24 Ekim 2018 Çarşamba

yavaşlamak üzerine konuşmamız gerek.

bibliyomanyaklardan biri..

“iyi bir öykü okuduğumu öykü bittiğinde duvara bakıp kalıyorsam anlıyorum”

demişti..


doğru zamanda iyi hazırlanmış bir kahve fincanı önüme bırakıldığında..

kokuyu içime çekip bir süre dururum.. dururdum..

epeydir kahvelerin eski tadı yok sanki..

sohbeti durdurmacasına..

hadi dikkatimizi kahveye verelim dercesine..

yüksek sesle mmmm’layıp.. gözlerim kapalı kendimi kahveye adarım

adardım..


şimdilerde..

bir roman okurken..

bir film izlerken daha eylem sürüyor iken ekran görüntüsü alıp fotoğrafını çekip bir yerlere paylaşıyorum..

Çünkü.. Aksi halde unutuyorum..

yok .. algı bozukluğum yok henüz..

sürekli uyarılma halinin sonucu bu ..

eskiden sinemada izler filmi..

çok etkilendiysek..

karakter kurgu ya da görsellikten..

onun hakkında konuşarak dönerdik eve ..

ya da dönmezdik..

bir şeyler yemeye ve içmeye gider ve orada da sürdürürdük..

çocukken hele..

saime hanım sinema çıkışlarında bana filmin ana fikrini sorardı..

okulda öğretmen romanın öykünün ana fikrini sorardı..

bir nevi yaptığımıza yoğunlaşıp özünü özümüze katardık..


sonra data fırtınasının ortasında kaldık..

film festivallerinde 5 günde 15 filmi peşpeşe izlemeler..

Izleyemediklerine üzülmeler..

evde netten dizileri tekmili birden 3 sezon 24 bölüm  izlemeler..

her ne kadar kitapları eskiden beri toplu almaya..

elimin altındaki okunmamış kitap sayısını hep yüksek tutmaya çalıştıysam da..

telefonumda okumalarına güvendiğim bunca dostun okuyup beğendiği kitaplar listesi yoktu ki..

zaman vere vere.. her birinin bir kaç sayfasını okuyarak karar verir seçer alırdım.. Uzun ve keyifliydi kitabevi ziyaretleri..

şimdi internetten kitapları işaretle sepete ordan eve..

daha siparişin onaylanırken..

yeni bir liste oluşmaya başlamış oluyor bile..


tıkla gelsin hemen gelsin..

eh o zaman tüket hemen tüket..

kitabın birini bitirince mutfağa gir.. dizini aç.. insta’da gördüğün sirkeyi kurarken onu izle..

artan meyvelerle bir vegan kek çırp..

başlamışken başka vegan tariflerin ekran görüntüsünü al.. bir ven yemekler ev ve el kitabı hazırlasam çocuklara diye düşün .. asla başlama bile..


fotoğraf galerinin derinlerine yutulup gitsin.. o görüntüler.. arayınca da bulama..

dizi bitince kahveni al .. kekini kes.. Fotoğraf ve  tarif ekle.. oraya buraya şuraya..

ferhanım şensoy’umun kulakları çınladı .. duydunuz mu..

sahi kavuğu devretmiş o da rasim’e.. bak bunu konuşacak zamanımız olmadı..


roller  coasterın daimi bağırtarak hızlı serbest düşmesinde gibiyiz..

zaten maymun iştahlıydım iyice şaşkın oldum..


arabada.. sadece orda fikir gezdirme halim oluyor..

hani şu absolut istirahat bölgesinde serbest titreşimle durabiliyorum.. ama kenara çekip yazamadığından o da uçup gidiyor..

o yüzden akıllı telefonun hafızası doluyor. benim elim ve raflarım dolmuyor..

beğenip başladığım bir örgünün daha iyisi..

on dakika sonra çıkıyor ekranda karşıma..

hevesim kaçıyor..


derken #slowfashion diye birşey çıktı karşıma hemen hızla tüketeyim şunu dedim..

olmadı..

ordan #sashiko ya #visiblemending’e çıktı yolum..

buraya not düşmeye geldim..


hayatı hüp diye içime çekmek istemiyorum çünkü..

sadece eski yavaş zamanlarla ilgili anılarım var benim..

son zamanlarda anı kaydedemiyorum..


slow fashion ve mending için söylenen bir cümle hoşuma gitti..

“yama yapmak devrimci bir harekettir..”

bunlar bildiğiniz yamalar .. bir yandan da bildiğiniz yamalar değil..


Japonya’dan çıkıyor bu tutum ve eşyanın yaşamını uzatma işleri hep..

bu da ordan..

en sevdiğin.. ya da en değer verdiğin blucinin.. kazağın.. bişeyin yıprandığında onu ustaca nakış gibi görünen üstten dikişlerle yamıyorsun.. eskiden olduğu gibi gizli.. görünmeyen yama değil..

altın iplik meselesi de değil..

kat kat üstüste yamıyor ve görünür ipliklerle dikiyorsun..

tamir etmek..

örmek..

dikmek veya diktirmek..

satın alınmışı kendine göre düzeltmek süslemek

bunlar slowfashion denilen akımın özellikleri..

eşyana iyi bakıyor gerektikçe de tamir ediyorsun..

en sevdiğim hareketlerdendir.. ayrıca geçmişimizdir..

annemin diktiği etek ve pantalonlar ve benim ördüğüm kazaklarla doluydu gardrobum..

tişört öncesi devirdi.. mudo sadece el örgüsüne benzer kazaklar yapıyordu ve el örgüsü giderek unutuluyordu.. saime hanım konfeksiyonların iç dikişlerine ve astarlarına bakıyordu..

konfeksiyon tavan hatta uzay yapmamıştı.. gömlekler için laleli’ye veya nişantaşındaki terzilere..

manto ve tayyör için terzi faik ‘e gidilirdi..

beyoğlu’nda hacı resul.. ipeker.. ipekiş..  ayakkabıda nazaryan ve hayri el yapımı ölçüye göre sipariş alırdı.. zaten insan hayal etmek sabretmek zorundaydı..

aşkın ilk flört zamanları gibi.. birbirini tanıma demleri gibi..

on günde bir kazak örebiliyordum hızlıydım..

on dakikada on kazak alamıyorduk lakin..

o kazağı dokurken aklımdan geçenler de.. Ilmekleniyordu birbirine..

bazen hazır modele ben de birşeyler katıyordum önceleri..

sonradan sıfırdan tasarlar olmuştum modelleri..

yaşamıma kendime gardrobuma göre..

altı iki kapaklı üstü geniş açık raflı bir dolap vardı eski evde babam onu turuncuya boyayıp tam üzerinde duvara devam edeb raflar çakmıştı duvara.. Ilk kitaplığımdı ve en sevdiğimdi..

boyanın kurumasını beklerken nasıl heveslendiğim geliyor aklıma..


Slow fashion bağlamına dönersek benim eskisi kadar üretemiyor oluşum bu akımı öğrendiğim internet sayfalarının renkli ve kalabalık oluşlarındandır..

kendi içinde çelişen bir durum..

vaktimi yiyen şey vaktimi iyi kullanmam gerektiğini hatırlatıyor bana.. Ve herkese..


Yok eleştirmiyorum asla.. Seviyorum yaşamın kolaylaşmasını.. Bilgini iletişimin parmağımın ucunda olmasını..

Japonların sanat eseri gibi yamalarını nerden öğrenebilirdim ki..


ben bilgiyi yayıyorum..

böyle bir şey var..

annemle kavuştuk fotoğraflarının altına.. tepsiniz çok güzel nerden aldınız yazanlar için değil bu yazı..

fotoğraf sitesinde dantel gibi yazılar ekleyenler için..

sözlerin güzelliği ve duyguların inceliği adına yaşamın bir derin nefes almak oluşu kadar has bişey diyorum..


joie de vivre’imizi arttırıp.. serotonin zengini yapsa da hızlı yaşamak.. diem’i nikti’yi carpelemek..

edonimizi azaltıyor. hazzımız çok .. doyumsuzuz..onu diyorum..

posted from Bloggeroid

3 yorum :

Ecehan dedi ki...

Çok özlemişim, dün akşam face'deki paylaşımının altına yazacaktım hatta vazgeçmiştim.
Ne iyi oldu şimdi okumak...
Muazzam olan bir şeyler var, şüphem yok, var. Geçen hafta sonu, orası burası yırtık 7 pantolonumu atamadan bir hurca koydum, yamarım belki de bir gün diye. Bu gün, şimdi de okuyunca... Emin oldum, kalpten kalbe giden bir yol var Japon modasını bilemesem de.
<3

atalet-buduar dedi ki...

var.. kalpten kalbe bir yol var .. hem de sachiko dikisi ile.. kuslarin goc haritasi gini .. bizi bize bagliyor.. rebecca solnitin yakindaki uzak kitabini okudum okuyali bunu dusunuyorum.. sevgiyle kucakliyorum..

atalet-buduar dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Follow my blog with Bloglovin