18 Ağustos 2011 Perşembe
benim beyoğlum...
saime hanımın bir dikiş öğretmeni arkadaşı vardı..
kadriye hanım..
asla abla.. kadriye.. sen.. filan demezdi ona..
saime hanım da son sınıfta iken..kadriye hanım okulda stajyer öğretmenken.. onun da sınıfında ders vermiş..
öğretmeni olmuş.. bir genç kız diğer genç kızın..
ondan bu resmiyet..
işte kadriye teyze benim gardrop sorumlumdu..
ben minicik..
bu iki hanım.. bana küçük hanımefendi giysileri dikerlerdi..
aslında saime hanım dikerdi de..
kadriye hanımın kalıp işinden daha iyi anladığını söylerdi..ona danışmadan yerleştirmezdi kalıpları kumaşa..
aynı kumaştan bir bebe yakalı elbise..
robalı.. robadan büzgülü değil.. düz ama bir ya da iki plisi olurdu ..önünde.. yada verev olurdu etekleri..
mini mi mini..
hemen nerdeyse kasıklarımda etek uçları..
üzerine de aynı kumaştan yakasız mantosu dikilirdi..
mantoyu giyince elbisenin yakası mantonun yakası gibi görünürdü.. iki kat yaka olmasın çirkin olmasın diye..
anımsıyorum erişkin giysisi gibi gelirdi bana da pek gururlanırdım..
yünlü kumaştan kareli bir tanesini hiç unutmam..
belden kesik bir elbiseydi bu seferki.. ve önünde düğmeleri vardı.. karşılıklı iki sıra..
bişey iliklemek için değil.. süs olsun diye..
düğmeleri açık mavi düz renk yünlü kumaştan yapılmıştı..
ama saime hanım o kumaştan bastırılan düğmelere uygun renklerde daire şeklinde bir su nakışlamıştı..
açık mavisi çok gülkurusu az ekose takımın düğmelerinde kullanılan açık mavi düz kumaştan da bir elbise dikilmişti..
ona da kareli biye konmuştu..küçük prenses gardrobu..
böyle birkaç takım yapardılar.. her mevsim başı..
ben büyüdükçe o elbiseler yeni bir elbisenin koluna..
yakasına.. düğmesine cebine bir yerlerine kullanılır ziyan edilmezdi..
beyoğlu anlatacaktım ama..
bak neye daldım..
işte bu kıyafetler içindeki kara gözlü kara saçlı bendeniz.. bakırköyde oturur..
iki haftada bir beyoğluna giderdi.. saime hanım ve cemal bey eşliğinde..
dünya ve fitaş sinemaları yeni açılmıştı.. modern teknoloji ile..
emeği filan o yıllardan anımsamıyorum.. o sonra..
diğer sinemaları da..
dedim ya bu benim beyoğlum.. benim kronolojim..
saime hanım okuldan öğlende gelir.. ve biz hemen taksime giderdik bakırköyden..
önce saray muhallebicisine gidilir.. pilav üstü tavuk yenir..
sonra saime hanım tavuk göğsü ve kaymaklı dondurma..
cemal bey kazan dibi bense sadece dondurma ile tamamlardık..
kaymaklı dondurma sevmezdim.. kakaolu ve vişneli.. keyfi servisindeydi..
dondurmaları ayaklı metal bir kapta getirirlerdi.. üzeri buğulu..gelirdi..
kaşığı dondurmaya daldırınca..metal tabağın içinde kaymasın diye tuttuğumda su damlacıkları oluşur gözyaşı gibi inerdi tabağa..
sonradan romanlarda soğukluk betimlemesinde "terlemiş" sözcüğünü okuyunca hep bu kaplar gelir o yüzden aklıma..
kaşıklarının köşeleri kareye yakın olurdu..
derin olmadıklarından.. ve ben de dondurmanın erimiş halini kaşıklamayı çok sevdiğim için..
yemesi zor olurdu..
bizim evde böyle kaşıklar yoktu..
mermer masalar aynalar ceviz çerçeveli aynalar..
hızlı hareket eden.. beyaz yandan düğmeli gömlekler giymiş üst düğmelerini açık bırakmış garsonlar.. aydınlık kalabalık..
benim minicik dünyam için fazlaydılar.. hepsini kaydederdim.. fazla konuşmayan bir çocuktum zaten..
ve dinlemeyen.. dünyam görseldi benim..
sonra fitaş pasajına giderdik..
pasaj sineması yeni bir kavramdı istanbul için.. medeniyet belirtisi ..
hele dünya sineması yerin altında idi.. afişleri pasaj girişinde karşılıklı asılırdı..
sen seç derlerdi.. hangi filmi izlemek istersin.. sekiz ya da bilemedin dokuz yaşımdaydım..
bir keresinde mumyanın intikamı diye bir filmde israrcı olunca..korkarsın gel öbürüne girelim dediler de..
sonunda ben kazandım.. mumyayı izledik..
ve filmde deli gibi korkup.. asla itiraf etmeyince..
gecelerce yatağımın altında bezleri sarkan mumya çıkacak diye uyuyamamıştım yine asla itiraf etmeden..
alacağım cevap belli..
eh..sen istedin..
o dönemden en çok aklımda kalan iki film.. doktor jivago ve mayerling faciası..
ikisi de karlı sahneleriyle beynimde kalmış..
jivagoda bir karlar içinde giden tren.. dimdik bir subay .. ve kıpkırmızı bir bayrak.. var aklıma kazınmış..
filmin sonunda.. o tren istasyonunda konuştukları kumral kadının kim olduğunu anlaymamıştım
ve sinemadan çıktığımda kar yağıyordu istiklalde de..
üzerimde demin anlattığım elbise ve mantolardan kareli olan vardı çok iyi anımsıyorum..
başıma şapka takmıştı saime hanım.. beyazdı şapka..çenemin altından gelen kalın bir bandı vardı yandan düğmelenen..
rengi uymadığı için çirkinleştim diye pek bozulmuş ama itiraz edememiştim..
mayerling faciasında ise.. o terkedilmiş limonluktaki eşyalar.. incenik karla dantel gibi işlenmiş..
rüya gibi.. aklımda takılmış.. kazınmış..
çıkışta bazen beyoğlu çukulatacısı..
adını sonradan araştırıp bulmam gerekti.. çocukken öğrenmemişim.. sonradan yememişim..
bir dilim fındıklı çukulata.. kocaman bir kalıptan kırılıp verilirdi..
bazen hacı bekir.. saime hanım çifte kavrulmuş sever.. kuş lokumu sever..
ben karamela o hindistan cevizli beyaz şekerlerden..
badem şekeri severiz ikimiz de.. cemal bey ne sever bilmiyorum yediğini de görmedim..
ama azıcık ondan azıcık bundan minicik kesekağıtlarına konulur..bu aldıklarımız..
paketlenir sicimle bağlanır..
ve üzerine bir tutacak takılırdı el çabukluğuyla.. şimdi düşününce..
bu tutacak bir zerafet.. bir ayrıcalık.. elin sicimden incinmesinden esirgenmesiymiş.. esirgenmek o zamanlar doğal bir süreçmiş..
ben tezgahın kenarından kılpayı aşan gözlerimle bütün bu işlemleri sihirbaz gösterisi gibi izler..
nasıl hızlı çevirir o paketin etrafında sicim..
nasıl hızlı bir düğüm.. atar satıcı..
arkada bir kocaman sicim masırasından asıldıkça uzuyan sicimi düğümden biraz uzak yerinden nasıl tek hamlede keser..
babama uzatır.. onlara bakardım..
sonra eve dönerdik..
****
pese önemli..
fotolar sırasıyla.. gitti gidiyor'dan
betsyvintage.com dan
meilleureduchef'den
fotoiz'den
luluzinvintageland'den
pese iki.. devam edeceğim..
pese üç.. amma da boğazıma düşkünmüşüm..
pese dört.. anılar da kalmayınca birbirimize sığınalım mı ne dersiniz..
Etiketler:
belki üstümüzden bir kuş geçer
,
çamaşır çekmecesi
,
çenebaz
,
gretel niyetine
,
raftan rizotto
Gönderen
ATALET
zaman:
15:37
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
3 yorum :
bir kitap olsa.
devamı için sadece sayfa çevirmem yetse...
istedim yine.
Atalet gerçekten kardeş miyiz acaba? Ben o tutacakları ve onların bağlandığı kırmızı-beyaz sicimleri çok özlüyordum ve bu yüzden kendimi biraz tuhaf buluyordum. Sicim ve karton tutacak özlenir mi yahu? Ne sevindim şimdi senin de hatırlıyor ve arıyor olmana. Biz de Hacıbekire'e giderdik, anneanneme çifte kavrulmuş lokum (o iki kavrulmuş nokun derdi), anneme fındıklı akide şekeri, bana da seninkiler gibi kakaolu, kahverengi, pütürlü, yuvarlak ve hindistancevizli, beyaz kare şeklinde şekerlemeler alınırdı. Ankara İstanbul farketmiyormuş demek o zamanlar. Ve giysiler, bana da annem dikerdi, Cuma günleri Cumhuriyet'in arka sayfasında Necla Seyhun'un köşesinde çizimlerle verdiği Paris modasını uyarlardık bana. Bir daha çocukluğumdaki gibi şık giyinmedim hiç:))
Devam et kendimi okuyor gibi oluyorum üç-beş farkla...
durun kızlar ben çocukluk elbiseli resimlerimi bulcam daha...
Bende anlatıcam Beyoğlunu ...benimkini...
Yorum Gönder