9 Ocak 2013 Çarşamba

bugün bir yazı yazdım sürç-i lisan ettiysem affolsun gitsin canıtının kanadına takılıp..

hiç bilmediğim bir mecraya çekildim..
çekirdeğin okul seçimi nedeniyle..
huyu suyu bana hiç benzemeyen kızımla hep yabancı sularda yelken açar gibiyim zaten..
sayesinde ne çok şey öğrenmem.. düşünmem gerekiyor..
onun bana çok farklı bir bakış açısını öğrettiği kesin..
benim onun bakış açılarını yeni baştan ele alıp biraz şekillendirip.. 
yuvarlayıp zımparalayıp ona geri kabullendirmem gerekiyor bebekliğinden beri..

şimdi de.. geleceğiyle ilgili düşünmem gerekenler var..
hatta nerdeyse bir not defteri edinip saklamalıyım aklıma gelenleri onun yaprakları arasına..
zira şimdilik her dile getirdiğimde.. 
o zaten biliyor ve zaten beğenmiyor veya gereksiz görüyor..

sanat okuyor.. müzik okuyor.. dramaya kaymayı düşünüyor.. 
sahne dekor kostüm ve koreografisiyle de ilgileniyor..
iyi bir gözü var tasarlıyor hayalliyor.. 
ama bunu yaparken başka şeye kayıveriyor ilgisi..hiç bir şeye tutunmuyor..
bazen kaygılanıyor "ben ne olacağım ilerde" diye..
yurt dışı akademilerini "asla".. 
diye reddediyor.. 
"hergün iskender yemediğim yerde yaşayamam" diyor..
öte yandan buradaki eğitimin gerektirdiği mazoist tempoya da uyası yok onu da beyan ediyor..
arada babasından kalabilecek maaşla geçinip gitmeye.. arada evde piyano dersi vermeye karar veriyor..
o kaygılanıyor da ben nefes nefeseyim.. 

uzaktan bakınca.. tam bir yaşam düzenleyici..
öyle hızlı gözlemleri ve tam da gereken noktaya parmak basışları var ki..
hayrete düşürüyor..
ben buldum aslında ona göre işi.. imaj meykır olması laım..
ne olmak istiyorsun soracak.. seni alıp analiz edecek.. 
sonra saç baş gardrop beden dili yeme içme danışmanlığı.. 
seni yeniden yaratacak.. 
bunu ona söylemiyorum ama..
ilerde sanatı profesyonelce yapası olmazsa.. 
bence böyle bir alana kayabilir..

artık sadece bir şeyi iyi yapmak yeterli değil çünkü..
iyi yaptığın şeyi iyi pazarlaman da önemli.. 
pozitif yaklaşımla bakarsak.. 
ambalaj en az içerik kadar önemli.. ki çoğu zaman daha önemli..
ye kürküm dünyası.. dostunu söyle bana dünyasındayız artık..

hatta pazarlamayla geçireceğin zaman büyük ihtimalle ürettiğine ayırdığından daha fazla olmalı.. 
blog yazılarından çok blog dizaynları önem kazanıyor bakın sağa sola.. 
üstelik blog para kaynağı bile değilken..

firmalar kurumlar mekanlar ve sonunda sanatçılar artık bunu yapıyor.. 
konseptin olacak.. ona uyacaksın.. imajın konseptine uyacak..
elif şafak mesela.. bu konuda bir deha..

onun ilk okuduğum kitabı bit palastı..
blogda bir kaç kez bahsettim aslında.. 
bit palasın tadı damağımda kalmıştı.. 
 o zaman yazı kursuna gitmemiş farklı okuma becerisi kazanmamıştım..
konu güzeldi.. 
kişiler ilginçti.. örgü de iyi kurulmuştu..
yer istanbuldu. 
sayfaların arasından inceden nostalji kokusu sızıyordu..
bana yeterdi..
yalana yalana kapadım kapağı.. 
yazar tanıtımını yani arka kapağı sonra okudum..

arka kapakları pek okumam.. 
beni ilgilendirmez.. yönlendirmez.. 
kitabı beğenirsem okurum arka kapağı..
bu yazarı hiç tanımıyordum.. 
kitabın başını arka kapağını kurcaladım bilgi bulmak için.. 
ve  yazarın eğitimini.. 
bir önceki eserinin adını ayrıca  sosyoloji tezinin konusunu gördüm..

o aralar selahattin duman da.. 
" yabancı antropologlar gelip yeşilköy pazarında türk kadınını incelese..
 "türk kadını boya sarışını ve mavi lens gözlüdür" diye sonuç çıkarırlar.." 
yazmıştı köşesinde..
katılarak gülmüş ve kesinlikle katılmıştım bu görüşe..

yani kadınların şekil şemaillerini toplamaya başladıkları yıllardı.. 
ama bu toplama hep aynı yön ve şekilde yapılıyordu.. 
açık renk lens.. sarı uzun saçlar.. frenç manikür.. aynı kalıptan çıkmış rinoplastiler.. 
o günlerin iyi günlerimiz olduğunu bilemiyorduk.. 
bu kadarı bile endişe verici idi..
botoks daha hala felc edip öldüren bir zehir olarak duruyordu farmakoloji kitaplarında..
kollajen ise.. kıkırdakta bir yapıtaşı idi..
ama kadınların giderek birbirine benzemeye başladığı zamanlara gelip çatmıştık..

kişilerin içlerine değil dışlarına yatırım yapmalarıyla ilgili söylenmelere başlamıştık o zamanlar yeni yeni..
ve elif şafağın tez konusunu gördü gözlerim o kitabın önünde. arka kapağında bir yerde..
"Türk Modernleşmesinin Kadın Prototipleri ve Marjinaliteye Tahammül Sınırları"
maden bulmuş gibi oldum.. 
kızkardeş bulmuş gibi oldum..daha ne olsundu.. 
ben bu tezi okumak istiyorum diye yırttım kendimi.. 
aslında hala istiyorum..
şimdilerde içeriğin benim sandığım gibi olduğunu sanmasam da..

bitpalasın arkasında.. 
bir önceki kitabı pinhandan bahsediyordu.. 
hemen edindim.. geriye dönük eksik tamamalamayı severim bir yazarı keşfettiğimde..
"pinhanın konusu ne?" desen anımsayamam blog.. 
bitpalas kadar etkilemedi beni
 ve arkasından çıkan şehrin aynaları da..
 ilginçti.. murathan mungan kokuyordu.. ama "bayıldım" kategorisinde değildi..
sahibine bağışlasın kategorisindeydi..

siyah süt çıktığında.. 
açıkçası aldım ve okumadım üç sayfadan fazla.. 
hala duruyor kenarda..
doğum sonu depresyonunun ucundan geçen ve depresyonun beş halinden de hazzetmeyen biri olarak..
anne olmak kadar sıradan ve fizyolojik bişeyin bunca abartılmasını da anlamadığımdan.. 
yani "annelik incitmeden boğmadan koşulsuz sevmektir" ana kuralı dışında.. 
esas.. çocuğunun arkasında durma zamanı gelince başlar bence..
yoksa "doğur doyur gaz çıkar emzir gezdir" döneminde bi numarası yoktur. diyen biri olarak.. 
ilgimi çekemedi..
.
derken baba ve piç geldi.. 
onu da çok sevmedim..
konuyu da işlenme tarzını da.. 
derken bi soğudum zaten..

aşk'ı inat ettim okumadım.. ahmet ümit'in mevlanalı kitabını okumuştum.
her önerene de benim yıllık mevlana şems kotam doldu ıyyyyy diye cevap verdim..

sonra bir gün bir kitaba rasladım.. 
özlü bulunan sözlerini derlemiş toplamıştı yazar..
güzel bir aforizmalar epigramlar el kitabı oluşturmuştu.
gugl'anımda var.. "mark twain quote" .. "flower quote"yazıyorsun çıkıyor bi kaç site..
içinde ünlü ünsüz aforizmaların yer aldığı binlerce kayıt..
bu da o quote sitelerinin .. quote söyleyicisi tarafından kağıda aktarılmışıydı..
"bu kadın akıllı" dedim o gün yanımda olan arkadaşıma..
"bu oyunu doğru oynuyor"..

ama ben artık o bitpalastaki incelikli kadını bulamaz olmuştum ortalıkta.. 
derken..
bir kitabı çıktı.. 
böyle beyin uçuşmaları yapmış.. 
not defterine yazmış..
kapı önü merdivenlerde oturan çocuk.. 
yoldaki yaşlı.. 
kafedeki yakışıklı anne anneden kalan fincan 
(sallıyorum örnekleri.. sadece kapıdaki çocuk doğru yanılmıyorsam)..
gözünün değdiği fotografik anları kaleme almış..
hani edebiyat dersinde kompozisyon yazar gibi kısa kısa konulu yazılar.
güzeldi kadınsıydı duygulu ve duyarlıydı..
sevinip blogda duyurmuştum hatta..

ama sonradan aslında bunun fotoğrafa bakıp altına yazı yazmaktan farkı yok.. 
o kapı önündekini kendi gözüyle görmemiş o çocuğu hiç farketmemiş de olabilir.. 
farkedenin karesine sesi vermiş olabilir.. 
 sakın ha .. öyle yapmış demiyorum..
 ama elle tutulur gözle görülür değil o duyarlık.. isyansız.. boyun büken bir duyarlık.. 
en zedeleyici olanından..
o kenarda sıcak çukulata içerken.. 
sen gidip kendini tüm sosyal derneklere barış gücüne filan kaydolmuş bulursun.. 
onun yansıttığı incinebilirlik etkisi sonucunda..

derken hemen arkasından yeni kitabı geldi..
kapağında kendisini fotoğrafıyla yayınladı..
bu arada feysbuk geldi.. twittır geldi..
acaip güzel kullanıyor..
iskenderin kapağında sizi bir sürpriz bekliyor diye seslendi twittırdan.. 
bakalım farkedebilecek misiniz..
baktım koşarak kapağa bir kızsı oğlan ..
ne ki bu dedim.. 
derken gazetede söyleşi.. 
neden kendisi kendi kapağında poz verdi konulu..

sonra.. mil'li kart reklamında.. 
benim en sevdiğim şeyleri yaptı.. 
yolculuk etti.. kahve içti.. kitapçıya gitti.. 
benim favori yazarıma benzer bir görüntü içinde..  
benim en sevdiğim şapkayı takıp.. en sevdiğim mantoyu giyip.. 

aksini iddia edemeyeceğimiz bir tarafı var..
bu kadın akıllı bir kadın ve kendini çok iyi pazarlıyor..

güzel bir kadın.. ince uzun entelektüel yumuşak bir görüntüsü var..
tam yağmurlu karlı havada izlenecek filmlerin ..
güzel orta avrupa şehirlerinde geçen sakin filmlerin yıldızı olabilir mesela..

dilini yumuşak ve mesafeli tutuyor.. kalemini de..
dinleyici ay pardon okuyucu isteği alıyor.. 
"aşk isimli kitabın kapağı pembe biz onu elimizde taşırsak erkekliğimize halel gelir" 
diyen xylere özel gri kapak tasarlattı..

mesela ben olsam" ezik misiniz" diye terslerdim o tepkiyi verenleri..

nabız tutuyor.. 
şerbet hazırlıyor.. 
nabzını vermek istemeyenin bileğine ip bağlayıp ipi tutuyor.. 
damla öneriyor..
anne olduğunu hissettiriyor ama başımızın etini yemiyor.. 
en iyi anne benim duygusu verip diğer annelerin tüyüne basmıyor.. 
hiç bir kadın kahramanı jan darklık yapmıyor..
o heryerde ama aynı zamanda hiç yok..
ölçülü.. 

kadının dili çok önemlidir biliyor musunuz.. 
bununla ilgili okumalar yapıyorum..kadının kabul edilen dili ile ilgili..
o konuyu  da yazacağım bir ara.. 
ama şu kadarını söyleyeyim.. 
erkekler ve erkeklerin oluşturduğu toplumu baş kaldırmadan sorgulamadan kabullenmiş kadınlar tarafından.. yani toplum büyük çoğunluğu tarafından  duyulmak için.. 
konuşan kadının belirli bir kalıplaşmış dili kullanması gerekiyormuş..

ve elif şafak o dili kullanıyor..
onu hiç öfkeli.. 
dudaklarının kenarı seyirirken.. 
ağzından köpükler saçarken ya da çığlık çığlık gülerken 
ya da bağıra bağıra ağlarken hayalleyemeyiz..
o üzerinde su damlacıkları olan bir camın arkasındaki
 hafif buğulu 
kuğu boyunlu 
narin .. varla yok arası gülümsemeli bir kadındır.. 
bir cheshire kedisidir.. 
hülyalıdır.. 
ne kadınların ayağına basar 
ne erkeklerin apış arasına tekmeyi basar.. 
yazıları da söyledikleri de öyledir..
ölçülüdür..
özenlidir..

ölçüyü aşarken bile belli bir ölçüyü aşmaz.. 
protesto etmez.. 
sinirlenmez.. 
hep makul açıklamaları.. gerekçeleri vardır. .
kudurmaz kudurtur..
onun yaptıkları değil.. 
onu eleştirenler bu nedenle hep daha daha çığrından çıkarak tepinerek verir tepkilerini.. 
sanki işleri güçleri onunla uğraşmakmış 

oysa o orda gümüş kaşıkla yoğurdunu yiyormuş gibi.. 
o yüzden ona laf edenler daha çok eleştiri alırlar..

"kadın güzel çekemiyorsunuz .. "

işte çekirdekle başlayıp
 elif şafakla devam eden bir yazının 
sonunu bağlama noktasına geldik..

ben diyorum ki.. 
çekirdek aynen elif şafağın kendisinin ya da imaj yapımcısının..
 eğer varsa.. 
yaptığı işi yapsın hayatta..

bir hayal kursun birileri.. 
çekirdek de.. 
koreografi tasarlama sosyal iletişim becerisi makjay saç kıyafet seçimi beden dili dersleriyle.. 
o hayali gerçeğe taşısın adım adım..
ne dersiniz..


Image Hosted by ImageShack.us

7 yorum :

lale dedi ki...

seviyom seviyom Çekirdek'i de Elif Şafak'ı da seviyom hehhehe.

En çok 'Araf'ı sevdim ben, bi de saçına benim gibi şekil veremeyişini, imla yanlışlarını sevdim.Ha ille de Elif Şafak diyenlerdenler de değilim. Bugün face'de azıcık Leylak'la yarenlik edeyim dedim ama baktım iş ciddiye biniyo okey oynamaya gittim, zira Elif Şafak'dan daha cazip:))

Bi gün Nazlı bana benim için hayaller kurma,ben çok normal bir yaşam istiyorum dedi de rahatladım kendi işime baktım:))

böle işte ya, bi de kitabımı okurum, belli yazarları takip ederim, bi bakmışın herkesin beğendiğini beğenmiş bi bakmışın milletin yerden yere vurduğunu sırf bi cümlesi için sevmişim...

Hydi gittim ben.
Çook öptüm Ataletim canım benim

zozkum dedi ki...

Sevemedim sevemedim.Bir turlu sevemedim.Ama aciklayamadim da nedenini?Siraladiginiz saptamalarin birazi mevcut sanirim boyle hissetmemde.Kendisinin bir buyuk proje insan olmasindan cok pazarlama stratejilerinde reaksiyonlari tahmin edilebilir denek okur olmak beni rahatsiz etti.Ben beni umursamasin istiyorum biraz.Yazari ,metroda gazetesine caktirmadan yan bakislar attiklarim gibi hayal ediyorum.Daha derinlemesine analiz icin sizi bekleyecegim.
:)

selgin GB dedi ki...

Su yolunda akacak, bu kesin. Sen istediğin kadar yatağını yapmaya çalış, kenarına bentler yap, "aman şurada kayalıklar var, çarparsa canı acır," diye düşün... Gideceği yer neresiyse oraya varacak. Yazgısal olarak değil, doğa kanunu olarak. Fakültenin 2. sınıfında bıraksam da başka bir şey okusam demiştim, dr luk yapmayacağımı bildiğim için. Netice ortada.
Biri satmamış ama gözümün bebeği, diğeri çok satan olmuş ve emek verdiğim iki kitabın kapağında ismi yazan biri olarak, inancım sarsılmaktan öte yok oldu (zaten inandığım çok bir şey de yok ya...) Öğrendiğim çok önemli bir şey var: yedi yy sonra hâlâ hatırlanan, örnek gösterilen, satırlarının arası didiklenen bir edebi eser olacaksa bile yazdığın,bugün eğer profesyonelce pazarlaması yapılmıyorsa muhtemelen kimse onu okumuyor olacak çünkü bir rafta kendine yer bulması zor değil imkânsız.
Hatırlar mısınız, Orhan Pamuk'un Kar'ı için bilboard reklamlarını... Ne çok tu kaka denmişti. Oysa ne kadar hafifmiş dozajı...Orhan Pamuk bile ihtiyaç duyduysa buna ta o zaman, demek ki racon budur. Uymayı reddeden eş dostun merakına hürmet 200-300 satar oturur.
Ay çok uzun oldu. Sorry. Kestim.

carpediem dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
carpediem dedi ki...

yaptığın doğru ataletim,
törpülersin elbette,
canını acıtacak şeylerden korumaya çalışırsın,
elinden gelen artık her neyse.
ama o yine istediğini yapacaktır,uzaktan gözlemci olmak,yolundaki taşları kaldırmak,bütün yaptığımız annelik içgüdüsüyle,
o hep diyecek bırak canım acısın,ben dilediğimi yapayım ve yapacak...

yıllar önce öğrendiğim bir söz var,düstur edinmeye çalıştığım.''anne baba olmanın en zor yanı, doğruları bildiğin halde yanlışlara sabretmektir''
kendimizi düşünelim, yapma denilen onca şeyi yapmışızdır ya da onları kırmama adına belki yapmamışızdır ama içimizde hep bir soru işareti olarak kalmıştır ya da duygularımızı bastırıp yapamamışızdır.

evet bizim işimiz endişelenmek ,acabalarla dolu olmak anne olmanın raconu bu belki.
kızım üniversiteyi bırakıp tekrar hazırlandı ve istediğini yaptı,şimdi mutlu ,
tüm karşı çıkmamıza rağmen.Bize söylediği yıllar sonra bir cümle olacak bu hayatımda'' o bölümü bıraktım,bunu okudum diye''bırakalım nasıl mutlu olacaklarsa onu yaşasınlar ,sevdikleri mesleği yapsınlar.Benim bütün dileğim ruh ve beden sağlıkları yerinde olsun.Yaradana öyle dua ediyorum.
Elif şafak yıllar önce bir röportajını okumuş ve merak etmiştim bekar bir annenin ,annesiyle birlikte yetiştirdiği o kızı,dili hoşuma gitmişti,çağımız reklam ve pazarlama çağı,
ancak alıcı buluyor yazarlar,edebi olacağım endişesi de yok açıkçası.
Tıpkı dizilerde olduğu gibi merak edilsin ,okunsun,
yazmak ve satmak bütün işleri bu ,acımasızlar aynı zamanda,ezber bozduk deyip yazıyorlar her şeyi...
biz bu düşünce tarzıyla yalnız kaldık gibi görünüyoruz aslında
ama ne olursa olsun ilkelerimiz var diyoruz ve

ve olduğundan dolayı da mutluyuz sanırım.

carpediem dedi ki...

ben geldim ve düzelttim yazımı.

kumhavuzu dedi ki...

Ben geçenlerde bir program izledim.

Adam fırıncı yeni tariflerle ekmek üreten bir adam.Biraz hesabı şaşıyor ve sınırını bilemiyor sonra batıyor.Elindeki son dükkanıda yitirmek üzere iken yanında çalışan kadın alıyor dükkanı bi şekilde birlikte çalışıyorlar.Adam kadının işçisi hala.Kişisel iflas fakat hiçbir lüksünden ödün vermeden sürdürüyor hayatını.Şartlarda uygun tabii fakat herşey karısının:) Hakkında çok konuşuluyor fakat adamın umrunda bile değil.

Benim için söylediği şu cümle çok önemli idi

-Beni sevmiyorlar hakkımda sürekli konuşuyorlar dedikodu yapıyorlar.Beni sevsinler diye de bir çabam yok benim bir çizgim var dedi adam ve sonunda patlattı bombayı Benim ekmeğimi sevsinler yeter:)

Ömrünü pazarlama ve satışta tüketmiş biri olarak çok çok beğendim ben.Amacım bu zaten.Fakat şu pazarlama reklam çok çok önemli ve ciddi yatırım yapılması gerekiyor.

Bu sebepledir ki evet Çekirdek bu alanda kendini geliştirip yetiştirir ve yer edinirse harika olur.Fakat bence biraz daha törpülenmesimi lazım yoksa gençken dahamı kolay olur (kendi kalıplarına iyice girmeden)onu bilemedim.

Kumm


Follow my blog with Bloglovin