22 Kasım 2012 Perşembe

ataletin otuzunun kaçıncısı.. ve bal ve ayı ve imza kızın ve imza karın.. ve diğerleri..


iki şeyden kaçınamam asla..
birincisi yolda..
hani iki şerit gidiş.. iki şerit geliş yollardan.. 
birer şeridini işgal etmiş park halindeki araçların olduğu bir yoldan gidiyorsam eğer..
benim şeridimde duran.. 
kapısını açan ya da her ne yapıyor ise onu yaparak şeridi gidişe kapayan biri varsa önümde.. 
mutlaka karşıdan gelen tek.. 
bu önemli bakın dur kalk trafiğe bişi demiyorum.. açık yoldan söz ediyorum..
karşıdan gelen tek araç.. 
ve kaldırımdan inen yolu verevine geçen yaya.. 
ya da kedi köpek..
ille o benim şeridimi durduran araçla aynı hizaya gelir..
yani şöyle seksi bi es harfi ile durmadan geçip gitmem..
hiç..
asla.. hiç olmamıştır..
durup sabırla beklemem gerekir.. öndekinin hareketini bitirmesini..

ikincisi ise..
 en gelmesini iple çektiğim şeyler işler kişiler.. 
olmadık karmaşa zamanlarda gelir..
ne zaman çok sevineceğim bir şey olsa.. 
orda illa ki ayağa dolanan gereksiz biri de vardır..
sabretip.. gereksiz kişiden kurtulacağım zamanı anı beklemem gerekir..

imza kızın kitabı da.. bundan nasibini aldı..
asrın en depresif hasta yakını ve idefiksin kolisi aynı anda girdiler odama..
öyle ki..
elimdeki koliyi.. 
koli denmez aslında iki kitabın olduğu naylon zarfı.. 
nereye sokacağımı ve yüzümdeki mutlu hevesli..
bal bulmuş ayı.. affedin az önce ayılı bir video izledim de..
ya da ciğercideki kedi ifadesini nasıl sileceğimi bilemeden o depresif insanla uzun uzun ilgilenmek zorunda kaldım..
kaşlarının arasındaki omegayı da baş parmağımla silip.. sarılıp pıtpıtlayıp gönderdim odadan..
açtım zarfı..
fotoğraflarındakinden daha güzeldi kapak renkleri..
kahvemi de söyledim..
..
okumadım..
kapağını bile açmadım..
zira.. ağlamış yüz ifadesi.. klinik koridoruna pek yakışmaz..

akşam bu kez..
konyağımla yerleştim..
kütüphanemin önüne..
çestırın en keyifli konforlu köşesine..
akıtarak bazı yerlerde göz yaşlarını..
elimin tersiyle silerek..
okudum.
ben günde iki .. üç filan yapamadım..
bir baştan diğerine okudum gittim..

buradan yeniden banu esra ve selgine teşekkür etmek istiyorum..
aslında sadece ön ayak oldukları veya bu projeyi hayata geçirdikleri beni de aralarına aldıkları için değil..
ben sadece.. adam başı  114-1:113'er kadınla uğraştıkları için teşekkür ediyor ve hayranlığımı belirtiyorum..

sırada imza : karın var.. burdan duyurayım..
ben orda olur muyum halen emin değilim..
bir anda yazıp gönder diyebilirim..
yazıp saklayabilir.. gönderip.. basmayın geri çektim diyebilirim..
tutarsız ve iniş çıkışlı olmadığımı kimse söyleyemez..
ama bunun bu serinin en ilginç kitabı olacağından eminim..

babalara mektupların özlem.. sevgi.. beğeni sitem.. ama en önemlisi hüzün barındıracağından emin olduğum ve haklı çıktığım kadar..
ben ençok ferhan şensoy'un ferhan şensoy'a yazdığı mektubu beğendim..
ferhan şensoy'u beğeniyor olmamdan dolayı olabilir tabii..
ve bir turne döneminde.. turne günü sayısı kadar balon çizip.. bunların hergün biri boyanacak.. hepsi boyanınca ben gelmiş olacağım demesi .. kızların da dayanamayıp.. bir gün hepsini boyamaları anısını çok sevdim..
kızları anladım elbette..
düz mantıkla yola çıkmalarını..
ama ferhan'ın o huysuz insanın bu kadar sevimli bir baba olduğunu öğrenmek benim içimi ısıttı..
daha  niceleri var..
fark şu ki.. babaları hala sağ.. yanında olanlar.. babasının kızı olma keyfini sürdürenler..
ki dilerim uzun yıllar sürsün bu keyifleri..
daha şımarık daha hafifler hayata karşı..
hoş aynı şey.. anneler konusunda da geçerli..

demem o ki..
başınızda yanınızda.. hayatta  iseler.. tadını doya doya çıkarın..
kaybetmiş olanlara olgunluk ve hüzün düşüyor..

kitabı alın.. okuyun.. ki kazancı çok olsun..
babalı babasız.. okuyabilmek için maddi desteğe gerek duyan çocuklara ve onların babalarına yardım etmiş olun..

ben.. şimdi.. iki kitap birden sürdürmekteyim..
birisi.. aşkın merkezine seyahat.. şu mimar olup.. dergilerde yazan ve ben nasıl okumamışım diye gamlandığım kitabı.. bir de agatha christie'nin kafasına taş düştükten sonra yazdığı bir duygusal tuhaf romanı.. taş düştüğünü bilmiyodunuz değil mi??..
ben de bilmiyordum.. o yüzden şaşırdım zaten.. ama ancak o durumda yazardı böyle bir kitabı başka türlüsü.. ııh mümkün değildi..

der..
ve giderim..

otuzla bağlantısı var bu yazının..
kavuşmayı onca istediğim.. sarılmak bağrıma basmak için çıldırdığımda .. 
basıp gitmek dümdüz  yola devam etmek istediğimde önüme çıkan engeller..
 şu dersi almamı sağladı..
nefsine hakim olacaksın.. sevincini içnde.. sabırsızlığını içinde tutacaksın..
yok öyle sana dolu dizgin yaşamak..
haddini bil... 
sakin sevin.. 
sakin ilerle..
kimseyle dalaşma..
dayan ya kul.. katlan.. uz ol.. 

eğitiyor beni.. ince zımpara aşamasındayım.. 
cilaya az kaldı diye seviniyorum..

yani tolerans hoşgörüye bu noktadan bağlanıyor bu yazı..



Image Hosted by ImageShack.us

2 yorum :

lale dedi ki...

evet evet şu en sevinçli anımda, ya da bir tek ona kanalize olmak istediğim birinin yanında olmadık, gereksiz biri olur. Keyifli bir konuşmanın ortasında, tepemde konuşmanın bitmesini bekleyen, ille de bana soracak bir şeyi olan biri olur...
Ben bunca yıl içinde karşılıklı yazışıp yazışıp durup, şimdi aynı kitabın içinde seninle olmaktan çok ama çok mutluyum...Daha önce ki ortak projemiz belki tam istediğimiz düzeye gelememişti ama bir ortak projeyi kaderimize yazmış yaradan...

Öpüyorum seni çookkk

carpediem dedi ki...

cilaya az kaldı demişsin ya.
sevdim bu lafı ataletim.
törpülene törpülene
geldik bu güne,bakalım daha neler bekler bizi.
görelim mevlam neyler ,

Follow my blog with Bloglovin