20 Mayıs 2012 Pazar

heykeller.. gemiler.. bin yıllar.. ayak izleri.. ve martılar..


sabah erken başladı yolculuk..
mekanda az.. zamanda 8500 sene uzaklara gittim..

eski langa bostanları..
sonradan balkan otogarı olan alana vardık .. 
onbeş dakika sonra..
kötü yapılaşmanın ortasında..
kocaman bir çukur..
bir yanda inşaat.. diğer yanda arkeolojik kazı..


kazı alanında fotoğraf çekmek yasak..
ama yukarda çaylı poğaçalı kahvaltı sırasında çekebiliyoruz..

fotoğrafta solda ikibin yıl öncesinden bir iskelenin kalıntıları..
kutularda 400.000 kasa dolusu artefakt var.. 
kasalanmış.. 
400.000 kasa..
tek tek birleştirilecek.. testilere amforalara dönüşecek..
malzemeler nerden gelmişakılacak..
kim kimle ticaret yapıyormuş anlaşılacak..



önce asfaltı kazımışlar.. sonra molozu.. sonra bostan toprağını altında bizansla başlayıp..
prehistorik döneme inen kalıntılar..bulmuşlar..
teoriler kanıtlayıp.. hipotezler oluşturmuşlar..
şakalaşmışlar..sevinmişler.. etkilenmişler.. düşünmüşler..
şanslıydık.. kazının arkeoloğu ile gezdim..

"bir şey buldunuz mu.." diye soruyorlarmış..
"birşeyden kasit her zaman.. altınlar defineler gömüler diyor arkeolog..
bulduk diyormuş.. 400000 parça pincik bulduk.. =)..36 gemi atığı.. zeytin çekirdekleri.. ayak izleri bulduk..=)

theodosius limanı.. 
kurt deresinin ağzında yapılmış.. öyle görkemli imiş ki..

bugün new york limanına giren ne hissederse insan..
 onu hissedermiş denizden gelenler..
ama zamanla azalmış önemi..
temizliği bakımı ihmal edilmiş..
o yüzden  dolmuş ..
terkedilmiş..

limanın altında..
kat kat tarih devam ediyor..
boğazın bir dere olduğu zamanda  ..
denize 200 metrede bir köy varmış..
iyi tarım yapan bir toplum..
yer çamurken gezmişler.. 460 adet ayak izi bırakmışlar..
36 numaradan 42ye kadar izler..
sonra güneş doğmuş.. ayak izleri kurumuş..
derken dere taşmış..
kumla örtmüş izleri.. sekizbin yıla dayanmasını sağlamış..

bakıp kalıyorsun..
sandaletli  izler.. pek azı çıplak ayaklı..
dünden kalmış gibiler..

o bölgede çalışanlar..
bu katmana geldiklerinde..
bir fark var burda demişler..
ve ince ince açmışlar üzerini..
o "farkındalık olmasa" hiç bilemeyecektik o insanları..
oysa zaman onların izlerini dondurmuş orda..

ben bunlara enerji izleri olarak bakıyorum dedi arkeolog..
yürümek bir enerji gerektirir çünkü...

yürümekle yollar aşınmaz diyenleri düşündüm sonra.. milyonlarca insanın yürümesine küçümseme dolu tepki verenleri..

40 santimin ne denli önemli olduğunu anladık.. gezerken..
bir çekirdeğin ne kadar önemli olduğunu..
8500 yıl öncesinde de ev hayvanlarının gömülmeye değecek kadar değerli olduklarını..
bastığın yere de baktığın yere de dikkat etmen gerektiğini...
lüks tüketimin her zaman var olduğunu..
bilginin çok zahmetle elde edildiğini..
bilginin.. derinliği .. olmadan başka bilgilerle  birleşmeden bir işe yaramadığını..
dayanışmanın gücünü.. anladık..
ekonomik gücün sömürüden geçtiğini anladık..


zamanın bazı şeyleri hiç değiştirmediğini anladık..


 arkeoloji müzesine geçtik ordan..
ayaklarımızda 8500 yıllık çamurla..
cebimizde izin alıp .. aldığımız..
8500 yaşında birer kabukla..
(benimki morlu)
hafızamızda..   unutamayacağımız.. anılarla..


arkeoloji müzesindeki.. klasik güzellikler..
estetik üstünlükler.. o minicik ayak izlerinden daha az etkiledi bu kez beni...







hayata bakış..
 basit gündelik davranışlarla bıraktığın izlerin.. 
ne kadar önemli olduğunu anlayınca..
değişiyor..



dayanışmanın karışmanın.. güzelliğini.. 
zenginliğini..


ufku açık bırakmanın..
olasılıkların sonsuzluğunu bilmenin .. 
etkisinde..
yine bir kahveyle sonlandı gün..



bu aralar sık sık..
"amaann.. ne önemi var bunun.. 
daha yeni 8500 yıllık ayak izinin karşısında değil miydim" derken..
duyabilirsiniz beni..

----------

pınar kürün söyleşisini izledim geçen gün..
"internetten edinilen ilgiler için.. fast food ilgi diyordu..
bu kadar emeksiz.. bu kadar çabuk edinilince..
hangi derinliğe gidiyor.. hangi aşkaları ile bütünleşiyorki..
diyordu..

------------
gezide kimseye danışmadan kazı alanından bir seramik parçası alan  kişiye.. onu geri bırakmanız gerek dediğinde arkeolog kazı sorumlusu..
"o kız söyledi değil mi" diye hırsla sordu..
adam..

müzede..
arkeolog başka bir anısını anlattı..
heykelin urnuna elinisokuyormuş bir adam..
neden bunu yapıyorsunuz diye sormuş arkeolog..
"hani özür dileyecek.. siz de tamam ama bi daha yapmayın..
diyeceğim diye ekliyorsunuz ya..
işte öyle olmadı..
"görevli misin" diye sordu urun karıştırıcı..

görevli değilsem devam edecekb..
=/..

aslında dedi..
dokunmak da bir duyu.. görmek gibi..
insanlar da dokunmak istiyorlar..
bu anlaşılailir bir şey..
ama hep de aynı yerlere dokunuluyor..
=)..


Image Hosted by ImageShack.us

6 yorum :

Leylak Dalı dedi ki...

Ataletim canım benim imrendim bu geziye. O mor kabuğu da merak ettim şahsen.
Ayrıca bir kitaplı mim uydurup sana paslamışımdır, sayfama uğra da ne olduğunu bir görüver zahmet olmazsa:)
Öperim, giderim...

carpediem dedi ki...

8500 yıllık ayak izleri mi
bırakacağız sanki
biz de onlar gibi
çamurda ayak izlerimizi.
biz sadece yazdıklarımızı bırakacağız uzayın çöplüğüne,
belki okuyacak birileri bizden sonra,
uzayda arkeolojik kazılar da yapılacak .arayacaklar nelerle uğraşmış insanlar diye.
illa dokunacak insanlar
dokunmadan hissetmezler çünkü...
bazı insanlar bilir uzaktan sevmeyi,
hissetmeyi,
dokunamazlar bile...
ama taş bu ataletim
dokunsunlar da
söylediğin yere değil.

carpediem dedi ki...

8500 yıllık ayak izleri mi
bırakacağız sanki
biz de onlar gibi
çamurda ayak izlerimizi.
biz sadece yazdıklarımızı bırakacağız uzayın çöplüğüne,
belki okuyacak birileri bizden sonra,
uzayda arkeolojik kazılar da yapılacak .arayacaklar nelerle uğraşmış insanlar diye.
illa dokunacak insanlar
dokunmadan hissetmezler çünkü...
bazı insanlar bilir uzaktan sevmeyi,
hissetmeyi,
dokunamazlar bile...
ama taş bu ataletim
dokunsunlar da
söylediğin yere değil.

carpediem dedi ki...

vay bana
yazdım,
yolladım
olmadı...
bu sefer de
iki kez yazdı.
özür...

Çiğdem dedi ki...

Son Topkapı Sarayı gezisinde önceden görmeye mecal kalmayan Hazine Dairesine götürdüm kuzuyu. Fotoğraf video çekmek yasak orada da bir görevli var her odada ve itiş kakış klabalık geziliyor. Önümdeki İsrailli cep telefonuyla Kaşıkçı Elmasının fotoğrafını çekmeye kalktı. Kolunu tutup "lütfen yapma, burada yasak" dedim. Polis misin diye sordu adam :) Görevliye seslendim vs vs.. Dediler ki : Yaptırım olmadan yasak bir işe yaramıyor. Fotoğraf makinasını ya da telefonu alıp görüntü sildirme yetkimiz yok ki...

Ne iyi etmişsin gezmişsin... Darısı başımıza...

ATALET dedi ki...

leylak dalım.. imrenilesi bir geziydi gerçekten.. ama sonrasında gün öyle uzadı öyle yordu ki.. keyifle bir felsefe yapamadım.. aslında daha ne "mottolar" çıkardı da..

mor kabuğu koyacağım.. fotoğrafını çekeyim de

*******

dilaram..

belli mi olur.. dünya durdukça iz bırakıyoruz işte biz de..
bir enerji.. bir kalıt..
o niyete yapmadığımız bir şey.. =)

*******

çiğdemim..
yok yok biz kendikurallarıyla yaşayan toplumuz..
boşuna lümpenim demiyorum..=)

atalet

Follow my blog with Bloglovin