29 Mart 2013 Cuma

factoid.. canıtın.. hüzün.. 21lik çekirdek gelecek geçmiş.. ve diğerleri..

Bu hafta sonu hava sıcak olacakmış.. 
Çekirdek bugün yarışmaya katılıyor.. sabah kapışmadan gönderdim güzel dileklerle.. 
Başım ağrıyor ama.. 
Ankarada bir parka kitap rafı ekliyorlarmış.. 
Ama istanbulda yokmuş daha 
365de iyi gidiyorum..
Hatta “düşük ışıklı” ortamda dandik makinemle fotoğraf çekmeyi bile başardım.. hem de ne şartlar altında.. 
21lik düştü sabah.. bizim eve.. düştü derken geldi.. yani..
sol koluna dövme yaptırmış.. ommla başlayan bişeymiş.. sanskritçeymiş.. son derin konuşmamızda..
rastafaryenizmden konuşuyorduk oysa..
hah oldun yani dedim.. nirvana he??..
hiç öyle birşeyin derdinde değil o ygiler filan dedi..
onlar beklentisizliğe çalışıyor..
beklentin hırsın olmaz ise.. 
o zaman zaten hayal kırıklığın olmaz..
ah mahvoldum öldüm bittim demezsin.. aynen devam edersin yaşamaya..

bu iyi bişey mi bilemedim..
umarsızlıktan farkı ne..
farkındalıksızlıktan..
bilemedim..

.. uyudu biraz.. seve dide kaldırdım dediği saatte.. bir tepki verdi dediğim birşeye. Şu cümleyi kurdum..
“kırk yılda bir gelip üç cümle anlattığında ben değişimlerini anlayamıyorum.. orda burda dinlediklerinden .. yayınladıklarından anlıyorum bişeyler olduğunu ama çıkartım oluyor istemiyorum çıkartım yapmak çünkü çıkartımlarda kendimiz kendi değerlerimiz oluyor.. oysa ben seni bilmek anlamak istiyorum..
Ve durdum sonra .. dünyanın sırrını keşfetmiş gibi hissettim kendimi..

Çıkartımlara kendimizi katıyoruz o nedenle çıkartımlar hatalı oluyor..

Hüzün alabildiğine içimde koşturuyor yine..
Ne çiçeklerin ne geldiğini hissettiren baharın..hüznü azaltmaya etkisi oluyor..

Hüzün.. izlediğim filmde.. dinlediğim müzikte..
Yarışmaya katılan bir arkadaşının telefon jokeri olan 21liğin çalan telefona cevap vermemesinde
hatta sabah bize gelip uyumasında bile gelip çörekleniyor en kocaman en buğulu haliyle..

aslında nedenini biliyorum..
kendi yaşamımda alıp önüme takvimi ve bir adet boş kağıdı..
çizerim ben..
yolumu..
misal bir şey yapmak istiyorum..
ne istiyorsam onu ve ona ulaşmak için gerekenleri..
malzemeler.. tarihler süre.. masraf.. 
emek.. hepsi bir düzende çıkar karşıma..

artık böyle şeyler yapmama gerek yok gerçi..
ama günlük yaşamın basit davranışlarında bile yapıyorum bunu ben..

eskiden daha ciddiydi..
uzmanlık sınavı ilk kayıt .. son kayıt.. çalışılması gerekener.. sınav yeri araştırması kalınacak yer.. kalemi silgisi.. ince ve ayrıntılı bir listedir bu.. ilk ve son tarihleri içerir.. iyidir..
hedefe adım adım yaklaştırır..

çocuks da büyürken.. hem uyguladım. hem de.. öğrensinler diye birlikte yaptım onlarla..
her vesile ile..
ama uygulamıyorlar.
öff kasma deyip duruyorlar..
yaşamı erteliyorlar..
son dakikada folluk peşine giriyorlar..
önce yayıl sonra geril yaşamlarının özeti sanki..
ve ben sorumlu ebeveyn..
karışmıyorum..
ama bir liste var elbet benim içimde de..
ve yanına liste atamadığım her olayda hüzün  basıyor.. "ben öğretemedim" sorumluluğu ..
adım attığım yerden toz kaldırır gibi hüzün kaldırıyor havaya..

tuhafım evet..
ve evet papayı da ben vurmuştum zamanında..

bir anne ile çocuğunun bizim tarzımızın dışında bir iletişimde olduğunu görmek.. 
hemen kaldırıyor ayağa bu suçluluk duygumu..
acaba ben de??.. 

hüzün en çok anneliğimde..
iki çocuk bir de hüzün doğurdum sanki ben....

21lik bazı badireler atlattı kendi çapında.
bir konuştuğumuzda hala düşüktü tonu..
sonra bir aradım..
ses mutlu..
anneyi apdeyt etmen gerek dedim..
mutlanınca ben artık iyiyim demen gerek..
tamam dedi.. mutsuzken seni aramam bi daha..
dun..nolcak..
al sana yine hüzün.. 

Yeni bir şey yapmaktan kaçınma dönemidir bu dönemler benim için..
O yüzden..
Bildiğin durumdayım blog.. okuyor izliyor.. düşünüyor ve ..
Notlar alıyorum sağa sola..
Sağdan soldan çıkan başka notlara hüzünleniyorum bir de..

yeni bir sözcük öğrendim..
factoid.. türkçe karşılığını ben bilmiyorum.. belki faraziye olabilir..

olduğuna inanılan bir olayı olmuş varsayarak ona dayanarak bir tez oluşturmak.. kanıta dayalı olmayan açıklama.. 

diyorlar ki.. cümlelerine.. karşı süper bir cevap kısa öz..
denedim..

"ama çok iyi geliyormuş".. dedi biri.." factoid bunlar.. konuşmama değmez".. dedim..
anlamadı .. o yüzden kesti konuşmayı..

etkili başarılı sözcük.. sevdim..
tavsiye ederim..



 Image Hosted by ImageShack.us

26 Mart 2013 Salı

kitap.. eleştiri.. dekorasyon . seni kim beğensin.. martılara takmısın zaten ve diğerleri...

sen de bişeyi birini beğensen..

seni kim beğensin??..

bu iki cümle ergenliğim ve gençliğim boyunca duymaktan bıktığım iki cümle idi..

hala da öyle de artık yaş ve konum gereği pek söylenemiyorlar..

eleştiri severim..
şöyle dört başı mamur ve gerçekçi olanını..
olayın tüm yönlerini bilen birinden gelen eleştiriyi severim ..
ciddiye alırım..
kabul edebilirim ve değişebilirim hatta..

feci eleştirebilirim.. eleştirirdim de..
ama yine artık yaş ve konum nedeniyle vazgeçtim..
soruyorum sadece..
sence doğrusu bu muydu..
daha ne kadar devm edebileceksin..
şeklinde..

cevabı verebiliyorsa karşıdaki memnun demek halinden..

paylaşıp uyarmaya da diyeceğim yok..

eleştirmiyorum dedim ama bu pek beğendiğim anlamına gelmiyor..
herkesi beğendiğim anlamına da gelmiyor..
ama kimseyi değiştiremeyeceğimi gayet iyi biliyorum..
komutsa..
onu hiç vermiyorum ..
sadece işte.. ki görevim bu..
onun dışında..
çocuksa bile vermiyorum..

komut akıl eleştiri..
bir kaç gündür yazdıklarıma bakarak..
kendi kendime..
aman ne ego dedim..
sen de bi kere de biyere gitsen de beğensen.. bişeyi de beğensen..

ama napayım beğenmiyorum.
olara söylemiyorum yutuyorum..
ama..
buraya  not ediyorum işte..
okuyanlar ve blog ve canıtın da diyordur.. aman sen de bi kere de beğensen. 
seni kim beğensin atalet.. diye..

pek beğendim..
neyi??..

bir kaç isim tamlamasını..
başkalarına.. "bana -bile-bir-sır-olan-yeni-okunacak-kitabı-seçme metodlarımı açıklamayı sevmiyorum cümlesini.. sevdim..

arkadaşınla sohbet ediyorsun.. sana okuduğu kitaptan söz ediyor .. sen de "ilginç/ hoş(buraya beğeni içeren bir sıfat yerleştir) görünüyor" dedin..
sen neşeli hayatına gittin.. 
bir sonraki karşılaşmada..
o kitabı sana getirmiş buldun onu karşında..
"oh shit".. 

bölümünü sevdim.. 

kitabı getirene  yönelik..
"yeterince ilgimi çekseydi alırdım zaten ya da sana bana ödünç verir misin derdim "..
bölümünü de..

şimdi okuyor muyuz kitabı yoksa okumuyor muyuz..
okumazsak arkadaş sorarsa napıyoruz.. gibi bir ikilemdeyiz demiş yazar..

ben tabii.. lanet kişi olarak okumayacağım şekerim diyebiliyorum da..
bazısı diyemiyor demek ki..

ayrıca kitap ve arkadaşla ilgili bir sorgulama var ki pek ilginç geldi..

diyor ki..
kitabı size veren kişi ne kadar yakın..
çok uzaksa sorun değil.. zaten az görürsünüz.. o zaman akadar ya unutulur ya da okursunuz..
çok yakınsa sorun değil.. ona anlatabilirsiniz.. neden şu anda bu kitabı okumak istemiyorsunuz..
sorun olan ara gruptur diyor..

kitapla bağlantılı olarak da..
eğer arkadaş kitabı verdi ve çokkkkk etkilendiğini söyledi ise..
yapıcak bişey yok okuyacaksın diyor..
ve arkadaşın neden bu kadar beğendi etkilendi.. anlamaya çalışacaksın..
eğer çok yakın arkadaşın bu kitabın hayata bakışını filan değiştirdiğini söylüyor ise..
ve sen okudun ama hiç de öyle hissetmediysen..
o zaman arkadaşını bir incele bakalım diyor..
gerçekten o kadar yakın arkadaşın mı ki??..

bu tehlikeli işte..
zira bu aralar ben..
bazı kitaplardan söz ederken..
gözlerim filan büyüyor.. serotonin tavan yapıp sesim bir perde yükseliyor ve..
süper filan demesem de.. anlıyorlar işte..

ya benim kaçırdığıma hükmederlerse..
bir elin parmağını geçmeyen arkadaşlarımdan bir ya da birkaçını kaybetmeye değer mi ki bu okuma işleri der..

kaçarım ben..
dekorasyon çılgınlığım da obsesif düzeyde gerçi benim ama.
yine de daha az  tehlikeli..



Image Hosted by ImageShack.us

25 Mart 2013 Pazartesi

sert sesler.. ünsüzler.. martılar desem.. ve diğerleri kimdir ki..

sert sesler ünlüler  etrafımda..
sert vurgular..
komut denemez.. 
ama öneriler..

...nı okudun mu..
hayır..
oku..
!!!


yılda üç kez görüşüyoruz..
ben robin williamsın filmindeki spagetti havuzunda yüzmek isteyen kadın gibi.
yuvarlanıyorum kitaplar arasında..
sen bilmiyorsun bile.. 

bu çok satan ..
gereksiz ünlü edilmiş insan biyografisini okumak istemiyorum..
üstelik yazılana ayrı..
yazana ayrı gıcığım..

aynı gün sevgi vefa dürüstlük yazısı yayınlanırken 
aynı gün  sevgilisiyle basılan evli çocuklu hatta eşi de gebe  insana.. 
içim ısınmıyor bir daha.
her dediğine yaa evet tabii.. kesin kesin ..
diye sarkastik cevap vermek istiyorum..

bir prensibe bile tutunmayıp..
her an taraf fikir değiştirene de..

fikir değişir.. 
elbet ama bağlantılı değişimlerdir.. 
seyir  defteri düzgün olursa yol yoldur..
yazarların da insanlar gibi hata yapma yoldan çıkma hakları vardır..

ama bunca göz önünde insansan 
ya az daha ketum olacaksın..
ya da  bu tuttu diye.. 
habire vefa sevgi dürüstlük özlü yazıları yazmayacaksın..

insan beşer.. gün gelir şaşar..
şaştıysa edebiyle titrer kendine gelir..
gelmelidir..
gelmiyor ise..
benim işim olmaz.. 
yoluna gül sermem arkasından su da dökmem..

"bunu" okumalısın diyene..
"hayır" dedim de ne oldu dersin blog..
ne yaptı "oku" diyen..
tuttu kitabı özetledi..
nasıl  ortada kalıvermişler..
nasıl annesi zor günlerde büyütmüş nasıl her bir yaptığı epik şiir kahraman adam tonuyla anlatıyor..

sonunda..
alınma ama dedim..

bu tip şeylerden nasıl etkilendiğinize bakınca..
neden sizin bir fanusta yaşama lüksünüz oldu..
ve benim de olmadı diye hafiften sinirleniyorum..
bu anlattıkların beni etkilemiyor..
bu anlatıklarını yaşayan binlerce  insan var biografisi yazılmayan.. 
zira yaşamını sürdüren ama öyle ankormen filan olmayan..

dedim.. bunları dedim.. evet..
baştan alınmam canım ne alınayım filan demişti..
ama bu dediğime hiç cevap vermedi..

fotoğraf çekiyorum dedim..
3altmışbeş'e koyuyorum..
bıdıbıdının her hafta temalı fotoğraf yarışması oluyor dedi..
ben almıyim dedim..

öykülü fotoğrafl albümlerinden söz ettim sonra..
bastır dedi..

sert seslilerle çevrili etrafım..

bahçe soğuk..
armut ağacım çiçeklendi.. ayvada elmada ses yok daha..
komşunun erik ağacı da çiçeklendi..
ama yaşlandı o erik.. az çiçeği var..
kızılcığım çiçeklendi bir de..
nergislerim cüce olanlar..
kendi kendilerine açtılar soldular..
sümbüllerim mor morlar..
soğuklardan dolayı batıp belki de asla çıkmayacak yeşilliğim de var..
hayat bu ara benden beklentilerle dolu..
bahçenin düzenlenmesi gerek..
bahçedeki yemek masasını gönderdim..
sandalyelerini de..
ve yastıklarını da..

üç yıldır yazların rutubetinden asla yemeğe çıkmıyoruz bahçeye..
oturma grupları yeter..
dedim..
bir ferahlık oldu bir genişlik pek memnunum.

bir iki basit fikir gördüm nette.. onları uygulayacağım.. 
pek bir şey ekesim yok..
dedim ya rutubetten ya küfleniyorlar ya da tırtıla sarıyorlar..
bir kaç mevsimlik en fazlasından.
yetecek sanırım..

evde yine bir re- novasyon çalışması var..
aslında buduara nasıl projelendiriyorum temalı bir yazı koymak istiyorum ama çok bilmişçe olacak..
aman atalet sen de.. ortalık bu işi bilenlerle dolu bize ne senin duvar dibine ne koyduğundan denecek diye de tırsıyorum..

neyse.. belki yine de koyarım..

sahilde buluşalım'ı okudum..
insanlar   işin işten geçtiği milletin birbirinin gırtlağına ha çöktü ha çökecek gibi olduğu ülkelerde..
yumuşama mesajı içeren ama çok da dikkat çekmesin de taraflardan biri ya da diğeri üstüme gelmesin kaygısı ile roman öykü yazı yazmamalı

galiba ben yazarın da mert olanını seviyorum..
bir çok konu var yazılacak..
sanat için yap sanatını gıkım çıkmaz..

ama toplumsal mesaj koyacaksan..
o mesaj pankart olmalı..
elinde de ..
yaşamında da..
yazında da baş tacın olmalı..

gelelim şükran yiğit'e..
hayranıyım..
hem yazdıklarının hem dilinin ve  hem de  yarattığı karakterlerin..
her kitabı sayesinde kitap listem uzuyor..

gezilecek yerlere gelince..
caklar cekler listesine "tek bir referans" ile hiç birşey eklememeye karar verdim bu cumartesi..
çoğunlukla  hayal kırıklığı oluyor.. 

en azından hareket oldu ama diyebilirim.. 
bir kaç fotoğraf kârım oldu bir de..


Image Hosted by ImageShack.us

22 Mart 2013 Cuma

kadınlar meyhaneler projeler başarı ve martılar ve diğerleri hakkında..



telefon çalmaya başlayınca ekranda da kızının arkadaşının ismi yanıp sönünce..
merak ve telaşla açtı..
-nooldu kuzum..
-hani ben düşmüştüm ya geçen hafta işte ağrım gemedi daha da arttı ama benim gösterim var..napıcam ben.. beş gün sonra sahne almam lazım..
-gel bana dedi..
sakince..

gün yoğundu zaten..
onu da arada gördü tedavi düzenledi.. babasını.. ben akşam bırakırım eve diyerek gönderdi..
akşam üzeri çalışma odasının kapısı açıldı..
kızı gelmiş..
eli kolu boş..
önce arkadaşının dinlendiği odaya gitmiş..
çiçek getirmiş ona..
arkadaşa yani.. şimdi de acıkmış.. yemek istemeye gelmiş..

aralarda beş dakika bulduğunda kitap bloğuna baktı ..
fotoğraf sitesine baktı..girdi çıktı bütün gün odaya..
bir satır bile kitap okuyamadı ..

ama dienardan gelen kitap kolisini kurcalamaya fırsat buldu..
pantalonun politik tarihi..
kızının bir sorusu üzerine alınmıştı.. nası biniyomuş kadınlar ata eskiden..
etekle.. ve neden pantalon giymiyorlarmış..

pantalonumu istiyorum diye bir kitap okumuşluğu vardı..
yan oturulan semerleri biliyordu 
george sand'ın pantalon giydiğini de..
ama pantalonun neden daha erken dönemlerde kullanılmadığını bilmiyordu..
işte görünce atlamıştı kitaba..
atlamıştı dediysem.. listede.. internet sitesinde..

sonra çatı katı aşıkları vardı..
kadın yazarlar sözlüğü..
kaybettiği.. kime verdiğini bilemediği..
hatta öyle tuhaf bir kitabı verebileceği kişiyi bile kestiremediği.. anca kend gibi deli boukları okur.. ondördüncü yüzyılda kitap okuduğu için engizisyonda yargılanan bir değirmencinin mahkeme tutanaklarını.. kim okur..
peynir ve kurtlar'ı yeniden almıştı..
bir de tomris uyar'ın otuzların kadını kitabını..
bu kitaplık bloğu sayesinde var olduğunu bildiği birçok kitabının kaybolduğunu farkedip..
yeniden alıyordu..
o kitaplar..
var olması gerekenlerdi onun için..

keyiflendi..
akşam aslında eski arkadaşları toplanıyordu..
ortaköyde meyhane gecesi..
hem de biraz da onun için toplanıyorlardı..
gündüz buluşmasına gidemediği için..
ama iki kızı toplayıp..
eve götürdüğünde..
saat sekizi geçmişti zaten..

hiç canı istemedi birden gitmeyi..
evde sıcacık oturası vardı da..
telefon çaldı..
bıraktı çalsın diye..
sustu telefon.. çok ekesi vardı.. yalan mazeret gösteresi vardı..

biraz bekleyip aradı numarayı geliyorum.. geciktim dedi..
yakındı neyse ki ..
onbeş dakika sonra meyhanedeydi..
meyhane dediysem sessiz sakin bir yer..
neredeyse tek masa onlarınki..
kalabalıktılar..

herkes bir şey anlatıyordu..
biri yeni evli kızının yaptığı kremalı domates çorbasının damadı tarafından ne kadar beğenildiğini..
"feysbuk domates çorbası diye yıkılıyordu" diyerek anlattı..
diğeri. kocasının birkaç gündür.. iş gezisinde olduğunu yeni döndüğünü onu da boş bırakmamak gerektiğini söyleyip..
erken kalktı..
biri.. iş yerinde sadece sekiz gün izni olduğunu anlatıyordu.. 
bir başkası bir ayakkabıcıdan söz ediyordu..
elindeki çantayı gösterip..
eski model dediler.. fransaya göndereceğiz dediler astarını tamir edemediler.. adama götürdüm.. mis gibi dikti.. çanta üç bin lira.. adam elli liraya dikti astarı.. diyordu.. herkes ayakkabıcı tarifi not ediyordu..
biri..
öykücü olan..
bir süredir her yıl bir öykü kitabını kendi basıp.. dostlarına armağan eden..
ve aslında tanıdığı kadarıyla o öykülerin o kişiden çıkmasına hayret ettiği.. masanın öbür ucundan seslendi..
durum güncelledi.. iki net soru ile..
boşandın mı ..
çocuklar napıyor..
sen nasılsın'ı içermeyen bir güncelleme.. yapıldı..

o da sordu.. öykülerin??
kitapların sayısı yedi olmuş..

birisi bir yıl önce sık gittiği lokantaya hala gidip gitmediğini sordu..
bir iki kez.. kaldırım üzerindeki masalarda iş çıkışı dostlarıyla  otururken.. 
yoldan geçiveren arkadaşına el edip selamlaşmıştı..
onu anımsayarak..
gitmiyorum son zamanlarda dedi..
gereksiz bir ek yaptı.. kocam da geçerken bakıyorum içeri de bakıyorum ama yok .. görmüyorum demiş..
duyan da kafe benim sanacak.. abartsaydın diye cevapladı onu..

birisi..
evlenmeden önce beraber oldunuz mu diye sordu.. yıllar öncesi için..
şimdi evli oldukları adamlarla ilişkiye girmemiş olanlar suçluluk duygularını gösteren savunmalara girdiler..

soruyu soran.. tek cümleyle özetledi..
insan en azından merak eder yahu.. dedi..

o sırada yaşam aktı..
kadehte şarap azaldı bitti..
birisi kitaplardan bahsetti..
o zaman açıldı dili.. kadınlardan söz etti..
ece temelkurandan söz etti..
elif şafağın imaj çalışmalarından..
toplumun birbirine uzaklaşmasından.. hoşgörüsüzlükten..

kıskandı bir an..
arkadaşlarından birinin..
lisenin edebiyat ödül kurulunda olduğunu duyunca..
seksen kitap varmış listede..
neler olduğunu bana da posta at dedi..
bir diğeri emlakçıydı..
emlak değerlerinden söz etti..
astronomik rakamlar uçuştu havada..
dönüş yolunda düşündü..
erişkin halleri bu kadar farklı olan bu kadınlar..
minicik yaştan beri tanıdığı kadınlar..
bugün durdukları nokta.. döndükleri yön..
zevk aldıkları şey bu kadar farklı olan insanlar..
yabancımıydılar ona.. ( bu mıydılar ayrı mı yazılmalı bilemedim )..
yoksa.. çok içindendiler de ondan mı bu kadar rahat yabacılık duyabiliyordu.
hani insan bişey yapar da kendi de yadırgar kendini.. öyle mi yoksa..

bunca farklı olunca değerler..
ve fiziksel şartlar..
kendini de sorguluyorsun bazen işte..
kimsi hiç bir şey üretmeden oturmuş yıllarca.. babadan ve kocadan hazıra razı gelmiş..
bir masa.. sekiz kadın..
sekiz kapalı kutu..

yine de sorguluyorsun kendini işte..

daha mı çok görmeliydim.. beraber olmalıydım..
farklı mı olmalıydı benim de yaklaşımlarım..
hayata dünyaya zamana paraya ve çıkarlara ve aileye ve olduğun yerde olmakla ilgili daha mı girişken olmalıydım..

başarı nedir..
başarısızlık olarak gördüğün şey midir aslında..
yoksa sadece huzur yeterli midir..
bilemedi gene..

üzerinde düşünmeye değer mi onu bile bilemedi..

son zamanlarda sık duyduğu bir yaklaşımı anımsadı sonra..
"bir proje gibi gör ve planla.. başarıyı hedefle"..
neyi..
evliliği sürdürmeyi  mesela.. ne kadar sıkılmış olsan da eşten.. ne kadar bıkmış olsan da.. içi boşalmış olan yaşamından.. "sürdürmek bir başarıdır"..
"yeterli cinsellik. bol gezme.. sıkı para.. iri taşlı takılar üç bin dolarlık çantalar.. düzenli yenilenen yenilenirken iyileşen arabalar.. evler silsilesi....yardımcı kadınlarla ilgili sevecen anektodlar.. o günün trendine uygun faaliyetler.. pazar brunchları.. akşam "dostlarla" programlar..senede üç beş yurtdışı gezisi.. tüm düğün ve cenazelerde açılış ve kokteyllerde boy gösterme kolkola.. parlak gülüşlerle "
anneliği..
"süper çocuk gelişimine faydalı ek  uğraşı kursları.. müzik ve spor dersleri.. özel okullarda eğitim.. ev partileri.. yurt dışı kursları.. en az üç yabancı dil.. herşeyini cilalayıp anlattığın çocukların hakkında süper konuşmalar.. iyi bir mastır ve nihayetinde iyi bir iş ve evlilik.."
velev kızın bordırlaynmış.. ya da geçen hafta kimden olduğunu bilmediği bir bebeği aldırmış.. 
almanyada genel müdür oğlun. bulamadığı vesikalık foto için.. istanbuldaki annesini aramış. mesela..
velev aslında sen o çocuğunu hiç tanımıyormuşsun.. büyütmüşsün ama yetiştirmeye korkmuşsun çünkü senden çıkan parçanın senden uzaklaşması demekmiş bu.. o zaman sen eksilirmişsin çünkü.
velev kızın yeni girmiş işe.. "çok zormuş işi.. anne çok vaka var diyor.."muş..
ama sen biliyorsun aslında o iş sadece bürokratik bir iş.. yani rehberlik..
yani psikologluk değil..
ne vakası..
demiyorsun ama..

ya da.. sen gördün işte o damadı.. kurufasulyeden anlar belki ama kremalı domates çorbası gurmeliği ne iş.. 

insanlar yarattıkları dünyada mutlu desen değil..
o dünyanın ışıması için çok uğraşıyorlar sözcüklerde..
sen ..
dümdüzsün.. dümdüz..
sana acıyan ifadelerle bakıyorlar.. 
deniz kenarında yuvarlanmış.. suyunda ıslanmış mor damarlı simsiyah bir çakıl taşısın. .
parlamıyorsun..
ama yutuyorsun güneşi...
sıcacık için..




Image Hosted by ImageShack.us

15 Mart 2013 Cuma

bahar.. elma çiçekleri.. menisküsler.. bacaklar.. ağrılar..raporlar ve diğerleri hakkında..




hemşire deskinde oturmuş emar sonucunu okuyordum..
birden yaşamını okuyormuşum gibi gelmeye başladı..

yaşlı.. tombul.. az biraz endişeli..
eski herşeyleri bulgaristan’da onlar zaten yok elimizde son iki sene yapılanlar vardı da.. onları da saklayamamış..
ama bende şu sonuç var dedi.. kızı..

derinlerden biyerlerden  çıkardı bir rapor..
bir de yeni yapılanlar var..

çocukluğunda bu bacağında yaralar olmuş akmış dedi kızı.. 
bir kere götürdük ordan bir iğne yaptılar..
yüzümde nasıl bir ifade belirdiyse.. 
ama yara filan yok .. o kapanmış dedi..

sen hatırlıyor musun dedim.. bu bacağın aktığı zamanları..
onüç yaşındaydım dedi..
e ne yaptılar.. hiç öyle kendisi geçti..
kapanan yaralar..dört tane iz bırakmış..
bacağın yan tarafında gamze gibi..

sonra bura geldik..
evlendim..
çok iş vardı bi daha bakınamadım..
bi kere bir doktor bunu ameliyat edelim dedi..
ben tayin oldum gidicem gitmeden şu filmi çektir de yapalım dedi..
film makinesi bozukmuş.. o zaman aydın'daydık..
Biz işi gücü ayarlayıp izmir'de çekinene kadar.. o doktor gitmiş..
yerine gelen de baktı filme .. teyze sen istanbula ankaraya gitmen lazım dedi..
iş güç çoğudu.. kaldı öylece..

muayene bitti..
hemşire deskinde oturuyorum..
emar raporunu okuyorum..

ama nedense elmaların çiçek açtığı zamanmış..
havada bahar kokusu.. gökyüzünde güneş varmış..
rüzgar varmış ot kokuları getiren..
saçları iki betik örgülüymüş.. hızla yürürmüş tozly patikada..
genç bir gelinmiş..
aydın'daymış..
boy boy süt kuzusu bebeleri varmış..gelinin..
az aksarmış tarlaya tapana gider gelirken..
az sızlarmış bacak geceleri..

elmalar çiçek açmıştı ya hani..
ağacın yanındaki bir kütüğün üzerine basıp uzanmış bir dal elma baharı koparacakmış sanki..
eve gelip vazo niyetine  çinko bir ayran bardağına koyacakmış bahar dallarını.. toprak mutfakta sanki..
o kütüğün kenarından inerken işte.. o menisküs o zaman yırtılmış..

yine baharmış sanki..
o bebelerden biri sırtında bağlı.. ikisi önünde arkasında oynaşarak.. güderken en sevdiği ineği..
sanki o fıtık da o gün ineğe doğru hamle eden köpeğe hoştlarken  kayıvermiş yerinden..
ve yükler ve çuvallar..
ve hayat varmış sanki sırtında..

ama nedense hep elmalar çiçekteymiş..
sanki..

sanki emar değil..yaşam öyküsüymüş raporlardaki..
beyaz kağıda yazılı siyah lazer baskılar değilmiş sanki..
mavi gökte.. elma çiçekleriymiş..

sanki..


Image Hosted by ImageShack.us

11 Mart 2013 Pazartesi

viva la mujer ve diğer kafa karıştırıcı konular ve tüyler ve kibele ve martılar.. ve hatta gel vatandaş bak şarkılı türkülü.. yetmedi dersen tiyatrolu yazı..

dünya yansa çulu yok o yüzden umursamaz değilim..
zira çulum olmasa da.. diğer çulsuzların derdi benim..
çulum yanmasa da.. diğer çulu yanmışlarınderdi benimdir ..

tuzu kuru da denemez bana..
tuzum kupkuru olsa da.. 
elde pirinç .. tuzu nemli olanların tuzunu kurutmaya koşanlardanım..
tuzu olmayana tuz bulmaya çıkanlardanım..

lakin içimde bir ironi damarı var ki..
en dar zamanda birden patlıyor ..

ondandır kahkahamın bolluğu..
gülerim ağlanacak halimize..  bile değil benim ki..
ağlanacak halin gülünesiliğini farketme becerisi..

epeydir bir sürü fikir delip geçiyor zihnimi..
ama buraya yansıtacak kadar cümleye gelemiyorlar..

koca bir kadınlar günü geçti..
kadınların yirmibeş yılda bir arpa boyu yol alamadığı anlaşıldı ama..
yazmadım bir kadın yazısı.. bunca kadın konusu düşkünü iken ben..

bunun nedeni sanırım iletişim bozukluklarının artması..
cümlelerin havada anlam oluşturmadan.. amaca.. hedefe yönelmeden uçuşması..
ve bir diyaloğa dönüşmemesi..

topluca karanlık odaya düşmüşüz..
hiç görmediğimiz fili dokunup tanımlar gibiyiz..
bu da bende kaçma.. saklanma.. haber almayım da canım üzülmesin.. duyuları geliştiriyor.

ataleti koru ona iyi bak..
diyesim var..

bak hem kadın ne demiş..

cumartesi geç saatte
tevebeşdünya kanalında müzik şölenine denk geldim..
eskinin şarkıcıları enriko masiaslar jerar lönormanlar  filan..
siz de bilirsiniz onları 
yeni albümleri..
kavırlanan şarkıları ile gündemdeydiler..

bazıları çok bildik bazıları..
kıbrıs çıkartması yüzünden.. 
kültür bloğuna takılmış benden de kaçmış..

işte  nasıl bir dünyada yaşamak istediğimi.. orda söylenen bir cümle ile farkettim..
programın bir ak saçlı sunucusu var bir de yanında yardımcısı gençten..
"aynı masada bir arap bir alzaslı bir provanslı bir ermeni oturuyoruz" dedi ak saçlı sunucu..
döndü gençten yardımcısına.." sen ermenisin değil mi" dedi..

bak bu deyiş bu soru bu sözcük.. nasıl tüyleri diken diken ediyor değil mi..

ama gençten yardımcı sunucu..
kahkahalarla gülerek evet dedi.." annem ermeni ama.. babam normal.."
rtük devreye girsin.. tüm etnik kökenler ve meslek odaları gençten yardımcıyı yerden yere vursun..
anneler sokaklara düşüp bağırsın.. derken..
 gülüşerek devam ettiler..

işte bu..
ben tüylerimin diken diken olmadığı..
bu "sen .. sin değil mi sorusunun ardından karşı tarafın içine  saldırgan zombi kaçmadığı bir yerde yaşamak hakkımı istiyorum..

eskiden bir nebze saygı ile..
engellenebiliyorlardı artık  engellenemiyorlar dediğinde..
sen nerden bilicen varoşun gücünü adım adım anadolu gezmiş olsan da..
dediğinde..
kadınsın o yüzden sözünü dinlemez bunlar dediğinde.
kabul et bunları artık yaşam insanlar böyle olacak ve hatta  biz uyum göstereceğiz demeye getirdiğinde..
"azınlık hakkımı istiyorum" dedim.. geçen gün patrona.. 

ilk defa sür çekecek..
lafımın üzerine laf edecek bişey bulamadı..
o hazır boş bakarken..
yani hiç eğitilmeyecekler mi diye sordum..
kıracak saracak yapacaklar ve her yerde..
mahkemede.. kamunun nazarında ve hatta senin gözünde haklı mı olacaklar..
birine kızmanın ayrı.. onu ölümle tehdit etmenin ise başka birşey olduğunu anlatacak bir davranışımız olmayacak mı..
dedim ben daha üstüne üstüne..
ha özür mü.. e diletiriz.. dedi..

bence top yekunuz..
ve ben bu yekunda artık yerimi bulamıyoruz..
tam bir ionescusal durum söz konusu..
hani gergedanda..
önceleri sokakta gördüğü gergedanlardan korkar iğrenirken.. 
sonunda tek kaldığında aynada kendi insan görüntüsüne bakar ve nefret eder.. 
soluk benzinden yumuşak derisinden ..
o da kalın ve yeşil bir deri.. 
minicik burnu yerine.
bir boynuz istemektedir artık..

ben gergedanlaşmayanlardanım..
antigergedan bir yapım ve tarzım var..

yeni evliyken şaşırıp "ne seversin koca" diye sormuştum da..
"balık" demişti.
"ay bilmem" demiştim "ne almayı ne yapmayı"..
dahası sevmem dememiştim..
öğrenirsin demişti..
gülümseyerek ve hoşgörülüce..
"bu konuda istikrarlı bir cehalet sergileyeceğim" demiştim..
ve sözümün arkasında durdum..

pişmanım kibele..
eğer toplum.. 
benim o günkü cahil kalma dürtüm nedeniyle.. 
böyle bir saplantı ile cezalandırıldıysa.. 
der ve saçmalar.
akabinde..
gergedanlaşma konusunda da.. 
öyle tutarlı bir beceri yoksunluğu segileyeceğime and içerim.. 
canıtın üzerine..
tüm martı tüyleri hakkı için..
der ve kendime gelirim..

klinikte pek tatsız işler..
işler derken ..
hekim olarak yaşadıklarımız tatsız..
her bilgi ve cümlenin sorgulandığı..
söylediğin her şeyin taahhüt ya da beyaz eşya sigortası gibi algılandığı.
kendi bilgi eksikliğine bakmayanların "senin kadar anlamamı sağla" isteklerinin ardı arkasının kesilmediği bir  noktaya geldik sonunda..

yardımcı personelin de inisiyatifsiz..
sorumsuz..
bilgi eksikliğinin farkında olmayan..ve bu eksikliği gidermeye dirençli olduğu..
fütursuz kolaycı ve kaypak olduğu günlere..
gözümüz aydın olsun

elde kalem bi sürü not yazıyorum..
ahmet beyin kalçası kırık olabilir ama film çektirmek istemiyor.. 
öenmli bişey olmadığını düşünüyormuş..

ayşe hanım havuza alınmamış olmaktan şikayetçi..
ama aslında havuza kendi isteği ile girmemiş..
şikayeti değerlendirildi..
havuza almayanlar idama mahkum edildi.. diye..

yapcak bişey yok..
mesleği bırakmak için henüz genç..
 ama başka mesleğe geçmek için yaşlı olunan bir yaştayım
ve hapırsalar da köpürseler de..
ben sistem içinde devam..
eğitmeye ve tedavi etmeye.
alın yazısı değil..  kömür karası diye bişi var hafızamda..

sıkı bi piyango bulur..
ki almıyorum bilet filan..
nerden bulucam..

aniden mısırda halamdan gelen mirasa konarsam..
ki halam filan yok nerden konucam..

o zaman düşünürüm..
bir kadın vakfı açmayı bir gençlik vakfı..
adıda PP vakfı olur..
hem atalete P harfı.. uyar.. 
açılımı "par prensip".. 
yakışır..

neden mi..
aslında artık kimseyle uğraşasım yok..
ama par prensip bırakamıyorum urganın ucunu..

saklanasım var dedim a..
ben nereye saklanırım..
krafta kitaplara..
güzel sheylere..

aklımdan mavi gök üzerinde gümüş ok gibi.. martı kanadı gibi fikirler geçiyor da blog..
pek kayda değer bir şey yok senin sayfana not edecek..

 can yücelden daha kötü durumdayız..
"oysa biz kurtarmak için yaradanı kullarını kurtarme zahmetinden " demiş a tutukevinden yazdığı şiirde..
işte biz kurtarılmak istemeyenleri döve ite kurtarma aşkına düşmüşüz..
ki ondan karşımızdaki levrek bakışları..

gözümüz aydın..
kadınlar günümüz bol hediyeli..
ondört şubata taş çıkaracak denli süslü..
ondört martımız az kanlı..
hayatımız heyecanlı olsun ne diyim..
hayır desem de ne anlamı var..

Image Hosted by ImageShack.us

6 Mart 2013 Çarşamba

ahanda sonunda ataletçe yazı.. martılar canıtınlar kadınlar suratlar karikatürler videolar kitaplar ve daha birçok şey hakkında..

bir dostumdan duymuştum..
"s..lacak surata bakmam .. bakılacak olana da s...mam " dermiş annesi..

bence  argo bir söylem olsa da.. 
pek doğru bir ifadedir..
aslen ben aynı fikirdeyim..

saime hanım da derdi.
benzer.. bağrı açık bazı laflar..
pek doğru özlü kısa deyişlerdir bunlar..
aile terbiyesi verirken ağzını şapırdatma..
öksürürken elini ağzının önüne koy..
kapıdan geçerken büyüğüne yol ver gibi diğerlerinin yanında.. 
çarpıcı ve net kurallardır..

cuma günkü tacizden sonra ..
bugün koridorda bir kadın ..
karşıdan geliyor açmış kollarını iki yana..
beden dili.. "gördüğüme sevindim" modunda.. 
salınarak..
geliyor ..
dönüp arkama baktım..
kime gidiyor..??.. yok kimse bir ben bir hemşirem..

yolun ortasında..
bana iki adım kala..
hemşireme bakıp.. sen alınmayacaksın iki dakka izin vereceksin dedi..
birden bana doğru hamle etti..
boynuma sarılıp..
öpmeye kalkınca gerildim az geriye..
öpeyim dedi.. ve sonra..
sen de öp dedi..

kusuruna bakılmaz hastanın dedi..
hastamın kusuruna bakmam dedim ..
benim de bakılmaz dedi..
hastamın kusuruna bakmam.. dedim yine..
sen nerelisin dedi..
inadımdan yalan söyledim..
ben seni demek ondan bu kadar seviyor muşum dedi..
bişey düşünmedim blog inan düşünmedim..
aklından geçenlerin birini bile geçirmedim aklımdan..
o kadar da temizim..
kusura bakmayacaksın dedi..
hastamın kusuruna bakmam dedim..

kar gaya sorarsan..
asla anlamıyorlar..
fiş cümlesi ile konuş..
senin türkçen etrafındaki bir çoğuna fazla geliyor diyor..
fiş cümlesi ile konuşuyorum..
hastamın kusuruna bakmam..

demek böyle oluyor.
tepene silahı dayayım..
sonra öper gönlünü alırım..
sen de öp..
geçti bak..

hah işte tam burda..
şunu eklemek istiyorum..
sonra da bitiriyorum..

kaynak

sonraki konumuz binaural dünya nabız sesi....
 7.83 şeysi.. 
bana pek iyi geliyor ama bazılarında panik duygusu yaratıyormuş..
acaba uzun süredir bu sesi duyamadıklarından..
duyunca korkuyorlar mı ki??..
kısıp sesi dibine kadar..
hatta eş zamanlı bir film izleyerek filan deneyin derim..

ben agata kristinin misis marpılıyla tedavi oldum..
yine yeniden..
bitince de herkül puaroyla devam ettim..
kişiler arasındaki mesafe..
kılıklar..
zerafet..
evler çay fincanları derken.. 
bi baktım pırıl pırıl olmuşum..

kutulara taktım bu ara..
buduarda kutu boyuyorum..
size göstermemiştim ama..
bir kaç defosu vardı.. bir de simsiyah hali gözümü yiyordu okur..
myutıd şeyleri seviyorum ben.. 
çizkeyk mesela tam benim ağız tadım.. 

okuyorum..
her zamanki gibi..
şimdi maeve binchy'deyim.. 
dönüş yolculuğunu okumaktayım..
kapağının güzelliğine vurulduğum..
yazarını eskiden pek beğendiğim..
ilk bölümde atatürkle fikriye havuz başında oynaşırken sohbet ederken.. içimi sıktılar..
bazı şeyler de üzeri tozlu kalmalı diye düşünüyorum..
varsın atatürk de flört etömesin.. hülya avşarlaşmasın be yahu..
kitabı okumama özgürlüğümü kullanıyorum..
tabulaştırıyor muyum..
evet öyle..
ne var??..

maeve'yi çekirdek niyetine okuyorum..
hafif zarif kadrosundan okunacaklara kattım.. hem de kadın öldü..
külliyatı tamamlansın deyu..

esas dün akşam zeynep oralın kadın olmak kitabını 
ve ece temelkuran'ın bütün kadınların aklı karışık adlı kitaplarını karıştırdım.. 
hatta yeniden okudum da diyebiliriz..
zeynep oral tamam da..
ece temelkuranın o kitapta ne farklı bir yazı tarzı varmış.. şaşırdım..
sayfaların üçte biri bilemedin yarısı dolu.. kısa kısa..

en sonunda eklediği yazıyı sevdim..
biraz kişisel gelişim koksa da..
tavsiye olarak uygulayabilirim..
arkama yaslanıp..
çayımı alıp ne harika olduğumu düşünebilirim..
hatta ecenin tavsiyesine gerek yok..
ben bunu zaten sık sık yapmadayım..

dün geceki okumalarda bişey farkettim acıttı..
sekiz martla ilgili olarak kurcalarken guglı.. 
şu vidyoyu bulup..
denilenleri çevirmiştim..
2011 yılının vidyosunda verilen rakamlarla.. 
zeynep oralın.. 
1985de dünya kadın kongresinde bildirilenler olarak verdiği rakamların hala aynı olmasına inanamadım..

parmak hesabıyla.. 26 yıl.
hatta yazıyla yirmi altı yıl.. yirmi 6 yılda..
kadın hala 

dünyanın iş gücünün üçte ikisi olarak sürdürüyor yaşamı..
ve gelirin sadece yüzde onunu alıyor bunun karşılığında..
ve emlakların da sadece yüzde birine sahip..

bu durumda..
ikibin13de bir değişiklik olmuş olmasını ..
düşünemeyiz değil mi..
ne acı..
diyor..
ve herkesi..
mantığa..
bilgiye davet ediyorum bir kez daha..
ha bu arada redırdan sildiğim beyin geliştirme sitesini.. ekledim gene..
ben niye duracakmışım..
olmadı tüm ipek bluzlarımın arkasına..
"yetişemezsen el salla" yazarım nakış nakış..
olur biter..


Image Hosted by ImageShack.us

4 Mart 2013 Pazartesi

binaurallar.. dünyanın nabzı.. canıtın ve ben ve kulaklık.. ve diğerleri...

uzun anlatınca ben takip edemiyorum diyor çekirdek..
21lik pek yakında 22lik.. ise..
çok uzattığımı söylüyor..

o yüzden kısadan söylüyorum..

dünya manyetik olarak..
bir enerji salıyor.. 
7.83 Hz gücünde bir enerji..

bu iyi bir etki yapıyor..
insana hayvana ve bitkiye.
iyi olmak için buna gerek duyuyoruz..

buna dünyanın nabzı diyen var..
shubert sesi diyen var..


sorun şu ki insanların elektromanyetik etki yapan şeyleri özellikle cep telefonlarının baz istasyonlarını kullanmaya başlamasıyla..

bu dünyanın nabzını biz artık duyamamaya başlamışız..

bunu duyamamak.
depresyon.
anksiyete..
ve uyku bozukluklarına yol açmaya başlamış..

şimdi.. 
onu duymak için kayıtlar var..

sesin iki kulaktan dinlenmesi gerekiyor..
 bu şart..
bi taraf 400 bişi diğeri yedi bişey duyuyor ve ortalama 7.83'e ulaşılıyor..
yani hoparlörle filan olmuyor..

you tubda..
binaural 7.83 diye aratın..
bir ve üç saatlik kayıtlar var..

dinleyin..
kulaklığı takın ..
blog yazın kitap okuyun..
ritmik ve hafif bir ses..

bunu kuş cıvıltısıyla süsleyen var balina sesleri katan var.
ben sadesini dinliyorum..
her gün bir saat dinlemeye başladım..

daha araştırasınız varsa durmayın..
araştırın..
ben biraz okudum..
fazlasını 22likten öğrendim..
mühendis adam..
üstelik böyle şeylere meraklı ve hurafelerden şamanizmden millerce uzak..
o yüzden o zaten benim adıma önceden şüpheci sorgulamayı yapıp bitirmişti..
ben hazırlop yuttum..

sizden de esirgemeyeyim dedim..


1 Mart 2013 Cuma

senin istanbulun yalan.. ve kaleler ve cellatlar ve ölümler.. ve diğerleri..

Telefonu kapadım..
Bir süre boş baktım..
Bilgisayar açıktı önümde duran sayfadan..
Beyin geliştirmeyle ilgili bilimsel çalışmaları toparlayıp yayınlayan bloğu kaldırdım redırdan..
Daha fazla gelişmemesine karar verdim.. beynimin..

Tüh diye düşündüm sonra..
Ayol daha mutfağın yeni tasarladığım perdelerini yapmamıştım ay yarım kalır..
Çekirdek dedim.. sonra.. o yolunu bilir.. artık bundan sonra..

Az bir gülüştüm serviste.. önce beni.. sonra da seni dedim fizyoterapiste..
Meğer o korkmuş..  oysa ben şaka yapmıştım..
Sonra rapor yazmaya girdim odaya..
Meğer o arada telefon kişisi gelmiş.. kolunda taşıdığı deri ceketiyle serviste dolanmakta imiş..
Bir panik dalgası olmuş.. o nedenle..ceket nedeniyle yani..
Yavaşça odama süzülüp..
Polisi arayalım mı diye sordular bana..
Güldüm..
O anda..
Heyecanla vuruldu kapı.. haha.. dedim.. ama odamdakinin yüzü bembeyaz olmuştu..
Aralandı kapı .. kafeteryacı neskafe getirmiş.. sütlü..
Vurma bugün dedim.. hele böyle patırtılı vurma..
Korkutma insanları bak “ohal” var bugün..
Anlamadı..

Ben bugün ilk kez..
Ölümle tehdit edildim..
Üstelik..” ben xxx hastanedeki doktoru vurmuştum.. seni de vururum..” dedi.. telefonda üç kere.. şimdi cumaya gidiyorum .. dedi kapatırken de.. telefonun ucundaki ses..
Tamam dedim.. icazetini de alsın bakalım..

Korkmuştu çocuklar gerçekten..
Arasak mı polisi..
Saçmalamayın dedim.. öleceksem bu kadar  ironik şekilde ölmeyi aldım kabul ettim..

Sonra gelmiş..a slında  idam hükmümü annesi için çıkardı ama..
 “zaten beni de iyi edememişti” demiş.. meğer.. benim hastammış kendisi de.. aa..
O Koridorda kucağında ”şüpheli” deri ceketle yürürken..
Ben Dosyasını çıkarttırdım.. hatırlayayım diye..
Nesini iyi edememişim diye..
Benimle ilgisi olmayan iki önemli hastalığını bulup tedaviye yönlendirmişim..
Benimle ilgili hastalığının yanı sıra..
Ne çok uğraşmışım..
Gözleriyle bile ilgilenmişim…
Her organını kontrol etmişim..
Vay dedim..
Aferim canım kendim..

5 sene olmuş..
Ne kolay geldi ona telefonda “ben bir doktoru vurdum daha da vururum” demek..
O vurduğunu söylediği doktoru hasım yerine koymaya çalıştım..
Olmadı..
Kendimi koymaya çalıştım..
Olmadı..

Benim bir hafsalam var..
Almadı..
Onun yok sanırım.. dolu dolu söyleyebildiğine göre söylediğini..

Ha sen şimdi merak edersin..
Ne yaptı ki acaba dersin biliyorum.. hak da etmiş olabilirim bu tehdidi.. senin gözünde..
Çekirdek annesiz de kalabilir yani..
Hakkediyorsa..
Blog ataletsiz..
Kalabilir..
Eğer hakkediyorsam..

Şöyle oldu..
Sabah vizitte.. geldiğinde kıpırdatamadığı felçli kolunu havaya kaldırıp.. bu düzelmiyor dediği için..
Gülerek.. ama ne güzel şikayet ediyorsun öyle.. kaldırıp göstererek .. dedim..
dedim evet..
Farkı farketmesi  ve tedavi ve  iyileşme sürecinin sonuna dek sabretmesi için..
Ki o kol yüz hastanın on üçünde düzelmeyebilir.. dünya böyle diyor..
Ben değil..

Ona sorarsan .. Aşağılayarak.. küçük görerek.. ölümü hak ettim ben..
Öldüreceğinden ya da benim tehdidi.. salladığımdan değil..
Şöyle oldu..
Bir anda fanusumun içinde idi..
Kalemde güvenli alanımda idi..
Asla yanlış davranılmayan her hastanın şımartılıp öpüldüğü sevildiği yıkandığı beslendiği ..
Servisimde idi..
Bu anlaşmazlık..
Kalemde idi..


Yabancıladım..
Enerjim buhar oldu kaçtı..

Ben yetmişlerin üniversitelisiyim..
İkinci kattan atlamışlığım dam kenarında koşmuşluğum var benim..
Tepemden kurşunlar vızırdarken şehrin göbeğinde..
Zigzag koşmuşluğum var benim..
Diz çök nişan al ateş dediğini asteğmenin.. cerrahpaşa’nın ana kapısından caddeye doğru..
Kulağımla duymuşluğum var benim..
Ateş başladığında.. hastaneye yakınlarını ziyaret edenlerin ellerinde çiçekleriyle kendilerini yerlere atışlarını..
Kapıların açılıp kovboy filmlerindeki gibi..
Kadınların fırlayıp sokaktan çocuklarını kucaklayıp içeri kaçtıklarını görmüşlüğüm var benim…
İstanbul’un göbeğinde…
Bana sökmez..
Korkmam..
Ama.. o zamanlar yabancılamadığım ülkemi..
Bugün yabancıladım..
Ben korkmam ama..
Korktu çalışanlarım..

Hu.. blog.. okuyanlar.. diğerleri..
Atlas dergisinde bahadır baruter’in dediği gibi..
“senin istanbulun yalan yavrum”.. 
 hatta senin türkiyen yalan..


kafka geldi aklıma..
dava kitabı..
"tek bir cellat.. tüm mahkemenin yerini alabilirdi" der ya hani..
"Un seul bourreau pourrait remplacer tout le tribunal."

ve.. ayrılığın sonradan koyması gibi yavaş yavaş..
bu laf da bana.. öyle koyuyor durdukça..
ben o kurşunu yedim gayri..
hayretmem..

Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin