31 Aralık 2016 Cumartesi
Bu gecen yılın özeti olsun... ne yapacak listesi.. ne ben yaptım özeti olmayan son blog yazısı..
7 Aralık 2016 Çarşamba
Sifa niyetine.. büyü niyetine.. zen niyetine....
6 Aralık 2016 Salı
Uç günlük günlükler... burdan devam ederim sanirimlar..
Gitmeden önce hbç ve 3 arkadaşı geldiler..
Yoktan yemek yarattım...
Doyurdum çocukları..
Bu sürpriz gelenler neden hep fare düşse başı yarılırken gelirler..
Bitmemis kazağı bitirdim..
Dönüyoruz mesajı geldi.. ve..
Çukulatalı kek yapar mısın.. isteği..
İyi yolculuklar dilerim cevabı gitti..
Keki yaptım..
Döndüler..
Buzdolabındaki patatesli böreği verdim..
Çekirdeği bırakıp gittiler...
Pazartesi bir deliler boşandı günü idi..
Acil ile aceleyi karıştıran insanlarla yaşamak zor...
Bugün halâ delileri toplamamışlar..
Bi de çıkar dünyası diyeyim..
Prensip filan tanımıyor..
Bugün dolap doldu.. yemekler tamam...
Kimse gelmez bak.. hatta evdeki de rejime girer kesin...
Napıyorum..
Ekşi maya başlattım....
Çekirdeğe transparan kazak örüyorum..
Yekta kopan okuyorum.. o yarına..
Resmen düz kağıda not aldım.. sayfa arasına gizledim..
Neye deliriyorum..
Toplumun giderek daha vahşi olmasına..
Buna isyan edenlerin her gün daha çok isyan etmelerine...
Pese...
Bu bir geçiş döneminin geçiş yazısı..
Yoksa naaptım ne ettim yazısı değil...
O yüzden şu notu da ekleyeyim..
İçimde bir saat var.. alışkanlıkları tık tık zamanlayan..
Sesi giderek duyulmaz oluyor..
Güzel değil mi..
Güzel bence.....


2 Aralık 2016 Cuma
Bazenler.. zor olsa da'lar.. puhu kuşları hakkında


1 Aralık 2016 Perşembe
Ekşi maya.. maraton..çukulata..aralık ve diğerleri...
Öyküsü var..
Cumartesi çekirdek ve arkadaşı ile bazı yılbaşı alışverişlleri yaptık..
Kendime gereksiz birşey almış bulundum..
Seramik..
15e15 kare...
Alt kısmı beyaz.. örgü gibi..
Üstte sapı var kırmızı fiyonklu üzeri beyaz puanlı..
İçine noel renklerinde şekerlemeler..
Yılbaşı kurabiyeleri hayal ettim..
Yine olmayan.. hayalini kurduğum günlük yaşama bir aksesuar almış oldum..
Sanırsın evdeyim.. gün boyu gelene gidene ikram..
Alakası yok..
O zaman aldım bu sepetsi seramiği..
Hemşire bankosuna getirdim..
İçini burda dolduralım diye..
Ertesi gün..
Nasıl gereksiz bir tantanalı iş günüyse..
Büyükten küçüge hepimiz kızdıysak..
Atom karınca isimli..
En çok mesleğini önemsemesini sevdiğim hemşirem..
Sepet için alıp getirdiği cuķulatalrı ikram etmeye fırsat bulamadı..
Dün.. ee cezalı mıyız dedim..
Yıyemeyecek miyiz onları..
Sormayın dedi şaşkınca eve götürmüşüm..
Orda unutup da geldim bugün..
Ve bu sabah..
Kalp şeklinde çukulatam masada bu notla beni bekliyordu..
bir program dahilinde calışmak..
Eski ruhu yok yazılarımın.. sanki..
Yazdıkça gelir mi..
Yoksa artık bir daha o ruh oluşmaz mı..
Zamana bırakıyorum..
Onu da ..
Ekşi maya dediğinin oluşması günler aliyor hem..


24 Ekim 2016 Pazartesi
pembe anı defteri ve orta okul halleri...
Durup ince şeyleri anlamaya"..
"Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz"...


20 Ekim 2016 Perşembe
kitaplar kahramanlar kurgular.. bir ada.. ve bir taşra.. doyuran okumalar...


2 Ekim 2016 Pazar
taş çorbası.. aşure.. elma. . yılbaşları.. yer diğerleri..
Zamanın birinde uzun yıllar süren savaş sonrası..
askerin biri yürüyerek evine dönüyormuş ..
Birden ayağını yoldaki bir taşa çarpmış ..
Canı yanınca öfkeyle bir de tekme atmış taşa..
Canı daha çok yanmış ..
Bu sana ders olsun demiş kendi kendine ..
Taşı alıp heybesine koymuş .. unutmamak için..
Sonunda aç.. üşümüş.. yorgun..
bir köye varmış..
Köylüler.. meydanda elin etrafına toplanmışlar..
Cepheden.. geçtiği yerlerden haber sormuşlar..
Sonra da işte evlerimiz işte meydan ateşi ..
Isın.. uyu .. ama yemek dersen.. o yok.. bize bile yok demişler..
delikanlı " yaparız" dediyse..
"hiç bir şeyimiz yok ..
kilerler ambarlar bomboş.. hep yağmalandı buralar.. "demiş köylüler..
Siz hele kazana bir su koyun..
Bende bir sihirli taş var..
Onun çorbası hepimizi doyurur ..
Şaşıran ve pek inanmayan köylüler
Yine de suyu kazana kazanı ateşe koymuşlar .. Bir de koca kepçe
Su kaynamaya başlayınca heybesinden taşı çıkarıp kazana atıvermiş..
Karştırmış .. Sonra biraz tadına bakmış..
Çok güzel.. ama bir de patates olacaktı..
daha da güzel olacaktı..
bende iki üç tane vardı sanırım ' demiş biri gidip getirmiş..
Karıştırmış bizim asker .. yine tadına bakmış..
'mükemmel.. iki de soğan olsaydı daha da iyi olurdu' demiş..
Neyse ki köylünün birinde de soğan varmış..
Ve böylece..
Çorbaya lahana.. karnıbahar.. pancar.. bulgur.. havuç hattâ yağ eklemişler..
Bütün köy taş çorbasına bayılmış.. askere sihirli taşını kendileriyle paylaştığı için teşekkür etmişler..
o gece herkes mutlu ve tok uyumuş ..
Sabah ayrılırken asker köylülere misafirperverlikleri için teşekkür ederek ..
taşı onlara armağan etmiş.
artık demiş aç kalmazsınız..
sihir ' siz'de..
iIkokul ikinci sınıfta filandım..
Macar masalları kitabında okumuştum..
içimde yeri ayrıdır..
bugün parça parça feysiminbukunda paylaştığım Şeyler..
bugünün hem Yahudi yılbaşı.. hem aIevi inanışında muharremin ilk günü
Yahudi dostlarımın yeni yıl kartlarında elma ve bal bulunması ..
yeni senenin ağız tadı için elma dilimlerini bala batırıp yeme adeti..
aşure.. bereket..
bizi doyuran verime şükretme..
derken özel bir elma marmeladı tarifi ..
bayan rebeka'dan.. ki kendisi 83 yaşındadır..
'4 ekşi elmanın rendesi'.. granny smith amerika kıtasından..
2bardak şeker..
damla sakız Yunan adalarından ..
Vanilya ki onu da fransız bloğundan öğrenip yapmıştım
1-limon suyu ..
rengârenk renkahenk..
masalı düşürdü aklıma..
Çok sürmedi bu ruh Isınması gerçi ..
olsun..
yarın da aşure pişiririm..
Mavi bebek babasına tez kavuşsun dileklerimi de o bereketi pişirirken gönderirim..
pekiştiririm.. dünyayı güzelliğin.. iyiliğin ve barışın kurtaracağı inancımı ..
19 Ağustos 2016 Cuma
kitap sayfalarının arasından başka sığınağı olmayan biri olarak.. canıtınla dertleşme..


12 Ağustos 2016 Cuma
kafamda deli sorular.. canıtın.. cevap istemiyorum.. sadece soruları bırakıp gidicem..
şehrin ortasında ağaç kesince .. doğa katliamı yapmış olur musun..
yağmur ormanları ağacından yapılmış hiç bir şeyin satışına izin vermeyeceğini açıklayan bir sosyal demokrat ülke aynı zamanda..
ormanlarında izci kampı niyetine nazi kampı da barındırdığına göre..
kafam karışmasın mı..
böyle bilgilerin bir araya geliverişleri..
hoşça bakmalıyız mı kendimize..
yoksa toptan bi yok olsak duası mı daha ehven..
her iki kadın da..
cep telefonlarının şifreleri yüzünden dövülerek öldürüldüğüne göre..
cep telefon şifreleri..
kadın sağlığına zararlıdır diyebilir miyiz..


4 Ağustos 2016 Perşembe
bloğun boşluğuna sesleniş.. sana ne'ler.. ekolar..


28 Haziran 2016 Salı
güller hakkında.. ama küçük prense dair değil.. barbaros bulvarında.. gülhane parkında değil..


16 Haziran 2016 Perşembe
limanı yakmak.. gemiyi beklemek.. canıtın rebeka prévert ve vircinya da kızardı.. kavram ve bağlamında..


12 Haziran 2016 Pazar
domates.. mas.. duvar kâğıdı.. barkod.. pazar.. ve pluton.. diğerleri de var..
bir ceviz kütüğü bulmuş..
dilimletmiş.. sevdiğim bir kadın dostum..
bir zeytin kütüğünden gelen plutonum da var..
bir başka dosttan da gelen çam kütüğü dilimi var..
penceremin önündeki minik domatesleri koparıp
âğactan limonu da ..
yarıma kesmek için ceviz dilminin üzerne koydum..
ne domatesi ne limonu ben almadım dikmedim..
sonra baktim..
mdf üzeri laminat kaplamalı ..
tezgâhı akrilik mutfağımdaki doğa parçalarına..
blr duvar kâğidı firması var..
yıllarca denizden gelen tuzlu nemli rüzgârların..
güneş ışğının yıprattığı balıkçı kulübelerinin ahşaplarına benzer..
yıpranmış solmuş eskimiş ahşapların desenını bastırmış satıyor..
insanlar bunları alip mutfak dolaplarını kaplıyorlar..
mdf üzeri plastik üzeri kağit üzeri ahşap desenli dolaplar..
toki evlerinin yepyeni daireleri..
böyle mutfaklara kavuşuyor..
farklılık yaratıyoruz derken..
hepsi birbirinin aynı mutfaklar çıkıyor ortaya..
ingilterede yol boyunca rosemaryler ekili..
kimse koparip yemiyor..
şehirli olmayı biliyorlar bilmesine de nedeni başka..
çevreye yayılan bütün kötü gazları emiyor rosemaryler..
kimse salatasindan çevre yolu geçsin istemez..
kırsalda yetişmiş rosemaryler alıyorlar marketlerden..
havası en kirli şehirlerden birinde yaşıyoruz..
pencere önünde teraslarda tüm o gazları emmiş domatesler biberler yetiştiriyoruz..
ağac dilimleri koyuyoruz peynirimizin ekmeğimizin altına..
mutfaklarımıza..
zeytinyağının..
sızması bitti şimdi ilk damla.. zeytin sütü.. filan etiketli yağlar alıyoruz..
en safına en ilkeline dönesimiz var..
barkodlu şişelerde..
soğuk sıkma yazıyor..
biz iki taş arasında ezilen zeytinlerin kokusunu..
dönen taşların gıcırtısını duyar gibi oluyoruz..
kendimizi kandırıyoruz..
en yüzde yüz pamuklari istiyoruz..
serbest gezen tavuk diyoruz..
önüne yemi sanki biz fırlatıyoruz..
hepsini hayal ediyoruz..
kocaman bir yalan..
kendi ellerimizle yok ettik.. daha az ütü isteyen kumaş.. daha kolay leke çıkaran deterjan..
daha kolay pişiren tencere..
daha kolay gemizlenen mutfak dolabı..
arayışımızla..
çünkü o balıkçı evı doğramasını sarı bezle silip geçmek öyle kolay değil..
fırçalaman gerek epeyi dirsek yağı gerek..
tamam mantığı anlıyorum da..
zaman kazanmak..
o kazandığımız zamanlarda ne üretiyoruz..
insan ilişkisi.. okuma saatleri.. yardim faaliyetleri evde örülmüs dikilmiş giysiler..
ne ..
yok..
o saatlerden genel olarak..
teve karşısında öldürülen saatler..
sağduyular.. ahlâk ve vicdan elde ettik..
zombilere dönüstük..
epidemilere açık zombilere..
kürk mantolu madonna epidemisi..
krtlar vadisi ya da kısmetse olur epidemisi..
emaye epidemisi.. puantiye epidemisi.. doğal gıda epidemisi..
kinoa ve mas fasulyesi.. ve kolesterol versus kalsiyum epidemisi..
Haa..
mas fasulyesi hasladim evet aksama piyazını yapacağım..
o duvar kâğıdını tam sipariş ediyordum durdurdum kendimi..
başım ağrıyor zaten..
huysuzum biraz..
28 Mayıs 2016 Cumartesi
ağaçlar ve dokunulası olanlar..
mutlu hikayeler..
huzurlu güzellikler..
umudu anlat..
inancı'
demiş füruğ ferruhzad..
bu yazı..
bir haftadan da eski..
taslakta duruyor girişi..
altta bahsedeceğim banyan ağaçlarının bana bir diyecekleri var gibi gelmişti ..
yazmaya başladığımda..
cümle kaldı ama..
silindi demek istedikleri..
blog yazıları da rüyalar gibi hemen kaleme klavyeye almazsan..
silikleşip siliniyorlar..
bugünse ağaçtan dolayı insanlaştığımız gün..
o yüzden yine bir ağaç fotosuyla füruğ üst üste pekişince..
dedim bunları banyan ağacıyla birleştir..
ekmek ağacından da söz et..
ya da etmesen de olur..
ağaçların bir şeyler anlatası var bana bir kaç haftadır..
kulak ver..
******
tehditkar adam bir ağacın arkasına doğru yürüdü..
hindistan asıllı..
peki banyan ağacı değil miydi..
altında yaşlı bilgenin oturup kabilenin çocuklarına masallar anlattığı ağaç..
okuduğum bir kitapta..
yok o bir baobap ağacıydı..
küçük prensin başının derdi olan ağaçlar afrikada hayat kurtarır gölgesiyle..
norveçte bir dostum..
oslo botanik bahçesine gitmiş..
nefis bir ağaç fotoğrafı koymuş feysinin bukuna..
mendil ağacı..
hemen aradım..
istanbulda sadece Atatürk arboretumunda varmış..
mendil ağacının tohumdan yetişmesi mümkün..
ancak 10-20 yaşına gelince çiçek veriyor..
ve arboretumda yere düşmüş tohumları bile toplamak yasak..
tohumu neden ekeriz.. geleceği hayallememizi sağlar..
neden yasaklarız tohum toplanmasını..
arboretuma sorarsan bizim için bin çeşit ağacı..
binbir zahmetle bir araya getirmişler.. alıp üretemezmişiz..
oysa mendil ağacı bize çok yakışırdı..
gözü yaşlıyız olduk olası..
manolyanın da konuşulası varmış..
çıkageldi sürpriz yaptı..
manolya ağaçları hep hayatımda olmuştu..
ama tohumlarını ilk bir kaç yıl önce farketmiştim..
kıpkırmızı fasulyeler gibi..
mücevherler gibiydiler..
saray hanedanı pek düşkünmüş bu ağaca..
estetik dışında bir işe yaramaz diye mi..
en azından estetik..
göz yarası değil..
işyerimin bahçesinde de var bir manolya..
dün yağmur fırtına derken çiçek yaprakları dökülmüş..
poliklinikten odama geldiğimde..
masamın üzerinde üç yaprak vardı..
üzerlerinde yağmur damlaları..
sanki sentetik.. etli yapraklar..
bir çalışanım meraklı ben gibi bitkilere..
kesin odur getiren..
bu sabah kararmışlardı..
manolya dokununca kararan çiçeklerdendir..
"dokunmak sana..
gözlerle dokunmak gözlerine..
sözlerle dokunmak sözlerine..
sevmek seni..
ama bir avcının avını sevmesi gibi değil..
acımasızca..*" dedirtesi çiçeklerdendir..
ama ağacı savunanlara avcılar gibi dokunuldu da..
utancımızdan yerin dibine giresimiz var..
ama giremiyoruz..
yere yerleştirdik diye onları...
* can yücel..
denize çocuk diyen şairdir..
21 Nisan 2016 Perşembe
elena.. dörtleme.. oğlak ve zıplayamayacak kadar iki dünya arasında bir beyin..
bazı kitaplar insanı içine çeker..
sanki gerçekte o kitabın içinde yaşıyormuşsun da..
gerçek yaşamın da kitapmış gibi.. yer değiştirirsin..
elindeki işi bitirip..
bir an önce gerçek yaşamına geri dönmek..
yani kitaba geri dönmek istersin..
bazı kitaplar sana ben yazsaydım yazabilseydim dedirtir..
ya da böyle yazamayacaksam..
hiç yazmayayım..
ben oğlak burcuyum ya..
hani omletin tarifini istediklerinde..
önce kümesi.. Organik tavuk yemlerini anlatmaya başlarım..
benim tarzım bu kitaplar gibileri sanırım..
üçleme dörtleme beşleme..
napoli dörtlemesi sonunda bitti..
geç keşfedip.. hemen bitirdim..
sslında üçüncü kitabın biryerlerinde bunaldım..
dördüncünün yüz küsuruncu sayfasında ara verip rebeccayla birlikte toplam 4 kitabı..
hatta bir de başka horror kitabını soktum..
okuma molasına..
kendi hayatımın..
benden önceki kadınlar ..
çevre kadınlar dostlar ve akrabaların öykülerinin birleştirilmiş hali gibiydi..
yordu.. Üzdü.. Mola verdirtti..
karabasandan uyanırsın da hani oh neyse rüyaymış anı gelir sonra..
o rahatlama.. Ama tam da rahat olmayan bir rahatlık..
çünkü o kadar canlıydı ki rüya..
gerçek de olabilirdi..
değilse bile her an olabilir aslında..
işte kitaplar da üzerime oturduğunda..
o uyanma hali istedi ruhum..
bir dur bi bardak su iç dedi aklım..
kadınların çocuklu ve iş çocuk aileleri arasında çekiştirildikleri yerde..
kaçtım..
çünkü gerçek hayat tüm yüküyle tepeme göğsüme çöktü..
anılar vasıtasıyla..
daralttı..
en büyük pranga.. Kendine verdiğin görevler..
kendine görev vermen gerektiğini ..
mikroçiplerine yerleştiren senden öncekiler..
perfeksiyonizm aşkına..
vazgeçmeyişlerin..
içerde göğsünü dövüp..
dışarı çıkıp kaldığın yerden devam edişlerin..
bütün bunları farklı sıkışıklıklarda yeniden yaşadığım için daraldım..
kitabı önüme koyup paralelinde kendi öykümü yazmak istedim..
onlar napolideki okula gidiyorsa..
ben de cengiz topele..
onların öğretmenine karşı benim saime öğretmenim..
onların nunziasına karşı benim saime hanımım..
gidenin kolayca gitmelerinden.. Kalanın gidemeyişinden..
sineye çekilenlerden..
dönüp dönüp aynı insanlarca yolunun kesilmesinden..
ataletten ve uçma arzusundan..
uçuşların sonunda hep bir suçluluk duyuştan..
analık köpeklik..
kadınlık zor..
özgürlük kanlı terli gözyaşılı..
altmışlardan ikibinlere geldik kitapla..
kadın yaşamları üzerinden her müesseseyi okuduk..
eril düzeni.. O düzene uyanın da uymayanında yorgunluğunu içselleştirdik..
yeni jenerasyonların bizim önünü açtığımız yolda durup..
bizimle dalga geçişini izledik..
binlerce ortak duygu..
binlerce farklı duygu dört cilde girmiş..
iyi ki girmiş..
iki arkadaşın serüveni değil bir dönem belgeseli gibiydi..
bence kızlardan birinin ağzından devam etmeli bugünler de anlatılmalı..
annesinin kitabını eline alan imme olabilir bu ..
ya da dede..
durdukları noktaya gelişlerini ve o jenerasyonun gözünden de anlatılmalı..
dünya büküldü çünkü..
çok değişti..
pineal glandın önemsendiği günlerdeyiz mesela..
bence..
dört cilt sonunda tek cümle yakışır..
kanadı olan kafesi boylar..*
ya da alnının çatında bir toplu iğneyle bir mantar panoyu..
sağlam duracaksın bu hayatta..
kanatmış.. balonmuş uğraşmayacaksın..
Iki ayağın varsa..
yürüyüp ilerleyeceksin..
koşarak kaçacaksın..
güm güm tepineceksin..
hava dolu şeylere güvenmeyeceksin..
kitaplar bittiğinde..
merak..
kim bu elena ferrante??
bir yorgunluk..
tüm hayatım gözümün önünden geçti..
umutsuzluk..
bitmiyor.. eğer naturanda varsa.. köşene çekilemiyorsun..
ve hüzün..
yalnızlık paylaşılmaz..
o zaman aradaki kuru kalabalığa ne gerek var..
okuyun okutun..
Elena.. başka birşey yazmış..
zaten son kitabıyla da manbooker’a aday olmuş…
alır bence..
*.. finy petra .. kus kadın


3 Nisan 2016 Pazar
Rebeka kızkardeşim.. vircinya ablam oldukça.. dünya güzel olur.. gelecek var olur.. di mi canıtın..
iş yerimin karşısında bir pastane var..
kaldırim üzerinde masalar ve onlarin etrafında büyük saksılar içinde,,
taflanlar var..
bazen bir yerlere gitmek için o saksilarin yanindan geçerken ciyak ciyak bağırışan serçeleri duyuyorum..
şehrin en kalabalık ve trafik gürültulü semtinde benim dikkatimi çekebilecek kadar yüksek bir cıvıltı..
bir yek serçe yok görünürde.. ama talanlar hep kuş cıvıltısı..
durup dururken insanı gülumseten bir koro..
etrafima bakarım ..
koşturan kaygılı kalabalık içinde bencileyin..
bu sesi duyan ve içi kıpır kıpır olan var mı..
yoktur..
en azindan benim gibi tam o köşeye gelince duraksayan..
etrafa göz atan.. sesin kaynağını arayan kimseyi göremem..
Hey sen..
Sen ordaki..
Bu koşuşturan kalabalık içinde bizi farkeden kadın..
Sende hala ümit var..
Yaşamı sevme ve silinip gitmeme dürtün var senin..
diyorlar gibi geliyor bana..
gecen gün .. nefis ve aldatıcı kış güneşi altında yürürken o köşeden..
yine dikkatimi çekti..
ama bu kez sesin olmaması..
kimbilir güneşi görunce damlarda denizliklerde ısınmaya..
tüylerini kabartmaya mı gitmişlerdi..
ben hep soğuk havalarda mı geçiyordum ki ordan..
garsonlara sorayım dedim..
ama sesleri duyarken onlarla bu konuyu konuşmamıştım ki..
belki farkında bile değillerdi..
şu yukarda iki hatta üç ipucu var bu bloğun yazarının kimliği hakkında..
minicik şeylere önem verir.. sevinir..
minicik şeylerin verdiği mutluluğa alışmaz.. yokluğunu hemen kaybeder..
burda gevezedir ama gerçek hayatta pek rastgele iletişime girmez..
kaygiyi sevmem o yüzden yoluma devam ettim..
ama iki karar verdim..
işim ne olursa olsun.. kuşların sesini ilk yeniden duydugumda..
oturup bir kahve içecegim ve iki ..
garsonla konuşacağım.. neden oturduğumu söyleyeceğim..
kuşlar çağırdı diyeceğim..
Lalenin bir kac kez sözünü ettiği.. simonetta'nin bademleri kitabını alırken..
bazen böyle tuhaf kararlar verdiğim icin..
annesinin ağacının son ürünü olan kayısıları sonsuzlaştırırken bizi ordan oraya sürükleyeceği vadedilen kitabı da aldım..
badem ve kayısı.. ve iki kadın öyküsünün iyi bir çift olacağını düşündüm..
bir selçuk altun kitabını bitirince başlanacak kitabı ararken daha entelektüel gezinimler vadediyor diye..
yakındaki uzak'ı.. seçtim.. kayısılı kitabı seçtim..
bu da bu bloğun yazarının tuhaf taraflarından biri işte..
çağrışımlar ve rasgele yolculuklar..
kendine ait bir odayı okurken kendi iç sesimi.. ve bir kızkardeş bulduğum gibi..
bu kitabı okurken de.. annemle arada kalan son bir kaç çetrefili..
ve zor bir ergenlik sonrası oluşmakta olan çekirdekle aramdaki bazı çatışmaların kaynağını buldum..
ve yeni bir kızkardeş buldum..
sonra tabii şaşmaz şeyi yaptım..
yazarın peşine düştüm..
Feysimin bukunda arkadaş oldum..
saglam bir insan hakları ve kadinın insan haklari fikir insanı..
ümit veren biri..
dürten baştan çıkaran.. biri..
bu sabah.. feysden eklediği mutfak masasından internet üzerinden yaptığı söyleşi linkinı tıkladım..
ben uyurken sınava gidip gelen ve kanapeyi işgal etmiş olan çekirdeği rahat bırakıp ben de mutfağa konuşlandım..
önce şu kare atladı gözüme sakin bir ses tonu ve sakin bir yüz ifad
Esi..
arkada açık mutfakta emayeler..
o mavi çaydanlıktan benim de var.. harika..
ve o kitap yığını.. daha güzel iki şeyi alamazdı arkasına bir kadın..
yaşamın kalbi.. mutfak.. ve ruhumuzun güzelleştiricisi kitaplar..
birkaç nokta dinleyince..
sessiz kızkardeş çığlıkları attım..
iyi terbiye edildim ben..
sessiz çığlıkları ve sessiz firça atmaları bilirim..
"ben bir fikir önderi.. bir amigo değilim".. diyordu..
"polyanna değilim ben..
ama bir duvar varsa.. bir kapi da olabilir mi diye bakalım derim"..
bana uyar.. pencere de olabilir.. hava girsin yeter..
"toplum kokuşmuş halde.. politikacilar bizden habersiz kötü şeyler yapıyorlar..
ve ana akım medya bundan söz etmiyor.."
ne kadar da biz..
"tamam.. ama başka şeyler de oluyor.. ve ayni ana akım medya bunlardan da söz etmiyor..
ırkçılıkla.. homofobiyle ilgili.. kadın hakları ile ilgili..savaşan ve birşeyler başaran insanlar var..
ve ana akım medya onlardan da söz etmiyor..
başarıları.. zaferleri.. yazmıyor..
o zaman ben neden bunlardan söz etmeyeyim..
çunkü kötü haberleri paylaşan haber veren yeterince alternatif kaynak var..
ben zaferlerin üzerinde durayım.."
biliyorum bu ruh halini..
incecik bir aydınlık olsa sevinen kaynağını arayan ruh hali..
aslinda karanlığı isteyenlerin en korktuğu tipler..
yıkilmaz ümitliler..
aktif ümitveren şey takipçileri..
"öksüz şimdi " diye bir kavramdan bahsedildi sonra..
geçmişe üzulmek ve gelecek için kaygılanmak yüzünden..
an'ı öksüz bırakmaktan..
anı sahiplenmek derken önüne bak kendi küçük hayatına bak demediğı için ilgimi çekti..
doğru carpe diem olabilir bu tanımlama..
insanların güclü hissetmektense.. güçsüzlüğü daha kolay benimsediklerini..
geleceğin kurulmasında bir katkımız olacağını düşünmediklerini..
"ne yapabiliriz ki.."
"bilinmezliklerin endişe doğurduğunu.. endişe dilinin insanlara yakın geldiğini..
bir liderin gücünden çok etrafında toplanan kişilerin enerjisinin daha etkileyici olduğunu..
bunun o kitle içinde olan bireylerce farkedilmediğini..
püritan.. yani ahlakçı olmanın insanı bağlayıcılığını..
çünkü o kadar ahlakçı olabilir ki insan yediği.. yaptığı düşundükleri ve yaptığı herşey onu bu saf halinden çıkarabilir diye..
hiç birşey yapamaz ahlakı yaymak için..
o yüzdem.. im_puritan yani saf olmayanın etkinliğini.. yani ahlaksızlıkla mücadele etmek için biraz kirlenmek gerektiğini..
buna ahlaki tembellik olarak kabul ettiğini..
yaşamak için ince hesaplar yapmamayı..
şefkat bizim yeni para birimimiz diyen posteri taşıyan genci..
her bireyin öteki degil önemli olduğu toplum için uğraşanların olduğunu..
2metreye 3 metrelik hücresinde tüm dunyayla bağlantıda kalabilen olunabileceğini..
gençlerin bu "tanımlama" ve "tanimlanmış olanı bozma/değiştirme" fikirlerini..
çok beğendiğini..
anlattı..
sabahımı aydınlattı..
endişeden arındırdı..
sesi belki saksıdaki taflanların şarkısı kadar güçlüydü..
ama ben duydum..
ve bu sefer pas geçmeyeyim..
sizi de haberdar edeyim dedim...
Bir de haber var paylaşmam gereken..
Gerekcem net.. karanlığı despotizmi destekleyenlerin çok cahil olduklarından..
Her seçim sonrası.. çok cahiller analizi yapmaktan..
Üstten konuşan çok biliş analizlerden.. cehaletin baskıyı kabullendirici etkisini kabul etsem de çok sıkılan biriyim..
Felaketlerden sonra gelen ama onlar da veya peki sen şuna tepkı verdin mi önerge ve sorgulamarından da..
Bize gereken bilgi ve empati..
Ne yapabilirimin minik bir cevabıni buldum..
Ve insanların kapısını çalıp çok cahilsin seni eğitmeye geldim diyemeyeceğimize göre..
Okuma alışkanlığı olmadıgına inandığımiz..
Ya da maddi durumu kitap almaya elverişli olmayan ailelerin çocuklarından başlamamız gerektiğine inandim..
Onları değiştirmek değil amacım..
Onların gören gözünü açmak.. empatisini arttırmak..
Bunlar olunca zaten iyiyi doğruyu goreceklerini biliyorum..
Küçük dünyevı çıkar hesaplarına düsmeden önceki yaşamlarına değerli dokunuşlar ancak kitaplar aracılığıyla olur..
Masallar ve öyküler..
O zaman ne yapıyoruz..
Yanımında çocuk kitapları taşıyoruz..
Çantada.. torpido gözünde.. iş yerinde çekmecede..
Ve o kitaplarla karşılaştığımız çocuklara dokunuyoruz..
Konuyu yaymak ve birbirimizi motive etmek için..
Bir sayfa açtım..
Oraya bununla ilgili paylaşımları ekleyebiliriz..
Herkese açık..
https://m.facebook.com/CantamizdaCocukKitaplari/
Beklerim.
İşığımızı kesen duvara bir çatlak olun derim..
Bugün kitap vermemin an'ına sevinirsiniz..
Gelecek için minik bir yatirim yapmış olursunuz..

