sabah onda..
saat bir gibi.. poliklinikteyim..
adam alnından öptü bekleme odasında birinin..
hadi.. iyileşmeden çıkma dedi..
nöroz geldi.. dedim..
hasta pıtır yukarı doğru gitti.. ben poliklinik odasına gittim..
işim bitti.
yukarı çıktım..
hasta yattı dediler..
gittim odasına..
dizlerini çenesinin altına toplamış..
baş ucuna oturmuş yatağın..
hmm..
ne şikayetiniz var..
boynum ağrıyodu zaten hep belimde de olurdu..
ama bu sefer omur iliğimmiş .. doktor bey öyle dedi..
..........
yeterince önemli ve ilgi çekici bulunmayan kişilerin dikkat çekmeye çalışma halleri..
bunun bir adı var mı..
..........
benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum.. hala öyle!!
..........
pazar kitapsever bir genç adamla tanıştım..
üstelik ilkçağ tarihçisi..
kitaplığımdı baş roldeki.. raflar.. kaplar.. kitaplardı..
genç olmak.. onun yaptığı gibi.. gözlerimi kocaman açarak..
raflarda duran kitapları emerek içime akıtabilecekmiş gibi hisetmek istedim..
..........
bizim büyük çaresizliğimiz N.. e aşık olmamız değil.. sesimizin dışardaki çocuk seslerinin arasında olmayışı idi.
..........
uzun zamandır ilgimi çeken insan ya da şey olmaması .. canımı sıkıyor..
yaşamı tadlandıracak input yok..
eğlencelik bile gelmiyor.. izlediğim öğrendiğim tanıştığım şey ve kişiler..
..........
Uzağımızdaki herşey biraz olağanüstüdür.. olduğundan biraz daha fazladır..
..........
artık uzak kavramının kalmamsı..
herbir şeyin parmağın ucunda olması sanırım yaşamı yavanlaştırıyor..
..........
okumak kimilerine yazmayı öğretir.. bana ise yazmamayı öğretti.. edebiyat ve ibadet dahil.. bir tür vecd hali yaratan bütün faaliyetlerin nihai amacı o faaliyeti yapmamayı öğretmek olmalı..
üstelik edebiyatçıların .. özellikle de şairlerin.. güzellikle ilişkilerinin sorunlu olduğunu düşünüyorum.. ya ona itaat etmek ya da hükmetmek istiyorlar.. güzellikle birlikte uslu uslu yaşamıyorlar vesaire.. vesaire..
..........
beklemek.. ulaşmayı arzulamak.. duygunun en diri..
yeni ulaştığın ise.. en mükemmel hali çünkü..
ister yeni bir kitabın sayfalarını açış olsun..
ister yeni bir sevgiliyle ilk birliktelik..
ne kadar hızlı o kadar yavan..
.........
gülüşümüzün bütün dişleri tamamdı ama gençliğimizin üç dişi eksik....
.........
kış aylarının..
kısa günlerin..ve gün ışığının..
hızla eve gitme arzusunun..
artık son bulduğu erken bahar dönemleri..
dayanıklılığın dibe vurduğu.. durgun dönem..
beklerken asileşmeye başladığın zamandayız..
şehri özledim......
.........
gençken insanların peşinde aptal gibi koşturup durursun da..sonra bir şey olur biter .. vazgeçersin.. kendini şehrin dinlendirici .. teselli edici.. şefkatli kollarına bırakırsın.. eski evler.. ağaçlı sokaklar.. yüksek tavanlı kahvehaneler..çay bahçeleri.. parklar..
eski berber dükkanları.. eski bakkal dükkanları.. ve mavi doğramalı camekanlarında insanın alıp koynuna sokmak istediği ekmekleri sergileyen fırınlar..
.........
şehrin içinde kaybolarak yürümeyi..
orda burda heyecanlanmayı..
insanlar değil de..
onların bıraktığı izleri yakalamayı..
anlam katmayı.. yorum yapmayı..
..........
ömür denen şey tedricen yaşanmaz.. gerçekten de öyle..
küçük bir çocukken birdenbire ilaçlarını margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluverirsin.. kendin için çocukların için güzel şeyler ümit ederken.. seni biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken..
birdenbire kaderinib güne ayak uyduramamak.. gençliğini.. geçmişini özlemek .. hızla dönen dünya tarafından hep kenara savrulmak olduğunu görürsün..
..........
bu bahar da ilginç bulur muyum ki.. bunları..
kitaplık düzeltmek tek iyi gelen şey..
böyle günlerde..
ve kitap okumak.. sessizce..
günün nasıl saçma olaylarla aktığını..
zaten yaşarken bir de dinleyesin olmaz..
okumak.. demlenmek.. yorulduğunda..
gözlerini raflarda dinlendirmek istersin..isterim..
bunu.. bu açıklayamayacağın..ruh halini..
neyin varların sıradanlığında boğmamak için..
her telefona her arayışa.. en yüksek perdeden kahkahalarla cevaplamak gerekir..
kahkahalar atan birinin içine kapanmak istemesi..
başkalarının duygu durumları ya da günlük yaşamları ile ilgili bildirim almak istememe hallerini anlatabilmesi zordur..
ihmal etmek özenmemekle suçlanma zamanlarıdır..
sitemlerin yağma zamanıdır.. o yüzden..
............
içimde çıkarıp şölen sofrasına "bu da benden" diye koyacak hiçbirşey yoktu"..
............
sana hiç sitem etmemiş..
kişilere sitem etmemeli..
...........
kimsenin bilmediği bir şeyi bilen iki htiyar gibiydik.. görmüş geçirmiştik.. dedikodu yapmaya fikir yürütmeye ehliyetliydik..
...........
bazı hastalıklar için.. her hasta kendi kitabını yazar der..
kitaplar..
her kişide farklı seyreder....
zaman .. duygular.. hastalıklar kişiye özel..
ne kadar yakınız bak diye belirlemek için..
şekerim biz.. cümleleri kurmamak gerek..
...........
bir mevsimi elin böğründe karşılamak
............
konuşmayayım diyorum..
gene konuşuyorum...
anlatmayacağım..
ve hatta.. sadece anladım... deyip geçeceğim diyorum...
olmuyor....
..............
yeni neslin hisleri derine nüfuz etmiyor.. derinliklerde kaşıntılı kızarıklıklar olarak kalıyor mu diyeceğiz...yoksa kuruntularımız bize yine oyun mu oynadı..
durumu aslında okadar kötü değil miydi..
seninle iki uzaylı gibiyiz.. dünyalılardan hiçbirşey anlamıyoruz..
karşımıza çıkıyorlar.. biz atmosferlerindeki oksijen bolluğu yüzünde yemyeşil kesilmişken.. herşey yolundaymış gibi..
bir de "selam dünyalı .. biz dostuz dememizi bekliyorlar....
..............
hiç birşeyi ilginç bulmamakla ilgili birkaç cümle geveledim yine de hiç umursamayacak olduğuna inana inana..
..............
biz aşkın zenginleştirdiğini bilirdik.. fakirleştirdiğini de öğrendik
............................
dantel gibi.. oya gibi işlemek budur sözcükleri.. iddiasız ve abartısız..
teşekkürler barış bıçakçı..
.............
tüm alıntılar..
bizim büyük çaresizliğimiz kitabından.....
4 yorum :
Sevdin di mi kitabı?
Filmini izlemediysen sakın izleme. Beni o kadar etkileyen kitabın filminde müthiş hayalkırıklığı yaşadım. Filmin çok kötü oluşundan değil sadece hiç hayalimdeki kişiler değildi filmdekiler.
Bi de şu cümle:
"sana hiç sitem etmemiş kişilere sitem etmemeli."
Hatta mümkünse hiçkimseye sitem etmemeli...
İmza: Sitem olayından oldu-bitti nefret eden Leylak:))
Kitabı çok sevmiştim ama Sinek ısırıklarını daha çok sevmiştim adamımdı Cemil. Onun Mrs Daloway okuyuşunu,çilek reçeli yapışını, kendini dişlek yapışını sevmiştim.
Bu ara en ilginç bulduğum şey sabah ocağın üstünde kaynamakta olan çaydanlıktan çıkan buharın mutfak camında yaptığı buharlı görüntü. Beni çok duygulandırıyor. Adlarımızı falan yazıyorum.Annem çok kızardı camlar kirleniyor diye...
Sevgili Atalet,
Bence de filmi sakın izleme. Öyle senin kafandaki gibi kalsın her şey. Bir de uygun zamanda sinek Isrıklarının Müellifi'ni oku.
Ah, canım ya...nasıl anladım seni, o nevroz hastalardan gına getirişini. Bunalmış, boğulmuşsun belli...
ve sevgili Lale, benim de annem kızardı buharlanan camlara şekil çizmeme, yazı yazmama. Ben hiç kzımıyorum benim 3,5 yaşındaki ergene bu yüzden. annem bana diyor ki, 'Sen silmiyorsun tabi camları.' 'Sen de silmeyebilirdin ama öyle olsaydı bile kızardın bana biliyorum,' diyorum. 'böyle yap, başına çıkar bunları,'diyor.
'Neyse,' diyorum, neyse...
sevgili okuanlarıma.. ortak cevap..
barış bıçakçıyı sevdim zaten.. ve sinek ısırıklarını okudum da.. filmi izlemeyi düşünmedim.. asla yapmam.. hayalimde yarattıklarımı bir yapımcınınkine değiştiremem..
cam buharına hiç yazmadım..
annemi kızdırmadım..
benim çcuks arabanın camlarına yazardı.. çb kızardı.. biz gülerdik.. ama şu.. tepeye çıkarma işi.. gereklidir..
okulda her çocuk günde en az 15 eleştiri duyuyormuş bir günde..
bir yerlerde bir şekilde self estiiiiiim yükselmek gerek... hem hayat yeterince zımparalayacak onları da.. kıyamam .. bari baba evinde anne elinde şımarsınlar.. =D..
atalet
Yorum Gönder