17 Ağustos 2011 Çarşamba

ancak çok sözcükle anlatabiliyorum ya ben..

kuş yuvası gibiydi kafasındaki saçlar..
lüle lüle olsalar gerek aslında..
ama bukleler çocuklar ve kadınlar içindir..
delikanlı benim tepemden bakacak kadar uzun..
güzel omuzlar..
geniş göğüs..
uzun bacaklar..
bermuda giymiş..
kulağında kulaklıklar..
benim dosya yazmaya çalıştığım..
dahiliyeci dostum keyifli bir sohbet yürüttüğü için başarılı olamadığım..
hemşire bankosuna geldi.. durdu ..
kulaklıkları çıkardı ve çok sakin..
kibar bir ses tonuyla.. "z.. hanımı arıyorum" dedi..

eski fransız binası.. geniş.. yüksek tavanlı elli metre koridor..
iki yanlı sıra sıra kapılar..
kimi açık kimi kapalı..
o yüzden görüş bulanık..alacakaranlık..
en sonda da.. kocaman iki yanlı ortadan itince açılan kapılar..

hepimiz ayaktayız..
hemşireler.. personel.. dahiliyeci.. ben ve delikanlı..

hemşireler.. doktorun sözünü kesmek istemediler..sohbet de olsa..
birisi hamle etti telefona..
ama doktor sözü bitirmeyince.. durakladı o da.. vücudu yarı dönük eli yarı yolda kaldı..
ben dosya yazma pozisyonundayım hala.. elimde kalem.. gözüm dosyada.. ama yazamamaktayım..
anlatılanlar ilgimi çektiği böldüğü için.. bi de dikkatimi dağıttıkları için.. yazmıyorum..
laf bitecek.. yazacağım..
ama gözümü de kaldığım yerden ayırmıyorum..
görüş açıma girdi.. ince uzun parmaklı elleri..
parmaklarının arasında kulaklıklar..
sakin.. huzurlu eller..kıpırtısız sorusunun cevabını bekliyor..
hatta bekliyor değil de sanki.. son limana gelmiş.. yerini bulmuş gibi..

hemşiranım zeynep hanım tedavi salonunda mıdır.. dedim ..
gözüm hala dosyada..
dahiliyeci devam etti konuşmaya ama .. ben sorunca hemşire telefona doğru yarım kalan hamlesini tamamladı..
izleyicilerden biri artık kopmuştu..
hatta beni de sayarsan ikisi..
o yüzden o da bir durakladı..
hemşire telefon açtı tedavi salonuna..
bana değil delikanlıya.. evet dedi.. salonda.. ve gösterdi gitmesi gereken yeri..
teşekkür ederim dedi ve ilerledi bizimki acelesiz..

arkasından baktım..
işte kuş yuvası saçları o zaman gördüm..
tepeler biraz daha mı kısa yoksa özellikle mi kabartılmış..
benim zevkime de uygun değil..
ama bütün içinde bir sevimli tarafı var..

patron.. git zeynep sana egzersiz versin demiştir..
o da yukarıya gelip kaybolmuştur işte..
sık sık olur zaten..

dahiliyeci biraz gıcık oldu sanki..
sahnesi bölündü diye sanırım..
vardır öyle bir "tek çocuk" huyu..
sözü bölünmeyecek.. anlattığı dinlenecek..
bazen benim konuğum gelir..
yüzünü ona döner.. bana hafifçe arkasını..
benden çok sohbet eder benim konuğumla..

ne sinir adam demeyin..
zira inanılmaz hoşsohbettir..
ve herşeyden çakar.. hancı tavuğu gibi..
o yüzden sıkıcı değildir..
ama işte böyle bir müdaheleci tarafı vardır..
dedim ya "tek çocuk"..özelliği..

neyse işte sinirlendi ya hafiften sözünün temposu bozuldu diye..
inatla sürdürdüğü konusunu böldü ve..
şuna bak dedi.. çocuğun arkasından..
bir soru sormayı beceremedi..
hala arkasından bakıyoruz..
saçlara bak ne şirin ..dedim eşzamanlı olarak ben de.. hafif bir sevecenlikle..
bir çocuk iki erişkin.. iki farklı bakış..
bunlardan devlet meselelerini anlayıp bi de fikir sahibi olmayı bekliyoruz dedi..
vardır belki dedim.. bilemeyiz.. görünüşünden..
sonra..terbiyeli olduğu için mi kızıyorsun diye sordum.. gözlerimi çocuktan ayırıp..
sorusunu sordu ve ilgilensinler diye bekledi işte.. bıkbık etse.. kızardın ..
evet dedi.. gülerek.. kendine gülerek..

uymuyor bu dahiliyecinin huyu huyuna..
bi gün bık bık edene kızar..
bi gün durup bekleyene.. sözünün tadını kaçırmasınlar da naparlarsa yapsınlar..

baktım gene arkasından çocuğun..
biliyorum sevecendi gözlerim..

yüzünü hiç görmedim.. kuş yuvası kafasını ellerini güzel bacaklarını gördüm..
genel sükunetini farkettim..
silik değil.. sakindi..

saçları kestirse karşılassam tanımam.. ama şu anda benim çocuğum gibiydi..
o yüzden fırçamı attım dahiliyeciye..
o da şekilciliğe sığındı.. saçlara bak kıyafete filan diyesi oldu..
o bir dışavurum dedim.. bireyselleşmenin sonucu ..
özgür ve kendinden emin olmanın bileşimi..bi kere..

iyi bilirim yersiz davranışları savunmayı....
çekirdek acımadan beline gelen kuzgun kara saçlarının bir yanını vurup makası kesiverdiydi..
az buz değil.. üç parmak saç kaldıydı kafasında..
benim de saçımda bir mor perçem vardı o zaman..
çekirdeğin perçemleri gözünün önünde..
kaçkın saçları ne toplanır ne bağlanır durumda.. yarısını kuyruk yapıyo ..
yarısını tokalıyo..
onlar gün içinde bağlarından kurtuluyor..

okula çağırdılar beni..
saçlarını tuhaf kesti bu diye..
dışavurum dedim..
benim.. elimi mor tutamıma atıp.. bunu kısıtlamamı beklemiyorsunuz umarım..
bugün bunu yarın o anki duygusunu dışavuracak ..
ayrıca bütün idare işi bırakıp bununla mı uğraşıyorsunuz..

haklıymışım ..
şimdi nasıl farklı o günlerden..
sevimli genç kız şeklinde dolaşıyor benim o şaşkın imo kızım..
biliyorum..daha çok yolu var.. hatta çoooooook.. yolu var..

her yola akabilecek gibi daha..
kavşakta..
her gün biraz daha iyiye gidiyor.. karınca hızıyla..
sırf bu yavaş da olsa iyiye doğru ilerlemenin verdiği moralle dayanma gücüme asılıyorum..
bayılmıyorum bana çıkardığı sorunlara.. kendine ettiği eziyetlere..
sonsuz isteklerine..
devasa buluğ çağında etmediği kalmıyor bana..
yoruyor eziyor..
ama işte bu her gün bir nebze iyiye gidiş sayesinde dayanmaktayım..
bazen onu duvara vurasım bazen kendi kafamı duvara vurasım geliyor..
ama bazen de pek keyifli..
beklemedeyim..

bir tane geçti elimden..
bu ikinci..
farklı.. daha zor.. daha az bana benziyor.. daha az anlıyorum..
ama işte öyle genç ki..
yaşam öyle önünde ki.. en kızdığımda bile en eleştiresi olduğumda yargılamaya kalktığımda gördüğüm..
gencecik süt gibi biri..

ben hep bununla özdeşleştiriyorum.. bu gençleri..
süt.. dondurmaya mı.. sıcak çukulataya mı..
rokfora mı tutlum peynirine mi yoğurda mı dönecek bilmem..
ama ekşi katıp kestirmeden mayalamak gerek..
ılık ortamda sarsmadan tutmak gerek..
uyutmak gerek..

döndüm ve..
ben seviyorum dedim ergenleri..
onlar içimi ısıtıyor.. olasıklarıyla..
ama.. ergenlik döneminde gibi davranan erişkinler var ya hani..
bazen senin de olduğun gibi..
esas ben onlara dayanamıyorum..

yarım dosyamı da aldım..
yürüdüm koridorda.. kuşyuvası kafalı delikanlının peşinden.. kendi odama doğru..

sonra işte beyoğlunda sokak müzisyenlerini yasaklamış dediler..
beyoğlunda..

**********
pese.. yukardaki kapılara "porte battante" denir.. çarpan kapılar.. bunların ufakları.. kovboy barlarında olur..
bazı mutfaklarda olur.. bir de ameliyathanelerde hani.. onların özel bi adı var mı bilmiyorum.. bilenlerin insanlık namına bilgilendirmesi..
peseiki.. anlattıklarım bi saat sürmedi.. kırkbeş saniyenin içinde gelişti.. bekletmedik kuşyuvasını.. zaten hastanelerde diye başlayan yorum istemiyorum..
peseüç.. küsmedik dahiliyeciyle.. o gülerek peşimden geldi.. kahve içtik ben dosyayı yazıp bitirince..
pese dört.. aman bu mu derdin.. somalide açlar.. gündemde tutuklamalar.. dayak yiyen şortlu kızlar.. doğuda pusular .. demeyin.. ben bütüne.. " bir tek kuş kafeste ise.. özgürlük ağlar" diye bakıyorum.. canım hepsine ayrı yanıyor.. onları haber programlarına bırakıyorum..
pesebeş.. her okuduğum haberle biraz daha sırtım duvara yaslanmış hissedip.. bu kuşyuvası kafalıyı .. saçı sarı boyalıyı.. benim şaşkın çekirdeğimi.. düşünüp onlar adına..
göğüs kafesimde bir baskı hissediyorum.. siz nasılsınız..

Image Hosted by ImageShack.us

8 yorum :

birdelisevda dedi ki...

Ne güzel bakmış ne güzel görmüşsünüz... Keşke sizin gibi insanlar olsa etrafımda oturup hep dinlesem:)

Leylak Dalı dedi ki...

Aynı senin gibiyiz kardeş, aynı senin gibiyiz. Hem sadece gündemde değil kuşyuvasıkafalıya karşı da aynı senin gibiyiz.
Sen kuşyuvasıkafalıyı anlatırken öğrencilerim geldi aklıma. İhmalkar, sorumsuz, tembel olduklarından dolayı sınıfta yüzlerine karşı havladıklarımı teneffüste arkalarından bakıp tutup öpmek isterdim. Öyle şaşkın ergenlerdiler ki kıyamazdım.
Üff herşey çok can yakıcı bu aralar...

Esin Bozdemir dedi ki...

"ancak çok sözcükle anlatabiliyorum ya ben.."demişsin ya hani! e.. dolu olunca insan anlatacak çok şeyi de oluyor!hepsi bu yüzdendir...ama ne de güzel anlatmışsın sevgili atalet 45 saniyelik görüntüyü ben bile canlandırabildim gözümün önünde.)

keşke şekle bakacağımıza içeriye bakabilmeyi başarabilseydik!ne iyi olurdu!.ama sen güzel bakıyorsun ve bir de iyi analiz ediyorsun gördüklerini!..herkes aynı süreçlerden geçiyor ama hiç kimse aynı yöntemle ergenlikten erişkinliğe geçemiyor!.anlaşılamamazlıklarımızın temelinde de sanırım bu yatıyor!..

hep iyi kal,
sevgilerimle...

laleninbahcesi dedi ki...

Yıllar önceydi, bir kan bağışı kampanyası vardı... yok yok o hödük Babunalar için değil... Taksimdeyim. Kızılay çadırının önünde bir kuyruk var.. nerde küpeli, at kuyruklu, bacağı şortlu genç varsa sırada...O görüntüyü hiç unutmam ben. Mesele o kuş yavasının altındakinde. Koruda sarmaş dolaş orada burada oturan çocuklar görsem millet serseriler, kaçkınlar falan der biz karıkoca nereye gitsin çocuklar, her yer ateş pahası. Bir şey içseler, garson yarım saat geçmeden bir arzunuz var mı diye başlarına dikilir deriz. Ama bu ergenlik denen illet hemen geçmiyo anam bacım bi bakıyom bizim kızların ergenlikleri geri gelmiş. Gidiyo gidiyo geliyo.
Ağzımın tadını sorarsan ekşimsi, sanki midem ekşimiş gibi, ağzımdan acı sular gelir gibi. İşte eyle
Öptüm ataletim benim

.. dedi ki...

ince uzun parmakları elleri çok beğenirim. gördüğüm yerde aklımda kalır, okuyunca da o kaldı aklımda.
esas mevzu ise mühim. şu an ona söyleyecek bir şeyim yok.
baskı hissi fena.

Adsız dedi ki...

Sadece okuduğumu bildirmek için bu not.Yoksa yorumumun olmadığından değil kısa kesişim.

Boğazımda, bir türlü yutamadığım kocaman bir lokma var.Nefessiz bırakıyor:(

Ergenlik hep iyiye gitsin sizin evde.

Ece

Adsız dedi ki...

tamam baskı hissi kol geziyor..
o zaman hafifleyelim.. =)..
tam tedematıyla dizi
benim beyoğlum..
=)

Adsız dedi ki...

joAm.. bu yazıya uygun yemek yapmış akşam..
burgu makarna.. =)
aslında keşke ben de yapsaydım diye düşündüm.. http://bendedimoldu.wordpress.com/2011/08/17/makarnaci/#respond
becerebilirsem bu yazıya linklerim..beceremezsem burdan gidiverelim diye ekledim..
atalet

Follow my blog with Bloglovin