13 Ekim 2012 Cumartesi

hiçbir cumartesi günüm bir türlü yetmedi.. nar çiçekleri.. görece küçük ve büyük dünyalar.. ve kitap keyfi ve dergiler.. ve kitaplar ve hayat hakkında..



birkaç sabahtır..
bahçede içiyorum sabah kahvemi..
zaten istanbulun meşum havaları sayesinde..
artık yazları bahçeye çıkamaz olduk.. dum..
rutubetten durulmuyor ki..

ama her kötünün içindeki iyi gibi..
bu sıcak ve rutubetli yazlar başladı başlayalı..
ilk ve son bahar muhteşem oluyor..

işte bahçede sabah kahvem.. sonbaharn altın rengi ışığında çok keyifli oluyor..
bir süs narım var saksıda..
çb'nin ablası kadın verdi bana ..
onun ve annesinin süs narları muhteşemdir..
pıtır pıtır çiçeklenir..
pıtrak gibi meyve verir..

ben de bakıp büyütmeye çalışıyorum yıllardır..
keyfi yerinde..
ama daha hiç çiçeğini göremedim..
hadi meyve olamıyor çünkü başka süs narı yok mahallede.. döllenemiyor diyeceğim.
ama bu iyiden kısır.. çiçek vermiyor ki döllensin..
dahası görüş açıma giren iki tane nar ağacı var ..
biri ortak alanda..
diğeri komşu bahçede..
nasıl güzel açıyorlar meyveleniyorlar..

olsun varsın..
diyorum da..
yaprağının yeşili de ne güzel ne zarif diyorum da..
ama  gönlüm de çiçekten meyveden yana..

derken iki üç sabah önce.. dalda bir kırmızılık.. ay dur iki kırmızılık. 

önce meyve sandım..
olmayacak şey..
yaklaşınca..
biri tomurcuk diğeri biraz açılmış iki çiçek..
karşıdaki nara baktım hemen.. ehhh.. meyve dolu..


zamanında ön bahçedeki limon da..
aynı anda hem  çiçek hem minicik meyve.. hem yeşil kocaman limon hem de sarı limonu bir arada dallarında barındırmamış mıydı.
hatta yine çb'nin ablası kadın bakıp.
cennet cehennem bir arada dememiş miydi..
ben de ona hayat gibi.. diye cevap vermemiş miydim..

peki bunda ne demeli..

bilemedim..
geç olsun da güç olmasın desem değil.
hem geç hem güç oldular..
zamansız  öten horoz desem değil..
bulamadım bir ata ana sözü ..

işte birkaç sabahtır bunu yazasım vardı.

ve daha birkaç şeyi..
gözüm iliştikçe cümle cümle gelenleri..
oturunca gelmiyor aklıma..

narı yazdık..

bir de şunu diyeyim..

bazen  ayıbı yapandan çok..
ayıba tanık olan utanıyor..
ve hatta bazen ayıbı yapandan çok.. tanık olan zor durumda kalıyor..
ve bazen ayıbın yapıldığı kişi..
ayıbı yakalayan daha çok üzülüyor..
kendine üzülmezken..
ve beyaz perde asla gerçek bir yer değil..
gerçek hayat daha beyaz perde bazen..
ve dünya küçük gerçekten..
ama bu da.. aynştaynvari bir küçüklük..
örneğin bana çok büyük bu dünya ve hatta ben bir havası alınmış fanustan izliyorum bu dünyayı gibi..
ama bazısına da pek küçük avuç içi kadar..

yekta kopan "aşk mutfağından" tarifler kitabını okuyorum..
sanki çok tanıdık..
sanki okumuşum gibi..
ama okumadım da..
tuhaf bir tanıdıklık duygusu..
bu bahsedilenleri çok iyi dile getirip.. insanın içini okur gibi yazmasından olabilir mi..

dönem amerikan edebiyatı.
başyapıt değil ama..
kadın daha doğrusu kız çocuklar gözünden.. dönem öyküsü..
elliler de kadın ve zenci kadınlar.. ve yokluklarla yoksulluklar..
evrensel aslında..
ve kadın yazarlar ve kadın  ayrıntı düşkünlüğü ile..

oje sürme sahnelerinden tut da..
kahve kupalarının desenine ..
doğum günü pastalarına kadar..
gözünün önüne getiriyor insanın..
film gibi..

ama oskarlık değil..
ama izlerken aa bak dedirtecek..
bazen gözü doldurup aynı anda..
gülümsetiverecek kadar hayatın içinden..

bi yandan da bir  durum var ağustosun kuru çayırlarında..
daha onüç yaşında olan kızın ..
hem babasına hem annesine kızması var..
babasının yaptığı yüzünden..
birine kızdığı..
diğerine de.. ona izin verdiği için..

onüç yaş sınırdır bilir misiniz..
farketme sınırıdır..
ve sorumluluk alabilme sınırıdır..
bunların her ikisi de ..
birçok erişkinde bile yok..

bir de ..
dün yaşadığım ve artık bana sıradan gelen karmaşalardan birine tanık olan çekirdek..
karmaşayı yaratana pek kızdı..
tam da zamanıydı..
ben de..
alaskaya göçmek istiyorum dedim..
ne alaka dedi..
işte bunlardan uzağa..
zira biri bırakıp diğeri yapışıyor yakama bu karmaşaların..
saat gecenin onbiriydi başladığında..
bir çok telefon konuşması ve mesajlaşma sonucunda..
onikiyi geçe hallettik..
dışardaydık da görece kolay hallettik.

ve benim saat sekizden beri uykum vardı üstelik...

benim gözümden ve zamanımdan bakmak ilginç geldi çekirdeğe..
ama kendi yarattığı karmaşaları göremiyor..
genellikle uzakta oluyor karmaşa yaratan..=)..
acaba dedim kendimi videoya alsam  mı öyle anlarda..
faydası olur mu ki..

bir de..
şu sanal dergide kitap lar hakkında kitap keyfi hakkında yazmaya başladım ya..
önce her aydı..
şimdi iki ayda bire döndü dergi..
işte onunla ilgili ilk "yabancıdan" geri dönüşü aldım..
bir başka konudaki iş  toplantısında.. dergiyi çıkaran kişi.
dergiden bahsetmiş.. açıp göstermiş..
toplantıdakilerden bir kaçı..
a biz biliyoruz demişler.. kitap köşesi pek güzel..

sevindim işte..
burada yazmaktan daha iyi bişey düşünemedim sevincimi göstermek için..

.
zamansız açan nar çiçeği kadar keyif versin haftanızın sonu..
sahi saime hanımın en sevdiği kırmızıydı..
narçiçeği kırmızı derken gözlerinin içinde bir pırıltı olurdu sanki..
sevdiği bir insandan bahseder gibi..

"hiçbir cumartesi günüm bir türlü yetmedi 
asla cumartesi gece sabahla bitmedi"..ve hatta..

"haftanın sonu bir nakarat gibi
haftanın sonu hep aynı günleri

pazar günleri pazartesi alır beni
pazar günleri elimdeki balık gibi
gözlerini görürken ağlamak gibi
kıymetini giderken anlamak gibi"

diye mırıldanırım pinhaniden..

Image Hosted by ImageShack.us

1 yorum :

laleninbahcesi dedi ki...

hehhehehe bayılıyorum senin bu tanımlamalarına ç.b ablası olan kadın he! hehehheh

Seninki nar değil kaşıkçı elmsı değerinde bir cevher... Gözün gibi bak ona...
nar çiçeği kırmızı
kavun içi
Şarap rengi
mürdüm rengi
patlıcan moru
portakal rengi
kanarya sarısı
şeker pembesi
limon sarısı
eflatun nasıl güzel renk isimleriydi onlar öyle... Şimdi
akaju,Nil yeşili, Nil mi? gördüydü babannen, anneannen kadına Nil yeşili desen ne anlar... Bak ben konuyu nereye sardırdım ya şimdi üüüf hadi gideyim bari...

Follow my blog with Bloglovin