23 Ağustos 2011 Salı

benim beyoğlum 3

*************************************************************

zamanla azalmaya başladı beyoğluna gitme sıklığı..
belli amaçlarla gidilmeye başlandı..

kanlı mayıstan sonra zaten ağzımızın tadı da iyice kaçmıştı..
sokaklar gezmekten çok ya insan avı ya da yürüyüşler içindi..
ya kaçar ya kovalardınız..
sıkıyönetim sürdükçe sürmüştü..

bırak beyoğlunda birçok yerde yürümek keyifsiz olmaya başladı..
beyoğlunda dolaşan insanların tarzı pek değişmişti pek..
eski suratlı olmuştu binalar..
beyoğlunun birahaneler dönemi..
sinemalarda sadece pornoların kaldığı..
birahanelerde karanlık bakışlı erkek kitlenin çöktüğü dönem..
sokaklarda önce anarşi ardından erkek egemen dönem..

ama kitabevleri vardı..
ve tiyatrolar..
bir iki kumaş mağazası..saime hanım için..
rekor ve dekor.. kumaş mağazaları..
bir kez kendim için etek kumaşı aldığımı anımsıyorum kendi harçlığımdan.. ama o sonraydı..

benim de işlerim artmişti..
gezip tozmaktansa arada kısa zaman dilimlerinde eklenen keyifler gelmişti..
hem zaten kendini eğitme zamanımdı..

bazen galatasaraya hachette ve sander kitabevlerine gidilmesi.. keyifti mesela..
o güzelim ahşap raflar arada ahşap masalar..
seç beğen al.. ama gümrük vergisi çok yüksek olduğundan cemal beye kıyama alama kitaplar..
sadece bakma karıştırma keyfi yapıp sonra..
dön.. fransız konsolosluğundan kitabevinden al..
kitaplar.. sönmez doymaz açlığım..

italyan kültürde italyanca kursuna.. özellikle biraz erken gitmek..
ve yanında açılmış olan tepebaşı marmara otelinde kahve keyfi..
bak kendi aklıma.. fakülte bir yaşındayım..
kendi ördüğüm o minimalist fransız dergisinden modellenmiş.. kazağımla..
uyumlu oje ve rujumla.. yeni fönlenmiş saçlarımla.. evden çıkarken düştüm ..
evden çıkıyordum akşam kursu için çünkü fakültem ya "süresiz" ya da "onbeş gün "
ama ille de kapalıydı..
o yılın sonunda pekçok arkadaşım kaydını dondurdu ya da tümden terketti üniversitesini..
ben hem sürdürdüm.. inatla.. hem de bir dil daha kattım hayatıma.. ve bir çok kahve keyfi..

sonra dergiler.. yabancı dilde dergiler.. taksimdeki gazetecilerde satılırdı..
her hafta çıkanlar her ay çıkanlar..
evire çevire okunanlar..
fransaya sığınan iran devriminden kaçan ve yüzleri kezzaplanmış..
cam kırıkları ile ağızları kesilmiş kadınları ilk o dergilerde okumuştum..
bizim basının işi vardı..
trafik kazalarıyla şehir eşkiyalarının çetelesini tutuyordu..anlatmıyordu ayrıntılı bu felaketi..
"hayır" demeyi öğrenmeyi o dergilerde okudum ilk defa..

birahanelerin türemesi beyoğlunda..
kara bıyıklı karanlık bakışlı adamların sayılarının artması..
artık tüm çekiciliğini kaybettirmişti..
gündüz gözüyle gidip.. emekde film izleyip bap kafeteryada bişeyler atıştırıp hemen uzaklaşma..
bazen tünelle aşağı karaköye inip.. ordan eminönüne yürünüp.. eve sahil yolundan dönmeler..

tiyatrolar ..
muzaffer karaca.. saime hanım hiç sevmezdi..
akm.. yanmış hatta tekrar açılmıştı.. cemal beyle hiç bir oyunu konseri baleyi kaçırmazdık..
galatasarayda pasaj içinde bir tiyatroya giderdik bazen.. şimdi ferhanın olan sanırım.. o zaman başka bişeydi..

sonra ben istanbulda değildim birkaç yıl..
zorunlu hizmetim vardı..

döndüğümde.. beyoğlunda bir tek.. ferhan vardı artık ilgimi çeken..
bir de pera palas otelinin pastanesi değil ama lobisi.. =)
iş çıkışı kahve keyfi..

ferhan ..
beyoğlunun sol yanındaki tiyatroyu kiralayıp..
içinden tranvay geçen şarkıyı oynadıkları dönemde..
sokağa nazi üniformalı oyuncuları salıvermişti de..
kimlik bitte diye..
bir öğrenci dışında kimse.. kimsin kardeşim ne kimliği dememişti..
ne reklam olmuştu..
ama oyun zaten muhteşemdi..
sonrasında her yıl en az bir kez beyoğluna gittiysem.. ferhanın sayesindedir..
ve başka yerde oynamayan filmler için..
lale sineması emek sineması içindir.. ve daha sonraları başlayan sinema günleri içindir..

20liğe hamileyken..
akmye gitmiştik ..
gösteri öncesi yemek yemek için saraya gittik benim isteğimle ve ben o zaman farkettim..
her onbeş günde bir beyoğluna gelişlerimizin bana verdiği keyfi..
ve ben o zaman ailelerin bir geleneklerinin düzenli yapılan ortak şeylerinin olmasının..
ne kadar önemli olduğunu.. bizim de olmalı kararını o zaman sarayda verdim..
ama bu gelenek beyoğlu gezisi değildi elbet..

ve çocuk.. çocuksa döndü ve ben iki işyerinde birden çalışan anneye dönüştüm..
ve hayat saime hanımla cemal beyin kaybı ile yaralandı..
ve ben kaybettim birçok şeyi.. yaşamın hızına karşı..
..
ve benim için beyoğlu kalmadı ..
yıllar geçti.. beyoğlu aklıma bile gelmeden..

ama ..
bir gün..
kar yağdı..
ve biz bir arkadaşımla..ışıkları güzel bir yerde kar kirlenmeden yürümek istedik..
o zaman sk olan çbyi kandıramadığım için.. iki kadın yalnız.. konuşarak..
gece kar altında bomontiden tünele yürüdük..

tünelde artık çok yorgunduk..
ve o pasaj içi kafede oturup bir kahve konyak sigara ısınma molası verdik..
ve çok güzeldi herşey.. ve ortam..
ve beyoğlu yine girmeli hayatıma dedim kendime..
ama unuttum bu dediğimi..

ve sonra..
gençlerin takıldığı barları öğrendim dolaylı ve sevimsiz bir nedenle..
ve sonra o barları yerinde görmeye karar verdim ve uyguladım kararı..
yine gereksiz ve sevimsiz nedenle..
ve sevmedim..
bu arada..
hachette'in sanderin artık olmadığını.. vakko mağazasının kapalı olduğunu..
ve dükkanların ucuz ve kalitesizliğini.. öğrendim..

ama.. yirmilikle.. o zamanki dokuzlukla..
gidilen bir kitap fuarından sonra riçmındda bir mola verip.. ona markizi ..
cemal beyle saime hanımın löbon nişan şekerini..anlatırken..
ona sentantuanı .. oradaki bazı mimari güzellikleri..
mimarların adı ve binaların yapılma tarihi gibi ayrıntıların güzelliğini gösterirken gene sevimli gelmeye başladı..

ve birçok kaybolan şeyin yerlerine de güzelliklerin geldiğini farketmemi sağlayan..
bugünkü yaşama ve düşünme tarzımla ..
beyoğlunda yürümek.. atlasdan bir kaşkol almak..
başka bir pasajdan bir mor kuş..
sonbaharda tünel pasajının güzelliği şarap peynir keyfi..
ve arka sokakların gece güzelliği
ve yağmurlu kış pazar günleri cumhuriyet meyhanesinin gündüz halleri ve..
nevizadenin kalabalıklığı ve..
beyoğlunun sokak şarkıcıları..
ve cezayir sokağı ve sıkıntılı bir ruhu rahatlatmak için..
bir "mustafa"isimli garson.. ve bir bar taburesi tepesinde geçen zamanların yeterliliği..
ve tekila şotu yapabilenlerin topladığı sempati.. ve..
ergenliğimde yapmadığım kadar gizli saklı..bir birkaç bar konseri..
ve arabeskin raklaşmış hali
ve taksim meydanında sabaha karşı basamaklarda oturup..
köpeklerle sohbet edebilmenin dayanılmaz hafifliği..
bir pazar akşam üzeri..

artık geçmişte kalmış..
beyoğlu balık pazarını anlatan bir programı izlerken dellenip hadi gidelim diye tutturmam..
ama benimle gelen olmayınca gidememem..
ve sonra..

beyoğlu..
bazı eskilerimle.. ve birçok yenimle.. insan ve mekan olarak..
yaşamımda ne kadar önem kazandı..

ben nevizadede.. yirmilik asmalı mescidde olduğumuz bir fırtınalı gece...
çekirdeğin de beyoğlu keyfine başlaması..

ve beyoğlunda müzisyenler artık sokakta şarkı söylemeyecek..
ve müzik aletleri toplandı..

bir yandan teör.. bir yandan savaş tedirginliği..
ama ille de bu haber..
kişisel tarihim artık dönüm noktası isyemiyor çünkü..
su gibi ufak tefek taşların üzerinde akasım var..
ne şelale olup yüksenden düşüp paralanasım..
ne de.. barajlara hapsedilesi..
akasım var.. su olup..



Image Hosted by ImageShack.us

2 yorum :

serpil dedi ki...

Önceki Beyoğlu yazısından sonra hemen gittim yine, gezdim, kitapçılara baktım, Robinson, Pandora ve Yapı Kredi en sevdiklerim. İçimden de sizi andım :))
Sevgiler

laleninbahcesi dedi ki...

Ataletim canım benim sen su olup akmışsın zaten...
Bi yazmadığın artık kalkan Beyoğlu gelinlikçileri...eskiden İstiklal caddesinin ortasından akan trafik... Cadde de ordan oraya koşturan Vitali Hakko, pırlantaya benzeyen Beyoğlu taşları...Küçük Sahne ve bir de Annemin sadece oradan giyindiği Şanel... Chanel değil yavru Şanel:)Türkiyede ilk hamburgeri yapan Kristal büfe kalmış... Diğerlerini kontrol ettim tastamam...,
Öptüm seni çok çok

Follow my blog with Bloglovin