23 Ağustos 2013 Cuma

dostoyevski.. olsa.. canıtınsız kedili sıcak renkli sesli canlı olsa.....

dostoyevski ile ben aynı çipden faydalanmışız.. diyeceğim..
yalan olacak ..
biraz sorunlu biriymiş değil mi o.. özel yaşamında..
o zaman dostoyevski sanki benim için söylemiş diyeyim.. “yeryüzünde olan herşeyden sorumlusun” dediğinde..

bu gerçekten ağır bir yüktür..
bildikçe yorulursun..
kolun kanadın düşer..

çok uzaktaki bile .. içini kanatabilirken..
yakınındaki sorunlar daha da ağır gelir..
yorar.. bitirir..
gidenler senden bir parça götürür zaten..
ama fütursuzlukları daha da büyütür senden koparılanı.. kanatır hem..
duranlar uz durmaz.. şap basar acına.. büyür acın .. sen olur..

yoruldum da.. kızgınım da.. korkuyorum da..
ve üstüne.. erişkin olma hakkımı kullanmak istiyorum bu sefer..
iyileşmek için hiç bir şey yapmak istemiyorum..
inime saklandım..
ama yalanmıyorum da..
yalanmayacağım işte..
kapıyı da koca bi taşla kapadım parolayı söylemeden kimseyi almıyorum içeri..
diren-acı diren-sıkıntı..

almıyorum içeri .. zira insanoğlunun teselli edesi..
tavsiye veresi hep dilinin ucunda..
iğne ve çuvaldız.. salkım ve talkın.. hepsinden sıkıldım..
niyet iyi.. ama bende ne niyet ne istek..
taşıma istekle niyet dönmez..

tek kaldırabildiğim..
“geçecek” denmesi..
ona da cevabım belli..
“evet ama delmeden geçmiyor işte..”

ama çıkmalısın diyorlar..
kendi kendine bunalırsın.. hep düşünürsen bulanırsın..
kim düşünüyor ki..
üstüste iki film.. aralara daimi kitap eklediğinde..
bal gibi de düşünmüyorsun işte..
hem dışarı çık açılırsın da neyin nesi..

yan masada biri telefonda konuşacak sinirleceğim..
biri ıvır zıvır derdinden söz edecek birine..
sinirleneceğim..

daimi sarkazm halindeyim..

aşk sevgi annelik eşlik durumu statü.. etik değer ahlak ..
kim neye dokunsa.. “haha”.. cevabındayım..

dolayısıyla..
iyileşmek için olmasa da ..
oyalanmak adına..
yazasım var..

başka bir yaşam hayallesem..
çok mu emanet durur ki üzerimde..
arada yazarım hani..
kadın uyandı ve bir güne başladı yazıları..
bugün işte..
o duygudurumdayım..

mesela ben..
bu sabah sıcacık renklerde bir kırkyama örtünün altında uyansaydım..
kırkyama babaannemden kalmış olsaydı.. babaannem beni çok sevmiş.. bu örtü atalet kızıma demiş olsaydı..
renkleri kırmızılı turunculu .. mavili yeşilli..sonbahar ve ilkbahar renklerini.. hem de.. yazın çılgın kahkalaı renklerini uyum içinde birleştirmiş olsa.. uyumsuzların bütünlüğü içinde parlasaydı..
şal desenleri.. pıtırcık desenlere birleşmiş olsa..
her parça başka şekilde olsa..
kimini üzerinden ince ince nakışlamış olsalardı..
bir deli kırkyama olsaydı benim gibi..
bu kırkyama işlenirken o zamanlar..
ben de oralarda yerde.. bez bebeğimle  oynuyormuş....
ya da okuyormuş olsaymışım sobanın dibinde..
o yüzden bu kırkyama bana..
nesil nesil ailemin kadınlarının gücünü dinginliğini..
işbilirliğini..
sanatkarlığını anımsatıyor olsaymış..
bedenimi değil de..
ruhumu da sarmalıyor olsaymış..

kalksaydım sonra.. ince patiskadan pijamamla..
gözümü ovuştura.. saçımı düzelte..
mutfağa girseydim sonra..
kır mutfağı olsaydı girdiğim.. mütevazı.. renkli basit..
tabaklar takım değil tekeş olsaydı.. ama hepsinde parlak desenler olsaydı..
tabaklar beton tezgahın üzerinde asılı ahşap rafa dizilmiş olsaydı..
adını anımsıyor olsaydım o rafın hani alttan üste genişleyen .. önünde tabak tutucu ince bir çıtası olan rafın..
arada mavi kenarlı beyaz emaye çukur kaplar apak patlasaydı..
kahve için mavi emaye çaydanlığın altını yaksaydım..
çakmak taşlı bir çakmakla..
mavi mavi kıvılcımlansaydı.. ateşi yakmadan önce.. çakmak..
kedim ayaklarıma dolansaydı..
bacaklarıma sürtünseydi..
teneke kutudan mamasını alsaydım..
o yerken yanında diz çökmüş kalakalsaydım öyle..
başını sevseydim..
ayaklarım üşüseydi..
kocaman keçe terliklerim olsa da giyseydim..
üzerime bir hırka taksam..
hırka bana büyük gelseydi..
su kaynayınca kahvemi kupamla alsam ..
yaşam alanına yollansaydım..
kocaman bir camı olsaydı penceremin..
evimin kocaman bir gözü olsaydı.. yemyeşil..
ağaçların arasından güneş sızsaydı tül tül..
pencerenin tam önünde kocaman ahşap bir masam olsaydı..
cilası bozulmuş sarışın bir ahşap.. üzerinde mürekkep lekeleri kalem boya izleri olsaydı..
çok yaşamış çok sevilmiş olsaydı..
üzeri karmakarışık olsaydı..
kalemler boyalar resim defteri kitap yığınlarıyla dolu olsaydı..
en önde bir gün önceden kalma çizimlerim dursa..
yanlamasına itilmiş.. bir daktilom olsaydı.. kenarda..
zeytin yeşili olsaydı daktilom.. tıkır tıkır etsey ben bastıkça harfler dökülseydi..
hayallerim.. düşlerim isteklerim birer birer dizilseydi..
saman kağıdı olsaydı daktiloda takılı duran.. arasında karbon kağıdı..
onun altında pölür kağıdı.. pembe..
kurutma kağıtları.. dolmakalemler hokkalar.. yayılmış olsaydı..
sarı defterin kenarından araya sıkışmış bir kurşun kalemin ucu görünseydi..
bir kare sandalye halısı olsaydı alaca.. oturma yerinde tahta iskemlenin..
bir dizimi altıma alıp diğerini dikip.. tüneseydim sandalyeme..
çizimlere baksam..
sandalyenin yanında duran kocaman bir sepet olsa..
içinde rengarenk yumaklar kocaman tombul şişler dursaydı.
masanın üzerinden bir yuvarlacık deniz taşı.. kağıt ağırlığı olsa..
bir kocaman deniz kabuğu.. olsaydı denizden esinti niyetine..
ince sırça yaldızlı beşbenzemez kesme bardaklarda..
deniz kenarından toplanmış kumlanmış yeşil beyaz kahverengi camlar dursaydı..
çınar yaprakları.. meşe palamutları.. ve kara çalı tohumları..
rengarenk  sonbaharı dağ havasını taşısaydılar..

kırmızı göğüslü bir kuş gelse pencereye astığım kuş yemliğine tünese..
kedim onu izlemeye koşsaydı..
kahraman avcı pozlarına girse..
poposunu havaya dikip.. sinseydi..
ben gülseydim..
kedi korksaydı..
kuş korkmasaydı..

güneş buluta girse..
ben soba yakma zamanı geliyor mu diye düşünseydim..
önümde uzanan günde sadece renkler ve hafif sesler olsaydı..
şarap kırmızısı.. kitap sayfalarının hışırtısı..
erik moru.. kahve fincanında kaşığın şıngırtısı..
filizi yeşil.. kuşun cıvıltısı..
safran sarı kedimin mırıltısı..
boncuk mavi .. kalemin kağıt üzerindeki sesi..
fuşya.. daktilonun tıkırtısı..
yaban mersini mavisi.. terliğimin fışırtısı..

berkin uyansa böyle bir günde..
ali ismail dayak yememiş olsa..
ethem.. evinde çocuklarıyla oynuyor olsa..
medeni kendi kitabevinin raflarını dolduruyor olsa gelen kitaplarla..
abdocan annesine şımarsa ..açma börek istese..
mehmet üzerinin tozunu silkeleyip kalkıverse..
lobna şarkı söylemeye yeniden başlasa..

tüm çocuklar ve anneler huzurlu olsa..
o pencerenin önünden hiç kalkmasam..



Image Hosted by ImageShack.us

4 yorum :

Leylak Dalı dedi ki...

Of Atalet of!
Ne diyeyim bilemedim...

"bi" dedi ki...

terek.
o mutfaktaki raf.
of Ataletim, sen ordaydın da, galiba ben de arkandan kalkıp geldim mutfağa. o derece.
mavi emaye çaydanlıkta çay da demlesek mi? altını kapatmayalım, kaynasın, mutfak penceresi buharlansın.

Çiğdem dedi ki...

How To Make An American Quilt

Çalışıyor mu bakmadım ama şu linkte

http://www.movie4k.to/How-To-Make-An-American-Quilt-watch-movie-803848.html

ve yine tercümansın duygularıma..

Selgin GB dedi ki...

üzerinde kırk yamayla uyuyakalmış, tasasız ve kederden uzak bir kız çocuğuydun, sonra uyandın, mutfaktı, odaydı derken yavaştan büyüdün...ve aldın yine tüm hüzünleri üzerine...
Eh, be Atalet! iş mi senin bu yaptığın? Nedir bu gözlerimin dolmasına sebep, harfleri ekranımda karıştıran?
Ölenler öldü, yasını tutan annelerinin yüreğinin ateşi artık bir kor öz oldu çöreklendi içlerine.
Ama ben en çok Berkin'e ve Lobna'ya üzülüyorum. Çünkü hepsi sanki bu ikisinin bedeninde ruhları hapsoldu kaldı.
Off... ya...

Follow my blog with Bloglovin