saime hanım öldükten sonra..
benim bir parçamın da ..
daha doğrusu parçası olduğum şeyin de yok olmaması kaygısına kapılmıştım..
bir değerin bir devrin parçası olduğu duygusundaydım..
onun yaşça küçük bir arkadaşının ..
"çok özel bir kadındı.. etkileri azalarak kaybolacak" demesi de ürkütmüştü beni..
"hayır" demiştim.."bende devam edecek ve sonra benim çocuğumda.."(o zaman tekti 24lük)..
o da tekrarlamıştı "dediğim gibi.. azalarak kaybolacak"
kadın matematikçiydi.. bense ..
bir telaş almıştı beni..
sıradışı bir karakterdi..
sıra dışı bir dönemde yaşamıştı..
o nedenle midir bilmiyorum..
evindeki çöplerini toplamıştım..
tüm ıvır zıvır ve kıvırlarını..
tüm.. eklenip bitirilememişlerini..
ve sonra onların bir kısmını bir çerçevede toplamıştım..
anıları nasıl saklarsınız diye de bir yazı yazmıştım
yıllar sonra bu konuda..
yaşadığımız günlerde..
anıların kişiye ait olduğunu görüyoruz..
kolektif anılar yok..
kolektif olanlar bile.. herkesin kendi penceresinden..
işte günlükler bu nedenle önemli..
hatırat biriktirmek bu nedenle önemli..
topluma farklı pencerelerden bakmak için ..
kanıtlara kayıtlara gerek var..
biz yazmayı sevmeyen bir ulus olduğumuzdan..
ve üzgünüm ama ..
okuma yazma bilmeyen sayısı her zaman çok olduğundan..
okuyanın da pek yazası olmadığından..
hep sözel anılara güvenmek zorundayız.
ve devlet arşivlerine.. ha bir de..
basına..
işte o yüzden kimden dinlersen farklı anılarımız var..
bir osmanlı ailesinin..
yazmayı ve günlük tutmayı seven babasının yazdıkları..
günlükleri.. sonradan çocuklarının ilk cumhuriyet yıllarında çektikleri yaptıkları fotolar.. yaşam izleri..
bir arşivi parçalamak adı altında..
sergileniyor salt-galata'da..
benim gibi yanılıp galatadan aşağı yürümeye kalkarsanız esnafa sormayın..
esnaf bilmiyor..
ve ben bunu anlamıyorum..
onca turistik bir yerde tezgah aç sonra da hiç birşey bilme..
yani bu insanların asla gidip bir kez bile ellerinin altındaki..
giriş ücreti olmayan böyle yerleri gezmemelerini hadi anlıyim da..
kimse mi sormuyo yani yolu..
neyse..
salt galata diye bile sormadım inanın bir ikisine..
hemen yakınında yer alan..
sen piyer ve sen pol kiliselerini sordum hani turistler sormuştur diyerek..
onu da bilmediler..
neyse..
bina osmanlı bankasının eski binası ..
rüya gibi bir yer..
saray gibi bir mimari..
o merdivenler.. vestibüller.. hele de o içeri girilirken kulanılan döner kapı..
serginin bulunduğu kattaki enine oval pencereden görünen istanbul silueti..
beni benden aldı..
serginin öyküsü şu
bu demin bahsettiğim osmanlı beyefendinin..
bir burjuva karikatürünün..
ailesinin 4. kuşağı..
torun çocuğu..
fransada yaşayan..
fransızla evli bir hititoloji uzmanı.. ekol de luvr'da çalışıyor..
kadın..
"artık ben bu evrak-ı metrukeyi metrukluktan kurtarsam" deyip.. salt'a bağışlıyor..
2 sene sürüyor ayıklaması ve
ne çöptür ne değildir ortaya çıkıyor..
sergi oluşuyor..
bu bir arşivcilik ve bir tarihçe sergisi..
çok aydınlatıcı..
çok estetik çok şık..
havada lavanta kokusu..
kulaklarda aileden kalan plaklardan 10 15 tanesinden çalınan ezgiler..
gözler önünde.. mektuplar kartlar.. fotoğraflar defterler..
kitaplar.. bir iki tane de özel eşya..
rıh hutusundan mühüre bastondan düğün bohçalarına..
bir de canlandırma yapılmış.. animasyon..
o da fır-daim oynuyor bir perdede..
bana kalanlar..
aa dedirtenler..
en çarpıcı olanlar..
-sevgi gösterilebilir bir şeydir..
-bir çok konuda yazar çizer konuşuruz da can evimizden vurulduğumuzda..
sözcüklere sığmayız..
en alt satırda büyük bir acının.. sadecik ifadesi..
-aile tarihi içinde ulusal tarih de yer alır..
-özen insanı farklı kılar..
hem göstereni hem gösterileni..
ben kendimi ayrıntıcı sanırdım ama değilmişim meğer..
ordan çıkınca..
aşağı karaköy'e yürüdük..
acıkmış susamış halde.. yerleştik beyaz masa örtülerle donanmış bir lokantaya..
mezeler şarap..
fikirler aklımda..
güzellikler..
not.. sergiden çıktığımızda kanalizyon deiliğinden bişeyler sarkıtmış çalışan işçiler vardı kaldırımda..
kolay gelsin dedim..
her biri ayrı ayrı..
teşekkürler dediler..
altı yedi adam ve sonunda usta başı..
altı yedi ayrı sesten teşekkür ederim..
ne kadar açız aslında zerafete..
görülmeye.. farkedlimeye..
not.. lokantaya yürürken kağıthane'ye de uğradık..
kendime.. bir huzur defteri ile bir mor defter aldım..
üç gün önce "kaleidoskop istiyorum bennn" diyen çekirdeğin..
arasam bulamam nerde satılır bilemem .. dediğim..
kaleidoskopu da orda kasaya yakın duruvermiyor muymuş meğer..
onu da aldım..
sevgili 24lüğe de tabii.. tuhaf şeyler sever çocuklarım var..
çekirdeğe.. ıvır kıvır ve zıvır.. 24lüğe bir "yalnızlı-k defteri alarak tamamladım alışverişi..
her gezimden illa birşeyler topladığımdan bizim aile arşivi pek kalabalık pek tımarhane.. =)..
not üç mü ne bilmiyom..
ayrıca salt'ın nefis bir kitaplığı.. eş düzeyde nefis bir kitapçısı var..
ordan da bir kahve masası kitabı olarak..
yaşar kemal ara güler ve turhan selçuk üçlüsünü aldım..
ayrıca tezer özlünün yaşamaya katlanabilmek için 'i ile
murathan mungan'ın kadınlar arasında'sı da alınacaklar listemden silinip.. okunacaklarıma yerleşti..
benimle mey'haneye ordan da eve geldiler..
yani ataletle canıtın cephesinde değişen bir şey yok..
yine istanbul yine sergi yine kitap yine şarap..
çektiğim video için.. yine feysbuk...
sergi hakkındaki diğer yazılar için..
1 yorum :
Hepsini okudum, gitmiş görmüş gibi oldum. Ömrün olsun.
Yorum Gönder