7 Kasım 2011 Pazartesi

elma bahçesi ve elma çekirdekleri..

ağustos sonu gibi olgunlaşır elmalar..eylül onbeş gibi toplardı cemal bey.. on günde yavaş yavaş iki ağaç elmanın benden kurtulabilen meyvelerini.. ince pelür kağıtlarına sarar geniş bir sandığa koyardı.. bahçe odasında dururdu.. sandık..
kışın yenmek üzere..

haziranda minicik meyveler..
aynı tondaki yeşil yapraklar arasında..saklanırdı..

onbeşimdeydim..
ağacın altında çimende uzanır..
kitap okurdum..

bir kol boyu uzağımda .. elmalar..

dayanamaz temmuzdan başlardım .. ekşi filan demeden tırtıklamaya..

tam avucumun içine oturan bir elmayı kendi etrafında döndürüp..
dalı yaprağı incitmeden koparırdım..

önce ortasından bir ısırık..
dişlerim kabuğu deldiği anda..
o limonsu koku..
o ekşimsi tad..
o serinlik yayılırdı damağıma..
çevire çevire mükemmel bir daire halinde orta bölümün tümünü yediğimde..
önce çiçek tarafına ufak ısırıklar..
sonra sap tarafına..
sonunda sadece tohumların olduğu orta kısımla..
sapı kalırdı elimde..

elmayı sadece ben böyle yiyorum sanırdım..
etrafımdaki herkes .. kum saati gibi bir koçan oluştururdu..

dün elma çekirdeği'ni okudum..

bayramın ilk günüydü.. erken uyandım..
çok erken..
kitabım kahvem sessizlik..

cemal beyin bahçesine gittim.. kitabın sayfaları arasından..
kendi onbeş yaşlarıma..
meğer elmayı farklı farklı yiyenler varmış..
meğer benim gibi elma yiyen de olurmuş..
elma yemenin faklı biçimleri iki sayfa anlatılabilirmiş.. istanbuldan ben .. almanyadan katerinanın yazdığı kitabın sayfaları arasında kendini babasının bahçesini bulurmuş...

elmalı kıbrıs keki yapardım..
3 yumurta bir bardak şeker.. birkaç elma küp küp doğranmış..
ceviz iri doğranmış.. tarçın.. bol bol.. un.. aldığı kadar.. genelde bu birbuçuk bardak kadar eder.. yarım limon suyu .. içine bir tatlı kaşığı kabartma tozu..
birden köpürmeye başlayan bu limonlu kabartma tozunu..
kek karışımına tahta kaşıkla kaldıra kaldıra karıştırıp pişirirdim 180 derece fırında en az kırk dakika..

bir elmanın kabuğunu kurdele gibi soyar..
kabuğu demlediği çayın demliğine koyardı saime hanım..
elma kokulu demli çayla elmalı kıbrıs keki keyfi yapardık bahçede..

yeşil elma kabuklarını bir kavanoza toplardı saime hanım..
üzerine azıcık su katardı..
kapağına kapatır .. kuytu bir yere koyardı..
iki üç hafta sonra..
yumuşacık bir sirke oluşurdu..
meyve kokulu az ekşi bir sirke..

sonra..
hafızadan bahsetti bana kitap..
"hafıza eğer her şeyi tam da olduğu gibi kaydetseydi..
hayat yaşamaya değmezdi" demiş bir yazar..

güzel demiş..

iki şeye güven olmaz..
biri hafıza..
diğeri.. plan..

kim bilir belki de bu kadar güzel değildi..
cemal beyin bahçesi..

ama hafızamda tam da olması gerektiği gibi..

senekanın dediği daha mı akla yatkın ki..
yaşamaya zor tahammül ettiğimiz zamanları bile hatırlamak keyif verir....

********
iyi bayramlar herkese.. keyifleriniz olsun...

Image Hosted by ImageShack.us

5 yorum :

laleninbahcesi dedi ki...

Bizim mandalina bahçemiz vardı... Mum gibi sararmaz Karadeniz de mandalinalar...Yeşilimsi sarımsı olurlar. Çiçek çamaya başladıklarında dalardım bahçeye...Bir tane de portakal ağacımız vardı. Hiçbir çiçek öyle kokmaz sanırdım. Burnumun ucuyla dudağımın üstü arasına kıstırır koklaya koklaya gezerdim. Benim annem o portakalın kabuklarını kurdele gibi soyar ateş üstüne koyardı. Mis gibi kokardı ev.
Elmalı anılar, mandalinalı portakallı anılara yol aldı...Lale bu yazıyı çok ama çok sevdi. Bi de ben elma yerken elimde bazen bir tek sapı kaldığı bile olur:)
Çok öptüm seni Ataletim canım benim

Adsız dedi ki...

Keyifli bir yazı... sıcacık sanki yanıbaşınızdaki bahçeden izler gibiyim.
Tam beş kardeşiz.. annem pazardan alır gelir elmaları hepimize birer tane verir, kalanını saklardı. Çocukluk işte bizim bir kol boyu uzaklıkta elma ağacımız yoktu çünki(duygu sömürüsü) Saklama yerlerini bulmak çocuk oyuncağı gibi bir şeydi...bulur ruhuna el fatiha okurduk elmaların... küçücük sapına kadar yerdik... çekirdeklerinin bir gün filizlenip elma vereceğini düşünmedim değil(fanteziye bakın)...
keşke birazda toprak yutsa idim kimbilir di miiii?
Birde elmalı anım var...annem ve Emine teyzemi iki yanına alan babam gece sinema çıkışında memleketimizde sinema dönüşü açık bırakılan elma deposuna babamın düşüşü ve annemlerin babamın adını haykırarak onu aramaları...sağol be sevgili atalet...neleri anımsattın...Tanır gibisin bu ifadeyi... sahi ben kimim bakimm.) sevgilerle...
çok sevdim anlatımını...

Leylak Dalı dedi ki...

Ay benim de aklıma annemin teyzesinin elma bahçesi geldi. Çok küçükken elmaları ağaçtan koparır sadece orta kısımını dişler kalanı atardım. Sonra bir gün enişteye yakalanıp azarı işittim, ondan sonra da çaktırmamak için yine ortasını yiyip kalının gömdüm:)) Ha bir de evin zemininden açılan bir kapakla evin altındaki elmalık denen depoya inilirdi. Bir gün kapağın açık kaldığını görmeyen anneannem küt diye düşmüştü elmalığın içine. Zorla yukarı çektik, birşeyi yoktu ama anneannem iki gün ölü olduğunu iddia etmişti:))

carpediem dedi ki...

gözlerim doldu,
ağlayamadım...

Adsız dedi ki...

portakal kokusunu antalyaya çiçekte iken ağaçlar gittiğimde bir kez.. duymuştum..
cennet gibi..

tek sapı.. atacak yerim olmadığında kalkmaya üşendiğimde kalırdı elimde elmanın lalem..
elma sapı kardeşliği mi kursak.. =)

sevgili adsız..
tanır gibiyim evet bu ifadeyi ama
yaşlandım ben =D.. hafızama güvenemem pek..
o yüzden tahminde bulunmayacağım..

sevindim.. yan bahçeden dinler gibi kalmadığına da.. sohbete karıştığına..

ben korkmazdım da çekirdeklerden.. saime hanım arada içinde elma ağacı çıkacak derdi doğrusu =)..

leylak dalım demek elma çiftliklerinde elma saklama alanı kazası diye özel bi kaza var baksana kapağı unutup unutup içine düşülebilieyo.. =)..

beyaz gelinciğim ..
dolmasın gözlerin..
güzel yaşanmışlıklar diyeyim.. öyle geçeyim..

atalet..

Follow my blog with Bloglovin