30 Ağustos 2010 Pazartesi

döndümde iyimiolduşimdi.



döndüm..

cevat olup sürüleymişim..
tek satır beklememeliymiş benden..

öyle kuş gibi gitti geldi.. not defteri andaç ne ise..

bir iki suluboya denemesi..
sulu boyayayamama oldu bence..

ama deneyeceğim..
devamını..

hani mor kuşum vardı benim şaşısından..

onun eşini buldum..
ne gibi bir alakası varsa..

yanyana gaga gagaya koydum..

eve dönünce..

gagası kapanacısalar az çalışsın diliyorum önümdeki sürede..

ne çok gereksiz konuşan habire varım burdayım aha benim alanım.. daha da genişlettim.. diyenlerin eli ayağı bağlanıp..
davranamasınlar .. bi de onu diliyorum..

bi de..
buna serinlik diyenlerin alnını karışlayayım mı diye soruyorum..
benim bir karışım tam 21.5 santim..

gençken 21di..

büyümüşüm..
var mı karışıma göre alnı olan..

Image Hosted by ImageShack.us

12 Ağustos 2010 Perşembe

odtuvircinya3vesongibi


vircinyanın ..
gelişiyor sonra romancılığı.

benim de sabır tüketiciliğim..

kocaman bir yazı oldu baktım..
o yüzden yazdığımı sildim..
öykü kursunda anlatıldığı gibi..
sadece vazgeçemediklerim kaldı..
o bile uzun..

yalnız eserleri değil...
günlükleri de olduğundan.. lio'ya bir teşekkür de bunları derlediği için..
ve kadın dostları ile yazışmaları..
hangi kişinin hangi romana..
hangi olayın hangi duyguya tepkiden doğduğunu biliyoruz..

katıldığı sanatçılar grubunda tanıdığı yazar vitasekvilvest ile ilişki yaşıyor..
1928de..bu kadından etkilenerek orlandoyu yazıyor..
vitanın oğlu.. yazılmış en uzun aşk mektubu demiş..
bu kitapla ilgili olarak..
kocasının haberi ve onayı var bu ilişkiye..
güçlü bir kadın vita..
onunla birlikte olduğu dönemde sanatı çok ilerliyor..
ilgilenenlere.. vanessaredgreyvin oynadığı 94de çevrilen.
vitaendvircinya filmine bi bakın derim..
bir de vita ve vircinyanın mektupları var..
basılmış..
"medeni insan yalnızlığı keşfetmiş.. ve gerek duyuyor der birinde.. ilkel insanın klanlaşması korku sonucudur.. korunmaya yönelik güç gösterisidir.. bireyin kendine güvensizliğindendir.."
eskir bu ilişki de her ilişki gibi.. vita
aldatır virginyayı.. o da yine yalnız entellektüel yaşamına çekilir..

ifadeleri çok güzel vircinyanın..

deniz fenerinde..
evlilikteki hayal kırıklıkları ve gücenmelere alaycı bir yaklaşımla..
" demek evlilik böyle birşey diye düşündü lili.. bir adam ve bir kadının top atıp tutan bir kızı seyretmeleri.." der basitçe..

yine deniz fenerinde.. "erkeksi zeka"dan söz eder..mantık ve düşünce farklılığının altını çizer..

bunun nedenini de bulmuş.. vircinya..yine deniz fenerinde..
“misis remsey.. düşünce akışını sürdürürken..
“a”dan “b”ye “b”den “c”ye.. binbir zorlukla “p” eye gelebilen bir düşünce dizisi yürütür..
ama ya “r”.. peki “r”gelir mi.. ya zamanında gelmezse..diye dertlenir..
ama mistır remsey.. adan “z”eye gidilebileceğini bir kez öğrenmiş..bir daha düşünmez.. bir kerede gidiverir..”

kadın karakter olayların uyandırdığığ duygu ve çıkartımlarda ile.. erkeklerin çözüme odaklı düz mantıklarından..

deniz fenerinde..örneğin..
bir mutfak masasından söz eder ki..
evin hanımı gelip baktığında mutfak masası..
fırçalanmış silinmiş bile olsa çatlakların arasında..
kıymıkların arasında .. takılıp kalmış olan..
yemek hazırlığı sırasında..
sebzeler doğranırken yapılan dedikoduları..
yapılan şakaları görür duyar gibidir..

ailenin günlük yaşamı mutfak masasındadır..

ama işte aynı "fırçalanmış mutfak masası”..
başka birinin bir erkeğin gözünde ise "tabula raza"dır..
tüm duygu ve duyulardan.. kişisel çıkar ve gereksinimlerden temizlenebilir..

elbet her saniye bir eşyaya platonik aşk dolu gözlerle bakmıyoruz canım biliyorum..
ama masa masa olmayabilir bazen işte onu diyorum.. onu güzel anlatmış diyorum..

artık kadınların da rasyonel mantıktan söz ettiği devirdeyiz.. farkı artık bilip.. o mantığı uygulamaya çalışıyoruz..
ama saçaklı kuantumda boğulabiliyoruz hala..

misis remsey..
cennetsi güvenli alanı.. zamanı.. erkeklerin yarattığına inanır..
gözlerini kapalı bile tutabilir.. çünkü bu işi onlara devretmiştir..
böylece.. bilme ve yapma işlerini onlara devretmiştir..

ama kapalı gözleriyle düşünür bayan remsey..
hayal kurar..
erkekler ona bayılır ama onu dinlemezler..
/zaten o da onları dinlemez..
dediklerini değil demediklerini yaptıklarının farkındalığıyla izler onları../
bir elin bir kitabın bir bardağın üzerinde alışılmıştan uzun süre oyalanmasını farkeder.. yorumlar mesela../
oysa biz duyarız onu..
"çocuklar unutmaz.. işte bu yüzden.. dediğimiz ve yaptığımız çok önemlidir"..
hayatı bilir.. bayan remsey..
ve bunun gibi ata sözü kadar somut sonuçlar çıkarır.. kapalı gözlerinin arkasından..
akan hayatı dinlerken..

bayan remsey ve benzerleri erkeğin koruması altında yaşamlarını bu şekilde sürdürken..
birden yalnız kaldıklarında da yaşamı bir şekilde sürdürürler..
aslında güçlerini kendilerine saklarlar.. bunu hissettirir.. vircinya..
ama onlar gittiğinde yaşam asla aynı olmaz.. kalanlar için..

aslında..romantik dönemden.. modern döneme..
ve toplumsal.. cinsellik ve yaratıcılık açısından..
kadınların gereksinimlerine ve becerilerine dikkati çekmeyi başarmış bir kadındır....

kadınların kendi dikkatini de çekmiştir bu konuya
sanki birden omuzlarından tutup.. kendinizi bilin der gibidir..
saldırgan değil.. sağlam bir el teması şeklinde..
bağırmadan yumuşak bir ses tonuyla..
telaşsız bir güç aktarımı..

1929 da.. kendine ait bir oda..
çıkar ortaya..
arkasında binlerce kadın olan bir yazı diye bahsediliyor bundan..
erkek edebiyatçıların..
“kadınlar da erkekler kadar iyiyse.. neden bir kadın şekspir yok” tezine cevaben..

"bir kadının kurgusal eserler yazabilmesi için kendine ait bir odası ve parası olmalıdır".. der bu makalede..konuşmada....sonuçta.. özetle..

o günün edebiyatının..erkekler tarafından..
erkeklerin kendi gereksinimlerine cevap veren..
kendi kullanımları için.. yapıldığını..
bu formun artık değişmesi gerektiğini de yazar..
konusu edebiyat da olsa.. sosyal içeriği ile..
kadının insan hakları konusunda..
davranışlarını ayarlaması sorumluluklarını alması gerektiğinı de vurgular…
erkeklerin bu konuda neden bu kadar tedirgin olduğunu da ilk sorgulayanlardan olur..
bence her kadının baş ucunda durup arada okuması gereken bir yazıdır..

ilginç insanlarla tanışmış yaşamında..
1939 da eserlerini bastıkları freudle tanışıyor
" berbat çökmüş yaşlı bir adam.. bir maymunun açık gözlerine..felçli spazmlı harketlere.. bozuk telaffuza sahip fakat..uyanık.. biri.." diye not almış..

acaba freud ne not almıştır diye merak ettim.. ben =p..

romanları dışında deneme ve makaleleri var..
beşyüztane kadar..
yazı dili diyalog gibi..
doğrudan okuruna seslenir gibi.. gittiği bir sergiden sonra..
soruyor mesela bir makalesinde.. renkler hangi sözcüklerle ifade edilir..
birçok iyi yazar aslında iyi renk kullanıcıdır şekspire bakın..
eserleri renk patlamaları gibidir.. diyor..

bu makale tarzı.. montenye benzetiliyor ..
bilseydiler ahmet rasime de benzetirlerdi..
bir de bana =D..

1941 de..
"bitvin dı akts" romanının taslağını tamamladıktan sonra.. kocasına ve kızkardeşine..
yeniden hastalanmakta olduğunu hissettiğini.. sesler duymaya başladığını..
ve hayatının yükünü sevdiklerine taşıtmaktan yorulduğunu..
sonunda bir gün yazamamaktan korktuğunu.. anlatan iki mektup bırakıp..
evinin yakınındaki nehire girip yürür.. derinlere.. .. hırkasının cebine taşlar doldurup..

oysa.. hastalıkları zamanında bile..
babasından gördüğü sistemli çalışmanın etkisi ile..
yazmayı sürdürebilmiş bir kadın..
günde on oniki saat yazabilen bir kadın..

bitvin dı akts.. son romanı taslak halinde kalan..
hizmetliler ile işverenlerin aynı evde aynı çatı altında yaşadıklarında ortaya çıkan ikiye bölünme halini işleyen..
yaşamları karşılaştıran ve zıtlıkların altını çizen .. bir roman..
zaten o beyaz tenlinin oynadığı film de..
bu romanın yazılma zamanını aktardığından..
o hizmetlilerin altı boş sağlıklı gündelik mantığını ve yorgun halsiz aslında ölmeye yatmış kadının hastalıklı halsizliğini..
eleştiren .. anlamayan..
katı tutumlarına da yöneltmişti..
yönetmen kamerayı.. güzeldi o açıdan..
sanki iki farklı dünyanın canlıları bir araya geliyordu sahnelerde..
tombul.. kırmızı yanaklı ve eleştirici çalışan kadınla hayaletimsi düşünceli az konuşan vircinya bir araya geldiğinde..

vircinyanın yazmak için bir odası..
yazmasına saygı duyan bir kocası var..
ama o odanın kapısı tam çalışma esnasına vurulup..
öğlen yemeğinde ne pişirmesi gerektiğini soran mutfak görevlisi de..
o sırada lio kitap düzeltmekle meşgul oturma odasında..=P..


ah vircinya..
bilse ne çok kadın yazar ya da gazetecinin hala şikayeti bu..
tomris uyardan gülse birselden birer defadan fazla okumuşluğum var bunu..


özetle..
kadın kimlikten..
kadın sınırlarından.. söz eden..
bu sınırların gerekli olduğu için değil..
kadını kontrol edebilmek için konulduğundan söz eden..
kadınsılıktan .. zayıflık olarak değil..
fark olarak söz eden..
kadının düşünce diyalektiğinin farkı olduğunun altını çizen..
bunun da zayıflık değil biçem farkı olduğundan söz eden..
kitap seven..
/her eserinde kadınlar ya bir kitabın ya bir gazetenin üzerinden hayata bakar ve düşüncelerine dalarlar../
bir kadın..
hem güçlü hem kırılgan bir kadın.. kocaman bir sözcük sihirbazı.. kocaman bir yazar..

ben onu çok severim..
hem kadın.. hem edebiyatçı.. hem de kadının insan haklarına doğru dürüst parmak basan kişi olarak..

bu mudur
budur..

************
pese..
az önce tevede.. bir abede türü eğlencelik programda..
sokak röportajı yapıldı..
"old feytful nedir" diye sordular..
kadının biri..köpek dedi..
hayır o bir gayzer dediler..
onu da bilemedi..

sanırım ilkokulda okuduğum bir çizgi romanda gayzeri ilk kez görmüştüm..
old feytfulu da biliyordu..
antik yıkık bir bina denilen.. kolosseumu da.
kanallı şehirin panama değil.. venedik olduğunu da..
ve..
big benin yangın çıkaran ayı olmadığını da..
ve ..devid heykelinin alejandro olmadığını da..

sanırım abedeye gidip..
bir kültür yarışmasına katılacağım =D..





11 Ağustos 2010 Çarşamba

odtuvircinya2


















Vircinya babasının ölümünden bir süre sonra kardeşleriyle birlikte bir eve yerleşiyor..
erkek kardeşinin kembricden arkadaşları ile birlikte..
bir sanatçılar grubunun oluşumuna katılıyor..
modern zamanların başları..
ressamlar.. yazarlar var grupta..
biraz uçuk kaçıklar..
ama hepsi zamanlarının en iyi sanatçılarından ..
ve kalıcı olarak yaptıkları sanatın tarihine isimlerini yazdırıyorlar..
soru soran yanıt arayan ve insanlık adına getirilen kısıtlamalara başkaldıran kişiler..

kısa süre sonra erkek kardeşi tifodan ölüyor..
kız kardeşi.. ressam olan ..
erkek kardeşinin arkadaşlarından birine aşık olup evleniyor..
vircinya tek başına kalıyor..teyzesinden miras olarak kalan .. bir yıllık geliri var..
çalışıyor da..
edebiyat dergilerine makaleler yazıyor.. eğitmenlik yapıyor..ve yazıyor..
bağımsız olmanın iyi bir şey olduğunu o zaman anlıyor..

1912 de .. arkadaş çevresinde tanıdığı..bir edebiyatçı ile evleniyor..
"volf" soyadı o zaman geliyor..
lio volf onun ruhsal iniş çıkışlarını dengeleyen..
gerek duyduğu sağlam zemini oluşturan biri..
vircinya onun edebi yeteneğine de güveniyor..
evlilikleri bir ortaklık gibi..
romantik bir ilişki değil..
virciya aşkın iniş çıkışlarını kaldıramayabilirdi sanırım..
bu sağlam ve güvenli dayanağa karşın ..
çok iyi gitmiyor sağlığı..

1913 de bir atak daha geçiriyor..
dengesiz ruh durumu nedeniyle doktorlar çocuk yapmamasını tavsiye ediyorlar..
/ bence bu işi biliyorlar =P../
ama o çocukları çok seviyor..
kardeşinin çocukları ile çok vakit geçiriyor ..
/vircinya şekerim.. bir çocuğun en iyi yanı.. al annesi diyebilme özgürlüğüdür../
bu nedenle kocası bir basım evi kuruyor..
çocuklardan sonra en çok sevdiği şeye ..
kitaplara aktarsın ilgisini diye..
tıp o zamanlar bu kadar..
sessiz sakin kal.. temiz havada yürü.. iyi ve düzenli beslen düzeyinde..
neyse ki elinden kalemini almamışlar..

bazılarına göre..
cinsellik de yok aralarında..
ama çocuk yapmaktan söz edildiğine göre bence lionarda haksızlık ediliyor..
lionard aslında silik .. kılıbık bir insan değil..
o aslında değerli bir kadını anlamış ve onun daha çok parlaması için..
var olması için kendini.. kendi özelliklerini gölgeleyip sadece gerektiği kadar kullanmış biri..
lionard olmasaydı belki vircinya yine olduğu gibi olur..
ama bunu bizlere yansıtacak bizlerle paylaşacak kadar.. yaşayamazdı..
yazamazdı.. teşekkürler lio..



ilk roman.. "dı voyıc aut" (ben olsam bunu “dışa açılmak” olarak çevirirdim).. bu dönemde yazılıyor /1915/.. aslında bir yıl önce bitiyor kitap..
ama savaşın bitmesini bekliyor basımı için..
ilk basımı sekiz bin nüsha satıyor..
çok bilinen ve artık tanınmış bir yazar olduğu dönemde yazdığı kitaplarından bile çok..
kitapta babasının gemisiyle güney amerikaya giden bir genç hanımı anlatıyor.. kapalı bir ev ortamından entelektüel insanların arasına karışan genç kadının bundan etkilenişi.. aslında vircinyanın.. babasının evinden sonra . kardeşleriyle birlikte yaşadıkları döneme geçişinde hissettiklerinden izler taşıyor..

yazar olarak yenilikçi bir tarzı var ve ..
aslında bu eser.. daha sonraki eserlerinin tarzının ilk belirtilerini taşıyor..

kadın bilinci.. cinsellik ve ölüm..den söz ediyor..

bir de bizi daha sonra misis dalovey olarak tanıyacağımız kahramanla ilk tanıştırışı..

bilinç akışının ilk örnekleri.. yaşananların yanı sıra.. düşünceleri.. inik göz kapaklarının arkasını bizlerle paylaşması..

konukları beklerken..
“medeni bir insanın başka medeni insanlarla ilk karşılaşmasını beklerken hissettikleri şeyleri hissediyordu.. bir fiziksel rahatsızlık duygusunun gelişini beklemek gibi.. sıkı bir ayakkabının ya da karşılıklı açılmış pencerelerin verdiği rahatsızlık gibi.. onları beklerken doğal olmayacak kadar sıkılmış bir korsenin içindeymiş gibi hissediyor.. ve kendini bıçakların yanına çatalları düzgün bir şekilde yerleştirerek oyalamaya çalışıyordu”
erkeklerin sofra sohbetini anlattığı bir sahnede..
“kadınların her biri kendi cinsiyetlerinin çağrısına uyarak ve aldıkları eğitimle.. kendilerini ele vermeden erkekleri dinler gibi görünüp .. düşünüyorlardı.. çocuklarının eğitimi.. operada sis düdüğünün kullanılması gibi şeyleri düşünüyorlardı..” diye yazmış..

O dönem kadınına bırakılan yaşam alanı içinde.. kadının çaktırmadan hayatı yönetmesi..
altı pembe ispirtolu kalemle çizilmiş kadar belirgin..
yönetmek derken.. =)
örnek ..
“hiç annesine benzemiyor .. diyor adam.. tabağını uzatırken..
karısının telaşla su bardağını takırdatması.. sesini maskelemeye ve bu sözü duyan genç kızın yanaklarının kızarmasını engellemeye yetişemiyor”..

Bu ilk roman çok ses getiriyor.. hak da ediyor bence..
yazarlığı modern..
eserleri de sarsıcı..
1900lerde romanlar.. karakterlerin ve çevrelerinin ayrıntılı tanımlamaları olan..
kurgusu önceden belirlenmiş romanlardan oluşuyor..
vircinya.. dış olayları ve kişileri değil..
kahramanların iç dünyalarına dayalı olarak kurguladığı..
zaman.. anılar ve farkındalıklara dayalı romanlar yazıyor..

gerçekçi ingiliz romancıların konulara yüzeysel yaklaştığını ..
o yüzden diyalogların daha çok tek düzeyli.. ve öyküsel olduğunu ..
derine inebilmek için duygu durumlarının da yansıtılması gerektiğini düşünüyor..
yaşamın daha ayrıntılı ele alınması..
iç monologların ve farkedişlerin de altının çizilerek verilmesi gerektiğine inanıyor..
"bilinç akışı" onun başlattığı bir tarz..

bilim insanlarının kadının davranış biçimini inceleyip kongrelerde sunması..
bunun eksiklik değil farklılık olduğunu anlamaya başlamalarından uzun zaman önce..
kadından söz ediyor.. önce edebiyatçı olarak..

bence.. kendine baktı vircinya..
tacizlere kayıplara rağmen nasıl hem ayakta hem dik durduğuna..
ve bunlara ve hastalığına rağmen yapabildiklerine ve ..
içindeki varolma.. düşünme.. yaratma gücüne baktı..
arkadaşlarına baktı..

teyzesinden kalan para sayesinde yaşamına nasıl istediği gibi yön verebildiğine baktı.. bazılarınında parasızlık nedeniyle tabi yaşamları seçmelerine baktı..
çocukları nedeniyle belli sınırlaarda tıkılıp kalmalarına..
herkim ki bana sınır koyacakmış şaşarım noktasına kolayca geliverdi..
ve o meşum cümleyi kuruverdi..

" bir kadının kurgusal edebiyat yazabilmesi için.. parası ve kendine ait bir odasının olması şarttır......"

işte bence bu nedenle.. kadın hakları denilen harekete destek vermek istedi..

bu da yarın olsun mu..
******
pese..
bugün sabah koridor manzaram.. köşeyi dönüp.. koridora kavuştuğum an..
iki yanında iki fizyoterapist.. elinde dirsek destekli baston.. bacağında uzun bacak yürüme cihazı.. altta parlak pembe desenli eşofman spor ayakkabı.. üstte beyaz penye.. yetmişe merdiven dayamış kadın hastam ile ve onun şarkısı ile yüzyüze geldim..
"Giydiğim atlas
İğneler batmaz
Yar bensiz yatmaz hacı cavcav
Canıma değsin"
beni farkedince .. 
gülerek durdu.. 
"nasılsınız" dedi.. 
"sizi böyle görünce nasıl olunursa.. süperim" dedim.. 
 "siz de.. çapkınsınız bakıyorum bu sabah.. demek yar sizsiz yatmaz hı ??" 
gülümsedi dişi dişi.. 
iki aydır refakatçisi olan eşi de hemen arkasında.. 
o da güldü diş diş..
yanımdan yavaş ve zahmetle geçtiler tam ilerleyeceğimde.. 
bir kapı açıldı sol yanımdan.. 
otuzbeşlik kadın hastam.. 
gözleri kıpkırmızı.. tekerlekli sandalyede.. 
sandalyenin arkasında bir yanında bir erkek personel.. 
bakıştık.. ne oldu anlamında bir mimikle sessiz soruma.. 
böyle işte anlamında ümitsiz bir mimikle cevap verdi.. 
biri.. doğru odaya dedim.. 
yok tedavi salonuna diye cevapladı beni ve hızla sürdü arabayı..
çantamı bıraktım.. seğirttim peşlerinden.. olanı hafifletmek için..

hayatım hızlı geçişlerden örülü..

******
pese iki.. fotoğraf.... çalışma masamın üzeri.. sağ üst köşe.. 
dıvoyıcaut üzerine bir martı kondurmadan olmadı.. =) yakıştı bence..


10 Ağustos 2010 Salı

odtovircinya..



vircinya anlatacağım dedim ya..

“erkeklerin kadının insan haklarını kazanma çalışmalarına muhalefet edişlerinin öyküsü.. kadınların bu savaşımlarının öyküsünden daha ilginçtir..” demiş..

Bak bunu ben bu çabayı hala görüyorum .. etrafa baktığımda..vircinyadan yüzyıl sonra..

vircinya..
Aslında edebiyatçı.. ama .. işte düşünebilen ve kısıtlanmaya tepki duyabilecek kadar omurilik sahibi bir kadın olduğundan.. bir de kadının insan haklarına ulaşması konusuna da emek vermek zorunda kalmış..
önce yaşamındaki temel taşlarına bakmak lazım..

Aslında doğum tarihi.. sevdiklerinin ölüm tarihleri ki bunlar ağır depresyon ataklarının da tarihleri oluyor aynı zamanda..
ve kendi ölümü şeklinde bir basit liste yazılabilirdi..
eğer o vircinya olmasaydı..

bilemedim önce yaşamını bir basit liste olarak yazmak..
sonra edebiyata ve hayata bakışını mı yazmak daha doğru olabilir diye.. ama hepsini bir araya kattım sonuçta.. varsayın bir masanın etrafındayız.. hava serin.. rüzgar keyifli.. akşamın üzeri saatler.. sohbet ediyoruz ve ben bir dostumu anlatıyorum size.. biraz karışık..anlatıyorum.. öyle çok seviyorum ki.. dostumu hem biraz kayırıyorum hem iyice anlayın istiyorum .. ısrarla bazı şeyleri yine anlatıyorum belki biraz savunuyor gibiyim.. ve siz de beni sevdiğinizden.. dinliyorsunuz..=p

neden mi böyle düşünüyorum..
ben hep böyle hissettim.. ne zaman vircinyadan bahsetsem bazı kadınların savunmaya geçtiğini hissettim..
bazı kadınların feminizm sözcüğünden korkmaları gibi..
daha iyi şartlarda ve haklarına sahip olarak yaşamanın nesinden korkulduğunu yıllarca anlamamıştım artık biliyorum sanırım..
emeğinden korkuyorlar..
bir başkasının üzerinden kolayca var olmayı benimsediklerini .. o nedenle bazı haklarından vazgeçtiklerini.. bunun adını da sevgi aşk ve aile bağları koyduklarını.. kendilerine hatırlatan kadınlardan da hoşlanmıyorlar..
işte bu nedenle..
virginyayı anlatırken bir yandan da savunuyormuşum gibi..hissederim.. abartırsam affola..
işte benim vircinyam..
“annesi de babası da daha önceki evliliklerinden ikişer çocuk sahibi olan virginia.. çiftin bu evlilikten olma üçüncü çocukları.. /1882/
erkek kardeşleri gibi üniversite eğitim alamamış vircinya. babası bu konuda tutucu davranmış.. istememiş.. ama babası bir biografi yazarı olduğu.. vircinya okur yazarlar arasında büyüdüğü ve babanın kallavi kütüphanesi sayesinde genel kültürü pek yüksek olmuş engellenememiş entelektüel gelişimi.. çok erken yaşta karar vermiş yazar olmaya.. kız kardeşi vanessa da.. ressam olmaya.. ikisi de başarmış .. onu baştan söyleyeyim.. yukardaki resim.. vanessabelin resmi.. benim en sevdiklerimden biri..

vircinya daha çok babasına düşkün..
ama annesi erken ölüyor.. /1895/ babasını daha çok sevmenin suçluluk duygusu çıkıyor başına.. bir de babasının bu ölümden yıkıldığını farkedince..çelişkileriyle başa çıkamıyor.. depresyona giriyor vircinya.. sesler duyuyor.. bu bir başlangıç..

sonra en büyük üvey abla evin yönetimini ve anneliği yükleniyor.. derken o da ölüyor..
vircinya gene hastalanıyor ve ilk günlüğünü o zaman yazmaya başlıyor.. sonrasında düzenli günlük tutuyor birçok fikri.. yaşadıkları değil de duyguları orada kayıt altında.. böylece "duygu biter anı kalır"akapılmıyor.. açıyor defterini görüyor yazdıklarını romanlarındaki düşünce akışları ayrıntılı duygu durum betimlemelerinin altınca bunca iyi bir günlük tutucu oluşunun da katkısı kesin bence..

bundan sonraki yıllarda..
yazar olma kararı pekişiyor..
entelektüel çevresinde tanıdığı..
kişiliklerini güçlü bulduğu yazar kadınlara hayranlığı artıyor
bu kadın tipleri daha sonraları romanlarında kahramanlarına yansıyor..

başarılı bulduğu kadınlara olan hayranlığına bir de toplumdaki erkek egemenliğinden nefret ekleniyor ..
bu arada..
bu nefretin .. kendisinden ondört yaş büyük üvey erkek kardeşinin..
hatta iki üvey erkek kardeşlerinin tacizlerinden de kaynaklanabileceği söyleniyor gerçi..
..
kendisi dokuz on yaşlarında iken onu defalarca taciz ettiklerinden bahsediyor bir dostuna.. ancak orta yaşlı bir kadın olduğunda .." ellerinin baskıcı bir şekilde giysilerimin altında ilerlemesini hatırlıyorum..durması için nasıl dua ettiğimi hatırlıyorum.. kasılıp ..kıvranıp kaçmaya çalıştığımı ama onun nasıl devam ettiğini.. durmadığını hatırlıyorum ".. diye yazıyor mektubunda.. bu tacizler yirmili yaşlarının başına kadar devam etmiş hatta..

bak ne dedim yukarda... bu erkek egemenliğe nefretin abilerinin tacizine tepki olarak çıktığı düşünülüyor .. muş..
hayır bu taciz elbet önemli bir travma da..
kadın belirli bir erkekten kötülük görmeden de..
etrafa bakıp.. ya ben neden oy veremiyorum .. bir mahallenin delisi bir ben..
ben neden seçilemiyorum..
ben neden mirasımı alamıyorum ..
paramı yönetemiyorum..
neden kembricin çimlerine basamıyorum..
babam izin vermedi diye okuyamıyorum..

diyemez ki..
ben onu anlamıyorum..
o kadın hakları için çalışmış dendiği anda alttan bir ince ses..
e tabii erkek düşmanı o bak.. abilerinden dertli.. ondan..
ne kolay di mi..
etiketlemek.. ne kolay..
kendi yaşam haklarına sahip olmak demek neden "erkeklere düşman olmak"la eş anlamlı eş kavramlı olur ki..
her kavram tersiyle varsa.. (simurg bak eskitiyorum ben bunu..=P)
o zaman demek ki.. gerçekten bir sistemli "kadın düşmanlığı" var.. demek..ki buna karşı olan da erkek düşmanı olsun..

geri dönelim vircinyama..
yirmili yaşlarının başlarında /1904/
babası da ölüyor..ikinci ruhsal yıkılışı bu dönemde..
hatta intihara da kalkışıyor.. pencereden atlamaya kalkıyor üç defa.. ama kurtarılıyor..

ya başaramasalardı.. kurtaramasalardı..
ya bu duygusal alt yapısı
ve kendinden ondört yaş büyük birinin tacizleri nedeniyle yaşamına o yaşlarda son vermeyi başarsaydıi..
ne kadar çok şey kaybederdi..
toplum.. insanlık kadınlar.. edebiyat..


devamı olacak da..
gene dizi yazı oldu..
vircinya hobilerimden biridir..

bir sürü minik minik notlarımı bu sayede elden geçirmem gerekti aslında süper oldu..
..
ama dizi olarak yayınlayayım da....
heyecan olsun dedim..

9 Ağustos 2010 Pazartesi

haftanınensıcakgünümüydübilemiyorum..


sayfa açılana kadar aklıma gelenlerin beş benzemezliğinin nedeni sıcak mıdır..??

birşey okudum..
birisi demiş..
bişeyler yapmak için herşeyin dörtdörtlük olmasını beklersen.. düşündüklerinden pek çoğunu yapmaya ömrün yetmez..
işbu deyişin altına da yeşil kırlarda koşarak şatolarına giden bir genç çiftin resmi vardı.. siyah beyazdı..
demeyin yeşil dedin diye..
altında da resmin kaynağı diyordu..
tıkladım..
inanılmaz güzel fotoğraflarla dolu bi site..
fotoğraflar güzel ama.. esas çekilen şeyler güzel..
manzaralar servisler.. sahile atılmış bisikler..

neden aklıma hemen üç temmuz geldi bilmem ama onu düşündüm..
sonra sayfama seyirttim..
resmi eklemek için..
ve sordum bu arada içimden peki bu güzel şeyler varsa..
bu taılar bu saçlar havlular servisler.. ve diğerleri..
nerdeler..
haniler benim hayatımın neresindeler..

tamam hastanede böyle şeyler olmaz tabii de..
ama neden bu hastane çıkılır çıkılmaz böyle yerlere ulaşılabilecek biyer değil..
sonra birden imaj geldi beynime..
imaj hiçbişeydir demeyin..
eğer bir yerde bir imaj yarattıysanız..
eskilerin deyişi ile.. intiba..
bunun içinde etki de vardır..
bir etki de yarattınız demektir..
etki tepki doğurduğuna göre..
size verilen tepkiler.. bu yarattığınız imajla doğru orantılıdır..
burdan akıllı bir felsefe çıkar..
hani ne bileyim güvenilir davranışlar ile güvenilir etkisi yarattıysan örneğin..
sonuç sana güvenir insanlar ve ..
yok bu yol çıkmaz..
güvendiği dağlara ar yağar...
yok..bu da olmaz.. konu güven değil imaj..

hah buldum..
imajın güvenilirliği olsun bundan çıkan sonuç..
=)..

buduar sahibesi imajımla..
eski zaman kadınları gibi..
sıcaktan yorgunum..
jozefin tipi denilen ama aslında madam rekamierin yarattığı koltuğa yarı uzanıp..
lavanta kokusu emdirilmiş beyaz köşesi A monogramlı ipek ve dahi dantelli mendilimi tutan narin beyaz elimi önkolumun cildi çekici bir şekilde görünecek şekilde.. alnıma koyup.. gözlerimi baygın baktırabilirim..

da..
ben çöp tenekesinin bulunduğu gölgeli sokakta asfalta yayılmışken aniden sokağa girdiğiniz için..
endişeli ve uçları aşağı aşağı gözleriyle.. "gene kim bana ne yapacak" ezik ve acınası sokak köpüşü bakışıyla dolanıyorum..
öyle ki..
hastalar kapıya vurup benim o bakışlarımı görünce..
özür dileriz rahatsız ettik diyorlar.. =)..

öyle işte...

virciniya..
anlatıcam..
=)

"bir yılda kadınlarla ilgili kaç eser basıldığı hakkında bir bilginiz var mı ??.. ya bunların kaçının erkekler tarafından yazıldığının ??
belki de yeryüzünün hakkında en çok tartışılan hayvanı olduğunuzun farkında mısınız"

var mı dinleyen..=)..


6 Ağustos 2010 Cuma

tamamengereksizsatıraltındabilegizlibişeybulunmayabilecekyazı

Geçenlerde..
Küçük prensden bir cümleye rastladım bir makalede
İngilizceydi.. gönül gözüyle görmekti konu..
Tilkinin evcilleştirilmesi.. ki benim en sevdiğim bölümdür..
Kopyala yapıştıra yakıştı..
feysiminbukunda durum bildirim oluverdi..
Aa ingiizce ne ayıp dedi bir arkadaşım..
Doğru dedi..

Komik tarafı..
O İngilizce cümleyi Fransızcaya çevirmeye çalışırken yaşandı..
elimin altında eserin Fransızca ilk basımı olmadığından..
bayan gugla sordum buldum Fransızcasını da..
onu ararken..
bir şey daha buldum..
Bu cümlenin Fransızcadan İngilizceye çevirisinin analizini..

Nasıl mı..
Çeviriyi yaparken neden o sözcük değil de bu sözcük..
Ama zaten yazar neden o sözcüğü değil de bu sözcüğü seçmiş.. diye bir akademik çalışma..okumazsam olmadığı gibi..
Bundan bahsetmezsem de olmaz..sanki içi çok atalete uyar gibi..geldi..

Şimdi..
Konumuz.. benim şu meşum cümleyi..
“It is only with the heart that one can see rightly.
What is essential is invisible to the eye..”ı eklememle başladı..

Ki.. özünde.. ana dilinde..
“On ne voit bien qu'avec le cœur ;
l'essentiel est invisible pour les yeux..” diyor ekzüperi..

Ki ben yine kitabına baş vurmadan kendi Türkçemle..
“ancak gönül gözüyle görebiliriz..
öz göze görünmez.. “ olarak çevirdim..

Ve ama gugl'anım bana bir yerde..
“İnsan, ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir
Gerçeğin mayasını gözler göremez”..
ve daha önceleri sık kullanılanlara kaydettiğim.. kitabın onlayn okunma sitesinde ise..
” İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir.
En temel şeyi gözler göremez.” Olarak geçiyordu..

her iki türkçe cümle de.. benim mini mini cümlem kadar bile..
aslına sadık ve güzel gelmedi bana..
üzgünüm..

Burada dil dersi verecek değilim..elbet..
ama gibi oluyor..
niyetim o olmasada..
Ben .. işte.. sözcüklerden bir yere zıplayacak mıyım diye merak ettim..
başladım da..
gerisi ancak yazarken gelecek sanki..

Bu adım adım inceleme yazısında..
Fransızca cümlenin.. gramer olarak en basit cümle tipi olmasına karşın..
içerik tematik ve sözcük seçimleri nedeniyle.. çeviriye gelmesinin zorluğunu anlatıyordu..

Hani açlık da bir kelimedir.. lakin cümleye gelmez.. sarı saçlı kız gibi şiirinde ne de güzel söylendiği üzere..

Ön bilgi..

*essentiel.. fr.. sıfat.. 1.başlıca, temel; gerekli, zorunlu, önemli; esansiyel

“essential ing sıfat..1. köklü, esaslı, başlıca; gerekli, zorunlu; esans türünden
2.asıl gerekli şey, esas özellik, esas olan şey

Felsefi bir anlam ve kavramı olan bir sözcük..
doğuda da felsefede önemi olan bir kavram olsa da..
fransız yazarlar ve filozoflar ve tilkiler..
“öz”den “temel”den rahatlıkla bahsederken..
Çince de olamıyormuş böyle bir şey..

Doğrudur..
nasıl itiraz edeyim..
Çince de bilmem Çinli tilki de tanımam..

Ama şunu bilirim..
“söyleyen” önemlidir..
bazı laf bazısına yakışmaz.. şaplası olsa da olmasa da..
Hani şapkalı Mevlana da demiş ya..
“bir lafa bakarım laf mı diye.. bir de söyleyene bakarım insan mı diye”..
Eh iki aşamalı test yapmak gerek her bir sözcük için.. demek..
her dilde geçerli bu ayrıca..

Felsefede.. esansiyel sözcüğü.. kazaen sözcüğünün zıddı olarak.. “bir şeyin o şey olması için gereken kalıcı özellik “ anlamında kullanılıyor..
Felsefedeki bu anlam sözcüğün günlük kullanıma geçişine etki etmiş..
bir şeyin doğasını tanımlamakta kullanıldığı..
o şeyden o özellik çıkarılınca..
o şeyin varlığını sürdüremeyeceği düşüncesinden yola çıkılarak..
günlük dilde.. esansiyel..”çokçokçok önemli” anlamında kullanılmaya başlanmış..

Küçük prensin tilkisi acaba hangi anlamda kullandı bu sözcüğü..
Kitapta aynı sözcük bir tek yerde daha geçiyor.. diyordu akademik makaleyi yazan..
ve küçük prensin geldiği gezegenden bahseden dördüncü bölümden alıntı yapmıştı..
İlk cümlesi.. “ Grown-ups love figures.”
"Onlar şekillerden hoşlanırlar."
olan ve devamında..
” Onlara yeni tanıştığınız bir arkadaştan bahsetseniz,asla en önemli soruları sormazlar. Size arkadaşınızın sesinin nasıl olduğunu, hangi oyunları tercih ettiğini, ya da kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını hiçbir zaman sormazlar. “ Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Babası kaç lira kazanıyor? “ gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları bildiklerinde onu tanımaya başladıklarını düşünürler.” diyen paragrafı alıntılamış..
..

Şimdi iyice İngilizce dil dersine döndü ama şu anda fark ettim ki..
Bu benim Türkçesini alıntıladığım bölümde bir sorun var..
Erişkinler.. sayıları severler olmalı.. çeviri..
figure.. Türkçe sözlükte her ne kadar.. “ şekil; yüz; biçim, figür; tasvir; sembol; tavır, duruş; simge; mecaz” diye tanımlanmışsa da..
Fransızca İngilizce sözlük ..” number; image; form; character; price; human shape, shape; impression; phrase; symbol” diyor..
En başta sayı diyor.. sayı.. zaten demese bile.. çeviriyi ben yapsam sayı derdim.. arkadan bir sürü kaç’li cümle geliyor ya..

Yani..
Bak şimdi ben de bu cümle üzerinden bir oricinal makale yazabilirim..=)
Ne var?? bi kere yapmıştım hem..
başka bi blogda bir şiiri çevirirken kullanılan bir tek sözcüğe bir yazı adamıştım..

gene dağılmadan kaldığım yere döneyim..
“Erişkinler sayıları sever”.. den sonra gelen cümlede “önemli” olarak çevrilen sözcük..
bizim eski dost.. esansiyel.. =)..
Burada aslında.. “kişinin kelebek sevmesini bilme”nin onunla ilgili “sayı.. gün konum bilmek”ten daha önemli olduğu vurgulanmış olabileceği gibi..
o insanı benzersiz yapan özelliğin kelebek sevme “öz”ü olduğu da vurgulanmış olabilir..
Benzer şekilde.. tilkinin anlatmak istediği..
hem küçük prensin .. gülüyle kurduğu ilişkinin özü olabileceği gibi.. hem de ilişkilerde neyin önemli olduğu olabilir.. diyor makaleci..akademisyen..

anlaşılan ekzüperi.. tek sözcükle çift anlam kullanmış olabilirmiş..
bu onun lüksü.. sanatı becerisi.. mücevherciliği..
çevirmenin sıkıntısı.. kendi dilinde.. iki anlamı da içeren bir sözcük bulmak..
Hepimizin sıkıntısı.. tüm duygularımızı en az sayıda sözcük tüketerek doğrudan aktarmak..
Tamam sizin sıkıntınız olmayabilir.. benimki..

Aslında tilki..
“kalbin gördüğü.. önemlidir/özdür.. ”.. diyebilirdi..
ya da.. “gözler önemli olanı/özü görmez” diyebilirdi..
ama bu zayıf cümleler ekzüperi gibi sözcük cambazı birine yakışmazdı..diyor akademisyen..

Ben de bana yakışmayan tümceler kurmamak istiyorum diye bir dilek ekleyeyim buraya....
devamında da..

gözler yerine neden göz demiş.. ve “e”hali yerine neden “için” kullanmış.. gibi ayrıntılar var..
sonuç.. ayrıntıya dikkatin..
minicik ve naif öykünün .. ulaşılmaz.. tekrarlanamaz.. kült güzelliğidir..
kalıcılığıdır.. her okuyuşta etkileyiciliğini sağlamasıdır..

sonuç.. yazarın olduğu kadar.. çevirmenin de duyguyu felsefeyi doğruyu aktarmakta özen gösterme yükümlülüğüdür..
sonuç.. sözün bizi bağlayıcılığıdır..
sonuç.. edilmemesi gereken sözlerin edilmemesidir..

sezenden bir söz ekleyeyim buraya..
“itirafçı olma sakın..”
Nırınım da demek isterdim ama..

Demiyorum.. fazla sıcak..

pese bir.. ben de aslında..
"söyleyene bak.. mahal vermeyecektin en baştan.." demek istiyorum da..
hatta "ne yani.. öyle olmasında birşey yok da söylenmesi mi kötü" demek de istiyorum..

ama mevlana gibi.. suskunluğum asaletimdendir..

pese iki.. bana yakışmayan tümceler kurmamak ve içinde ben geçen bana yakışmayan tümcelerin de kurulmaması diye genişletesim var dileğimi.. hatta ne dileği.. yasaklar koyasım var..

pese üç..
yok bişey.. sadece içi boş.. ama uzun ve anlamlı gibi görünen ve ayrıca önemli gibi de olan bişey yazmak istedim de bu çıktı..

Image Hosted by ImageShack.us

5 Ağustos 2010 Perşembe

belirli durumlara tepkilerini görmeden..
uzun yılların dostlarını bile..
tam olarak tanırım demek zor..
velev.. kendini ne kadar tanıdığını sanıyor ki insan.. yanılıyor..

oturursun kahven ya da şarabın..
bilemedin kahven konyağın fındık bademin.. meyve..
biri birinin başına gelen bişeyi anlatır..
düğeri.. " a şekerim ben .." der ve bu durumda yapacağını anlatıverir..
öyle sanır..
ama değildir öyle..
öyle bir ayrıntı olur ki..
yaşananların içinde..
her düşündüğünü .. dediğini.. tek kaş havada..
hatta hadi gel bak.. kadehi tutan küçük parmak da havada olarak..
"a.. şekerim bence insan..." dediğin..
ahkam olur kalır.. en şapkalısından..
dava delil görülmeden verilen hükümdür.. mesnetsizdir..
bunun beşerlikle de şaşmakla da ilgisi yoktur..
sadece o minicik ayrıntıda gizlidir işin.. tepkiyi şaşkın eden farkı..

ben de öyle dedim..
sen bilmiyorsun hiç bir ayrıntıyı.. bilme zaten..
ve yaşama..
ve öğrenme..

dedim..
öyle olmuyor dedim..

ama aklıma gelse de..
akıl da verme.. çünkü doluyu da boşu da yordum ben zaten binlerce kere..
anlayış da gösterme.. çünkü ben anlayış gösteremiyorum daha..
ama büyük de konuşma.. çünkü bilmediklerini bilemezsin asla..
demedim..
incitmek değil amacım..
zedelenmeden sürdürmek. zedelemeden sürdürmek..
kolay değil.. anlatmak da.. anlaşılmak da..
ayağının altından halı çekilmeden o boşlukta debelenme bir an sonra yere çarpacağını bilme ve boşluğu tırmalama duygusunuyaşamadan..
kimse.. kimseyi.. anlayamaz..
önceki yaşam.. öncelikler.. ederi gideri.. hayali ..kırıklığı.. farklı olduğundan..
havadalık durumu herkeste farklı seyreder..
anlatmaya çalışmamam o yüzden..
zedelememek de kolay değil..
çünkü bu sürecin içinde bir "zedeleme dürtüsü artışı" var işin doğasından dolayı.. canım yandı can yakayım var..

kime mi..
şeye..
uzun zamandır özel zaman ayıramadığımız bir dostuma..

kütüphanem var ya benim.. görmemişim .. herkese anlatıyorum..
onu görmeye geldi.. geçenlerde..
şimdi sanatsal uğraşlar içindeyim..
yazı masasının etrafına "ilham tahtası" ve yakın akrabaları yapıyorum..
birisi..
ay duvar aksesuarı tarif edicem durun..
eski kitap sayfalarıyla kaplı bir ahşap plaka.. ortasına.. vircinyanın volfun.. dıvoyıc aut kitabının eski basımlarından birinin kapağının renkli fotokopisi yapıştı..
sade eski kağıt rengi bişey..
dı voyıc aut

novıl

virvinyavolf yazıyor..

üzerine bir uçan martı yakıştırıyorum ama daha eklemedim.. uçan siluet mi.. kıyıdan bakan siluet mi olsun bilemedim daha..
işte onu gördü ve yazarın adından dolayı "saatler vardı" dedi bir de kendine ait bir oda mı vardı..
kitapları kastediyor sandım.. misis dalovey var.. dalgalar var.. ama bana sorarsan en güzeli denizfeneri .. romanları arasında.. kendine ait bir oda aslında bir roman ya da öykü değil bir konuşma metnidir.. diye başladım.. hevesle.. ama iki nedenle durdum..durduranlardan birincisi.. neden dı voyıc autı seçtiğimdi.. soru cümlesiydi..
niyesini bilmeyen parmak kaldırsın burda..
di mi..
martı.. gitmek.. hep yazdığım.. ama demek ki konuşmamış mıyım..
iki.. neydi o beyaz tenli avustralyalı kadın oynamıştı filmde.. soru cümlesi..

aslında saatleri /kitap olanı/ sevmemiştim ama ben okumayı bilmiyordum o zaman.. sanki.. satırları.. her bir cümleye seçilen sözcüklerin onca düşünce sonrası yerlerini bulduklarında.. hani şu intermetteki cuvıls oyununda doğru sıra oluştuğunda parlıyor ya .. sözcüklerin de dosdoğru yerleştiğinde aynı öyle parladıklarını.. anlatılan öykü kadar.. o sözcüklerin biraradalığının nasıl da.. önemli olduğunu..
hatta güzel bulduğum eserleri o gözle bakınca.. bir de.. mücevher gibi işlemiş sözcükleri diyesim geldiğini.. filan düşünürsek.. ben okumayı yeni öğreniyorum bile diyebiliriz..
yemiyorum artık eserleri.. daha çok sözcük avcısı.. define arayıcısı gibiyim son zamanlarda..

dağıldık mı..
dağıldık.. demem o ki aslında saatleri sevmemiştim/kitap olanı/ ama şimdi bir daha okusam sevebilirim sanırım..
onun bahsettiği saatler / film olan/ iyi bir film .. özellikle üç ayrı kadın üç ayrı yaşam şeklinde olduğundan.. geçişleri çok güzel planlandığından hatta filmin başlarında.. bir vazolu sahne var..
hani birinde "koca" eve çiçekle geliyor ve vazoya koyuyor o vazodan vircinyanın evindeki girişteki vazoyla başlıyor sahne kocası eve geliyor .. ve üçüncü kadının evinde de..vazoda solmuş çiçekler var alınıp atılan..yönetmen gerçekte üç kadının pijamalı..yatakta uyurgibiyapan.. sabah saç toplayan.. yan yatıp boş bakan hallerini.. sahnelerini çok güzel yerleştirmiş.. oscarlar da almış sanırım..

ama film işte ve .. ben avustralyalı beyaz tenliyi değil gene.. en çok.. merilimi sevdim o filmde..

sahi aktrislerin kendi beden dilleri var..
oyunculuklarının arasından süzülen..
vircinyayı canlandıran beyaz tenli merdivenlerden yukarı doğru tırmanırken.. başını boynunu tuhaf bir hareketle oynatınca düşündüm bunu da.. o boynun o hareketini öyle çok sahnede izledim ki.. o kadının kararlılık ifadesi o hareket.. bence evinde de o hareketle pekiştiriyor günlük yaşamında kararını..

dur bi de.. kırk yaşlarında bir kadını anlatasım vardı.. ama o sonraya kaldı artık..
bu çok uzadı..
pese..
vircinyayla ilgili yazın.. tartışasım var..
kendine ait bir odadan kaçıncı bahsedişim merak ediyorum ama eskisi gibi atalet guglda ilk sayfada çıkmıyor bulamadım..
tüm blou da baştan arayamadım..
pesebirdaha.."Each has his past shut in him like the leaves of a book known to him by his heart, and his friends can only read the title."

herkesin kendi geçmişi kendi içinde ezbere bildiği bir kitap gibi kapalı durur.. arkadaşları sadece kapağı okuyabilir.. vircinya volf...
pese birdaha geldi aklıma..
zamanlar önce.. tuttuğu boya dönemlerinden birinde.. bir kadın dostum o zaman sekiz yaşlarında olan oğluna..
eliyle etrafı gösterip..
bak bunları hep atalet boyadı demişti..
oğlan da bakıp.. neden böyle birşey yaptı ki.. demişti..

bu kez de dostum bana gelmeden önce kendi yirmibeş yaşındaki oğluna.. kütüphanesini kağıtlarla kaplamış.. onu görmeye gidiyorum demiş..
delikanlım... neden böyle birşey yaptı ki.. zamanı mı çok .. demiş..

bence annelerinin soramadığını soruyorlar.. =)..
pese artık çok oldum biliyorum..
bir de nikolkidmının.. lizteylır riçırdbörtınla birlikte oynadığı.. kim korkar virciniavolfdan diye bir film var.. mış.. bulmalı izlemeliyim dedim.. inanılmaz sahneler.. lizin yüz ifadeleri muhteşem.. riçırd hırkasıyla inanılmaz derecede "yazar"..
ve son pese.. inanın son..
"sessizliği unutmak için her zaman partiler verdin/ saatler/film olan/"



Image Hosted by ImageShack.us

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Arapsabunudesem..

Suya sabuna dokunmadan diye bi deyiş vardır ya hani..
Ne desem ille ya su sıçratmak ya da sabunu birinin gözüne kaçırmak durumundayım..
1 atasözü / deyim bulundu.
§ suya sabuna dokunmamak
1) sakıncalı konularla ilgilenmemek: �İyisi mi bir yazar, hep suya sabuna dokunmayan yazılar yazmalı.� -O. V. Kanık. 2) davranışlarını kimseyi incitmeyecek biçimde ayarlamak.
Deyim



Ama diyeceğim..

Dediler ki hayat güzel..
Doğruyu yanlışı bilenler.. derler hani..

Elbet ..

Hem de doyulmayacak kadar güzel..

Ama bazen güzelliğini görmeyecek kadar sıkıyorlar insanın canını..
Bu aralar böyle bir durum içindeyim..
Tamamen dış kaynaklı hatta dış kapının dış mandalı kadar dış..
Ama haddini bilmezlik canımı sıkıyor..
Eh tamam ama desem de.. içimi boşaltmıyor..
Zaten yorgunum da gerçekten.. kendimi antmaktan.. anlaşılmayı ummaktan.. sıcaktan..
Sınavdı heyecandı.. aman anksiyeteydi derken.. susmaktan..
Yutmaktan..

Tamam bitti stresini sevdiğimin leyesesi.. yetişti işsiz görünümlünün vizesi.. ıvır zıvırı derken.. okul sevmeyen yerleşti dilediğince bir okula..
Eh ne mutlu çakışmadı yumurta misali taşıdığım yıllık izin bir yere kırılmadan yerleşti derken..
Dırdırdır..

Kadın dırdırı çekiyorum diyeyim..
Siz anlayın.. yok çekirdeğin günahnı almayın.. o değil..

Elimde kalacak bu kadın .. ama kalmamalı..
Zira ev daha toplanmadı.. hem mayolarımın yerini bile bilmiyorum..
Ama bu dırdır..
Öldürecek beni..

Aslında kendini durduramıyor.. başlayınca..

Yok o değil de..
Ben onu hallederim de..
Yorgunum ama..

Çok yorgunum beni bekleme kaptan..
Dışsallaştırmam lazım..
Hem de tez elden.. dış kapının dış mandalını..

Bi de suyla sabunla ne alakası var derseniz..
Sadece şı kadar zaman ömrünüz kaldı dense.. derler bazen hani..
Napardınız filan..
Benim cevap .. kibeleye sığınıp çekip gitmeden yana olurdu diye düşünürdüm hep..
Karakterim buna uygun..
Ama..
Bişey okudum..
Yukardaki soruya cevap.. eğer küçük çocukların varsa ve bir kadınsan.. hiçbirşey.. günlerin peşpeşe akmasını yaşardım.. sadece.. daha fazla tatlı kurabiye pişirirdim..

Düşündüm..
Birgün kurabiye pişirmiştim ben..
Ama kendi içinde büyüdüğüm evin kurabiye kokusunu hatırlayarak..
Evi ev yapanın o koku olduğunu.. o zamanlar..
Ama kurabiye sevmez benimkiler..
Çekirdek yapmayı sever..
20lik de sevmez diye bilirdim.. kendisi için pişiren kız arkadaşı olunca severmiş gerçi de..

Ordan bir kadının “ ama ben her Pazar sabahı kalkıp krep yapmıştım” demesi..
sonra.. o kadın için yirmilik ” acıyorum ben n.. teyzeye .. çok hakkını yiyorlar onun.. daha iyisini hak ediyor o .. “ deyince.. “peki ben??” diye soruşum..
“sen de .. ama.. bunu söylemek konumuma uymaz.. senin hakkını yiyenlerden biri olduğumdan demesi..”
Ve..
Bin bir bölük pörçük şey var..
Ki wordle yapasım var..
Hak hukuk adalet kör denge terazi kadın yazarak onun yerine..
Ve bir de Vircinia volf ekleyerek.. artık dalgalar mı dersiniz.. deniz feneri mi.. ama ben dı voyıc aut desem.. üzerine bir martı silueti kondursam..
Çakıl taşları topluyorum sahillerden..
Hırkasının cepleri onlarla doluymuş değil mi..
Ya silvia plat..

Var var başı da sonu da var bu yazının..

“kendinden emin bir hali ve her sorunu çözebilecek birisi olduğuna adamı inandıran etkili bir havası vardı.. “

Karısı sessiz bir kadındı.. kıyının tam ötesindeki büyük kayalar gibi sessizdi.. dalgaların çarptığı.. üzerinden yosunların sarktığı..kuşların tepesinde toplandığı kayalar gibi..”

Bay M.. onun kendisiyle evlenmiş olmasına inanamıyordu.. ilk birkaç
Yılı onu mutlu etmek iin elinden geleni yapmakla ve kendisini terk edeceğine dair bir belirti aramakla geçirdi..”
“güçsüzlüğün nasıl bir his olduğunu anlasın istiyordu.. riskler almaya başladı”..
“onun seviyesine erişmek güç olduğu için karısını suçladı”


Ayrımcı bir deyiş olacak biliyorum..
Ama okuduğumdan alıntıladıklarım .. sayfalar arasına serpiştirilmiş bu cümleler zaman zaman gerçek hayatta hep fark ettiğim şeylerle örtüştü de..
Demem o.. sorum şu ki..

Gerçi kendime uygulayamacağım .. durumlar..
Kendime uygulayamayacağım derken.. ben üstüme alınmadım da ondan..
Ama başarılı olduğunda .. bu manevranın işte oysa ben her Pazar.. ifadesi bile kurtarmyor.. ben demedim bak bunu… ben kıymetinin bilinmediğini fark ettiğim an.. yapmadım o krepi ya da muadilini .. kendi canım istediğinde yaptım..
Gene de can yanması nedir bilirim.. dolapların dibinden ben de bulup birkaç.. boğazıma oturan yapılmış listesi çıkarabilirim..
Ha sürdürmedim belki..
Ama yaptım.. boğazıma kaçtı.. dürdüm.. attım kıyıya bi yere..
Dur karıştı gene..
Başa alıyorum..
Demem o ki..
Sorum şu ki..
Neden erkekler.. ortada serbest dolanımda iyi bişey gördüklerinde onu kendilerinden/ kendilerinin yapıp sonra yine o iyi şeyi.. iyi yapan nitelikleri yıkmak için uğraşmaya başlarlar.. zaman zaman başarırlar.. hatta iyişey iyiliğini kabahat gibi görmeye başlar..

Saime hanım olsaydı.. meyveli ağacı taşlarlar derdi hemen eminim.. doğru kuru dalı taşlasan noolucak..

Dedim ya ayrımcı bu deyişim..
Kimbilir kadınlar da yapıyor mudur..
Bilmem.. ben genelde alıp süsleyip tozunu atıp parlatıp .. sergilemeye çalışırlarken gördüm kadınları da..

Aha bi de son ekleyeyim bir ben anlayayım..
Sen kim sanıyorsun kendini hı?? Sen kimsin kii… sigaranın ya da motorsikletin rakibi olasın da tercih edilesin..

Limon dilimi olan var mı..
Ağzım acı da biraz..



pese bir.. kitap.. insan çatlatan hayvan öyküleri..
pese iki.. arap sabunu ne güzel kokardı...
edit saat 18.23.. yazının bazı yerleri gözüme ilişince..
edit gerekti..
acil durum ciyaklaması gibi olmuş.. yok bi kere öyle bişi.. geleneksek kolaj çalışmasında barok parçaları fazla kaçırmışım..
bir de.. şu ..
"Sen kim sanıyorsun kendini hı?? Sen kimsin kii… sigaranın ya da motorsikletin rakibi olasın da tercih edilesin.." bu cümleyi kendime demedim ben.. birine de demedim.. ama zor tuttum kendimi dememek için zor tuttum .. çünkü böyle bir bakış açım var artık .. kızgınlığım.. buna.. ağız acılığı buna.. yok kedi de değilim.. hem zaten hava da ciğer için çok sıcak..
editiki.. ne rahat sorguluyorum artık hem bak cevaplarla da hiç işim olmayacak aslında.. da.. maksat kamuya fayda olur mu ki.. bir göz açılır.. bir bakış açılanır mı ..
ha bi de hayırın rengi var mı bu kez.. yoksa gene mi kahve rengi..




Image Hosted by ImageShack.us

2 Ağustos 2010 Pazartesi

aslındayokbaşlıklıkbidurum



mimarların sanatçıların..
ilham perileri var..
tabii..

ama müşterileri de var..
sipariş verenin özellikleri var..
istekleri..
geliştirilecek olan yerin şeyin eşyanın..
dokusu doğası var sonra..
yeri var.. ışığı var..

sonra hep aynı şeyi yapmanın sıkıcılığı var..tekrarların boğuculuğu var..

eh insandır şaşardır.. var..

sonuç..

aslında profesyonel olarak sanat yapan herkes..
mimardan yazara..
ressama..
fotoğrafçıya..
kumaş deseni üretenden..
kadın modası ev tekstili üretene..

hatta kendi gardrobunu..
hatta evini..
hatta yazısını geliştirmek isteyene..

ilham tahtaları varmış biliyor musunuz..
her biri birer sanat eseri olabilecek gibi..
ilham tahtaları..



bunları yapmak için bir boş alan ve bir mantar pano.. veya bir duvarda iki çivi arasına gerilmiş bir ip yeterli olabiliyor..

hoşuna giden bakınca keyif aldığın renkte dokuda anıda ya da görüntüde her şey olabiliyor..
ilham tahtasına asılan..
bir yaprak.. bir dantel..
bir fotoğraf..
her şey..
yeter ki bakınca için ısınsın..

sonra da
bir yeniden dönüştürülecek..
yaratılacak ana konu seçiyorsun..
sonra elindeki malzemeye dönüyorsun..
onu o ilham tahtasındakine benzetecek.. onun gibi bakınca içini ısıtacak bir şeye dönüştürüyorsun..

düşündüm de..
belki hayatı..
ilişkileri de böyle programlı şekilde ele almak gerek..
ilham tahtası oluşturup..
oldurmak gerek..

bu aralar bakınca hoşuma gidenlerden bir toparlama oluşturdum ben de..



duruma göre..
bir tatilim gelmiş..
iki..benden düzgün bir iş çıkmaz..
üç.. hep aynı şeyleri sevip durmaktayım.. beni memnun etmek bu kadar kolayken..
nasıl bu kadar sık.. hayal kırıklığı yaşatmayı başarıyorlar..
hayret ..

yazı sonu notu..
20lik tatile gitti.. 30gün yok..=(..
ev boş gibi.. hatta ben evde değilken bile..
çünkü uçup giden kuş.. teselliyi yuvada arar şarkısı bile yetmiyor yav..
yazı sonu notu iki.. önceki yazıda resimler görünmüyormuş.. tekrar ekleyeceğim.. sanırım bu raytırın sorunu.. ordan ekleyince resimler görünmüyor.. virüs gibi mi algılanıyor ki.. bilemedim..
Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin