belirli durumlara tepkilerini görmeden..
uzun yılların dostlarını bile..
tam olarak tanırım demek zor..
velev.. kendini ne kadar tanıdığını sanıyor ki insan.. yanılıyor..
oturursun kahven ya da şarabın..
bilemedin kahven konyağın fındık bademin.. meyve..
biri birinin başına gelen bişeyi anlatır..
düğeri.. " a şekerim ben .." der ve bu durumda yapacağını anlatıverir..
öyle sanır..
ama değildir öyle..
öyle bir ayrıntı olur ki..
yaşananların içinde..
her düşündüğünü .. dediğini.. tek kaş havada..
hatta hadi gel bak.. kadehi tutan küçük parmak da havada olarak..
"a.. şekerim bence insan..." dediğin..
ahkam olur kalır.. en şapkalısından..
dava delil görülmeden verilen hükümdür.. mesnetsizdir..
bunun beşerlikle de şaşmakla da ilgisi yoktur..
sadece o minicik ayrıntıda gizlidir işin.. tepkiyi şaşkın eden farkı..
ben de öyle dedim..
sen bilmiyorsun hiç bir ayrıntıyı.. bilme zaten..
ve yaşama..
ve öğrenme..
dedim..
öyle olmuyor dedim..
ama aklıma gelse de..
akıl da verme.. çünkü doluyu da boşu da yordum ben zaten binlerce kere..
anlayış da gösterme.. çünkü ben anlayış gösteremiyorum daha..
ama büyük de konuşma.. çünkü bilmediklerini bilemezsin asla..
demedim..
incitmek değil amacım..
zedelenmeden sürdürmek. zedelemeden sürdürmek..
kolay değil.. anlatmak da.. anlaşılmak da..
ayağının altından halı çekilmeden o boşlukta debelenme bir an sonra yere çarpacağını bilme ve boşluğu tırmalama duygusunuyaşamadan..
kimse.. kimseyi.. anlayamaz..
önceki yaşam.. öncelikler.. ederi gideri.. hayali ..kırıklığı.. farklı olduğundan..
havadalık durumu herkeste farklı seyreder..
anlatmaya çalışmamam o yüzden..
zedelememek de kolay değil..
çünkü bu sürecin içinde bir "zedeleme dürtüsü artışı" var işin doğasından dolayı.. canım yandı can yakayım var..
kime mi..
şeye..
uzun zamandır özel zaman ayıramadığımız bir dostuma..
kütüphanem var ya benim.. görmemişim .. herkese anlatıyorum..
onu görmeye geldi.. geçenlerde..
şimdi sanatsal uğraşlar içindeyim..
yazı masasının etrafına "ilham tahtası" ve yakın akrabaları yapıyorum..
birisi..
ay duvar aksesuarı tarif edicem durun..
eski kitap sayfalarıyla kaplı bir ahşap plaka.. ortasına.. vircinyanın volfun.. dıvoyıc aut kitabının eski basımlarından birinin kapağının renkli fotokopisi yapıştı..
sade eski kağıt rengi bişey..
dı voyıc aut
novıl
virvinyavolf yazıyor..
üzerine bir uçan martı yakıştırıyorum ama daha eklemedim.. uçan siluet mi.. kıyıdan bakan siluet mi olsun bilemedim daha..
işte onu gördü ve yazarın adından dolayı "saatler vardı" dedi bir de kendine ait bir oda mı vardı..
kitapları kastediyor sandım.. misis dalovey var.. dalgalar var.. ama bana sorarsan en güzeli denizfeneri .. romanları arasında.. kendine ait bir oda aslında bir roman ya da öykü değil bir konuşma metnidir.. diye başladım.. hevesle.. ama iki nedenle durdum..durduranlardan birincisi.. neden dı voyıc autı seçtiğimdi.. soru cümlesiydi..
niyesini bilmeyen parmak kaldırsın burda..
di mi..
martı.. gitmek.. hep yazdığım.. ama demek ki konuşmamış mıyım..
iki.. neydi o beyaz tenli avustralyalı kadın oynamıştı filmde.. soru cümlesi..
aslında saatleri /kitap olanı/ sevmemiştim ama ben okumayı bilmiyordum o zaman.. sanki.. satırları.. her bir cümleye seçilen sözcüklerin onca düşünce sonrası yerlerini bulduklarında.. hani şu intermetteki cuvıls oyununda doğru sıra oluştuğunda parlıyor ya .. sözcüklerin de dosdoğru yerleştiğinde aynı öyle parladıklarını.. anlatılan öykü kadar.. o sözcüklerin biraradalığının nasıl da.. önemli olduğunu..
hatta güzel bulduğum eserleri o gözle bakınca.. bir de.. mücevher gibi işlemiş sözcükleri diyesim geldiğini.. filan düşünürsek.. ben okumayı yeni öğreniyorum bile diyebiliriz..
yemiyorum artık eserleri.. daha çok sözcük avcısı.. define arayıcısı gibiyim son zamanlarda..
dağıldık mı..
dağıldık.. demem o ki aslında saatleri sevmemiştim/kitap olanı/ ama şimdi bir daha okusam sevebilirim sanırım..
onun bahsettiği saatler / film olan/ iyi bir film .. özellikle üç ayrı kadın üç ayrı yaşam şeklinde olduğundan.. geçişleri çok güzel planlandığından hatta filmin başlarında.. bir vazolu sahne var..
hani birinde "koca" eve çiçekle geliyor ve vazoya koyuyor o vazodan vircinyanın evindeki girişteki vazoyla başlıyor sahne kocası eve geliyor .. ve üçüncü kadının evinde de..vazoda solmuş çiçekler var alınıp atılan..yönetmen gerçekte üç kadının pijamalı..yatakta uyurgibiyapan.. sabah saç toplayan.. yan yatıp boş bakan hallerini.. sahnelerini çok güzel yerleştirmiş.. oscarlar da almış sanırım..
ama film işte ve .. ben avustralyalı beyaz tenliyi değil gene.. en çok.. merilimi sevdim o filmde..
sahi aktrislerin kendi beden dilleri var..
oyunculuklarının arasından süzülen..
vircinyayı canlandıran beyaz tenli merdivenlerden yukarı doğru tırmanırken.. başını boynunu tuhaf bir hareketle oynatınca düşündüm bunu da.. o boynun o hareketini öyle çok sahnede izledim ki.. o kadının kararlılık ifadesi o hareket.. bence evinde de o hareketle pekiştiriyor günlük yaşamında kararını..
dur bi de.. kırk yaşlarında bir kadını anlatasım vardı.. ama o sonraya kaldı artık..
bu çok uzadı..
pese..
vircinyayla ilgili yazın.. tartışasım var..
kendine ait bir odadan kaçıncı bahsedişim merak ediyorum ama eskisi gibi atalet guglda ilk sayfada çıkmıyor bulamadım..
tüm blou da baştan arayamadım..
pesebirdaha.."Each has his past shut in him like the leaves of a book known to him by his heart, and his friends can only read the title."
herkesin kendi geçmişi kendi içinde ezbere bildiği bir kitap gibi kapalı durur.. arkadaşları sadece kapağı okuyabilir.. vircinya volf...
pese birdaha geldi aklıma..
zamanlar önce.. tuttuğu boya dönemlerinden birinde.. bir kadın dostum o zaman sekiz yaşlarında olan oğluna..
eliyle etrafı gösterip..
bak bunları hep atalet boyadı demişti..
oğlan da bakıp.. neden böyle birşey yaptı ki.. demişti..
bu kez de dostum bana gelmeden önce kendi yirmibeş yaşındaki oğluna.. kütüphanesini kağıtlarla kaplamış.. onu görmeye gidiyorum demiş..
delikanlım... neden böyle birşey yaptı ki.. zamanı mı çok .. demiş..
bence annelerinin soramadığını soruyorlar.. =)..
pese artık çok oldum biliyorum..
bir de nikolkidmının.. lizteylır riçırdbörtınla birlikte oynadığı.. kim korkar virciniavolfdan diye bir film var.. mış.. bulmalı izlemeliyim dedim.. inanılmaz sahneler.. lizin yüz ifadeleri muhteşem.. riçırd hırkasıyla inanılmaz derecede "yazar"..
ve son pese.. inanın son..
"sessizliği unutmak için her zaman partiler verdin/ saatler/film olan/"
5 Ağustos 2010 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
9 yorum :
üzerime gelme atalet. zaten kendimi yemekle meşgulüm. bana kendi sorularımı bir de senin ağzından soruyorsun.zihin pişti'si.
cher ve Winona Ryder'ı da alıp kaçalım mı?
aha da atalet geri gelmiş...seviyom bu tür yazılarını valla...arada giydiriyosun ya birilerini hehe
en çok anladım seni diyen anlamıyo biliyomusun...
kitaplığına bayıldım...Alkımın ambalaj kağıtları var üstüde yazarların resmi var...birazda eskimetli falan yapmışlar...onlardan ele geçirmek istemiştim 10-15metro falann ...senin projenede ne uygun düşerdi dimi...
e hadi gidim ben,ekran klavyesi ile yazıyom biliyyo mu...
ben çooook küçükken o filmi izlemiştimmmm (büyük olay ;)
ikili gerçekten de muhteşemdi. çok şey kalmamış aklımda ancak kocasına sanırım tüfek doğrultmuştu bir sahnesinde. ruhsal problemi bol bir kadın olarak lanse edilmişti ancak hiç öyle bir şey okumamıştım hakkında. sen izleyince netleştiririz belki, ya da zaten bilgin vardır.
bir de geçenlerde duyduğum bir şey var onu eklemek isterim: Allah insanı kınadığı şeyi yaşatmadan öldürmezmiş. uydu belki yazının bir kısmına.
mucuxxx
hahaha.. üçüm temmuzum..
kaçalım derhal.. =D..
bir de..
o soruları sormadan cevaplamadan devam edilmiyor yola..
sıkıntılı ama gerekli bir dönem.. doğum gibi..
sonunda nur topu gibi bir üçtemmuzun olacak =)..
********
lalem ah o kağıtlardan bir on metre ele geçir.. duvar kağıdı bile olurlar.. bir kütüphanenin köşesine..
=)
**********
sevgim letoşum..
vircinyanın gerçekten kötü bir ruh yaşamı var..
ama edebi ve fikir durumu kesinlikle üst düzeyde iyi..
bir gün yazarım vircinyanın ruhunu..
ve silvianın..
ve hatta tezerin belki..
atalet..
ne iyi olur yazsan atalet, kendi analizlerini de katarak.
mutsuz kadınlar (ruhdaşlarım)çook çekiyor beni..
Tezer Özlü-Sevgi Soysal. Tante Rosa. yapmayın kız kardeşlerim, kendinize neşeli bişeyler bulun. kendi fitilimizi ateşliyormuşuz gibi geliyor bana.:))) hele plath...
sert bir Merly Streep lazım. hazır giyimdeki gibi misal. ya da Hürmüz. canına okusun adam milletinin. Sonacığıma...asla Nicole Kidman değil, çok beyaz ve kırılgan görünüyor...o nedenle o olmasın.
Zeynaya kadar giderm ki olmaz şimdi.:)))
üçüm temmuzum..
işin komiği..
ruhları kırılgan bu kadınların..
kişilikleri hiç de kırılgan değil..
yaşamla savaşma becerileri hiç de az değil..
hatta ne " hiç de az değil"i ..
çok .. yüksek savaşma gücü..
=)
sadece ruhları..
atalet
ne kadar doğru. ruhun kırılganlığı arttıkça kişiliğin gücü artıyor mu ki? bazen saldırganlığı hatta?
anlaşılamamak...ve ısrarla onaylanmamak...büyük ihtimal bilinçli bir tercihle onaylanmamak..
her konuda, en basit mevzuda bile onaylanmamak...
bak söyleyeyim pek çok cinayetin özünde bile bu vardır.
ben şu an sinirliyim azıcık. konuyu karıştırmam o nedenle.
buradayım. kendi içimde. gelin lan, umrum değilsiniz...diyecek kadar sinirliyim şu an. bir de gülüp geçmeyi öğrensem daha ne isterim.
aman ya üçüm temmuzum pek çok cinayetin özünde..
istediğin şeyle senin arana girmek isteyen bir insan..
ve senin de elinde onun kafasına indirebileceğin birşey vardır..
ona "zarar vermek" istememişsindir..
sen sadece yoluna devam etmek istemişsindir..
ve bak.. şimdi.. en lüksünden 2x2 mkarelik bi alanda tıkılısındır..
boş ver..
=)
atalet..
Yorum Gönder