24 Haziran 2013 Pazartesi

gayet gayrı bilimsel ilimsel non etik ve duygusal hatta karamsar bir canıtın'sama

bazı şeyler yazıcam dilerim sonradan gereksiz bulmam bunları yazmış olmayı..

ama ben böyleyim birisine anlatırken ve ya yazarken netleşiyor benim fikirlerim..

mesela elitizmden söz etmek istiyorum..

Elitizm (veya seçkincilik), bir elitin (seçkinin) veya bir azınlığın yönetmesi gerektiğine inanma veya yönetim işinin bir elit veya azınlık tarafından yapılması anlamına gelir.

üç tipi var.. platonun ileri attığı.. "kral yönetsin" temali olan.. klasik olan ve modern olan..

ama bizim dilimizde.. elitizm aslında.. entel gibi algılanıp..
küfür gibi kullanılmakta..

neden bu köşeden girdim lafa bilemiyorum..

orta okul çağlarında descartes'ı.. voltaire'i.. fransız devrimini..
aydınlanma çağının filozofları şairleri yazarlarını okuyup gelip üniversitede..
demokraağğğğğğğğsi diye bana nutuk atmaya çalışan farklı gruptan sınıf okul arkadaşlarıma karşı hissettiğim yetersizlik duygusu ve sinirlenme.. 
mesela anlatmak istediğim..

demiyorum ki.. ağzın dilin bile dönmüyorsa sus..

diyorum ki..
aklın bunca hızlı çalışırken.. ağzın dilin neden hala hatalı konuşuyor..

birileri gelip bana layık turkiye dediğinde de..
bana laisizmi anlat diyesim geliyor..
evet bence de türkiye laisizme layık..

ne bileyim işte..

entel den girdim yola diye..
böyle gideceğimi sanmadınız elbet .. umarım yani..
yav bi de rüzgara karşı var mesela.. diğer adıyla..
s.dik yarışı..
ay bu nasıl bir bulaşıcı haldir..
zaman zaman kendimde de semptomlarını yakalayıp..
derin bir nefes alıp duruyorum..

ben üç gün gittim.. ben twitterda destekledim..
çok üzüldüm ama en çok ben üzüldüm valla bak ben çok ....
hmm..

bi de katı'cılık var mesela.. ben taktım evet bu adı.. ne var..
sarı kırmızı akar.. ay pardon.. kemalizm.. ulusalcı değilsen konuşma.. benden değilsen nefes alma.. 
ki esas bu kişiler.. öteki dememiz yasaklanmış olan ama ne diyeceğimizi bilmediğimiz kişilerdensen zaten ağzını sakın açma..

hmm..

benim çocuks'a altı sene bakan bir kadın vardı.. bulgaristan göçmeni.. köyünde halli vakitli iken..
(ne gerekse) köyde üç katlı ev yapmış iken..
bir gecede ya git ya öl denilenlerden.. doksanda gelenlerden..

namaz kılardı.. düzenli..
kıble diye batıya döndüğünü farkettik bigün.. aman dedik kıble bu yanda..
naah dedi.. ben hep böyle kılarım..
vatikana doğru kılıyor kadın namazı..
ama zaten yaradan yukarda dedim fazla dürtmedim.. bana inanmayınca..

yeşil fasulyeyi biz hayvanlara verirdik derdi..
asla ağzına sürmezdi..
ve kırmızı biberi yumurtaya bulayıp kızartırdı..
onun yerine..
ben tatmıştım üzeri yağdan parlamış yer yer yumurtası bulaşık kalmış yer yer soyunuk biberi.. sevmemiştim.. 

zorunlu hizmete g,ttim de ben..
tarhananın plakalar halinde yapıldığını gördüm.. 
yarma buğday ile..
ister ıslat çorba yap..
ister azıcık kızart gevrek niyetine üzümle cevizle ye..

iki türünü de denedim.. gevrek halde daha çok hoşuma gitti.. 

yerli biri vardı bir doktor.. evli çocuklu ve yerli..
akşam aldığı gibi evine götürdü beni..
daha tanışalı beş dakka olmuş..
adamın adını öğrenmemişim..
sabire ablan bekliyor dedi bana..

sabire abla alem kadın çıktı.. tam bir mozaik.. nefis..
ayağında şalvarı..
ama araba kullanıyor deli buhur gibi..
kahkahası havaları çınlatıyor..

malur severmisin dedi bana..
malur ne ?
malur ayol dedi..
bildiğin malur..
e ben bilmiyorum ki malur..

gösterdi sonra marul muş..
bir tek harf bu kadar mı değiştirirmiş anlağı.

valla hava yapmadım..
anlamazlıktan gelmedim..
anlamadım bildiğin..
ama sordum nedir diye.. bir yöre yemeği filan mı ki sandım..

üf üf.. tamam çok kopuk gidiyor..
ama..
bir de ilkokul dörtte bıktım ben artık atatürkten diyen bi çocuk geldi aklıma..
nasıl da ince yerimden vurulmuştum..
ama sonra devam etti başka hiçbirşey öğrenmeyecek miyiz..
diye anladım ne demek istediğini..
anne frankı da içselleştirmemişti bu çocuk..
ağlatana kadar üstüne gitmiştim..
meğer gerçek  anı defteri olduğunu bilmemişmiş..

tedrisat bozuk..
kafa yapıları da..
kafalara odun vurmak isteyen her bir zihniyet de..

atalet parka gitti.. 

gene de gidecek..
ama esas fikrim.. arzum.. şu.. artık..

ben parkın üstünde canıtınla bir dolansam da..
bana gerek olursa arada iki gaga atsam..
yoksa bunca fikir eş zamanlı aynı yere doğru hayatta gelişmez değişmez geri gitmez ilerlemez..
en azından bizim gerek duyduğumuz kadar hızlı olmaz..

benjaminim vardı hani..
ellerimle daha doğrusu bilinçli ihmalimle  öldürdüğüm yirmi yaşındaki ağlayan ficusum..

21lik bir yaprağına asılıvermişti ..
ortadan kopmuştu yaprak..
anında bir damla özsu oluşup toplanmıştı.. bir ucunda kopan yaprağın..
ağlıyor bak demiştim..
21lik de tek gözünden bir damla yaş dökmüştü..
bir daha herhangi bir çiçeğe el attığını görmedim..


sev diyorlar..
sevdiğimi de eleştirebilirim..
onaylamayabilir.. hiç hoşlanmadığım şeyler yaptığında dile getirebilirim..
ama kusura bakılmasın.. bunca kocaman değil benim kalbim.. sevemem herkesi..
ve ayırırım sapla samanı..
ve artık köktenci katı söylemler kanımı zıplatıyor benim..
sevdiğimden gelse bile.
evrene kulağını gönlünü açarak yaşadığını iddia eden de yapıyor bunu.
ben de yapıyorum elbet..
tek savunmam ben bana yapıldığında yapıyorum..
aksiyon- reaksiyon.. desem de..
 savunma durumunda kalmam cezamı hafifletmiyor..  üstelik. kendime de sinir oluyorum..

başlamış olayların açtığı yolda giderken bir anda obabaşı olası gelene de..
anlamadan savunana da..
herkesi bilmez.. kendini uzman çavuş sanan da..

elli derece sıcaktı hava..
çekirdek ilkokul yaşında bile değil..
datçadayız..
suya bir giriyor daha da çıkmıyor..
giyinirken dolabın önündeki perdeyi düşürüp.. 
askının kenarındaki çiviye de basmıştı ayağını yaralamıştı..

sinirlenmiştim ..
şimdi tetanoz aşısı= suya girme yasağı=bütün gün vızırdayan bir çekirdek..
ne işin vardı diye homurdanma ile geldi elbet sonucu..

21lik abisi.. demişti ki..
giyinirken takılmıştır.. düşünce de korkmuştur kaçmaya çalışırken basmıştır..

durakalmıştım..
göümün önünde.. minik ayağını kaldırmış mayonun bacak yerinden geçirmeye çalışırken dengesini kaybeden düşmemek için perdeye tutunan.. perde düşünce askısıyla beraber ödü kopan mayosuz donsuz kaçmaya çalışırken bir de çiviye basan minik kara gözlü kız çocuğu gelivermişti..

öyle mi oluyor o tuhaf ve sinir bozucu kazalar demiştim..
evet demişti..

zor geçmişti gerçi gün..
ama sinirli olmayınca zor güne bile kolay katlanılabiliyor..

ay ben de bilmiyorum ne dediğimi..
ciddi bir değişim filan diyenler var ya hani.
ben artık azcık onlara da şüpheyle bakıyorum..

ama bir ek ve sadece bunun bir isteri krizi gibi..
amaçsız ve ereksiz kalmasından korkuyorum..
güzel bir şeyin çöpe atılmasından..

sonuç dersen blog..
herkesin duyarlılıklarının yüksek olduğunu..
ama duyarlılık denen şeyin bi faydasının olmadığını..
çünkü kimyadaki gibi giden ve geri dönen oklarla değil hep kendi duyarlıklarımızdan bahsederek..
duyarlığı katılaştırmaya başlayan bir ortamın oluştuğuna inanıyorum..

neyse ki işim var..
ve uzun bir mesaim..
de..

hansaplast olma iç güdüm makul mantıklı davranmak zorundakalışımla dengeleniyor..
  zor bir dönemden geçiyorum..
yalnızlığın dayanılmaz ağırlığı ile..

ne egoistsin atalet.. ha bire kendinden bahsediyorsun..
evet.. zira benim bilogum ..
ve benim güncem ve duygularım.. üç sene sonra okuduğumda yabancı gelecek.. ne tuhaf dedirtecek ..
kendi kişisel tarihim..
sonuçta asla  felsefi ya da politik ya da entel  blog demedik buraya.
altı dantel üstü kristal sağı solu bağlık bahçelik.. tepesinde canıtınla bir garip yer burası...

ve ayrıca ciddi bir analiz filan istiyen varsa ..
kesinlikle yanlış adreste arıyor bunu..
her köşede  bir analist var ki..
onlar okunabilir daha çok ayrımcılık duymak için.. 
ben birleşememenin acısını hissetmek istiyorum dibine kadar...

Image Hosted by ImageShack.us

Hiç yorum yok :

Follow my blog with Bloglovin