesinde.. insanın daha bir gözünün önüne gelebiliyor..
ve bu doğru..
bir çok kadın yazar.. bronteler bile..
böyle çalışmış..

ama.. jeyn austen.. ailesinden çok destek görmüş yazarlığı konusunda..
kız kardeşi şarlotun ressam oluşunun desteklendiği kadar..
ve hatta ilk kitabını babası kendi eliyle yayın evine götürmüş..
ama başarılı olmamış bu girişim.. beğenmemiş basmamışlar..

sonrasında.. erkek kardeşi.. onun meneceri olmuş ve kitapları peşpeşe yayınlanmış..
ama hep anonim.. "bir kadın yazar".. adı altında.. yayınlanmışlar..
yani masada oturup gizli saklı yazmamış.. ama gizli saklı yayınlanmış.. bu da aynı şey hatta daha beter belki..
ayrıca.. insanların nünde yazmayı sevmezmiş.. ve herşeye rağmen küçük kağıtlara.. içeri biri girdiğinde eliyle örtüverdiği kağıtlara yazmış.. özellikle bu benim okuyasım olan "ikna"yı.. ikna için aslında.. bir kendinden esinlenen kitap da denilebilir galiba.. benim şimdilik izlenimim bu.. =).. bir de.. bu son kitabı londrada yazmış.. =).. evinden uzakta..

yine de bu masanın yazmak için çok kısıtlı imkanlar sunduğunu kabul etmek gerek..

işte bu kitap sayesinde varlığını bilmediğim.. bir diğer yazı eşyasının varlığını öğrendim..
fotoğraf bir resmi sitede yer aldığından fotoğrafı değil.. o yüzden bağlantısını veriyorum.. buraya tıklayarak ulaşın bakın..
bu masacık.. yazma tepsisi.. yazı kutusu.. ne derseniz.. içinde kağıtların durduğu üzerindeki eğimli alanda yazının yazıldığı.. köşelerinde de hokkaların durduğu bir sistem..
bu masa.. bir müzede..
üzerinde bir mektubu.. tüykalemi..
yuvarlak masa ise müze olan jeyn austen evinde..

hayalimde üstüste koydurdu bu kitap..
pek de yakıştırdı..

jeyn evlenmemiş..kız kardeşi şarlot da evlenmemiş..diğer kardeşler erkek.. birisi sakat.. nesi var bilmiyoruz.. diğerleri evli..bir tanesinin onbir çocuğu olmuş hatta..
babaları öldükten sonra jeyn .. şarlot ve anneleri..
bu erkek çocukların eline kalmışlar..

onların bakımına muhtaç kalmışlar..
iyi bakılmışlar.. aileye önem veren bir aile oldukları için..
ve dönem dönem.. bu çocukların bakımına yardımcı olmuşlar..
"iyi ki evlenip çocuk sahibi olmamışım.. yeğenlere bakmak bile yeterince zor.. eğer evlenseydim ve kendi çocuklarım olsaydı.. onlara bakmaktan.. yazamazdım" demiş jeyn..

kitaplarını çocuklarının yerine koymuş..

erken ölmüş.. 41inde.. muhtemelen bir bademcik iltihabı sonrası böbrek yetmezliğinden... ve ailesi mezar taşına bir yazar olduğunu değil.. iyi.. yüce gönüllü bir kadın olduğunu yazmayı tercih etmişler.. öldükten sonra iki kitabını daha basmışlar.. bu sonuncu kitap.. ikna.. şu anda okumayı istediğim kitap..

cassandra ressammış..
ailedeki herkesin .. sakat kardeş ve jeyn hariç birer resmi portresi var.. o devirde fotoğraf makinesi olmadığından.. ressamlara poz vererek kendini ölümsüzleştirmek moda imiş.. ya da gerekiyor muş..
ama jeynin tek bir resmi var..
o da kasandranın çizdiği.. karakalenm .. sulu boyası başlanmış ama bitmemiş..
şu sitede.. bir çok sözde - jeyn resminin linki var..
ama tek gerçek resim budur.. gugl'anım bir çok resim var diyorsa da.. esas iki tane.. biri arkadan.. diğeri de bu bitmemiş olan..

şimdi gelelim..
zıplamalara..
bu devirde de kadın çalışmak.. kariyer yapmak için zorlanmıyor mu..
adı var parası var.. arabası var üzerine tapulu evleri var.. segekası var..
ama hep yarım hissetmiyor mu..
çünkü yağmur yağdığında.. evde olup kek yapsaydım çocuklara demiyor mu..
kar yağdığında..
bir kere bile onların okulu kapandığında.. ben de evde kalıp kartopu oynamadım demiyor mu..
hasta çocuğunu.. bakıcıya şuna buna bırakmıyor mu.. koynuna girip ona masal okumak.. ağzına kaşık kaşık.. içine sevgi katılmış tavuk suyuna çorba içiremiyor mu..

kadının yarım pürçük halleri..
yüz yıllardır var.. ve yüzyıllardır sürüyor..

kadın içinden gelen.. gezginlik kaşiflik yazarlık dürtülerini bastırsa.. bi türlü..
annelikten vazgeçse bi türlü..
ikisini de yaparım dese bi türlü..
hakkını verse anneliğin kadın olmanın başka türlü..

kitaptan bir tek alıntı yapacağım.. zaten 252den itibaren başladım kıvırmaya..
bu da oradan.. ve izninizle bir paragraf..
burada bu masada .. austen küllerinden doğan bir anka kuşu gibi hayatının enkazından doğmuştu .. neredeyse romanlarının hepsini.. bu ufak ahşap parçasının üzerinde.. işlek kasaba caddesine bakan bu muhteşem pencerenin önünde yazmış ya da yeniden yazmıştı .. arkasındaki odada aile üyeleri ve hizmetkarlar dolaşıp duruyordu.. austen için muhteşem bir yalnızlık ya da huzurlu bir ıssızlık söz konusu değildi..
tüm bu dikkat dağıtıcılara rağmen.. başyapıtlarını yaratırken kağıt.. kalem.. ve mürekkepten başka hiç bir şey kullanmamıştı.."

kitabın sonunda.. okuma klubünde işlenmesi için öneriler listesi var..
ben çok sevdim bu bölümü..
okuyanlar olursa aranızda.. bunun sohbetini yapmak isterim..
hatta sorulara cevabımı yazar..
sizlerin de.. benim cevaplarıma karşı.. yandaş.. ekleme düşüncelerinizi.. ana yazıya eklerim..
hadi biz de kitap kulübü yapalım nolur.. diye yalvarabilirim bile..
********
pese..
posta kutuma gelen bir mesajda.. şu şehir dışı lüks siteler alanında oturan birinin.. bana yakın fransızca okuma klubü arıyorum diyen meylini buldum acaip kıskandım..
pese iki.. jane austenin içinde bakın bronte kardeşlerin haline.. diye bir cümle vardı..
özel hayatın deşifre edilmesinin.. yazarın eserlerine ön yargı getireceği ile ilgili..
ben bronteleri çalışıcam biraz..

pese3 bence de.. özel yaşam.. özel konularda.. söylemler.. hatta politik söylemler.. reklam kokan davranışlar eserden çok kitapları ve yazarın kesesine düşkünlüğünü getiriryor akla.. ama bu daha pek yüzeysel bir fikir.. derinleştirmeli..

pese4.. kitabın orijinal adı.. "jane austin ruined my life".. yani tam çeviri yapılmış.. =).. hatta bir başka kitabı da.. "mr darcy broke my heart" bay darcy kalbimi kırdı.. =) onu da tez zamanda çevirirler dilerim.. =)

peseson.. kitap ingilterede ve o yüzden hiç durmadan "a cup of tea..??" teklifleriyle dolu.. o yüzden baştan bi çay demleyin derim.. koca bilgisayarda bir çay fotosu bulamadım ya.. bana da.. yuf olsun.. =) neyse ki eski bloglardan birine.. türk çayı eklemişim de.. ordan kapıştırdım.. =D..

pesekesin bu son.. jeyn austen mektup yazmaya çok meraklıymış.. aynı evdeki kızkardeşine bile yazarmış.. hatta "kolayca uzun mektuplar yazan biri.. kötü yazamaz.." demiş.. =) bence süper bi blog yazarı olurdu bu kadın bu devirde yaşasaydı..

Image Hosted by ImageShack.us

12 Ekim 2011 Çarşamba

bu da bugün..

**renklerden moru ve jane austen hayatımı mahvettiyi okumaya başladım..
yine eş zamanlı.. şimdilik ikisi de sevimli.. keyifli hızlı akıp gidiyor..
yazarlarıyla da.. kahramanlarıyla da kapışmama gerek olmayacak tarzda.. henüz aralarından sayfa bile kıvırmadım..

**çekirdek hem veagan hem de diyette olunca.. mutfakta sebze ağırlıklı devir başlamıştı..
film ekimi nedeniyle her akşam önce sinemada sonra bizim evde 21lik..
o yüzden gene kanlı canlı oluverdi mutfağımız..

**yerinden yöresinden kars kaşarı getirmişti biri..geçen yıl.. çok lezzetliydi..
kaşar peynirleri artık tuzlanmış patates püresi kıvamına geldiğinden.. bu yıl toplu alışveriş şeklinde aynı kişiden istedim..
buzluk kars kaşarı doldu..
dahası bünyem de..
ve üç gündür başım ağrıyor elbet.. migrenim tetiklendi gene..

**dün utanarak da olsa.. kombiyi çalıştırdım bir kaç saat..
içim üşüdü gün boyu..
sıcağı hiç sevmem.. ama üşüdükten sonra ısınmak gibisi yok..

**antropoloji diye bir mağaza var.. doğal ve dönüşümsel çaalışıyor..
her şeyi satıyor..
orada örgü ve zincir karışımı bir bilezik beğendim..
ilk örgün o olacak sanki..

**bir sera turu yapmam gerek .. kapı önüne erikalar ekkmek istiyor canım..
kapının iki yanına üç saksı koyup..

birine mor diğer ikisine beyaz çiçek açan.. süpürge otları istiyorum..


**eski fotoğraf makinelerinin içini boşaltıp masa lambasına dönüştüren.. kaktüs ekip saksı niyetine kullananlar var..
bir objeye /nesneye.. dikkatim dağılmayacak kadar uzun süre bakıp.. onu gönlüme göre dönüştüresim var..

**buduar şekilleniyor sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz..
bir tarafı düzeltip diğer köşesini kat be kat dağıtıyorum galiba hiç bitmeyecek bir proje bu..


Image Hosted by ImageShack.us

11 Ekim 2011 Salı

oburluk versus lezzetli öyküler..

mutfak evin en önemli yeri..
evi ısıtan yer..
her inanışta bu böyle..
mutfağı çalışmayan evler..
o yüzden.. ev gibi olmuyor..

yemek yapmaya meraklıyım ben..
meraklıydım da diyebiliriz..
bazen ..
bir dergiden farklı bir yemek tarifi okuyup yol üstünde malzemeleri alıp eve yollanmayı..
üstümü bile değişmeden..evde kim var kim yok bakmadan..
öyle şık fırfır kolye filan ocak başına koşmayı severim..

ya da durup dururken..
kendimce bir şeyler icad etmeyi..
evlad ü ağyali doyurmayı değil..
keyfimce mönü oluşturmayı severim..
ortam dekor oluşturmayı sevdiğim gibi..
ve sanki doğru mekanda doğru yemeklerle süslenmiş doğru sofrada doğru insanlar olacakmış gibi gelir bana..
şaşkınım..

ama bu konuyu çocuks destekledikten sonra..
annemin "sofistike yemekleri" gibi isim tamlamaları kurduklarına göre..
bu konuda üzülmeyeceğim..

benim için yemeklerin esas anlamı..
kokularının..
pişirilmelerinin esas anlamı..
saime hanımı kaybetmemle derinleşti..

şimdi girişi bitirdik serim midir..
derim midir ona bağlanalım..
kitaplarla ilgili fikir gezdireceğiz.. yemeklerle değil..

içinde yemek tarifleri olan romanlardanbir ilk bir de en vardı bu geçtiğimiz haftaya kadar..
ilk etkilendiğim..
tom miksin sali'sinin pişirdiği elmalı turta.. nasıl bir şeydi ki o pencerenin önünde soğumaya bırakılan ama hiç bizim kabarık keklere benzemeyen.. yassı şey..

en etkilendiğim.. ise..
isabelle allende'nin kitaplarından biri idi..

ülkedeki karışıklıklar .. sanki her biri eve mutfağa kokulara karışırdı o romanda.. şimdi bilemiyorum adını.. kitaplıktan bakıp editlerim daha sonra..
sanki ülke o evin mutfağından yönetiliyordu..
uzay mekiğinin kontrol paneli gibiydi..=).. sanki o baharatlar bizim evde de kokuyordu..

aradan yıllar geçince..
bir de afrodiziyak yemekler diye kitap yazmıştı allende ama o beni söz ettiğim romanı kadar etkilememişti..

yemek hazırlama.. pişirme mutfak sohbetleri yazar hangi ulustan olursa olsun kitaba keyif katar bence..
ingiliz mutfağı diye bir söylem olmadığı halde..
ingiliz kitaplarına bile.. =P..

mesela ben dil balığının üzerine sıcak bir bıcakla benekler kondurup sonra fırında pişirirken ve sabah yaptıkları yürüyüşte topladıkları su terelerini de o mönüde kullanırken bir yandan da sohbet eden kişilerin olduğu bir kitabı hatırlıyorum.. =)..
ama hangisi demeyin sakın.. klasiklerden olabilir.. vircinyam bile olabilir..
bir keresinde mutfak masasının ruhunu anlatmamış mıydı sayfalarca..
ben su teresinin ne olduğunu dil balığının ne olduğunu o kitap sayesinde öğrenmiştim..

ben zaten bir tuhafım..
yemek kitaplarından değil de kitaplardaki yemeklerden etkilenip de..
onların ne olduğunu araştırıp pişirmek gibi tuhaf bir özelliğim var..

yalnız insanların.. sürüler halinde ama yine de yalnız yaşadıkları modern çağda..
sanırım bu tarzın..
mutfak sohbetlerinin..
hazırlığın .. ocağın harının.. aşçının duyguların... etkileyiciliği öne çıktı farkedildi ki . televizyon yemek programları bile değişti..
bir kadın var mesela.. duygulara göre yemek yapıyor.. kendini şımartma günü.. hüzün günü gibi.. sonra bir genç aşçı var.. o daha sabah.. halden alışveriş balıkhaneden balık seçme.. esnafla sohbet filan diye başlıyor programına..
öyle bir bardak su bir bardak pirinç diye vermiyor tarifi uygulamayı..

mutfak evi ısıtırken.. kalbi de ısıtıyor çünkü..

bir defterim var.. amele defterim..
benim de orada.. mutfakta iken saime hanım ve kendi yaşamımın aşamalarını düşünüp nasıl duygulandığımla ilgili notlar olan..

tesadüf üstüste iki kitap okudum..
biri "kirpinin zerafeti" eserini.. diyemem ama filme uyarlanmış halini çok sevdiğim yazarın "gurmenin son yemeği" isimli kitabı..
diğeri ise..
sevgili meslektaşım / yok buduar sahibesi değil hekimlikten meslektaşım/..
ve de blog dostum selgingb'nin lezzetli öyküleri..

kendisini ne kitabı ne bloğu..
ilk olarak epostama gönderilen ve mesleğimizin bizdeki zararlı etkilerini..
hepimizin geldiği yeri.. hepimizin duygularını çok az öz ama doğru dile getirdiği bir boşalma.. dertleşme..belki bu nedenleri en çok da kendine açıklama mektubu ile tanıdım..

gurmenin son yemeği.. orijinal adıyla.."bir oburluk".. ingilizceye.. gourmet rhapsody olarak çevrilmiş.. bu arada rapsodi müzik eseri olma dışında.. coşku.. heyecan anlamına da gelirmiş meğer..

ben bu kitabı sevmedim..
=)
evet sevmedim..

özetle meğer ne kadar da naifmiş..
yıllarca burnu büyük..kolay beğenmez..
tat otoritesi kişisi..
meğer ki nasıl.. çocukluğundan ve çok sıradan bir tadın peşinde imiş..
demek ki hayat aslında..
basit şeylere duyduğumuz.. inanç.. ümit.. sevgi saygı ile şekillenirse ne kadar anlamlı olurmuş.. diye bir ders almam gerekmiyor sanırım benim..

ama..
sonuçta bu blog insanı..
insanların bir bardak suya gereksinimini anlaması.. o suyun nerede durduğunu hatırlaması.. suya kadar bir şekilde ulaşması.. şişeyi açması.. bardağa dökmesi ya da.. şişeyi doğrudan ağzına götürmesi için uğraşıyor.. basitçe.. uzun uzun .. bazen de aylarca..
ben hayatla ilgi hiç bir felsefe dersi almak istemiyorum artık..
beni kişisel geliştirmeyin ..
hayır daha zorlarsanız.. melek martir filan olucam.. bırakın kadın kalayım.. noktasındayım..

o yüzden belki be ders verebileceğim bir konunun altını çizdiği için..
sevmedim .. kitabı..

bi kere kahraman hasta.. bende çok var..
yaşlı.. bende çok var..
ukala ve ço hatalar da yapmış biri.. bende çok var..
ve etrafında herkesin kafasında kendine göre bişeyler var.. bende çok var..
gurme olsun.. ki bende onadan bile var.. =D..
ahh en güzel kum midyesi esas.. nerde biliyo musunuz diyeni beni isviçrede birlikte bişeyler tatmaya davet etmeye kalkanı.. filan da var.. =D..
renkliyim özelim azıcık da deliyim .. evet..

hep derim ya benden kitap eleştirmeni olmaz.. diye..

kendi hakkımda söylediğim en doğru şey budur..
bi de gevezeyim derim.. o da doğrudur..

kitabın dili.. seçkinliği.. orijinalliği kadar.. yazarın edebi incelikleri kadar..
konusu da önemli benim için..
ben anafikri nedir bu parçanın dönemi çocuğuyum..
test çocuğu değilim..
hem çeviri kitapta.. dil ikinci düzeye indirgeniyor.. yazarın dili mi.. çevirmeninki mi acaba okuduğum .. dedirtiyor..
o yüzden "kirpinin zerafeti" nasıl güzel unutulmaz bir tad bıraktıysa ağzımda.. "oburluk" o kadar bırakmadı..

işin tuhafı sevdiğim taptığım iki kişi de ..
aman açken okumayın demesine rağmen..
bir şekilde bende iştah uyandırmadı..
öyle sevmemişim ki kahramanı.. iştahımı tıkamış.. =)..

kitapta sözü edilen bir yemeği .. / bak yemeği diyorum spoyler yaratmamak için../
onca fransız kültürü ve tadı düşkünü ve eksperi ben bilemeyince..
gugl'anıma sordum ..
amaaaan..
o da.. aslında.. bildiğin profiterolün.. içi kremasız.. dışı şekerlisiymiş.. dedim..
yapsam mı ki.. dedim..
ama tembelliğim tuttu.. hem buduar dekoruyla uğraşıyordum..
hem çekirdek rejimde ve kızıyor dedim.. vazgeçtim..

o arada eş zamanlı ..
"lezzetli öyküleri" okudum..
üçüncü sayfada.. işte benim kalemim dedim..

yemek yaparken fikir gezdiren kadından..
canı ev yemeği çeken ama yemek pişirmeyi bilmeyen..
malzemesini bile seçemeyecek kadar ..
kadın olmanın..insan olmanın bu sahnesine yabancılaşmış.. bir kadına..
yemek tarifi alırken.. uzun zamandır görmediği..
yeni hallerine karşı tanışmamışlık hissettiği eski okul arkadaşlarına..
onların yaşamları ..öncelikleri.. tarzlarına bakıp kendini sorgulayan..
bir başkasına..
kadının ev hali.. iş hali.. komşu hali.. yaşlı hali.. muhtaç hali.. karıncanın kardeşi hali.. nişanlı hali.. hasta hali.. huysuz hali.. yalnız hali.. anne hali.. anne olası gelmiş haline .. birçoğuna..
oradan oraya zıplıyor..
ince bir ustalıkla hepsinin bir şekilde hayatta yollarını kesiştiriyor..
mutfakta ve duyguda birbirine bunca yabancı bu kadınları..

kitap yapmıyor tabii bunları yazar yapıyor..
çok sevdim.. çok..

selgingb ayrıca çok güzel ve sistemli kitap eleştirileri yazıyor..
edebiyata yaklaşımı.. benim gibi fırdöndü değil..
daha .. eğitimli..

o eleştirilerden birinde..
öykü okumanın.. özel bir şey olduğunu.. hatta her öyküden sonra durup kısa bir süre..
düşünmek öyküyü sindirmek gerektiğini yazmıştı..
işte onu bile yaptım..
şarap tadar gibi.. dolandırdım .. ve evet... yine sevdim..

bence.. kendine has.. hafif bir baharı bukesi olan.. havalandırılmış.. tam uygun ısıda ve kalıcı bir tad bırakan bir kitap olmuş.. =)..

bir de fikrim geldi..
sorum geldi selgingb'ye..
/ayh bu selgingb demek pek bana göre değil..
ben sevecen sıcak buduar sahibesiyim..
her bir dostumu bir bir sahiplenerek hitab eder zamanlara onlara ayrıca ben de isimler takarım..
en iyisi anlaşalım seninle selgingb..
ben sana selgingibim.. öykücüm.. diyeyim sen de bana kızma.. =).. /
sorum şudur..
acaba kitaptaki ilk öykü..
ayrıca "basıma hazır bu artık oldu " dediğin ilk öykü olabilir mi??..
neden mi.. ikinci öyküde ve diğerlerinde o ilk öyküdeki protokol havası..
açıklamalı cümleler biraz değişmiş.. daha içten olmuş sanki anlatım..
ya da içten demeyeyim.. de.. samimi.. diyeyim.. cümleler daha kısa sanki.. daha vurucu bu yüzden..
hani ilk çocuğa nasıl kitaba göre bakar da insan..
ikincide artık sirk cambazı gibi evirir çevirir..
öyle bişey..
syle hı ?? tuttu mu tahminim..
tutmadıysa da bana öyle gelmiştir..
belki bir gün başarır da şu koridor öykülerimi yazarsam..
ben öyle yapacağımdır..
=)..
o da olabilir..

ben bu iki kitaptan lezzetli öyküleri sevdim..
ayrıca kıskandım..
evet..
çünkü mutfak sevmez atalet olarak yazsam eğer..
içinde yemek de olacak bir kitap..
böyle yazardım böyle tasarlardım..

eline klavyene beynine ve duygularına sağlık..
ve oyalanma.. yeni bişeyler isterim isteriz..

olur da birgün ..
tanışırsak kitabıma imza da isterim bilesin..


eh.. müriyelin nesi eksik..
ona da.. diyorum ki..
iyi ki aslında bu "oburluk" kitabı ilk kitabınmış da..
sonra kirpinin zerafetini yazmışsın demek iyi yoldasın devam et demek istiyorum..

küstahım evet..
ama okurum ben ..
seçicisinden..
**********
pese bir.. "en etkilendiğim" demiştim ya başta..
iki ayrı ciddi anlam bozukluğu var bu en'de..

birincisi.... başka kitaplar da var.. örnekse..
joen harisin.. beş dilim portakal isimli romanı .. okuyunca..
benzer bir defter yazmak istedim.. çekirdeğe.. içinde büyük sırlar olmasa bile..

ikincisi.. en kelimesini kitaplar için kullanmamayı prensip edinmeye çalışmam gerek..
örnekse.. sor bana.. şu an yemek bağlantılı kitap diye..
bir kompozisyon yaz edebiyat yemek bağlantısı ile ilgili de..

bu üç kitaptan söz ederim..
lezzetli öyküler.. beş dilim portakal ve .. isabella'nın kitabı..

pese iki..üzgünüm isabella ama sen de bu kadar çok ve hepsi güzel kitap yazmasaydın.. adını hatırlardım romanın bak bi tanesini sevmedim onun adı aklıma yazılmış.. derim..

pese üç.. ben daha da kitaplar konusuna girmem.. sanırım..
baksana sevdim sevmedim deyip duruyorum..
=)
hayır bi de oburluktaki gurmenin.. küstahlığını eleştiriyorum..
ayıp bana..
pese dört ve inan ki son.. ama mutfak yemek pişirme hali ve anılar üçlemesinden uzak kalamayabilirim.. =)

Image Hosted by ImageShack.us

10 Ekim 2011 Pazartesi

eller yukarı mı.. aman dikkat düşeceksin mi..

biliyorum..
benim işim değil..
kitap eleştirmek aktarmak..

ama nedense bitirdiğim anda not almam gerekirmiş gibi önemli bir fikirmiş gibi geldi bana..

sakın kımıldama..
margaret mazzantini..

benim okuduğum ilk kitabı..

bence detaycı betimlemelerinde..
dilde.. edebi çalışmada çok özenli..
ama kahramanı adına.. dolayısıyla yazarı adına..
bende bıraktığı etki bu..
"egoizm"

hatta yazarın bir erkek olduğunu bile düşündüm bir ara .. kapağı kontrol ettim..de yeniden hatırladım yazarın kadın olduğunu..

yazarın değil çevirmenin yarattığı bir durum var..
tıp kökenli olanları rahatsız edecek kadar fazla tıbbi sözcük hatası.. hatta neredeyse tümünün hatalı olması.. kahraman doktor olunca ister istemez.. tıp sözcükleri kullanılmış işte..
bildiğin lavman yerine beni bile sözlüğe bakmamı gerektirecek afili bir sözcük kullanılmış mesela.. çeviride..
oysa hepimizin aile hekimi var ille muayene olmaya gerek yok..
yaşamını renklendirseler hekimin..
arada böyle konularda da danışmanlık alsalar.. keşke çevirmenler..

arka kapaktaki açıklamada..
"ben seni.. gerçekten de seni mi sevmiştim? yoksa kaderden talep etmiş olduğum ve hala da talep ettiğim bir sevgiyi mi seviyordum.. şimdi sana bakıyorumve bana ne öğrettiğini biliyorum.. sen bana günahların bedelinin ödendiğini öğrettin..bu belki herkes için geçerli değildir ama bizim için geçerlidir.." yazıyor kırmızı harflerle..
bedeli başkası ödeyince.. ders alınmıyor diye düşündüm.. çünkü ben kapağı romanı bitirdikten sonra okudum..

sürekli bir uyumsuzluk dile getiren kahraman sorunlu biraz..
varolamamanın .. burukluğun.. ezikliğin.. filan göndermeleri var..
ama bunların öyküsü gibi gelmedi bana..
kimbilir belki çevremde bu tip insanların çok sayıda olmasından..
hatta elimi sallasam.. bunları baz alıp gökdelen çıkanlara çarpıyorum..
oh yaparım ederim.. sonra da anlatırım rahatlarım..
bu sıradan bir durum artık günümüzde.. en azından benim çevremde..

kimbilir belki aslında çok iyi gözlemcidir romancı..
ki doktorlar arasında böyle çok karakterin olduğunu gözlemiştir diye düşünüyor buldum kendimi daha şu yukardaki cümleyi kurar kurmaz..

koltukaltı manik ya da koltukaltı fobik biri.. yazarımız..
dokuz kere koltukaltından söz ediyor..


ben daha önce hiç eleştiri yazmadım bu iş adabınca nasıl yapılır diye de düşünmedim..

daha çok beğendim.. aman kaçırmayın dedim..
sanki..

acemiyim o yüzden spoylırlaştırmamaya çalışıyorum..
eşi iş icabı yurt dışında iken..
kızı bir trafik kazası geçiren bir doktorun.. kızı ameliyatta iken.. düşündükleri..
bir çeşit geçmişi sorgulaması.. yok hatta daha çok aklama girişimi..
hatta belki günah çıkarırma..ve böylece herşeyin düzeleceğine umma....

bir yetersizlik hissi var her yaşında..
ama doktorluğunda yetersiz hissettiğinde nasıl üstüne gidip kendini çok iyi doktor yaptıysa..
yaşamla ilgili konularda birşey yapmamayı seçmesi ve sonra da mızmızlanması..
bir çeşit uzamış ergenlik sendromu..

ben lalem gibi değilim.. dünyaya güzel bakmam..
defo bulucu gibiyimdir.. o yüzden ..
"sepetin içine koymak istediği ışıklardan" alıntılamayacağım..
ben ışıklı anıları olmamasını mazeret olarak kullandığı cümleyi alıntılamadım..

benim başka alıntı cümlelerim var..
"sadakat akıllı mantıklı yaşlara has bir değer değildir.. sadakatsizlik ise öyledir.. çünkü ihtiyat.. hesap kitap ölçülülük ve yaşlılığa has tüm meziyetleri gereksinir..

"cesaret .. yeni aşklara hastır.. eski aşklar daima biraz düşkündür.."

"yeni aşklar korkuyla dolup taşar..dünyada ne bir yerleri vardır.. ne de ilk ve son durakları.."

"annenin kurumlu bir doğası var.. niyetleri.. hatları hep kibirli.. o bana ait değil.. hiç bir zaman olmadı.. artık eminim bundan.."

"annen unutmayı biliyor.. her şeyi o anın ihtiyaçlarını karşılayacak şekle dönüştürmesini biliyor.. bu bir yanıyla korkunç olsa da diğer yanıyla etraftaki her şeye sürekli olarak doğma imkanı sağlayan bir şey.. ben onun ellerinin arasında farkına bile varmaksızın defalarca doğmuş olmalıyım.."

"hayır sen geceleyin gitmeyeceksin.. bunu yapmayacaksın.. çünkü seni.. özlememe ihtimalim var ve sen tedbirli kadınsın.."

"varlığıyla ortamları dolduran hep odur zaten.."

"hemcinsleriyle.. en mütevazi halli olanlarla dahi.. dayanışma içindedir o.. karşısındaki özgür bir kadın.. ona karşı hoş görülü olmayı görev biliyor.."

"evimde herşey yerli yerinde.. karım güçlü kuvvetli bir kadın.. "

"sizler yalnız başınıza kalana dek.. kendimi her gün bir lokma kadar geri çekmem daha kolay olur.. kız çocukları anneleriyle beraber durur..annelerini makyaj yaparken ayakkabı giyerken seyreder.. ve ben göze batmaksızın sıvışabilecek.. evde olduğum halde sessiz uşak gibi.. arka planda sessiz sakin kalabileceğim..

bu margaret hanım.. bir erkeğin her şarta kendini nasıl temize çıkarabildiğini..dahası aslında kendi gözünde zaten hiç suçlu olmadığını.. bir kadının iyi özelliklerini alıp onları nasıl hakaret gibi söyleyebildiğini farketmiş ve çok güzel yerleştirmiş aslında karakterin beynine.. oradan da kitaba..

tümünü alıntılamışsın atalet demeyin.. koca kitap daha bin tane cümle var..
ama bir tane daha..
"aynı sopadan dayak yemiş gibi arkadaş olmak".. bu deyimi çok iyi anladım ve çok beğendim..

sonunu söylemem lalenin zuz'u kızıyor..

sonuç olarak..
bence başarılı bir roman..

her ne kadar olumsuz eleştiri gibi gelse de yazdıklarım..
ben anna kareninaya ve madam bovariye de gıcık olduğumdan..
sanata değil.. karakterlere sinirlendiğimden..
sinirlenirim elbet adamın kızı beyin ameliyatında.. o tutmuş kendi hayatını düşünüyor.. kendine acıyor..

bu yukarda dediklerim.. dediklerim yazarı ya da eseri bağlamıyor..

ama düşündüm gerçekten o durumda bir annenin.. bir patates gibi boş olurdu kafası.. ya da.. sadece kızıyla ilgili şeylerde..
***********

cumartesi.. aktara gidip.. vanilya alırken..
yolda esas baharata.. en acı acıya rasladım ben.. burda dursun diye not ettim..şimdi..
damağımdan hiç çıkmayan kinin acısının kaynağına..
ama vanilya likörümü yaptım..işte..
gidip kendimi rakıya boğmadım eve vanilya götürmeyi bile unutup..

***********
yarına çekirdekten bir ilişki analizi size..
..

Image Hosted by ImageShack.us

8 Ekim 2011 Cumartesi

kahve vanilya.. kokuları adına..

kızılcık çıkmış ya..
söylemiyorsunuz..
ama öğrendim..
de ne işe yaradı..
hiç..

bulamadım ..
pazarım yok..
markete gelmemiş..

ama markette eğlendim..
şu bilmem kaçıncı yılını kutlayanı diyorum..
eskinin margarinleri makarnaları eskinin paketlerinde..
bir de sopasının ucuna iki tepsi asıp.. içlerine birer ufak paket yoğurt oturtmuş yoğurtçu eski stilin karikatürü..
sarışın yeşil gözlü sanırım uhacir bir oğlan..
üstelik saçlar uzun zita topuz yapmışlar.. toplamışlar bi kasketin altına..
dudaklarının üzerine de olabilecek en siyah en pala bıyıkları takmışlar yelek filan..
eski zaman yoğurtçusu..
dolaşıyor marketin içinde..

ah bizim gençliğimizde böyle gelirdi yoğurtlar dedi bir yaşlı hanım..
sonra da.. "yoğurtçuuuuu" dedi..
hani yoğurt dedi sonra oğlana..
eh dedim paket ufak gözden kaçırdı hanım..
var dedi oğlan.. nerde dedi kadın..
kaça dedi hemen bi de..
gelin benle deyip yoğurt standına götürürken yoğurtçu karikatürü kadını ..
kadın hala kaça ki diyordu..

tamam yoğurtçunun nostaljisine kaşıyım..
inek sütü tüberküloz kaynağı..
bizim insanımızın hijyensizliği de göz ününe alınınca.. kim ne derse desin ben pastörizeden yanayım..
yani ahh eski yoğurtçular ne güzel gelirdi ortalıktaki tüm tozu toplaya toplaya..
hele o kaymağı ne güzel otururdu damarlarımıza filan dememi beklemeyin..

canlandırma neyse de..
maskaralığa ne gerek..
dedim geçtim..

kızılcık likör hevesim kursağımda.. gerdanımda kaldı.. =)
yok kalmamış... pat diye bir yerde vanilyalı likörden bahseden bir yazı düştü..
hemen araştırdım tam dört tarif buldum.. ortasını aldım..
bir iki de farklı tarif vardı aynı malzeme ile..
hem ben şu havalı mutfaklardaki havalı aşçılar gibi vanilya çubuğunu bıçakla yarıp içindeki mini mini çekirdekleri sıyırıp..
oynamak istiyordum uzun zamandır..

gerçi çekirdekleri sıyırma numarası yapılmamalıymış likörde.. ama olsun..
aldım vanilya çubuklarımı..

birkaç bişey daha..
ve keyfimi..
geldim eve..



vanilya çubuğumu ortadan ikiye böldüm..
bir başkasını önce ikiye sonra bir çok ufak parçaya..
bir başkasını yine ikiye.. üç tarif üç farklı uygulama..



su şeker..vanilya çubukları..



kısa sürede.. üç güzellik hazırdı..



o zaman keyif zamanı geldi demek...



ama tarihi de iliştirmek gerek.. üzerine ne olsa hepsi üç hafa duracak.. bilmek gerek.. ne zaman şişelendi..



şimdi şu yukardaki güzellikleri yudumlar ve tadarken..
tarif veriyorum..
2 bardak su
2 bardak şeker..
1 vanilya çubuğu.. boyuna ikiye bölünmüş..
kaynatılıyor ve hemen altı kısılıp 15 dakika fıkırdamaya birakılıyor..

sonra ocaktan alınıyor..
bir kahve kupasının dibine iki parmak anında eriyen kahve.. türk kahvesi olmayan neskafe denenden sert ve koyu olanından.. konulup sıcak suyla eritilip şeker su vanilya üçlüsüne katılıyor.. altı dakika daha fıkırdayacak.. kaynamayacak köpürmeyecek..

hehe sıra geldi efenim keyifli bölüme.. yarım şişe votka.. yaklaşık iki bardak da bu eder.. ateşten alıp oda ısısına soğuyan kahve vanilya şeker ve su ya eklenecek..
bir kavanoza konulup.. ağzı kapatılacak karanlık ve serin bir yerde üç hafta .. arada sallanacak.. ve sonunda.. bir kahve filtresinden geçirip şık şişeye alacağız..

hmm yarım şişe votka arttı ama..
onu da doğrudan iki bardak şekerle birlikte bir şişeye koyup.. çalkayarak şekeri eriteceğiz..
içine de ufak ufak doğranmış 3 vanilya çubuğumuzu koyup kapatıyoruz..
bu her gün sallanacak üç hafta.. karanlık yerde duracak.. sonra süzülüp.. bişeyler katılarak kullanılacak..

elim değmişken bir de vanilyalı şeker yaptım.. ufak doğranmış bir vanilya çubuğunu toz şekerle karıştırdım..

budur..
ataletin mutfak hali..
kışlık stoğu.. =)....

ve ev muhteşem kokmakta..

Image Hosted by ImageShack.us

7 Ekim 2011 Cuma

altın devri..


geçen hafta..
yasaklı kitaplar haftasıymış..

yasaklı kitaplar derken çocuklara ve eğitime uygun bulunmayan ve liselerin.. ve kütüphanelerin listesine alınmayan kitaplar demek..

baktım klasiklerin çoğu önce yasaklı kitaplar listesinde imiş..

bülbülü öldürmek..
muhteşem gatsby..
inanabiliyo musunuz..
ulisis..
lolita neyse de..
gazap üzümleri..
fareler ve insanlar hep yasaklılardan..
sineklerin tanrısı.. 1984..
silahlara veda..


tuhaf olan bunların yasaklı olup sonra da neredeyse tümünün holivud filmi olması =D..

neyse ben listeye baktım..
alis walkırın renklerden morunu okumamışım..
elim değmişken bir de..
kadının hası kolay ezilmezi aldım..
tamamen duygusal seçimler..

seversem..
ki yazarı tanıtan kaynaklara bakılırsa seveceğim..
devrimci petunyalar fialn öyle bir alis volkır devri yaşayabilirim..

elim değimişken..
hayal ve hakikat kitabını da aldım..
tamamen osmanlıca incecik minicik..
yarısı latin alfabesinde..
devamında da ilk basıldığı eski türkçe hali var..

ve bilin bakalım..
yazarları.. "ahmet mithad.. ve bir kadın.."
ben fatma aliye olduğunu biliyordum alırken..
ama kitabın kapağında bunu görünce..
hiç sevmediğim bu tutucu cumhuriyet karşıtı kadının adının..
kitabın kapağında olmadığını..
ve ahmet mithadın.. " bir muharrirenin doğuşu" diye hakkinda yazılar yazmış olsa bile..
hep bir erkeğin yanında ikincil ve gölgede..
hep dışa vurumu bir erkek üzerinden olmasından..
üzüldüm.. sinirlendim öfkelendim..

hadi diyelim devir osmanlıdan ..
peki bu zamanlarda hala bunu benimseyenler..
hele de kafası çalışıp söyleyecek sözü..
söze yetecek eğitimi olduğu halde ikinci sınıf toplumsal olmayı sindirebilenler..

ah.. ne diyeyim.. ah ..


hafta sonu fena sağanak bekleniyormuş..
biz de pazar programını iptal ettik..
tamamen açık havada idi çünkü..
=/..
kim nazar değdirdi.. çabuk itiraf edin ...
=)

he yok sözün gelişi..
inanmam nazara filan.. zira..
belki bira balık patates yaparız saçak altında kimbilir..

bulunur elbet bişey..

hadi bu da cumalık olsun dedim..

bi de her yerde bağırdım..
bi de.. burdan..

keşkülü özledim..
ben kitap mı yazsam acaba..
tanımadığım kadınlar diye..
ve bir bölümüne de keşkülü özlemek diye isim mi versem..acaba duyar mı bilir mi o zaman..

aaa.. atalet kitap yazmış der alır..
mı..
yoksa doğrudan nerden geliyor bu tarçın kokusu mu olsa kitabın adı..

aman nostalcia izınt glem diyip duruyorum ama blogların altın devri de keşküllü zamanlardı sanki..




Image Hosted by ImageShack.us

6 Ekim 2011 Perşembe

ataletekimi.. =D

üç yıl önce.. barcelona barcelona izlerken nasıl güzel bir ruh hali içindeydim..
ya ilkbahar geliyordu.. ya sonbahar..
ışığın böyle eğik düştüğü altın tozlu idi ortalık.. ama hava serindi..
ça konyaklı çay içiyordum.. ya kahve konyak..

o zaman avrupa sineması sandığım filmin yönetmeninin vudi olduğunu öğrenince pek şaşırmıştım..
ve okurken bir de paris filmi çekeceğini öğrenince o gün bugündür bekliyordum..
da..
kaçırabilirdim ama..

bu aralar barcelona döneminde değildi ruh halim..
böyle bir kapanma.. bir tıkanma gibiydi..

ctesi bir randevu için..
belki de.. üç aydır yapmadığım gibi bir makyaj yaptım..
buluşacağım kişiden fırça yememek için.. korkudan sade..
iyi geldi..

sonra.. biraz vitrin de baktık o ctesi.. almak değil bakmak..
sonra eve gelip..dolap karıştırmak..
şunu buna eklemek bir şekilde bir fot fot lastik etkisi yaptı....
açıldı tıkanıklık..

bu sayede..
bu hafta her gün.. kırmızı ruj dahil makyajlı..
maden gündüz de pul payet kristal var.. ve ben de zaten saksağanım deyip..
pırıltılı giyindim..
haha bir gözlemim oldu yalnız..
bi avuç kristal ve iki fırça darbesi..
xylerin bakış açısını nasıl etkiliyor..
kaaç zamandır tedavimde kontrolümde olan adamların son üç günde.. bakışları.. tepkileri nasıl farketti..
eğlenceli..

parisi de kaçırmadım.. bu sayede..
ertesi gün..
tevede bir filmi vardı.. vudinin.. herkes aşık olur galiba adı..
orda da paris sahneleri vardı.. vudi parise aşık..
ve caz.. onu da seviyor..

ben caz sevmem..
gerçekten..
ama blues severim.. seçe seçe severim.. bazı şarkıları..

hep hayıflandığım.. şu holivud filmlerinde gördüğümüz..
yerlere kadar kırmızı kadife örtülü.. abajuru üzerine çakılı..minicik masalar..
koltuklarla döşeli..
loş gece klüpleri devrine yetişememiş olmak..

insan sesi severim hele buğuluysa..
işte buğulu insan sesi ve hüzünlü melodi..
benim cazım bu..
=)

hatta film çıkışı.. şimdi bir de caz klube gidip geceyi uzatmak vardı dedim çekirdeğe..

çekirdek müzik öğrencisi.. piyano.. saksafon bu sene de bateri çalıyor..
baterist deyince hep aklıma.. jidomun baterist aşkı geliyor..
=)
"ben cazımı yapıp.. dizilerde oynamak istiyorum " diyor kuzum..

ben de sırıtıyorum.. gerçek olmuşçasına..
gelecekle ilgili kurduğu ilk cümleler bunlar..
ergenlik sonsuza kadar sürecekmiş gibi davranmaması keyif veriyor..
duymasın ama..
tekniğin muhteşem ama ruh yok demişti müzik hocası geçen yıl.. bach çalarken..

sahne izleme deneyimini arttırmaya karar verdim.. hanımın..
çaktırmıyorum ama..



bizim rahibe okulunda kala kala tek rahibe kalınca.. eskiden rahibelerin şapeli olan yeri.. konser salonuna çevirdiler.. arada hoş konserler oluyor.. baktım ekim ayında.. caz konserleri var..
gidelim mi dedim çekirdeğe..
olur dedi..

dün akşam o sayede bir xx keşfettim işte..
elif çağlar..
minicik bedenli renkli sesli.. ama her rengi de buğulu sesli bir xx..
ben klasik caz parçalarını yorumlamasını beğendiğim kadar deyvid boviden filan yaptığı kavırları da sevdim..

bir ara karşılıklı piyano ile.. kontrbas ile.. duet yaptı..
iki piyano karşılıklı çalar gibi.. iki kontrbas beraber inler gibiydi..
he bi de bu gösterileri uzatırlarsa da deliriyorum..
kısaydı.. tadındaydı..

sonra kendi yazdığı birkaç parçayı söyledi..
bir ak saçlı akîl adamla konuşsam..
bana herşey yoluna girecek dese..
herşey yoluna girecek dese..
her şey yoluna girecek dese bebeğim..
herşey yoluna girecek..
ama ben trafikte tıkalı kalsam gene..

çok sevdim..

piyanist.. hızlı partisyonların sonuna doğru parmakları uçuşurken..
mıh diye bi ses çıkarıyordu.. kontrol dışı.. çok şekerdi..
kontrbasçının gözleri şehla oluyordu..
en kuul bateristti.. =)
onun partisyonları çok basit dedi çekirdek..
de ben onu nedense.. "repertuarı" duydum..

sonradan.. sen bateristi repertuarı basit mi dedin?? diye sordum..
öyle dediysem intihar etmem gerek şu an dedi..
ve benim.. terminoloji üzerine vermeye hazırlandığım..
diskur içimde kaldı.. =)..

piyanist çok şekerdi dedim..
o deliydi dedi..
ama işte ruh .. dediysem..
ben bah çalıyorum dedi..

tamam aynı şeyleri izliyoruz ama..
benim kadar heyecanlanmayıp..
benim heyecanıma da.. sinirleniyor..
=D..
bi de.. kendi ne aldı be eleştirdi.. hiç söylemiyor..
teşekkür ettim sonra.. bana keyif bağışladın dedim.. bu hafta..
insan bi.. aa canım benim için de keyifliydi filan der di mi..
he.. rica ederim diye cevapladı yav..

hızlı girdim.. ekime..
hafta sonuna da süper bir plan yaptım..
umarım gerçekleşir.. ve hava da güzel olur.. ekim ışığı parlak olur..
epeydir istediğim birşeydi..

filmekimi..de bu ayda..
üstelik bir de şanson gecesi yapılacakmış ..
yakında.. eh değmesinler keyfime.. =)

çekirdeğin sayesinde..
bir kadın daha keşfettim.. dün..onu da yazacağım bir ara..
bir de..
mutfak ve yemeklerle ilgili bişey var aklımda..
=)


aaaaaaa... yetişemeyeceğim diye korkuyorum...

işimin çok olmasına bayılıyorum..
=).. hiç vaktimin olmamasına bayılıyorum..
ay yeni bir acenda almalı.. demeye bayılıyorum..

en çok da.. çekirdek yeni yollar alanlar açarken.. geçerken..
bazen ben ona..
bazen o bana rehberlik ettiğinde keyifleniyorum..

Image Hosted by ImageShack.us

5 Ekim 2011 Çarşamba

çantanı göster kim olduğunu söyleyeyim.. =)

her kadın gibi atalet de giyinir sürer sürüştürür süslenir..ataletin takıntısı ayakkabılardır..
ve iç çamaşırları..
ayakkabılarda tek aradığı frapanlıktı bir vakitler..
şimdilerde.. beraberinde konfor da istiyor..
ama çarpıcı ve yüksek topuklu ve konforlu .. üçü bir arada kalıbı pek bulunmuyor..
olsun konfordan biraz vazgeçilebilir.. =)ama frapanlıktan ve topuktan asla..

çantalara pek ilgi duymazdım..
çünkü .. ne alırsam alayım.. ne kadar pahalı ve marka olursa olsun..
içinde yaşıyorum..
yaşam bana çok nazik değil ki.. ben içinde yaşadığım çantaya nazik olayım..
ne kadar büyükse o kadar dolduruyorum ..
sap canavarıyım..
ne kadar pahalı ya da marka ya da neyse o kadar yere atıyorum.. oraya buraya takıyorum..
deri canavarıyım..
o yüzden bir çantaya aşık olur.. ve neredeyse tüm mevsim onun içinde yaşarım..
şu aralar.. bir greige çantayla ilişkideyim ..
sözcükleri seviyorum diye buraya rengi tastamam yazdım..
aslında bulanık şeyleri sevmiyorum..
net kırmızılar yeşilin en yaprağı en zümrütü benim renklerim..
ama morda sanılanın aksine.. üzeri tozlu erik morunu seviyorum..
bej rengi benim için ruhsuz bir renk.. ben belli bir tonunu severim sadece.. sarıya değil hafif vizona kaçanını..
haşlanmış nohut rengi.. =D.. ben uydurdum..
ama bu greige furyası çıktı çıkalı hastasıyım..

içinde grilik olan bir bej.. ikisinin karışımından da bu sözcüğü çıkardı moda evlerinden bir dizaynır.. bence bir sözcük tasarladı bu sayede..
seviyorum ..

he yok moda serisi başlatmadım..
benim modam sabit..
saksağanlığım yüzünden.. her türlü parlak taşlı kristalli şeyi..
buduar kadınlığımdan.. danteli.. fırfırı yarı transparan kumaşları .. kaygan kumaşları..
ve yüksek topukları.. değiştirmem..

bu yazı..
kadınların çanta kullanmasının tarihçesini okurken oluştu.. hatta yeni kategori açmalıyım..
bunları biliyor muydunuz köşesi benim tuhaf kategorilerime yakışır bi tamlama tanımlama bulmalıyım..
şöyle olabilir şifoniyerin gizli çekmecesi.. hehe ben sevdim..


1sekizyüz30 yılına kadar.. kadınlar çanta kıllanmıyormuş..
çanta düşük toplumsal sınıf.. kalite anlamına geliyormuş..
kadınlar kat kat uzun etekli elbiselerinin gizli ceplerine bir anahtar bir mendil sıkıştırdı mı tamam gidebilirmiş..
zaten taşıyacak bir şeyleri yokmuş..
yasa gereği mal mülk sahibi olmazlarmış..
yasayla sınırlı.. evine bağlı olmak zorundaymışlar..
bağlı derken ruhen kalben gönülden demek istemiyorum..
bildiğin prangadan bahsediyorum..


napolyon döneminde kadınlar beyaz elbiseler giymeye başlamışlar.. sarışın josefin.. bu modayı başlatmış..
eh beyaz içini gösterir..
hangi kadın cebindekini.. çantasındakini açık etmek ister ki..
kadınlar da kese şeklinde bileklerine taktıkları içcecik küçücük .. ağzı büzülerek kapanan torba çantalar kullanmaya başlamışları..
sonra gene kat kat etekler modası gelmiş..
ama kadınlar alıştıkları şeylerden kolay vazgeçenezler.. bu yüzden kese çantalar .. "öyle zarif" .. "öyle güzel" oldukları için varlıklarını sürdürmüşler..



viktoria döneminde seyahat ve turizm artmış..
kadınlar da on7inci yüzyıl kaşiflerinden esinlenmiş ufak valizler kullanmaya başlamışlar..
deri valizler..
gündüzleri..
geceleri gene minicik çantalar kullanmaya devam..




bindokuzyüz20ler 30lar kadınların dünyası değişmeye başlamış..
eve mahkumluk halleri azalıyormuş..oy verebiliyor.. çalışabiliyor.. hatta yüksek okullara gidebiliyorlarmış..
"kükreyen yirmiler".. kadınlar artık gecelere.. sinemalara.. caz klüplerine.. gizlice içki satılan barlara gidiyorlarmış..
gece çantaları değişmiş.. modası oluşmuş.. gümüşten.. zincirden yapılmış.. 15 santim boylarında .. yıllar öncesinin keseciklerine kıyasla epey büyük olmuşlar..



sigara içmeye başlamış yirmilerde kadın..
ama gümüş örgü.. zincir çantalarda buruşup kırılıyormuş sigaraları..
zengin demiryolcu adamlardan birinin karısı sigara tablasını çanta yerine taşımaya başlamış..
bunu gören bir modacı mücevherci..arpel.. kutu şeklinde üzeri taşlı kristalli.. içi bölmeli bir gece çantası tasarlmış..
adını da kırtık koymuş.. =)


sonra kadın arabalara da binmiş..
üzeri açık arabalarda.. kadınların eşyaları çantalarından bazen de çantalarıyla beraber uçup gidiyormuş..
gelsin fermuarlı çantalar.. hem de bir araba firmasından.. bugattiler dönemi..


30ların kadınları.. tomris uyarın kulakları çınlasın..
kırıtık çantaların şeklini çok seviyorlarmış.. ama
içine sığamıyorlarmış.. o yüzden.. bu kez de zarf şeklinde.. koltuk altına sıkıştırılıveren çantalar tasarlanmış..
2beş.. otuz santime kadar artmış..
otuzların kadınının mal varlığı otuz santimlik çantaya sığabiliyormuş artık..


ikinci dünya savaşı..
kadın asker olunca.. fabrikada çalışınca..
çantasından vazgeçmemiş.. ama tankın topun üstüne bırakacak hali yok..
üniforma ile kullanabilmeleri için omuza asılabilen çantalar tasarlanmış bu kez de..
çantada el fenerlerine bandajlara ve yiyeceğe yer varmış..



elli iki..
kadın evden bir kere çıkınca..
artık girmemiş..
sık sık sokakta .. deri çantalarının çabuk yıpranıp çizildiğini farketmiş..
benim gibi oraya buraya fırlatıyorlarmış demek.. =D
kokocuğum canım benim..çiziği az gösteren kapitone deri çantayı yapmış..
benim kapitoneyi neden sevdiğim.. anlaşıldı şimdiii....
hehe..
neyse.. savaş sonrası endüstri maddelerinin kullanımıyla.. plastik ve bakalit çantalar yapılmaya başlanmış..
demek kadınlar savaş sonrası naylon çorap dışında şeylere de kavuşmuşlar =D..
kadınlar kendilerini artık.. daha az anne daha az ev kadınlığı kimlikleri ile sınırlayıp..
daha çok dünyada olan bitenlerle tanımlamaya başlamışlar..
işte ata binerken kullanılan atın sırtına bağlanan bir çanta benzerini .. hermes kişisi .. kadın çantasına çevirmiş..
tavan yapmış satışları..
ellialtıda greys kelli.. ilk monaco prensesi gününde.. kolunda hermes çantayla çıkınca ortaya.. keli çantası olmuş bunun adı..
hala yapılıyor.. orijinal model..


altmışlar.. hem evinde hem dışarda işinde koşuyor kadın.. artık kadının uzun soluklu maratonu zamanı..
büyük sağlam bir çanta tasarlanmış..
içinde dergiye de ruja da yer var diye tanıtılmış..
ama eminim içinde..
emzikten.. evden çıkarken son anda göze ilişen evde bırakılan çocuğa zarar verebilecek olan ekmek bıçağı bile vardır bunun içinde..
adı.. alşveriş çantası.. =)

işte kadınlar çantalarının içinde yaşamaya başladılar..


spor malzemeleri.. kitaplar.. hatta atıştırmalıklar da koymak gerekebilir.. eğer evden çok uzun süre ayrı kalacaksan..
altmışlar sırt çantalarının başladığı yıllar...


doksanlar..
kadınlar herşeyi taşımak zorundalar..
lepini topunu da koyduğu çantaların zamanı..
ya çanta artı leptop çantası .. ya da herşeyi alacak kadar büyük çanta..


uçaklarda bagajımıza ağırlığınca ödediğimiz için.. hafifçecik valizlere geçtiğimiz gibi..
şimdilerde..
elimizde taşıdığımızı da hafifletme derdine düştü tasarımcılar..
gelecek hafif ve kocaman çantaların olacak..
diyor bu yazıyı alıntıladığım..
kırıştırıp ütüleyip yeniden yorumladığım.. site..
hatta bence başlamışlar bile..
son baktığımda.. anorak çantalar gördüm kokom güzelimin bu yılki tasarım
ları arasında.. kapitone anorak çantalar..
çok pofuduk ve çok çirkin buldum..

ama şu ağırlık meselesinde hemfikirim..
hafiflesin çantalar..

bir de.. meslek icabı bişiler söyleyeyim..
* hafif olsun..
*omuzdan çapraz asın..
*ağırsa.. iki çantaya bölün..
*kucaklayarak da taşıyabilirsiniz ara ara..
bel çantası kullanabilirsiniz..

ama elde leptop çantası ya da tanıtım iş evrak çantası.. omuzda.. ağır kişisel kadın çantası..
ııh..
sırt bel ağrıları yolda demektir..

ben çok eğlendim okurken.. çevirirken..
ve çok keyiflendim..
biz ve çantalarımız..
tarih yazmışız meğer..

bu konuyu okuduğum sitenin adını seviyorum.. FOF..
tüm fotoğraflar da.. burdan

bu yazıyı okurken.. iki sözcük öğrendim..
biri minodiyer.. kırıtık çantanın adı.. =)..
diğeri.. içki yasağı döneminde kaçak içki satan bar.. "speakeasy" kolay konuş.. hehe.. önce kadının panellere gittiğini söylüyor sandım.. ama sonra argo sözlükten buldum.. anlamı..
pek güldüm kendime.. kadın oy hakkı kazandı ve okuyor ya.. hemen konuşmalarda mitinglerde panellerde yer alacak değil elbet.. =)..

bir de moğol sözcüğü..
bu da lokomotif ve ileri gelen demekmiş..
Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin