27 Ocak 2012 Cuma

ayrıkotu.. define adası.. şarap ..biraz kıskançlık da var ama siz görmüyorsunuz.. ve martılar ve diğerleri..

"yok canım yok" dedi.. "hiç rahat yok.. kesin bu kez son gelişim.."
"nasıl yani?"
"hani derler ya tanrı eğitirmiş kullarını.. her dünyaya gelişte bir daha eğitilirmişiz.. bu benim son gelişim olsa gerek ince zımpara cila uğraşıyor benimle..
ben bu sefer kanatları kazanıp öyle gideceğim.."

ses gelmedi karşı taraftan..
kadın içinden devam etti dialoğa.. "cevap vermezsin elbet.. biri de sensin beni törpüleyenlerin.. "
kendini kızdırmak istemiyordu durup dururken ne güzel söylemişti oğlu.. "sen öfkeni kontrol edemiyorsun.. sinirleniyorsun .. tamam doğal herkes kızabilir.. ama sonra durup durup yeniden sinirlenmek için bişey daha hatırlatıyorsun kendine.. giderek artıyor kızgınlığın.. kendin yapıyorsun.."
demişti de.. kadın düşünüp ne kadar haklı olduğunu anlamıştı..
anında tepki verdin verdin vermedin yuttunsa geçmiş olsun daha sonra hatırlayıp hak aramak.. sitem etmek gibi bir şansın olmuyor dünyada..
ne güzel eskiden asabi bir kadındım diye düşündü.. anında kızar anında tepki verirdim.. ne zaman öğrendim bu susmayı bilmem ki..

sakin bir gündü aslında.. normal işlerini görürken ama.. sonra.. tam artık biraz kendi işlerini yapacağı anda.. birden hareket başladı..
internet banka hesabından işlem yapacak oda kapısı hiç durmadan vurulup açılıp.. birileri incir çekirdeğine eziyet olsun der gibi birşeyler sormaya başladılar.. içeri dışarı giderken hep yolunu kesenler tam da acelesi olduğunda yolunu kesmeye başladılar.. raporları yetiştirmeye çalışırken de ek iş geldi.. bunlar gerili yaratıyor insanlar üzerinde.. sevecenliğin kayboluyor farkında değiller ya da umurlarında değil..

"sonuçta bizim ayrıkotu dediğimiz.. bizim ekmediğimiz yerde biten çiçeklerdir" demişti ms marple geçen akşam dizide zaten.. daha önce de okumuştu bunu bahçe sitelerinde.. yok hayır.. aslında zamanında ekrana yapışıp izlediği ingiliz bahçıvanın programında..

"bak o programı izlerken de aynı şey olurdu.. tam program başlardı bizimkiler sokak kedileri gibi kavga ede ede önüme yuvarlanır birbirlerini şikayete koyulurlardı.. sonunda bir gün tamam .. izlemiyorum.. deyip televizyonu kapattığında nasıl afallamışlardı.."gülümsedi çocuklarının çocuk halini hatırlarken.. nasıl da büyümüşlerdi..

en son işten tam çıkacakken .. kapının çalınması üzerine kaldı gene.. ve ayaküstü birşey danışmak isteyene cevap verirken bankoya dayandı.. birden ayaklarının altında bir çınlama .. boynundaki mercek kolye kırılıverdi.. binbirparçaya bölündü..

belli de edemedi ne kadar üzüldüğünü.. soruları yanıtlamaya devam etti..
çok seviyordu bunu.. çok da eğlenmişti alırken.. çok da kullanışlı olduğunu düşünüyordu..
hem de projesinin ana kişisiydi.. bir hafta aynı nesnenin fotoğraflarını çekiyordu nesne de bu mercekti.."şimdi gidip yenisini almam gerek var mıdır acaba.. dışarısı da kar tipi.. "

"paçaları çekiştirilmeden yaşayabilen insanlar var mıdır acaba..
hiç kimsenin eline ayağına dolaşmadığı.. engel oluşturmadığı kişiler.. sanmam..." diye düşündü sonra..

telefonu çaldı.. arabasını bırakmışlardı.. sevindi.. kolyemi alabilirim gidip diye..

son bişeye bakıp çıkacak.. guglanıma soracak akşam olmadan..
define adasıymış.. robert louis stevenson.. define adasının yazarıymış.. ıslak kaldırımlarda tıkırdayan tahtadan takma bacaklı adamı okuduğum ilk yıllara götürdü beni bu bilgi.. iskoçyalıymış.. en çok görmek istediğim görmek de değil.. 300yıllık bir handa kalıp.. kapılardan başımı eğerek geçip.. bisiklet kiralayıp süt kaymağı renginde ya da kırık beyaz ..sıcacık saç örgülü kazağının kollarını sıvayıp.. ıslık çalarak.. yanları az yüksek taşlardan örülü yığma duvarların arasında eğile büküle ilerleyen yeşilliklerin arasından geçip giden yollardan .. ara sıra koyun sürülerine rastlayarak .. loch ness gölüne kadar gitmeyi.. nessi nin "hep seni beklemiştim " diye uzun boynunun üzerindeki minicik başını sevdirmek için bugünü beklediğine inanıyor içten içe..

stevenson'ın bu sözünü de 365 proje sayesinde öğrendi.. yolculuk güncesinden bir paragraf.. " yumuşak bir ateş ve taklit edilemez bir kokuya sahip olan bu maden damarları ve toprak cepler.. güneş ve yıldızların altında topraktan daha ince bir şeye dönüşmüş olan bu erdemli bolluk ..maden cevherinden de daha değerlidir.. ve şarap şişelenmiş şiirdir.. bunlar hala keşfedilmeden duruyor.. gür çalılıklar saklıyor onları.. sık ağaçlıklar gölgeliyor..ve madenci sert kayaları kırıyor daha ve daha uzaklara gidiyor..bozayılar rahatsız edilmeden hayalleniyor.. ama onlar zamanını bekliyor.. keşfedecekleri bekliyor.. ve doğa anne onları besliyor ve hazırlıyor.. "

bunlar nasıl okurlar.. nasıl böyle karmaşık bir paragrafın içinden cımbızla şu cümleciği çekip alabiliyorlar.. "ve şarap şişelenmiş şiirdir..".. aslında stevenson.. bir doğa parçasını anlatıyor net bir şekilde.. madencilerin geride bıraktığı alanları.. yolculuk güncelerini sevmem .. ama içinde en az bir paragrafta şaraptan bahsedildiğine göre.. okumaya değer olabilir..

ve şarap şişelenmiş şiirdir..

koca günceden tarihe bu geçmiş..

"gidip kolyemi alayım da.. bir ms marple daha seyredeyim .." diye düşünerek keyiflendi bilgisayarı kapatırken..

bu da kısmen bugünkü 750 sözcüğümden.. =)

Image Hosted by ImageShack.us

2 yorum :

laleninbahcesi dedi ki...

Define Adasını okuduğumda çok küçüktüm, sanırım bu tür cümlelerin çok ayırdında değildim. Beni çeken serüvendi...Dün akşam Suç ve Ceza'yı okuyan benden yüz yıl falan genç birinin yazdıklarını okudum. Nasıl etkilenmişti. Ama bana sorsan sadeec bir şeyleri hatırlıyorum o kadar. Mesela Vadide ki Zambak'tan hatırladığım tek şey sayfalarca süren, satranç tahtasının tasviri... Yeniden klsaiklere dönmek gibi bir lükse sahip değilim ...
Aldın mı? kolyeni...nesneler bağımlılığım vardır benim. Geçenlerde en sevdiğim , hani ara ara resmini koyduğum kupam kırıldı...Tüm yeşil çay mkeyfim gitti sanki. Ailece her yerde o kupadan arıyoruz. Boyner'den alınmıştı. En sonunda resmiyle gidip kapılarına dayanacağım:)

Ayrık otlarına başka gözlerle bakanları severim hem de çok. Bir zamanlar onlardan kurtulmaya çalışmıştım ama yaşamda ayrık otu olmak çok başka bir şey.
Öpüyorum çok Ataletim canım benim

Adsız dedi ki...

zor oldu ama aldım kolyemi =).. hatta stokta ne varsa süpürüyorum.. dün çekirdek alışveriş merkezine gidiyodu ona bile sipariş verdim.. delirdim sandı.. "ben onunla yaşlanmak istiyorum dedim.. boynumda hep o olsun istiyorum.. =)..
ayrık otu bahçesi diye bişi de var tabii.. =D
atalet..

Follow my blog with Bloglovin