19 Ağustos 2011 Cuma

benim beyoğlum iki


bir de alışveriş günleri vardı..
ayakkabılarım gutan'dan alınırdı..
saime hanımınkiler.. goya'dan.. bazen sıra selvilere nazaryana uğranırdı..saime hanım için.. dore vardı galatasaraya doğru..
saime hanımın ne yaptığı benim umurum mu..
kaydetmemişim işte..
ama bu mağazalardan birinde bir maymun vardı sanki.. kafes içinde bak onu hatırlıyorum..

bir de beğendiğim ayakkabının ayağıma uyan numarası olmazsa..
biterdim mahvolurdum.. hala sürer bu ayakkabı aşkım.. hiç giyilebilitesi olmayan ne ayakkabılarım var ve olmuştur her zaman..
evden ekmek almaya diye çıkıp ama bu mordu diye ayakkabıyla dönmüşlüğüm.. mağaza açılmadan gidip kapısında bklemişliğim.. yüksek topuklu terliklerle koca cerrahpaşanın bahçesinde o klinik bu klinik anarşi döneminde koşmuşluğum kırmızı çizmelerle saatlerce vizitlere katılmışlığım da..

bunlar çok sonralarda tabii..

o yıllarda ille de küçüğünü alalım diye tuttururdum..onu..
tuttururdum dediysem şöyle ağız tadıyla bir kendimi yere atayım..
çığlık çığlık ağlayayım değil elbet..
sadece suratım düşüverirdi..
bir iki kere de hiç sıkmıyormuş ayakkabı gibi.. kandırmaya çalışmıştım..
ama o işaret parmağı.. var ya.. o gelir ve benim baş parmakla.. ayakkabının ucu arasındaki boşluğu .. tam doğrusundan kestiriverirdi..
bu küçük ataletcim.. başka yere bakalım.. işte bu cümle benim bittiğim andı..
aşkımdan ayrıldığım an..
ne hayallerim vardı ol ayakkabıyla ilgili oysa..

hatta bir seferinde bir kadın akraba vardı yanımızda nedense.. hafif topuklu bir ayakkabıya bayıldım ..
numarası yoktu da.. küçük gelmişti.. saime hanım almadan çıkıyordu da.. asılıverince suratım..
o kadın anneme aman saime üzme kızı al.. giyemeyiversin.. evde filan giyer bir iki hevesini alsın demiş de almış saime hanım..
aslında böyle tüketimler yapmazdı saime hanım ama artık mahcubiyetinden midir. nedendir bilmiyorum almıştı o gün ..
sıkmıştı ayakkabı.. giyememiştim.. ama yıllarca durmuştu..
tabi bunlar daha sonralarıydı..

çocukken zaten kolaydı ayakkabı işi her zaman aynı tarzda rengi değişirdi sadece..
yazları sandaletler alınırdı..
ilkokul son ya da dördüncü sınıfta altın rengi bir sandaletim vardı seksekte yakantopta çıkarmadığım.. ama biz ayakkabı değil beyoğlu konuşuyorduk.. di mi..

kaldırımlarda.. vitrin gezenlerle hızlı yürüyenler geçişirken birbirine değecek olsa pardon derlerdi..
şapkalı devre yetişemedim ayol.. o zamanlar şapka o kadar yaygın değildi..
ama babam şapka çıkarılıp da hafif bir reveransla özür dilendiğini anlatırdı eskiden..
halama sorarsanız o zaten peraya çıkalım diyenlerdendi..

cemal bey bu hızlı pardonlara da sinirlenirdi..
pardon çıkalı eşekler çoğaldı lafı işte o zamanlardan..
çarptın tamam ama dur şapkanı çıkar karşındakinin gözüne bak.. özür dilerim efendim de efendi gibi... sonra bir baş selamıyla devam et..
özrün hakkını vermek gerekirdi onlara göre..
demek isterdi sanırım ..
oyuncak pazarı japon bilmemnesine gitmezdik..biz.. öyle vitrine baktım anılarım yok..
ama franguliye bakardık.. kuyumcuya..
tuhaf en çok da cenal bey severdi..bakmayı..

ben önden seke seke bağımsız yürümeye meraklıydım..
saime hanım kızım kaybolursun derdi hep..
bazen de cemal beyle ikisi bir mağazanın vitrin girintisine girerler..
ben dönüp onları arkamda göremeyince ne yapacağıma bakarlardı..
kayboldum duygusunu yaşatmak..için..
o.. bir an dönüp de arkamda onları göremeyince içimin nasıl sıkıldığını..
sonra geri yürüyüp hafif alaycı gülümsemeleri ile beni bekledikleri yeri görünce içimin nasıl hafiflediğini hatırlarım..
domuzdum o zamandan.
hiç ses etmeden ay korktum filan demeden döner ve devam ederdim yine hoplaya zıplaya yürümeye..

taksim.. okulda türkçe konuştuğum için bir cumartesi günü rötönü /uzatma/ cezasına kalmam.. babamın akşam üzeri dörtte gelip beni almak zorunda kalması..
taksime kadar yürüyüp otobüs duraklarının orada iken top patlaması.. babamın seyyar satıcıdan aldığı hurmalardan birini yiyeyerek orucunu açması..
bunun benim boğazımda bir yumru yapması..
babamın hiç söylenmeden eve kadar iftar için beklemesi benim suçluluk hissetmem..
bir daha asla kalmadım.. asla rötönüye kalmadım..

beyoğlu.. ergenlikle gelen ani şekil değişikliğim çok büyük memelerim.. ve kilolarımla kabusum..
artık gözden düşmeye başladığı yetmişli yıllar.. pangaltı ve nişantaşının gözdeleşmesi..
bizim sinema keyfinin bakırköydeki pasajiçi tınaztepe sinemasına taşınması..
önceleri sadece vakko için gidilir oldu artık beyoğluna ve yine gutan ve goya..
mısırlı triko.. bu annem için..
bir kaç yıl içinde beymen açılmıştı..
her alışverişte bedenime yakıştıramadıklarım için migrenimin tutması..
bir kez..
hiç kontrol etmeden arkamı..

dümdüz taksime kadar gitmem ve bu kez içleri endişe dolmuş saime hanım cemal beyin beni otobüs duraklarının yakınında zor yakalamaları..
onlar daha az domuz olduklarından..
korku ve sevinmelerini belli etmeleri..
saime hanımın hem ruh halime hem de migrenime üzülüp..
huysuzluğuma sinirlenmesi.. hüzün olurdu hırsla karışık susardı o da yol boyu.. cemal beye sorarsan o her halde memnundu hayatından.. yanında karısı cebinde parası önünde kızı.. hep hayatla barışık bir insandı.. o da daha da sinir ederdi bizi saime hanımla..
benim domuzluğumu eve gidene kadar sürdürmem.. evde kafayı yastığın altına sokup uyumalarım..
uyandığımda saime hanımın stoğundan çıkardığı kumaşlarla hazırlanmış.. beğenip de alamadığım bir şeyi dikme hazırlığında olması..
ve benim saki o kıyafete sığamayan ya da yakışmayan ben değilmişim gibi.. bol kalorili şeylerde aramam mutluluğu..

******
pese.. bu ol da.. nerden takıldıysa dilime..
pese iki.. ben gene domuzum.. pek suratlıyım..
ama artık içim surat asar halde.. dışım göstermiyor..
pese üç ergenliğe girdiğinde bizimkiler.. hep aklıma kendi hayal kırıklıklarım..
tepkilerim geldi..
onlara davranışlarımı seçerken bunlar hep kriter oldu bana..
ama neyse ki şişmam kız oldum bi de şişman kızın annesi olup üzülemem diye erken uyandım da.. çekirdeğim hep kendi bedenine sahip.. ve dikkatli..
pese üç.. fotoğraftaki ayakkabı benim ilk topuklu ayakkabım.. şurdan buldum..intrigueboutique'den.. meri ceyn derlermiş bu üstten bantlı ayakkabılara.. tıllar sonra öğrendim..
pese dört.. lale dün çok güzel bir ifade ile betimlemiş içinde olduğum duygu durumunu.. ben daha iyisini bulamazdım..
Bundan 12 yıl önce falan, Naziş bir ameliyat geçirmişti. Ameliyat olduğu hastanenn karşısında lunapark vardı. Geceleri pencereden , gondola binip aşağı yukarı çıkarken çığlıklar atanları, dönme dolaplara inenlere binenlere, bakar, atlıkarıncanın dönmesini izler , hayatımız boyunca hastanede kalacakmışız , hiç o insanlar gibi eğlenmemişiz , gülmemişiz gibi hissederdim kendimi.Şimdi bu şehit cenazeleri oldukça, sanki biz şimdi o lunaparktaki insanlarız , bir yerlerde bir şeyler oluyor, gencecik çocuklar ,kırılmış dallar gibi yerlere seriliyor. Sanki hiç bitmeyecek duygusu gelip çörekleniyor yüreğime... Atalet sormuş yazısının son bölümde nasılsınız diye... Anneannemin bir sözü vardır. ''Ne kadar gülsem konuşsam da , eski oynaşım aklımdan çıkmıyor'' aynı öyle... Ağızda ekşimsi, kekremsi bir tat, mide ekşimesi gibi bir şey , anlatılmaz yaşanır derler ya aynen o...

pese son.. devam edecek gene..
Image Hosted by ImageShack.us

6 yorum :

Leylak Dalı dedi ki...

Ataletim ben şimdi hiçbir çocukta o seke seke gitmeleri görmüyorum. Sen yazınca dikkatimi çekti, niye artık kız çocukları hiç sekmiyor. Oysa ne yakışır onlara:)
Devamını beklemekteyim...

laleninbahcesi dedi ki...

ben nasıl seke seke yürürdüm... Bi de dilek tutardım, karoların çizgisine hiç basmadan yürürsem şu dileğim olsun diye...
Annem ayakkabı tutkunuydu Pınar...Ayakakabıları ile ünlüydü hatta... Gittiğinde ayakkabı dolabının önüne oturmuş ağlamıştım hatta...
O lunapark hiç içimden çıkmadı... ama yazının sonunda karşılaşınca içim lunapark coşkusuyla doldu inan...
Öptüm çook

serpil dedi ki...

Beyoğlu yazıları nasıl duygulandırdı anlatamam,Dore'den alırlardı bana da,Saray'da tavukgöğsü ve Atlas'ta Pazar günü sabah matinesi, çocuk filmleri.
Çok sevgiler :)

Adsız dedi ki...

İçimden geldi sadece" gülsemiş sarı kafa ikonu" koyayım dedim:))

sevgiyle

alienfamey

Sedencik dedi ki...

tesadüf mü çekim mi telepati mi bilmem ama...
beyaz karemsi hindistan cevizli şekerler var şimdi masamda...
geçen gün annem getirmişti...
anneannemden yadigar o çok severdi:)
jale vardı beyoğlunda
şapkalarım eldivenlerim ordan alınırdı...
en önemlisi çocukla iletişimleri süperdi...
o tutamaçlardan annem bir kaçtane saklamış...
bir kaç yıl önce gördüğümde
hafıza canlandı...
film şeridi gibi geri gelmişti kullanıldığı yerler...
hacıbekirden peynirciye kasaba kadar...
ev alışverişlerinin çoğuda ordan yapılırdı
fermuardan telaya kadar...
şaşıracaksın ama
gitmekten en zevk aldığım dükkan
otoburda olsam kasaptı...
kapıda renkli şeritlerden oluşan sinek korumalı perdesi,
kedilere engel değildi:)
dükkanın içinde dışında onlarca kedi
sev sevebildiğini:)
çok güzeldi ataletcim...
ellerine sağlık...
sevgiyle...

Adsız dedi ki...

Senin yazdıklarının her dönemini senden çok önce bitirmiş biriyim biliyorsun:)) Hepsi tanıdık ve hepsi çok sevilen.

Ne zamandır hep eskinin izlerini kovalıyorum ya hani, bulamadıklarımı da kendim yaratacağım zaman içinde. Aileyi kurcalıyorum hep:)) Geçmişim geri gelsin istiyorum.
Ece

Follow my blog with Bloglovin