29 Aralık 2012 Cumartesi

yılın en iyi hekimi seçilmeme .. ve sağlığa ve gençlere ve diğerlerine dair...



insan dediğin.. 
nasıl karmaşık bir karışım.. 
az önce geçen sene tam bu zamanlar kendime armağan ettiğim acendayı düşünüyordum..
tam bu zamanlar bir dostumla buluşmaya giderken  almıştım.. 
onu beklerken ambalajını açmıştım..
buluşma yerine erken gittiğim için..  
bir kadeh kırmızı şarap ısmarlayıp.. garsondan  kalem ödünç alıp defterin en son sayfasından başlayarak.. birşeyler karalamıştım.. günle anla zamanla ve kendimle ilgili.. 
bir tür geriye ve ileriye bakış niyetine..
geri geri yazdım deftere sonra..
"bu sefer tersten başlayalım" diye yazmıştım ilk olarak..
zira diğer yıllarda deftere düz başlayınca pek düzgün giden birşey olmadığını biliyordum..
bu defterin öyküsü ile sonlandırmayı istemiştim aslında bu yılı blog..

ama bugün çok.. hoş.. (bu benim tam da niteleyemediğim nesne durum haller için seçtiğim sıfattır) bir bağlantıya denk gelene kadar..
adres kısaltma sitelerinden alınmıştı bağlantı adresi.. 
tıklayınca ben çıkıyordum feysimin sayfasındaki ben .. 
ama bağlantı tanımında bir gariplik vardı.. 
"yılın en iyi doktoru" diyordu.. 
gerçi ben hekimi yeğlerim..
inanamadım bir kaç kere tıkladım.. hep ben.. hala ben =D..

ironi de.. 
sarkazm de.. adına sanına bakmadan üye olursan meslek sayfasına.. 
başına bu gelir elbet..
=).. 
çok güldüm kendi kendime..
ne olsa memleket meseleleri.. hele de meslek meselelerinden kaçmak için geldi yerleşti blog yazarı atalete..
haha onlar için de tuhaf..
aslında  feysimin bukunun sayfasına allı yeşilli yılbaşı süslü..sayfasına bakınca..
 yanlış adrese gelmiş kaydolmuş diye düşünmüş olabilirler..

meslek hayatımda böyle bir ödülü haketmediğim kesin ama.. 
atalete yakışmış bu =D..

bizim  meslek meseleleri zordur..
hekim olmak zor zanaattir..
zira hasta olmak.. ölmek zor zanaattir..
bu yolda birilerinin yanında olmak.. el vermek.. 
ona hem yakın hem uzak olmak.. en zorudur..

ilk klinik derslerden birinde "hoca"mız..
hasta nasıl muayene edilir'i anlatmıştı..
öncelikle hitap.. " asla amca dayı kardeş " denilmeyecek.. neden.. hasta yakını gibi hissettirirsen gereken disipline sahip olamazsın hasta ve tedavisi üzerinde..
demişti..
her şeyin bir kitaba göresi vardır.
hastayı muayene etmenin de..

ben doktor olacağım demeye başladığımda daha bişey bilmez bi ufacık veletken bile..
bu sözü söylediğimde duyanlarda bir saygı uyandırdığını farketmiştim.. 
fakülte öğrencisi iken de.. kime söylesem aynı saygı ifadesi..
ister istemez hem işin ciddiyetini kavrıyorsun.. hem de.. 
kendini biraz ciddiye alıyorsun..

bir tek uğur dündar vardı.. doktorları sallamayan..
geceleri acillere baskın yapar.. 
köpeği bağlasan durmaz acil köşelerinde az önce bir hastanın kustuğu ya da kanadığı sedyeyi yarım pürçük silip üzerinde uzanıp iki dakikalığına gözünü kapamış.. 
48 saattir nöbet tutmakta olan asistanın gözüne ışığı alnının çatına kamerayı dayar.. 
"doktor nöbette uyuyor" diye can alıcı haberler yapardı..
o kadar çok yapardı ki bunu.. 
zamanın tabip odası dergisinde.. 
"uğur dündar baskınında ilk yapılacaklar" diye ironik bir yazı basılmıştı..
ama bir tek o vardı işte..
o zamanlar hastalar sağlık sisteminin eksikliğine denk gelince.. "devlet uyuyor mu" diye çırpınırdı..

sonra seksen sonrası geliverdi..
bir büyüğümüz..
tayin edildiği yerde sağlık ocağı binası dışında hiç birşey.. 
ebe hemşire tansiyon aleti hatta termometre olmayan yerden.. 
merkeze alınan genç doktoru kastederek yöre halkına..
"ayağınıza doktor gönderdim.. siz tutamadınız " dedi.. 
hatta " ağaca bağlasaydınız" diye çözüm de önerdi..
ve işte o büyüğümüz..
ki ah alma sanatında uzmandır.. 
bir çığır başlatmış oldu..

şimdi  sağlık sistemimizin sarf maddesi listesinin en başında "doktor" gelmektedir..
insan gücü köleleştirildikçe..
sekiz saat yetmez.. on iki saat.. yıl başı. mart ayı deyip insanlar iş yerlerine sabah karanlığında girip.. 
akşam karanlığında çıkmaya başlayınca..
maaşı kıdemi kadroyu hak edebilmek için.. başka türlüsü mümkün olmayınca..
bir başkası daha az maaşla aynı kadroyu hemen doldurmaya gönüllü olunca..

doktorlar da girdi bu duruma..bu böyle biline..
hocası.. asistanı.. uzmanı..
özelde genelde heryerde..
sağlık sisteminin.. hem en kolay vazgeçilebilir hem de en kolay manipüle edilir "malzemesi" oldu.. 
özelde kamuda heryerde..

eh sistem bunu yaparsa.. 
gerisi gelir elbette..
geldi de..

hasta da başladı..
sağlık sisteminin bozuk düzenini doktorun sırtına yüklemeye..
yok hatta biraz daha ileri gitti.. aslında tüm sıkıntısını yüklemeye başladı..

parasızlığının mutsuzluğunun doyumsuzluğunun çaresini bulmuştu..
sırada bekleyen hasta.. bekletenin doktor olduğuna hükmetti.. bastı tokadı..
acil dolabında ilaç bulunmayınca.. bulundurmayanın doktor olduğuna hükmetti.. vurdu yumruğu..
işin cılkı çıkmakta gecikmedi..

bu yıl okuduklarım arasında..
bir başka doktorun nerede olduğu sorulup.."bilmiyorum" dediği için hasta tarafından dövülen hekim vardı.. 
alnının çatına silah dayanıp.. tahlillerine bakması isteneni..
en son da dün iki gencecik doktor yine.. 
hasta ve hasta yakını tarafından..
dakikalarca..

hani deseler bi tane patlattı..
onu bile anlayacağım..
ama dakikalarca.. süren dayaklar..
sadece doktora duyulan kızgınlığın sonucu olamaz değil mi..

ben anlamaya bile çalışmıyorum..
bir insanı döve döve.. kömür filan çıkarttırabilirsin..
ya da yol yaptırırsın..
hatta fırında başka insanları da yaktırırsın..
ama sağlığını nasıl emanet edersin dövdüğüne..
çocuğununkini..
??

yarın beynini kalbini açacak olana nasıl el kaldırırsın..
hepsi bir yemine güvenerek mi..
bi kere hipokrata uyduk da..
önce zarar vermeyeceğiz denildi diye mi..
nasıl bir keşmekeşli zihindir bu..
ben anlamaya filan çalışmıyorum o zihni..

türk tabipler birliğinin..
sayfasına girdiğim zaman sol üst köşede.. 
"şiddet görüyorsan tıkla" düğmesi var..
her girdiğimde acı veriyor bana..

çok zor günlerde genç meslektaşlarım..
üstelik kendilerini anlatmak için söyledikleri herşey..
onları toplumdan daha uzağa itiyor..
olmasaydın doktor.. deniliyor..
ne yazık ki her insanın hatta benim bile bir doktorla hoş olmayan anısı var..
kendini dost meclisinde sanıp  anlatırsın bazen derdini..
gözünün önünde soğuyuverir karşındakinin bakışları.. 
sana tepki vermemeye çalışır dostluk hatrına.. ama artık uzaktadır gözbebekleri..
ve nihayet..
"ama bazı doktorlar da.. çok.. .. .." olur  cevabı..
şaşmaz bir kalıptır bu..
o yüzden artık hiç bahsetmiyorum..
inan blog senden bahsediyorum..
hastalardan hastaneden bahsetmiyorum..

ben o yüzden.. 
aslında çok hüzünleniyorum .. genç doktorlara..
tıp okumak istiyorum diyene neden?? diye sormak istiyorum.
ben bari bin yaşındayım.. daha iyi günleri gördüm..
onlar bunca emek sonucunda öyle çok tartaklanıyorlar ki..

ben o yüzden.. 
allı yeşilli ataletin feysbuk sayfasını 2012nin en iyi doktoru seçmelerine sevindim..
hala mizah duygularını kaybetmedikleri için..

atalet okurlar bilirler.. ben gençleri çok sever hele de hiç kıyamam..
ama onlara çok kıyılıyor..
2013 de yeni yasaları var artık.. 
onlara dokunan yandı.. 
bu caydırıcı olur mu peki..
olmaz..

zira dün izlediğim doktor dövme sahnesinde..
öyle bir hınç ve hırs vardı ki hedefin aslında doktorun kendisi olmadığı öyle belirgindi ki..

yasaya değil..
kibeleye devrediyorum bu işi..
2013 de sağlık çalışanları ve doktorların..
nöbetleri rahat..
teşhisleri doğru ve kolay..
tedavileri başarılı..
hastaları şefkatli ..
üst kıdemleri.. yöneticileri de dirayetli olsun diliyorum..




Image Hosted by ImageShack.us

27 Aralık 2012 Perşembe

egolar ve çiçekler ve zıplamalar.. ve durmalar ve diğerleri..

izlediğim dizinin (elbette kriminal) arasında bir aktörle sohbet eki gibi bişey vardı..
genç biri.. rolü nasıl aldı neden aldı soruları soruluyor.
bir soruya da.. gelecekle ilgili olana..
iyi bir insan olmaya çalışıyorum diye cevap verdi..
dünya ile sorunlarla ilgilenmeye çalışıyorum..
yöntemler öğreniyorum..

iyi bir insan olmaya çalışma kavramı içinde zaten..
yaptıklarını iyi yapmak yok mudur..
her yaptığını..
işini..
gücünü..
analığı komşuluğu.. vatandaşlığı her şeyi..

bu da egondan biraz uzaklaşmanı gerektirir..
ara ara bahsediyorum..
ego.. süper ego ve id..
bunlar birlikte ve birbirlerini kontrol etmeye yönelik bölümler..
eğer bu dünyada benden başka değerli hiç bişey yok diye dolaşırsan..
egonu gezdirmeye çıkarmış olursun..
hele de kendine değer vereceğim diye.. 
başka insanların zararlarına rağmen.. toplumun kurallarına rağmen dilediğini yaparsan..
o da id'ini gezdiriyorsun demektir..

bir roman vardı.. stephan king'in miydi..
insanların tepesinde balon şeklinde yaşam enerjileri  duruyomuş da..
roman kahramanı bunu görüyomuş..
örnek şeker bi kız çocuğu  parkta sallanıyor..
ama yaşam balonu soluk silik.. kahraman bunu farkediyor..
çocuk parktan çıkarken araba altında kalıyor..

yani belirlenmişleri anlatıyordu..
elbet kahraman için bu çok karanlık bi durumdu..

ama konumuz bu değil..
biz işte..
toplum olarak tepemizde ego balonumuzla dolaşır olduk..

aslında ego bişeyin de antidotu..
onu farketmiyoruz..
ergen diliyle ezik olmanın..
eskilerin demesiyle komplekslerin antidotu..

yaşamında bir şey üretip..
sıradan insan olmanın getirdiği işi gücü zor bela tamamlamış ama hiç bir ayrıcalık geliştirmemişsen..
egon tuhaf yerlerde tavan yapıyor..
en iyi mercimek çorbasını ben yaparım..
ya da en iyi anneliği..

ya da en iyi otlu peyniri..
tanımam üzerime..
ve başka otlu peynir yapıcılarının ağzını bile açtırmam..
aslında bazıları benden iyi ama..
asla söylemem..
ağzımı eze büze tadarım..
ve hemen en kibar hareketle.. çıkarırım ağzımdan..
yutmaya bile dayanamam.. ay..
bu ne.. siz benim otlu peyniri bi deneyin..

anlattım di mi..
bi zamanların semra kaynanası geldi gözünüzün önüne..

sonunda olamadı da kaynana..

ego aynı zamanda koruyucu da tabii..
düşünce ayağa kalkacak gücü onda buluyoruz..

herkesin egosu var..
benim de..
genelde kendimi korumak amaçlı devreye soktuğum bişi..

gündüzleri..
minimal özelliği nedeniyle .. ve kocasının önemi nedeniyle egoları parlak kırmızı alev alev..
iki kişiyle uğraşıyorum..
arada bu aktörün dedikleri geliyor aklıma..
daha sakalı tam bitmemiş..
ama kendisinin de bitmemiş olduğunun öyle farkında ki..
yumuşacık bakıyor..
öğrenmeye çalışıyorum diyor..

akşamları sema kaygusuzun kitabını okuyorum şimdilerde..
her güne bir öykü..
dün akşam.. ego yorgunu halde..
denk gelen öyküde..
adını anımsayamadığım bir çiçekten bahsediyordu..
en çok ceviz ağaçlarının altında bulursun diyor..
çörekotuyla karıştırmayasın aman diyor..

sen onu ararken o öylece  durur diyor..
durma hali ile.. bekleme halini karıştırma diyor..
seni beklediği filan yok diyor..

bir dinginlik ifadesi gibi.
bir beklentisizlik ..
beklemesizlik..
zamansızlık bir anlamda değil mi..
sonsuzluk belki o yüzden ..
bilge bir çiçek.. adını anımsayamadığım..
mercüdabuk gibi bir ritmi olan 'y' harfi ile başlayan çiçek..

nedense adım o anımsayamadığım ad olsun istedim..
bahçem o çiçekle dolsun istedim..
yeniden bir kız doğurayım..
adını o çiçekten koyayım..istedim..

durma halinin hiç birşey yapmama hali olmadığını da biliyorum ..
durma ve olma halleri..
mini mini cümle parçacıklarıyla saatlerce yazabilirim..

eh neyse..yeter.. gene  nerden nereye zıpladık..

egolar ve  çiçekler ve zıplamalar.. ve durmalar ve diğerleri.. olsun o zaman bu yazının adı..
burda dursun..






Image Hosted by ImageShack.us

26 Aralık 2012 Çarşamba

kırılan noel babalar..özlemler kavuşmalar ve diğer duygular..




ne yalan söyleyeyim bir anda sıkılıverdim ben yılbaşı atmosferinden..
ayran gönüllüyüm işte..
bir de erken başladım zaten bu sene boşuna değildi her yıl 18ini filan beklemem.. 

hele alışveriş merkezleri..
utanmasalar ekimde başlayacaklardı süslenmeye..

bugün gelen konsültan doktor kadın da koca çantasını sallayıp tombul noel babamı kırdı zaten.
.
suratını buruşturdu biraz.. ayyyy dedi..
ay dedim aynalayarak..mimiğine değmez..
değil üzülmene..
kırılan o olsun..

süpürün buyurdum.. 
süpürdüler noel babayı..
istifçi ben ..
demir ayağını atmadım ama..
bakarsın bir fener bir bardak bişi bulur asarım diyerek.


işte o anda mı gitti.. 
tam da bilemiyorum..
ama beynimde bir
 "aman   hadi bitsin de bu dönem..
kaldırayım süsleri"..
uçuşması vardı bugün zaten.... 

öyle alt yazı gibi fikirler gezer benim beynimde.. 
bazen.. 
serbest dolanım haklarını kullanarak..
ayırdına vardığımda ne kadar dır onlarla beraberim tam da bilemem..

sonra anladım bugün yirmialtısı aralığın..
bugün aralığın tek sevmediğim günü..
cemal beye veda ettiğim gün bugün..
sabahtan söylemişti zaten..
ben gideceğim.. demişti..
ama beni bırakmıyorlar..
nereye gideceksin.. gitme zaten dedim.. alnını yanağını okşayarak..
kimdi neydi .. kimdim.. neydim.. pek bilmiyordu artık. 
hastanedeydik.. hastanemde..
sabah kendi odama gitmeden onun yanına uğramıştım..
kocaman.. bebeksi bir gülümseme ile karşılamıştı beni..
ve öyle demişti..
sertleşti benim cevabımı duyunca..
giderim dedi..
sonra yine yumuşayarak..
"onlar saime aşkının ne olduğunu bilmiyorlar.. "
iç çektim sadece..

yoğundum çok..
gün boyu bir iki kere gidip geldim yanına hep uyuyordu..
akşam üzeri..
işten çıkma saatine odasına gittim..
son nefesine yetiştim..
uyanmamıştı gün boyu..
uykusunda.. saime hanımın yanına gidiverdi..
zaten tek bir özlemi vardı..
saime hanım özlemi..
onun yanına gitmişti işte..
sabah da haber vermişti..
ben bugün kadiköye geçicem der gibi..
ben bugün taksime çıkacam der gibi..
ben bugün eminönüne inicem der gibi..
ben saime hanımın yanına gidicem demiş ve gitmişti..

ağlayamadım bile..
arkasından el sallamak geldi içimden hatta..
onun adına sevinmek geldi..
tuhaf bir gündü..
yalnızdım..
yalnız durdum orda bir süre zaten..
istemedim kimseye haber vermek..
hani böyle anlarda bir telaşe olur ya ..
onu ertelemek istedim..

anahtarımı unuttum bugün..
eve birisinin sokması gerekecek beni..
çekirdeğe tâbi eve girişim..

sonra da helva kavuracağım..
yine..
azıcık..
sessiz ve huzurla..
saime hanım ve cemal beyin buluşmalarının sessizliğini bozmadan.





Image Hosted by ImageShack.us

21 Aralık 2012 Cuma

muhasebe.. vadeli vadesiz kararlar.. uçmak.. konmak.. ve diğerleri hakkında

önnot.. bu yazıyı okurken.. 
şunu dinleyin bence..

*********
muhasebe dönemidir yılın sonu..
birçokları için öyledir yani..
yazarlar.. ünlüler.. blogcular..  bir geriye bakar muhasebe yaparlar yılın bu zamanında..
yonca tokbaş da yapmış..
içinde umut da olan yazıyı okuyunca vaktidir dedim.. senin de yazmanın.. 
umuda da umutsuzluğa da gıcığım ya.. 
ama yazıyı sevdim.. başkalarının değil kendisinin gücünü dile getirdiği için..

işte bu yazan insanlar.. 
huyuna suyuna göre.. en ironik.. en güzel en beğenilen en nefret edilenleri bir toparlarlar..
ya da ileriye dair dileklerini öyle bir formatta sunar ki..
bu yıldan aldığı muhasebe dersini çıkarırsın..
kişisel ve ulusal ve  küresel.. 
darbelerini ve hedeflerini dile getirir aslında hesaplaşmasında ve dileklerinde..

ben hiç ders alamıyorum..
alışıyorum..
o yüzden muhasebe defteri olmuyor..
bendeki.. 
gelecek yatırımlarımı da öngöremiyorum..
bu yüzden ezik dedi bana çekirdek..
hayatını planlayamayan ezik..
kısa vade.. benimki.. hatta vadesiz..

hatta öyle ki..
günün başında bugünü de çıkarayım bile demiyorum..
gün bitince.. bu günü de atlattık diye seviniyorum..
böyle insana yılın başı sonu olmuyor.. 

yaşam benim için..
atlatılan günler zinciri..

yıllık izin tarihimi bile planlamakta zorlanan yapı..
arife günü akşam üzeri.. ay bak hafta sonuyla da birleşiyormuş.. tüh bi daha bayrama kesin programı önceden yapacağım diyen..
ve yine yeniden bir arife programsızlığı idraki ile  karşınıza gelenlerdenim..

ama hiç şikayetçi değilim..
olsaydım sanırım.. böyle olmamayı becerirdim..
böyle olmayanlara zaten neden bu kadar yoruyorlar kendilerini diye bakarım azıcık..
yani ne gerek var di mi..
yaşam zaten şelale gibi  akıp gidiyor..
hayır üzerinden kütükle atlamakta ne mana var..
ben suyun üzerimden akıp geçmesini bekleyen.. 
yüzüme çarpan damlalarla gıdıklanıp.. omzuma dökülenlerin beni gevşetmesine kanıp..
suyun içinde oynayıp..
günü südürenim.. ama su kenarındaki çiçeği.. suyun dibindeki pırıltıyı farkediyor gözüm..

ileriye dönük kararım yok..
keşkem yok..
isteklerim anlık..
az gecikseler..
unutuyorum ne kadar çok istediğimi bir zamanlar..

hep derim ya sevdiklerimi listeleyemem..
ama sevmediklerim pek nettir..

işte ben 2012 den pek birşey hatırlamıyorum..
aslında birçok endişeli gün ve gece geçirdim..
bırak endişeyi sıskı korkularım bile oldu..
yansıttığım oldu..
içimde sakladığım oldu..
endişelerimle boğmayı sevmem zira kimseyi..
kendimi boğdum..

sıkıldıklarım oldu..
incindiklerim oldu..
onları da demedim.. diyemem zira.. nasıl denir bilmem..
kimine monolog gibi..
arabada yalnızken..
mutfakta çorba kasesi ararken.
kediye mama verirken gönderdim kızgınlığımı.. incinmemi..
kimine mektup yazdım.. göndermedim..
kimini de bloğa ekledim.. anlatırken anlamaya çalışarak ..

ben ilişki nasıl bitirilir hiç bilemedim zaten..
tek bildiğim artık orada olmaya katlanamadığım durumlarda yürüyüp gitmek oldu..
onda da .. yürüyüp uzaklaştığım.. değer vermiyormuş ki zaten bana .. noluyor bile demedi..

ama kimsenin eline bavulunu verip..
kimsenin kafasına konfetti gibi öfkemi saçıp..
göndermedim hayatımdan..
göndermek bir güçse..
olduğun yerden gidebilmek de bir erktir ve bir prangasızlık durumudur..
oysa prangalarım var benim ..
adlarıyla yaşasınlar iki tane..
göndermeyi beceremezsin.. gidemezsin..
o zaman da çeneni kapatır.. oturursun..
zamanında bir derste.. bir akımdan söz edilmişti.. felsefi akım.. sanırım septisizmi anlatıyordu mösyö zapata ..verdiği örneği hatırlıyorum.. sadece..  buna göre.. dünya içi duman dolu bir salondur.. dışarsı daha da dumanlıdır..
aynı duman içinde kimileri sürekli ay duman çok fena ay duman yaktı ay sizi yakmıyor mu diye vızırdarken.. diğerleri sessizce normal yaşamlarını sürdürmeye çalışırmış..
ben işte o ikinci gruptan olmayı seçtim..
ne diğerine bi sus dedim..
ne de kendim vızırdanmayı sevdim..
o zaman oturursun..
uyuşuk bir rahatlık içinde...

tüm bunların etkisiyle.. ikibinoniki bende..
sadece damak tadı olarak kaldı..

iki şey var sevindiğim.. birincisi..
yazılı sözcüklerimi kağıt üzerinde görme şerefine erişmek..
dergilerde..
kitap sayfalarında..
iki üç satır da olsalar..
bu yıl.. bir kendin yap dergisinde.. bir yöresel dergide.. ve bir de kitapta basıldı sözlerim..
atalet olarak..
bir de sağlık dergisinde çıktı.. ataletin yazar kişisi olarak..

o yazıda.. blogda yazmanın ifademi ne kadar olgunlaştırdığını anladım..
o yazıda aynı konuda yazan diğerlerine göre.. hedef koymadan yazılan yazı ile.. hedefli yazı arasındaki fark alenen ortada yanyana..
iletişimi öğretmiş bana blog ..
hem de bu yamuk yumuk yazı dilime rağmen..

imza kızına katıldığımda..
yazar adı atalet olsun dedim..
sadece sitemkar mektupların yazarları  rümuz kullanıyor.. emin misin dediler..
çok düşündüm..onların sayesinde ..
bu yıl bir karar verdim.. 
herhangi bir gün tek başıma bir yazım yayınlanırsa ..
atalet olacak yazar adı..

bu yıl.. biraz daha tanıdım kendimi..
ne kadar sıcak görünsem de mesafeyi sevdiğimi..
ne kadar sevsem de karşımdakini.. sürpriz şeklinde kendime yarattığım alan ya da zamana girilmesine tahammül edemediğimi....

bu yıl komplimanlara artık gerek duymadığımı anladım..
parlamış ve bitmiş kendimle olan ilişkim..
fiziksel komplimanı oldum olası sallamam da..
bu yıl en ilginç iki tanesi.. benim için..
"dikkat ettim de siz hiç ara vermeden ve uzun cümlelerle konuşuyorsunuz ve asla cümle düşüklüğü yapmıyor veya "eee" demiyorsunuz.." dedi bir saygı duyduğum hastam..
sadece onun farkedebilecek düzeyde biri olmasına sevindim..

bir de nörozunu beslemekten kaçındığım ama sağlığı ve ağrıları nedeniyle ilgi gösterdiğim  bir kadın hastam.. " ben hayatımda sizin kadar mesafeli soğuk görünene ama insanı böyle kavrayıp kucaklayan birini tanımadım" dedi.. ona da sevindim.. beden dilimi okuyabildiği için..

bu yıl en sevmediğim durumun..
kimlik ve kişilik değişimiyle temcit pilavı gibi..
eziyet niyetine..
önüne gelebildiğini gördüm insanın..
bitmeyen duygusal anı öykü dedim.. dedi ki.. anlatılarından sonra.. "yorum aliim " diyen dostlar bitti..
şimdi çekirdekte sıra..
ve o zaman olduğu gibi şimdi de.. içimden..
bundan bişey olmaz.. olsa da sürmez.. sürse de zaten dünya değişmez.. sen xy ile eğleş  ama işine bak önüne bak.. beynine bak.. kendinle ol .. diye düşünmeme rağmen ıkınarak cevap vermeye çalıştım.. 
o zaman olduğu gibi şimdi de.. yaranamadım.
ama ben buyum..
dostlar.. çekirdekler..
ben bir insanın bir diğerine bunca odaklanmasını anlamıyorum..
ya da kendisine.. bedenine.. görüntüsüne..

koca küre var etrafta.. 
ilgi çeken binlerce şey var..
yıkılan huzurlar sönen canlar gelecekler var..
el uzatsan kurtulabilecekler var..
sen .. "dedim.. dedi ki.. " diye binbirinci dostuna anlatırken..
neler değişiyor iyiye kötüye ..

ben bu yıl hala..
öğrendiklerimden üzülebildiğimi gördüm bir de..
bunca deneyime.. kalınlaşmamış duygularım..
ankara var örneğin.. bana sevgi soysal'ın ankarasını anımsatmaya başlayan..
gençler var örneğin.. üzen beni..
ya anneleri tarafından kuşatılıp..
bireysellikleri sınırlanan..
"biz" konumuna tıkıştırılan..
ayrıcalıklığı poposuna fitil gibi sokuşturulan..
ya da ezilen.. toplum.. eğitim sistemi mahalle baskısı ile..
gerçek dışı bir romanda yaşar gibi.. o kabustan diğerine sürüklenen gençler var..

ve bu sene ben..
yine ve hala aptallığa ve aptal kalmak için direnen beyinlere gıcığım..
bilime kafaları basmadığı.. rasyonel mantığı anlamadıkları için mertebe atlar gibi.. zen'e.. pozitifliğe ve diğer açıklanamayan şeylere sığınanlara..
çocuksu kalma lüksüne sahip olanlara..
vasıfsız kalmayı sindirebilenlere.. gıcığım..

ben bu yıl içinden yürüyüp gitmek istiyorum sandığım şeyin..
benim cennetim olduğunu anladım..
ayak ucumda kedim.. elimde sayfaları arasında  sonsuz güzellikler barındıran kitabım ..
kadehimde bardağımda damak tadında içeceğim.. gözümün değdiği yerlerde hoşlandığım .. bana beni yansıtan nesnelerim..
çocuks'un bir dam altında olduğunu bilme lüksü..
fonda bir rak baladı..

benim güzellik uykum.. yara bakımım ve cennetim..
afrodizyağım ve çekiciliğimin sırrı..

sonnot..
1- zayıftır felsefe bilgim.. felsefem sağlam olsa da.. 
azıcık karıştırınca adamımı buldum.. pirron.. bundan böyle atalet pironcudur..  değil mi ki..

"Pyrrhon’un şüpheciliğine göre mutluluğa giden yol şöyledir:
  1. Nesnelerin gerçek yasası kavranamaz.
  2. Öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır.
  3. Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe ulaşılabilir." 
demiş ..

dinginliğe giden yol eğer kuşkudan geçiyorsa varsın geçsin ..
başımla bir.. aldım kabul ettim =)

sonnot..
2-sevgi soysalı anıyorum dolu dizgin..
kadınlar koğuşunu anıyorum..
dışarının içerinin bir olduğu zamanların bezdiriciliğini anlatırkenki doğallığını sadeliğini  anıyorum..
kırk yıl olmuş.. kırk yıl.. artık tekrarlamasın kendini an'lar..
anları anarken.. bir yandan da..
çocuktum.. gözucuyla bir pırıltı farkettim dönüp baktığımda gitmişti..
şimdi büyüdüm ve rüyalar bitti..
artık..
uyuşuk bir rahatlık içindeyim diye mırıldanıyorum......
----------
edit saat 16.05... bahsettiğim akım sofizm de olabilir.. ama ben zaten akımları daralttım.. ve pironcu olmakta karar kıldım..

Image Hosted by ImageShack.us

20 Aralık 2012 Perşembe

lerzeler.. uçuşlar.. kış kar.. martılar ve diğerleri..


her sabahın köründe uyanıyorum..
çekirdek bu yıl daha geç çıkıyor evden..
ama ben eski saate göre uyanıyorum..
sonra tekrar uyuyorum..
eskisi gibi zen saati peşinde de koşmuyorum..
istediğim saat zen olabiliyor artık..

ama o tekrar uyumak pek fena birşey..
uyanamıyorsun..
saatin tepesine basıp..
olmadı üzerine yatıp susturuyorum..

sonra panik halinde evden fırlıyorum..
en sevmediğim..

bu sabah.. bir mesajla uyandım..
kar var heryerde diyordu..
sabahlığımı bile almadan fırladım..
yol üzerinde bana günaydın demeye çalışan şaşkın avniyeyi kaptım  sıcacık..
önce mutfak camından dışarı kontrol bakışı evet kar var.. hem de fena dört parmak..
ve yağmaya devam ediyor..

evde kalma vakti..
kalma isteği..
iç çekiş..

kediyi ..
artık çıldırmış haldeki hayvanı serbest bırakış..
çekirdeğin odasına dalış..
elhan-ı şita okuyuş..
o ne be!! ben uyuyorum cevabıyla geri püskürtülüş..

hazırlanıp işe geliş..
gün boyunca  gelen her hastaya hayret ediş..
ne azimliler..
üstelik hepsi kronik..

bir adet futbol şortu ile gelmiş olan genç xx'e şok geçiriş..
bol bol tek şekerli sütlü kahve içiş..
yine elhanı-ı şita kulağı çınlatış..

şu anda dışarısı kilit.. 
herkes arabasında oturuyor..
istanbullunun neden kıyametten korkmadığını biliyorum..
bizim hergünümüz bir başka kıyametle imtihan zaten..

bu arada hayret ettiğim bi şeyi.. hatta iki.. gömesim var satır altlarına..
birincisi bu devirde hala güven duyabilenler..
tanımadıkları insandan gelen iki çift laf nedeniyle etkilenenler..
ikincisi.. hala beni uyarılarıyla düzeltebileceklerini sanan kişilerin olması..

ikisi de eşdeğerde şaşırtıcı..

yine eş zamanlı okuyorum..
pasaklı olduğumdan bir türlü şu yan tarafa eklediğim atalet ne okuyor ne okudu listelerini güncellleyemiyorum..
onları kaldıracağım..

şu anda.. bir yandan  gökyüzü sinemasını okuyorum.. diğer yandan..
yaşar kemalin ada  dörtlemesinin sonuncusunu..

sarı çiçekli mavi kuşlarla dolu pınar başında.. yıldız izliyorum..
az fantastik öyküsünde ilerliyorum..

sırada bir çok kitabım var..
bu duyguyla ısınıyorum..

evin her yerine kokinalar serptim..
kırmızı yeşille eğleniyorum..
iyiyim aralığın yirmisinde keyfim yerinde..


Image Hosted by ImageShack.us

18 Aralık 2012 Salı

atalet bilog.. doğum günü.. yaradılış.. kıyamet.. ve diğerleri..


kediler kutulara girmeye bayılırlar..
bebekliklerinde kardeşleriyle sıkışıp yatmalarından kalma bir zevk olsa gerek.. ama çok sevimli görünürler..

kediler elektronik aletlere sokulmaya tepesine tünemeye bayılırlar..
standby durumda bile sıcak olduklarından olabilir..
ama her şekilde kediler sevimli göründükleri için 
bu sokulma ve tüneme pozisyonlarında fotoğraflanırlar paylaşılırlar..
beden dilleri güzel zira..

ben bunu demeye gelmedim aslında..
ben kedilerin en çok her an maraza çıkarma ihtimallerini severim..
o yüzden de köpekçi değil kediciyim..
o yüzden evdeki şahane karakter pofiyi hep harcadım.. şaşkın şey diye..
yatıp karnını açmak..
gözünü dikip ondan ne isteyeceksin diye beklemek..
tabi ve tapınıcı haller..
hiç bana göre değil..
ne öyle sevileyim isterim.. ne de öyle davrananı severim..

ama ne zaman dişlerini pençesini göstereceği belirsiz.. canı isterse sevdirip istemezse uzak duranlar daha ilginç..
kabul ediyorum..
az mazoist bir durum..
ama karşılık verme şartı da var..
bu durumda hafif sadomazo eğilimlerim olduğu söylenebilir.

manevi tabii..
ve burda hafif önemli kelime..
altı mor flomasterle.. ayh.. ispirtoluyla çizili olan..
yoksa kuyruğuma basıldığında fena cırlarım..

ne diyecektim..
hah işte..
yıllar önce..
az sıkınca fazla uzağa kaçan..
diş macunu.. ketçap ya da daha hoş olsun hadi..
kamelya kokulu vücüt nemlendiricisi kıvamında..
fırlayıp atalete düşeli ben..
atalete dönüşeli ben..
ataleti yaratalı ben..
tam kaç sene olmuş.. 
altı..

kaynak:


az depresif.. çok alaycı..
pek eleştirici..
fazla sarkastik..

günlük anıları.. derleyip..
duyguları satır altlarına gizleyip..
çığlıkları paragraflara boğalı..
altı yıl..
bazen günde üç..
bazen haftada hiç..
yazı ekleyeli..
belki de en sansürsüz..
en kontrolsüz..
ekeli.. biçeli..
karşısına geçip seyredeli ben..
altı yıl..

atalet biraz ben..
biraz da canıtın az biraz da.. bloğun yazarı..

arada kuyruğum sıkıştığında..
şimdi atalet olsa ne derdi diye düşündüğümü.. ve onun sayesinde kuyruğu kurtardığım günlerim oldu..
kendime mühür alırken.
A kapitali alıp hatayı kasada farkettiğim..
dekorda monogram kullanmak istediğimde..
yine a kapitallerin peşine düştüğüm oldu..

diğer bloglardan farkı..
gerçek yaşamdan pek azının..
ataleti bilmesi tanıması..

sırf bu nedenle ataletin bir de blog feysbukunun olması..
önce depresif..
sonra buduarsal..
arada parluara uygun..
hatta abartırsam salon presyö kıvamında bir mekanı oldu..
bir sanal.. buluşma noktası.. düzensiz yazarak.. az biraz kan kaybetse de..
döne kıvrıla aynı yerlerden geçmekten başı dönse de..
burda işte..
ehlikeyif şemsiyesi altından yağmurdan korunamayınca..
atalete sığınan kadının..
günlüğü..
sayfa aralarında.. kurumuş çiçekler..
koparılmış takvim yaprakları..
gözyaşlarından buruşmuş kağıt mendiller..
kırmızı ruj izi kalmış peçeteler..
yemek tarifleri..
dergilerden koparılmış resimler..
fotoğraf kareleri..
mektuplar..

karıştırdıkça..
bunu gerçekten ben mi yazdım dediğim yazılar..
gerçekten böyle bir konuşma olmuştu dediğim anılar..

seviyorum seni.. atalet blog..
göbek bağımsın..
dış vurumumsun..
iç dalgamsın..
fırtına gözümsün..
çeyiz bohçamsın ..
dilek ağacımsın..
anı defterimsin..
foton terapistimsin..
şirincemsin..
iyi ki varsın..

...
bu arada eğer baştaki kedi konusu nedir derseniz..
kedidir kedi..



Image Hosted by ImageShack.us

17 Aralık 2012 Pazartesi

tuhaf bir konu.. hiç ilginç de değil üstelik..

şimdi bahsedeceğim konuyu.. neden bu bağlamda ele almak istediğimi düşündüm 
önce..

bahsetmeye başlayınca anlayacaksınız..
benim..
bizim yabancı olduğumuz bir konu değil çünkü..

ama ben bu konulardan genellikle kaçınırım..
zira ataletin sosyal misyonla bağlantılı olmasını istemiyorum..
atalet kötü kız zira..
öyle olmasını istedim..
duyarsız.. tutarsız.. bazen kaba..
patavatsız..
tam olarak olamadı..
aslı huu nesli huu derler..
bu da öyle..

facebukta daha  rahat dile getiriyorum tepkilerimi..
bu tip konularda..
ama blogda yazmak doğru gelmiyor..
ama bu kez yazmak istedim..
üstelik tamamen yabancı ellerde yer almasına rağmen.. 
neden bundan bahsedesim var diye 
düşündüm de üstelik..
cevabım:
hani filmlerde olur ya..
" güya bi arkadaşının sorununu psikiatra jinekologa.. üroloğa soran" insan yaklaşımı olabilir..

cumartesi günü amerika birleşik devletlerinde bir ilkokul basıldı 
ve ana sınıfı  bölümü kurşun yağmuruna tutuldu..
katilin kim ne nasıl hangi şartlar altında bunu yaptığının sadece gazete değeri var..
28 kişi öldü 20si ana okul öğrencisi..

kayıp duygusu..
acı..
ailelerde.. kişilerde.. ulusta..

çok yakından yaşadığımız bir duygu..
okul gezisi otobüsü devrilir..
trafik canavarı deriz..
korucu minibüsü taranır..
okul taranır..
çarşının ortasına bomba konur..
terör deriz..
olayı konuşuruz konuşuruz.. küfrederiz lanetleriz..
söz biter babam biter..
o insanlar o kaybedenler.. 
ah ki ne ah..

insanlar aileler yuvalar..
yıkılır..
kırılır ..
dağılır..
çorbamız boğazımıza dizilir..

dizilir mi acaba gerçekten..
benim diziliyor açıkçası..
ama herkes adına nasıl konuşayım..

facebukta biri bu okul baskını haberini koymuş..
diğeri de gelip altına..
"merak ediyorum acaba o çocukların kaç tanesinin ailesi silahsızlanma karşıtı"..
demiş..

uf ben ya naif ben..

o silah alan satan bulunduranlara ayrı kızıp
o çocuklara ayrı üzülüp..
hepsini bir kefeye koyamayan..
hepsini altalta yazamayan ben..

bloğa yazsam..
haberini yapsam ayırırdım bu ikisini..
birini yas diğerini toplum ve eğitim  sorunu olarak ele alırdım..

abede'deki silahla ölüm silahla yaralanma silahlanma istatistiklerini
ve o zavallı çocukların haberlerini ayırırdım..

peki ne demeye çalışıyorum..

bu bir çok blogda yayınlanan bildiri.. 

bunu..

ne diyor..
"sevgili blog dostlarım,
bende birçok yemek kraft yaşam tarzı ve kendin yap blogcusundan biriyim ve bugün sizinle paylaşacağım yazım hazırdı..
ancak dün olanlar kalbimizi kırdı..
biz de sizin gibi haberleri izlerken ağladık ve yüksek sesle neden en masumların başına öyle bir şey geldiğini sorguladık..
yalnızca kaybedilen canlar .. yaralılar ve onları kaybedenlerin acısı için değil.. noel büyüsü ve ruhu için de yas tuttuk..
diyor ve devam ediyor..
sizi seviyoruz..
sizin için dua ediyoruz..
kayıplarınız için acı çekiyoruz..

kaybedilerin anısını onurlandırmak için bugün bloglarımızdan ve bilgisayarlarımızdan uzak durmayı seçtik.. ve yaşam adına  bugünü en sevdiklerimizle  çocuklarımız dostlarımız ailelerimizle geçirmeye karar verdik..

özetle bu..

yukarda bahsettiğim.. "kaç tanesinin anne baası destekliyordu silahlı olmayı " cinfikri değil..
çizmeli demokratlık..
enenenen herşeyi bilen dosdoğru p.....değil..
o katılar benim etrafımda durmasın..
çizmemle teperim..
ennn herkesden daha düz odun gibiler..
gazete haberinin altında biz üzüldük sizin gibi katil değiliz.. suriyeli çocuklara yaptıklarınızı ödüyorsunuz
filan yazanlar..
hay bi sesiniz kesilsin.. 
belki kendi sesinizin etkisinden kurtulunca beyniniz çalışmaya başlar..

çünkü insanız..
her bir yanımız hata..
ve bunu düzeltme şansımız var..
yaşadıkça..
her an ümit var..

ama bunca kaybettiğimize bir kez bunu duymadım..
kürt çocuk ölür.. "az büyüyünce taş atcaktı zaten".. olur..
"memetçikler ölürken iyi miydi" denir..
"hep fakirin çocuğu ölüyor" denir..
yav bu nasıl bir mantık.. acımasızlık..
neyin tükrük saçan doğruculuğu..
kim alıştırdı bizi buna..

hay o doğdum doğalı televizyonda herkesin haddini bildircem diye yamık yumık konuşan kaplıcak mıdır nedir
onun ve benzerlerinin tekeri göğe gelsin yav..
bizi nasıl acımasız yaptılar....

rikkat sessizlik..
acı çeken insanın yanında sessizce oturup onun acısına tahammül etmek..
bu değil midir olması gereken..

başkalarının kayıplarını herhangi bir ideolojiye.. ideale bayrak yapmak..
evladını kaybetmiş annelere bir de ulusal misyon yüklemek..

hadi burnuna mikrofon uzatmak filan.. medyanın ayıbı da..
günahsızları misilleme aracı olarak gören.. 
bir şeylerin bedelinin ödendiğini düşünen
bu sosyal ortam huliganları..
çok ürkütücü gelmiyor mu size de..





Image Hosted by ImageShack.us

14 Aralık 2012 Cuma

imza:kızın'lar imza:karın'lar.. sosyal sorumluluklar.. ve hatta sürmelim.. güzel gözlüm.. ve canıtın elbet..

sevgili blog..
imza:kızın devam ediyor..
imza:karın diye hem de..
evet yanlış duymadın..
imza karın..

ne işin olur atalet dediğini duyar gibiyim..
canıtın arkasını döndü bana.. bir hışım..
hatta sürmelimin bile sinirli sinirli baktığını görür gibiyim..

ben de öyle dedim..
bu xy milleti laftan ne anlar ..
ancak kızlarından bişey duyarlarsa olur..
yoksa ne yazıcan anlatıcan uğraşıcan dedim..

hele de ataletin yazabilecek nesi olur dedim..
ama..

21likle geçirdiğim bir hafta sonu tatilinde..

evet blog..
biz oğlumla arada flört ediyoruz..
dayanabildiğim tek xydir..
ruh kardeşimdir her yerde yazar çizer dillendiririm..

okur sen de kalk git bir nazar boncuğu bul.. bak..
ya da olmadı poponu kaşı..

işte onunla akşam şaraplar ve sohbetlerken.
laf döndü dolaştı babasına geldi..
bişi anlattım ona..
güldü.. aradan zaman geçti..
bişi daha geldi aklıma..
dedim ki..
ben bu imza karına katılmam demiştim ama galiba katılabilirim dedim..
sonra tatil dönüşü ..
ara ki hatırla neydi anılardan biri..

işte benim hafıza böle..
kötüleri silmiyor..
örtüyor..
hüzünlüleri.. özenle saklıyor..
acı verenleri aman deyip kibeleye adak ediyor..
güzel olanları ise bir unutuyor.. bir hatırlıyor..
aralık başında panikle ayh zamanı geldi yazılmalı diye bir telaş aldı beni..

katılmayacağım dediğim proje için de telaşlanırım ben evet..

neyse ..
derken o anıyı asla anımsamazken..
bişeyler kırıldı da vesile oldular..

bu kırılanlar ne çok şeye vesile oluyorlar zaten..

hüzün bastı beni..
ve ak kağıt üzerinde..
kara kara benim mektup belirdi zihnimde..
ordan bakarak yazdım gönderdim..

bu imza kızın bir de üstelik sosyal sorumluluk projesi oldu ya..
işte ben bu sosyal sorumlulukları ciddiye alırım..

geçen seferki bir eğitim vakfına gitti..
kitap anneleri..
selgin esra ve banu.. gerçekten çok emek ve zaman verdiler..
çok ağır bir yük taşıdılar..
özel zaman ve zeminlerinden bize ayırdılar..
biz de kahvelerimizi alıp yayılıp oturduk açıkçası..
facebuktan ve twitterdan iki tıkladık..

şimdi.. hazır bu ses getirmişken..
ses dalgaları da akar çarpar yansır yön değiştirir ve ordan oraya ulaşırken..
imza karın projesi de oluşmaya başladı..
bugün duyuru günü..

imza karın..
eski yeni.. halen süren.. hayal ettiğin ah ettiğin başına tac ettiğin saçını süpürge ettiğin yaşam kurduğun.. yaşamına kattığın..
yaşamından attığın..
ya da..
aklına kocadır ama gonca değildir dendiği anda gelen xy'ye varsa bi diyeceğin..
al klavyeni önüne..
ya da kalemi eline..

yaz bakalım..
hem de yine senden ilgi bekleyenlere  yardımın dokunsun ..
ha biraz daha bilgi diyorsan..
ben sahibinin sesinden okumanı öneririm..
zira ben yine kolaya kaçıp mektubumu ve izin belgemi gönderdim..
sen de yaz.. 14 şubata kadar vaktin var.. 
aziz valentinin ve kibelenin yardımıyla en güzel mektubu sen yazarsın. goncaya.. =D


babalara mektuplar sizi pek yordu.. kocalara mektuplarda bana da iş düşerse yardım ederim.. dedim ama..
ekip genç ve dinamik.. bin yaşında ataleti..
yormayacaklardır.. eminim..

projenin sahiplerinden.. 
selginim gebem..den çaldım bağlantıları..
resmi de kakarakikiriden ..=P 
size gerekenleri..



nasıl yazacağım.. hangi harf kaç punto.. kaç sayfa
diyorsan..  tıkla 
 imza : karın'ı anlamadım daha fazla bilgi diyorsan imza sunumu  için  tıkla 
telifte filan sorun çıkmasın diye mektubunun yayınlama izin belgesi  için tıkla

hepsini anladım ben diyorsan.. imzakarin@gmail.com adresine gönder gitsin.. 

hem bak hatırlatayım..
dünyada bir milyar kadın..
yaşamının bir döneminde şiddet görüyor..
kadınlar küresel bir eylem başlatıyor..
ayağa kalk ve danset diye..
onebillionrising.. de gugl'anım sana anlatsın..
işte kadınlar ne gün ayağa kalkıp dansediyor.. 14 şubat..
eh imza karın ne zamana hazırlanıyor.. 14 şubat..
bu şekilde..
hem ikisini de hatırla..
hem de sevgililer gününün öğğ dedirten geyiğinden uzak kal..
ay şekerim ben şu mektubumu yetiştireceğim de..
aaaa duymadın mı ..
üç haftada 4.basımı çıkan en çok satanlar listesinde başı çeken kitabı..

aaaa duymadın mı.. kadın dayanışması günü en küreselinden..
deyip..
ezik kalma ez.. dayanışma gücünü göster okur.. 
blog.. ataletin sürmelisi.. canıtını siz de..
atalete mektup yazıp.. atalet için dansedin bakiim.. hayde....




Image Hosted by ImageShack.us

11 Aralık 2012 Salı

yağmur.. çapraz bacaklar.. gece gündüz.. yılbaşı.. iyi kız arkadaş.. ve diperleri bir de canıtın özledim çünkü..

bir hafta olmuş blog.. 
bir haftadır aklımda minik minik baloncuklar..
bunu bloğa söylemeliyim .. duygusu..
ama olmadı bir türlü..
sözcükler bir araya gelmedi burada..
ama başka bir yerde..
bir sözcük dizisi birleşerek bir öykü oluşturdu..
biraz kurgu biraz anı.. 
biraz bir dönemde yaşamış olmanın getirdiği görgü..

derken..
bu öykünün benzerleri oluşmaya başladı kafamda..
(bir kere fırça yemiştim dilek hocamdan.. kafa sözcüğünü kullandığım için..
akıl diyecekmişim..
misal aklımdan çıkmış diyecekmişim..
aklım da kafamda olsa bile..
elitliğim azalmıştı hocamın gözünde kafa sözcüğü nedeniyle..
belki ondan aklımdaki.. öyküleri sözcüğe dökemeyişim..
dili her rengiyle kullanamayışım..
viktoria dönemi gibi süslü yazılar çıkıyor klavyeden ama onlar..
anlattığım öykülere uymuyor..
işte bu yüzden öyküyü yazdım..
sonra tamamen bozup nerdeyse yeniden yazdım..
yediye tamamlarsam..
süper olacak..)
kehanet gecesini okuyorum.. auster  okuyorum.. dilinin zenginliği girdiği ayrıntılar.. 
yazdıklarımı yok etmemi sağlayacak neredeyse..

neyse aklımdaki baloncukları doğurayım buraya..
genlerle dolu bir yerde bulundum..
yaşları 16 ile 21 arasıydı..
2-3 sapta benim gibiler..
çıtırlar fotoğraf çektiriyorlar..
ne kadar güzeller bir kere onu farkettim..
genel olarak fazla benzerler gerçi..
değişmeyen şeyler var..
erkekler bir arada kızlar bir arada gruplaşıyorlar..
homojen bir karışım olmuyor .. hala..
çiftler bu gruplardan ayrı takılıyor.. gölge gibi birbirini takip ediyor.. 
erkekler hala gözkapaklarının altından kızları süzüp..
bence.. seçim yapıyorlar..
kızlar da hala.. seçilecek olmanın bilincinde.. süzülüyorlar.. asla erkeklerle göz teması kurmadan..
üstelik bunlar arkadaş..

fotoğraf çektirilirken..
bugün ne giysemin etkileri seziliyor..
tüm sağ ayaklar..
sol ayağın önünden çaprazlanıp..
bacaklar ayak bileği hizasında bir x harfi şeklinde bitiriliyor duruş..
düzgün bacak yamuk bacak hepsi öyle..

birkaç yıl önce..
besbelli orta yaşlı elbisesinin armağanı pahalı ..
boyundan askılı elbise giymiş kızı anımsadım..
orta yaşlı sevgilinin boynuna sarılıp onun omzu üzerinden..
hey kimler beni bu sevgili ile görüp kıskanıyor ifadesiyle bakınıyordu etrafa..
ve adam da.. hey kimler beni bu çıtır sevgili ile görüyor diye izliyordu etrafı..
kızın arkası bana dönüktü..
sütyeni normal sütyendi iki askılı..
üstelik o pahalı elbisenin sırt bölümü aşağı doğru kaymış.. sütyenin.. elbiseye tamamen uyumsuz renkteki sütyenin..
kopçaları.. etiketi..  görünüyordu açılan yerden..

hadi annesi görmedi de.. elbiseyi sevgiliyi ve saire..

iyi bir kız arkadaşı da mı yok.. uyaracak..
diye düşündüğümü anımsıyorum..

bugün ne giysem bence..
bugünün genç kızlarının şekillenmesine katkıda bulunuyor..
bu da bişey..

ve hala tuvaletler..
ilişkilerdeki krizlerin deşarj yeri olarak egemenliklerini sürdürüyorlar..

ergen oğlunu anlatan bir blogcuyu okudum..
oğul onüçünde..
hiç durmadan saçlarını hele de perçemini düzeltiyormuş..
perçemi sağ kaşının üzerine yatırıp..bir baş hareketi ile onu gözünün önünden çekiyormuş..
ergenlerin biliyo musun ne oldu ..
cümlesine artık bağışıklık kazandığını söyleyen blog sultanı kadın..
bir yandan yeni süslerini yaparken bir yandan ne olduğunu dinlemiş..
o gün oğluna bir kız .. çıkma teklif etmiş..
zor bir durum diye yanıtlamış anne..
üstelik daha ne oldu biliyor musun..
artık elindekini bırakıp tamamen oğlunu dinleyen anne kıvamında..
ne diye sormuş..
tam servise binerken başka bir kız daha senden çok hoşlanıyorum.. demiş..
-bir günde bu kadar yük ağır gelmiş olmalı demiş anne..
-evet diye onaylamış oğlu..
-peki ne cevap verdin..
-hiç bişey.. ne diyeceğimi bilmediğim için öylece yürüdüm..
-peki hoşlandığın biri var mı aralarında..
-hayır kızları anlamıyorum..
hep kız arkadaşlarıyla beraberler..
sürekli kıkırdıyorlar..
ama bişey öğrendim.
-nedir..
-bu perçemim.. yıkıyor ortalığı..

ne kadar erkekçe diye düşündüm..
demek testosteron böyle etki yapıyor..
özgüven..
cevap verilmeden ortalıkta kalan kızın annesinin de .. 
onun nasıl anlattığını dinleyemi istedim..

cumartesi kırmızı bi lale.. kırmızı kokinalar getirdi bana..
onları kırmızı bir vazoya koydum..
kalanını.. eve götürdüm..
ortalıkta ne kadar vazo.. sütlük.. çanak varsa.. kokinalanıp.. yerleşiyorlar ortalığa..
daha süslerimi çıkarmadım evde..
sadece jane austene bir şömine ekledim.. ona da yılbaşı gelsin diye..
buna rağmen sadece mumlar..
ve kokinalarla ev bir yılbaşı havasına giriverdi..

eve vardığımda..
mumları yakıp ışıkları södürdüğümde..
vanilya ve karamel kokuları dolduruyor odayı.. ve titreşen kırmızı pırıltılar sarıyor..

pazartesi.. yağmurlu bir güne uyandı istanbul..
yolda.. it is a good day for the blues çaldı tesadüfen..
gökten kediler köpekler yağıyor diyordu şarkıcı..
aklıma sabah..
yağmura sevinen biri geldi..
şemsiyesi vardı..
o zaman beğendiğini şemsiye altına atma olasılığı da vardı..
mutluydu..

iki yağmur öncesini düşündüm..
saçı bozulacak diye sinirleniyordu..

hayat dedim..
.....


Image Hosted by ImageShack.us

5 Aralık 2012 Çarşamba

atalet kitaplık tuhaf şeyler kıyamet foton yağmuru şirince ve kardeş köyü.. ve diğerleri hakkında

bugün çok yoğun delişmen bir gündü.. bir ana okulun ortasına salıverilmişim gibi.. herkesin paçamı çekiştirdiği..
ve sanki bir vodvil bir haldun dormen oyunundaymışım gibi..
hani sahneden aniden tuhaf birileri geçer..
gereksiz bir aksiyon olur ya..
işte bu çekiştirilme aralarında..
kapalı kapım açılıp beklenmedik bir aksiyon sergilenen bir gündü..

mesela önce çiçekçi çingenenin kafasıın ardından bir koca demet kokinanın girmesi gibi..
ya da benim kapıyı açık başında yeşil bone üzerinde yeşil haşema suratında 3m maske ile bir ellilik bişeyle karşılaşmam gibi..
kurbağanın havuzdan kaçmış koridora düşmüş hali..

gün boyunca..
bu nasıl bir cehaletten
bu nasıl bir cesarete..
ordan da.. bu nasıl bir şirinliğe..
sonra bu nasıl bir salaklığa
kaydım durdum..
şu an sanırım hepsini bertaraf ettim..
bütün bu duyguları yansıtmadığım taşlaşmış yüz çizgilerim rahatladı..

ama aklımdaki bunu yazmalıyımlar uçtu gitti..

bir ikisi baki..

şu 21 aralık meselesi..
hani merak edeniniz varsa nolur açıp okusun..
evrenselcilerin inanışına göre beşinci boyuta geçiyoruz hep beraber..
kibelemin izin ve onayıyla herbirimiz birer tanrıça olacağız ..

de..
hala kıymete inananlar yüzünde dünyada pek komik şeyler olmakta.
amerikalılar çıldırmışlar..
birileri bak onlar kim bilmiyorum..
dünya üzerinde sadece bizim şirincenin bir de..
fransanın güneyinde pirenelerde 200 hanelik bir köyün sağlam kalacağını iddia etmişler..
ve buna inananlar akın etmeye başlamışlar..
bazı havayolları şirince ve fransa istikametine tek yönlü uçak bileti satışları başlatmış..
bazıları geleceğe mektubunuzu verin.. fransadaki köye gömelim kampanyası başlatmışlar..

bu ne fırsatçılık diyorum..

ama esas ben şunu merak ediyorum..
şirince muhtarı..
emlakçıları otelcileri ve esnafı mutlu mesut hatta gazetelerde “kıyamet bereketi filan yazyor..
şirinceli hep böyle söylentiler olsun cepler dolsun diyor..dünyada kopar mı bilmem ama
bu gidişle kıyamet şirincede kopar kalabalıktan diyor..

bildiğin bizim insan fırsatlığı ve yaklaşımı..

fransızlar ise..
bu pirene bi tuhaftır zaten dağ köylerindekiler..
size en iyi heidinin dedesi diye anlatabileceğim gibidir..
katı mimiksiz.. sert..
fransızların zaten bilinen bir kabalığı vardır..
bunlar kaba değil bildiğin yontma taş..

işte bu köyün de.. muhtarı jandarmayı aramış..
millet buraya akın ederse yolu kapatın diye..
ve kendisiyle röportaj yapmaya gelenlere de..
dünyaya söyleyin bizim köyde bişi yok..
olacağı da yok..
gelmesinler..
zaten jandarmaya söyledik..
yolları kestireceğiz diye..

bu farkı anlayan var mı..
peki benim feysbukta peşpeşe yayınladığım bu iki haber..
bizim sevindirik şaşkınla.. onların sert katı insanları arasındaki ironik zıtlık fark ne dersen
neden benden başka kimseyi ilgilendirmedi..
eğlendirmedi..
işte ben bunu pek merak ediyorum..

bence.. 21 gecesi içilmesi kaydıyla..
şirince şu nefis meyve şaraplarından..
o köye göndersin..
aynı anda açıp birbirlerini kıyamet kardeşi ilan etsinler derim..

pese: bu arada öykümü yazdım.. bir adet.. sıfırdan öykü..
sıfır derken daha önce didiklemediğim bir öykü..

içinde bir de dört yaşında çocuk var..
uzman görüş aldım ben huu.. çocuk ve ergen psikolojisiyle uğraşan birine okututum düzeltti bazı söylemlerimi..
sonra simurgum uğramıştı bi ara..
onu da bayılttım de bakalım diye..
onunla konuşurken öykünün zamansız olmasına..
ve öyküdeki soyut kavramı nasıl  somutlaştırırızı konuştuk..
akşam hmm tamam dedim ama esas bu sabah araba kullanırken..
buluverdim nasıl yapacağımı..
malum dört yaşındakiler.. soyut kavramları bilmez.. ölüm gibi.. ayrılık gibi.. sitem gibi..
onlar somut kavramları bilir..
somutlaştırma sahnesi ve diyaloğları oluştu kafamda.. ama
yazamadım daha.. 

pese .. bir sonraki.. bugün kitaplığım ve ben konuk olduk leylakdalına .. mutluyuz huzurluyuz..
teşekkürlerimizi sunarız..
pese son yeter.. gaza gelip guglanıma..
atalet kitaplık kütüphane yazdım..
kişisel ataleti yenmek kitabı hariç bi sürü benim yazım çıktı sevinçliyim bi de..
eski yazılarıma da baktım durdum..
sevindirik olup ardarda feyimin bukuna da ekledim..
pese son değilmiş pardon.. bu yıl yıbaşı etkinliği olarak değişiklik yapıp armağan yerine..
biryerlere sizce anlamlı ve değerli yerlere bağış yapmanızı öneriyorum..
gerekirse bağışın kaydını çıkarıp ona bir kırmızı yeşil kurdele sarıp..
verin sevdiklerinizin eline..
bueraların bu toprakların güzel dayanışmalara gereksinimi var ve ancak kadınlar yapar ancak kadınlar..

bitti bu kadar bugün.. Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin