5 Kasım 2008 Çarşamba

yazailirim..

Bazen de insanın kağıtla kalemle yazası geliyor.
Beğenmediği yeri böyle kalemle çizip, yukarı doğru ok koyup, doğrusunu yanlışın üzerine yazası; hem klavye becerimin azlığı hem de benim pisideki words'ün biraz yavaş açılması ve beynimin hızına ulaşamayan bir programı kullanmaktan hoşlanmayışım nedeniyle words kolaylıklarından faydalanamayışımın getirdiği, gerekli noktalama işaretlerinin yerine kullandığım iki noktanın yerine, bol bol virgül, noktalı virgül koyası geliyor.
Birkaç şey var aslında beyin zarımı dürten kabartan.
Oyuncak öyküleri yazabilirim örneğin, oyuncakla oynamama öyküleri de olabilir bunlar.
...
Pardon ne diyorduk, araya bir hasta girdi de...
Hah evet anımsadım; aklımdakilerdi konu.
Oyuncak öyküleri .
Sonra bir de beni en çok etkileyen korkunç çocukluk anılarım var, nedense bu aralar derinlerden yüzeye vuran. Yok yok, ensest, çocuk tacizi filan değil,anlatırken/yazarken gözyaşlarına bulanıp, suya dayanıklı rimelimi bile akıtıp beni pandaya benzetecek şeyler değil. Ama bu korkunç olmalarına engel de değil.
Bir dakika telefona bakayım , geliyorum hemen.
Ha bir de son yirmi yıldır başladığım, asla giriş bölümünü geçemediğim, mekan zaman ve kişi aynı olmak üzere, her seferinde bir alternatifini yazdığım romanın meşum giriş bölümünü buraya yazıp, belki de şeytanın bacağını kırıp, giriş bölümünden gelişmeye geçebilmek var.
Ay bi rahat vermediler, gene hasta , bakıp geleyim.
Ataletçe bir yemek tarifi yazabilirim ya da... Hatta şansıma kalp şeklinde bir patatesi soyarken işime ara verip, bir sıkıştığımda kullanırım diye resmini çektiğim ve patates sizi severse diye masaüstüne kaydettiğim resmi de kullanmış olurum bu vesile ile.
Keyifle teaffuz ettiğim gibi.. sükkülentlerimin saksılarını değiştirip, üzerlerine micik podima taşları koyduğumu ve beyaz saksılarında üzerlerinde grili bejli taşları ile çok erkeksi, bu nedenle de çok yakışıklı göründüklerini de yazabilirim. Hatta hızımı alamayıp, klinikteki kaktüsleri de koruma altına aldığımı, refleks çekicinin ucu ile toprak kurcalarken beni gören hasta yakınlarının, bu kadar çok yönlü ve renkli ben karşısında, beni Atalete emanet edin diyerek aştıklarını  da yazabilirim.
Ya da bakımsızlıktan birincisini öldüren doktorun masasından , koruma altına alma amacıyla aşırdığım ikinci kaktüsü anlatırken; geçen akşam  bu doktorun bir hastasının aşka gelip poliklinikte olanca sesiyle makber söylemesini /hayır, bi de tenor, bari bariton olsa/ , benim koşa koşa aşağı polikliniğe gittiğimi, kompliman bekleyen şımarık ünlü kişiye, yukarda serviste yatan  ağır hastaları düşününce, şarkı seçiminin, "ya benimle kal, kalacaksan.. ya da  derhal git, gideceksen" gibi bir kara mizah  oluşturduğunu suratına söylediğimi anlatıp, sesin sahibinin yüzünde beliren şaşkın ifadeyi de betimleyebilirim..
İstanbuldaki trafiğin artık ne denli çekilmez hale geldiğini, "bir gün kitlenip kalıcaz, bir daha hiç açılamayacağız" diye düşündürdüğünü; ne kadar kömür dağıtırsa dağıtsın , bu seçimde belediyenin çok oy kaybetmesinin beklendiğini, ama gene her zamanki gibi, asgari müştereke yeni bir anlam kazandıran, hiçbirşeyi olmayanların çoğunluğunun istediğinin olacağını, da tartışabilirim.
Bu gece yüksekses bar konserine gitme teklifi aldığımı, ama hala karar veremediğimi o yüzden gene siyahlarımı, ama beyoğluna uygun olanları giyip işe geldiğimi, sürmemi de çantamda getirdiğimi;  belki de hafta içi bir kaçamağım olacağını da yazabilirim.
Ortalıktaki durgun atmosferi; evde, işte, blogta ve ülkedeki yalancı  dinginliği, bunun da beni ürküttüğünü yazabilirim.
Dolfin gibi, blog yeniletecek bir gelişme yok diye ekleyip; xx olduğu için bunu haber vermesi duruma uygun olan, ve altına aldığı yorumlarda da.. diğer xxlerin .. "he sanki bizde farklı bi durum var " tonunda dökülmelerine yol açan yazısı gibi , " söyleyecek bir sözüm yok, kader utansın " tarzında bir cümle ekleyebilirim.
Ya da Alper Gergin Hoca ve Çağlar gibi, "söyleyecek sözüm yoksa susarım" xy tutumunu benimseyip susabilirim...
Sizce hangisini yapmalıyım?

9 yorum :

Kedi Narnia dedi ki...

canım sen hiç birini yapma istersen yoksa ben hasetimden caaart diye ortadan ikiye ayrılacağım...

Ada dedi ki...

Öncelikle susma derim :)
Romanının giriş bölümünü buraya yazabilirsin, merakla okuruz..
Onun dışında istediğini yaz yine
okuruz :) Hastalarla ilgili komik
vakalar da ilgimi çeker. Ama sanırım bunları yazmayı pek sevmiyorsun ya da etik gelmiyor :)

Çok yoğun, çok yorgun ve biraz
hastayım o yüzden yokum yine bu aralar...Bu gidişle düzenli blog yazmak hayal gibi görünüyor bana.
Yoksa yazacak çok şey var da... :(

Adsız dedi ki...

sonuncusu hariç hepsi olur ataletim.
iştahla da okunur 8)

carpediem dedi ki...

vazgeçme derim ben,
hastalar sana emanet,
blogcular da...
yoksa hiç açasım gelmez
blogu bile...
yazamasam da okuyorum
ataletim...

Adsız dedi ki...

çatlama yeter şekerim :)

(ay çok mu samimi oldu ne ayy korktum valla :P)

içses: çabuk kaç kızım.

Adsız dedi ki...

çatlama yeter şekerim :)

(ay çok mu samimi oldu ne ayy korktum valla :P)

içses: çabuk kaç kızım.

alpernatif dedi ki...

ama şekerim !
Ulen hanımların arasında kalmaktan ben de bir tuhaf oldum sonunda :D

biz mi sessiziz ?
heh

Adsız dedi ki...

baştan sona.. inadına =)

dolfinim..
nazaretme ne olur..
çalış senin de olur mu desem.. =)
anlamadım yani.. o zaman susayım mı ??
=D..
ııh olmaz..

kirazım..
yazarız.. yazarım..
hani elim dursa.. dirseğimle yazarım sanırım..
migren mi gene..
benimki de barometreden pek etkilenmekte bu ara..
blog yazılarını beklerim.. ama takvimle ilgilenmeyecek kadar hastalanmak yasak =)

saklanbacım..
pek uyumlu gördüm seni bu akşam..
=)

gelincik hanım..
kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz mış..
yazmıyorsun evet..
oysa keyifle okuyordum yorumlarını..

adsız..
manitu iyiliini versin emi..=D..
yazının içinde çatlamak fiilini arattın ya bana..
sonra anladım you are who olduğunu..
e hoş gelişler ola .. o zaman..
=)

korkma.. acıtmam =)

alperim.. şekerim..
geçmiş olsun.. hayırlı olsun derim daha da bişi demem =)

atalet..

Adsız dedi ki...

"Just Jesus, walk on water"

Follow my blog with Bloglovin