gene dekora eve taktın demezsen blog..
masalar hakkında yazasım var..
pazar günü inci tulpar'ın şu yazısını okudum..
düşündüm sonra..
benim icin masa deyince akla gelen tek bir masa var..
köşeleri hafif yuvarlatılmış dikdörtgen bir masa..
ayakları da öyle dikdörtgen ama dışa gelen kısmı yuvarlatılmış..
saime hanım keskin sevmez..
altından onun çıkacağını bilmiştin değil mi sadık okur..
üzerine masanın tablasının oturduğu kısma ne deniyorsa iste..
orda iki çekmece var..
birinde çatal bıçaklar diğerinde sofra örtüleri peçeteler durur..
bacaklar ve o gövde kısmı Koyu renkte cilalanmış.
tabla daha açık renkte..
üzerinde yemek yenilen..
dikiş dikilen.. nakış işlenen.. ders çalışılan.. suluboya resim yapılan..
cumartesi günleri kek çırpılan bir masa..
meşgul.. yaşayan bir masa..
bir çok siyah beyaz resimde..
çocukluğumun tanığı..
saime hanımın oğlu bir aile krizinde yumruğu atınca kırılıvermişti ortası..
meğer tablanın etrafı masif..
ortası kontrplak imiş..
hayat gibi..
karakter gibi..
zoru görmeden aslını göstermez imis..
cemal bey saime hanım'a sormadan bir yemek takımı alıvermiş..
günün birinde..
daha önce koltuk takımı alıp da saime hanımın çok sevdiği..
kelebek koltuk dediği koltukları da..
yandaki apartmanın kapıcısı Ali'ye vermişliği vardı cemal bey'in..
saime hanım ve ben okulda iken..
Ali genç.. Ali yeni evli.. Ali çok efendi çocuk..
ama saime hanım.. eve gelip de..
koltuklarını göremeyince
cemal!! demişti nasıl yaparsın?
cemal bey eşyadan azade ruh..
eski sevmez..
bu da gitmiş deyip saime hanım'ın 'gençliğini' atıverir kolayca..
'iste o zaman geri!.'
diye rest çekmişti..
hiç pişmanlık göstermeden..
ama dersini öğrenmiş olsa gerek
yeni yemek takımın yerleştirmişti..
ama eski masayı atmamıştı..
saime hanım yeni masanın keskin köşelerini
hiç sevmemişti
büfe ve sandalyelerde yuvarlatılmıştı köşeler..
'bu masa bu büfenin takımı değil' derdi..
ne zaman biri masa dese..
yeni masanın yerleşmesine tanıklığım var.. ucundan..
üzerinde ki ince çizikleri gidermek için..
tebeşir mi ponza taşı mı artık bilemem..
iki beyaz taşı birbirine sürtüp..
dökülen un gibi şeyi..
arka cebinden çıkardığı bir bezle..
dairesel silmişti getirenlerden biri..
keskin kartal bakışlarımın altında..
saime hanım sevmeyince
vazifeten sevmezdim ben de..
sevmedim yeni masayı..
hiç sevmem keskin köşeleri..
çb ile çıkıyor olsak gerek daha..
o masanın üzerini yaptırıp..
nasıl becerdiysek..
serçe'nin üzerine.. arkasına.. bir yerine yükleyip.. getirmiştik saime hanımlara..
bir ucundan o..
diğerinden ben.. taşımıştık..
saime hanımın fırtına rengi gözlerinde..
altın pırıltılar..
hayat öyle geçecek sanmıştım..
sorunları başkaları çıkaracak ..
biz de bir ucundan birimiz bir uçtan diğerimiz tutup..
çözeceğiz el birliği ile sanmıştım..
sorunları doğrudan kendimizin çıkaracağı hiç aklıma gelmemişti ne yalan söyleyim..
mutlu çığırtkan değil
sessiz ve gözlemci bir çocuktum ben..
masamız da etrafında sevgi olsa da.. çok konuşma olmayan bir masa..
saime hanım'ın oğlu yatılı okulda..
bir köşesi boş bir masa..
sonradan öğrendim gürültülü konuşmaların..
kocaman kahkahaların insanları endişesizleştirdiğini..
susanların sorunu var sanılarak sürekli yoklandığını..
sonradan görülen lüzum üzerine geldi kahkahalarım..
kelebek koltuklar ve benzerleri gibi gözlemlerim nedeniyle..
evden çöpü bile atarken sorar onay alırım ben..
bak mesela masam da yolcu
yaşamı ve yemek masasını küçültüyorum..
kitaplığı büyütmek niyetim..
ne büyük kitaplığın var değil..
'kütüphanenizde ne çok koltuk var'
densin istiyorum ..
masa değil zaman makinesiymiş..
inci tulpar'in yazdığı..
beni yaprak desenli kapri pantolonlara..
sessiz yemek sofralarına..
keten hırka giyilen yazlara
tepebaşından mobilya alınan zamanlara taşıdı..
posted from Bloggeroid
2 yorum :
Ben seni geçen gün evden yolladığın çestırfildlerinde aklı kalmış bi kadınım. Keşke duyaydım keşke bileydim..
"hayat gibi..
karakter gibi..
zoru görmeden aslını göstermez imis.." dediğin yerde durdum biraz.
Gerisini de okumadım izledim yine. 8)
Yorum Gönder