12 Haziran 2010 Cumartesi

aaabibaktım ne zamandır yazmıyorum..

dün çok güzel bişi okudum..
yaratıcı fikir kapıyı çalınca.. açıp dışarı salmaktan başka bir seçenek yoktur diyodu .. daha edebi olabilir.. ama işte bu anlama gelen bişidi..
bu aralar benim fikirler.. kapı pencere tırmalıyor..hem bu durum benim kalem..daha doğrusu benim manastırım..savaş açlık.. gürültü ve kavgalardan.. tepkilerden uzak kalmaya çekildiğim biyer..durup dururken de girilmiyor manastıra.. fikir gelecek önce.. işte o nedenle yazamıyorum.. yaratıcılık boya zımpara pul boncuk olarak çalıyor kapıyı..
bizim evde yaşam çok hızlı.. çok karışık.. kimse sırasını beklemiyor.. kimse sırasını savamıyor.. ben herbirinin birinci dereceden sorumlu sınırlı kişisi.. yorumsuz kalıp hizmetim desteğim isteiyor.. kargaşa ondan çıkıyor..
çekirdek mi fıstık mı nedir.. onun okulu kapanıyor..ne güzel plan yapmıştım.. geçen yıl o sınava girecek ve ben beş yıllığına rahat edecektim..
evdei hesap uymadı pazara.. çekirdek hanım ben kasamam dedi.. deli gibi bi buluğ.. panik ataklar deri döküntüleri sinir krizleri kapı çarpmalar.. evde deli besler gibiyiz.. ha ben zaten sıyırmışım.. o aralar.. az evvelinden.. ama neden olmayayım dedim.. onun benim kafama kakmasına izin verecek bişeyler yapmayayım.. evdeki huzur başarı budur.. huzur senin taşa kafa atman ya da kendini sokaklara vurman ya da bırak bahçe çürüsün de olsa.. huzurlu tartışmasız.. pencereden konfeti gibi don çamaşır fırlatmasız hatta ağız tadıyla bir yüksek sesle kavgasızlık.. ise.. bas bağrına kayayı.. sus.. vur kendini istanbula.. orası da senin için huzurlu.. dedim..
e ne oldu derseniz..
çekirdek sınavdan ortalama bi not aldı hem de hiç çalışmayarak.. aa sıka sıka senmişele hatta senbönuaya girecek.. ama yok.. istemem fransız disiplini diye tutturdu.. istemez.. ve ben biliyorum ki istemezse.. çekirdek ikna edilemez.. 2 yaşından beri böyle.. gider gelir o okula zorla kayıt yaparsam.. ama sayfa açmaz.. evde benim zorumla açsa.. derste kalkıp konuşmaya sınavda yazmaya da ben zorlayacak değilim ya..
eh her başarılı insanın arkasında bi fransız okulu yok ya dedim..bir özel türk okuluna verdim.. evet.. maksat rahat etmek.. çünkü zaten bir üniversite sınav hazırlığı olacak evde.. bir de.. artık kaçırılmış.. pencereden sokağa konfeti gibi atılamasa da.. bavullanıp gönderme sahnesi var..
gene olmadı.. biz okul bulup.. yerleşene kadar zaman geçti..  bavul toplamada başarısız kalındı.. ayaklar süründü.. sesizlik sürdü.. evin kapısı her akşam iki kere iki ebeveynin arkasından kapandı.. yaz dönemi geçti gitti.. üniversite hazırlık kursu başladı.. gene aynı konu.. gene.. insan bir kez sınava girer.. çocuğun aklı takılmasın.. gereksiz huzursuz olunmasın..
derken kış geldi.. çekirdek sıradan çıkmadı.. okulda rahat etmedi.. okul benim anladığım mantıkta değil..
misal .. çekirdek bir erkek arkadaşının kulağına bişey fısıldadı diye.. “burası okul dikkatli davranacaksın” diye uyarıldı.. “bana kaşar muamelesi yaptılar.. yarın arayıp.. ağızlarına s.çacaksın” diye evde olay çıkardı.. ertesi gün öğretmen arandı.. “çekirdeği uyarmışsınız.. konu nedir acaba” denildi.. cevap.. okul bahçesinde bazı çocukların çekirdeğin davranışları ile dalga geçtikleri için öğretmenin “diğer çocuklar gibi değil.. çok rahat .. herkese karşı çok sıcak sevecen ve dokunmatik bulduğu”   çekirdek adına rahatsız olup.. o çocukları değil çekirdeği uyarmış olduğu öğrenildi.. çekirdeğin “ öğretmen bana hafif meşrep dedi” diye algıladığı anlatıldı .. öğretmen üzüldü.. “ah canım” dendi.. “ben onun gönlünü alırım” dendi.. öğretmen ayrıca.. dalga geçen çocukların da uyarılması hakkında uyarıldı.. “ortalamanın altında olanların sıradışı olanlarla dalga geçmesinin bu toplumun esas sorunlarından biri olduğu.. o nedenle aslında eğer hatalı bi tavır görüyorlarsa arkadaşları ile dalga geçmek değil.. onu uyarmak .. tanımaya çalışmak konusunda uyarılmaları gerektiği” konusunda bir söylev verildi.. öğretmen “ben hiç öyle düşünmemiştim” dedi.. “siz de eğitimci olacaksınız” yutuldu.. ama “sıradışı insanların toplumun ilerlemesine de etki edenler” olduğu söylendi.. akşam çekirdek “kadına ne dedin” diye telefon açtı.. “hafif meşrep hissetmiş kendini” deyince.. “o ne lan “ diye cevap verdi.. “sizin deyişinizle “kaşar” denildi.. “haaa tamam ozaman”laşıldı..
bi gün de.. yüzük kaybolmuş bi sınıfta bütün kızları soyarak aramışlar.. delirmiş çekirdek.. “aslında okula yüzük getirmek yasak.. yasak olan bişey kayboldu diye neden arama yapılıyor” dedi.. eh.. öyle gördü.. eski okulunda.. ki bir fransız okulunun ilkokulu idi.. yasak olan bir takı telefon filan bulunursa .. alıkonurdu.. yıl sonuna kadar.. eylülde kaptır yüzüğü.. haziranda alırsın.. bi kere kaptırırsın bi daha götürmezsin.. ve hem aileler hem öğrenciler.. kaybolan bişeyden okulun sorumlu tutulmayacağını bilir.. yani orda olmaması gereken bişey çalınıyorsa sorumlusu o şeyi oraya götürendir.. o zaman götürmemeyi öğrenir.. ama bu okulun mantığında hem yasak hem de yine de ortalık birbirine giriyor.. çıkarın bakiim bi ders.. ne çıkarırsınız.. ben çıkaramadım.. üstelik yüzük dolabın altından çıkmış.. salak değil ya bu çocuklar arama başlayınca.. sallarsın gider..kaç suça birden teşvik bi arama..
bi örnek daha çekirdeğim perçemi uzun.. okul döneminin başında.. arkasına saklanıyor.. ona “ öğretmenler senin yüzünü ve gözlerini görmek ister.. ders mi dinliyorsun.. dalga mı geçiyorsun.. kopye mi çekiyorsun bilmek ister” desem de.. “beni ilgilendirmez.. ne karışıyolar” denip..perçemler önde yapışık geziliyor.. her sabah muntazam o perçemler öne sıkı taranıyor.. bir gün telefon geldi.. “biz erkek öğrencileri yanlarına beden eğitimi öğretmenini verip mahalledeki berberde traşa gönderiyoruz eğer saçları uzunsa.. çekirdeğinizi de gönderelim mi??”.. hastaydım o ara yatıyorum kırk ateş.. dedim “hayıııır.. o bir dişi bir ergen hem de ben onun kendi bedenine kendisi izin vermeden kimsenin dokunamayacağını söyledim yıllardır.. başka türlü tacizden nasıl korunur nasıl ayırdeder..” ama o gün hastayım demem rağmen beş kere .. yeminle beş kere arandım.. sanki perçemler yangın çıkardı..
ha şimdi derseniz ki “ama çekirdek de disiplinsiz..” doğrudur.. ama yirmiliğin de saçlarından.. usulden hataları oldu.. kimse beni aramadı.. onların yaptığı.. öğrenciyi o gün kütüphanede bekletmek.. derse almamak.. veliye HAFTA SONU ” traş olsun” notu göndermek.. olmadı.. fazladan rötnüye tutmak “rötönü”.. fransız ekolünde “okulda tutulmak” anlamına gelir.. herkes çıkar gider.. siz fazladan bir ders bir öğretmen gözetiminde kalırsınız okulda.. pek ağırına gider insanın .. üstelik bi de servisi kaçırıp yollarda sünür.. eve geç gelir.. anne  babadan da fırça yersiniz.. pek caydırıcıdır.. biliyorum ben de kalmıştım.. bir kere.. ve o yetmişti.. yirmiliğe de yetti..
çekirdek perçemden disiplin cezası aldı.. sicilinde okul kurallarına uymamaktan bir kınaması var artık.. damgalı çekirdek..
neyse.. işte böyle.. çekirdek.. okul sorununu bitiremedi.. bu yıl onu daha farklı bi okula kaydıracağım.. kendini askeri disiplinde sanmayan biyere.. sanırım istanbulun tüm okullarını gezeceğiz.. bu okulu çekirdek istemişti.. ben daha hafifini önerirken.. ben de ona orda başarılı olamazsan tek seçeneğin bu olacak demiştim.. dediğimi yapıyorum yani.. şimdilik.. rasgelsin..
yirmilik hala sınav hazırlığı içinde..gergin testosteron tavanda hırsını matematikten fizikten alıyor.. bir dargın bir barışık.. yaşıyor..
ya sabır.. ya da innasabirin..
sonra kış uzadı uzadı kabus gibi.. bahar gelicek azıcık içimiz açılacak derken.. tam bitti derken.. hastanenin karşısında inşaat başladı.. günde dokuz saat yıkım var.. sekiz metre ötemde dokuz saat dıdıdıdıdıdıdıdıdıdı yıkıyolar.. istesem de akşam bişi yapıcak halim kalmıyor.. beyin m.k.ld…
eve koşup bir koltuğa çuval gibi oturuyorum..ordan etrafa bakıyorum.. bakarken de terk ettiğim alanların nasıl döküntü haline geldiğini farkediyorum..
derken tok tok tok.. kapı.. içerden çalındı..eyvah dedim.. kulaklarımı kapadım.. ama yaratma dürtüsü.. durmuyor.. işte dıdıdıd evde toktok .. önce bi lamba şapkası bi kristal derken..
eyvah……
sonuç..
pazar günü tam on iki evet 12 saat bahçede çalıştım.. yağmurun altında..=)süperdi..
paslanmış olan bi sürü metal şeyi zımparalayıp boyarken.. bir yandan da ot yolup dal budadım.. ilaç yaptım.. yüz bulan çb.. hemen “yirmibiryıldırilkdefa….” cam güzelleri dolu bir torba getirdi.. çiçeğin günahi ne.. olmadı bavulların yanına ekleyiveririz gider.. deyip onlar ekildi.. anlaşıldığı gibi.. KESTANEDÖNEMİ bitti.. artık SÜRABİNİĞDEYE devri sürmekte.. ki bu iyi bişey mi kötü bişey mi bilmiyorum..
banklar yeniden boyandı.. yeni zımparalar yapıldı.. kırılmış dağılmış üç rüzgar çanı toplanıp bir yapıldı.. camı kırılmış kandilin askısında ne de güzel oturan bir saksı bulundu.. pastan dibi erimiş yok olmuş camlı bir mumluk.. taşlar minik aksesuarlar ile bir orta süsüne dönüştürüldü..
gibi gibi.. o arada.. ele geçen her şey kağıtlarla kaplandı.. sözcükler.. mumlara.. panolara.. tepsilere.. döşendi.. çerçevelere sarıldı.. üzerlerine etiketler asıldı..
gezilerden toplanan tüm taşlar camlar deniz kabukları ayrı ayrı camlara konuldu.. üzerlerine etiketler takıldı.. yirmi yıldır aranan bulunmayan kutu çerçeve bulundu.. içine en sevdiğim ikinçi şehir paris kompozisyonu yapıldı.. evin güzelleşen köşelerini fotosu çekildi.. fotoşopta yağlı boya görüntüsü verilip tuvallendi..
her yer her yerde.. hiç biri bitmedi.. ama bana çok iyi gelmekte..
bitti..
ne anladınız bilmiyorum ama..
budur..
atalet.. kafayı yemiş gibi ev dekore etmekte..
yaşam dekore edememekten..
ps1 kişi kendini bilmek gibi irfan olamaz..
ps2 çekirdek anlatılmaz yaşanır.. tanımadan etmeden canım benim demeyin.. ben tahtaları o beni zımparalıyor.. şaşkın düşkün ediyor..
ps3..çocuklar bu yaptıklarımı görünce.. eve dönüş var dediler..
ps4 .. ikisi de sözleşmiş gibi.. çekirdek geçen gün ben huysuzlanırken.. yoruldum sıkıldım.. /ortaya değil somut olarak gürültüden trafikten ve yetişememekten o yüzden gerildim / derken.. “üç yıldır kendi istediklerini yapıyosun daha ne” dedi.. tüm ısrarlarıma rağmen açıklama getirmedi..aynı akşam.. yardımcı izinli.. saat sekizde gelebilmişim eve.. yirmilik “açım ben” dedi.. et pilav salata zeytinyağlı çeşitlerini saydım.. yirmilik “sen eskiden sofistike yemekler yapardın üç yıldır hep aynı beş on yemeğin içinde dönüyoruz..” dedi.. “eh ama o zaman da yemez zıkkım ederdiniz oğlum.. illa o sofralarda huysuzluk çıkarırdınız ..az aç kalkmadım kendi soframdan boğazımda düğümle.. iyi böyle.. no sofra no stres”.. “olsun ben severdim .. o yemeklerini alafontanfoni .. bişiler yapardın..” dedi..  açtım buzluğı.. “o zaman üç renkli tortellini.. üzerine creme de beurre sosu ( bişi değil yav tereyağın erimiş hali.. aslında üzerinde biriken beyaz kısmı at.. kalan sarı suyundan bahsediliyor da.. ben eritip dökücem.. o nerden bilicek =P).. üzerine taze “basil pesto sosu” parmesan ilavesi ile..” dedim..parmesan yerine bildiğin kaşarı ince rende.. pesto yerine de babadan kalma her mutfağın yaz süsü saksıdaki fesleğeni ince kıyıp /havalı olsun diye çekmecede tozlanıp duran “mezzaluna” mı çıkarıp.. yani ot kıyıcısını sonra da zeytin ağacından özel sarmısak ezicide ( o da bişi değil havanın sığ olanı) az zeytinyağı ile karıştırdım..en şık en kenarlı tabağımın ortasına ermiş yağı döktüm.. kepçeyle aldığım haşlanmış hamırları tereyağının üzerine koydum karıştırdım aynı hareketi bi kaç kere yaptım.. yirmilik neden hamurun üzerine yağı dökmediğimi sordu.. “iyice kaplanması için” diye salladım.. sonra üzerine fesleğenleri.. ve peynirleri gezdirdim.. pek memnun oldu.. yaptığım şey hamur haşlayıp.. yapışmasını engellemek için yağlayıp üzerine de bi baharat gezdirmek ama bunu ONUN İÇİN ve ÖZEL VE ÖZELLİKLİ BİR YÖNTEMLE yaptığım için ve mutfakta onlarca kirli mutfak aleti ve tımarhane gibi bir tezgah oluştuğu için kendini ÖZEL  hissetti.. ne kadar basit..
o memnun oldu.. ama ben düşündüm.. kaldım..
psbilmem kaç.. annelik her türlü caydırıcılığa rağmen evin düzenliliğini hamurunu çöreğini temin etmekse.. kendin bu arada ruhunu kaybediyor ama bunu sürdürüyorsan bunun kutsallık olarak nitelenmesine şaşmamak gerek.. ver affet sürdür tık deme bundan daha kutsal ne olabilir.. sonuçta kötü hafıza.. sadece ellere sağlıkları.. kocaman ıslak öpücükleri hatırlıyorsa.. önemsiz olurdu.. da.. ben hastalarımın hep.. ne güzel yapıyorsunuz.. geziyorsunuz biz oturduk .. ben hiç.. ben hep.. geçmişe dönük istek cümlelerini hafif bir iç çekişle dile getirişlerini duyuyorum.. buna ne dersiniz.. unutmuyorlar.. iş işten geçtiğinde.. ya iç çekip geçmiş ola diyorlar.. ya da acılaşıp sitemkar oluyorlar kadın kısmının yaşlısı..
ama hep hatırlıyorlar yapaMAdıklarını.. yapmamayı seçtiklerini.. kim demişse hafıza sadece iyi şeyleri hatırlar kötüleri siler diye halt etmiş.. o şeyler.. kendi varlıklarını sürdürüyorlar bizden bağımsız.. durup sıralarını bekliyorlar.. bir şekilde dışarı çıkmak için..
kimisi çocuklarının başarılı pozisyonu dışında anlatacak bişey bulamadan.. oysa ben.. yirmilik için gelen komplimanları.. “çok özel çok keyifli çok hoş bir oğlunuz var emeğinize sağlık diyen ben eğitimciyim elimden binlerce çocuk geçti.. bilirim” diyen birinden de gelse..”ama o öyle geldi hediye paketi gibi ben sadece yolda yanında durdum.. ne yaparsa kendi için” diye geri çeviriyorum.. yani geri ödemesiz işimi kendimi hasarlamadan yapasım var.. evlatlıktan.. kardeşlikten ve karılıktan yandı bi de bundan yanmasın.. diye..
ps bilmemkaç 2 kötü anılar da.. yaratıcılık gibi kapıyı vurunca.. açıp kapıyı çıkarmak gerek yoksa sizi patlatır..
ps… bu işin ortası yoktur.. yaşam budur.. iyiler ve kötüler..
ps son dakika.. çekirdeğin bugün okul gösterisi var..sahnede birbuçuk dakika tırnak törpüleyip oje sürüp sakız çiğneyecek.. bir buçuk almanca cümle söyleyecek..  önce “saat onda gidicem akşam dokuzda biticek “ dedi.. “ben bırakırım ama alamayabilirim” dedim.. sonra “onbirde gidicem” dedi.. “ben bırakamam ve alamam”.. deyip çbye devrettim görevi.. sonra çb dedi ki.. "saat dörtteymiş… arkadaşının annesi bırakacakmış.. akşam ben alıcam”.. çekirdekten mesaj geldi..  “okula saat 4de gdcem ben şmdi dersaneden bi arkla tksimde bulşcam.. 3bucukta e.. gelicek o biliyomuş okula gitmei beraber gidicez gösteri onbuçukta bitiyomuş sen babamı ara haber ver” dedi.. ben aradım ve istanbulun her yerini gezmesi gerekip gerekmediği hakkında bir  fırça geçtim ve bu mesajı babasına da atmasını söyledim.. bi mesaj daha geldi.. “e.. taksime gelemiyo.. ben taksimden dolmuşla gidicem onunla e ile tarabyada buluşup okula gitcez .. gitmeyi hallettim siz beni alın yeter” dedi.. bunu diyen hiç bi dolmuşun yerini bilmeyen ve okula da sadece servisle gitmiş.. serviste de hep uyumuş biri..
aradım.. “sen üçbucukta benim hastanede olur musun.. dedim .. ben seni bırakırım.. baban alır..”
aslında bugün liseden bir arkadaşımın heykel sergisine  gideceğim.. gene bütün programlar sıkıştı.. arada eve uğrayıp.. tepsiye bi kat daha boya atamayacağım.. kendşimi de süsleyemeyeceğim.. ve  sanırım dönüşü bile ben halledebilirim.. çb gene yırttı..
bütün bu mesajlaşmalar on dakika içinde oldu.. dünyanın en hızlı değişen yaşam biçimi çekirdekli olanı..
ps son.. çekirdek şimdi aradı ben txmdeyim.. törpün var mı?? ben unuttum da..
var.. sakızın.. oje de istiyo musun…..

hobaaaaaaaaaaaaaaaa

6 yorum :

Çağlar dedi ki...

Cevap veriyorum: kötü birşey.

ps4:yirmilik de normal erkek oluyor işte, daha ne. anlayamamış senin çakallığını.

psbilmemkaç: kötü şeyer konusundaki yorumuna katılıyorum bu günlerde sanırım. ve fakat şu durumda hiç payı yokmuş gibi davranan anne halini kabul etmiyorum. İstifa edilecek bir iş değil o. Tamam, bi bireydir, esas odur ama senin de hiç dahlin yokmuş gibi davranmak haksızlıktır.

çekirdek: Ben anlamam, aklım yetmez.

laleninbahcesi dedi ki...

kızımmm, o bu bahane senin yazın gelmiş heheheh.

Ama şu yirmiliğe , yolda arkadaşlık ettim lafına bayıldım...

Çekirdek şimdi böyle ya, ilerde sen onu tanıyamayacksın, o helini yelini şimdi gençliğinde atıyor... Sonrasında kim tutar O'nu...
O yağa bizim aşcılar, sadeyağ diyorlar... önceleri nedir üle bu sadeyağ dedim, sonra anlayınca hatırladım, kayınvalidemde öyle yapardı... O yağla yaptığı pilavı muhteşem olurdu... SeN O YEMEĞİ YİRMİLİK İÇİN ÖZEL YAPTIN, ONUN İÇİN İCAT ETTİN, tüm sır orada...
Bu yazıyı paragraf paragraf okuyup yorum yazacaktım aslında ama doom günü telefonlarından fırsat bulamadım hehehehe

Öptüm çook

üçtemmuz dedi ki...

çevremde ergenler var. biri de bizim evde.Allah'a şükür. kimisi benimkinin arkadaşları, kimisi komşu ya da arkadaş çocukları.
hepsi farklılar. iyi ki öyleler.
delikanlı lafını bulanın mekanı Cennet olsun.

delikanlı bunlar. esiyor, gürlüyorlar. sevgiye muhtaç bir halde bekliyorlar. sevilme yaşını geçtik sanıyorlar. ama hiç kimse o yaşı geçmiyor.

bütün anlattıklarını keyifle yazmışsın. ilk bakışta dertleşme gibi ama değil. bana mı öyle geldi bilmem.

sıradışı çocuklar meselesine gelince. onların dayanıklılığı daha az aslında. müthiş bir mantık silsileleri var. sorular, sorular. hatta cevapları bile var.:) ama dışarısı ormanlık. o ormanın kanununa göre yetişmeyenin işi zorlaşıyor sanki.
öbür türlüsü de bizi açmıyor.

çok keyifli bir mücadele bu. benimki beni sık sık odasından atıyor. dışarı çıkıp ağzım kulaklarımda, ne güzel kovuyo amaaa diyorum. yanımda yabancı biri varsa bana manyak gözüyle bakıyor.

ataletim gel gel anlat. ben de öyle yapayım. aslında onlardan bir kaç yaş büyük örnek aldıkları birileri olsa işin kolaylaşır.

yalnız o dırrr sesi var ya. işte o çok can sıkıcı. annemin bu sabah kuzuya dediği gibi: kulaklığınıtak.:)))
(alt katta tamirat vardı da.)

ya bir de...n'olur karışma ve kızma bana ama...canım onlar benim...yirim yirim onların delikanlılığını ben.:)Allah hepsini korusun. tez zamanda akıl fikir sağlık versin.:)

.. dedi ki...

çekirdek, anne gözünden bakınca yorucu gerçekten, ama o çok keyifli bir arkadaştır, eminim bundan 8) kızım olarak değil de arkadaşım olarak tanımak isterdim onu 8)
bütün bu yazdıkların içinde ataletim, bahçede yağmur altında geçirdiğin o saatler var ya, ona imrendim çok.
bi de resimleri fotoşoplayıp tuvalleme işine.
sen çok özel bir kadınsın ve seni çok seviyorum .

senay dedi ki...

ya bu ne kadar güzel bir yazı.. okurken tadı damağımda kaldı... ama hem yaşadım hemde çok yoruldum... çekirdek gibi bir kız çocuğu istiyorum. her zaman radikal olan kendine özgü orjinal olan tiplere bayıldım. gör bak Atalet... o çekirdek var ya o çekirdek çok şeyler yapacak hayata dair seni mutlu edip gururlandırıp lan iyiki doğurmuşum ben bunu dedirtecek şekilde hemde... öperim ben onu perçemli alnından hemde sulu sulu... sonrada anasını öper öper koklarım... yazıyı okurken burnumun direği sızladı seni ne denli özlediğimi fark ettirdiği için olabilir mi dersin???

Sedencik dedi ki...

yasak olanın kaybolunca aranması ironik...
mantık düşkünü yapar bunlar insanı...

''onun için özel ve özellikli ''
olma durumuna 20'lik açısından bakınca iyi bir şey aslında küçük şeylerle mutlu olabilmeyi başarmak güzel...
tabi senin açından bakmadım:)

''hafıza kötüleri siler''
geçen günkü yazımda vardı...
valla haltetmedim:)
inanırım buna...
yapıylada alakalı tabi ...
sevgiyle...

Follow my blog with Bloglovin