25 Ağustos 2011 Perşembe

azıcık da fotoğraf dedikodusu..


kodak ondokuzuncu yüzyılda kurulmuş.. fotoğraf ve sinema sanatlarının en önemli unsuru olmuş.. o zaman bu zaman..
fotoğraf.. ışıkla yazmak demek ..
yazmayı seven..
anları kaydetmeyi seven birinin de.. fotoğraf sevmemesi mümkün olmadığından benim çok sevdiğim bir sanat..
en azından dönüm noktalarını.. yapıtaşlarını bilmeye öğrenmeye çalışırım..
gören göz ve gönül.. ille dışa vurmak ister kendini..
ya anlatacak.. ya yazacak.. o yüzden mesela feysimin bukunda bazen öykülendirilmiş acemi kareler dizilerini albümleştiriyorum.. kendimi bilmezce..

pek minicikken cemal bey bir olimpus makine almıştı bana..
ilkokul sonda..
onun makinesini ödünç almıştım bir günlüğüne..okulun son günü diye..
ama her nasılsa..filmi yakmayı başardım..
onunki düğmesine basınca körük gibi bir objektif açılımı olan kahve rengi deri kılıfı olan böyle vintıc zamanlar makinesiydi..

bana aldığı zamanında pek moderndi.. şimdi vintıc..
onu da düşürüp.. lenslerin önündeki kapakta da bir ince hat görünce kırdım sanmıştım.. meğer kapağın açılıp kapanma yeriymiş... =)

neyse anlaşılacağı üzere.. bazen doğru yere.. çoğu zaman /benim ilgimi çeken şeyler o zaman bu zaman aynı olduğundan ../
benzer manzara ve nesnelere çevirsem de..
bazı pek güzel karelerim kağıda basılı dursa da..
daha iyi çalışmalar yapmaya heveslendiğim zamanlar olsa da..
dijital fotoğraf makinesine bir kaç yıl önce geçmiş olsam da..
çocuks olan bir kadının fotoğraf sanatını düzenli ve devamli sürdürmesi.. ancak gerçekten hayatındaki en ön sırada yer alan şeylerden biriyse mümkün..
çocuks makineyi kurcalar.. filmi bitirir şarjı bitirir.. yeniden doldurmaz hafızayı doldurur boşaltmaz..
ve siz hep makinalı ama aslında makinasız kalırsınız ya da ben böyleyim..
çocuksun kendi makinasının olmasının faydası olmaz.. o zaten onun şarjını hafızasını bitirdiği için.. sizinkini kullanıp bitirmiştir..
çocuks evde on makine olsa hepsini somurur..birinin pil kapağı kırıktır seloteyplenmiştir vırt zırt açılır.. diğerinin bas düğmesi içine kaçmıştır.. fotoğraf makinei mezarlığı..

en azından benim makine öyküm öyle..
idi..
şimdilerde.. azıcık yine çekmeye başladım..büyüdüler ya.. azcık sanki elleri uzak duruyo..
ama şöyle iyi birşey alsam.. gene benden önce tepesine çökerler bilmiyorum..,hevesim kursağımda kalmasın diye almıyorum..
ben aslında.. sevdiğim objeleri bir araya getirip çekmeyi.. yani objelerin portresini çekmeyi seviyorum..

gözüm beynime ya da merceğim hafızasına aynı şeyleri kaydediyor.. nereye gitsem neye baksam...
o yüzden hiç çekmeden döndüğüm yerlerden de görsel hafızama aynı şeyleri kaydedip dönüyorum..
o yüzden habire her yerde ille çekesim yok..
bazen de oturup anın tadını çıkarmayı seviyorum..

işte efendim bize bu fırsatları size de böyle bela uzun bir yazıyı yazma fırsatını sunan kodak.. ilk taşınabilir makinasını 1936da yapmış.. nerden mi biliyorum..
not defterim yanımda olmadığında çantamdaki bir zarfın üzerine kaydettim kodakrom son 36 kare sergisinin girişindeki koca panoda yazılı olanları..
arkadaşım.. broşürlerimizi gösterip.. ama burda hepsi yazılı dedi..
hiç bozmadım istifimi.. çünkü onu yazarken başlatıyorum ben aslında geziyi..
"fotoğrafın.. fiziksel ve kimyasal yanıyla bilimsel..
alt yapı manzaraları ve kamerasıyla teknik..
görselliğiyle estetik..
içeriği ve verdiği mesajla da felsefi olmak üzere birden fazla tarihi varmış gibi düşünülse de..
sonuçta bu farklı gelişmeler..iç içe geçerek birbirlerini etkiler.."
yazdım.. el yazımla dizimin üzerine bastırdığım zarfın üzerine..
kodak fabrikası kapanmış birkaç yıl önce..
ikibin on yılında..
fabrikanın üretim bandından çıkan son film rulosunu da.. steve Mc Curry'nin eline vermişler.. bunu tarihe geçir bakalım demişler..
kim mi bu kişizade..
yıllar önce çektiği güzel gözlü afgan kız fotoğrafı tarihe geçen ve national geografic'e kapak olan fotoğraf sanatçısı..

işte onun eline vermişler.. son otuzaltı karelik son ruloyu..

bence biraz telaşlanmış..
makinesine takıp.. hemen bir tribeca'ya koşmuş ve üç tane jack nicholson bir tane de benim tanımadığım.. holivud yıldızı / erkek/ nın portrelerini çekmiş.. maroken rengi fonlar oönünde.. kahverengi kazaklı jack nicholson..

sonra birden durmuş..
sanırım..
"bunlar dijital fotoğraf gibi değil.. deklanşöre bastığın anda.. geri dönüşün yok.. " diyor çünkü.. ama o ilk dört beş tane nolcak hı ??.. işte ondan durmuş diyorum..
düşünmüş en güzel renkler nerde diye.. hindistandaaaa diye cevaplamış.. kendini..
gitmiş oraya kadar..
gene bi düşüncsiz zaman olmuş olsa gerek .. çünkü peşpeşe bir kaç tane hiç de öyle renkten nasip yok..
böyle bir aktar olsun.. bir pazar yeri.. ya da sari dükkanı filan yok..
sonrasında.. gene bir aydınlanma ve başlıyor portreler..
kadınlar erkekler.. sariler.. sarıklar.. evlerin duvarları.. renkerin en doygunu en güzelini sabitlemiş..
derken dönüş yoluna düşmüş..
ara güler arkadaşıymış..
gelmiş onun portresini çekmiş.. arkasında istanbul siluetiyle..
sonra da.. son film banyosu laboratuarının kaldığı.. abedenin hangi şehriyse işte oraya dönmüş..
ve otel odasında .. kendi sehpaya dayalı ayakları ve bir teve ekranı.. yolda bankta uyuyan adam.. bir mezarlıktaki anı / anıt.. bahriyeli heykeller ve dibindeki kırmızı turuncu çiçekleri fotoğraflamış..
5 fotoğrafı beğenmemiş sadece.. diğerleri.. başarılı..

şimdi bu nasıl bir ses tonu sen yargılamaya mı kalktın..
dünnnyanın en önemli fotoğrafçılarından birini.. olmayan bilgin görgünle..
hayır..
fotoğrafla ilgisi yok..
belki ben daha sistematik yaşadığımdandır..
belki sistematik olmadığımda.. illa ki belamı bulmamdan.. kazaya kurban gitmemdendir..
ben örneğin biri bana bir ödev görev verdiğinde..
oturup bir bütünlük olsun diye düşünürüm..
yani ben "hiçkimse"ye verselerdi..
böyle ya da çok daha basit bir görevi.. ben daha tematik birşey düşünebilirdim..

ama bu da çok güzel..
ama belki sanatçı olmak biraz dağınık biraz niyetini belli etmez olmaktır.. belki rasgeleliktir bazen tarihe geçmesi gereken..
belki bu yüzden taklit edilememektedir bazı insanlar.. ne yapacağı pek de belli olmayınca.. =).. öngörülemeyince..

mesela ben gibi..
hee.. o şimdi gider gene viran pencere kapı.. dizi yığın.. çeker gelir.. olmayınca.. belki.. ne biliim ben sanatçı değilim ki..

hem ayrıca bir sona bunca tam ortasından tanık olmamıştım hiç.. ..
hem ayrıca.. bir tarihe kayıta .. hem de bizim canlı ve aktif zamanımızda.. gözümüzün önünde.. medyanın bir tarih yazılıyor zırva haberleri gibi de değil üstelik..
makineyi.. banyosu yapılmış ruloyu da koymuşlar mı orta yere..

hani eskiden ... vardı.. gibi değil..
dün vardı bugün tarihi yazıldı ayol..
yani demem o ki gidin görün..

yan tarafta..
bir kadın sanatçının fotoğrafları vardı.. masum suretler isimli bir sergi..
canlı insan mıdır.. balmumu manken midir bilemediğim modeller.. en barok kılıklarla..
en yıkık binalarda ..
arkadaşım dedi ki.. ben böyle çok kurgusal kareleri sevmiyorum..
bense.. çoktan hayal dünyasındayım dedim.. bunlarda da başka şeyler oluyor beynimde..
burası neresi.. bu zincirler ne... hele bu tel sepetler neden tavana asılı..
hem o yüksek tavanın altında parlayan yansıyan o narçiçeği kırmızı nerden geliyor..
şu zincirlerin pasına bak ve de antipasın canlı kırmızısına..
sahi benim gibi antipas kırmızısı seven var mıdır..
ay bu kilise neredeymiş ki gitsek derken..bi kıkırdama filan..
bitirdik onu da..

esas dedi.. senin çektiğin bazı fotoğraflarda.. senin yanında olmama rağmen .. altlarına eklediğin o yazılarla birlikte görünce .. şaşakalıyorum..
ben de ordaydım .. çektiğini gördüm.. ama o kareleri çektiğini farketmediğim gibi.. böyle bir öykü de oluşmuyor benim aklımda.. dedi..

bi sevindim..
kompliman iyi gelen bişey insana..
kendini bilmeye devam etsen de..
hafif esintiler gibi iyi geliyorlar..
hani ingilizce de yetenekli olmak yerine "armağanlı" da deniyor ya..
sanki " armağanlıymışım" da " armağan vermiş biri gibi hissettim..
************
pese fotoğraf "via lovelylissie.wordpress.com"

Image Hosted by ImageShack.us

5 yorum :

laleninbahcesi dedi ki...

Bizim makine ZENİTH idi... Fotoğrçıya yazdırmıştım ayarları falan... Plaj ayarı, bulutlu hava ayarı, akşam falan filan... Sonra bi seyehate çıktık biz nişanlı nişanlı... Gittiğimiz yerde dayanamadık fotolar tab edilsin diyeb filmi oradaki fotoğrafçıya bıraktık...İki gün sonra gittiğimizde adam film yandı dedi...Ben tam üstüne atlayacaktım ki, meğer şaka yapmış. Nasıl bu kadar güzel çektiniz dedi, profosyönel olsa olmaz. hhehe yani bu ayar işini yazdırmak işe yaramış.. Şimdi zırt pıt çekiyorum,her gördüğüm ataşın kafasında ,ağacın tepesinde... Seviyom bu işi...
Bu nası bir yorumdu Allah aşkına,bari mektup yazaydım...

Adsız dedi ki...

Ben elime hangi makinayı verseler, "harikalar" yarattığım için,pek saygı duyarım bu sanat kişilerine.Sadece beynim iyi fotoğraf çeker benim.

Sabah sabah bi öpiim.
Ece

Adsız dedi ki...

Ben, senin fotoğrafları çekmek için çektiğini değil, yazmak için çektiğini düşünmüşümdür hep... Yani görürsün, sende çok başka duygular uyandırır.. öyle ki, duyguyu taşırır içinde.. kareye her bakışında duygular çırpınır bünyenden çıkıp klavyeye dökülmek adına...
Bence fotoğrafçılıktaki olması gereken en büyük yetenekte bu sanırım. Kendi fikrim tabii... Mesela... el yapımı çok güzel bir defter almış arkadaşım bana... doğum günü hediyesi olsun diye... Düşündüm..düşündüm dedim ki “ ben bu deftere kara çalı yazıyla kafama estikçe bir şeyler yazamam.. Daha özel bişi olmalı... Ve sonra buldum.. kendi çapımda fotoğraf çekmeyi çok sevdiğim azıcıkta yazı kabiliyetime inandığımdan “ fotoğraflı anı defteri yapacağım ben bunu “ dedim. Fotoğrafı çekicem, fotoğrafa dair bende uyandırdığı duyguyu ya da anı yaşarken olanı kendi üslubumla kelimelere dökeceğim tarihiyle birlikte ölümsüzleştireceğim defterde bulunacak olan fotoğrafları... Sözlü bir fotoğraf albümü gibi mesela... Böyle bir defterin var mı bilmiyorum Atalet... Ama feysbuk gibi zaman zaman kıymet bilmez bir site yerine çok daha profesyonel bir hale getirebilirsin bunu... Bu tarz bir kitap bastırabilirsin... Çok yakışır sana... Çok da güzel şeyler çıkar o hayran olduğum bakış açından, duygu derinliğinden...
Sen aslında içinde sanatçı ruhu çok yoğun olan ama bir türlü olması gerektiği şekilde ortaya çıkarmayan birisin bence... Çıkardıkların zaten mükemmel... Demek istediğim onları seni tanıyan listene kayıtlı olan dostların değil... varlığından bi haber olan pek çok insanda görmeli, okumalı...
Fransa’ya ait çektiğin her fotoğraf altını okurken “ birileri Atalet'e sponsor olsa.. al bu makinayı, sen yalnızca gez, çek ve her çektiğinde ne gördün yaz, dile getir.. bizde onları bassak, insanlara okutsak, o soğuk internet sitelerindeki gibi reklam yapmak amaçlı tanıtılan yerlere inat çok daha yalın, samimi sözcüklerle insanların ilgisini çeksek “ dese... Hem turizme olan katkın sonsuz olur hem de senin gibi ayrıntıları görebilen, farklı bakış anısına sahip olan kadınlara, dostlara tutkun olan ama şanssızlıklarından fırsatsızlıklarından bir türlü arkadaş listelerinde bulunamayan pek çok kadına ya da erkeklere yardımcı olabilirdin...
Yorum biterken “ iyi hoşta bitirirken yine yaptı yengeçliğini “ şeklinde düşüneceksin belki ama :) bu tarz sanatsal faaliyetlerde hatırına gelecek, giderken yanında götürebilecek dostlarından biri olasım var benimde… Çünkü yukarıda da dediğim gibi senin tarzındaki bakış açılarına sahip olan dost fukaralarından biriyim bende…

Adsız dedi ki...

aa bide...mektup yazmak benim işim Lale;) baksana destan gibi bişey olmuş benimkisi :))

Adsız dedi ki...

lalem..gezgöz deklanşör nolcak daha =) mektubunu severim senin..=)

ecem.. sen kendiharikalığından bulaştırıyosundur annem..ondandır..

dolfin.. blogda teşekkür etmempek ama teşekkür ederim..
bir kez bir acendam olmuştu köşeciğinde bir fotoğraf altında kitap alıntısı gibibirkaçcümlelik biryazı..ben de onu sevmiştim..

gezmeyi.. yazmayı sevdiğim doğru..
"resimleme" ise.. beni aşar bili,yorum da.. eğer aktarabiliyorsam azıcığını.. gördüklerimden duygulanmalarımı.. ne mutlu ki bana o zaman..
ben de o yapacağın.. foto anı defterini görmek isterim =)..

ve inanmayacaksın ama bu kez yengeç dememiştim =D..
atalet

Follow my blog with Bloglovin