28 Mart 2012 Çarşamba

orkideler kadınlar.. mesafeler.. hakkında.. martılar yok bu sefer..



Sene altmışların başları olmalı ..
parlak yumuşak kumral saçlı çıkık elmacık kemikli..
beyaz tenli narin yüzlü kalkık kaşlı genç kadın..
dik ve mağrur.. biraz kendini beğenmiş.. genç kadın..
evlenmiş olmalı..
Omuz başlarından göğüslerinin arasına ilerleyen dekolte bir gelinlik giymiş olmalı..beyoğlu nikah dairesinin basamaklarından..
ayak bileklerine gelen beyaz gelinliği ile..
sakince güneşli ama serin bir bahar gününe doğru yürümüş olmalı..

Yaşamında ayrıntıda güzel ayrıntıda zarif olmuş olmalı..
Bu yüzden biraz küstah olmuş olmalı..
Seçe seçe az ama öz dostu olmuş olmalı..
Misafir takımları misafir odaları olmuş olmalı..
örtüleri keten.. peçeteleri kolalı.. gümüşleri hep parlak olmuş..
ayrıntıda güzel şeyleri sevmiş kullanmış olmalı..

Başkasının yaptığı işi.. şeyi pek beğenmemiş olmalı..
Giyimde terzide dikişin içte kalan tarafına bakmış ..
O yüzden konfeksiyonu pek sevememiş olmalı..
Nazaryanda yaptırmıştır özel günler için ayakkabılarını kesin..
Düzenlenmiş mekanlarda bile ..
hızla geçerken bile elinin bir dokunuşu ile ille düzeltecek bir kusur bulmuş olmalı..
O yüzden pek de çok konuşmamış olmalı..

Bunca kontrol ve mükemmellik peşinde olan kişi kendini de kontrol ettiğinden.. bağırmamış.. kavga etmemiş.. tutkuyla aşık olmamış.. sevişmemiş olmalı..
Kızıyla mesafeli ilişki kurmuş.. torunlarıyla altalta üst üste kanape keyifleri yapmamış olmalı..
Ona bir şey alınacağında..
Onun için bir şey yapılacağında..
herkes paniklemiş ya beğenmezse diye korkmuş olmalı..

O da yapılanlardaki kusurları görmüş.. ama üzmemek için söylememiş olmalı..
Çok kibar ve ama bir o kadar da mesafeli olmalı…
Kolay sevinmemiş.. sevindiğinde de göstermemiş olmalı..
Kolay sinirlnmeyip sinirlenince belli etmediği gibi..
Onu tanıyıp sevenler tahmin etmek zorunda kalmış olmalı..
bunu sevmez sever beğenir kızar diye..

Bilmiyorum .. o hallerini hiç bilmiyorum..
onunla tanışıklığımız.. son birkaç ayın içinde..

Kızı büyüdükten.. eşini de kaybettikten sonra giderek çığrından çıkan bu şehri terk edip geniş bir arazi içindeki evine yerleşmiş..
hergünkü gibi uyanmış sabah.. bir ekim sabahıymış..
yağmurlu ama aydınlık bir günmüş
çayını demlemiş..
geniş pencereden görünen yeşil bahçesini izleyerek kahvaltısını hazırlamış..
ama kahvaltıya başlayamadan daha..
kurgu bilim filmlerindeki gibi.. akl-ı evvel..
başına buyruk bir damar inceldiği yerden açılıvermiş..
beyin sapına..
yığılmış olduğu yerde.. karanlık olmuş heryer..

tekrar gözünü açtığında..
parlak ışıkların altında bulmuş kendini..
bunca aydınlığa rağmen bulanıkmış etrafındaki her şey..

kolları bacakları hissiz.. oynatmaya çalışmışsa da olmamış..
nefes alıyor da.. nefes kendi kontrolünde değil sanki..
hımm pıss diye bir makine sesi geliyor yanı başından..

üzerine eğilen gözüne ışık tutan.. ayaklarını parmaklarını sıkıştıran .. elini kolunu oynatan ve hakkında bir şeyler konuşan insanlar oluyor arada etrafında.. ama onlara soramıyor bana ne oldu diye..
boğazında bir tüp var.. acıyor boğazı ama yutkunamıyor.. bile..

ne kadar zaman geçtiğini takip edemiyor..
çünkü bulunduğu yerde gece de olmuyor gündüz de..
çalışanların seslerine alıştıkça..
artık bir zaman kavramı oluyor..
onların vardiyalarına göre..

gene bu aşkım aşkım diye konuşan hemşire geldiğine göre bir gün daha geçti diye düşünüyor..
bugün nasılsın aşkım diyor hemşire..
damar yolunu değiştireceğiz bugün "aşkım"....
sesini tanıyor hemşirenin ama.. yüzünü bilmiyor.. bulanık..
sinir oluyor kendisi ile böyle konuşulmsaına ama itiraz edemiyor..

diğeri onun bedenini evirip çevirirken yandaki yataktaki hastayla ilgilenen hemşireye bir önceki akşam yaptıklarını.. anlatıyor.. fütursuz.. elleri usta ama.. duygusuz..

kendi kızını da seçiyor arada.. ama sesinden..
üzgün sesi.. doktordan bilgi alırken
ve hasta bir çocukla konuşur gibi konuşuyor ona ümit vermeye çalışırken..
her şey çok güzel olucak anneciğim.. derken anaokulu çocuğu ile konuşur gibi olmasa.. bu kadar yakınına yanaşıp bu kadar bağırmasa
daha inandırıcı olacak aslında..

sonunda gecesiz gündüzsüz yerden..
ve solunumunu kontrol eden aletten kurtulup odaya geçiyorlar..
kızı hep aynı şeyleri söylüyor..
iyi olacak herşey..
derken birgün yeni bir şey söylüyor..
buradan gidiyoruz.. yeni bir yere..
orda seni hareket ettirecekler.. yürütecekler diyor..

seviniyor..
cihazdan kurtulduğu için gülümseyebiliyor artık..
yüzünün yarısı ile..
hala bulanık görüyor gerçi ve daha önemlisi sormak istediği hiçbir şeyi soramıyor..
kızdığı şeylerden biri de bu.. kimse fazla ayrıntı vermiyor..
ve herkes yüksek sesle konuşuyor onunla..

önce ambülansın tavanı.. sonra bir başka odanın..
derken yüzüne doğru yaklaşan yeni bir yüz..
elini sarmalayan parmaklar..
hoş geldiniz.. geçmiş olsun..

hayret bu sefer.. bağırmayan biri..
izin verirseniz sizi değerlendirmek istiyorum..
anlaşabilmemiz için.. şöyle bir işaret dili geliştirelim.. ben size bir şey sorduğumda.. evet demek isterseniz gözünüzü kapatın.. hayırsa cevap.. kapatmayın..
iletişim……. Sonunda…..

önce ağrıyan bir yeri olup olmadığını kontrol ediyor..
işte şu omuzu.. ah nasıl çok ağrıyor onu çekiştirirlerken..
hareket ettiremiyor ki.. kaçırsın.. konuşamıyor ki uyarsın..
ağrıyor mu.. kapatıyor gözünü...

odadaki herkese.. o kolun dokunulmazlığını anlatıyor.. yeni yüz..

hevesleniyor.. ümitleniyor..
ona dönüyor yüz..
-şimdi bakalım neleri yapabildiğinize..
öyle heyecanlı ki.. tüm komutları yerine getirmeye. . gülüyor yeni yüz.. e süpersiniz diyor..
her ayrıntıyı ona da anlatıyor .. tüm tedavi planını..

çalışmalarda mutlu.. gözünü açıp kapatarak onay verebiliyor istediklerine.. yeni yerde.. az da olsa yaşamının kontrolü kendisinde yine sanki..

bir sabah yine çalışma sırasında iki yeni ses giriyor hayatına..
onun hakkında konuşuyorlar.. girdikleri gibi.. çıksınlar istiyor..
kol tutmuyor zaten yürüyemez..
yapamaz edemez..

birden yıkıldığını hissediyor..
kim bunlar bilmiyor..
ama anlaşılıyor sonra..
eski kaldığı hastanedenkontrole gelmişler..
onu.. bitkiymiş gibi.. hayaletmiş gibi.. hakkında konuşuyorlar..

sonra o tanıdık sesi duyuyor..
bu kez soğuk.. yılan gibi..
hastamı değerlendirmeden önce keşke benimle konuşsaydınız..
size gereken her bilgiyi verirdim.. diyor..

kolunu evrip çevirip duran acemi el..
bir an titriyor ve hemen bırakıyor onu..

devam ediyor tanıdık ses.. durumunu özetliyor..
ve hep yapabildiklerini anlatıyor.. yapamadıklarını değil..

kızı.. istanbuldan uzakta yaşıyor..
gidip geliyor o yüzden birkaç gün kalıyor yanında..

sonrasında bu bakıcı.. odasında bu parlak saten kadife sabahlıklı şişman genç kadın..
hiç durmadan anlamadığı bir dilde telefonda konuşuyor..
televizyon izliyor..hayatında hiç izlemediği saçma sapan evlilik programları magazinler hep açık.. bu sesler bu düzeysiz kadınlar erkekler delirtecek gibi oluyor onu..
hayatında hiç kimseyi fazla yakınına sokmamış olan kadın.. artık bir oda arkadaşıyla yaşamak zorunda.. hem de hiç söz hakkı olmadan..

çok sıkıntısı var çok..
yalnız hissediyor..
kapatıyor gözlerini uyur gibi..

söylenen her şey yapılıyor..
kurtuluyor yavaş yavaş borulardan..
solunumu kendinin olması insanın ne kadar hoş bir lüks..
fark ediyor..
ve burnun kaşındığında kaşıyabilmek..
tişörtün kaydığında düzeltmek..
ve kapat şunu söndür şunu diyebilmek ya da.. yalnız olmak..
ne kadar hoş lüksler..

her dokunuşu her davranızı güzelliğe ve kusur gidermeye yönelik olandın..
diyor kendine..

insanları tanıyor artık..
o fark ettiğinde bir rahatsızlığı düzensizliği..
fark ediyor.. fizyoterapisti de..
saçını düzeltiyor.. çorabını..

sesi kısıyor doktoru odaya girdiğinde..
şu buhurdanlığı kaldırın diyor..
bu ne.. onu sabahtan beri öksürten tütsümsü şeyi söndürüyor eliyle..
pencereyi açıp havalandırıyor..

lavanta yağı.. diye cevaplıyor.. bakıcı kadın..
ben ona doğal lavanta getiririm diyor..

ertesi sabah getiriyor..
uyku güzelleştirir.. güzel rüya gördürür derler lavanta için..
diyerek yastığının altına koyuyor..eliyle..

uyuyor kadın..
rüyasında.. bahçesinde görüyor kendisini..
çiçeklerinin arasında yürüyor..
eteğine sürünen lavanta çalılarından
burnuna yükselen kokuları içine çekiyor derin derin..
bunları ektiğimi hatırlamıyorum diye düşünüyor..
rüyasında..
*******************************

hiç bilmiyorum..
öncesini..
ama yüzünün güzelliği
ve mimiklerindeki.. bakışlarındaki bir şey bana böyle bir kadın olduğunu düşündürdü..
hep siz diye hitap ettim ve seveceğine inandığım bir saygı ve mesafe ile davranmaya çalıştım..

zor bir vakaydı.. yaşaması mucize idi..
kısmen düzeldi..
bir haftadır evine gideceği için çok heyecanlı idi..
bugün..

tekerlekli sandalyede kraliçe gibi dik oturuyordu..
gerçi ben olsam mantosunu giydirirdim sabahlığı yerine..
ve ayakkabılar giydirirdim.. yumoş çoraplar yerine..

keyifle elini salladı giderken..
ve bana .. minicik orkidesini bıraktı..

Image Hosted by ImageShack.us

20 Mart 2012 Salı

pürmüzler beyazlar bahçeler teraslar ve martılar ve diğerleri..

bu da burda dursun denilecek pek bişey yok..
iş yeri fazla yoğun.. fikir yoğunlaştırmaya fırsat olmuyor gün boyu..
cumartesi ki benim güya yarım günüm.. o da tam güne yakın olmaya başlayınca..
bir fikir ve zikir paçavrasına dönüşüyorum..

çekirdek bu ara.. 3 yaş modeline geri dönüş yaptı..

nedense.. her anının tanığı olayım istiyor.. gün içinde binbir mesaj .. akşamları da.. her nerede ise oradan alınmak istiyor.. alınmak ve her ne yapıyor ise.. benim bir süre izlemem.. sonra onun hazırlanmasını beklemem ve birlikte çıkmamız istediği bu..
ki buz pateninden alınması demek benim ters trafikte oraya ulaşmam park etmem onu izlemem ve muhtelif kriz ve isteklerine taleplerine karşı durmam ya da karşılık vermem..
zaman yeme canavarı olarak ortalıkta..
hepsi birleşince..
ben bir insan paçavrası gibi hissediyorum..
ki..
ne kadar da dayanıklıymışım..
zira pazar günü sabahında aksel pastası ( bu ne demeyin axel buz pateninde bir dönüş olup havada tam tur atarak tek ayak üzeri yere düşmek ve kaymaya devam etmek anlamına geliyor ve kutlamayı hak ettiğinden.. akseli atan.. takıma pasta ısmarlıyor..
işte o pastayı bile.. benim gidemeyeceğim ctesi değil..
pazar sabahı kesmek üzere kavilleşip takımla beni de patenin bulunduğu alana çekiştirdiği için..
ordan kurtulup öğleni az bir geçe bi baktım ki güneş var..
o başı yerde enerjisiz ben..
bir enerji doluverdim..
demek ben güneş enerjisiyle çalışıyormuşum..

bu durum sürmekte..
giyinmek.. kişisel bakım ki benim açımdan bu tam makyaj ve tam süs anlamına gelir..

aslında sorun benim dikkat yorgunluğum..
söz konusu hasta olunca..
hasta ve yakınları odanın kapısı ve telefe
işte onları bile ihmale başlamışken.. birden tavan yaptı enerji de bilirim güvenilmez.. bana..
anında yere kavuşabilirim..

her zamanki gibi..
yapmak istediklerim uzun..
*bi kere bahçeye bi bakınmak gerek.. pazar günü eve dönüp bahçeye atmak istedim kendimi ama.. parmaklıkların anahtarını bulamadım iyi mi..
ve pazartesi sabah işe gitmek üzere iken buldum.. elbet..
neyse bu sabah çıkıp baktım erken saatte.. leke ve ben teftiş yaptık..
bahçenın görünümü yeşil..
sarmaşıklar her dem yeşiller süper durumda..
ama ne küpemden eser var ne sardunyalarımdan..
iki "bildiğin" gül ile bir minyatür gül sağlam kalmış..
bir de..
ortancalar..

yıllık çiçeklerim.. hani afrodit kızımın eteğindekiler.. onlar da pek mor yaprak içindeçç ama tombul kedinin biri onların üzerinde güneşleniyordu.. sanırım bir aya almaz toz olur onlar da..
bu yıl iki alan düzenlemem gerek..
biri kendime diğeri yirmi birliğe..
o yüzden çıkardım bahçe kitaplarımı..

onun dışında..
bir de bank vardı geçen yıl buduara aldığım..
onu bahçeye atmaya karar vermiştim..
işte o bankın da.. ortasını boşaltıp çiçek ekesim var..
üç kişi oturamayacağına göre hoş olur diye düşünüyorum..
=)
bu sabah onun orta hazeranını söktüm..
içine tam oturan pek hoş bir çinko saksı da buldum..
aslında iki beyaz ortanca oturtsam mis olur diye karar verdim şimdilik..

saray çiçeğim.. hani topkapı saraylarından aşırdığım..
o biraz soysuzlaşmış.. sıkı budanası var.. ya da yenilenesi..

bir kaç beyaza boyadığım..
şey var..
buradan bir keşfimi paylaşayım..
her türlü zemin üzerinde..
astar zımpara istemeden tutan boyayı buldum sonunda..
tavan boyası =D..
denedim süper oldu..

evi baharlatasım var..
okuyasım.. yazasım var..( yetmişlerin bloğuna mesela)...
çekirdeğim var..
fotoğraf projem var..
bir de payetli örgüm var elimde..
bin tane de fikrim var..

geçen yıl da böyle.. güzel fikirler ile.. bir sürü malzeme toplamıştım eve..
hiç biri gerçekleşmeyen..
o yüzden bir de biri beni engellesin sakın kraft malzemesi almayayım diye bağırasım var..

yaptıklarım ise..
dahiliyecim dostumun..
öykü kitabını okudum bitirdim..
krem brule yaptım ey okur o ne deme..
üzerine şeker dökülüp sonra bir mutfak pürmüzü ile yakılan muhallebi..
sonunda bir pürmüzüm oldu mutluyum..

bir hafta sonu.. piknik sepetimi değerlendiresim var..
ha bir de..

bir de senden büyü dua niyet vese isteyesim var..
bu çekirdek yakasından düşsün ataletin diye..

bu kadar..

pese.. aslında..
dün akşam bir yazıyı cep telin notluğuna yazmaya başladım.. onu da özetleyeyim..
taksim meydanında bir gün önce başladığım yazı..
"Hava ılıktı.. Sanki Sonunda cemrelerın dustugunu anlamıstı.. Meydanda.. gecen hafta toprak olan parterlere cuhalar ekılmıstı.. Çimenlerın uzerınde sıyah posetınden arınmıs bır kırmızı cuha fıdesı duruyordu.. Unutulmus.. Yırmı santım otesınde saf tutmus.. topragına yerlesmıs gururlu kardeslerınden..yol arkadaslarından.. bır yasam uzaktaydı artık..

sokak şarkıcıları birer birer geri geliyorlar..
önce körler derneğinden ses geldi..
arkasından bir blok flütçü kız.. sonra saydım üç blok flütçü olmuş..
bir xy iki xx.. xy olan pek cakalıydı.. elindeki flüt de pembe olmasaydı küçük bir horoz gibi dolaşıyordu kızların tepesinde..
bir biriyle bir diğeriyle düet yapıyorlardı..
bu akşam baktım kemençeci de gelmiş..
beyoğlu müziğini geri kazanıyor..

metronunsitisi.. truvaya dönüşmekte..
bir baktım önünde bir koca truva atı.. filmde kullanılan model..
derken içinde de bir başka modeli.. truvada bulunan içine girilen model..
sonra karnı camdan olanlar.. i.inde truva hazinesi replikaları..
ve üç kat boyunda.. heykeller.. aşil ve hektor..
ayrıca.. herodot.. büstü..
ve dönem giysili mankenler..
ana kapıda.. truva surları..
bir helen eksik şimdilik..
sarı saçlarımla ben olsam mı ki.. =)....
truva savaşı olmayacak diye bağırsam mı ki..

Image Hosted by ImageShack.us

16 Mart 2012 Cuma

cemal bey evet bu kez cemal bey.. ve mektuplar ve imza kızın.... martı ve diğerleri yok ..bu kez..


zorunlu hizmetten..
saimehanımla milenayamektuplar tadında mektuplaşmalarımızdan..
o mektupların sonundan..
bahsettim epeyce..

ancak cemal bey bana bir tek mektup yazmıştı..
cevap verebilmiş miydim hatırlamıyorum..
saime hanımın bir arkadaşının kabakm"musakka"pişirirken tabaktakalan son dilimi ağzınaatıp..
onun datakmadişine takılıp kadıncağızın eski tip çengelli köprüyü yuttuğundan ve hastanede olduğundan söz etmiş ve sebgilerini göndererek bitir mişti mektubunu..

gelen zarfın nasıl mutlu ettiğini..
okuyunca..kadriye hanımı kıskandığımı..
hırçınlaştığımı hatırşıyporum..

bir de musakkanın nasıl diş sökeceğini anlamamıştım..
kabak tatlısıymış meğer..
dipteki en karamelli kabağı servis tabağına sığdıramayınca atıvermiş ağzına kadıncağız..
birkaç gün de hastanede yatmış.. o çengel takılmadan çıkıncaya dek..

şimdidüşününce..
aslında saime hanım çok üzülmüştürbu olana..
cemal beyin de kahkahaları içinde kalmış bana yazmıştır diye düşünüyorum..
olayların komik yanlarını yakalamayı pek bilirdi..

işte hepi topu budur..
ama saime hanım derdi ki..
bir mektubunu da sakin okuyamıyorum..
gelip karşıma oturuyor hemen..

canım yazık..

cemal bey gölge babaydı..
o yüzden sanırım onunla ne kavga ettim ne de ciddibir teşekkür..
zor bir adamdı da kendi tarzında..
hoşlanacağı gibi yapmak bazı şeyleri..
ve onun gülümseyerek beğenisini dile getirmesi..
buydu sanırım benim teşekkür yöntemim..
ya da öyle miydi..
ne bileyim..
kırkıncı yaş günümde..
hem annesiz hem babasızdım..
evde parti vermiştik ..
çekirdek iki ..21lik daha 6 yaşında idi..
herkes resmi giyinmiş..
beyaz keten örtüler.. en şık tabaklar..dostlarım..
çocukların görgüsü artsın ve önemli günlereözenmeye öğrensizler ve ben de çocuklarımla gireyim yeni yaşıma partisi..

o gün konuşma yapmak gelmişti içimden..
ve çok iyihatırlıyorum ne söyldeiğimi..
"yenievimizdeydik..
bir sürüşeyiniellerimle boyayıp dikip günlerce eskicilerde gezip tamamlamıştım..
çb.. o zamanlar sk.. bana bırakmıştı herşeyi..

o da ilk partimizdi belki..
"saime hanım hedefe kilitlenip.. ona ulaşıncaya.. o güzelliği elde edinceye kadar.. çalışır.. kazanır biriktirir.. didinir.. karınca gibi bir kadındı..
hiç durmaz.. öyleydi.. mola verip yaptığının tadını çıkarmaya vakit ayırmaz mıydı.. yoksa yok muydu..

cemal bey ise.. hakkını verirdi güzelliklerin tadını çıkarır.. daha güzel görünmesi hissedilmesi için gereken dokunuşları verirdi.. ehlikeyifti..
ben iki özelliği onlardan almışım..
çalışıp didinip yorulmayı saime hanımdan..
keyfini sürmeyi cemal beyden demiştim"..

çb o zaman sk.. biraz alınmıştı..
bana hiç pay düşmedi diye..

efenim bu giriş..

sevgili selginim gebem ve dostlarının başlattığı bir ortak çalışma..
ortak derken zorluklar onlara..
bize sadece katılmak ve duygularımızı anlatmak düşüyor..

babama mektup.. ya da 'imza kızın' isimlibir projeleri var..
-A4 sayfa boyutunda
-times new roman
-12 punto....

yeterli katılım olursa..
kitaba dönüşecek geliri de..
darüşşafakaya bağış olacak ve babalar gününe yetişecek..
katılma süresi bir nisanda bitecek..

ben bu teklifi alınca onur duyarım dedim..
zaten bu aralar.. onların dönemi..
aralıkta başlar.. mart sonunda biter benim döngüm..
o yüzden yazdım gönderdim bile..

eğerkatılmayı düşünürseniz..
ki babanıza söylemek istedikleriniz..
vefatından sonrayı da beklemeyebilir bence..
içinde mektubunuzun olduğu bir kitap süper bir babalar günü armağanı olur..

bu özelliklerdebirmektubu hazır edin bakalım..
sonra da..

imzakizin@gmail.com'a gönderiverin...

işte ayrıntılar burada.. kendi dillerinden..











konunun fikir anneleri..
selginim gebem.. http://http://selgingb.com/
kakarakikiri.. http://http://kakarakikiri.wordpress.com/

konuylailgili duyuruları yapacak bloglar.. ki belkide zaten listenizde vardır..
pek şahanehanımlar..

leylakdalım.. http://www.leylakdali.blogspot.com/
coraline http://www.paralamadefteri.blogspot.com/
bir tek aşk.. http://www.birtekask.blogspot.com/

Image Hosted by ImageShack.us

13 Mart 2012 Salı

robotlar nörozlar.. ve martılar.. ve puantiyeli bavullar.. çizgili de olabilir ve diğerleri....

Bak şimdi blog..
Bi sürü fikir var kafamda kimisi de oldukça muzur..
kimisi daha halim selim..
Kimisi de gitmekle ilgili her zamanki gibi..

Bir bavul görmeyeyim.. hele şu puantiyelileri.. hemen gözümün önünde.. yelkenler kum deniz.. şort üzerine mavi beyaz çizğili bol penye.. ordan buradan sarkan salaşlarından..
Ayakta hafif.. yok gibi sandallar.. koca güneş gözlükleri.. ve beyaz hasır şapka.. oldu olacak ona da bir şifon eşarp dolayalım.. oh.. efil efil..
Ama nerde.. nerde.. akıl fikir kalmadı ki.. dur düzelteyim.. kalıcı olamıyor ki.. tam bir hayal şekillenmeye başlıyor .. buummmmm..
Bi kere bu kar buz gri.. zaten obsesif depresif milletiz.. herkesin ki azdı iyice..
Bu sağlık bakanlığı çevire evire can sıkmaktan.. kimsenin hasta bakası da kalmadı.. bezginler…
Nörolojiye gidiyor millet romatizma tanısıyla çıkıyor..
Sonra o izden yürümeni bekliyor karşına gelen..
Doktorlarla hastalar ne zaman saf oldular..
Aslında göğüs göğüse savaşmak değil de.. elele ekip olmak gereken bu kadar önemli bir konuda..
-ben bir yıldır düşüyorum .. bıdıbıd bıdı.. şuram da ağrıyor..
-peki bu düşmeler nasıl oluyor.. aniden biri arkadan iter gibi mi.. yoksa başınız mı dönüyor..
Cevap… ama ile başlıyor..
Amanın burada yeri yok..
Düşmek kabahat değil de neden düştüğünü araştırmamak kabahat..
Da.. bizim tuhaf durum komedimizde.. vay hastama düşkün mü demek istedin o nasıl akıl fikir derin düşünce sahibi olmaktan düşüyor..
Muayene ediyorsun bir tarafında güçsüzlük var.. hastanızın sol tarafında hafif güçsüzlük var bununla ilgili tetkik yapıldı mı..
Ama ..
Baba.. daha iyi sık elini ..
Ama..
Hay…….neyse..
Bir Amerikalı hastam oldu bu hafta dayak yemiş buradaki sevgilisinden..
Ben elbet ayyycanımmm moduna geçtim aniden ve elimdeki her şeyi seferber ettim.. psiko terapisi.. fizyo terapisi.. atalet terapisi..
Ama kadın cıx dedi.. ben bir detoks yaptırırım düzelirim..
İnnasabirin derdi abim çocukken dili dönmediği için.. işte ondan istiyorum ben..
İşte böyle olunca.. direniş kırıcı olmak.. tanı koymak çok zor..
Ve çok vakit alıyor yalvara yakara bakıyoruz.. hastalara.. bi de unutmayın ben özel kurumdayım..
Bi de dediğimi yapmamak bana karşı temize çıkmak için.. para ödüyolar.. randevular ala ve valalarla.. gelip..
Sonra ne önersem cıxxxx…
Bu geriyor..
Gerer de..
Eh bizim ev zaten hepten gergin..
Mesela geçen İspanyolca kursundan geldim eve gecein onbirinde.. açım kan şekerim yerlerde.. üşümüşüm ve başım ağrıyor.. hemen daha paltom üzerimde iken soktum mikrodalgaya yemeğimi..
Babası kızı da ohhh battaniye altında film izliyolar…
Çekirdek dedi ki.. bana çukulata getirdin mi..
Yoo dedim neden ki.. bir fırladı.. ben o kadar mesaj attım da.. bıdı da topuklarını yere vura vura odasına gitti bir afra.. geri geldi bir tafra.. dolapları karıştırıyor güm pat kapatıyor kapakları.. alıvereceksin saçlarını dolayıvereceksin gibi fanteziler kuruyorum..
Hadi dedi babası gidelim alalım kızım.. benzinciden.. baktım pek sivil ben hala mantolu (ve hala aç) işte şu koca çenem neden durmazsa.. e ben giyiniğim kızım hadi gidelim dedim..
Aldım kumandayı.. arabanınkini.. bastıp bıgıdık dedi.. aynı anda çekirden bindi arka koltuğa yerleşti..
Ben de bindim şöför koltuğuna ama arabadan ses geliyor.. bık …. Bık.. anahtarı soktum.. çalışmadı.. ay alarm açık.. bas düğmeye.. bıgıdık.. sonra bık… bık.. deliricem.. alarm iptal düğmesi var gizli biyerde.. bas.. anahtarı sok çevir.. bıgıdık bık ..
Babası geldi.. senin elektriğinden oluyo bu.. dedi..
Hahay dedim varsa öyle bir yeteneğim hemen geliştirmeye başlayayım ben bunu… süper güç.. yaşasın..
Onbeş dakika uğraştılar bu arada ben hala mantomla mikrodalgadan çıkmış ve soğumuş olan yemeğimi ayakta kaşıklıyorum mutfak camından izlerken.. ve çekirdek arka koltukta oturmaya devam ediyor.. hiç sesini çıkarmadan..
Yedek anahtar dediler.. yemeğimi bıraktım.. hala mantomla yedeği buldum çalışmadı..
Neyse sonunda bir şekilde.. Oldu araba.. bindim.. ikibuçuk dakika uzaktaki petrolcüye gittik.. aldık çukulatasını..
Döndük eve..
Gerçi.. uyarı konuşmamı sığdırdım ama dönüş ikibuçuk dakikasına..
Gergin derken işte bu gibi durumları diyorum..
Bahar ayları çekirdek .. tam çitlenecek kıvamda.. ama..
Kıyamazsın.. bir 21lik var.. ruh eşi o da uçuşlarda bu ara.. bu hafta iki kez evine gitmem gerekti..
Ruhuma iyi geldi.. puanlı bavulu alsam da gelsem mi dedim.
. yok dedi..
-Sevgili bulucam o zaman.. Dedim..
Hiç durma.. dedi..

minicik bir mutfak robotu aldım ona.. mutfağa meraklı dedesi gibi..
parçalıyor dilimliyor.. ve de rendeliyor.. hem de rendelediğini bi de dışarı da veriyor.. o da alışveriş yapmıştı.. tek bir pırasa almış.. onu da boylu boyunca.. buzdolabının kapağına dikleme yerleştirmiş.. =).. pırasayla bir yemek tarifi vereyim dedim.. ver dedi.. yaz dedim gugla atalet.blogspotnoktakom.. hani bir kişilik yemek tarifi vardı mozzarellalı filan..
bi baktım bizimki yazıyı okuyor.. çekirdek kim dedi.. e bizim çekirdek dedim.. ben kimim dedi.. 21lik dedim.. =P.. onun evde pisi teveye bağlı zaten teve pisi ekranı görevi görüyor.. başka ekran yok.. teve kablolu yayın filan da yok.. dev ekranda benim blog güzel görünüyormuş..=) ben deftere yemeğin tarifini not ediyorum..
o da okurmuş meğer.. ben tarif göremedim dedi.. =D..
yeni nesil.. kaç okurun var dedi.. bilmem dedim.. reklam alalım dedi.. salla dedim..
dün gece.. telefon etti.. pırasa doğramış robotta.. onu eklemiş bunu kıymış.. memnunmuş.. hayatının en iyi yemeğini yapmış.. tarifini vereyim dedi hınzır.. yap da yiyeyim dedim sevindi pek..

yaz dedim.. unutursun yoksa.. yazarım dedi.. ki eminim yazmadı.. =)..
çok şeyler yapasım var..
ona bir yemek kitabı hazırlayasım var..
tamam ya çekirdeğe de..
sonra.. bir albüm hazırlayasım var... tamam çekirdeğe de..

Şimdi bu yazı.. için pisiye girdiğimde.. ne notpadi be wordpedi açamadım iyi mi açıla açıla bu word açıldı o da her yere bir büyük harf ekliyor..
Yani bu bile sinir törpüleyici..
Bahar gelsin artık.. yaz alınmasın üstüne..
Nörozlar obsesyonlar.. çekilsin kenara..
Fotoğraf makinesinin şarj kablosu neredeyse çıksın ortaya..
Fena halde yola gidesim var.. anlatmış mıydım..
Hani şort.. sandalet.. omuzu kayıvermiş.. dekolteyi açıvermiş denizci penyesi.. lavantalar.. kum deniz.. şarap filan..
Demiş miydim……..
Ha aklıma gelmişken bir de İspanyol hastam oldu bugün.. pek aklı başında idi bin kere grazias muchos dedi.. ben de bin kere de nada dedim =).. sevdim İspanyolları kolay anlaşılıyor kendileriyle.. Amerikalılardan iyi en azından hasta olarak.. detoks filan istemedi..
Ve son olarak.. isabel.. yazıyo musun anacım hazırlanıyorum son hızla…


Image Hosted by ImageShack.us

11 Mart 2012 Pazar

anneler martılar yazılar babalar ve paspaslar ve bilinmeyen teyzekızları ve diğerleri...

voyage out 38 on 365 Project

hep olmadık yerlerde ve şekillerde yazarım..
yamuk yumuk kambur dizim altımda.. sırtım boşta.. yazma ergonomim sıfır..
yazar olup yaşamımı bununla kazansaydım..
çarpık olurdum sanırım..
gene öyle şu an taburede oturuyorum.. bir ayağımı da toplamışım altıma.. çin sirki cambazı gibiyim.. pisi de çatal bıçak çekmecesinin içine yerleşti..

yaşamını yazarak geçirmek ve yaşamını yazmaktan kazanmak..
aklımın almadığı kavramlar..

kimilerine göre.. her gün prensipli bir şekilde oturup yazacaksın..
başka yerleri bilmem..
ama yurdumun yazarları hele de eskileri hep ya öğretmen ya memur.. yazarlıktan karın doymaz ki..

prestij işi..
gönül koyma meselesi..
sözcüklerin çıkası var durdurulamıyor durumu ile..
zaten sayıverebiliriz/ var mı böyle bir sözcük/ eş zamanlı yazar çizerleri bir anda bir nefeste.. o dönem için..

şimdi yazar patlaması var..
gerçi yine düzenli gelir oluşturduğunu sanmam..
kimin yazar olduğunu kimin tek kitaplık barutu olduğunu da bilmem..

hep de şu sarışın şişman bebekle annesini çizmişler dedi..
italyadan dönen dostum..
bi kere isa sarışın değil.. olamaz.. ırkı uymaz..
başka hiç bir şey çizmek içlerinden gelmemiş mi.. o dönemde.. homurdandı..

eh ama en önemli müşterien iyi para ödeyeni..
kilise elbet.. çoğunlukla onlar olacak..
ve bir de zengin ailelerin portreleri..

bir kavanoza yarım doldur suyu.. içine iki papatya koy da çiziver..

bu işte.. sonraların akımı..
unuttum hangisi idi..
ama empresyonistlerin en ünlülerinden biri.. bir armut çizmiş teneke tabakta.. boyamış..
sergilenirken tepesine de tesadüf rönesans devlerinden birinin jupiter resmi denk gelmiş..
demişler pek de olmamış değil mi yan yana..

olmuş demiş süper olmuş.. benim yamuk armudumun.. o görkemli jupiteri nasıl alt ettiğini pek güzel göstermiş..

saime hanımın oğlu uğradı bugün.. cemal beyin de oğlu ve dâhi benim abim.. amaen çok saime hanımın oğlu..

teyzemin kızı anneme çok benziyormuş.. aynısıymış..
inanamamış..abim..
sadece görüntü değil dedi..
çay bardağını tutuşu..
konuşmayışı..
diğerleri birşey anlatırken gözlerini kısıp..
ve kıstı gözlerini o an..
nasıl benzedi anneme.. hiç benzemezken..
son derece yavaş iki sözcükle onları düzelti vermesi.. diye devam etti.. farketmedi saime hanım gelip yanındaki koltuğa oturuverdi..

ama ben salağım dedi.. fotoğrafını çekmedim..

gözlerim doldu..
anlatırken..
onun da..
bakışmadık..

ramazan dışında bir aktivite yoktu bizim evde.. oruç tutarlardı.. ve cemal bey.. iftar saatinden önce radyoya eşlik ederdi.. kuranını alır..
yatak odasına gider.. radyoyu kısık sesle açar.. mırıl beraber okurdu..
bayram sabahı kalkar..
gider namazını kılar eve gelirken de.. börek getirirdi.. benim için bayram böreği olan şimdilerde fazla yağlı ve sert olan.. börekten.. şu pudra şekeri dökülenden..

başka bişey bilmedim görmedim..
üzerine katolik rahibe okulu az biraz da tüm dinlerde sınıf arkadaşları..

uygulamam sıfır..
şamanistim bir çok yönden..
inanışım kibele..
yaradanım kollasın derim dostlarımı..
diyemezsem kibelem kollasın diye..

ama saime hanımın oğlu..
eşinin de ailesinin daha geleneksel olmasıyla..
aynı saime hanım cemal bey modelinde gider..
dördümüzün aynılığı..
dürüst güvenilir doğru olmaya çalışmak yiğidin de yetimin de hakkını yememek..
hani yedi günah on emir .. bu kadar..

cumaları dedi.. bazen t.. daki en uzak o nedenle en kimsenin olmadığı camiye gidiyorum..
verilen fetvalar filan dinlemiyorum..
benim derdim kendimle kendi, içimi dinliyorum.. iyi geliyor bana..
geçenlerde ama imam dedi ki..
soruluyor bana ölmüşlerimiz için dua ettiğimizde..
onlara mı bize mi sevap yazılır..
burada aslolan ölmüşünü sevdiğini unutmamaktır..

kendinden bahsedildiği sürece.. ölmezmiş insanlar dedim.. ıslaktı gözlerimiz..
on yedi yıl.. dile kolay..

ben annemi özledim..
bi dolu çiçek soğanı ektim ona belki elli..
yarın sabah gitmeye karar verdim..
cemal beyi de bir görmüş olurum hem..

yazının başına dönelim mi..
ama ben yazar olsaydım şu bernard shaw gibi bir yazı odası isterdim..
nedenini de siz arayın da bulun.... bakalım..


pese..bir de paspas aldımyenikapımın önüne..üzerinde posta damgaları pullar var..
harfler basılı olanı da vardı aklım kaldı acaba onu mu alsaydım ki…..
pese iki Saime hanım kardeşileri hariç diğer akrabalarını tanımam ben.. biz..tuhaf bir aileyiz evet..


Image Hosted by ImageShack.us

5 Mart 2012 Pazartesi

kadınlar yazılar hediler.. martılar mavidişler ve diğerleri hakkında..



hedwig eva maria kiesler kimdir..
1913de avusturya macaristan imparatorluğunda viyanada doğan bir kız çocuk..

asimile yahudi ailenin kızı.. bir pianistle bir banka yöneticisinin kızı..

bale ve pianoya erken yaşta başlamış.. daha ergenken filmlerde rol almaya başlamış...

1933 başında bir film çeviriyor.. koruda çıplak koştuğu.. sevişme sahnelerinde orgazmı oynadığı bir fil..
öyle ki dedikodusu fena yapılmış..
sahneler.. rol değil.. gerçek denmiş..
sonradan yazdığı biografisinde.. aslında yönetmenin poposuna iğne batırdığını anlatmış ama..
bu arada biriyle tanışıyor..
filmdeki gibi kendinden büyük..
avusturyalı silah fabrikatörü..
dominant.. erkek modeli.. evleniyor onunla.. 1933 ağustos..
filmin tüm kopyalarını toplatıyor..
film filan yok sana diyor..
üstüne mühendislerle bile toplantıya giderken.. yanında götürüyor karısını..
meğer matematiğe yatkınlığı varmış.. hatunun.. askeri mühendislikten anlamaya başlıyor..

diğer zamanlarda da kalelerinde oturmak zorunda genç eş..

sıkılan kadın bir gün hizmetçinin giysilerini giyip parise kaçıyor ve kocasını boşuyor.. 1937..

ballet mekanik'in müziklerini de yapan bir komşusu var.. bir kaç müzik aletinin eş zamanlı çalması teorisi filan var işin içinde..

genç kadın ve komşusu 1941 de.. gizli haberleşme sistemini oluşturuyorlar..
ağustos 1942 de patentini alıyorlar..
88 frekanslık bir dalgalanma sağlayan bu " frekans zıplatması.. savaş zamanında abede ordusu tarafından..
torpidoların yönlenirilmesinde kullanılaak olmuş ama.. çok sayıda karşı çıkan yüzünden vazgeçilmiş..

gerçi 62 de küba çıkartmasında denenmiş ama gene kullanılmamış..

bu arada kadın.. holivudda ünlü olmuş..
ama sonra ününü kaybetmiş ve tam beş parasız sefil bir yaşlı olacakken..
1995de cep telefonları üretilmiş..
işte bu frekans zıplaması o zaman..
çok sayıda insanın aynı yerde telefon sinyalleri birbirine karışmadan kullanmasını sağlamış..

97de ödül vermişler kadına.. patent ortağı 59 ölmüş .. ve Wİ-Fİ sistemlerinden yüzde 49 gelir ortaklığı vermişler kadına.. aslında patentin tarihi geçmiş olmasına rağmen..

ve patent nedeniyle çok para kazanmış..

bu kadın hedi lamar mış..
çok güzel bir kadın..
1958e kadar bir holivud yıldızı..
işte blututlar wi-filar.. bugün onun temelini attığı sistemde çalışıyor..

bence bu da bir yazan kadın olmayı..
hakediyor..

pese.. meraklısına..
meşhur ektazi filminin meşhur popo iğneleme sahnesi.. =P..

bir santim deri göstermeden.. nasıl çekici görünülür..diye tabıtılıyor.. şimdiki zamanda..

elbette hayal gücü sayesinde.. nolcak..=P..


Image Hosted by ImageShack.us



pese iki .. bilimsel meraklısına.. konu ile ilgili azıcık daha ayrıntı en azından ilerleme noktaları..

4 Mart 2012 Pazar

bloklamak.. ambargolamak.. papanas..boğaz ağrısı.. canıtın ve diğerleri....


biz fransayı defalarca reddettik.. blokladık...kültür bariyerleri koyduk..
ben lisedeyken alabildiğim 33 lükler ve 45likler bir anda bitiverdi../ fransızca ise al.. derdisaimehanım.. her hafta bir 45lik her ay bişr 33lük..beklemeyi bilmem ondan mıdır../
sanırsın fransız müziği bitti.. bende bir 10 yıllık karadelik var..

dergiler geliyordu ama..
kadınları kim durdurabilir..
moda dergileri hep geldi.. moda o zamanlar fransa merkezli.. ingiltere daha atağa kalkmamış.. italya ispanya..hele amerika.. hıh....
=)

elle o zamanlar en arka sayfayı dörde bölünebilecek şekilde üst ortadan aşağı ve sol ortadan sağa delikli yapar.. /pul gibi iste/..
derginin en köküne yakın yerine.. koparınız diye işaret koyar..
her bir ufak dikdörtgene bir yemek tarifi.. önü resim arkası tarif..
aynısından bir tane de örgü tariflerisayfası eklerdi.. FİCHE - CUISINE.. FICHE TRICOTS..

moda magazin .. makale
/ mesela iran devriminde yüzü kezzaplanan.. dukakları camla kesilen .. fransaya sığınma hakkı istemiş kadınlarla..plastik cerrahi koğuşunda yapılan röportajı orda okumuştum..
burda bizim haberimizbile yoktu olan katliamdan..
biz kendi katliamımızla meşguldük.. onlar zındık biz şehir gerillası avlıyorduk../
eh üstüne yemek örgü..

yemekle pek işim olmazdı..

am aörgüler.. süperdi.. sanırım yarısını imalettim..
birmanevra sandığı dolusu örgükazağım olmuştu biryılda.. be her biri hiç görülmemiş bilinmemiş desenlerde idio zamanlar..

arada mutfakta da ben varım diyesim gelirdi..
saimanımın mutfağını işgal ederdim...
birkısmı asla yapılamayacak şeylerdi..
malzemenin ne olduğunu bile anlamazdım..
marzipan ne..
mozarella kim.. korn flakes nasıl birşey..
neskafe getirecek olmuştu bir arkadaşı annemin de..
yanlışlıkla .. şimdiher kafede bulunan french press dedikleri.. fransızların da filte dediği aletle yapılmak üzere çekilmişolanını almış gelmiş..
teneke kutu.. açıyorsun.. türk kahvesinden daha iri grenli bişey..
nasıl pişirirsen pişir olmuyor..
arkasında percolatorilekullanın diyor..
guglanım daha portakalda vitamin..
sözlük.. ki o zaman lugat denirdi..
bir tarif veriyor.. uzay temasına benzeyen..

ilk perkoleytırı kim getirdi bana..
bardağın üzerine oturtup içine kağıt filtre konuluyordu..
ama kahvesini bıulmak ne mümkün.. ve bitince filtresini..

neyse işte malzeme sıkıntımız vardı..

bir pazar.. bu tarifi okuyunca..
aha dedim bundaki kerşey tanıdık..

beyaz peynir..tuzu alınmış olucak evde var..
yumurta evde var..
un evde var..

bu kalıp ne kadar dedim cemal beye.. beyaz peynirden söz ediyorum..
ve hepsini kullandım..
cemal beyin gözleri dışarı uğradı.. benim bir haftalık beyaz peyniri.. çatallaezmeye başlamam üzerine..
ununu.. yumurtasını.. akını filan dendiği üzere yaptım..
kızarttım..
pudra şekerledim..
nasıl hafif..
nasıl leziz..

o gün bugündür arada yaparım..
çocuklar mücveri ve krepi daha çok seviyorlar..bu hafif tuzlu hafif tatlı şey onların ağız tadına pek uymuyor..
o yüzden yılda bir kere iki kere.. kendi nefsimi körletmece.. yaparım..
tavsiye ederim..

bu sabah boğazım yanıp duruyor..
yumuşak bişeyler yiyesim var..
evde suya basılmış bi ton keçi peyniri var..
birileri getirdi.. kır evlerinin yöresinden..

hemen yaptım..

hemen derken hemen.. omlet hızıyla =)..

sulandı mı ağızlar..
tarifii aklımdan yapıyorum.. onca basit çünkü..
ama hadi, size vereceksem..
birkontrol edeyim dedim..
eski rum yemeği ya da roma yemeği imiş..

ama ingilizlere verilen tarifler.. pek benimkine benzemiyor..
fransızca da aradım..
elle dergisinde çıktı.. =).. benimbin yıl önce aldığım tarif..

buyrun..

papanas

500 gr beyaz peynir..
200 gr un..
4 yumurta..

suda bırakılmış olan peyniri bir saat " pirinç" eleğinde bekletin..
sonra yumurta sarıları ve elenmiş unla karıştırın.. pürüzsüz olsun..
sonra.. yumurtaların aklarını "sert kar" kıvamında çırpın..
yavaş yavaş kaldıra kaldıra.. karıştırın onu da..

tavada yağı kızdırın.. kaşıkla karışımdan yağın içine azarazar koyun ve üzerine basarak yassılaştırın..
altın rengine gelince.. alın tavadan..
diğerleri de hazır olana kadar..
sıcak fırının açık kapağında.. soğumaması için orda bekletin..

üzerlerine pudra şekeri serperek..
sıcak olarak yeyin..

sofra ipucu: bu yemek tatlı veya tuzlu olarak tüketilebilir.. tuzlu yemek isterseniz.. pudra şekerini esgeçin onun yerine ince kıyılmış yeşillikler kullanın..

yarasın..

=)

ben artık sıcak fırınmış.. grammış.. tartıymış onu geçiyorum..
el göz kararları ile yapabiliyorum..

ama şu orijinal tarifi görünce..
ağrılı boğazlı..
birbuduar kadını olmaktan çıktım..
ben biranda.. gencecik.. hevesli.. etrafında panik halde dolaşan cemalbeyleberaber..
o davlumbazlı.. hoover marka fırınlı eve gittim..
o fırının sıcak tutma bölmesi vardı..
üstü ocak..
altı fırın..
arada bir bölümü de..
sıcak tutma alanı idi..
ama sıcak tutma bölümüne papanas koyacağım diye..
fırını yakmaya çalıştığımda..
havagazı fırını yakacak basınçta değildi onu hatırlıyorum..
istanbulda vardı böyle bir sorun.. havagazı sorunu =)..

cemal beyin şaşkınlığı ise.. benim gerçekten.. sıcak tutamk için fırın yakabileceği görmek olmuştu..
biz ekonomi çocuklarıydık..

iyi pazarlar olsun..

Image Hosted by ImageShack.us

1 Mart 2012 Perşembe

Charlotte Bronté, Emily Bronté, Villette, ilk öyküsü, öğretmen ve öğrenci aşkı ve diğerleri,

bak geniş gönüllüğüm tuttu işte... =)..
bugün gazetelerde haber oldu..
akşamına size.. taze taze çevirisi...
ben okurum da seni bırakırmıyım blog....

Charlotte Bronté nin fransızca ev ödevi..

Baglanti

16mart 1842.. tarihli..

Nankörlük

Kentlerin ve hanedanın bitkin düşürdüğübir fare ( evet çünkü sarayda, asillerin salonlarında da payına düşen rolü oynamıştı), deneyimin artık bilgelik kazandırdığı bir fare , dalkavukluktan düşünürlüğe geçmiş ve taşradaki evine (ulu bir ağacın gövdesindeki deliğe) çekilmiş, kendini tek oğlunun bakım ve eğitimine adayarak bir keşiş yaşamı sürüyordu.

Deneyimin verdiği bu katı ancak kurtarıcı derslerden henüz nasibini almamış olan genç fare biraz sersemdi; babasının ağırbaşlı nasihatleri ona sıkıcı geliyor; korunun gölgeli ve sessiz ortamı ruhunu sakinleştirecek yerde sıkıyordu. Yolculuk yapmak ve dünyayı görmek için sabırsızlanıyordu..

Bir sabah, erkenden kalkıp, peynir ve buğdaydan oluşan azığını hazırladı ve kimseye tek söz söylemeden, nankör çocuk, babasını, baba evini terkedip bilinmeyen ülkelere doğru yola çıktı.

Önce her şey ona pek hoş geldi, kendi evinde asla görmediği üzere, çiçekler pek taze, ağaçlar pek yeşildi; sonra pek çok harika şey gördü, kuyruğu kendisinden daha büyük olan bir hayvan (bu bir sincaptı), evini sırtında taşıyan bir başka hayvan ( bu bir sümüklüböcekti). Bir kaç saat sonra bir çiftliğe ulaştı, mutfak kokusu onu kendine çekti ve kümese girdi- orada gururlu ve kurumlu bir eda ile yürürken korkunç bir ses çıkaran ve dev gibi bir kuş gördü. Bu aslında bir hindi idi, ama bizim fare onu canavar sandı ve bu görüntüden korkarak tarlalara doğru kaçtı.

Akşama doğru bir koruya girdi yorgun ve bitkin halde bir ağacın dibine çöktü. Azığını çıkarır, akşam yemeğini yer ve uyur.

Sabah çayırkuşuyla uyanır, kolları bacakları soğuktan ağırlaşmış, sert yatağı canını yakmıştır; nankör o zaman yaşlı farenin özenini, ve ve şefkatini anımsar, gelecek için faydalı kararlar alır, ama artık çok geçtir, soğuk kanını dondurmuştur. Deneyim onun için ölümcül bir öğretmen olmuş, ona bir tek ders ve bir tek ceza vermiştir, bunlar ölümdür.

Ertesi sabah bir oduncu cesedi bulur, onu iğrenç bir şey olarak görür ve geçerken orada yatanın şefkatli bir babanın oğlu olduğunu düşünmeden ayağıyla iteler."

*********

Öykü, Emily ve Charlotte Bronte Belçika'da iken onlara fransızca öğreten ve Charlotte'un aşık olduğu Constantin Heger konusunda araştırma yapılırken bulunmuş. Charlotte'un hazırladığı ilk ödev olup, birinci dünya savaşından beri nerede olduğu bilinmiyormuş..

1842 yılının şubat ayında Charlotte ve Emily Bronte o zamanlar 25 ve 23 yaşlarında yatılı olarak Claire Zoe Parent tarafından işletilen okulda kalmışlar. Kızlar eksik kalan eğitimlerini tamamlamak ve ilerde bir gün kendi okullarını Yorkshire'da açmak ümidiyle bu okula gitmişler. Parent'in kocası Constantin yakındaki Athenee Royale isimli, okulda ders vermekte, aynı zamanda yatılı okulda da fransızca ve fransız edebiyatı derslerini yürütmekte imiş. Sınıfta yaptıklara çalışmalara göre kızlara ödevler verirmiş. Okudukları bu modellere benzer kompozisyonlar yazmalarını istermiş. "hangi konuda kalbinizin ve aklınızın yaratıcılığının tetikleneceğini bilemem onun için konuyu kendiniz seçin " dermiş. Heger Bronte kardeşleri hem yazmaya teşvik eder, hem de yazdıklarına titizlenmelerini istermiş... acımasızca düzeltirmiş ödevleri.. "şair ya da değil.. önce biçim" dermiş..

ay sıkıldım yeter.. noktalar virgüllerden iki noktalarımla devam edeceğim..

gerçi bu bulunan kopyada düzeltme görünmüyormuş..oysa epeyce hata var..
ben de gördüm..=P..
çekim ve yazım hataları filan..
bir geçmiş bir geniş zaman kullandığı cümleleri aynen çevirdim..
bu Heger için yazdıkları otuz ödevden ilki..

büyük ihtimalle bu öykü La Fontaine ya da Florian örnek alınarak yazılmış..
La fontaine 'in " dünyadan elini eteğini çeken fare" si.. bu masalın içinde bir yerlerde..
Florian'ın "sazan ve şakraklar" masalı da olabilir.. nankör gençliğe gönderme açısından...

1842 kasımda.. kızların eğitimi aniden son bulur..teyzeleri ölmüştür ve Haworth'a dönerler..

1843 ocak ayınd Charlotte yeniden Brüksele gider.. aynı okulda bu kez.. öğretmen olur..
ingilizce öğretmeni..

arkadaşına yazdığı mektupta.. "karşı konulmaz bir itkiye uyarak" gittiğini yazmıştır..
Heger'e çok aşıktır..
anacak ilk tanıştıklarında zaten evli ve üç çocuklu olan Heger..
genç kızlar orada değil iken iki çocuk sahibi olmuştur..
Charlotte okulda öğretmenlik yapmak için gider..
hem aşkına karşılık bulamaz hem de.. Heger'in karısının düşmanca davranışlarından dolayı.. ayrılmak zorunda kalır.. 1844 ocak ayında..

1844 ve 1845 yılları boyunca Heger'e sayısız mektup yazar.. fransızca olarak.. =P

" gece ya da gündüz huzur bulamıyorum - uyursam, bana karşı her zaman çok ciddi, çok soğuk ve kızgın davrandığın, çok rahatsız edici rüyalar görüyorum... Tam bir dostluk ve arkadaşlık göstersen ne yapardım bilemiyorum, ama orada senin öğrencinken bana birazcık olsun ilgi göstermiştin - bu ufacık ilgiye tutunuyorum- yaşama tutunur gibi bu ilgiye tutunuyorum"...


Heger bazılarına cevap vermiş.. ama bu mektuplar bulunamamış..
1853 yılında basılan Charlotte'un kitabı Villette ve Brüksel'deki deneyimlerine göndermeler içerir..
tek farkla..
kitapta öğretmen.. öğrencisinin aşkına karşılık verir..
ve sonunda kahraman /Bronte/ kendini öldürür..

1913'de bu mektuplardan dört tanesi British Museum'a bağışlanır Paul Heger tarafından ve The Times'a da basma izni verilir..
Mektuplar çok ilgi çeker..
Belçikalı aç gözlü koleksiyoncu Warocqué'ninkini özellikle çeker...
bu mektuplardan istiyordur..
Hemen Heger'le yazışır..
ancak başka mektup yoktur..yine de Heger elimde size ilginç gelecek bir şey var der.. ve sonunda1914 yılında bu kompozisyon Waroqué'nin olur..

aç gözlü dedimse.. toplamış biriktirmiş ve çocuğu olmadığından hepsini müzelere bağışlamış biri bu adamcağız.. da.. Rodin'in koca bir heykeline filan da sahipmiş..

şimdi gelelim..baden meinhof'a..
dün bronte dedikodusu yaptık..
bugün.. bronte'nin bilinmeyen bir öyküsü bulundu başlığı vardı haberlerde..
leylak dalım..
bizim için de çalıştı.. baden meinhof..
he biz ne dedikodu yaptık onu da sonraya....


kaynakça için artık bi zahmet şuraya tıklayın.. çalmadım etmedim paşa paşa ana sayfadan aldım.. günlüğüme not tuttum......

www.lrb.co.uk/v34/n05/charlotte-bronte/lingratitude






Follow my blog with Bloglovin