13 Mayıs 2010 Perşembe

şanskurabiyesizamansanatsaldalgalanmalar.. ya da atalet kültür güncesi..=P

sağdaki sütunu takip ediyor musunuz.. bu ayki okumalarımın yarıdan fazlası bu hafta bitecek sanki.. bu ayki okuma derken..”her zamanki” “aylık” anlamında.. asla hiç bir şartta ayda dokuzun altına düşmemiş olan okumalarım..
hani bir süredir yapamadıklarım..okuyamayıp ama  almayı sürdürüp kule kule yığdıklarım..  su gibi akıyor.. bu ara yığınlarım..
arada.. başka şeyler de destekliyor..  beni..
benim şu entel işlerim…yaşam biçimim..
şu heykel sergisi var .. öncelikle özetlemem gereken….
ama bir saptama yapasım var öncelikle..
bir yazı okudum bi yerlerde.. monalisayı izlemeye gelen turistlerle ilgili bir yazı.. “monalizanın paparazzileri “diyordu  ziyaretçilere.. resmin önünde arı oğulu gibi birikmiş olan kişilerin arkasından ..boynunu uzatıp.. hindi gibi.. resmi gören bi nokta yakalayıp.. parmak ucuna yükselip.. kamerayı kollarının uzanabildiği kadar yukarıya kaldırıp.. deklanşöre basıp.. indirip kamerayı.. nasıl çıkmış diye kontrol edip.. dijital görüntüleme başarılı olduysa ..  hızla yoluna devam eden.. ziyaretçilerden söz ediyordu..
işte öyle izlememek güzel bence.. yaşamı da sanatı da.. sözcükler .. fikirler ve düşünceler varken.. kullanmamak.. durup tadını çıkarmamak.. “ anı yakalamak” diye diye gelinen yer.. “anı yaşa .. sistemine kat” denmesi gerekiyordu.. biz söyleneni harfiyen yapan milletiz.. tutuyoruz keyif vericiyi.. sonra başkasını tutuyoruz.. o yüzden diğerini bırakıyoruz tabii.. “tut bırak yaşam”..
yazık.. der devam ederim.. beni sanat paparazzisi olarak görmeyeceğinizi umarak..
********
… sergisinde.. her bir duyguyu bir nesne ile ifade etmişti hani sanatçıkadın..formların akıcılığı.. ayrıntıları.. bedenlerdeki  dansçı zerafeti.. estetik ve güzelliği  ve sıraltı boyamada seçilen renkler kadar.. seçilen “sahneler” de etkileyici id benim için..
beni ilk içine alan “güven”di.. hani bir yüksek boşluğun kenarında durur kadın bazı film karelerinde.. arkasından bir erkek yaklaşır durur.. hani bedenleri tam hizalı değildir.. örtüşür gibidir.. dama dizilmiş kiremitler gibidirler.. dururlar sessizce.. hani kadın “ordasın biliyorum benim için ihtiyacım olmasa da bunu bilmek güven veriyor ” der gibi hafifçe geriye yaslanır.. hani erkek de duruşuyla.. sarılmadan.. dokunmadan.. konuşmadan.. sadece orada olmayı seçerek yanına gelip arkasında “sadece senin arkandayım yaslanabilirsin bana.. bil istedim” der gibidir.. geldi mi gözünüzün önüne..??. muzurlaşmayın.. ne adam kadını aşağı iter sonraki sahnede.. ne de kadın dırdırı ile bozulur huzur.. öyle kendi başına bi sahne işte..
işte anlattığım sahnedeki gibi duran bir kadın bir erkek bedeni yapmış kadınsanatçı.. altındaki etikete de  “güven” diye yazmışlar..
ben sergiyi sanatçıyı ve güveni anlatırken ..çekirdeğin de.. 20liğin de geldi..  başkalarına da  geldi gözlerinin önüne.. bildik anladık evet dediler..
film sahnesi dedim ama.. yaşam sehnesi diyemedim.. sanırım herkes de bu fikirde..neden derseniz.. sadece  bir kişi “bana oldu bi kez” dedi.. o kadar.. diğerleri bildik anladık evet var öyle sahneler dediler..
işte o nesneyi izlerken..
ve sanatçı kadının yaşam öyküsünü bilirken..
en gereksinim duyacağı zamanda.. anne kimliğinin uzun süreceği bilinen.. sabır gösterilmesi gereken.. güçlü olunması gereken bir süreç nedeniyle büyük bir yara aldığını.. dibe vurduğunu .. sürecin orta yerinde iken.. eşiti .. yoldaşı olması gereken “baba” kimliği taşıyan kişi tarafından  yalnızlığa terkedildiğini .. onun çocuğuyle birlikte savaşmaya devam edip.. çocuğun babasının.. taze bir hayata yatay geçiş yaptığını..
işte yaşamındaki bu darbelenmeyi bilirken ..“güven”  duygu durumunu da böyle nesnelleştirmiş olduğunu farkedince .. çok üzüldüm ben .. kızkardeşce duygularla.. yaşamı tam bir güvendiği dağlara kar yağması durumu olmuş.. yazık..
ne bildim onun çocuğunun babası  olduğunu.. çünkü hiç bir kadın.. öyle bir sahnede.. öyle güvenle.. eşi kocası sevgilisi dışında bir erkeği.. babasını.. abisini.. mahallenin delikanlısını şekillendirmez.. oraya.. öyle..
nasıl nesnelleştirirdim BEN acaba bu duyguyu dedim kendime.. ve ..
“yerde oturan.. bacakları yarım bağdaş kurmuş gibi... omuzları kolları başı öne doğru duran ve bacakları kolları gövdesi ve  başı arasındaki boşlukta da yaşsız.. cinsiyetsiz bir beden.. bir insan bedeni olan bir kadın olarak geldi gözümün önüne.. o bedene dokunan sarılan değil..  onun etrafında bir koza oluşturan.. kuşatan”.. bir nesne geldi gözümün önüne..
o korunan değilim ama ben.. dıştaki kabuk koza benim.. öyle hissettim.. ben birilerine destek olmakta  buluyorum güveni.. kendimi güvende hissetmek için bir ifadem yok.. dışardan gelmedi o güven bana.. yaşadığım ortamlardan gelmedi .. güvensizim anlamında da değil..
kendi varlığımın farkında olmak kendimi güvende hissetmeme yeter.. başkasına güven veren kişi olarak güvendeyim demektir..anlamında..
çekirdeğe sordum..kocaman sarıldı bana.. çenesini ağzını boynuma gömdü.. ben de ona sarıldım elbet.. boynumdan gelen sesi.. dedi ki..
-işte böyle.. 
çekirdek güveni.. kucaklanan sarılınılan  beden olarak betimlermiş.. 
bir dostum.. güveni.. uzun ve keyifli bir nişantaşı gecesi kaldırım kafesi yemeği sırasında.. “tek başınakendisi” olarak betimledi..
ya siz?? güveni nasıl betimlersiniz..nesneleştirirsiniz.. bi düşünün..bakalım.. üstünde düşünülmesi gereken.. hakkında uzun konuşulabilecek bir konu.. birçok hipoteze gebe..
SDC10614
dün akşam konserde..
kadındı sanatçı yine.. ama son zamanlarda izlediğim çılgın erkek piyanistlere benzemiyordu.. inanılmaz güzel bir tekniğe sahip olmasına .. tuşlarda uçan parmaklarına sonsuz saygı.. verdiği emeğe.. adanmışlığa.. hayranlık duysam da.. ben uçarak çıkmadım salondan açıkçası.. beden dili yoktu.. tanıtım yazısında.. yorumsuz sanatçı diyordu.. doğru.. yorumunu katmadan.. notalarla bizim aramızda olağanüstü bir iletişim hattı oluşturdu.. ama olağanüstü de olsa.. hat işte..
oysa bir brezilyalı kadından .. daha yoğun daha farklı bir paylaşım.. alıp götüren bir duygu seli beklerdim.. kusursuzluk dışında.. kusurlu olacak kadar yoğun bişeyler beklerdim belki de..
sıcak bölgelerin kadınının.. kurşun asker gibiliği bir yanımı eksik bıraktı..
SDC10616
çıkarken.. herbirimize birer şans kurabiyesi verdiler .. armağan..
ilginçti ..
dün gece saat 02.45 de bitti son okuduğum..
daha önce birçok yerde çok sevdiğimi belirttiğim inciaralın son romanı.. isim seçimini  ilginç buldum  kitabı okuduğumda.. “kavram tersiyle vardır” ifadesini kanıtlamak ister gibi seçilmiş adı kitabın.. adı sadakat..ama  tersini bile anlatmıyor.. aldatışı da yani..
dili.. şiir gibi.. her sözcük.. geçen yıl gittiğim öykü atölyesinde anlatıldığı gibi.. mücevher gibi dizilmiş.. “dur bi daha okuyim bu cümleyi pek güzelmiş” diye diye okudum.. zengin bir dil..
psikolojik roman kapsamında yer almalı bu kitap.. bütün duygu durumları.. her aşamayı çok güzel ele almış.. eski fransız filmleri gibi.. alendönlu.filan olanlardan ..
tek  kahraman.. az karakter .. çok sayıda düşünce akışı..
ben bi tek finali tam oturtamadım içimde.. bence final son bölümden hemen önce gelmeli idi.. onca düşünceyi kıvıran bi beynin.. öyle bir kısır davranışta bulunması beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.. /lalem yazsaydı finali naapardı dedim =P.. bırak finali lalem ilk bölümlerde kafasını yarardı sanırım bikaç kişinin.. roman olamazdı =)../
gerçi ben kim oluyorum.. güçlü ve rasyonel düşüncenin.. herşeye yeteceğini bir çıkış yolu bulacağını söyleyecek.. =P.. /burda .. bu dil çıkarmada.. düşünceye değil.. rasyonelliğe ve mantığa değil.. bolca.. kendime laf sokma vardır.. /
bir çok sayfayı kıvırdım.. bir çok not aldım.. bazılarının altına da kendi tartışmalarımı ekliyorum.. okuma güncesi gibi oluyor..
en sevdiğim monolog.. “her insanın en yakınıyla bile paylaşmak istemeyeceği çelişkileri maskeleri arzuları olabilir.. olmalı .. doğru.. benim de var.. var mı??” … 
SDC10617
şans kurabiyem bana düşün artık dedi..
ki..
kesinlikle aynı fikirde değilim..
son zamanlarda.. düşünmekle yaşamak arasında bi seçim  yapmam gerektiğine karar vermiş durumdayım..
sağ sütunda yer alan  saat.. çalıştığı sürece.. vermiş olduğum kararı yeniden yeniden yeniden düşündüm.. yukardan aşağıya sağdan sola hep aynı noktaya vardım…

10 yorum :

laleninbahcesi dedi ki...

Ben bu yılı kültürel olaylardan yoksun geçirdim, sadece sinema ve kitaplar hepiciği bu...

Naziş'le aranda çözemediğim bir bağ kuruyorum. Şimdide Amatisti görünce yine aklıma geldi. Yastığının altında bir amatistle uyuyor ve iyi geldiğini söylüyor...

Brida'yı aldım, sen de gördükten sonra, sevmiştin değil mi?. Önümüzde bir Safranbolu programı var... Orada okuyacağım... Böyle garipliklerim vardır. Bak Safranboluya yakışmazssa söle:)))

ÖPTÜM SENİ...

laleninbahcesi dedi ki...

dağın yazılışını hatırlayamadım, çatlak kafa Googleye sordum bunu verdi heheheheh. Zaten de dediğin gibi hatırlayan olmamış...Du düzeltim hemen...

laleninbahcesi dedi ki...

kıs:) bak gazetelerde böyle yazılmış
Eyafyallayöküll ... galiba böyleydi... bak bi ona göre düzelteyim

Adsız dedi ki...

hahaha lale basmış blouma.. =D..

eyvah valla kül dedin mi anlamayan yok.. annem..

brida heryere uyar.. ruha uyar zira..
bi de..
ametist.. iyi de.. naziş bana benzeyip çok yormasın kendini yav.. =)

atalet..

Leylak Dalı dedi ki...

Benim de okuyup sevdiğim kitapları sayfanızda görünce sevindim. Sizin de sevdiğinize daha çok sevindim:)) Şimdi niye diyeceksiniz, beni tanıyor musunuz? Olsun, tanımak şart değil, ortak paydada buluşmak hoş oluyor.
Ha sayfanıza Lale'nin sayfasından atladım, onun arkadaşı olmanız da yeterlidir sevinmem için:))
Güzel bir dileğiyle...

Leylak Dalı dedi ki...

Ek: Yukardaki dileğin "gün"ü eksik kalmış, ekleyeyim:))

senay dedi ki...

sadakat kitabını bende okudum. senin gibi bende çok etkilendim. kitabın sonunda karakterin sevdiği adamı o şekilde saklama isteğini kabul edememe, hastalıklı, saplantılı bir şekilde aşık olma sonucu verilen sağlıksız bir tepki gibi gördüm... aynı senin gibi çok şaşırdım... ama yazarın böyle bir şeyi kurgulamış olmasınıda çok sevdim... sen ben olsak daha mantıklı bir davranış şekli gösterebilirdik belki...

şu anda okumakta olduğun kitap ilgimi çekti... bitirdikten sonra bizlerle paylaşmanı diliyorum... alıp okumama vesile olursun belki :)

carpediem dedi ki...

yorgun mayıs kısrakları gündeme uyar ...
kültür faaliyetleri,kitap ,konser ,sergi
düşünmek ...
galiba stres mücadeleci yapıyor insanı..
olay yoksa mücadele de yok.
relaks yaşıyorsun,rutin herşey...
hareket olunca =)

Sedencik dedi ki...

sergideki güveni aktarımında çok güzeldi...
sanatçının güven tanımlamasıda...
ama uyarın tam zamanında geldi...
evet 'ahahh kesin itti aşağı'
diyecektim nerdeyse :))
konserdeki yorumsuzluk her zaman değil ama bazen aranıyor...
hatta yazıda , şiirde çok çok zor ama iyi geliyor bazen...
yazar yada şairin yazmasının nedeni zaten taraf olmasıdır...
ancak bazen şair olabildiği ölçüde tarafsız kalıp ...
mükemmel bir söz öbeğini uyum ve mantıkla örüp bırakır kucağına...
o artık senindir yorum senden:)
dedim ya bazen iyi geliyor...
takılan maskeler olmalı mı olmamalı mı 6 milyar cevap gelir :)
ama maskeler güvenli alan...
maskesizlikse özgüven :)
sevgiyle...

Adsız dedi ki...

sondan başa.. sedenciğim.. ayrık otum.. ben o mantıkla ören ve başkalarının kucağına bırakıverenlerden olamadım.. söz öbeklerimi.. ondan belki yazar olamayışım.. =).. özgüven özbeğeni.. özeleştirinin çokluğundan kaynaklanıyor bende.
. o yüzden mütevazı olamayacağım.. =).. evet ondan .. der.. öperek teşekkür eder.. yoruma.. ataletin..
****
beyazgelinciğim dilaram.. sende görmüştüm.. kitabı.. not almıştım.. zor buldum ama kavuştum sonunda.. =) gündeme uyduğu doğru.. =P
****
şenaycım.. pek güzel gidiyor.. ama bu ara.. biraz fazla gezmekten yavaş gidiyor.. olsun.. okuyourz mutluyuz.. =9.. söz bahsederim.. bitirince..
****
leylek dalı hoş geldiniz.. lalemin dostu.. dostumdur.. sevgiyle..

atalet

Follow my blog with Bloglovin