zaman blog yazma zamanı değil..
ama insan hala nefes alıp..
kalbi atıyorsa..
yaşıyorsa..
yapmayı en iyi bildiği şeyi yaparak devam etmeli hayata..
örneğin..
sabah vizit yapmam gibi..
sonra masama gelip kahve içmem gibi..
elimi uzatıp masada duran dergiyi önüme çekmem
içindeki bir yazıya takılmam gibi..
daha önce de patin patin patine yazısına ilham veren emre özgüder'in bu ay yazdığı yazının başlığı
düz beyaz bir seramik istiyorum..
evet ben de düz beyaz neler istiyorum..
en başta düz beyaz bir sayfa..
diyor içim
sanki emin..
bu sefer hatasız yazacak..
içime hah.. deyip geçiyorum..
köşe yazılarını derlese keşke.. emre..
bir çok esere mesela peri gazozuna tercih ederim..
ve evet merak salıp romanını almıştım..
ama romanda bu bir buçuk sayfalık yazılardakı tınıyı ..
derinliği yakalayamadım..
bugünkü yazısı da tam nişangahın ortasından vurdu
bugün beynimin bu halde olmasını sağlayan nedenlerin..
bir sorusu bir anısı var..
"bu kadar çok çeşit olmasa ne olurdu.. gerek var mıydı..
eskiden yoktu mutsuz muyduk.."
çocukluğunda farketmiş..
almanya'ya gitmişler..
bin çeşit diş macunu görmüşler..
yazılarını anne babasına tercüme etmiş...
babası sen almanca bilmiyorsun galiba..
hep aynı şeyi söylüyorsun demiş..
durdum bu noktada..
işte işin özü budur..
onca ambalajın içinde aynı malzeme var ve aynı işi görüyor..
hadı bir iki renk koku tad ..
ama binlercesi..
neyi seçsen..
diğerini bırakıyorsun ve aklın onda kalıyor o zaman yaptığın tercihten mutlu ve emin olabilir misin..
hep şüphe içindesin..
bi yerlerde bundan daha iyisi vardı ve onu bulup benden daha mutlu yaşayan insanlar da var kahretsin..
ben buna mahkumum..
ve devamlı değiştir o zaman..
asla en iyi olana ulaşmadan...
ya da bez..
bık.. asla doğrusunu bulamayacağım de..
mutsuz yaşa..
gerçi yazar belirtmiş..herşeyin bir el yapımı iyi malzemeden yapılanı olduğundan en az iki çeşit..
ve iki fiyat olmasının normal olduğunu ve her maddi imkanı olan insanın..
bu daha iyi olanı kullanmanın verdiği zevki hazzı en az bir kere..
tatmasının da iyi bir şey olduğunu ..
ve ayrıntıda sormuş..
ama birbirinin hemen hemen aynısından ve aynı fiyatta bunca çeşite gerek var mı diye..
konumuz.. ta da bu işte..
hatta daha da derini..
devam edelim yazıya..
net demiş diyeceğini.. önce temel sorunları çözün demiş.. sonra fanteziye geçin..
desin birileri..
önce düzgün beyaz seramik yapın sonra güllü bordüre geçin.. desin..
kim desin..
tüketici desin..
önce köşeleri çözün.. desin..
tüketici diyecek..
hangi tüketici diyecek bunu..
seramik üreten adam markette diş macunu alan tüketici..
diş macunu üreticisi de seramikçinin tüketicisi..
hepimiz üretirken tüketiyoruz..
emek yoğun çalışanlar ise..
onlar herşeyi tüketemiyorlar..
anca alabildiğini.. erişebildiğini..
o zaman sussunlar ve tüketici olmayı hedeflesinler..
kim kime ayar verecek..
biz montesori sistemi ile çalışıyoruz..
diye başladı mesela anaokulu fantezileri..
diğeri ne çalışıyorsa üç yaş grubuna..
sonra onu bunu..
ama çeşit mi görmüştü anneleri..
babaları ana okul çocuklarının..
hoop bildiğin okul konusu oldu kahve sohbeti konusu..
şekerim bizim oğlanı montesori sisteme kaydettirdik çok memnunuz..
niye
niye menunsunuz..
ne farkı var..
diğer sistemin sistemi neydi..
yani yanlış anlamayın..
montesoriye karşı değilim..
ne olduğunu bile bilmiyorum..
siz de bobath bilmezsiniz..
napalım ben de onu bilmiyorum..
yani onu eğitimci bilsin..
ayrıca anne baba..
çocuğunu bilsin..
bizim çocuklar bu ülkenin idaresini ele geçirdi..
bizim çocukların anne babası..
kendi anne babalarının baskısından.. çocuklarının baskısına yatay geçiş yaptı..
bütün o özgürlükçü sistem sadece bizim özgürlüğümüzü elimizden aldı..
biz..
çalışırsan yaparsın..
daha iyisini yaparsın diye büyütüldük..
bize hayal hedefler kondu..
çb'nin babası oğluna masal niyetine kendi yaşlılığında doktor olan oğlunun yanına ziyaretini anlatırmış..
bir tek onu hatırlarım diyor..
ben de hep çalışkandım.. zekiydim.. doktorluk üstüme kaldı derim..
evet bir baktık ki..
aslında ben mesela sosyal bilim okusaymışım.. daha mutlu olabirmişim....
o yüzden bizim jenerasyon..
sen ne istersen o olabilirsin diyerek yetiştirdi çocuklarını..
öyle olunca da..
herşey olma kapasitesine sahip ama bir şey olmak istemeyenlerle kuşatıldık bugün..
çalışanlarıma bakıyorum..
bana yetiyor..
üzülmüyor sıkılmıyor hata yapınca yeniden yapmamak için uğraşmıyor..
bu arada senin özgürlüğünü alıyor..
dilediğin gibi ilaç yazmanı tetkik istemeni..
sonucu zamanında görüp olaya zamanında müdahele edebilmeni kısıtlıyor..
bir hafta sonu geçirdim.. 90 kuşağıyla bana yetti..
çocuksuma ve arkadaşlarına bakıyorum bana yetiyor..
onlar özgürler..
bizi birer şemsiyeliğe yerleştirdiler gıkımızı çıkarmıyoruz..
yağmur başlayınca alıp açıp kullanıyorlar..
tek homurdanan bendim mesela.
aynı ortamda aynı şeylere maruz kalmışız..
diğerleri boncuk boncuk gözlerle bakıyor..
ya da övünüyor bulduğu iyi şeylerle..
o anki kriz atlatılınca..
homurdanan olmamın..
faydası yok..
tek başıma..
elimizin altından kayıyor o muhteşem tweet atan..
esprili çocuklarımız..
benimkiler de..
griyiz sıkıcıyız eziğiz..
güveniliriz dayanıklıyız..
onlar için ordayız..
şemsiyelikteyiz..
kimilerimiz de havlupanda asılı..
bize zamanında ulaşamadıklarında ıslanmışken korunamamışken ..
kurulayalım diye..
evet evet blog..
bildin..
sorunum var..
sorunum var diye sağa sola sarkmıyorum..
düşünüyorum..
nerde hata yaptım diye düşündüm baktım ki ben değilim tek..
sorun sadece bende değil işte..
öyle yaygın ki..
bir jenerasyonun doyumsuzluğunda sorun..
sıkıntı o..
sıkıntıyla susan.. insanlar topluluğuyuz..
helikopter filan da değiliz biliyor musun..
aslında bildiğin yangın söndürücüyüz..
ama yangının çıkmasını engelleyecek hükmün gücü elimizde değil..
kaypak.. suçortağı çok bir grubu endişeli gözlerle izliyoruz..
göz teması kurmuyoruz birbirimizle..
tıbben tanısı olmayan bir hastalıklı jenerasyonun genel gidişini..
sürdürülebilir enerjisi olmayan..
sallacı kasmacıların anne babalarıyız..
ancak kimseye belli etmezsek..
güçlü duruşu sürdürebiliriz..
ergen olduklarında ..
bunlar bööle şekerim .. diyerek kabullenmeye başladık onların bize dayattığını..
hepsi çok zeki..
biz yaptık..
bizden daha iyisini elde etsin diye yaptık..
elimizdekinin değerini bilmedik..
köşeyi hazırlamadan fayans kapladık..
deseni allı güllü yaptık kamufle oldu yamuklar..
ama duruyor orda..
sintinesi kaymış..
yapı..
köşe dönüşleri olan beyaz seramikler istiyor yazar..
önce köşe dönüşleri halletsinler sonra güllü bordür yapsınlar diyor..
bunu tüketici taleb etsin diyor..
soruyorum bu noktada..
hangi tüketici..
okuyorum satır altını..
asla köşe dönüşleri olan bir seramiğimiz olmayacak demek ki..
yazar ümitle bitirmiş..
"ama yine de geliştik.. diyor.. ilerledik de nereye doğru.. "
o umutlu bitirmiş sanki..
benim içinde cevap tek..
kakotopik bir düzene doğru..
ne zaman ki ergen..
bardak dolu mu boş mu sorusuna..
hangi bardak diye cevap verdi..
ve önce hayret ettik..
sonra benimsedik bu cevabı..
o zaman köşe dönücüsü olan seramikler ütopya oldu..
oysa montesoriyi filan ittir edip..
önünde duran bardak ulan ..
kör müsün..
utanmadan cevap veriyorsun bir de hangi bardak diye.. demek gerekiyormuş..
bunlar böyle şekerim diyerek..
özgür nesli yarattık..
kendi özgürlüğümüzü elimizle yavaşça yere bırakıp..
parmak ucumuzla .. onlara doğru ittik..
alıp bellerinden düşen popo yarığı gösteren pantalonlarının kemersiz beline sıkıştırdılar özensizce.
düşünün bakalım siz de biraz.. yazının tümü için bu ayki evim dergisi alın..
her satırı taam edin..
her cümleyi metofor niyetine açın..
ben o arada kendi meryem anama..
kutsal meleğime..
anneme dert yanmaya gidiyorum...
4 yorum :
dualar oku annene,iyi ki öyle yetişmişiz.yoksa farkında olur muyduk bunca olup bitenin.
Saime Hanımı senden dinledik,neleri sever neleri sevmez en çok nelere kızar biliriz. Işık olsun mekanı...
Saime Hanımı senden dinledik,neleri sever neleri sevmez en çok nelere kızar biliriz. Işık olsun mekanı...
Saime Hanımı senden dinledik,neleri sever neleri sevmez en çok nelere kızar biliriz. Işık olsun mekanı...
Yorum Gönder