2 Temmuz 2012 Pazartesi

anladım ki canıtın değil uçurtma.. ve pazarlar ve stephenlar ve ümitler ve ziller ve havan elleri.. ve diğerleri..


havan eli ile bateri takımı zili nerde bir araya gelirse hüzün verir..

bir eskicinin tezgahında..

simgesel bir özellik kazandılar orda yanyana..
biri evde oturmuş.. baharat dövmüş.. sarmısak dövmüş..
mantılara yoğurtlara katılmış..
el yapımı sevgilere katılmış..
eline sağlıklarla karşılanmış..

evini bile hayalledim.. dıştan iki merdivenle çıkılan şu eski rum evlerinden olsun..
içeri girince bir serinlik vursun yüze..
bir ferah sahanlık olsun orası .. iki basamakla inilsin mutfağa..
ufacık bir arka bahçeye açılsın mutfak..
kadınca sohbetler edilsin oralarda..

diğeri cıstaklasın cısları olmuş..
onlar olmadan sadece tak kalırmış..
o ritm asla o ritm olmazmış..
havai zamanlarda..
alacakaranlıklarda..
yanıp sönen ışıkların altında..
cıssslamış durmuş..
modern zamanlarda biz'e eşlik etmiş..
alkışlarla şımartılmış..
ona net bir mekan çizemedim..
eski rum evlerini hayallediğim gibi hayalleyemem gece klüplerini..

onları kullanan usta eller..
biri evinde..
havan elini bıraktığında..
ütü sapına..
tahta kaşığa.. süpürgeye.. tığa şişe ipliğe..
çocuğunun yanağına.. kabarttığı yastığa..dokunmuş durmuş..

diğerini kullanan usta eller..
nota kağıtlarına..mikrofonlara..
rakı kadehlerine.. ucunda kavun olan çatallara.. çakmaklara..
bir kadının beline..
bir kadının saçlarına.. kendi saçlarına..

belki
ikisi de aynı evden çıktılar..
belki bateri zilini kullanan aynı zamanda iyi bir aşçı idi..

kadın bateristti belki..

ama nedense..
ikisine farklı sahip biçtim ben hayalimden..

ama ikisine de aynı zamanları biçtim..
ikisini de ellilerin sonu..
altmışların başında genç yaptım..

giydirdim kuşattım..
birini hanım hanımcık..
ağırbaşlıcık..

diğerini ise..
vücuda oturan açık renk takım elbise..
hani şu geniş yakalı bol paçalı olanlardan..
beyaz ayakkabılar..
desenli renkli gömlekle.. biraz havai.. biraz serseri..

şekilci miyim..
hayır..
etki altındayım..
stephen king'in son romanını okudum..
sonuna gelene kadar..
nasıl bitireceğini kestiremedim..
ama okurken elimden bırakmak gelmedi içimden..
soluksuz yutar gibi okudum..
bir film izler gibi hissettim..
iki yanımdan görüntüler aktı sanki.. önümde sayfalar çevrilirken..
işte o devrin türkiyesine yerleştirdim ben de bateri zilinin ve havan elinin sahiplerini..

stephen king ciddi trafik kazası.. ölüm tehlikesi.. uzun ağrılı sancılı zahmetli bir fizyoterapi süreci sonunda değişti..
tarz değiştirdi.. daha önce yazmıştım en sevgili korku yazarım değişti diye..
meğer en sevdiğim simgem..
"suya atılan taşın oluşturduğu gibi" gibi.. dalgacıklar oluşmuş..
önce bir gerilim ve korku yazarı için fazlasıyla duygulu mantıklı birine dönüşmüş..
sonra dalgacıklar sönümlenmiş kendi içlerinde..
şimdi daha parlak bir yazar olarak yeniden doğdu..

hem aynı hem değil..
ve bunun öyle farkında ki..
bu "aynı.. ama aslında değil" duygusunu çok iyi yansıtıyor..

okuma hızımdan.. sayfa bile kıvıramadığım..
kitaptan aklımda kalan.. "geçmiş yankıları sever"..
ve "geçmiş değişimleri sevmez"..

o uzun süren sancılı döneminden..
"o kadar çok ağrı çekiyor ve o kadar ümitsiz hissediyordum ki..
tek tesellim yazmaktı.. yazamasam çıldırırdım" diye söz ediyor..yazar..
benzerini sait faik de söylemiştir.. ada öyküsünde..
yazmasam çıldırırdım demiş..

yaklaşık sekizyüz sayfalık bir kitapta..
binlerce farklı ayrıntı var.. hiçbiri fazlalık değil..
hiçbiri göstermelik değil.. şişirmek için değil..

son zamanlarda okuduğum bir çok kitap..
örneğin.. sultan'ı öldürmek..
örneğin.. dünyanın bütün pastaneleri..
daha başkalarını da sayabilirim..
hep ay çok tekrarladı aynı şeyi...
diye boğulma duygusu bıraktı bende..
konu iyi dil hoş..
ama bir de tekrarlamasa..
isyanları oluştu içimde..

aslında bana kalırsa..
sultan'ı öldürmek tam yarısı kalınlığında olabilirdi dedim bitirdiğimde..
patasana kadar.. olurdu.. ve süper olurdu..

sorun.. ahmet ümit'in yazabilmek için öğrendiği herşeyi bize aktarmak istemesi..
ama o zaman bir tarih tezi mi okuyorum anlayamadım ben..
ve sıkıldım..
oysa ne çok hoş ayrıntı vardı ama boğulup gittiler gereksiz tarih bilgileri içinde..

benim blog yazılarım gibi olmuş..
uzun.. durdurulamayan bir bilgi akışı..
iyi de..
ben bilgi aktardım zaten.. o tip yazılarda..

yazarken iyice öğrenip sindirdiği şeyi.. aktarmasa yazar..
o bilgiler sadece doğru kurgu için olsa..
ve bizler merak edip araştırsak.. acaba o zaman ... mıymış desek..
daha iyi olacak diyorum..
patasana öyleydi mesela..
epeyce okutmuştu bana o dönemleri..
murakami de öyle..
bir şarkının sadece adından söz eder.. geçer.. haydi düş bakalım izine sen onun..
ya da bir tablo..
ara bul.. o tabloya bakan kahramanın yerine koy kendini..
ama taloyu çizen boyayan kişinin yaşam öyküsünü de katarsan araya.. olmuyor işte..
saime hanım geliyor aklıma..
yavaş kızım.. hem yavaş ( burada bir şeyin üzerine bastırır gibi bir el işareti yapardı.. sesinin perdesini  yavaşlat der gibi.) hem yavaş.. (burada yanlara doğru bir dalgalanma yapardı elleri.. konuşma  hızı olarak yavaşlat der gibi)..
hem az.. hem az diyesim geliyor..  elimle sayfa çevirme işareti yapsam irinde.. alnımın yanına işaret parmağımı dayasam diğerinde.. hem az ayrıntı hem az sayfa demek istiyorum..


*******

pese.. başı sonu belli mi değil mi bilmiyorum yazdığımın..
pese iki.. ben ruh olarak iyi idim.. ama nedense eski pazarı hüzünlü idi bu kez..
pese üç.. çok güzel bir yazı takımı gördüm.. salyangoza benzer bir hokkası vardı.. siyah dökümden tablası..
ama içselleştiremedim almadım..
pese dört.. pek ukala ve çerçöp tezgahlarına doldurdukları mallarına fazla saygı duyan satıcılar vardı..
-şu kutu ne kadar..
-dolap demek istediniz..
-peki.. şu dolapçık ne kadar!!??
pese dört.. bir frog daha aldım.. ne sattığını bilmeyen satıcıdan bu seferki.. rosmari yaprağı yeşili..
porselen..
pese beş..pazar sonrası sohbetlerden.. bir blog yazısı çıkmış ortaya..
aynalanma duygusu hissettim..
ben de yapardım eskiden.. kadın dedi ki.. diye..
bu kez malzeme olmuşum.. hoşuma gitti evet..
blog dostlarının dost olması hoştu da..
dostların blog dostu olması da pek hoşmuş..=)

bahçeye çıkmadım hiç..
hava güzeldi oysa..
bir kedi yavrusu var.. düşen elmalarla top oynuyor.. onu seyrettim kitaba ara verdiğimde..

yeni kitabım çok iddialı olmalı..
kingden sonra.. hata kaldırmayacak aklım ve beynim..


Image Hosted by ImageShack.us

1 yorum :

laleninbahcesi dedi ki...

Aziz Nesin'in Sarmaşığın özyaşam öyküsü adlı hikayesini okuyunca ,ahah dedim bu yoksa Aziz Nesin değil mi? ki... Maçinli Kız İçin Ev adlı kitaptan söz ediyorum bu arada:))Acaba diyorum onun yazma şeklini değişmesine neden olan neydi, belki King gibi onunda bir endeni vardır. Yoksa insan bir anda karar veremz böyle bir şeye.

Elmalarla oynayan kediyi resimlemez mi? insan.

Öptüm çok Ataletim canım benim.

Follow my blog with Bloglovin