21 Aralık 2012 Cuma

muhasebe.. vadeli vadesiz kararlar.. uçmak.. konmak.. ve diğerleri hakkında

önnot.. bu yazıyı okurken.. 
şunu dinleyin bence..

*********
muhasebe dönemidir yılın sonu..
birçokları için öyledir yani..
yazarlar.. ünlüler.. blogcular..  bir geriye bakar muhasebe yaparlar yılın bu zamanında..
yonca tokbaş da yapmış..
içinde umut da olan yazıyı okuyunca vaktidir dedim.. senin de yazmanın.. 
umuda da umutsuzluğa da gıcığım ya.. 
ama yazıyı sevdim.. başkalarının değil kendisinin gücünü dile getirdiği için..

işte bu yazan insanlar.. 
huyuna suyuna göre.. en ironik.. en güzel en beğenilen en nefret edilenleri bir toparlarlar..
ya da ileriye dair dileklerini öyle bir formatta sunar ki..
bu yıldan aldığı muhasebe dersini çıkarırsın..
kişisel ve ulusal ve  küresel.. 
darbelerini ve hedeflerini dile getirir aslında hesaplaşmasında ve dileklerinde..

ben hiç ders alamıyorum..
alışıyorum..
o yüzden muhasebe defteri olmuyor..
bendeki.. 
gelecek yatırımlarımı da öngöremiyorum..
bu yüzden ezik dedi bana çekirdek..
hayatını planlayamayan ezik..
kısa vade.. benimki.. hatta vadesiz..

hatta öyle ki..
günün başında bugünü de çıkarayım bile demiyorum..
gün bitince.. bu günü de atlattık diye seviniyorum..
böyle insana yılın başı sonu olmuyor.. 

yaşam benim için..
atlatılan günler zinciri..

yıllık izin tarihimi bile planlamakta zorlanan yapı..
arife günü akşam üzeri.. ay bak hafta sonuyla da birleşiyormuş.. tüh bi daha bayrama kesin programı önceden yapacağım diyen..
ve yine yeniden bir arife programsızlığı idraki ile  karşınıza gelenlerdenim..

ama hiç şikayetçi değilim..
olsaydım sanırım.. böyle olmamayı becerirdim..
böyle olmayanlara zaten neden bu kadar yoruyorlar kendilerini diye bakarım azıcık..
yani ne gerek var di mi..
yaşam zaten şelale gibi  akıp gidiyor..
hayır üzerinden kütükle atlamakta ne mana var..
ben suyun üzerimden akıp geçmesini bekleyen.. 
yüzüme çarpan damlalarla gıdıklanıp.. omzuma dökülenlerin beni gevşetmesine kanıp..
suyun içinde oynayıp..
günü südürenim.. ama su kenarındaki çiçeği.. suyun dibindeki pırıltıyı farkediyor gözüm..

ileriye dönük kararım yok..
keşkem yok..
isteklerim anlık..
az gecikseler..
unutuyorum ne kadar çok istediğimi bir zamanlar..

hep derim ya sevdiklerimi listeleyemem..
ama sevmediklerim pek nettir..

işte ben 2012 den pek birşey hatırlamıyorum..
aslında birçok endişeli gün ve gece geçirdim..
bırak endişeyi sıskı korkularım bile oldu..
yansıttığım oldu..
içimde sakladığım oldu..
endişelerimle boğmayı sevmem zira kimseyi..
kendimi boğdum..

sıkıldıklarım oldu..
incindiklerim oldu..
onları da demedim.. diyemem zira.. nasıl denir bilmem..
kimine monolog gibi..
arabada yalnızken..
mutfakta çorba kasesi ararken.
kediye mama verirken gönderdim kızgınlığımı.. incinmemi..
kimine mektup yazdım.. göndermedim..
kimini de bloğa ekledim.. anlatırken anlamaya çalışarak ..

ben ilişki nasıl bitirilir hiç bilemedim zaten..
tek bildiğim artık orada olmaya katlanamadığım durumlarda yürüyüp gitmek oldu..
onda da .. yürüyüp uzaklaştığım.. değer vermiyormuş ki zaten bana .. noluyor bile demedi..

ama kimsenin eline bavulunu verip..
kimsenin kafasına konfetti gibi öfkemi saçıp..
göndermedim hayatımdan..
göndermek bir güçse..
olduğun yerden gidebilmek de bir erktir ve bir prangasızlık durumudur..
oysa prangalarım var benim ..
adlarıyla yaşasınlar iki tane..
göndermeyi beceremezsin.. gidemezsin..
o zaman da çeneni kapatır.. oturursun..
zamanında bir derste.. bir akımdan söz edilmişti.. felsefi akım.. sanırım septisizmi anlatıyordu mösyö zapata ..verdiği örneği hatırlıyorum.. sadece..  buna göre.. dünya içi duman dolu bir salondur.. dışarsı daha da dumanlıdır..
aynı duman içinde kimileri sürekli ay duman çok fena ay duman yaktı ay sizi yakmıyor mu diye vızırdarken.. diğerleri sessizce normal yaşamlarını sürdürmeye çalışırmış..
ben işte o ikinci gruptan olmayı seçtim..
ne diğerine bi sus dedim..
ne de kendim vızırdanmayı sevdim..
o zaman oturursun..
uyuşuk bir rahatlık içinde...

tüm bunların etkisiyle.. ikibinoniki bende..
sadece damak tadı olarak kaldı..

iki şey var sevindiğim.. birincisi..
yazılı sözcüklerimi kağıt üzerinde görme şerefine erişmek..
dergilerde..
kitap sayfalarında..
iki üç satır da olsalar..
bu yıl.. bir kendin yap dergisinde.. bir yöresel dergide.. ve bir de kitapta basıldı sözlerim..
atalet olarak..
bir de sağlık dergisinde çıktı.. ataletin yazar kişisi olarak..

o yazıda.. blogda yazmanın ifademi ne kadar olgunlaştırdığını anladım..
o yazıda aynı konuda yazan diğerlerine göre.. hedef koymadan yazılan yazı ile.. hedefli yazı arasındaki fark alenen ortada yanyana..
iletişimi öğretmiş bana blog ..
hem de bu yamuk yumuk yazı dilime rağmen..

imza kızına katıldığımda..
yazar adı atalet olsun dedim..
sadece sitemkar mektupların yazarları  rümuz kullanıyor.. emin misin dediler..
çok düşündüm..onların sayesinde ..
bu yıl bir karar verdim.. 
herhangi bir gün tek başıma bir yazım yayınlanırsa ..
atalet olacak yazar adı..

bu yıl.. biraz daha tanıdım kendimi..
ne kadar sıcak görünsem de mesafeyi sevdiğimi..
ne kadar sevsem de karşımdakini.. sürpriz şeklinde kendime yarattığım alan ya da zamana girilmesine tahammül edemediğimi....

bu yıl komplimanlara artık gerek duymadığımı anladım..
parlamış ve bitmiş kendimle olan ilişkim..
fiziksel komplimanı oldum olası sallamam da..
bu yıl en ilginç iki tanesi.. benim için..
"dikkat ettim de siz hiç ara vermeden ve uzun cümlelerle konuşuyorsunuz ve asla cümle düşüklüğü yapmıyor veya "eee" demiyorsunuz.." dedi bir saygı duyduğum hastam..
sadece onun farkedebilecek düzeyde biri olmasına sevindim..

bir de nörozunu beslemekten kaçındığım ama sağlığı ve ağrıları nedeniyle ilgi gösterdiğim  bir kadın hastam.. " ben hayatımda sizin kadar mesafeli soğuk görünene ama insanı böyle kavrayıp kucaklayan birini tanımadım" dedi.. ona da sevindim.. beden dilimi okuyabildiği için..

bu yıl en sevmediğim durumun..
kimlik ve kişilik değişimiyle temcit pilavı gibi..
eziyet niyetine..
önüne gelebildiğini gördüm insanın..
bitmeyen duygusal anı öykü dedim.. dedi ki.. anlatılarından sonra.. "yorum aliim " diyen dostlar bitti..
şimdi çekirdekte sıra..
ve o zaman olduğu gibi şimdi de.. içimden..
bundan bişey olmaz.. olsa da sürmez.. sürse de zaten dünya değişmez.. sen xy ile eğleş  ama işine bak önüne bak.. beynine bak.. kendinle ol .. diye düşünmeme rağmen ıkınarak cevap vermeye çalıştım.. 
o zaman olduğu gibi şimdi de.. yaranamadım.
ama ben buyum..
dostlar.. çekirdekler..
ben bir insanın bir diğerine bunca odaklanmasını anlamıyorum..
ya da kendisine.. bedenine.. görüntüsüne..

koca küre var etrafta.. 
ilgi çeken binlerce şey var..
yıkılan huzurlar sönen canlar gelecekler var..
el uzatsan kurtulabilecekler var..
sen .. "dedim.. dedi ki.. " diye binbirinci dostuna anlatırken..
neler değişiyor iyiye kötüye ..

ben bu yıl hala..
öğrendiklerimden üzülebildiğimi gördüm bir de..
bunca deneyime.. kalınlaşmamış duygularım..
ankara var örneğin.. bana sevgi soysal'ın ankarasını anımsatmaya başlayan..
gençler var örneğin.. üzen beni..
ya anneleri tarafından kuşatılıp..
bireysellikleri sınırlanan..
"biz" konumuna tıkıştırılan..
ayrıcalıklığı poposuna fitil gibi sokuşturulan..
ya da ezilen.. toplum.. eğitim sistemi mahalle baskısı ile..
gerçek dışı bir romanda yaşar gibi.. o kabustan diğerine sürüklenen gençler var..

ve bu sene ben..
yine ve hala aptallığa ve aptal kalmak için direnen beyinlere gıcığım..
bilime kafaları basmadığı.. rasyonel mantığı anlamadıkları için mertebe atlar gibi.. zen'e.. pozitifliğe ve diğer açıklanamayan şeylere sığınanlara..
çocuksu kalma lüksüne sahip olanlara..
vasıfsız kalmayı sindirebilenlere.. gıcığım..

ben bu yıl içinden yürüyüp gitmek istiyorum sandığım şeyin..
benim cennetim olduğunu anladım..
ayak ucumda kedim.. elimde sayfaları arasında  sonsuz güzellikler barındıran kitabım ..
kadehimde bardağımda damak tadında içeceğim.. gözümün değdiği yerlerde hoşlandığım .. bana beni yansıtan nesnelerim..
çocuks'un bir dam altında olduğunu bilme lüksü..
fonda bir rak baladı..

benim güzellik uykum.. yara bakımım ve cennetim..
afrodizyağım ve çekiciliğimin sırrı..

sonnot..
1- zayıftır felsefe bilgim.. felsefem sağlam olsa da.. 
azıcık karıştırınca adamımı buldum.. pirron.. bundan böyle atalet pironcudur..  değil mi ki..

"Pyrrhon’un şüpheciliğine göre mutluluğa giden yol şöyledir:
  1. Nesnelerin gerçek yasası kavranamaz.
  2. Öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır.
  3. Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe ulaşılabilir." 
demiş ..

dinginliğe giden yol eğer kuşkudan geçiyorsa varsın geçsin ..
başımla bir.. aldım kabul ettim =)

sonnot..
2-sevgi soysalı anıyorum dolu dizgin..
kadınlar koğuşunu anıyorum..
dışarının içerinin bir olduğu zamanların bezdiriciliğini anlatırkenki doğallığını sadeliğini  anıyorum..
kırk yıl olmuş.. kırk yıl.. artık tekrarlamasın kendini an'lar..
anları anarken.. bir yandan da..
çocuktum.. gözucuyla bir pırıltı farkettim dönüp baktığımda gitmişti..
şimdi büyüdüm ve rüyalar bitti..
artık..
uyuşuk bir rahatlık içindeyim diye mırıldanıyorum......
----------
edit saat 16.05... bahsettiğim akım sofizm de olabilir.. ama ben zaten akımları daralttım.. ve pironcu olmakta karar kıldım..

Image Hosted by ImageShack.us

6 yorum :

cumbada dedi ki...

Bir anda kendimi buldum yazınızda...sözcüklerinizde..beni nereden tanıyorsunuz????

Nehire dedi ki...

Yüreğimden bir tebessüm bıraktım,yazınızın altına.Sevgiyle kalın...

Satır Arası dedi ki...

Merhaba.
Yazdıklarınızı okurken yer yer kendimi buldum.... belki de bu yüzden yavaş okudum yazıyı...

Not: bu arada bloğunuzu takip etmek istedim ama butonu göremedim...

Selgin GB dedi ki...

Senin yazını okuduktan sonra gittim kendi geçen yılki bilanço yazımı okudum. Mutlu ve umutlu imişim.
Geçen yılkinden daha güzel bir yıl senin olsun Atalet. Atalet'in öykülerini bekliyorum, hevesle ve merakla...

carpediem dedi ki...

okudum yazını,döndüm bir daha okudum,yorumlara baktım.ben de yazayım dedim.blogcu olmama rağmen sadece izlemeyi seçmişim okumayı istemişim.hiç bilanço çıkarmadımhayatımda,çıkarmayı da düşünmedim,anı geldiği gibi yaşamayı seçtim,evet iletişim kurmayı ben de öğrenmişim.sen düşünüp dile getiremediklerimizi çok iyi anlatmışsın satırlarında,bunu anladım.yazmasam da hep okudum,hayatı yaşamaktan yazmaya vakit bulamadım,imrendim sana her zaman hayatına sığdırdıklarından,yazdıklarından.vakit bulabilmenden bütün bunları yapabilmenden. olmuşsun bile yapıcı ve anlatıcı bir Atalet.diyorum ki aşmışsın sen,yürü be Ataletim kim tutabilir ki seni.

Adsız dedi ki...

cumbada.. hoş geldin.. sanırım herkesin içinde saklı kenar köşe özelliklerden kaynaklanıyor tanışlık duygusu..
ama dönem parıltılarından gözler kamşmış. kenardakiler dikkat çekmiyor..

*************

hoşgeldin nehire.. ben de tebessümü aldım.. teşekkür ederim ve..
kayiflerle dolu günler dileği bıraktım buracığa..

*****************

gülşah.. sen de hoş geldin..
yüreklerimizde bunca ortaklıklar varken bile bölünebiliyor olmamız da tuhaf gelmiyor mu size de..
keşke toplumca blogcu olsak.. daha yakın hissederdik birbirimize..=)

takip et butonu işi nasıl karmaşık..
bir tane asla kadıramadığım şablonun neresine sıkıştığını anlamadığım buton var bi tane de yeniden eklediğim ama atom yerine bloğun içeriğini gösteren buton.. eğer kullanıyorsanız.. google reader tavsiye ederim naçizane..
çalışan buton sahibi olucam diye bütün şablonu değiştirdim gerçi hoş oldu..=)

*****************

selginim.. bak umutlar da boşa çıkmadı.. bereketli bir yıl yaşadın-dık..
daha da güzel olsun gelecek..
sana ve sevdiklerine..

***************

dilaram kadim dostum..
kimse tutmuyor zaten de..
galiba sorun bu.. hehe.. atki tepki olması için birinin tutmaya çalışması mı gerek acaba.. iki kanat darbesiyle.. halledeyim.. =)

atalet

Follow my blog with Bloglovin