“Düşünce –hak ettiğinden daha gurur verici bir addı bu- oltasının ipini nehre sarkıtmıştı. İp, yansımaların ve otların arasında dakikalarca oraya buraya salındı, sularla birlikte yükselip alçaldı, sonunda- bilirsiniz hani, hafifçe gerilir- oltanın ucunda aniden bir düşünce yığıldı. Dikkatle çekip aldım onu ve özenle yere serdim. Heyhat çimenlerin üzerine serildiğinde bu düşüncem ne kadar da küçük ne kadar da önemsiz göründü.” Kendine Ait Bir Oda , Virginia Woolf , 2012
Gözüm yeni açılıyordu hayata, Duygu Asena, Kadının Adı Yok isimli kitabını yeni yazmıştı. Ben zorunlu hizmetten yeni dönmüştüm. Feminizm korkulan bir canavardı -gerçi hala adı pek soğuk gelir nedense-. Annem de korkardı, neden korktuğunu bilmeden. Kendisi akıllı, eğitimli ve özgür ruhlu bir kadın olarak yaşayan annemin bu anlaşılmaz korkusu –düşünüyorum da belki de onun tedirginliği feminizme karşı değil, benim feminist olmama karşı da olabilir gibi geliyor şimdilerde-, benimse kısıtlamalara önyargılara ve haksızlıklara karşı olan korkum nedeniyle, bu konuda aramızda bir soğuk savaş sürmekte idi.
Ne yazarını, ne de içeriğini bilmeden edindiğim incecik kitabın -konuşma metninin-, ilk sayfasını okumaya başladığımda, annem mutfakta akşam yemeği hazırlıyordu. Birkaç sayfadan sonra, kitabımı kaptığım gibi onun yanına gittim. O yemek hazırlarken, yüksek sesle okudum konuşmayı. Hiç karşı çıkmadan dinledi. Mutfaktan çıkıp, masaya geçtiğimizde artık anlaşma imzalamıştık aramızda.
Kitap hala kitaplığımda, özel bir yeri var. Elden ele geçirmek istediğim ama kimseye veremediğim bir kitap. Benden kitap önerisi isteyen herkese tavsiye ettiğim bir kitap, rasyonel düşüncenin, kendi öz değerini fark etmenin önemli bir anahtar kitabı, üstelik oldukça eğlenceli, alaycı bir dille yazılmış; ne çok akıl veriyor, ne de çok ciddi ve öğretici bir tarza sahip.
Kitaplığımın rafındaki kitap, AFA yayınlarının kadın serisinden basılmış, kapağında 3. baskı yazıyor, içinde ise gözden geçirilmiş 2. baskı , çeviriyi Suğra Öncü yapmış. Yaprakları sararmış, sayfaları incecik.
Kırmızı Kedi yayınevi bu yıl mart ayında yeniden yayınladı kitabı, çağdaş klasikler serisinden; çeviriyi bu kez İlknur Özdemir yapmış. Onu da aldım, bu yazıyı hazırlamadan önce paralel okuma da yaptım; okurken, kıyaslarken, biraz kendi çalışma odamda idim, biraz annemin mutfağında.
Ben bir kitap eleştirmeni değil de bir yazın aşığı , kitap tutkunu olarak, bu fırsatı değerlendirdim.
İki kitabı birbirine tanıştırdım. Bazen yıllar öncesinden gelen kitabın satırlarında daha yeni türkçe sözcükleri yakaladım, hoşlandım. Bazen de yeni çeviride daha hoş, daha uygun sözcük seçimleri yakaladım, ondan da hoşlandım. Yazarın yaşam öyküsünü bir kez daha irdeledim. Fotoğraflarındaki o hüzün veren narinliğe daldım.
Kırmızı Kedi yayınevi kapağa turuncu zemin üzerine Virginia Woolf’un 1902 yılında George Charles Beresford’un çektiği bir portresini koymuş, yazarın yirmi yaşındaki halinin zerafeti ve kırılganlığını yansıtan bir fotoğraf. Kitabın vintage bir görüntüsü, sade bir tasarımı var, iç kapakların da kapak gibi turuncu olması, arasına yerleştirilen ayracı ile, ayrıntılarına özenilerek hazırlandığı belli oluyor. Harflerin büyüklüğünü, kağıtın kalitesini çok beğendim.
İlk sayfaya hem yazarın hem de çevirmenin kısa özgeçmişi basılmış. Ben bu yeni uygulamayı çok beğeniyorum, geçmişte çevirmenin kimliği göze çarpmaz, özellikle aranmazsa, bulunamazdı.
Arka kapağındaki tanıtım yazısı;
"Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır," diyen Virginia Woolf`un sesi, aradan geçen sekseni aşkın yıla rağmen gücünü ve etkinliğini koruyor.” diye son buluyor.
25 yıl öncesinden seslenen AFA yayınlarının kapağı da sade, ancak modern; beyaz fon üzerinde, fıstık yeşili “kendine ait bir oda” başlığı mor renkteki virginia ile woolf’un arasına yerleştirilmiş.
Arka kapak fıstık yeşili,
“ve Virginia Woolf şöyle sesleniyor kadınlara: ”Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” diye sonlanıyor tanıtım özeti.
1882 doğumlu Virginia Woolf’un, modern edebiyata geçiş yolundaki en önemli yazarlardan olduğu kabul ediliyor. 1900’lerin başında romanlar, karakterlerinin ve çevrelerinin ayrıntılı betimlemelerine ağırlık veren ve kurgusu önceden belirlenmiş bir yazı tarzına sahip. Virginia Woolf ise eserlerini dış olaylar ve romanın diğer kişilerinden çok, kahramanların kendi iç dünyalarındaki fikir ve zaman akışına, anılara ve farkındalıklara dayalı olarak kurguluyor. O, gerçekçi ingiliz romancıların konulara yüzeysel yaklaştığını, bu nedenle diyalogların tek düzeyli ve öyküsel olduğunu, oysa derine inebilmek için kahramanların duygu durumlarının da yansıtılması gerektiğine inanıyor. Yaşamın ayrıntılarıyla ele alınması, iç monologların ve farkedilenlerin de altının çizilerek verilmesi gerektiğine inanıyor…"bilinç akışı" onun başlattığı bir tarz.
Yazarın ilk eseri “The Voyage Out” 1912’de biten, düzeltmeleri üç yıl süren ve ancak 1915’de basılan bu roman, yenilikçi anlatı tarzı ile daha sonraki eserlerinin ilk belirtilerini taşır ve bir çığır açar. Sonrasında öyküler romanlar ve makaleler peşpeşe gelir. Bunlar arasında benim en sevdiklerim Deniz Feneri ve Mrs Dalloway’dir.1929’da Kendine Ait Bir Oda basılır. Elliden fazla dile çevrilmiş eserleri, Onu çevirenler arasında Jorge Louis Borges ve Marguerite Yourcenar gibi tanınmış yazarlar var. Başarılı ve verimli yazar, 1941 yılında içine girdiği bunalım sonunda kendi yaşamına son verir.
“Yeniden çıldırdığıma eminim, o berbat zamanlara bir kez daha dayanamayız. Ve bu kez düzelemeyeceğim, sesler duymaya başladım” yazılı bir not bırakır. Kenarına oturup fikirlere olta salladığı nehir gibi bir nehire, bir daha çıkmamak üzere dalar.
Yazar hakkında takip ettiğim bir blog var(1). Burada yazardan ya da eserlerinden söz eden, gönderme yapan ya da alıntı yapan basılı yayınların taramalarına da yer veriliyor. Sadece 2012 Mayıs ayının ilk onbeş gününde tam 76 ayrı haberde Virginia Woolf’dan söz edilmiş. Başka yazarları bilmem ama 72 yıl önce hayatını kaybetmiş biri için bence bu çok etkileyici bir sayı.(2)
Yine kitabın arka sayfasında açıklandığı gibi “Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf`un 1928 yılında kapılarını kadınlara yeni yeni açmakta olan Cambridge Üniversitesi`ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşması üzerine şekillenmiştir. İngiltere`de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmelerinden bir yıl sonra yayımlanan kitap o tarihten günümüze feminizm tartışmalarının locus classicus`u olageldi. Jane Austen ve Charlotte Brontë`den, kadınların niçin bir Savaş ve Barış yazamadıklarına; Shakespeare`in hayali kız kardeşinden bugün de tartışılmaya devam eden kadının yoksulluğu ve namusu başlıklarına, hatta yaratıcılığın doğasına kadar uzanan geniş bir yelpazede kalemini özgürce oynatan Woolf, kadınlara edebiyat alanında bir çıkış yolu gösteriyor.”
Kendine Ait Bir Oda’nın yeri de etkisi de gerçekten ayrıdır, bence sadece edebiyat ve kadın değil, yaşam ve insan hakkında çok önemli noktalara işaret etmektedir.Başlığı bir kavrama dönüştüğünden, bu başlığa gönderme yapan dekorasyon kitabından, edebiyat dergisine, kitapçı dükkanından şarkı sözüne, çocuk kitabına kadar uzanan geniş bir yelpaze var. Benim kitaplığımda da bu tür bir kaç eser bulunuyor.
Virginia Woolf, yumuşaklığı ve kararlılığı, azmi ve o güne dek söylenmeyenleri dile getirmecesareti ile,yaşam öyküsündeki dramatik olaylara rağmen neşeli bir anlatım diline sahip, özel bir kadın. Bence Virginia Woolf; kitapları, okumayı, sözcüklerin güzelliğini ve gücünü seven herkesin okuması gereken bir yazar. “Kendine Ait Bir Oda” ise kendine saygı duyan, hayata karşı sağlam durmayı bilen herkesin okuması gereken bir kitap.
Yazının başında yer verdiğim paragrafın yıllar öncesinden kardeşini de yazının sonuna eklemek istedim “Hakettiğinden daha onurlu bir sözcükle adlandırdığım aklım, oltasını nehire sallandırmıştı. Dakikalar birbiri ardından gelip geçtikçe, o da yansımaların ve oltaların arasında, kendini sulara bırakmış bir batıyor, bir çıkıyor, bir o yana, bir bu yana sallanıyordu, ta ki -o tür zorlanmayı siz de bilirsiniz- sonunda ucuna bir düşünce takılana dek : ve sonra ip sakınımlı biçimde yukarı çekilip yakalananlar özenle yere seriliyor. Yazık, çimenlerin üzerine yatırılınca düşüncem ne denli önemsiz, ne denli basit görünüyordu.” Kendine Ait Bir Oda , Virginia Woolf 1987
Virginia Woolf’un ve Kendine Ait Bir Odanın kitaplığınızın raflarında bir yeri olmasını ve günlerinizin kitapla ve keyifle geçmesini dilerim…
3 yorum :
Yoğun bir iş günündeyim ama mesajı gördüğümden beri aklımdan çıkmıyordu burası. İsabet de olmuş. Artık o'nu sizinle anacağım sanırım sayenizde merkakım,alakam,beğinim iyice arttı.
Deniz Feneri ilk sırada.
Teşekkürler
Yazılarınızı her okuduğumda, sonrasında kelimeleri düşünür buluyorum. Çünkü kelimeleri çok güzel kullanıyorsunuz.
Ve çok geç tanışmış biri olarak; Virgina Woolf hayranıyım. Kendimi çok yakın bulduğum yazarlardan. İlk "Kendine Ait Bir Oda" yı okumuş ve ne çok cümlesine katılmıştım. Kadının kendine ait bir alanının olması önemli; mutfak dışında....
Daha çok yazmanız dileğiyle ����
Yorum Gönder