26 Ocak 2012 Perşembe

işsiz güçsüz eller.. şeytanın elleri.. ve martılar ve diğerleri..

saati dokuza kurmuştu..
ama gördüğü kötü rüyaların etkisiyle erkenden uyandı..
birkaç kez yeniden uykuya dalar gibi oldu ama hep aynı rüyaya düşerken uyanık olduğuna sevinerek yeniden uyandı.. sonuçta dalamayacağını anladı..
yatakta gerindi.. kedi gibi oradan oraya yer değiştirdi..
önce elini uzatıp kitabını almayı düşündü..
sonra kalkıp bir kahve hazırlamayı..
sonunda aklına katıldığı fotoğraf projesi geldi..
birden tamamen uyandı..
yatağın rahatlığı içinde bugün neyi çeksem dedi..
bir gün önceki fotoğrafına gelen yorumları merak etti..
birden fırladı yataktan sabahlığını girmeye çalışırken bir yandan da merdivenleri çıkıyordu..
önce su ısıtıcısının düğmesine bastı sonra tuvalete yollandı..
kahvesini aldı.. sütü kattı.. bir yandan da yorumlarını okudu..
çok şaşırıyordu..
bağlantılar kurmak kendi tanımıyla zıplamak onun en kolay yaptığı şeydi..
birilerinin bunu ilginç bulmasına şaşırıyordu..
kendisini "daha iyi bir fotoğraf makinesi almalıyım" diye düşünürken yakaladı..
gene gaza geliyorsun diye düşündü.. gözün görmüyor netlik ayarı yapamıyorsun.. ne makinesi..
hem zaten bu siteye hayatını programlama becerisini arttırmak için başlamıştı.. üçüncü haftayı da keyifle geride bırakmıştı ama hala güvenmiyordu kendine..
neden güveneyim ki.. raflar dolusu amele defteri.. sayfalar dolusu not alınmış "fikirler" "listeler" "yapılacaklar" "projeler".. atılmış başlıklar tamamlanmamışlıklar yığını..
bunun da diğerleri gibi olmayacağı ne malum.. ne malum yarın bir sorun icat edip bırakmayacağı.. ya da yeni bir ilgi alanı..

aslında ana listem basit yalın iddiasız.. yanında çağırışım yazıları olan fotoğraf kitabı..
koridor öyküleri..
bu kadarcık şeyi yıllardır yapamadın da.. şimdi.. nasıl güveniyorsun kendine..

tembelsin... yumurta popodan çıkıp havada giderken çözüm arayansın..
bunu da bilensin üstelik neyine güveniyorsun..

kahveyi içerken.. dışarıyı izliyordu..
uzun yıllardır fotoğraf çekmeyi seven biri olarak yakın görüşünün bu kadar düşmesini beklemiş olması..
hiç şaşırtıcı değildi aslında..
genel karakteri içinde..

salona geçti.. elinde kahvesi.. sesin fotoğrafını nasıl çekersin..
minyatür masanın üzerine bir minyatür kitap.. bir kalem koydu.. ve bir de minyatür stetoskop.. bir çok açıdan bir çok fotoğraf çekti..
sadece yeşil odaklanma karesine ve odaklanma sesine güvenerek..
bilgisayara aktardığında görecekti ne kadar net olduklarını..
giyindi.. çıktı..
rüyaların etkisi geçmemişti hala boğazında bir sıkıntı bir daralma vardı..
yıllar önce yarattığı kadın karakteri düşündü..
hani kendi iç sıkıntısını o kadının ağzından söyleyebilmişti ancak..
değiştim ve çevremdekiler değişimimden rahatsız olduğu için diyen kadın karakteri..
önce bir kaldırım kafesine getirmiş.. tanımlamış betimlemiş.. çantalar açtırıp kapattırmış..
fularlar sigara dumanları savurtturmuş da ancak bu kadar kısa bir mesajı dile getirebilmişti..

aslında ne kadar patetik diye düşündü..
aynı anda patetik acınılası mı demek yoksa ağlanılası mı acaba diye düşünmeye başlayacakken durdurdu kendini..
konudan uzaklaşmaması gerekiyordu..
ama konu neydi..

kadın karakter..
bir film sahnesi gibi yazdığı o kadın karakterin ms marple dizisinde bir sahnedeki bir kadına ne kadar benzediğini düşündü..
aslında belki de öykü değil senaryo yazmalıyım.. güzel bir şehirde geçen italyan ya da fransız sineması tadında.. az hareket az konuşma uzun uzun hareket yürüme sahne çekimlerinden oluşan bir senaryo.. finalde de kadın kahraman kocaman çantasını tak diye kapatır ve bir trene biner.. dumanlar tren düdükleri ve hareket eden tekerleklerle birlikte son yazısı..

gidemeyen kadının öyküsü pek doğru olacak aslında.. koridor öyküleri bile uzun yol olur senin ruhuna..

hakikaten patetik tam olarak hangi sözcüktü..
abim de hakkat mi derdi.. gülümserken..
gene bir kendine geldi.. konu neydi..

bir yandan da gözleri duran trafikte.. binaların arasından geçen kuşları.. beşbenzemez çatıları pencereleri ile çirkin yapılaşmayı.. tabelaların sarkan kabloların klimaların ve bez ilanların yarattığı görsel kirliliği tarıyordu..
dünyanın en güzel çirkinleştirilmiş şehrinde yaşamak..
sağ yandaki kirli ıslak ve yamuk bez ilanda .. belediyesi çalışanlarının yeni yılını kutlar yazıyordu..
sinirle başını çevirdi..

çalıştığı yerin otoparkına girerken bugünlük bir sorun yaşamadığına sevindi..
park etti.. merdivenlerden yukarı çıkarken.. danışmadaki görevliye.. bugün nasıl bir gün hazırladın bana diye sordu omzunun üzerinden..
sizinkini bilmem de benim günüm pek kötü her yerim tutulmuş cevabına dönüp bir baktı.. ama sesini çıkarmadı..
servis nasıl..
servis sakin..
hadi gezdirin beni..

her zamanki gibi.. koridorun.. koridor öykülerinin kahramanının en dibindeki iki kanatlı kapıyı ortasından itip girerek başladı gezmeye..
günaydın..
oturdu..
hemşireler iç geçirdiler.. anladılar bu gün konuşmalı bir vizit yapılacak..pıt pıt eliyle vurdu oturduğu egzersiz masasına.. onlar da oturdular..
sorumlu fizyoterapist ara verdiği çalıştırdığı hastaya biraz başka hastalarla ilgili konuştular.. masadaki konuşma bozukluğu çeken hasta itiraz eder gibi.. elini kolunu sallamaya başlayınca.. durdular..hastalarının arasında trafik kazası geçirmiş bir de meslektaş vardı.. söz döndü dolaştı kütüphanelere geldi.. bilin bakalım 17milyonluk istanbul'da kaç halka açık kütüphane var dedi.. onbeş diye tereddütlü bir cevap geldi.. yok dedi.. abartmayalım seksen üç.. ama ne kadar az.. gerçi hiçbiri bizim mesai saatimizin dışında açık değil ama.. sonunda bir kütüphaneye üye olan bir arkadaşından bahsetti sonra.. birileri yakında bir hukuk kütüphanesi olduğundan söz etti.. biliyorum dedi.. özel ama ve sadece hukukla ilgili..oradan dünyanın en güzel kütüphanelerinin resimlerine oradan avustralya'da bir kütüphanede üst kattan en alta uzanan bir kaydırak olduğuna.. komik zıplamalar yaptılar..
sonra bir baktı hemşirelerden biri kaçmış.. hadi bakalım bugünlük yeter size dedi.. eğlence bitti.. ve elinde kalan hemşireyle vizitine devam etti.. odalarda daha kısa sürdü işleri.. en son kendi odasına geldi.. sabah çektiği fotoğrafları bilgisayara atıp bir kahve içmek için yirmi dakikası vardı..bilgisayar açılır açılmaz.. ping dedi .. e-posta kutusu.. bir gün önceki fotoğrafa yorum gelmişti.. gaza gelme dedi.. kendi kendine.. makine filan yok.. ..

*******
kimdi o.. bana bir dayanak noktası ver dünyayı yerinden oynatayım diye.. he bana da bir klavye ver 750 sözcüğü bir defada döktüreyim.. =) bu kadın yani bugün yazdığım kadın.. aslında tamamen hayal ürünü diyeceğim inanmayacaksınız..
ama öyle bu kadın klavye karşısına oturunca içimden çıkan kadın..


Image Hosted by ImageShack.us

5 yorum :

lale dedi ki...

nasıl bir doyumsuz yazı olmuş bu
sen farkına varmadın ama o çift kanatlı kapının bir kanadını ben ittim.Masada itsin o yanıbaşında ourdum hatta...Sen kütüphaneye üye olan arkadaşından söz edince beeen bennn diye bağırdım. O sıra sen elini o yüzden kulağına götürdün çok bağırdım herhalde... İstediğin yere kadar sen istediğin kadar gitsin o proje...çünkü senin projen...İstediğin zaman başlar istediğin zaman bırakırsın. Bu gün bir randevumu hava şartları yüzünden iptal ettim. Kız telefonda gıcır gıcır etti ama ama dedi. Sonunda evet gelemiyorum işte aması bu işte dedim. Ülen sanki borcum var da ödemiyorum, paramla yaptıracapım bir işi şimdi yapmak istemiyorum...
Çok konuştum da peki seni seviyorum Ataletim canım benim dedim mi?

Adsız dedi ki...

Evet, evet...bilirim o karakterlerin hepsi hayal ürünüdür. :p
Sen böyle yazılarında hastaneyi, hastalrı şöyle ucundan azıcık kıtırdatıyorsun ya, işte bir o zaman bıraktığım mesleğimi özlüyorum yoksa her hastaneye giriş çıkışımda tüylerim diken diken oluyor, nasıl 10 yıl dayandım diyorum.
Lal'nin dediği gibi proje senin olduktan sonra umursama. Güzeli canının istediği gibi yapmak değil mi? Bir de ben nereden bakabilcem fotoğraflarına bilemedim, sen yetini deyiver de orada yorumum eksik kalmasın.
Son, söz...Galiba biz zıplayan, yerinde duramasan ruhlara öykü daha yakın.

ATALET dedi ki...

lalem.. kan kırmızım..
hehe sen sen zaten.. =) ..
750 sözcük yazıyorum artık.. günde.. her seferinde bravo diyor bana.. =)

proje terbiye olmak için .. şımarmak değil o yüzden bırakmayacağım şimdilik.. =D..

özdemir erdoğan gibi.. ben de seniiiii diyorum.. hani keman öğretmeni ve öğrenci aşkı şarkısı vardı ya.. =)

selginim gebem..=)..
ben madam bovaryéyim demiş ya yazarı.. eh elbet ben de biraz o kadınım.. ama tam da değil..
he bi de..
aslında sitenin yan tarafında.. tıklayıp gidin diye ataletin 365 projesi kutusu var..
sonra efenim facebook da atalet bloğun sayfası var.. oraya ekliyorum yeni fotoları..
ama burdan da vereyim..
http://365project.org/inertie/365

he bu da ataletin sur'et sayfası..
https://www.facebook.com/profile.php?id=100000403891597

carpediem dedi ki...

750 sözcük az değil vallahi...
ben bulamam sanırım,azıcık heveslenip yazıyorum.sonra yok bi şey...
gözlem farklı bir şey,sonra
onu dile getirmek...
benim derdim kendimle anladım gibi

Adsız dedi ki...

dilaram ilk gün.. ben de gözüm sayaçta.. ay daha 130 oldu daha 350 oldu diye diye nasıl zorlandım .. ama sonra alışıyor insan.. =)

Follow my blog with Bloglovin