28 Nisan 2010 Çarşamba

...



resim:http://i.radikal.com.tr/Karikatur/2010/04/24/fft14_mf419737.Jpeg

Image Hosted by ImageShack.us

15 Nisan 2010 Perşembe

boşyuvasendromu..


bir yol seçmek demek diğer yolları deneme fırsatını kaçırmak demekti.. brida/koelho

diye bişey var..
evde otur.. çocuklarını büyüt.. evden gitsinler.. yuvadan uçsunlar.. kal o bir vakitler dolup taşan..işi bitmeyen evde bir ya da iki başına.. gir depresyona..
özetle bu işte..
iki kez kulaklarını çınlattım bu sendromun.. bu yıl içinde.. yıl derken.. işte şimdiki günle bundan bir yıl önceki aynı gün arasında geçen süreyi kastediyorum .. yoksa ikibinon yılını değil..
biri çekirdeğin doğum gününde..yazdı..eve geldim çb yok.. şaşırılacak bişey de yok.. ama 20lik de yok.. ve hatta doğumgünü çocuğu da yok.. neymiş .. benim bi arkadaşım hediye almak için onu alıp gitmiş.. daha gelmemişler.. ve akşamın körüne kadar da gelmediler.. ya da bana öyle gelen bir saate kadar.. hediyem elimde.. pasta buzdolabında .. ben zaten inişte olduğumdan yatıp uyumakta buldum çareyi..
son olarak da.. 20liğin doğum gününde.. evet çaktırmadan mahlası değişti bizimkinin.. eve geldim kendisi uyuyor hazretin ..çekirdek uyuyor.. çb yok..
yine benzer bi durumda hissettim bir kısa şaşkın zaman dilimi için..
bi de.. kuş yuvaları var.. kuş kulübesi de denebilir.. hani insan yapımı ahşap barınaklardan söz ediyorum..
ben çok severim onları.. şekil olarak.. bahçeye ellerimle minimalist dekorlar yapmştım zamanında.. 20lik daha dokuzlukken bana bir annneler gününde bir kuş yuvası almıştı da nasıl sevinmiştim.. sonra.. bir de eski evimin mutfağında.. ki herşey o zaman başlamış..  kocaman abede usulu kırsal baskı sanat resim  vardı.. üstünde çok sayıda boyalı ahşap kuş yuvaları olan.. ve altında.. bir evi yuva yapan içinde ağırlanan dostlardır gibi bişeyler yazıyordu..
bi de kafesler var bildiiğiniz.. takıntılarım arasında.. hatta eskicilerden orijinal şekilli kafes aramışlığım da var.. dekor yapıcam diye.. ama eskici kendini antikacı sandığından alamamışlığım.. onun yerine elimdeki iki taneyi oraya buraya gezdirmişliğim var..
ha bi de canıtın var.. tüyler var.. kafama atılan.. elime konan..
yazı kalemleri tüyleri var.. çok sevdiğim..
kuyumcuyu delirttiğim ille de martı siluetli kolye isterim krizlerim var..
benim aslında uçasım var.. =)
ee o zaman ne oluyo bu boş yuva sendromu durumu.. kendim kafesten uçmuş.. yuvaya arada uğrar hale gelmişken..
ne bileyim…
nerden geldi aklıma.. zincirleme reaksiyon..
şu fotoğrafı gördüm bugün.. çok şeker.. de şekeri kim istiyor??..ama benim elişi yapasım geldi .. fena halde..dedim.. e sonra..“rakı.. balık.. ayvalık” var=).. dün akşamın sürprizi.. armağanım gelmiş meğer.. nasıl iyi geldi.. ..özünde rakı hakkında bilgiler.. ve ayvalığa özgü meze tarifleri olan kitabın verilirken..“meze yap da yiyelim demek değil tabii bu.. sadece görünce seni düşünmemden” denilmesi.. rakı.. hayatıma yeni giren bişey.. yıllarca dur dur.. sonra ehlikeyifsiz içmem ama susuz içerim deyip.. akşamcı ol tüm yaz.. ilk rakı yazım..
ayvalık.. saimehanımın memleketi olup.. ilk yalnız “yol” um..
yalnız derken..
yalnız işte çekirdek bi de ben.. bi de dost..
ayvalıkta rakı balık.. ayvalıkta ev seçme.. eski rum evlerine hayran olma.. fevzipaşa mahallesine aşık olma.. ayvalıkta ev arayan bir başkası.. alternatif kaçış alanı ayvalık.. deyip gülmem..  ilk uçuş girişimi ayvalık..
bi de evde koca duvar aynasının.. kaldırılması.. koca boş alana yardımcının inek kuyruğu ve kelebek misali tavanarasından bula bula o eski mutfaktaki kuş yuvalı resmi asması.. çekirdeğin odasına her gidişimde yuvalara bakıp sırıtmam..
evden firar.. mutfaktan firar. meze yapmama..üç yıl önce hediye gelen yemek örtüsü  .. “sana eve gir de yemek yap demek istemiyorum” demişti o armağanı veren  de.. ama ben evimde kalabalık yemek partileri düzenlemekten insanları italyanlar .. türkler bi de.. isabel allendenin romanlarından birindeki kadınlar gibi lezzete doyurmayı çok severim..
sofra aksesuarları alır kadeh koleksiyonları yapar.. temalı mönüler ve sofralar hazırlar ve bunu çok severim..
bu yaz.. armut ağacımın altında.. rakı balık ev yapımı meze olur mu ki düşüncesi..
boş …
yuva…
sendromu….
bu kadar..

14 Nisan 2010 Çarşamba

haftaortasıyazısıkoelho..cadılarveprokrastineyşın hakkında..

“ilerlememizi sağlayan açıklamalar değil yola devam etme isteğimizdir..”  pol koelho/brida

********

fena halde dağınığım..

ruhen değil.. maddesel konularda..

giysilerimin kimi dolapların kapaklarında asılı..üstüste elbiseler.. kalınlar inceler..askılarda fularlar kolyeler kapı kolunda bile bişeyler..

çekmecelerin içinde kedi yavrusunu kaybetse bulamaz durumu hakim..

kırk yılda bir çekirdeğe bahsettiğim bir edebi eser.. “simyacı” ilgisini çekti.. ver okuyayım dedi..

kütüphanede bulamadım..

ayıraçlar cep telefonlarının fotoğraf makinalarının kutuları .. kaybolmaması gereken belgeler.. tıkış tıkış..

cep telefonu şarjım mutfakta.. parfümüm epeydir yemek masasının üzerinde .. ordan sıkıp .. çıkıyorum..

yardımcıya hiç birşeyi ellememesini söylediğim için..kaldırıp altını etrafını neyse siliyor.. geri koyuyor..

çalışma masasının üzerinde bugün baktım kırk kırkbeş santim yüksekliğinde bir evrak grubu var..

hepsini elden geçirmem gerek.. yapamıyorum..

 

bu arada habire.. takı yapmak.. salondaki kolonu ve kütüphaneyi eski kitap sayfalarıyla kaplayıp üzerine geçkalmayanımın yaptığı inanılmaz güzellikteki.. şarap kadehi başında hem uzak hem yakın bakışlı atalet tablosunu asmak istiyorum..

mutfak tezgahında duran.. “porselenleştirme sıvısı” ve  duvar kağıdı tutkalının toz hali.. ondan..

bir sürü not defterim var..

bazılarını kendim yaptım.. bazılaı oradan buradan..

bir istanbullu defterim var örneğin.. içinde haritaları ve ufak tefek bilgiler olan..

bir kısmına aklıma gelenleri bir kısmına kitaplardan unutmak istemediğim cümleleri .. bir kısmına  belirli bir kişi için yazmayı planladığım tek kişilik kitabı.. yanına başka yazılmış kitabı da ekleyerek vermeyi düşündüğüm küçük “düşündüm” kitabı için aldığım notlar var..  gezdiğim yaşadığım izlediğim anlardakiler için de başka bir not defteri.. takı elişi kolaj ev dekorla ilgili aklıma gelenler için de başka bir defter..

binlerce de minik kağıdım var… gerektiğinde o not defterleri yanımda olmadığından üzerine karalayıp karalayıp acendamın arasına sıkıştırabileceğim büyüklükte not kağıtları..

telefonumda ve bilgisayarda bir sürü yerine kaldırılmamış dosya var.. resim var.. yazı var..

takvimimde birkaç altı çizili “son tarih” var..

aklımda ise.. sürekli uçuşan fikirlerle birlikte bir “bunları artık düzenlemeliyim” dürtüsü..

her gün işten çıkarken eve vardığımda şurda başlayayım demelerim var.. ama eve gitmeyip ortalıkta gezmek için haftanın bazı günlerine programlarım diğerlerine de bahanelerim var..

karmakarışığım..

zamanında kadın olmak.. biri ilkokulda biri korumalı karyolada yatma yaşında  iki ufak çocuğun annesi ve velisi olmak..  ve evin kadını olmak ve kliniğin sorumlu hekimi olmak beni karıştırıdığında.. bigün gugl hanıma “organizing” yazmıştım.. karşıma binlerce site çıkmıştı.. günlerce sayfalarca basılı kağıdı okumuş.. ve akademik sistemde çalışmanın getirdiği prensiplerin her alanda geçerli olduğunu öğrenmiştim..

dosya ve klasörler kullan.. yer ayıraçları kullan .. renk kodlamaları kullan..

her şeyi.. her dolabı.. her yeri elden geçir ve ..atılacak .. okunacak/cevaplanacak/tamir edilecek/temizlenecek/ ve saklanacak olarak düzenle.. ve düzenlediğini koru.. bi daha dağılmasın.. o cak cek maddelerine de bir ay süre ver.. yapmadıysan at ya da ver..

bu konuyu öğrenirken .. bir de terim öğrenmiştim.. bu düzen işlerinde karışan.. son dakikacı ve telaşlı durumlara yol açan insanların esas sorunu..

PROKRASTİNEYŞIN… mutfağa kahve yapmak için yola çıkıp.. kendini dergileri düzene koyarken bulmak gibi..

zamanı yanlış kullanma sorunu.. çocuklarla vakit geçirebilmek uğruna akşam yemeği için makarna ile idare etmeye karar verip.. sonra tüm mutfak çekmecelerini temizler halde bulmak kendini..

ve işin yapılmasının zamanın doğru kullanılmasının tek yolunun..

yapılacaklar ve hedefler listeleri yapmak olduğunu da öğrenmiştim..

yapılacaklar listeleri..

herhafta.. ve hergün yapılmalı..

her akşam ertesi günün yapılacakları belirlenmeli..

zamanları da.. bir de uzun vade hedef koymak gerek bunların tepesine..

işte bu yüzden not defterlerini bir araya getirecek bir sistem geliştir den başlayıp.. yeni boş sayfalar ala varana kadar bi sürü karar da minik kağıtlara yazılı.. onlar da tüm sayfaları yazılmış dolu acendamın arasında duruyorlar..

hayatımda olumlu yöne doğru değişen  bikaç şeyden biri..

artık yeniden ve hızlı ve etkili okumaya geri dönmem../ bu sayede bi sürü ufak kağıdım daha oluyor/ alınacak kitaplar ve kitaplardan alınan notlar/..

ikincisi de öfkemi sonunda kontrol etmiş olmam ve yeniden sakin diyalog kurabilir olmam..

şimdi farkettim yeniden düzene girme isteğim.. sakin bir dürtü şeklinde..başladı..

çekirdeğin gardrobuyla başladık geçen hafta sonu..

şimdi oturup önce çalışma masasının üzerindekilerden başlayıp uzanmam gerek diğer yerlere.. sonra da yapmak istediğim  boyama süsleme işlerine.. ama dışardan dostlardan kopmamaya özen göstererek..

bu kadar uzun ve çok dağılmama kızarken bir cümle atladı bugün gözüme..

“bazen prokrastineyşın  kendimizi iyileştirebilmek için  elimizde olan tek araçtır”.. diyordu çok travmatik bir dönemden geçen bir yazar çalışır akıllı kadın bir yazısında..

bir de koelhodan çalıntı size.. “bir  kadının evrenle  iletişim kurabileceği dört yol vardır..ve kadın bunlardan sadece birini kullanır..   bedelini öder diyordu.. dört yol şehit.. bakire.. ermiş.. cadı”

cadı evrenin bilgeliğine haz yoluyla ulaşırmış.. =)

ve ilginç olan bir tek onun ödediği bir bedel yoktu.. zamanında yakalanıp yakılmak dışında sanırım..

diğerlerine baktım.. beni tanımlayan bir özellik yoktu onlarda .. herkes kadar fedakar.. herkes kadar verici herkes kadar sevgi doluyum.. ama haz.. keyifse.. ben de ehlikeyifliğimle tanınmış biriysem sanırım bana uyan tek tanım bu “cadı”..

şimdi cadı şapkamı takıp.. süpürgeme atlayıp artık yapılacak listelerini daha doğrusu ufak kağıt yığınını bölüp yönetmeye ve hayat geçirmeye başlıyorum…  şimdi dediysem şimdi.. başladım bile..

12 Nisan 2010 Pazartesi

hafta başı yazısı




bisüredir okuyanlar biliyor ki bu blog sahibinin hanesinde bazı işler yolunda değil..

yolunda olmayan işlerin kendisi değil aslında.. ruh durumu..

zaten iniş ve çıkışlara müsait bünye.. zaten özeleştirilere de müsait .. eh doğru zemin ve zaman koşullarında.. tarçın kokulu bi eski dostun deyişi gibi.. zımparalandı da zımparalandı..

 

farkettiğim..

sosyal ortamların buna iyi gelişi..

bilinen bi çözüm.. ama her sosyal ortam değil.. yaratıcı fırsatlar sunanlar.. simemadır.. konserdir.. sergidir.. hele de sözlerle desteklenmiş olanlardır..

sonrasında bir iç ısıtan sohbet.. içki.. müzik ortamında bu izlenenlerin didiklenmesidir..

yine eskiler bilirler bu blog sahibi okuma kuduzudur.. ama bi süredir okuyamamaktadır..

neyse işte.. bi de sık sık bahsettiğimiz.. psikoloji.. retiküler formasyo .. gibi etkenler..

hafta sonu cumadan başlayarak takılanlar var.. zihnimin dalgalarına..

son iki kitabı çelişki dolu hatunun bi röportajını izledim.. aslında ilk kitabından başlayarak dilini kurgusunu sevdiğim bi hatundu.. romancı olarak okuryazarlar tarafından bilinip sevilse de.. nedense asla bu kadar medyatik olmamıştı.. medyatik oluşu da eserlerinin tarzı ve edebi değerinden değil de özel yaşamı.. nasıl bu kadar uzun yıllar bir insanı sever de insan sonrasında bir yıl geçer geçmez yeni bir aşkı yaşar ve üstelik “belirli bir yaşın üzerinde olmasına rağmen.. kesinlikle çok çekici bir görselliğe sahip ve üstelik de kendinden genç biriyle olur bütün bunlar.. merakıdır medyanın..

olsun.. dinledim röportajı.. iki gün sonra da arzu nesenesini izledim başka bi röportajda..

kadından etkilendim epeyce..

anlatımlarının bi kısmını yakın buldum kendime.. “ içerde çok değerli bir ben var .. duvarlar arkasında.. onu hiç incittirmem kimseye” demesi.. “ beni çok sevecek birini sevebilirim dedim kendime” demesi.. “her günü her anı bir şölene çeviririm” demesi.. “kişiler kendi eksikliklerini tamamlasın diye biriyle beraber olmamalılar.. önce kendi eksiklerini doldurup sonra biriyle olmalılar” demesi.. yakın geldi kendi özelliklerime..

ben daha farklı sözcüklerle ifade etsem de.. çevremde bazı açıkgöz xxler ve xylerin çoğunluğu.. tehlikeli düşünceler bunlar.. erkekler çok bilmiş çok yeterli çok güçlü kadını sevmezler deseler de .. kişilik işte.. neysek yedimizde oyuz yetmişimizde..

her ne kadar aşk bir kelebek gibidir avcunuzda sıkarsanız ölür zaten demesi fazla şiirsel gelse de arkasından bu tarzıma uymadı.. “bana eşzamanlı tepkiler vermedi ise “arzu nesnem o zaman zaten sürdürmem“ açılımı  yeterince rasyoneldi..

her ne kadar bir reklamasyon sezsem de bu ilişkide beni ilgilendiren bu değil..

o kadının sessiz kibar ve kendinden emin halini seviyorum oldum olası gürültücü insanları sevmem.. eğlenirken patırtılıyımdır aslında.. biliyorum.. yüksek müzik sever.. yüksek kahkaha atarım.. “ben burdayım farketmeden geçmeyiniz” çığlıkları gibi algılanan davranış ve sesleri kastediyorum bir önceki cümlemde söz edilen..

izlediğim röportajdan bende en çok etki yapan bölüm.. insanların çok sevdiği eşini kaybetmesinden sonra yeniden bir ilişkiye girmesinden dolayı kendisine karşı verdikleri tepkileri aktarırken kullandığı şu cümle oldu..

“bizim bu kadar kısıtlayıcı .. baskılayıcı eleştirici bir kadın kitlemiz varken.. ataerkil olmamıza gerek yok ..  kadınlar zaten erkeklerin yerine yapıyor bunu..” dedi..

nedenlerini de kendince özetledi..

bir kısmı kendileri aynı cesareti bulamayanlar..

kendilerini kısıtlayan kurallara uymak karşı çıkmaktan daha kolay olduğu için içinde oldukları durumdan hoşlanmasalar da.. katlananlar..

daha önceki ilişkilerinde diledikleri gibi huzurla yaşayamamış olanlar.. ilişki bitince tek başınalığın rahatlığının tadını çıkaranlar..

bu nedenler  uzak insanlar için geçerli değil yalnızca..

ve eşi ölümle kaybetme durumlarında da geçerli değil.. yalnızca..

birlikteliği sürdürmeye kadının kendisinin son vermeye kalkması da aynı gerekçelerle aynı tepkileri doğuruyor..diye düşündüm sonra.. şu aralar etrafımda öyle çok bu durumda kadın var ki..

tuhaf bir koloni oluşturur gibiyiz..

bazı diğerleri tarafından dışlanmak.. ister istemez.. onların acaba hangi tatsız deneyimlerin içinde olduğunu ve bu nedenle de kendilerine ayna oluşturabilecek. kendi iç huzurlarını kaçıracak kişilerden uzak durmalarını gerektiriyor .. diye düşündüm.. sonunda.. en acımasızca doğru ve bilinen yolda kalmamızı isteyenlere de empati göstermey başardım ya..

aferim bana =D..

***********

19luk sınava girdi.. dün..

kocaman bi kampüste.. gelmemi istiyor musun dedim..

gel tabii dedi.. aslında sülalece gelseniz de ben o kadar yalnız olacağım ki.. ama gene de gel..

gittik.. bahar olmasına karşın.. kış güneşi imiş dışardaki.. donduk.. kampüsün içinde bir gölet de var.. göletin üzerinde kazlar ördekler sonra birden tanıdık bi uçuş farkettim.. martılar.. daha doğrusu üç adet martı.. dans eder gbi  uçuştular.. sonunda tepeme bir tüy düşürmeyi başardılar..

çıkışta kötü olduğunu sanıyordu ama dik durdu.. üzülme iyi çıkacak dedim.. martılar vardı gölette bana tüy verdiler.. ne zaman tüy verseler iyi olur o gün yaşanan her şey..

saçmalama der gibi baktı.. ama “aman ya sen ve şamanik işlerin “ dedi..

sınav soruları açıklanınca.. düşündüğünden de iyi bir sonuç aldığını öğrendi..

bak ben sana demedim mi dedim.. ben de.. martılara güven sen..

**********

bi şeyi farkettim.. hani tatilde olanlar deniz kıyısından dalga sesi dinletirler ya hala işte olup çalışanlara.. o hiçbişey değilmiş.. atnalı sesinin yanında.. klip klap klip klap sesleri arasından konuştuğum biri kayıp kişi sayesinde farkettim.. nisbet yapmak istiyorsan birine durumunla ilgili .. hemen bi at nalı sesi dinlet.. diye not aldım.=)..

**********

sınavdan iki saat sonra arayanlara.. caz konserindeyim.. duyamıyorum.. arayacağım diyerek.. 3 saat sonra  arayıp sessize alınmış  telefonda kaçırılmış aramalara düşenlere de duyamadım sinemadaydım diyerek de pek kuul anne görüntümü pekiştirdim..=D..

**********

koelhonun son kitabını bitirdim derken.. aynı gün yeni bir kitap çıkardığını görüp.. koelhodan koelhoya geçiş yaptım üstelik kitabı yarıladım.. üstelik bu yazının devamını oluşturacak notlar aldım.. ferzanın son filmini izledim.. nefis bir komedi.. kaçırmayın derim.. açık havada caz ve şarap süper oluyormuş.. deneyin derim..

kültür perisi ay yok cadısı gibiyim..

kuulum .. mutluyum huzurluyum.

10 Nisan 2010 Cumartesi

birini bulmak..

birini kaybettirmeyi mi gerektirir ille de..

hmm evet.. hayatımın erkeği ya da kadını dediğin kişi için cevap net ve açık .. evet.. birini buldunsa.. eskisini kırpıp yıldız yapmak durumundasın.. ya da bırak kendi yörüngesini kendi çizsin..

etik değer bu..

tartışılmayacak şeyler vardır hayatta..

mutlak değerler.. bence bunlardan biri de bu..

insanın “bir” eşi olur..

geri kalan her söz.. sadece mazerettir.. bahanedir..

ama diğer ilişkilerimizden söz edelim biraz....

yeni bir insanla tanıştığında onu az ama taa içinden tanıyor gibi olursun bazen..

ve birden hızlanır diyalog .. paylaşım artar..

ille aynı duygu durumunu eşzamanlı yaşamaktan da değildir bu..

sadece yaşanmışlıklar.. deneyimlemeler üzerine de değildir....

olası .. teorik durumlarda da senin gibi biri olduğunu hissedersin..

bazen uzun zamanlar içinde kurulur dostluklar.. deneye yanıla.. karışık bir alanda bir patika oluşturur gibi gelişir..ilişkiler.. sağlamdır..

ama bazen de.. öyle kısa zamanda bu benden diye işaretlemek gelir ki içinden.. belki diğeri kadar sağlam değildir henüz ama öyle olacağını hissedersin..

zaten kimin süre garantisi var ki..

kim herhangi bir ilişkinin yirmi yıl ve üstü sürmesi kesin diye başlıyor ki..

bu bir “birbirini tanımaya.. birlikte yol almaya değer bulması” meselesidir..

son iki üç yılda böyle şeyler yaşadım ben..

birden ve hızla karar verdim “bu benden” dedim..

ve henüz beni yanıltacak bir durum yaşamadım..

yaşları farklı.. karakterleri farklı insanlar.. ama benim gerginliğimi hissedip huzursuz olabilen..benim de sıkıntılarını hissedip elimden birşey gelse de hafifletsem dediğim kişiler..

bir duygularını tepkilerini anlatırken.. ne olduğunu zaten biliyor olmak.. o kadar içinden olmak.. dediğim şey..

pol koelhonun son kitabı gene arkaik zamanlarla ilgili..

altını çize çize gidiyorum..

ordan iki kavram size..

ben çok içselleştirdim..

biri.. reenkarnasyonla ilgili..

der ki.. biz eskiden beri yeniden doğarız.. ama her doğuşumuzda bölünerek birleşerek doğarız.. tek parça kalmayız..

der ki.. evren yaratıldığı günden beri aynı sabit sayıda elemana sahip.. dolayısıyla örneğin insan sayısının artması bu bölünmeler sayesinde açıklanabilir..

ama bir kişiden iki kişi çıkar anlamında da değil bu.. bölünen her zaman dişi ruhtur.. bir dişi ve bir erkeğe bölünür.. bir yandan  sayısal olarak artış yapar.. /biolojideki mayoz bölünme gibi/ hem de karışır başka bölünmüşlerle.. /dna sarmalları kromozom eleşmeleri gibi…

nasıl açıklayayım .. diyelim ki.. hipnoz yapıldı size ve mısırda bir prenses ya da yunanda bir kral çıktınız.. kendinizi bişeyler yaşarken gördünüz..

ayıldınız anlatacaksınız “ben eskiden” diyemezsiniz.. evet o sizdiniz ama aynı zamanda başkaları da o gördüğünüz kişi..

o kişi bölündü ve birçok başka insanda devam ettiriyor varlığını..

bir de diyor ki..

söz tanrıdır..  bunun pozitif düşünce ile ilgisi yok.. düşün ne istersen ama söze dökme.. zira hep olasılıklarla çevriliyiz zaten.. ya iyiye ya da kötüye gidecek yollarla çevriliyiz..

ama söze getirdiğimiz daha fazla enerjiye sahip oluyor..

hah..

tamam atalet kafayı yemiş.. dediğinizi duyar gibiyim..

doğrudur.. =P..

izin verin önce kafayı yeme konusunu açıklayayım..

eğer inandığınız bir doğrunun sizi esir almasına.. size hükmetmesine.. günlük yaşantınızı etkileyecek sizi kilitleyecek kadar güçlenmesine izin verdiyseniz.. kafayı yeseniz de yemeseniz de hayatın bir çok yönünü kaçırıyorsunuz demektir..

benim bu tür inançlarım sadece yaşamı duyguları güzelleştirme etkisi olanlara karşıdır.. hastaya hem şefkat hem de rasyonel tıbbı uygulayabilme becerim de bundan kaynaklanır..

gelelim şu reenkarnasyon işine..

bu durum benim aniden  “tanıyorum ben bu insanı.. bu benden” .. dememe nasıl da uyuyor değil mi..??

isbatlansın isbatlanmasın..

“bu benden” dediklerimle geçmişte aynı varlığın parçası olabileceğim olasılığı bile heyecan verici ve yeterince kabul edilebilir bir kavram benim için..

özellikle benim gibi küstah.. kolay beğenmez.. kolay burun kıvırır ve defo bulucu bir kadın için.. açıklanamayan ani “bu benden” etiketlemesini başka türlü açıklamayı becerebilen varsa denesin..

şimdi gelelim.. başlık konusunda..

yeni bir “bu benden “ bulduğunuzda.. neden diğer sizden olanlar sizi sahiplenecek kadar sevenler.. hemen tepki verirler ki??..

bunu bilemiyorum?? sahiplenmenin koruma içgüdüsünden kaynaklanıyor olsa.. e sessiz kalıp kollayabailiriz.. objektif olabiliriz.. zaten bin yaşında insanın neyini kollayacağız..kaybetme korkusu olsa.. dost dediğini kaybetmek öyle kolay mı.. ?? öyle algılama hatası yapılabilir mi..??

olası olumsuzlukları dile getirmek neden?? karşıdakinin aklı başından mı uçmuş görünüyor?? bakıyorum aynaya yok öyle bir halim.. yeni kişiden neden hoşlandığım çok açık net.. hızla benimsemem genelde emniyet şeridi bırakırken bırakmıyor olmam kaygısı mı??

modern zamanlarda ilişkilerin çığrından çıkmış.. etrafımızın psikopatlarla kazık atacak sahtekarlarla dolu olduğu saplantısı mı??

bir çocukluk arkadaşım vardı.. lalehan.. aynı apartmanda büyüdük ama aynı değildik.. hatta bir yokluk ilişkisiydi bizimki.. ama onun başka yerlerden başka arkadaşları geldiğinde o.. hemen.. bugün arkadaşım var .. der ve bugünün deyişi ile beni satardı.. ben ise.. onu da arkadaşımla olmaya davet ederdim..

bazen yolda karşılaşırdık .. yanında arkadaşı.. gelirdi bana doğru.. hemen hızlanır arkadaşını geride bırakır yanıma gelir ve

“arkadaşım var bugün” derdi.. tanıştırmazdı bile..

aslında kendi yolumda işimde takılmakta iken bu beni öyle üzerdi ki.. durduk yerde dışlanmak duygusu .. incinirdim..

bazen tam tersi olurdu.. onlara bir misafir gelirdi.. biz aşağıda bahçede oynarken.. gelen ailenin çocuğunu hadi sen de in diyerek bahçeye gönderirerdi.. ve lalehan başını kaldırıp onu gördüğü anda beni bırakır fırlardı.. arkadaşım gelmiş diyerek..

e ben neydim peki.. ??

diyemezdim.. bilmezdim böyle sorgulamaları .. incinirdim.. oyunu bırakıp eve giderdim.. neden geldin derdi annem.. hiç.. sıkıldım derdim..kitaplarıma dalardım.. avunma için..

o zamanlar bu yaşadıklarımı  ne duygu duygu ayırdedebilir ne de mızıldanmadan dile getirebilirdim.. susardım o yüzden .. hem anneme.. hem lalehana.. sitem de etmezdim..

belki de kendi  başka arkadaşlarımı onunla paylaşmam da aynalamak içindir.. örnek alsın da o da bana öyle davransın diyedir.. bilmiyorum..

sürmedi o arkadaşlık elbet büyüdüğümüzde.. dedim ya gereksinimden doğma idi.. aynı apartmanda.. annelerin birbirini onayladığı bir zorlama ilişki idi.. ilk fırsatta bitti..

ama içimde hep çakılı kalan lalehanın beni bodoslayıp .. arkadaşının yanına dönerken sırt görüntüsü ve benim birden dışlanmışlıktan doğan incinmiş.. omuzları düşmüş halim..

bunları tekrar yaşamayacak kadar büyüdüm artık..

duygularımı kolayca dile getirebiliyorum..

ama erişkin olmama rağmen çözemediğim bir ilişki sorunu bu işte..

yeni dostları.. eskilerin arasına yerleştirememe sıkıntısı..

diğerlerinin tepkileri..

önce gelenin “o benim ataletim” demesi.. demeye çalışması..

üzerine bayrak dikilmiş everestin yalnız zirvesi gibi hissediyorum o zamanlarda..

aynı yolda terkedilen kız çocuğu gibi..

birini bulduğumda sevindiğimde bu benden diye anlattığımda.. tüyleri dikilmesin istiyorum dostlarımın..

yeni geleni aralarına almasalar da.. emniyet şeridi bıraksalar da.. tepki de vermesinler istiyorum..

dağ severim denizi de görebildiğim sürece.. deniz severim.. sırtını dağlara dayamış koyları hele..

belki de hem dağda hem denizde yaşadım geçmişte..

ama ikisini de severim işte.. gözümün önünden ayırmadan diğerini..

o yüzden okuyan okumayan.. duyan duymayan herkese seslenmek istiyorum.. yaşamımda var olanlara.. biliyorum en çok beni seviyorsunuz.. anlayabiliyorum.. muhteşem ve eşsizim ben .. tadımı alan vazgeçemez.. biliyorum anlıyorum ama..yeni gelenler hakkında..bir uyarım var..

yerimiz var.. arkalara doğru biraz sıkışalım lütfen..

-----------

dip not bir.. bazen “ bu benden “ dediğim kişinin kendisi bile anlamaz üzerimdeki etkisini onunla tanışmış olmamın.. onu bulmuş olmamın..

-----------

dip not iki.

 JoA ya hoş geldin diyorum..

okudukça bu benden dediğim bir yeni dostum olarak.. ve istemeden bazı dialog çıkmazlarına yol açtım sanırım.. affetsin =P

-----------

dip not üç.. yarın sınav var .. 19luk sınava girecek bense burda nelerle uğraşıyorum.. kötü anne ben.. di mi??..

başarılar dileyin bakayım .. ama içten olsun.. değilse hiç dilemeyin.. daha iyi..

-----------

7 Nisan 2010 Çarşamba

yaradılış..

enûma eliş..

babilin yaradılış destanı..

 

içinde..

“gerçeklerin bulunduğu tek yer olan tarihi daha da çok sevmesi dileğiyle” yazılıp armağan edilen kitap..

anlamı.. vaktiyle yukarda..

babilliler ve asurlulardan kalma teoloji ile bağlantısı nedeniyle.. çok ünlü olmuş.. V. bölüm dışında neredeyse tamamı bulunmuş..  kral asurbanipalin kütüphanesinde 1848-76 arasında çıkarılmaya başlanmış…1929 da urukta bulunmuş son tablet..

yazıtlar kil tabletlere çivi yazısıyla yazılmış ve şiir şeklinde..tabletlerin kimi mö altıyüze kimi mö bin'e tarihlenmiş.. ama çoğu kopya.. en kötü ya da iyi olasılıkla mö binde yazılmışlar..

toplam yedi tablet.. dediğim gibi beş yok bulunamamış..

tanındıkları ad da.. “vaktiyle yukarda” yani.. şiirin ilk dizesi..

“il tanrısal ana baba Apsû ile Ti’amat ve oğulları Mummu ile başlıyor..

apsu tatlı su okyanusu.. tiamat tuzlu su okyanusu mummu da su buharı .. bulut sis..

suyun halleri ailesi..

/ aynen benim ailem.. ben çekirdek ve 19luk.. isimsel olarak öncel tanrısalmışız =D../

derken başka çocuklar.. onların çocukları oluyor.. ve bu genç tanrılar yaşam ve canlılık dolu olduklarından.. neşeli ve gürültülü bir yaşama başlıyorlar.. ama bu eğlenceler yaşlı ve rahatına düşkün anababaların ve ataları apsuyla tiamatın rahatını bozuyor.. uykularını kaçırıyor..

sonun apsu yok etmeye karar veriyor.. gençleri..

tiamat “kendi doğurduklarımızı öldürmemeliyiz.. hatalılar ama hoş karşılamalıyız “ diyorsa da apsu yok etmeye..kararlı ve inat ediyor..

bu duyulunca genç tanrılar karşı saldırıya geçiyor ve apsuyu öldürüyor.. tiamati da affediyorlar..

derken bir tapınak kuruyor.. yerleşiyor karşı çıkanların başı.. orda bi de çocuğu oluyor.. marduk..

ama tanrılar arasında gene düzenden hoşlanmayanlar var..

tiamatı kışkırtıyorlar..

zaten kocasının öldürül0esinden rahatsız olan tiamat sıkıntılı..

sonuçta öc almaya karar veriyor..diğerleri karşı koymaya kararlı savaşıyorlar .. uzun süren denemelerden sonra.. sonunda marduk..

tiamanı öldürüyor.. gövdesini ikiye bölerek evreni yaratıyor.. bir yarısıyla göğü.. diğeriyle yeri yaratıyor..

büyük tanrıları takımyıldızlar olarak göğe yerleştiriyor.. takvimi yaratıyor.. güneşin doğu batı kapılarını yerleştiriyor..

tiamattan yana olan tanrılar diğerlerinin hizmetine veriliyor ama o kadar çok ağlaşıyorlar ki marduk sonunda insanı yaratıyor.. tanrılara hizmet etsinler diye..

insan tiamatı dolduruşa getiren kingunun kanından yaratıldı..

….yaradılış derlerse de..

savaşlar bu öyküde yaratma anlatılarından çok yer tutmakta.. olsa olsa yedi tabletten ikisinde yaratma var..

aslında amacın babilin baş tanrısını övme yüceltme ve nasıl haketmiş bu pozisyonunu.. onu aktarma amacı var gibi görünüyor.. tabletlerin..

yani mardukun anını şanını şişirmek için.. egemenliğini gerekçelemek için bir de yaradılış eklenmiş gibi destana..

hem de babilin tanrıların oturmak için yaptıkları bir yer olduğunu anlatmaya çalışır.. siyasal mesajı da vardır yani..

babilin varlığını ta zamanın öncesine yerleştirir.. bu destan..

ben demedim tabi.. bilim insanları diyorlar..

ben en sonda diyeceğim lafımı..=)

bir de bu destanın ilk olarak.. nisanın sekiz ve dokuzunda yapılan marduk festivalinde.. tüm tanrıların “mardukun ellerini almaya” geldiklerinde okunduğu varsayılıyor..

benim buduara da aynı zamanda getirilmiş oldu.. belki bir yararı olur.. =P..

diyeceklerime gelince..

şu gelip de dünyaya çarpmasından korkulan gezegenin adının marduk olması bir tesadüf olabilir mi sizce..

yoksa.. amaçlı mıdır.. bir çember mi kapanacak yoksa..

hangisi olursa olsun.. yaratan mardukun eserini yok etme olasılığı olanın da marduk olması düşündürücü değil mi..

hatta ellerimle yok ederim yarattığım evreni.. demek geldi içimden =D..

tiamata gelelim sonra..

önce çocuklarını korumak için başkaldırıp.. sonunda çok düşünüp.. sadakat ve vefa uğruna yok edildiği savaşlara kalkan kadın.. neden başladı bu süreç..

bir erkeğin kendi çocuklarının çıkardığı sorunlara gürültülere tahammül edememesinden.. neymiş.. uyku uyuyamamış..

yani tiamat kadın.. sevgi vefa ve sadakat etiklerine bağlılığı yüzünden yok oluyor.. bir erkeğin egoist tutumu yüzünden yok oluyor..

gel sinirlenme..

ha bi de.. insanın yaradılışı var..

tanrılara hizmet etsin diye yaratılması değil canııım..

ne olabilir..

fitne.. arabozucu nifak tohumcusu kingunun kanından gelmesi elbet..

evet ne demişti bana kitabı armağan eden..

gerçekler tarihte gizlidir demişti değil mi..

=)

*************

resim..

vaktiyle yukarda..ile değil.. tamamiyle kişisel durumumla bağlantılı.. =)

5 Nisan 2010 Pazartesi

yakıştırmak

 

bazen insanlar güzel şeyler yakıştırırlar bize..

hediye olarak dilek olarak..

mesela “sana tepede oturmak .. ayaklarını sallayarak aşağıda olup biteni izlemek yakışır..” dedi bir dostum geçen gün..

“ne deniz ne bulut.. sen kendinde ol yeter ..” anlamına gelen bir mesaj geldi geçen gün feysimin bukundan..

bir başkası.. “koacaman güzel olsun dünya yakışır sana “ demiş dün yorumunda..

saime hanımın oğlu dünyanın en güzel ve zengin yöresinde “seni ve kızını düşündüm.. size yakışır oraya bir yolculuk” duygusu yaşamış geçen hafta..

katıldığım bir partide.. partinin olgun kadını olarak.. bana yaşatılan “ortak ve karşılıklı dostluk” ortamı da var mesela..

bir hastam aradı bugün.. bir konsere davet etti beni.. konseri sahneden izleyeceğiz dedi haber vereyim dedim.. sahneye de çıkmadık demeyelim yani dedim.. ama siz zaten sahne için yaratılmış gibisiniz..dedi..

bazen biz hüzünleri acıları yakıştırırız kendimize..

bazen başımıza gelen olaylarda ya da yaşadıklarımızda kendi payımızı ararız faturayı yüklüce de çıkarabilirz..

çıkarmasak .. bi huzursuzluk duyabilir her düşündüğümüzde o olayı o yaşam bölümünü.. yeniden “tamam ben de buna şöyle yol açmış olabilirim” diye.. minik minik ek faturalar havale edebiliriz..

bazen çok düşünmekten yaşayamayabiliriz..

kitleriz kendimizi kalırız..

böyle dönemlerde işte böyle sözler ..

bazen ironik gelebilir.. sen öyle san ben aslında.. diye bir içses monoloğu başlatabilir..

sahtekar hissedebiliriz kendimizi.. bazılarına farklı bir “kendimizi” sunduğumuzu düşünür suçlanırız içten içe..

ya da  .. “sosyal ortamda sarfedilen güzel sözler”grubuna alabiliriz..

oysa bu sözcüklerdeki.. doğruluk payı önemsiz diye düşündüm bugün..

söyleyenlerin bizim için savaşa gidebilecek olup olmamalarının..bizim için kavgalara girmeyecek olmalarının..   tüm gün bizi düşünmemeleri.. duygularında bir “jeanne d’arc"’vari” adanmışlık olmadığını bilmenin  önemi yok..

sözler sözcükler aracı.. iyi ya da kötü duyguları yansıtmak için..

dün çekirdek bi fırça yedi benden.. sonra 19luk uyardı beni.. o sana empati yapsın dedi.. ona göre konuş..  beni daha ne kadar uğraştıracaksın deme.. benim üzerimden yükün ne kadarını alacaksın de..

düşündüm ve teşekkür ettim.. haklı buldum.. oğlumu.. kendi sıkıntısı arasında kardeşini düşünüp bana da zaman ayırdığı için..

çekirdeğe sorarsan o da.. ilgilenin çocukla çok sıkıntılı sınavı yaklaştıkça diyor.. o da karıncanın kardeşi..

ne onun çekirdeğin ergen dönemine.. ne diğerinin 19luğun sınav gerginliğine faydası yok..

ikisinin bana benim ikisine faydam olmadığı gibi..

ben yaşadıklarımı tamamlanana kadar yaşamayı sürdüreceğim..

19luk sınavına girecek birbuçukmilyon çocukla beraber..

çekirdekse ergenliği bitene kadar .. bir inecek bir çıkacak duygularının çekiminde..

sözler sözcükler önemli.. bize iyi ve kötü duyguları yansıtmakta..

bazen de.. biz söylenen iyi şeyleri bize yakıştırılan güzellikleri ihtişamları bazen yeterlilikleri kendimize yakıştıramayabiliyoruz..

ama onlar yakıştırılanlar değil aslında.. iyi dilekler ..

o yüzden ..ben aldım yakıştırdım kendime hepsini..

ve fotoğraf çektirmeye giderken yolda çalınan ıslığı..

ve fotoğrafçının tek kare çekip vesikalığı .. başka poza gerek yok.. mükemmel.. tamamen sizi yansıttı demesini..

aldım yakıştırdım..

kocaman bir dünyada.. ne deniz ne bulut kendim olup.. güzel ortamlarda.. alımlı çalımlı dolaşmayı… sahnelere layık olmayı yakıştırıdım bugün kendime..

en azından bugün..

hava da çok güzeldi ..

-----------------

3 Nisan 2010 Cumartesi

uzun zamandır..

iki arada bi derede yazıyorum..

aslında işte işimi yeni bitirebildim..

hava inanılmaz limonata gibi.. daha burnumu uzatamadım..

ama uzatmak üzereyim..

ve bir çıkaracağım burnumu.. yarın da sürecek.. eminim.. o kadar güzel çünkü..

 

iki arada yazı eklememin nedeni hafızamın sonradan güzel şeyleri derine gömmeye meraklı olması..

o yüzden ya yazdım ya hiç yazılmayacak..

girişi eksik sonradan eklemeyi düşünüyorum..

not şudur ki..

bir.. bazı insanlarla.. bazı zevkler hiç azalmadan artmadan aynı kararda sürüyor..

yükselmiyor olmasının nedeni.. eksikli kalması değil..

her seferinde aynı doruk zevkin alınabilmesi..

aynı hayranlığın ya da yumuşatalım dersek.. beğeninin sürmesi..

abim uğradı bugün onunla sohbet ettik..

kanatlar var topuklarımda..

kimse ile konuşmayayım diyorum.. nerdeyse ..  tadı kaçmasın diye..

 

iki archeopath..  diye bi sözcük duydum bugün.. çok sevdim..

 

üç..arkeopat sözcüğünü duymama.. yıllardan sonra ilk kez hediye gelen bi kitaba borçluyum..

yok kitapta okumadım..

öncesini sonra yazacağım bir sohbeti sitemle bitirmiştim bir dostuma..

aman sen de alıp getirmezsin ha bire tavsiye edersin diye..

kitaplar hakkında…

bugün bir kitap getirdi bana..

sadece onu bıraktı ve kaçıyordu ki..

aa dur içine yaz bari dedim.. geri geldi ve açtı iç sayfasını..

gerçeğin bulunduğu tek yer olan tarihi daha çok sevmesi dileğiyle diye yazmış..

tarihe olan sevgim de.. paylaşılan anların değişmemesi gibi.. en yüksek düzeyde ve sürekli ama bu kitap içimi ısıttı..

 

kaçıyorum şimdi..

merdivenlerden düşmemeye gayret ederek..

ha bi de bu vardı..

dün ben merdivenlerden düştüm.... hemde bayağı uçtum..

sol omuz tutuk ağrılı ama fazla hasar yok..

bu kadar..

 

uçun ama sakince konun yere.. ve süper olsun hafta sonunuz..

en az benim kendi hafta sonumun olmasını istediğim ve olmasına..  karar verdiğim  kadar süper olsun…

Follow my blog with Bloglovin