26 Mart 2015 Perşembe

ufak bir bildirim olacakti..

her duydugum aciyi paylasmak zorunda hissediyorum.. duydugum derken haber aldigim ve hissettigim anlaminda.. paylasmak derken haberi ve acimi kapsaminda.. hemen arkasindan keyif keyif birsey yapamiyorum tabii.. ve bu yuzden dost cevrelerinin sevimsiz insani olmaya basladim.. geldi gene bssbelasi diyor olabilirlrr iclerinden.. bazen bir susayim diyorum.. ama sisiyorum.. dag baslarina kor kuyulara twitterda tanimadiklarima bagirmak istiyorum..
duymamis ve tepki vermemis olmak kendimden nefret ettiriyor..
kisisel olarak.. yasamim etkileniyor.. sikayet degil durum bildirimdir.. her an saygi durusu her an ozur dileme gerektiren bir durum soylem..
ezim ezim eziliyorum..
bir bilene sorsam.. bir alan sec.. onunla ilgilen der..
galiba artik.. ani ve acil bir sey olmadikca..
eskisi gibi sadece..
kadin konusuna geri donecegim..
bu duymayacagim.. uzulmeyecegim anlaminda degil ..

paylasmayacagim anlaminda.. umit kivanc'in raikal blogda katirlarla ilgili yazisinin her satirina katiliyorum.. onun yazisini okurken farkettim duygu durumumu..
ara ara burdan homurdandigimi da unutun.. simdi bu yaziyi.. butun paylasim sayfalarimda ekleyecegim..
ani tavir degisikligim ve suskunlugum nedeniyle sindim sanilmasin..
tarih bugun..
atalet feminist konularina geri doner.. katirlar..
cocuklar..
saglik..
politika..
cevre..
guneydogu..
sizlere ve arka planda bana emanet..

posted from Bloggeroid

25 Mart 2015 Çarşamba

çekirdek.. saime hanım ve ben..



bazi günler sözcükler ve uslup benden saklanıyor.. o yüzden yazdıklarimda ben olmuyor..
satır arasından kafamı gösteremeyince..
yazdığım psylaşmak olmuyor..
dün öyle bir gündü..
oysa şunları yazmak istemiştim..

her hesapladığımda şaşırıyorum..
94 martinda değişti sıfatım..

21 yıl önce bu sabah..
annesiz oldum..
hafif bir son nefesti .. izlediğim..
bir incecik iplikti ayrılan..

bazıları için.. bir ömür..
mesela çekirdek için..
ben bir ömürdür annesizim..

ne değişti diye düşündüm..
neler değişti..

kısaca hiçbirsey..
ve herşey..

o olsaydı dediğim anlar..
en çok çekirdekle ilgili anlar..
çok farklı olurdu.. kızım..
saime hanım var olsaydı..
ya da tam tersi.. çok farklı bir saime hanım olurdu elimizde..

her yılın belli bir gününde..
özel okul sınavı yapıldığı gün..
ona teşekkür ederdim..
gerekmediğini bile bile..
vizyonu ve benim için istediği okul yaşam biçimi ve her şey için..
şurası kesin.. farklı bir okulda ben.. bugünkü ben olmazdım..

annelik zor..

evlat olma hali de..
bugün anneliğimde..
tam tersini yaptıklarım.. ve aynısını uyguladıklarımla..
parmak izini aktarıyorum anne..

ama diyemedim..
yazdım ve yayınlamadım..

akşam eve gittim..
bir dost uğradı kapıdan..
gittiği yolculuktan armağanlar getirmiş..
bana ve çekirdeğe..
az sohbet ettik..
ona çekirdeğin getirdiği unicum likörden ikram ettim..
unicum bir hazım ilacı..
ve tadi çok kötü olduğundan..
tadı elden geçirilmiş..
yüz yıldan fazladır aynı şekilde üretiliyor..
hediyenin anlamı..
kızım benim otantik şeylere düşkünlüğümü biliyor..

annemin likör bardağına koydum unicumu..
dedim.. hediye kızımdan..
kadehi annemden..
bugün.. helva yerine .. unicum saime hanıma.. 21 yıl öncesine..
cekirdek.. ben sadece 20 yaßındayım dedi..
ömrüm kadar .. daha fazla olmuş..
aynısını düşündüm dedim..
bazılarına bir ömür olan süredir annesizim ben..
çok yazıık sana dedi..

bu yazı da o yüzden yayınlandı bu gün..
satır altına ben saime hanım ve çekirdek dizilebildik el ele..

posted from Bloggeroid

23 Mart 2015 Pazartesi

askılar dolaplar ve eskisi gibi.. başlıklar koysam



pöti feti..
çok okurdu..emekli olduktan sonra sürekli okuyabileceğini düşünür sevinirdi...
sordum.. artık mutlusundur di mi.. dedim..
en sevdiğim şey hayattaki tek meşgalem olunca tadı kaçtı diye cevapladı..

iki arada bir derede yapılan şeylerin tadı ballanıyor..
yapmayı sevdiğim şeylerden biri baharlarda..
yuvama tüy taşımak..

bu yıl da es geçmiyor..
dün fazlalıkları da tuttuğum dolapların olduğu odayı düzenledim..
giyinme odası diyorum oraya..

bazen düşünüyorum ..
ne kadar Kişilikli mekanlar düzenlemeye kalksam..
o kadar çoklu kişilikli dağınıklıklarım oluyor..

önce dolapların rengini uydurmak için birbirine dedim boyayla başlayayım..
yapmadım öyle bir mantıksızlık..
ne var ne yok döktüm ortaya ayırdım..
attım..
var olanları sınıfladım astım..
ince askerleri seviyorum..
ama çirkin de buluyorum..
daha önce bin seriye kılıflar dikmiştim..

gereksiz ama hoş bir ayrıntıydı dolabımda..
nedense o askıların boynuna taktığım kurdeleler.. kimi dağılmış kimi sökülmüş..

bitiriyoruz bu ara evde hiç bir artık malzeme kalmasın istiyorum..
Koca bir sepet dolusu kurdelem var..
bitiriyorum..
açtım sepetimi.. bağladım fiyonklar.. tüm askılara..
ne kadar gereksiz bir uğraş bir düşünün..
sol kol altında sıkıştırılmış koca makas..
bir rulo kurdele yerde ayaklarımın dibinde ..
al askıyı yap fiyongu verev kes..
askılar elden geçti..
giysiler.. takılar..
fularlar..
kullanmadığın senin değildir..
el altında olmalı her şey..

banyoya pencereye perde diktim..
küçük köşeler yaptım..
sağa sola..

sonra düşündüm neden yapıyorum..
neden her yere imza gibi atıyorum ..

hiç fikrim yok..
ama çocukluğumdan beri bunu yaptığım kesin..
o sürede neler yapılır..

ama daha zevk Verecek şeyler değil a an için değil..
kimin için önemi var benden başka kimsenin..
olsun diyorum bu noktada..

eğer bu kılıflar aynı ..
fiyonklar eşit..
düzen tastamam olmadan uyuyamıyorsan ..
mazeretin var obsesifsin..
benimki o da değil..

savaş alanı gibi bırakıp günlerce ellemeyebilirim..
ama yapmaya başlayınca durdurulamam..
ne olduğunu bilemediğim bir tablo içindeyim..
an itibariyle yeni bir banyo perdesi..
evdeki çok sayıda bayrağın bile kendi çekmecesi olan..
süslü fiyonklu buduar sahibesiyim..

pese1..
ece temelkuran okuyorum usul usul..
ne iyi etmiş de çocukların ağzından yazmış..
pese 2 ..
haftaya bahçe mevsimi başlar..
pese3..
çok düşünüyorum ama yazmaya gelince yok..
alınan mı olur.. had diye bişey var mi? aşar mıyım..
peki neden sürdüremez insanlar başladıklarını..
onlar muamma..
pese4 .. geçen klinik yemeği vardı..
insanlar 'mütevazı olma gerçek sanırlar' tezini desteklediler..
pese son..
yüz vermeyeceksin ego patlaması müsebbibi olmak çok kolay..
son bak bu son..
çocuklar kelime anlamı anlar..
bunu öğrendiğimde..
sarkazmım kalmadı..

posted from Bloggeroid

15 Mart 2015 Pazar

evde pazar part 1



sabahtan beri oynuyorum..
yatagimi yapmadan indim kahve icmeye..
kitap kahve..
ama uzun zamandir evde bişey yapmamanın huzursuzluğu..
kalktım..
çiçeklerimi biraz şımarttım..
kalp şeklinde yaprakları olanlardan.. bir kolaj..
sonra ecemi aradım..
uzun zamandır yapmadığım.. telefon sohbeti keyfi yaptım..
bu hasret bitsin dedim..
sonra..
orkidemin düşen iki solgun ciçeğini kitap arasına sakladım..
sonra ..
mutfaktan küçük tuvalete geçireceğim..
dolabın içini temizledim.. boyayacağım onu bu hafta..
sonra buz dolabı öyle boş ki..
bir sebze çorbası olsun bari dedim..
bir patates..
dolapta bulduğum tüm sarmısaklar..
kabak dolmadından artan kabak içleri bir avuç pirinç koydum kaynamaya..
kahvenin yanına kek çekti canım..
o dolabın dibinden bir avuç fındık çıkmıştı..
onları kırdım..
ayıkladım kavurdum..
abartıp krokan yaptım..
bitmedi..
geçen gün hot chocolate yapmak istediğimde evde kakao olmadığını farketmiş..
kakaolu puding paketini açıp birazını kullanmıştım..
şimdi kalani biraz tereyağ ve bir yumurta sarısı ile krem patisyere çevirdim..
7 dakikalık mikro dalga keki yapmak da mümkünken ..
çukulatalı fındıklı krokanlı pasta yaptım..
birkaç sıra örgü ördüm..

sonuçta hala gün bitmedi..
evde olduğumda o dilediğim gibi uzata uzata birşeyler yapma keyfi ..
iyileştirici..

posted from Bloggeroid

13 Mart 2015 Cuma

annette .. giacometti.. ve diğerleri .. hatta charmaine..



giacometti için kadın bakmalık ve seyretmelikmiş..
onları evlerinde kafeste gözlem altında olmak için yaratıldılar diye algılarmış..



sergiyi gezerken birçok annette büstü ve bir kaç siyah beyaz atölye fotosu gördüm..
bir kadın ayak ayak üstüne atmış emniyetli.. güvenli ve kendini bütünüyle bırakmış bir oturuşta..
kiminde elinde sigara ..
poz veriyordu ressama..
merak ettim kim bu kadın..
internette annette giacometti karşılığında üç cümlelik bir kimlik tanımı..
doğduğu yer ve şekil.. evlenme zamanları ve birçok büste model olduğu..bilgileri dışında birşey bulamadım..
bir de  giacometti vakfı çıkıyordu karşıma..
merak..
bunca güzel kucaklanan kadın kim ve neden yok .. neden izi yok..



annette stüdyoda böyle aylarca defalarca poz vermiş..
giacometti değişip duran bir yüzü resmetmek ve heykele dönüştürmek kadar önemli bir şey yok dermiş..



annette kaleme böyle..



planlamalara böyle..



heykele böyle yansımış..





giacometti çalışırken böyle beklemiş..
gazete okumuş..
gölgelere karışmış..



kim annette..
isviçreli bir genç kadınken ve ikinci dünya savaşı sırasında hemşire olarak çalışırken..
giacometti de cenevre'ye geliyor ve bir akraba evinde karşılaşıyorlar..
giacometti hep parlak bakışlı güzel genç kadınlara düşkün bir erkek..
1946da parise dönerken annette de beraberinde gidiyor ve 1949da evleniyorlar..
ve sonra giacometti annette büstleri portreleri yapıyor yapıyor..
en son annette IV serisini yapmakta iken hastalanıyor giacometti..


giacometti kalp yetmezliğinden ölünce altmışların ortalarında annette kendini onun eserlerini koruma ve sergileme işlerine adıyor..
heykellerinin sahtelerine savaş açıyor..
var olan eserler için bir vakıf kuruyor..
ölene kadar hiç medyaya çıkmadan bu işle uğraşıyor..
böylece anlaşıldı neden annette yok dünya için..
annette önce dünyasını iki odasından biri stüdyo olan atölyede ..
aşık olduğu sanatçıya adıyor kendini..
o öldükten sonra da ona adanmışlığına devam ediyor..


sonra bir de caroline var..
hala evliyken ve altmışındayken ..
bir barda karşılaşıyor sanatçı bu kadınla..
elinde sigarası.. üzerinde kürkü yirmi yaşında..
heyecan duyuyorlar..
birbirlerine karşı..
geçimini ilişkilerinden sağlayan bir kadın caroline..
biraz saldırgan biraz küfürbaz biraz rezil..
güzel yüzkü ve güzel gözlü..
bu kez onun büstleri resimleri yapılıyor atölyede..
caroline hala sağ ..
ve bir yazar merak ediyor onu.. ve ileri yaşta düşkün halde olan bu kadını buluyor..
aşklarını anlattırıyor..
kitap 2013de basılmış..
biz tutkuyla aşıktık diyormuş caroline o aptal annette ve guido (giacomettinin erkek kardeşi ve en sık kullandığı modellerinden biri) o sevgili dehalarını koruma altında tutmaya çalışıyorlardı ama biz aşıktık..
giacometti hastanede ölürken ayak ucunda annette guido ve caroline varmış..


caroline'in resimlerinden geriye sadece..
ağlayan caroline ve
kırmızı elbiseli caroline kalmış..
olmadı şimdi kırmızı elbise.. bizim için anlamlıdır önemlidir..
bastırılmışlıktır..
oysa caroline işbilir bir kadın olarak sürdürmüş hayatını..
hiç sakınmamış kendini yataklardan erkeklerden içkiden ve aklına esen hiç bir şeyden..

düşündüm tabii..
annette'i..
o nasıl bir sevgi ve tutkuysa..
evini yurdunu bırakıp iki göz sefil bir eve tıkılıp..
serseri ruhunu kollaya..
onu kendinden bile kollayarak bir ömür geçirmiş..
nasıl bir sevgiyse..
onun sevgilisini de kabul etmiş..
nasıl bir sevgiyse bir gün konuşmamış..
belki yazdı dedim..
belki anlattı ama bize kadar ulaşmasını da engelledi..

annette 'e saygı duydum..
biraz kızdım..
anlamaya çalıştım..

caroline'i hoşgördüm..
hele de hala seksenli yaşlarında bizimki gerçek tutkulu bir aşktı diye röportakjlar verip hiç konuşmayan annette adına bile konuşurken..
ve derken aklıma düştü..
andré gide
' mutluluk hatıralarıdır gerçek hayatta mutlu olmamızı engelleyen' der hani..

giacometti bizim için öyle aydınlık bir kapı açtı ki..
bişey diyemedim..

ama o açılan kapılar hep mi kadınların hüzünlerine açılır..
o açılan kapılardan içeri sızan ışıklar hep mi kadınların göz yaşlarını gösterir..
o sanatçılar hep mi kadınların üzerinde ayükselir..
bakın camilla rodin için charmaine london için..
kimler kimler için sakin liman koruyucu melek olmuş..

gözlerindeki ateşi saklayarak....

tüm fotoğraflar..
http://www.fondation-giacometti.fr/en/art/27/grants-and-prizes/141/tribute-to-annette-giacometti/

posted from Bloggeroid

10 Mart 2015 Salı

bir roman. bir beyin cerrahı ve bir motivasyon konuşması



tanimadigim ne cok yazar okuyorum üstüste kimi tatsız kimi tadından .. hızlı okunmaya kuyılamadan geçiyor ellerimin arasindan..
beynimin kıvrımlarından..

bu minik kitapta beni en cok etkileyen cümleler..
kisisel aydınlanmamı sağlayan ikisi dısında..
doğu almanyada yoğun baskı döneminde yapabildiği minicik başkaldırıların batı doğu birleştikten sonra gereksiz hale gelmesiyle..
kahramanın hissettikleri ile ilgili olanlar..
coçuğu büyümüş.. sansür kalkmış..
ve dünya değisivermiş..

'belki' diyor yazar.. 'çok gec basladığı için.. gerçek hayata artık tutunamıyorum.. asıl hayatın geçip gitmiş olabileceği hissi.. daha doğrusu korkusuna kapıldım.. '

emanet yaşam dediğim şeyi anlatıyor..
yaşamın kurulma dönemini..
okuyup öğrenip askerlik yapıp meslekte ilerleyip.. aile kurup çocuk yetißtirmekle..
aile büyüklerinin yaşlılıklarıyla ilgilenme yılları..

o yüzden bir çok kişi..
yaşamının olgunluk döneminde..
geliştirdiği becerilerin uzmanlıklarin tadını çıkaracağına..
meyveleri toplayacağına..
birden boşluk duygusuna düşüyor ve depresyondan kaçmak için yan yollara sapıyor ..
dahası aklı başındalığından huzur duyacağına..
gençlere..
git anı yakala.. git oyalan .. git gez toz.. diyor..
orta yaşın olgusu bir tatminsizlik..

çağlar bir video göndermis bana.. bir beyin cerrahının konuşması tam da bunu anlatıyor..
seçim ve dönüşümünü ancak grönlandda alaskada yaşadıklarıyla algılıyor..
eh beyin cerrahlarında biraz tanrı kompleksi vardır..
doğrudur..
bizlerin hekimlerin yaşamı her hastayla biraz değişir dönüşür..
bunları kenara koyarsak..
insanın ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu algılamasının..
işte bu yaşlarda önem kazanması gerektiğine inanıyorum..
tanrı kompleksine antidot olarak..
gençliğinde uğrunda günlerini saatlerini uykularıni verip edindiğin bilgi ve yaşam boyu edinfiğin deneyim sonucunu..
bir avuç genç insanın karşısında küçümsemek.. ezmek de ne?
zaten kendinden memnun bir nesil yetişmiş.. hele de en çok önem verdikleri kriter bir şeyi elde etmek için ne kadar kasacakları iken..
geç gelen aydınlanmaları sevmiyorum..
madison bölgesinin kapalı köprüleri diye bir kitap (filmi de var ) okuyup çok etkilenen elliyi devirmis bir erkeğe kaŕşı hissettiğim acıma gibi ..
tuhaf bir acıma geliyor bana..
kitaptaki ezik aşkı..
onca beğenmesi..
özlemesi idealize etmesi..
hiç yaşamamış olduklarına bir ağıt..

acaip bir başlangıcın kahramanı hayatı boyu yaptığı şeyi artık yapmasına gerek kalmadığı ve başka bir konuda yeteneği olmadığını düşünüyordu..
beyin cerrahı ise.. bunca yıldır mükemmel yaptığı işi yaparken birden..
hayatında başka bir sey yaşamadığını..

birincisi toplumsal değişimler yüzünden olduğu icin.. kontrol dışı nedenler yüzünden kendini sınırlı görmekle ilgili.. kurallar yetenek yaş..

ama ikinci..
ancak bir okyanusta.. kambur balinalarla karşılaştığında .. ya da penguenler arasinda.. anlıyor.. hayat güzeldir..
ve pardon sen tanrı değilsin..

konuşması..
mesleğimde iyiyim.. süperim..
macera dersen cıktım mı grönlanda kadar..
param da var ki hayalle kalmaz hiç bir isteğim..
diyor.. altyazıdan alt yazıdan..

ve gencecik cocuklara..
gidin diyor yaşayın..
keyfinize göre..
amaçsız hedefsiz rasgele..
herkesin atalet ve bolluk içinde oturup..
içindeki çocuğa iyi davranıp..
içindeki özü yakalayıp.. ordan evren bütününde bir zerre olmaya uğraştığı bir kuşağın ellili yaşlarını göremeyeceğim için mutluyum..

ben kitabın karakteri gibi..
tutkuyu da öźlemiyorum..
onu tutam tutam coşku coşku her yere serpiştiriyorum..
bir çok köşesini kıvırdım..
derin keyifli ve huzurlu buldum..
konuşma içinse..
keşke on küsur yıllik konyak kadehin ve en kocama ve kalın puronla..
kendi yaşıtlarına anlatsaydın..
abi.. boşuna yaşamişız..
yok böyle bişi .. diye..
balinaları ve penguenleri.. diyorum..

bir gün büyüyüncre..
ben de motivasyon konuşması yapıcam..

çaglara özel not:
geziye değinip durması.. konuşmasındaki gençlere yönelik köprü kurma amaçlı..
iyi bir hekim olduğunu duyup öğrendim..
ama keşke şöyle deseydi..
ben hergün insan hayatına dokunuyorum..
bunun için çok emek verdim. birden doldum.. ve gidip şu geziyi yaptım..
keşke daha erken yaşlarımda kendime molalar alabilseymişim..
ama mesleğim öncelikle kendi keyfimi düşüneceğim bir meslek değil.. kendinizi iyi tanıyın.. seçeceğiniz mesleğin yaşam biçimini iyi tanıyın.. kendinize göre seçin.. deseymiş.

pese..
arama motorlarina gidecek olanlara.. adam ne guzel anlatmış diyecek olanlara...
bu hekimle ilgili bir sorunum yok.. hep hayal ettiği bir şeyi yapabilmiş olmasından mutluyum..
o da benim gibi .. gençliğin cebinde yüz dolarla yakalananın vatan haini olduğu.. yurt dışına üc dolarla çıkıldığı ve pasaportumuza vize filan verilmediği yıllarda heba etmiş gençliğini..
aşağılamaya da çalışmıyorum..
purolu konyaklı cümlede..
tanık olduğum sahnelere gönderme yapıyorum..
beni çok eğlendiren eril muhabbetler..

kardeşlik dersini her hastasından zaten almış olduğunu varsayıyorum..
bunları öğrenmek için değil..

şartların şimdi oluştuğunu.. imkanların şimdi yettiğinin de söylenmis olmasını yeğlerdim..
daha olgun ve ayakları yerde motivasyon konuşmalarını yeğliyorum.. bu kadar..


posted from Bloggeroid

9 Mart 2015 Pazartesi

uzun zayıf insanlar..

 
 
 
20 yuzyil fransiz edebiyati kitabim...


 
erken dönem genel bilgiler bölümünde edebiyat.. resim.. heykelde neler olmus bilgileri.

 

rodin ölmüş..
benzeri birkaç heykeltraş klasik tarzi devam ettiriyor..
resimde dadaizm.. kübizm.. modernizm.. surrealizm deneniyor.. asil bulunan mermer ve bronz terkediliyor.. ya halusinasyonsu carpıklaşma ya da dolu ve boş .. hareketsiz hareketli arasında bir şiirsellik yakalamaya çalışarak.. abstre sanat.. alanını genişletmeye çalışıyor..
giacometti'ye bir ok çekip.. çok uzun çok ince insanlar yapıyor diye not almışım...
 
giacometti'nin uzun ince insanlarini biliyordum.. onun gibisi yoktur..
ama babasının ressam olduğunu..
dört kardeşinin de ressam olduğunu bilmiyordum.. ilk büstü 13 yaşında..
klasik uslupta..
özelliksiz bir çocuk başı..
 
resimleri empresyonist.. maviler morlar spatula darbeleriyle islenip ..
ham deri rengi ve toprak tonuyla karışıp bir yüz oluşturuyorlar..
anlamli ve güzel yüzler..
sonra bir değişim var..
kübist olmuş bizimki..
spatula darbeleri daha genis..
yüzlerin ovalleri dikdörtgene dönmüş..

 

sonra orantılar çarpıtılmaya başlıyor..



bir gazete kupürü.. soykırımdan kurtulan yahudilere benziyor yapıtlari diyor..
kendine göre insana cok uzaktan baktığında gördüğün..
giderek sadeleşiyor beden.. azalıyor ayrıntı ama kaybolmuyor ifade..
 


beden akla geldigince değil çalışarak sadeleşiyor..

 

eskizler gösteriyor nasil yokolurken varoluyor insanlar..

 

kalabalıklar şekil buluyor..
 
azalarak çoğalmak mümkün..
hatta gerekli..
bir yolu yordamı tarzı uslubu ve hatta bir ön çalışması şart..her işte olduğu gibi..
 
düşündüm..
bir edebiyat ders kitabında.. ilk kez karşılaşalı ne çok vakit geçmiş..
sanatın interaksiyonu..
sanatçının yalnızlığı..
ne çok kavram..
oturup düşünülesi..
lâkin akıl da aynı sadeleşmeye gerek duyuyor..
önce dolmaya sonra damıtılmaya..

pera muzesi.. aydınlatma ve sergilemede çok büyük bir özen göstermiş..


heykellerin gölgeleri de ayrı birer sanat eseri gibi..

 

giacometti cok etkileyici..
istanbuldaysaniz pera müzesinde.. görmeden geçmeyin derim..
 

posted from Bloggeroid

7 Mart 2015 Cumartesi

farga.. kafka.. isabel.. kadınlar ve digerleri..


kitap okumanin kendisi zaten bir dedektiflik işi..
karakterleri.. mekânları.. olayları hayal gücünle tek tek çözdüğün..
yazar eskiden beri takip ettiğin biriyse..
özelliklerini biliyorsan..
onlarda değişim olmuş mu..
ilk kez okuduğun biriyse..
tarzı örgüsü çözgüsü..
neyi anlatmak istiyor..
kişiliğinden neler kitaba yansımış ..
bütün bu ipuclarını anlamaya çalıştığın bir eylem..

sevdiğin bir yazar..
bir tarzı hatta bir yaşam biçimi içinde..
şaşmadan yeni edebi tarza geçirince.. heyecan verici..

isabel allende mistik gerçeklik tarzına sahip..
güney amerika bu açıdan zengin bir coğrafya..
ama isabel'in tarzı en inanılırlarından.. bir inci gibi..
duru sakin ve asil..

kim kadınların şamanik mistik bilge iyi edici öngörücü .. sağduyulu ve birleştirici özelliklerini yadsıyabilir ki..
sevgi dolu kadınların..
algıları hep açıktır..
modern zamanlarda çok fazla uyarandan bir körleşme yaşansa da..
içe doğma dediğimiz şeyi hepimiz yaşıyoruz halâ..

bu yüzden bâtıldan kör inançtan nefret etsem de..
isabelin kahramanlarını..
şifon bir şal gibi sarmalayan o buğulu ve büyülü hâli..
çok gerçekçi bulurum..

sonuçta isabelin tarzı mistik..
edebiyatin her dalina da bunu şaşırmadan taşıyor..

ilk kitaplarında bunu tarihi romanlar şeklinde kâğıda dökerken..
giderek bu günlere taşıdı..
maya'nın günlüğünde..
başı belâda bir ergen ve onu korumaya çalışan insanları.. hatta uyuşturucu mafyasını işlerken bile..
mistik özellikleri içine hiç yadırgatmadan yedirdi..

belki çok uzun zamandır yazmak da sıkıcı bir iştir..
belki insanların uzun bir süreden sonra tamamen farklı bir kanala kayarak..
kendi kendilerine meydan okuyarak bir canlanma gereksinimleri oluşuyordur..
isabel..
bu kez de..
bir polisiye yazmış..
yine mistik güçler..
yine ilginç kadınlarla bezeli..
ve yine ergenlerin de olduğu bir karakterler grubu oluşturmuş..

ben hayranlığımdan bir nebze kaybetmeden okudum..
iyi bir polisiye okuru olarak..
ne gerilimde ve karakterin profilinde bir eksiklik..
ne de kadınlar arasındaki..
aile içindeki..
sevgililer arasındaki ilişkelerde bir rahatsız edici sahtelik duygusu olmadan..

artı gerilim bile yaşadım.
kitabi evim içinde kaybedip bulma serüveniyle..
gerilim tam da tırmanırken ortada kaldım iki gün..
neyse ki kavuştuk ve..
sona ulaştık..

teşekkür yazısında..
eşinin bir polisiye yazarı olduğunu öğrendim..
bu benim ayıbım..
aslında ortak yazmayı düşündüklerini ancak..
birinci bölümde birbirlerine girdiklerini..
dolayısıyla tek başına yazdığını okuyunca çok güldüm..
bu da hayatın mistik olmayan gerçekliği..

bir sonraki meydan okumasını merakla bekliyorum..
araya eşinin kitaplarından serpiştirmeyi düşünüyorum..

isabel allende..
kadın ve insan olarak hayatımda çevremde olmasını dileyeceğim..
sesiz sağaltıcı elindeki malzemeyi iyi ve doğru kullanarak..
katı eril yaşam kuralları altında..
kızkardeş dayanışması..
şefkat .. ve sevgi dolu kadın kahramanların yaratıcısı olmaya devam ediyor..
onun vazgeçilmez tarzı bu aslında..

bir kadınlar günü arifesinde bitirdiğim bu kitabın karakterleri gibi dostlarınız sevenleriniz olsun dilerim kızkardeşler..

posted from Bloggeroid

4 Mart 2015 Çarşamba

evde gökkuşağı.. joie de vivre kocluğu.. ve bahar ışığında diger şeyler



bu sabah.. yine isteksiz..
yine zorlanarak uyandim..
gözüm yarı kapalı mutfağa doğru ilerlerken.. o ne.. harika bir ışık..
duvarda gökkuşağı..

azıcık renkli giyindim ben de..
azıcık camını açtım arabamın..
bir amerikalı hastama cemre anlattım..
almanaklardan ve ekim zamanının geldiğinden söz ettim..
biraz asık suratı..
dedim sonra..
sırtın fena değil..
ama içersi nasıl..
yolunda mı herşey..
mmmpf dedi..
sonra hızla..
kendin icin bişey yap..
çiçek al..
kızlarla içmeye çık..
iyi bir film izle..
bir spaya git..
annenle konuş mesela..
dedim..

ne kolay di mi akıl vermek..
sana göre kolay.. demedi..
aslında yapıyorum filan diye savunmaya geçmedi..
sadece her cümlede yüzü biraz açıldı..
gülümsemeye başladı..
sonra yine kasları anlattım..
stress noktalarını..

bir de milletin b.kuna cila yaptığı zamanlarda..
mücevher gibi ama bir türlü mütevazilıktan vaz geçmeyen dostumu dürttüm..
instagramda daha sık ve ilginç paylaşımlar için..
sen pr'a başlasana.. dedi bana..

ilacim olsa kendi başima sürerdim demedim..
yoksa bir doktorun seyir defteri diye açardım bloğu..
her ne kadar blog aracılığı ile beni bulan hastalarım olsa da..
niyetim hekimliğimi parlatmak değil..
aslında kendimi eğlemek..

ve ne kolay yabancılara iyi gelivermek..
iki cümle ile yüzlerinde oluşan rahatlamayı izlemek ne hoş..
çünkü belki derinden tanışsak..
ya onlar beni beğenmeyecek.. ya ben onlardan sıkılacağım..

bunu en güzel romanlar bilir..
birden onüne ćıkan bir roman kadın var nişantaşında..
içimden geldi deyip nazar bocuğu veriyor eline..
sen böyle bir havalanip ay bu kalabalığın içinde parlıyor muyum filan derken elini uzatıveriyor..
şu yetimime bir sut alayım..

ama o bir an.. ömre bedel..

dostu iyi dinlemek herşeyi bilirken teselli etmek zor..
sadece yanındayım diyebilirsin..
ama az tanıdığın insanlara bir çok pırıltılı an yaşatabilirsin..
o zaman yap..
ama yetime süt parası deme..
şu an aklıma geldi..
o boncuğu düşüncelere dalmış bir kadına veriverseydim keşke..
içimden geldi diyerek..

fark edilmek önemli insanoğlu için..
bunu kabul etmeli..
en mütevazi olan ..en ihtiyaç duymayan bile.. kendine cok değer veriyor olsa da.. dışardan gelen bir ilgiyi özler..

en kolay doping aslında..
vermesi de almasi kadar iyi gelen bişey..

psikologlarla rehber ve koçlarin en önemli farkı bu bence..
biri yaşam enerjisini kaybedenleri.. kaybetme an ve şeklinden baslayip bir daha kaybetmeyecek hale getirmek üzere tedavi ederken..
diğeri.. kaybedileni hemen bulma konusunda harekete geçiriyor..

şimdi ve buradacı olalım..
borbirimizi beğenelim.. iyi gelelim..
....

pese.. bahar böyle yaptı beni..
pese2..sabah sabah evde gökkuşağı bulunca böyle oluyor..
pese3.. odam mimoza kokuyor..
pese4.. tıp bir bütün tabii şifacılık önemli..
pese5.. pera müzede.. tıpla ilkili bir segi var hem de bizans.. ben gitcem.. 😊
pese son.. kocing yapan dostlar alinmasin.. herkesin meslegine saygim sonsuz.. benim yaptigim.. bedenine dokunduklarimin hayatina dokunurken azcik felsefe yapivermek.. komsu teyzecilik oynamak..

posted from Bloggeroid

2 Mart 2015 Pazartesi

mariyi nasıl bilirdiniz..biz iyi ve gösterişli bilmezdik..


madame aux camelias kamelyalı kadın..
sonu aciklı biten bir romandır..
alexanre dumas baba'nın oglu alexandre dumas'nın romanı..
ayrıca gercek bir kadına dayanır öykü..

alfonsinin büyük annesi fahişe.. dedesi rahiptir..
babası alkolik ve şiddet dolu bir kumaş tüccarı..
annesi kötü bir evlilik yapmış iyi bir ailenin kızıdır..
bir süre sonra çocuklarını kuzenine emanet eder ve evi terkeder..
bir ingiliz aileye mürebbiyelik yapmaya gider..
alfonsin 8 yaşındayken annesi ölür..
babası kızlarını kiralamaya baslar.
bir otelde çalısmaya başladığında oniki yaşındadır..13ünde babasıonu 70lik bir adama satar.. bir yıl sonra.. yettiniz artık der.. kovar kızlarını..
alfonsin parise gelir.. yine çalışır.. bir şemsiyecide bir sapkacıda çalışır.. derken zengin bir esnafın dikkatini çeker..
adam ona bir ev acar..

giyim tarzı ve güzelliği ile bir anda parisin dikkatini çeker..
sene bin8yüzlerin başıdır..
siyah saçlı kara gözlü beyaz tenli pembe yanaklı ve kiraz dudaklıdır.
uzun boyludur..
alexandre onu böyle tanımlar..
sarah bernhard da cok zarif ve çekici oldugunu soyler..

alfonsini ayrıcalıklı kılan..
öğrenme aşkıdır..
okumayı yazmayı öğrenir..
piyano çalmayı..
sanatla ilgilenir..
guncel olaylari takip eder..
gazete okur.. kitap okur..
onunla her konuda sohbet edilebilir.. der alexandre..
ki bir kadını çekici yapan budur..
güzelliği kadar..hatta daha da fazla..
sayisiz sevgilileri olur..

salonları meşhurdur artık..
bir çok sevgilisi olur..
adını da değiştirip mari yapar..
adını üç nedenle seçtiğini söyler..
meryem ananın adıdır..
annesinin adıdır..
ve maria magdalenanin adıdır..

zeki kızmış değil mi?..

küçük bir asalet de bağışlar kendine..
dü eki ile..
alfonsin plessis.. olur marie duplessis..
kitaplığında 200 kitabı vardır..
salonlarinda yazarlar ağırlar..
balsac.. theophile gautier.. alexandre oğul olan..
henüz yazar olmaya uğraşan bir gençtir..
ona bakmaya parası yetmez..

sıradan bir günde madam düplesi..
saat onbir gibi uyanır..
sonra bir sıcak çukulata içer..
sonra bir saat okur..
sonra ne giyeceğine karar verir.. bir kaç saat sürer bu iş..
sonra arabasıyla bir tura çıkar..
alışverişe gider..akşamları salonlar.. opera tiyatro..
köpeklerini.. kumarı sever..
bir krz çocuğu olur bir sefirden..
başkasına bırakır.. 7sinde ölür çocuk..
sarah bernhard ona hiç aşik olup olmadığını sormuş..
her seferinde kalbimi verdim..
ama hiç sevilmedim demiş..
benim gibi bir kadının bir kalbi olması çok yanlış.. öldürücü olabilir..

sonunda bir gerçek asille tanışır ve onunla evlenir..
ama yürümez evlilik..
damadın babası yüzünden..
döner gelir parise..

deli dolu yaşar..
tüberkülozu vardır..
tedavi olmak icin çok uğraşır..
hipnotizma ve manyetizmayı bile dener..
parası biter..

liszt son askıdır..
turneye giderken..
beni de götür der..
liszt.. seneye türkiyeye götüreceğini söyler..

o yokken ..
yanında kimse kalmaz..
yirmiikisinde yalnız ölür..
gömülürken yanında..
iki kişi vardir..
asil kocası ve son aşığı..
kimsesizler mezarlığına gömülür..
ama kocası ordan alır ..
monmartre mezarlığına naklettirir..
nakledilirken yapılan töreni pek kalabalıktır.
papağanı dahil tüm eşyaları satılır.. açık arttırma ile..
borcları ödenir..
sanki jan darktır ölen..
beş ay sonra..

alexandre dumas.. oğul.. kamelyalı kadını yazar.. 12000adet basılır..
sonunda meşhur olmuştur..
sonra tiyatro eseri olur..
sonra la traviata olur..

diyebiliriz ki..
pretty woman da biraz maridir..
hatta mulen rujdaki nikol kidmanın canlandırdığı da biraz odur..



zavallı küçük..
duydum ki ölürken yalnızmışsın..
bütün aşıklarından geriye
gözlerini kapatacak.. ikisi kalmış der aleksandır.. oğul olan..

ne güzel anlattım değil mi..
harika bir yaşamı..
ilham veren bir kadını..
oysa 13ünde babası tarafından satılan..
15inde fahişeliğe başlayan..
ve 23ünde en azından aleksandr dı oğulu..
onun kendisine asla harcamadığı kadar para kazanmasını sağlayan ..güzel bir kadını..
okur yazar.. yetenekli ve şen gönüllü kadını..
sene bin8yüzkırklarda kaybetmişiz..
bir kızkardeşi.. mari adında..

aleksandr'ı azcık affediyorsam..
tek nedeni..

bir kaç yıl sonra..
belediyeye başvurmasıdır..
sokaklarda dolaşan evli olmayan kadınlar..
bildiğin fahişeler..
toplanıp eğitim verilsin..
fahişelik yapmasınlar.. iş sahibi olsunlar der..
ama..
belediye sallamaz..
toplar.. kolonilere gönderir kadınları..

bugün ne değişmiş peki..
cevap veriyorum ..
hiçbişey...

posted from Bloggeroid

Follow my blog with Bloglovin