13 Ocak 2009 Salı

...

en kolay neyi incitiriz...

mesela birine kızdık.. diyemedik bişey..
elimizdekini fırlatır mıyız..
ya da üzüldük daraldık.. kırıldık..
ümidimiz tıkandı..
tekmeler miyiz.. önümüze çıkan taşı.. yerdeki yastığı..
kapıyı gümmm diye çarpar mıyız...

en kolay kimi üzeriz..
çemberin en dışındakini mi
bizi en az tanıyanı mı..
en kolay üzebilmemiz.. en az üzmemiz mi demektir..
yani gerçek hayattaki arkadaşımızdan daha az mı üzülür.. bizi az tanıyan ??
bak onu bilemedim şimdi..
belki sürdüremez.. üzüntüyü.. bizi sürekli görmediğinden ..
ama az??

bizi en çok üzebileni üzemediğimiz kesin..
bizi en çok kırabileni kıramadığımız.. kıyamadığımız..

saime hanım..
gönül umduğu yerden kırılır derdi..
anlamazdım ben..anladım sonra.. maalesef..
en umduğun.. sana sevgi göstermesini.. koruyup kollamasını en çok beklediğin kişi ..
o seni kırabiliyor bu yüzden en çok..

biri bişey söyleyip de sen haha diye gülüyorsan..
o kişi önemini yitirdi demektir..
ya da en azın
dan onun .. farketmesini istemiyorsundur.. önemli olduğunu..

eğer onun gibi değilsen.. sevdiğine özen gösteriyorsan..
o zaman..
sen de gidip önüne ilk çıkanı..
en kolay harcayabileceğini.. tekmeliyorsun.. içerde kalmamalı zaten bu enerji..

ama dur.. burda da bi karışıklık var..

şimdi insan kendi çok sevdiğinden .. üzülüyor..
ama kendisi genelde en sevdiğini üzmüyor..
bu durumda..iki şey olabilir..
ya.. bizi üzen artık bizi umurmamaya başlamıştır.. o yüzden kolayca harcar..kırar..
ya da.. biz onu ihmal etmeye başlamışızdır..
aklımızı başımıza getirmeye çalışıyodur..

gene de.. biz onu seviyosak.. tepkimizi.. başkasına yansıtmayı seçebiliyoruz işte..
pasif agresiflik deniyor buna..
babasına kız çocuunu döv..
patrona kız.. trafikte biriyle kapış..
annene kardeşine vur..

düşünüyorum ben bazen blogları da böyle kullanıyoruz..

gerçek hayatta bir tepki vermek isteyip de .. veremediğimizde..
vermeye kıyamadığımızda..

her sıkılıp daraldığımda..
yaptım bunu bloum olduğundan beri...

bazen şıkır şıkır yazarken birden bi depresif ağlak yazı ile.. aaa nooldu burda.. tepkisi alıyorum..
bazen de.. blou kapatarak.. aynı şokun beterini..

keşkül yapardı pırt zırt birden boş sayfa çıkardı karşıma..
yani amacı bizi üzmek değildi.. onu demek istemedim..ama ben..
hem üzülür hem de .. nası kayboluyo bu blog diye merak ederdim..
ben silerken bayağı mesai vermiştim tek tek her yazıyı taslağa çevirip..
bak sen.. bişi daha
demek aslında tamamen kapatasım da yokmuş..
ilgi çekmek miymiş..
diyemediğimd.. çekti şimdi dikkatimi..
beni sıkıyolarrrrr diye haykıramadığımda..
bana şefkat gösterin diye çığlık atamadığımda..
tek tek yazımı kaldırıyodum.... sabra bak.. azme bak..

neyse sonra bi gün yanlışlıkla..
şablonu sildim..
ve böylece keşfettim..
blog tek hamlede nasıl kaldırılır..

ne gülmüştü bana keşkül.. bunu yazdığımda..
=)

e tek hamlede yapılınca.. kolaycacık..
iki sonucu oldu bunun..

birincisi.. öfkemi kolayca gösterebildim..
ikincisi..aslında tek tek silerken olduğu gibi.. duygularıma yoğunlaşma zamanı tanımadığı için tek hamle...
işe yaramadı ...
gene de aç kap aç kapa yaptığım olmuştur..
itiraf ediyorum..
bazen gece yarıları kapayıp..
sabah blogcular uyanmadan koşa koşa açtığım da.. haberiniz bile olmadı sizin..

üzüyorlar beni..
evet..
evdekiler.. bazen iştekiler..arkadaşlar.. bazen toplumsal olaylar..

her sevgi..
üzebilme yetisi de verir bir başkasının eline..
duygularının anahtarını bir eline.. tokmağı da öbür eline vermiş olursun..

dağılıyorum dur.. neydi anlatmak istediğim..
he..
şimdi tuhaf olan şu..
hani yerdeki yastık gibi davranıyoruz .. tekmeleme yastığı dedim ya..
ama aynı zamanda da önemli demek..
ki..
hani çok daraldım yok blogla uğraşacak halim deyip.. hatta aklımıza bile blog sahibisi olduğumuz gelmeyip..
olduğu kenarda da bırakamıyoruz..

aslında.. sadece işimiz olduğunda yazmayabiliyoruz.. da..
sıkılınca.. kapatıyoruz mesela..
bu da ilginç..

psikoloğun günü bugün ..
ona danışıp editlerim yeniden..
ama şimdilik fikrim..
aslında..
"bir şeyin de kontrolü ben de olsun" tepkisi olabilir mi..
yoksa gerçekten yerdeki yastık mı??

arasında gidip geliyor..

evet ehlikeyifden beri.. hala bazen..
içim kıyılıyor yaşadığım şeylere..
orda sormuştum çevreme..
herşey mi yolunda.. gene mi güzeliz gene mi çiçek??
hayır ama bunu burda yazmak istemiyoruz demişti çoğu..
bana sahte gibi gelmişti o zaman verdiğimiz emek pat diye kapatıp..
iç dökmeye buraya gelmiştim..
ve..
dökmüştüm epeyce..iç yatışana kadar..
bu nedenle kuralsız.. olsun istemiştim.. arkadaş listesiz..

ben bazen gerçekten evi bırakıp kaçmak istiyorum..
hani denge kuruyosun denmişti ya bana..

o denge kurulana kadar..m..


ne inip çıkıyor benim hormonlar..
ne gidip geliyor gözüm gönlüm kapıya..
hala emeklerimin bi işe yarayacağından ümidi kesmemiş olduğumdan gitmemem..
zayıflığımdan kararsızlığımdan acizliğimden değil..
ama ..bu kadar mı zor olmalı.. emeklerin karşılığının gözlenmesi..
alınması demiyorum..
bana gelecek bişey beklentim yok.. hep kendilerine.. yarar da zarar da..
o yüzden gözlenmesi diyorum..
ama bu kadar mı eziyetli olmalı..

değiştirebileceğim şeyleri değiştirmekteyim..
öyle olunca.. kıyamayıp.. hala ümidi yok etmeyip.. gidemeyince..
ihmalinden sorun çıkmayacak şeyleri ihmal etmekteyim..
mutfak gibi..
düzen gibi.. bahçe gibi..
kahır çekebilecek dostlar gibi.. erişkinler gibi..sk da erişkinlere dahil..

birkaç şeyi beslemeye devam etmekteyim.. az az da olsa..
kendimi.. çocuksu.. işi..

kaprislerim oluyor.. normalde çok isteyeceğim şeyleri reddetmek gibi..
birlikte keyiflendiğim kişilerle birlikte olmamak gibi..

mesela geçen pazar..
hızlı iniş çıkışlar oldu yine yaşantımda..
hem kızdım.. hem kısıtladım.. hem empati yaptım ve dolayısıyla üzüldüm ezildi içim..
komik..
ama sonrasında sknın dışarı çıkma teklifini.. reddettim...
neden dedi.. açıklarken anladım ki.. aslında kendimi de cezalandırmaya çalışmaktayım..
sonra bu sefer.. onu engelledim diye
hadi çıkalım dedim..
o kapris yaptı bu sefer.. yok madem istemiyosun gerek yok dedi..
en sonda....
yatma saati geldiğinde.. sitem hakkı ona geçmişti..
çıkamadık zaten dedi.. sen istemedin.. ben şimdi onu bu durumda bırakmam dedin..
üzgünüm dedin.. dedi..
yani hak vermemiş.. sadece kabullenmiş.. ve bişeyden geri kalmış..
ha taktım mı onun duygu durumuna..
yok..
neleri geri teptim neleri kaçırdım dedim.. ben bu düzen uğruna.. senin de kaçırmanda bence hiiiiç sakınca yok..

blogda da bu mudur olan..

yani..
mutsuzluk beyanı.. ve ilgi sevgi alıp rahatlama..
kontrolü elde tutma..
pasif agresiflik dışında..
acaba bir de.. kendini cezalandırma da var mı seçenekler arasında..

bir kaç gündür..
ataletsi gitmiyor işler..
böyle her baktığım ilham filan vermiyor..
her baktığımla eğlenemiyorum..
hani boşa şekerimmm sallaaa... modu hiç yok..
bişey öğrenmek de istemiyorum..
gugl örümcek bağladı..
neden..
bilmiyorum..

bazı endişeler ve sıkıntılar var elbet..
ama habire aklımda ..

buraya artık bir süre yazamayacağım .. diyen bir yazı ekleyesim var..
ama evdekileri bırakamadığım gibi.. buraya da yazmamazlık edememekteyim..
o nedenle zaten tempo düşmekte..

bu arada.
nedir mecburiyetim..
yok tabii.. sonuçta köşe yazarı değilim .ya..
yazmam olur biter..

ama bir süre düzenli olarak yapınca bunu..
ritüeller oluyor haliyle..
önce yorumlara bak..
sonra yazını ekle..

zaten toplum depresifken..
zaten yaşlanırken..
zaten uğraşırken..
ne diye iş edinir ki insan.. böyle bir şeyi..
kendine iyi geldiği için..

karar verdim bu da bir aşk ilişkisi..
önce heves dolu çiçek çiçek..
sonra..
aman bu gece eve biraz geç gitsem..
=P

tamam bitirdim..
bloglar iyidir..
bazen mesaj panosu bazen anı defteri..
bizim sanal molskinlerimiz..
bazen tekme yastığı bazen vurulan kapı..
agresyon objemiz.. kum torbamız..
blog çevresi..
dostlarımız..
??
onlar da bu agresyondan nasibini alır mı..
eh dedik ya..
bir elimizde sevgimiz.. diğerinde tokmağımız var..
demek ki.. alır..

akdenizli insanın iniş çıkışı sayesinde daha da çok alır..
bu da.. bir..
insan kırılınca ne yapar yazısı olsun..
bir de gerçek hayattakilerin .. bloglara müdahelesi yazısı var düşünülmesi yazılması gereken..
**********************
sordum psikoloğa..

benim düşündüklerimin tümü.. olabilrmiş.. fazlası da..
kimi mesela sorununu yşarken..
blounu bişey olmamış gibi sürdürür..
kimi de semtine bile uğramayabilirmiş..=P

dedi..

ben yok dedim kapatmak.. konu..
bu tepkiyi irdeleyelim..

o zaman genelledi..

üzüntüler yas duygusu imiş..
kişinin bunu bir şekilde aşmaşı gerekirmiş..
kimi başka şeylerden uzaklaşarak.. içine kapanarak aşarmış..
kimi de..
agresifleşerek..
kişiliklere göre..
bazısı kendini oyalanma olarak gördüğü işten soyutlar.. konuya odaklanır..
diğerleri ise.. tamamen dağıtır.. alkole.. eğlenceye.. dışarıya adarmış..

bu durumda.. şarappppppp!!!!!!!!!!!!!!!!! =D....


Image Hosted by ImageShack.us
atalet dı düşünen

8 yorum :

kayipsimurg dedi ki...

Ben arkadaşlıkları kum tanesiyle başlayıp kristalle biten bir süreç gibi görüyorum. Kum tanesidir camın özü. Onu alır işlersin, emek verirsin emek verdikçe kırılganlığı da artar. Ne kadar çok emek verirsen o kadar nadide bir parça olur ama bir o kadar da kırılganlığı artar.
Bazen yapılmayan bir kutlama bir çatlak oluşturur mesela. Yada yanıtlanmamış bir soru. Çoğu zaman önemsiz diyebileceğin bir şeydir evet, ama çatlak işte, hangi darbeyle oluşacak bilemezsin ki. Şu arkadaşlıklara ilişkin tarifler kitabını bir bulsam.. Ah bir bulabilsem..

Adsız dedi ki...

çok beğendim benzetmeyi..
dayanıklılık artması gerekirken.. kırılganlık artıyor..

ben kırmamak ve kırılmamak için...
kötü olmak istiyorum..

kötü kadın atalet olasım bu yğzden işte..

Adsız dedi ki...

Hani demiş ya Pir Sultan taşlanırken her kes ona taş atarken bakmış en sevdiği arkadaşı can yoldaşı taş atmaya kıyamamış gül atıyor, O zaman Pir Sultan; yarin attığı gül değdi bana demiş. En sevdiğimden en yakınımdan incinirim ben de. Gerisi vız gelir tırıs gider. Çünkü ben de ona gerekeni yaparım.Birde ne kadar sertsen o kadar çabuk kırılıyorsun ne garip değil mi. Biraz esnek olsan eğilcen bükülcen daha dayanıklı olucan halbuki.
Öptümseni

.. dedi ki...

ben en çok sel'i kırıyorum.
öyle böyle değil hem. bilsen... boşver bilme.
insan en sevdiğinden kırılır en çok ama. sel, bu sebeple, kimse tarafından, benim tarafımdan olduğundan daha fazla acıtılmıyor.
ben? ben çok kırılganım zaten.
pek çok şeyden.
bu bloglar tekmeleme yastığı mı, vurulan kapı mı? o değişir işte.
benim vurduğum kapı değil.
tekmeleme yastığım da değil.
yaralarım açık değil çünkü blogda.
o sebeple, kanadığında da görünmüyor.
belki yazmaya başlamaktan da çekiniyorum. yazdıklarım kalıcılık sihrine bürünüyor çünkü. istemiyorum ki canımın acısı kalıcı olsun. zaman zaman kendimi de kandırmaya çalışmam bu yüzden.
bikaç gündür ataletsi gitmiyor işler demişsin.
ben dün gece sel'e "yıllar önce ben'i kaybettim" dedim.
birkaç günse ataletten uzaklaştığın, iyi bence.
ben gerçek benden uzaklaşalı yıllar olduğundan korkuyorum.
pastanelerde kek, çörek artıklarından ay çöreği yaparlarmış. artıklardan yaptıklarını iyi bir şekle sokmayı becerince, kendi başına bir şey oluyor yani bazen.
ay çöreği gibi oluyorum sanırım.
neyse,
ne dedim kaç satırdır bilemiycem.
başa dönüp okuyuop düzeltesim de yok.
ama saime hanıma rahmet yollamadan da susamıycam.
tam da öyle işte.
gönül umduğu yerden kırılıyor.

Kedi Narnia dedi ki...

en kolay en çok sevdiğimizi incitiriz herhalde. genelde beni en çok sevdiğim incitir çünkü... ama en kolay kırılan o kişiye geri dönüş, en zor olanıdır benim için...

senin zaman zaman yorulduğunu biliyor olmak, itiraf ediyor edişin bencilce belki, ama biliyor olmak memnun ediyor beni... çünkü ben en çok herşeyi mükemmele yakın idare eden tiplerin kırma ve kırılma noktalarından korkarım... insan olmak budur. tabiyki kırılcan, istemesende kıracağın anların olacak...

blog meselesine gelirsek, ben ipin ucunu kaçırdım fazla özele kaymaya başlamışım gibi geliyor. ki başlarken hiç böyle düşünmemiştim. şimdiyse bu blog benim elektronik güncem oldu... kimin okuduğu ya da ne düşündüğü yazıyı yazarken çok fazla iplemiyor beni...
zaman zaman olumsuz tepkiler alıyorda olsam karşıdan biraz fazla kırılgan ve hassas görünüyorda olsam o anlık gel gitlerimi bloğa yansıtıyor olmak beni rahatsız etmiyor, aksine özgür hissettiriyor...

yakalanırım korkusunu bugüne kadar hissetmediğim ya da kimseye verecek hesabım henüz olmadığından, tek başıma bağımsız takıldığımdan oluyor böyle... ( eş, sevgili, çocuklar gibi )

canım ne zaman isterde sonsuza kadar bloğa kilit vururum henüz hiç bir fikrim yok! böyle iyi...

Adsız dedi ki...

Ataletim...
Tölere edeni naz çekeni daha çok tekmeliyoruz, sınırını bildiğimiz iyi tanıdığımız oluyor bu... En azından benim için... ve en azından annem için... o bana ben ona bir durumumuz var... ama ben büyüdüm ya onun daha çok yapası var sanki... az önce kısa süreli bir telefon konuşmamız oldu sitem dolu, ben ne alakası var çarptırıyorsun derken daha da arttırdı ses tonunu. İnanmadan söylediği kapris cümlelere inancı arttı o an...çünkü beni cezalandırmak istedi o anda ve yetinmedi telefonu yüzüme kapattı... ama biliyorum ki, kime ne için kızdıysa kızdığı ben değilim. O yüzden uzatmayacağım...
öylesi bir diyalogdan sonra yazını okumak... bilmem objektif bakabilir miyim...

Evdekileri de bırakma bizi de...

Buradan gözlemleyebiliriz bizrbirimizi ve emeklerimizi :)

Öperim

Hera

alpernatif dedi ki...

ben öğrendim ki

kime ne kadar sorarsam sorayım
benim kötü yanlarım ne
sizleri kırdım mı dersem diyeyim

ben öğrendim ki

ben en çok beni kırıyorum

benim hesabım kendimle
ne sorularım bitiyor
ne cevaplarım
ne gellerim bitiyor
ne gitlerim

benim blog kapatmam bana benziyor esasında
gerçek hayatta da canım sıkkın olduğu zaman konuşup da çevreyi bunaltacağıma kapatırım kendimi
dünya ile ilişiği keserim
sorun geçmez
ama bastırılır
bastırılınca yeniden konuşurum
sonra aklım tutmaz sorunları
tekrar kapanırım
öyle gelir gider

blog kapatmak
hele ki şu aşamaya iyi kötü gelmiş bir grupta,
(bazılarımızın dostluğu seneleri buldu)
blog kapatmak çözüm değil
ara
tatil
es
hepsi uygun
ama gerçek hayatta bir çok kişiye anlatamadığım konuları buraya yazarken (kendi açımdan tabi) kapatmak pek de çözüm değil
kanımıza işlemiş yazmak
anlatmak
bir şeyler üretmek

üzüntü ?
illa ki
hepimiz insanız
sanal harici gerçek hayatlar yaşıyoruz
ve işin eve,evin işe yansıtılması gibi
her şeyi bloga yansıtıyoruz
elimdeki şamar oğlanı gibi blog
kızdım
döv
sevindim
okşa


blog bu
bağırmaz,ağlamaz,esir sevgili gibi
ama okuyanlar ?
onlar her şeyin iyisine layık
:)

Şarküteri dedi ki...

Blog gerçek bir parçamız haline geldiği oranda gerçek duygulardan nasipleniyor. Bunu tuhaf karşılamamak lazım. Eminim çoğu kişi kafasındaki karakterle yola çıkıyor bloğa başlarken. Ve o karakter her yazıda gerçek "ben" e doğru kaymaya başlıyor. Kaymamasını sağlamak için robot olmak lazım... Ama işte kiminde az kiminde çok kayma var gerçek hayata...

İyi mi kötü mü diye tartışmıyorum. Sadece böyle. Ben kırılganlıklarımı, üzüntülerimi çok fazla yansıtamam arkadaşlarıma ve dolayısıyla bloğuma. Kötü günümde bile birilerinin bir hikayesini dinlerim, gelip bloğunu okuyabilirim. Bu iyi ya da kötü diye değil taekrar... Sadece benim cephede olanlar böyle.

Follow my blog with Bloglovin