8 Aralık 2013 Pazar

saime hanım.. nadide hanım.. ilk yemek ve bir ödeşme.. bir fırtınaymış esen yemeklerden yana...


dediler ki..
yemek fırtınası yapıyoruz..
dedim ki..
hem bir aylık projelere giremem..
hem de..
yemek yazısı .. beni aşar..

ve çok haklıymışım..
evim saat beşten beri..
sirk halinde.. gerçekten öyle.. ama maksat tanıtım olsun..
ve ayrıa bir yandan da anılar br yerlere kaydolsun..
iyi niyetliyim evet..
mörfi duy sesimi..

her yıl..

her yaz..
halalarımda kalmaya giderdim..

farklı evler daha ilginç hayatlar barındırır..
bütün mutlu aileler birbirine benzer diyen yanılmıştır..
her mutsuzluk gibi her ailenin mutluluğu da farklıdır..

saime hanımın
bana gecelik ve sabahlık takımlar..
fırfırlı elbiseler dikmeye başlaması ile..
anlardım..
“yazın”ın geldiğini..
bir karton bavula yerleşirdi çeyizim..
ve babamla birlikte karşıya geçerdik..
biri kızıltoprak diğeri suadiyede oturan halalardan birine..

hilal halam bizim gibi iki çocuklu bir ailenin annesi..
ev hanımı..
annemden daha az perfeksiyonist..
biraz pasaklı
biraz dağınık ..
gezmeyi eğlenmeyi seven..
şu kocaları işe gidince kendi hayatı başlayan kadınlardan..

salonda bir yatak yapılırdı bana..
küçüğü bile benden beş yaş büyük iki kuzenimin dünyasında..
bir ailenin yaşamına tanık olurdum..

şu filmdeki gibi..
dans la maison filmi yok mu..
onun gibi.. başka yaşamlar çok ilginçtir..

küçük halam akşam aniden çaya gelen konuklara..
muhammera sürülmüş ekmekler..
yoğurtlu vişne reçelli kekler pişirirdi..
bizim evde pişmeyen şeyler..
benim de mutfakta olmamdan rahatsız olmazdı..
bizim evde olmayan haller..

büyük halam çocuksuz bir çiftin ev hanımı eşiydi..
onun kocası ben kendimi bildim bileli emekliydi..
babamın çok büyük ablasıydı..
evinin ve tüm ailenin sultanıydı..
muzaf dediği eniştem.. çocuk ruhlu bir adamdı..


onlarda kalırken..
ayrı odam olurdu..

fazla titiz.. fazla gözlemci..

iki evde de beni merkeze almazlardı..
ama büyük halamın evinde zaten halam dışında kimse merkezde olamazdı..
küçük halamın evinde ise.. çocuklarından başka kimse merkez olamazdı..
ikisinde de günlük yaşamın bir parçası olduğumu hissetmezdim..

büyük halamın evinde sabah kahvaltılarını ..
eniştem hazırlardı..
orada kaldığım için heyecandan olsa gerek..
sabah erken uyanırdım..
bir keresinde herkes uyurken uyanıp..
kahvaltı hazırlamaya kalkmıştım..
mutfaktaki pıtırtılarımı duyan eniştem..
yanıma gelip..
kahvaltı hazırlamak benim işim demişti.
sen hazırlarsın ben hazırlarım diye çekişirken biz..
halam bir yandan saten sabahlığının kuşağını bağlarken..
bir yandan koridordan lokomotif gibi üzerimize gelip..
şimşekler saçan mavi gözleriyle
eniştemi ve beni aynı ilkokul öncesi çocuğu imişiz gibi azarlamıştı..
ki ben zaten öyleydim..


"daha sabah ezanı bile okunmadı..
ne kavgasına tutuştunuz bakiim.."
demesiyle biz bir ağızdan..
biliyorsun bu evde kahvaltıyı ben hazırlarım..
ama ben de misafirim.. cevaplarımızı eliyle durdurup..
benim uyku saatim.. çabbbuk yatağa..
demiş..
eniştemi de peşine takıp yatak odasınadoğru gerisin geri yürürken..,
bana da.. (kadınlar birbirinin niyetini nasıl da hemen anlar)
"sen de" ..
diye bağırmıştı..
kös kös yatmıştım..
uyudum mu uyumadım mı bilmem..


küçük halamda kalmak daha keyifliydi.. diyeceğim..
ayıp olacak..
yalan olacak..


sanırım ikisinin keyfi farklıydı...


her iki seyahatim de yaklaşık yirmi gün sürerdi..
sonra bir gün..
babam ziyarete gelirdi..
beni almaya gelmiş olurdu..
çok hüzünlenirdim..


eve dönerken o eve de konuk olarak gidiyormuşum gibi hissederdim..
sanki hayat hep macera..
her ev beni konuk edecek bir yer..


öyle olmazdı tabii..
eve dönünce.. eve dönmüş olursun..
her şey bıraktığın gibi bıraktığın yerde seni bekler..
özlemler bile rutinin.. bilinenin yarattığı o heyecansızlığı.. sıkıcılığı gidermez...
çok yıllar sonra öğrenirsin heyecansızlık sıkıcılık senin sanrın aslında..
her ev gizemler trajediler ve sırlar barındırır..
rutin hiç birşeydir..
ev aynıdır..
sen değişmişsindir.. 
evde kalmış olan senin değişmiş olmandan rahatsız olur..
bir ince gerilim oluşur..


ilk yemeğimi..
küçük halamda kalırken..
büyük halama çaya gittiğimizde yapmıştım..
bu çaya gitmek tabirini de pek severim..


büyükler balkonda çay içiyorlardı..
bana hediye edilen..
kırmızı türbanlı.. kulaklarında kocaman halka küpeleri olan..
zenci kız çocuk başı şeklindeki yaka iğnemi ..
balkondan aşağı düşürmüş..
bahçeye inip almama izin verilmediği için somurtuyordum..bunu çok iyi hatırlıyorum..
yeterince dikkat çekememiş olsam gerek..
içeri geçmiş olmalıyım..
biz oraya vardığımızda..
büyük hala akşam için patıcan ve kabak kızartmaya hazırlanıyormuş..
dilimlemiş..
suya koymuş..
biz gelince öylece bırakmış..


benim ortalıkta olmadığımı farkedince..
aramaya gelen halamın ağzından anlatıyorum..
"seni bulduğumda kollarını sıvamış..
benim önlüğümü takmıştın..
tabureyi ocağın önüne çekip..
tavaya yağı koymuş..
kabakları kurulama beziyle patpatlayarak kurutuyordun..
tavada yağda kabaklar cızırdıyordu..
maşa hemen kenarına dayalı..


"naaapıyorsun" deyip belinden yakalayıp indirdim..
eğer bir yerini yaksak annene nasıl hesap verirdik..


aklınca beni kandırmaya çalışıyordum..
“ama halacım ben bizim evde hep kızartıyorum”..
haspama bak.. saimeyi tanımasak.. bilmesek inanacağız..
ama..
herşeyi de düzgün yapıyor görünüyordun..
bir küçük ev hanımı..
sanırsın bin yıllık ahçı..
baktım çok üzüleceksin..
çayları alıp mutfağa geldik..
tekrar tırmandın taburenin üzerine.. ve ..
pek de güzel kızarttın hepsini..
tabağa yerleştirdin..”


gerçek anlamda ilk pişirdiğim yemeği asla hatırlamıyorum..
düşünüyorum .. taşınıyorum yok..
ama bu anımı  ..
düşürdüğüm ve asla bulamadığımız yaka iğnemi..
mutfaktaki halimi bana anlatan halamın hafif alaycı hafif eğlenen tavrını hiç unutmam..
şimdilerde nostalji rüzgarlarına kapılmış giden edebiyatımızda..
bloglarımızda anlatılan masalsı günleri yaşamış biri olarak..
o yazları.. o hafif film atmosferli zamanları..

hiç unutmam..

şimdi düşünüyorum..
sanırım böylece.. saime hanımın..
kendisiyle birşeyler yapan..
ilk yemeğini pişiren bir kız çocuğu sahibi olma hakkını elinden almış oldum ..
şimdi bana yapılınca pek hüzünlendiğim şeyleri..
geçmişte yapmış olmak..
acaba ödeşiyor muyuz duygusu veriyor..


patlıcan kabak biber kızartma..
kabakları..
incecik soyup dilimlersin.. tuzlu suya koyarsın..
kararmasın diye..


patlıcanları..
pijama gibi çizgili olacak şekilde..
soyar ve onu da dilimlersin.. tuzlu suya koyarsın..


yeşil biberleri.. yıkar..
üzerine çatalla delikler açarsın..


yağ kızınca.
önce kabaklardan başlarsın..
iyice kurulamalısın..


sonra patlıcanlar.. 
( yağın rengini değiştiri o yüzden asla kabaklardan önce kızartmamalısın..)
onları elinde biraz sıkar acısını atar .. sonra kurularsın..


ve en son biberleri..


tabağa yerleştirirsin..


yanında yoğurt veya..


kabuğu soyulup ince doğranan ..
veya benim gibi tembelsen ikiye bölüp rendelediğin domatesleri..
biraz zeytinyağı..
bir kesme şeker.. (domatesin ekşiliğini alsın diye)
ve bir fiske tuz ile..
pişirip hazırladığın domates sosu ile birlikte ikram edersin..





Image Hosted by ImageShack.us

2 yorum :

Leylak Dalı dedi ki...

Bu yazı çok mu hoştu ne?
:)

laleninbahcesi dedi ki...

Bu yazı neredeyse küçük bir hikayeydi...
Ben de yazları halamlara giderdim. ama halamın kızı ile dolap çevirmekten mutfağa girmek aklımızın köşesinden bile geçmezdi:))

Seviyom seni bi de...

Follow my blog with Bloglovin