25 Haziran 2015 Perşembe

kitaplar.. anı ve duygu kapsülleri.. dirayetli bir kadın..



benim okullum oya baydar..
okul ecizgiposta grubundaydik ikimizde..
o aralar sık sık pusu baskın haberleri ile sarsılıyorduk..
elimizden bir şey gelmiyordu.. öfkeleniyor isyan ediyorduk..
ne zaman haddini aşan yazılar dökülse ortaya .. terörü değil.. etnik grubu hedefleyen bir şeyler paylaşılsa..
itiraz edendi oya hanım..
azarlardı..
bir o bir de maya arakon..
bize tahammül edemiyorlardı..

oya baydar.. dikkatimi çekip.. özgeçmişini inceledim hatta..
subay kızıymış..
ben de öyleyim.. her yazdığı cevap..
genellememek gerektiği..
dikkatli değerlendirmek gerektiği.. insan haklarını bilen.. ve okulumuzda nasıl da özenle ayrımcılıktan uzak bir davranış biçimi kazandırıldığı konusunda idi..
uslubu sert de olsa..
cevaplar.. zayıf kalıyordu..
belletilmiş kalıplarda idi.. ve hep ama ile başlıyordu..

okuyordum..
iki gruptan da değildim..
ben de subay kızıydım..
orduyla ilişkim.. babamla ilişkim..güven dolu olsa da..
eski zamanların ordusu değildi artık ..
80 darbesinde epeyce bozulmuştu..
yine de..
ben bu sorunu çözmeyen devlete kızıyordum..
cemal beyin..
çadırına eşkiyanın saldırdığı anısıni dinlediysem de..
teröristlerden her bahsedildiğinde..
o dağlar kayalıktır..
her kayanın arkasında mağara vardır..vher mağarada şaki dediğini duysam da..
masal niyetineydi.. bu söylemler..
çünkü cemal bey.. eski istanbul'lu..
cemal bey çok kadınlı..
romantik biriydi..
saime hanım.. cemal beyin.. ne zaman şark görevi çıksa..
ben asker olacak adam mıydım..
istifa edeceğim diye isyan ettiğini anlatırdı..
son seferinde.. elbet edebilirsiniz..
önce beni boşayınız .. diye cevap verdiğini..
cemal beyin..
araziye çıkıldığında tek porselen kahve fincanına sahip subay olduğu..
paşanın teftişe gelince cemal kahveyi sen ikram et dediği anlatılırdı..
benim orduyla ilişkim..
3 yaşımdan sonra sivil bir babanın eskiye dönük anlattıklarıydı..
siyah beyaz filmlerdi..
oysa 80 ordusubabamın anlattığı ordu değildi..
o zaman da..
orduda çok fazla sadist.. psikopat da vardır demişti.. misal..
kimseyi işaret etmeden..
durum saptaması olarak..

yazara dönersek..
sonunda bir gün ..
yettiniz artık dedi ve grubu terketti..

o aralar elimde bir romanı vardı..
doğu ya da g.doğuda bitki örnekleri toplayan botanik biliminsanı bir kadın kahraman..
ve yaşadıkları..
biraz ters köşeye yatırılmış hissettim..

beni rahatsız eden gruptaki yazdıkları değil uslubu idi..
biraz üstten.. biraz buyurgan..
merak tesvik etmek yerine azarlarcasına..
protesto ettim kendimce yazarı..
almamaya okumamaya başladım..

zaman içinde ben de epeyce bilgi edinip.. doģal olarak fikir sahibi oldum..
fikir sahibi oldum diyorum.. çünkü daha önce bilgim yoktu.. sadece işlenmiş bir algım vardı..

bu fikirle birlikte etrafimda kurulan her cümle biraz daha rahatsız etmeye başladi beni..
tatlı sert ..
kendimce yumuşak ya da flörtöz..
bildiklerimi bilince söylemleri değişir mi insanların diye çabalamaya başladım..
bir baktım ki..
bu zor bir iş.. bu konuda ilk kez birinin kafasına odunu ekleştirmeyi istediğim an..
oya baydar düştü aklıma..

tavşan dağa küsmüş misali küstüğüm.. yazarla barışasım geldi..
kendi küser kendi barışırlara da bir sözü vardı saime hanımın..

o muhteşem hayatınız.. barışma kitabımız oldu..

"bu roman bir dersim romanı değil.. geç kalmış bir farkındalığın.. dışarıdan bakışın ve anlamaya çalışmanın romanı.." öyle tanımlamış yazar ve öyle..
dersimin kayıp kızlarının romanı da değil..
aslında bir kadın romanı..
bir yalnızlık romanı..
bir yaşlılık romanı..

kurgu guzel.. biraz tahmin edilebilir bir ögesi olmasına karşın seyri de sonu da dengeli..

son zamanlarda..
"önce söz vardı".. ifadesini sık sık kullanır oldum..
ama karşılığı olan..
"önce ses vardı.. yaradan 'ol' diyene kadar.. " ı da cebimde saklıyorum..

önce söz.. yani sözcüğün olması..
önemli..
çünkü sözcüklerin içinin doluluğuna oldum olası inanırım..
"ilginç belli bir bakış açısını iyi anlatan sorunlu bir sözcük.. anlamak sevmek için değil.. kendi üstün kültürünle kıyaslamak için" tümceleri bir derinlik kazandı o yüzden..

sıfat ararsam bu kitap için.. duyarlık arttırıcı diyebilirim.. iç ağrıtıcı değil..
karakterleri çok beğendim.. hepsi nefes alıyor..
yaşıyor..
acıyı anlatmaya çalışma nedeninin de çok iyi işlendiği..
insan vicdan sevgi tutku görev ve ilişkiler özgürlüklerin bir güzel birbirine halledildiği..
nabzı atan bir roman..

yani demem o ki..
"bazen bilebilecekken bilmemek.. farkında olabilecrkken olmamak da günahtır" ..
yazar demiş..
sayfa 405de..
bize yıllarca anlatmaya çalıştığı buymuş lise grubunda..
algılarınızı açın.. değiştirin demeye çalışırmış...
hatta belki.. kahramanın bir diva.. bir uluslarasi ünlü.. bir kristal kalesinde yaşayan kadın olması bu nedenle olmuştur....

ps.. kitabı okurken hemen parmak hesabı ile..
cemal beyin h.okulunu 36da bitirdiği..
38de izmitte olduğunu hesapladım.. oh dedim..
ve o madalyanın bizde olmadığına sevindim..
ayrıca.. 2. şark görevini ..
orduevi müdürü olarak yapmasına da..
nerden nereye getiriyorsun insanı hayat..

posted from Bloggeroid

22 Haziran 2015 Pazartesi

postnarsisistik nostaljik canıtınsız ..



#defterdenbloga
nisan sonunda aldım defteri..
çekirdek 'sen bunu alırsın bence'dedi..
bir albümle beraber aldım..
beni onaylar gibi.. 'al tabii' diyor..
neyi göstersem..
kendi alışverişlerine zemin hazırlıyor gibi geliyor..

roma'da ilk akşam yol kenarında gördük bu dükkanı..
mor turuncu süet deri albümler..
defterler..
sen burayı seversin bence dedi..
evde üç albüm dururken bir albüm.. bir defterle çıktık..

defteri çekirdek çıkarmış torbasından..
ortaya koymuş..
'sen unutmuştun' dedi..
'değil mi bunları'
'yok'dedim.. 'kullanmayacaktim daha.. ondan..'

incecik eflatun pelür kağıtlarına sarılı idiler..
çantadan çıkarınca soyup atmış..
ben çıkarsam kesin o kâğıtları elimle düzeltip.. saklardım..
bir işe yarar diye..
zaten öyle öyle çöp eve dönüştürüyorum..
ortaya konulunca süet kaplı albüm..
ilk tepkim.. tozlanacak..

saime hanımın şifoniyerinde ne çok 'kirlenmesin' ne 'tozlanmasın' ve ne 'bir gün gerekir'ler vardı oysa.. ağlaya ağlaya boşalttığım..
ve söz vermistim asla ben böyle bir temizliğe mecbur bırakmayacağım çocuk..larımı demistim..

bob marley 'başkalarını üzüntüden korumakla uğraşma.. senin katlanabildiğine onlar da katlanır' demiş..

ne zaman annemize dönüşüyoruz?
ne zaman içimizden geleni değil de..
çip çip diye bizden isteneni yapmaya başlıyoruz..

kaç tane defter var biliyor musun?
yazmaya başlayıp.. öylece bıraktığım..
bıraktığım bile diyemem aslinda..
bulamadığım icin bir diğerine geçtiğim..
yaşam iplikleri gibi..
her birinde o günlere ait notlar..
zamanında birkaç kitapta okuduktan sonra özenmiştim..
özel bir defterim olsun istemiştim..
arasına sıkıştırılmış resimler.. biletler.. eklemeler ile..
belki kızım.. oğlum.. torunum bulacaktı.. sevecekti..
ileriye dönük bir köprü .. bir iletişim huzmesi..
oysa kimsenin kendinden başka kimseyle iletişmediği zamanlardayız..
.....
yapmam gereken bir şey olduğu fikri beni rahat bırakmıyor..
sanırsın kulağıma fısıldanmış bir amaç var..
güzel anlamlı değerli mosmor bir amaç..
ama gündelik yaşam uğultusu içinde..
net duyamıyor..
ne yapacağımı bulamıyorum..

#notdefterlerimden birinin icine yazdığım bu yazıyı alıntıladım..
çünkü son günlerde aklımda olan bir fikir var buraya yazmak istediğim..
saime hanımın evindeki hoşuma giden herşeyi aşırırdım..
kendi odama.. sonrasında evime..
o da bazen güler bazen sinirlenirdi..
almak istediğim eşya ile saime hanımın gönül bağını hiç düşünmezdim..
sehpa sehpa idi.. halı halı..
şimdilerde çok benzerini çekirdek yapıyor..
leke için orijinal bir yatma oturma sistemi gördüm pinterestte.. yaptırdım..
ama leke hiç oralı olmadı..
ben de dün yeniden amaçlandırdım..
boyadım..
armutluya götürmek için..
çekirdek.. anında.. 'ben alabilir miyim odama' dedi..
evdeki hoşuna giden herşeyi odasına topluyor..
birgün kapıya bir kamyon dayayıp taşınıverecekmiş de..
koli hazırlar gibi..

dün birden saime hanımı düşünmem bu yüzden..
'biz de dermeçatmalarda mı yaşayalım..' diye itiraz etmişti sonunda..
dün ben de tam itiraz edecekken.. anımsadım kendi yaptıklarımı..

defterde bulduğum notlar da bu düşündüklerimle örtüştü..
ne zaman annemize dönüşürüz..
belki de kızımız bize dönüştüğü zaman..

bir diğer neden de..
blogda bir yazımda çekirdeği ve arkadaşını anlatmışım bir zaman..
bağlantıyı attım.. bak iki sene önce ne olmuş diyerek..
'ağladım..'
yazmış cevap olarak..

akşam da..
ben asla senin bloğunu okumayacağım..
çok etkileniyorum..
dedi..
bir de defter hazırlama niyetimi duysa..

aslında bu köprü..
bu iletişim merakı..
bir iz bırakma çabası..
bir narsisizm göstergesi..
biliyorum..
da ne gam..

posted from Bloggeroid

postnarsisistik nostaljik canıtınsız ..



#defterdenbloga
nisan sonunda aldim defteri..
çekirdek 'sen bunu alırsın bence'dedi..
bir albumle beraber aldım..
beni onaylar gibi.. 'al tabii' diyor..
neyi göstersem..
kendi alışverişlerine zaman hazırlıyor gibi geliyor..

roma'da ilk akşam yol kenarında gördük bu dükkanı..
mor turuncu süet deri albümler..
defterler..
sen burayı seversin bence dedi..
evde üç albüm dururken bir albüm.. bir defterle çıktık..

defteri çekirdek çıkarmış torbasından..
ortaya koymuş..
'sen unutmuştun' dedi..
'değil mi bunları'
'yok'dedim.. 'kullanmayacaktim daha.. ondan..

incecik eflatun pelür kağıtlarına sarılı idiler..
çantadan çıkarınca soyup atmış..
ben çıkarsam kesin o kâğıtları elimle düzeltip.. saklardım..
bir işe yarar diye..
zaten öyle öyle çöp eve dönüştürüyorum..
ortaya konulunca süet kaplı albüm..
ilk tepkim.. tozlanacak..

saime hanımın şifoniyerinde ne çok 'kirlenmesin' ne 'tozlanmasın' ve ne 'bir gün gerekir'ler vardı oysa.. ağlaya ağlaya boşalttığım..
ve söz vermistim asla ben böyle bir temizliğe mecbur bırakmayacağım çocuk..larımı demistim..

bob marley 'başkalarını üzüntüden korumakla uğraşma.. senin katlanabildiğine onlar da katlanır' demiş..

ne zaman annemize dönüşüyoruz?
ne zaman içimizden geleni değil de..
çip çip diye bizden isteneni yapmaya başlıyoruz..

kaç tane defter var biliyor musun?
yazmaya başlayıp.. öylece bıraktığım..
bıraktığım bile diyemem aslinda..
bulamadığım icin bir doğerine geçtiğim..
yaşam iplikleri gibi..
her birinde o günlere ait notlar..
zamanında birkaç kitapta okuduktan sonra özenmiştim..
özel bir defterim olsun istemiştim..
arasına sıkıştırılmış resimler.. biletler.. eklemeler ile..
belki kızım.. oğlum.. torunum bulacaktı.. sevecekti..
ileriye dönük bir köprü .. bir iletişim huzmesi..
oysa kimsenin kendinden başka kimseyle iletişmediği zamanlardayız..
.....
yapmam gereken bir şey olduğu fikri beni rahat bırakmıyor..
sanırsın kulağıma fısıldanmış bir amaç var..
güzel anlamlı değerli mosmor bir amaç..
ama gündelik yaşam uğultusu içinde..
net duyamıyor..
ne yapacağımı bulamıyorum..

#notdefterlerimden birinin icine yazdığım bu yazıyı alıntıladım..
çünkü son günlerde aklımda olan bir fikir var buraya yazmsk istediğim..
saime hanımın evindeki hoşuma giden herşeyi aşırırdım..
kendi odama.. sonrasında evime..
o da bazen güler bazen sinirlenirdi..
almak istediğim eşya ile saime hanımın gönül bağını hiç düşünmezdim..
sehpa sehpa idi.. halı halı..
şimdilerde çok benzerini çekirdek yapıyor..
leke içon orijinal bir yatma oturma sistemi gördüm pinterestte yaptırdım..
ama leke hiç oralı olmadı..
ben de dün yeniden amaçlandırdım..
boyadım..
armutluya götürmek için..
çekirdek.. anında.. 'ben alabilir miyim odama' dedi..
evdeki hoşuna giden herşeyi odasına topluyor..
birgün kapıya bir kamyon dayayıp taşınıverecekmiş de..
koli hazırlar gibi..

dün birden saime hanımı düşünmem bu yüzden..
'biz de dermeçatmalarda mı yaşayalım..' diye itiraz etmişti sonunda..
dün ben de tam itiraz edecekken.. anımsadım kendi yaptıklarımı..

defterde bulduğum notlar da bu düşündüklerimle örtüştü..
ne zaman annemize dönüşürüz..
belki de kızımız bize dönüştüğü zaman..

bir diğer neden de..
blogda bir yazımda çekirdeği ve arkadaşını anlatmışım bir zaman..
bağlantıyı aytım.. bak iki sene önce ne olmuş diyerek..
ağladım..
yazmış cevap olarak..
akşam da..
ben asla senin bloğunu okumayacağım..
çok etkileniyorum..
dedi..
bir de defter haxırlama niyetimi duysa..

aslında bu köprü..
bu iletişim merakı..
bir iz bırakma çabası..
bir narsisizm göstergesi..
biliyorum..
da ne gam..

posted from Bloggeroid

16 Haziran 2015 Salı

ben yine özledim..

öyle basit ki armutluda kurduğum yaşam..
küt bir masa var misal..
ne ağacından bilmiyorum..
buna ağac denir mi yoksa bildiğin odun mu desek diyebilirim hatta..
4 sandalye var etrafında.. thonet sandalye dediklerinden..
çürük çarık şeyler.. üçü koyu renk cilalı.. birini dışarda unutmuşlar malesef.. bütün cilası uçup gitmiş.. ahşabı beslemek ister..

sedir var misal.. karşısinda saime hanımın en sevdiği koltuk..
kahve masası cemal beyin manevra sandığı..
içinde yemek masası örtüleri..
bir de defne dalları..
bir üstten kapakli aslan ayaklı odunluk var.. itina ile laciverde boyayıp üzerine bir çapa.. sekiz yönü gösteren yıldızı çizdiğim..

denizden bulunmuş tahtalar kiremitler ponza taşları..
hatta makara sistemi..
hangi balık ağından firar ettiyse..

laciverde boyalı sehpa.. saime hanımın.. çok kızabilirdi boyadığım için..
aslan ayaklı ama cilasız mermer üstlü olan.. ikinin biri..
diğerinin mermeri kırıldı..

öyle basit ki..
hali yok yerde..
şu kokulu talaşların durduğu kutu bir yerden.. minik kırmızı kus kafesi baska yerden..

raflar dolusu tek tek toplanmış her kahve fincanının nerden geldiğini.. hangi ruh halimde bana katıldıklarını biloyorum.. tek tek.şu ortunun bahçede kurduğum bir masada serili iken konuk arkadaşımın nasıl ağladığını unutmadım..
örtünün kenarındaki mavi cizgilerin.. hemen arkasındaki ortanca çiçeklerinin mavisine nasıl uyduğunu..
ortancalar yok artık.. çelik almalı bu ağustusta..
o örtüyü sofrayı unutmadım da..
diğerinin kenarına şu çay takımlarını ne zaman lacivert iplikle kanaviçeledim.. unutmuşum..

bir puf gerek o sedirin önüne..
hamagın içine bir yumuşacık örtü gerek..

kameriye gerek şu bosluğa.. şuraya ya lavandinler ekmek gerek..
lavantayı rozmariyi götürüp ekmek gerek..
ha bir de fazladan buz kalıbı gerek..

bana ateşte kaynatılabilecek bir kazan gerek..
kumaşlar yünler boyamalı..
aman dur daha değil..

o şarap kutusunu beyaza boyamak gerek..
odunları onun içine koymak..

banyoyla işim var azıcık..
onu da bir tamam etmek gerek..

tam kapının önüne bir bank gerek.. yanına bir askı.. bir soluklanma köşesi..

beyaz şarabı önceden sogutmak gerek..
eski kaşarı ince talaşlar halinde kesmek..
önüne bir resim defteri açıp..
bahçeyi planlamak gerek..

denizci fenerini yakıp asivermek..
bahce tasarımcının yerlestirdiği lambaları söndürmek..
samanyolu seyretmek..
yıldız kayması beklemek..
bir salkım üzüm ve bir avuç cevizi..
beyaz şaraba katık etmek..
okuduğun kitabın arasına bir yaprak bir dal bir kuş tüyü sıkıştırmak..

ne kadar sürer bilmiyorum etki..
ama basitlik beni çağırıyor.. elimi attığım her şeyin bana ihtiyacı var..

benim de onlara dokunmaya.. patikaları bile boyayasım..
elimi çimentoya da sokasım var..

içine çektiğim her nefeste oksijeni..
uzaklardan gelen odun yanığını..
kapı dibindeki yaseminin kokusunu algılamak..
birden iyi ki yaşıyorum diye sevinmek..
birşeylere teşekkür etme arzusu duyuvermek..

işte bu kadar basitken ve güzelken yaşam.. hiç anlıyamıyorum..
daha daha daha diyenlerin kıyamını..

şiir düşüyor aklıma..
kitap düşüyor..
rebetico düşüyor..
merdivenler düşüyor..
yol..

gidenler düşüyor..
ne cemal bey gördü bu evi..
ki ben eski toplamaktan söz ettikçe o..
ben sana alırım..
hepsini yepyeni alırız diye telaşlanıyordu..
ne saime hanım..
ki görseydi bu sefer de salvador dalinin evine benzetirdi..

tam hüzünleneceğim..
vazgeçiyorum..
yapacak çok işim var..




posted from Bloggeroid

15 Haziran 2015 Pazartesi

kısa ama canıtın..

sene bilmemkaçyüzdoksan kaç..
kadının biri doğal kağıt yapımı anlatıyor bir yabancı dergide..
atık kağıtlardan kağıtözü yapıyor üzerine yapraklar tohumlar anılar atıyor..
bir kuzenim himalayalardan doğal kağıt getirmiş kenarları pıyrınmpıyrım onları çerçeveleyip duvara asıyorum..
her gelen dümdüz kağıtlara bakıyor .. anlatıyorum..
Himalayalarda bir köyde yapılıyor..
dokusunun güzelligine vuruldum..
hıhı diyorlar..

o kağıtlardan kartvizit filan yapıyor kadın dergide..
bir çerçeve biraz sinek teli ile evde kendi kalıbını yapmayı tarif ediyor..
sinekteli almaya gidecek Zamanım yok..
bir plastik saksıyı kağıt hamuru ile kaplıyorum..
yeşile boyuyorum..
ancak papier maché'ye geçebilmiş oluyorum..

kadın .. atölye kurmuş.. kağitları için.. mektup kağıdı zarfı tarif ediyor.. yazılınca mürekkebin dağılmaması için.. nasıl astarlanacağını anlatıyor..
ben bir kalıba kat kat kağıt yapıştırarak..
üzerine deniz kabukları serpiştirip.. onun üzerine de pölür kaplayıp.. çanak yapıyorum.. hala papier machédeyim..

artan mumlari eritip yeniden mum yapabilirsiniz diyor kadın..
vardır bi on sene..
kendi mumumu yapıp içine kara biber topları.. kahve taneleri ekleyip.. yapıyorum.. burda artıya geçmişim..

defterler dolusu.. klasörler dolusu yapılacaklar..

böyle densin arkamdan..
yapılamamış yapılacaklar listelerinden ibaretti...
posted from Bloggeroid

2 Haziran 2015 Salı

at kestanesi varmış meğer canıtın hiç söylemiyorsun .. ayıp..

arabayı sokakta park ediyorum..
bizim sokak ağaçlı bir ara sokak ..
sabah arabanın ön camında üç üzeri dikenli minik yemiş vardı..
aldım attım çantaya..
biraz yeşil iyidir.. can yoldaşı olarak..

dün bir aplikasyon görmüştüm.. bitki tanıma aplikasyonu..
önce minik at kestaneleri olduğunu düşünmüştüm o yemişlerin..
ama bizim sokakta at kestanesi yok..

at kestanesi ilk tanıdığım ağaçlardan..
o yüzden aplikasyon benzer yemişe 'avrupa kayını' deyince..
şüphe duymadan kabul ettim..
çünkü bizim sokakta atkestanesi  ağacı yok.. 
ordan geldi bu fikir.. ne zaman tanıdım ben ağaçları..

önce küçük prensin baobap ağacını tanıdım..
hani bütün gezegeni kaplamasınlar diye düzenli temizler ya küçük prens.. 
sonra elma ve vişne ağaçlarını..
cemal bey bahçeye ekmişti..
vişne ağacıyla birsamimiyetim yoktu ama elmalar..
bomonti fidanlığından alınmıştı golden elmalar..
yaz boyu altına yayılıp kıtap okuduğum..
alt dallardaki bütün elmaları dalından koparıp çekirdeği ve koçanıyla yediğim ..
yaz sonu gazete kağıtlarına sarılıp bahçe odasına saklanan..

osuruk ağacını tanıdım..
'bir genç kız yetişiyor2daki genç kızın yangın merdiveninin dibinde olan..
altında kitap okuduğu..
fakirlerin mahallelerinde bulunur bu ağaç diye anlattığı..
şimdi bizim sokak bunlarla dolu..
porsuk ağacını da kitaplardan öğrendim..
ama anımsamıyorum bak şimdi hangisinden..

sonra da at kestanesini tanıdım..
lisemin bahçesinde onlar vardı..
hatta onlardan dolayı isimlenmişti o bahçe.. cour des marroniers.. 
yere düşüp patlarlar kızıl kahve yemişlerini sergilerlerdi..

ve çınarı tanıdım..
abimin saime hanımın koyduğu adıdır..
ağacın kendini tanımadan..
saime hanımın abime işlediği yaprakları dökülen bir çınar ağacı motifinden tanıdım..
kıskandım..

ve malta eriğini.. en sevdiğim meyvedir..
cemal bey çıkar çıkmaz alır getirir..
yıkayıp önüme koyardı..
yiyip de toprağa fırlattığım çekirdeklerden sürüvermişti..
bahçede.. aşısızdı meyve vermemişti..
bir çekirdekten yetişip ama meyve de vereni armutluda bahçemde..

ve meşe ağacını.. tanıdım sonra..
meşe palamudundan satranç takımı yapan birçocuk romanı kahramanı sayesinde..
sonra palamutlardan topladım yine armutlu'da.. onları ayna kenarlarına fotoğraf çerçevelerine yapıştırdım..
ama bir türlü bilemedim nasıl satranç takımı yapılır..

ve çamları tanıdım .. ilk olarak mavi çamı..
cemal beyden yılbaşı ağacı istediğimde gidip budayıp birleştirdiği dalların sahibiydi mavi çam..
bir zamanlar kayıkhaneye inen merdivenlerin  olduğu yere dikilmişti.. 
sahil yolu yapılırken doldurulan bakırköy körfezinin kenarındaki çocukluk evim yalı olmaktan apartman olmaya geçiş yaptığında..
o kayıkhaneye hiç kayık bağlamadık ama bir sokak köpeği sahiplenip orda bakmıştık..
toprak doldurulmadan önce..

sonra kızılçamları.. bir  marmaris gezisinde..
sonra fıstık çamını.. bir çınarcık gezisinde..
sahilde kıyıya vurmuş köpekbalığı yavrularını da görmüştüm o gezide..
fıstıktan bir çam yetiştirdim de sonra.. boyu evimin boyunu geçti şimdi..

kavakları tanıdım.. o büyüdüğüm sahildeki evin yakınına ekilen..
ve ne zaman pamuk pamuk dökseler.. 
saime hanımın oğlunu hasta eden kavakları..

serviyi tanıdım..
hiç kabristan ziyareti yapmadım ben.. 
o yüzden çanakkale içinde bir uzun servi türküsünden tanıdım onu..
ve üç servi diyen ruhi su'nun sesinden..
bir de divan edebiyatı güzellerinden..

sonra kayın ağacını..
nazım'ın kaleminden tanıdım onu..
karlı kayın ormanında beraber ..
o efkarlanmasın diye elele  yürüdüğümüzde tanıdım..

limon mandalina portakalı tanıdım.. hepsi çiçekteydiler.. 
ortalığı sarmıştı kokuları..bir okul gezisinde ..
sigaraya başladığım geziydi.. 
fuşya bir hırkam vardı.. ve incecik kaşlarım..
sonra çekirdekten yetiştirdim geçen sene.. bir kahve fincanında..

zeytin ağacını tanıdım ..
zeytin ağacı gibi içimden çürüdüm deyişi yüzünden merakla baktım.. 
içine dışına..
her evimin bahçesine ektim birer tane..

hbç'yi dersanelere taşıdığım zamanda..
bir zeytinlik gençleştirmesinde.. 
kestikleri ağaçlardan yapılmış bir ceviz kıracağı aldım bir zeytinyağı dükkanından..   
girdi mutfağıma.. hbçye verdiğim cevizlerle birlikte.. o da kırılıverdi..
ve leman hanımdan gelen bir bardak dolabının kaplamasıyla girdi salonuma ....
o kırılmadı.. 
nar ağacını süs narı olarak tanıdım..
leman hanımın balkonunda..
manolya ağacını tanıdım ..
muhtelif sarayların bahçesinden..

erguvanı tanıdım.. yer gök erguvan olduğunda..
ve hain yehuda yüzünden utanıp da morardığını öğrendim çiçeklerinin..

söğüt ağacını tanıdım.. 
incecik bir dal olarak girdi hayatıma..
köklendirip ağaç ettim..
altında oturup denizi seyrettim..
altında önemli bir karar da verdim onun..
buz gibi beyaz şarabımı içmeden..
az önce migren ilacı yuttuğumdan.. 
ölür müyüm kalır mıyım diye baktığımda..
'alkolle etkileşimi bilinmemektedir' yazdığını görünce prospektüsün..
kahkahalarla.. 
tamam demek ki şimdi öğreniyormuşuz deyip kadehi diklediğimde..

ağaçtan sayarsan kocayemişi tanıdım..
ailecek uzun bir orman yürüyüşünde  toplayıp yediğimiz..
o zaman minnacık olan çekirdeği eve geri ulaştığımız anda.. 
kapının önünde kusturan..

bozkırın tek ağaçlarından birini tanıdım sonra..
hbç'nin bir babalar gününde fotoğrafını çekip babasına gönderdiği ağaçla..
sen bizim ailemizin ağacısın.. bir gün ben de gölgenden çıkarsam böyle bir ağaç olmak istiyorum diye attığı mesajdan öğrendim..
tek duran ağacın gücünü ve güzelliğini..

ıhlamurları öğrendim..
iğde ağacını.. dalından meyve yediğim..
kokusundan başımın döndüğü..
bir koltuk gibi açılan geniş dallarını yastıkla besleyip yuvalandığım..
kökleriyle cemal beyin bahçesinin zemin kaplamasını kabartan..

dut ağacını süsünden tanıdım..
dalları aşağı sarkıyordu aldığımda..
sonra yukarı verdi dallarını süs dutunun ulu bir dut olası geldi..
engel olmadım..

incir ağacını datçada tanıdım..
yaz gecelerine keskin birkoku salan..

armutu tanıdım..
sulu büyük armutlarla yaz başını süsleyen.. cemal beyin bahçesindeydi..
kış armudu.. bu evimdeki ilk aşkım.. 
ayva ve kayısı da vardı ya..kişilik sahibi olan armuttu..
önce kayısı bozuldu..
sonra ayva..

kiraz ağacını bir arkadaşımın bahçesinde tanıdım..
deli gibi meyve verirdi.. birgün bir fırtınada.. 
devriliverdi köklerini uzattı göğe..

şeftali ağacını piçinden tanıdım..
ektiğimiz fidanın yanından çıkıp.. bir mevsimde boyu onu aşıverince..
ağacı kesip piçi tuttuk..

ceviz ağacını.. kargalar dikermiş.. 
ama ben..
çb'den tanıdım.. hiç durmadan yetiştiriyor..
her sene en az üç tane..

applikasyonun kayın demesine itirazlar gelince frysimin bukunun dostlarından..
at kestanesi bu deyince onlar..
farkettim kafamı kaldırıp da yukarı bakmadığımı..
hayat işte böyle..
bazen bakmıyorsun etrafına.. emiyorlar çünkü ışığını..

eve gelip arabamı yine aynı yere parkettim..
başımı kaldırıp baktım..
tepemde bir osuruk ağacı..
sonra rüzgarla kımıldadı dallar..
o ne..bir at kestanesi tam arkasında osuruk ağacının ..
komşu sitenin bahçesinde..
yeni büyümüş bu kadar..
dalının birini..
usulacık aradan sokağa uzatmiş..

demek bu kış başında sokağımda..
atkestaneleri dolanacak yerlerde..
ve ben bakıpsaime hanımı anımsayacağım..
kestane kabuğundan çıkmış.. kabuğunu beğenmemiş derken gözlerini kısışını..
alaylı gülecek gözleri.. 
ne güzel..





Follow my blog with Bloglovin