25 Ekim 2018 Perşembe

yavaşlamayı konuşmak da zaman alır.

Benden felsefeci olmaz..

Olsa olsa kuş gözlemcisi olur..

Sadece farkeder ve işaret ederim.. Not aldığım da vakidir..

O farkettiğim bazen sadece eğlendirir beni..

Bazen “demek ki…” der bir satır ötesine geçerim..

Haddimi bilirim ama.. Ikinci satırı yazmam söylemem..

Ilk satırdan itiraz gelirse..

Yeni bir fikir uyandırmışsa benim gözlediğim şey.. farklı birinde..

Ona da yer açabilirim içimde..

Tutarsızım evet..


Hasta bakarken de gözlemlerim..

Bu gözleme yol açan nedenleri eleyip birine odaklanırım..

Lakin bir şüphe hep vardır içimde..

Arada dönüp yeniden baştan düşünürüm konuyu..

Şükrederim bazen iyi ki düşünmüşüm diye.. Bazen de aynı noktaya gelirim yine..


Gözlemlediğim şeyi dillendirdiğimde..

“Ee??”...” Yanii??” Gibi ihmalkar bir ilgisizlikle veya..

Doğrudan “çünkü…” ile başlayan tekten gelim tümevarımlarını dillendirdikleri önemsizleştirici bir tahakkümle karşılaştığımda ..

Kaçırıyorum ipin ucunu..

Bütün felsefeler yapılmış..

Teoriler en iyi sözcüklerle dile getirilip dizilmiş ak sayfalara kara harfler ile..

Benden beklentiniz ne ki.. Diyesim geliyor..


Ben gördüğümü görmeye ve farkettiğimi dillendirmeye..

Devam etmek istiyorum..

Bunu seçiyorum..

Hangi kitaptı o ..

Üstte öykü sürerken sayfa altında “kelebekler kaplumbağaların göz yaşlarını içerler “diye başlayan her sayfada devam eden.. tek satırlık  ayrı bir akış ile ayrı ama koşut bir öykü sunan.. finy petra’nın kitabı olabilir mi..

Hani.. “kanadı olan kafesi boylar” diye başlayan..


Işte öyle cümleler dizesim var benim de..


Yavaşlamak bu benim için..

Yavaşlamak ki..

Görebilmek en dar yerden çıkan filizi..

En tuhaf anda düşen kuş tüyünü..

Kurduğum sirkenin anasını..

Kahvemdeki köpüğü..

Önemli bir konuşmanın içindeki önemsiz fakat değerli..

Sözcük tamlamasını..


Iki şey mühim hayatımda..

Biri her gün bir şey öğrenmek..

Diğeri..

Her günden bir şey “alıp çıkmak”

Onları tükenmez haznesine basıyorum kimbilir hangisi nasıl nerede kiminle birleşecek..


Bu birleşmeden nasıl bir sevinç oluşacak..

Hangi cümleye dizilecek de..

Bu ilişkiyi anlatırken birden nasıl tersleyiverecek çocuksun biri..

“Masalcı nine başladı yine..”


Kazağının birinin yeni tirfillenmiş.. çekirdeğin..

Onu görünmeyen yamayla mı toplasam..

Görünür yama ile mi..

Dün akşam bunu düşündüm..

Hiç birini yapamadım..

Çünkü dikiş takımımı odasına taşımıştı..

Ben de yünlerimi düzene koydum..

Yavaş dikişler.. Görünür yamalar aslında önemsiz şeyler gibi görünseler de bir ön planlama ..

Hayallenme gerektiriyorlar..

Mesela kırmızı içinde altın rengi parıltıları olan yani “zerrin” bir yünüm var onunla yeniden örsem o yeri..


Unutmamak adına..

Ve biraz da rasyonellik katmak için..

Ekonomi bozuk..

Alım gücü düşmüş iken..

Gelecekle ilgili pek öngörü geliştirilemeyen zamanlarda..

Üstelik hygge akımıymış..

Lykke akımıymış.. Sadeliğe ve günlük konforu her ana yaymaya arınmaya yönelik çağrılar devri iken..

Dünyanın bir çok yerinde bir çok kadın.. Kazanını kaynatıp kumaşını boyar.. Diker.. Eski kumaşları yamalar.. Yırtıkları altınlarla örer.. Nakışlarla bezer.. Şifa niyetine gıdalar saklar iken..

Topluca bir içgüdüdür belki bu da ne bileyim.. Yaralı dünyaya şifa veriyoruzdur belki de.. bilinsizce..

Ruhumuzun çok incindiği 5 yıl öncenin sonbaharında topluca ancak birbirimizden habersizce.. hepimizin çorba pişirip ekmek yapmaya başlamasının bir izahati olamaz mı boyutlardan birinde ??

Dün hbç’nin bir yırtık ve boya lekeli şalvarını sevgiyle tamir etmek üzere  kenara ayırdımsa ben .. şu soru sorulmalı elbette..


Neyi tamir etmeliyiz..

Tabii ki maddi veya manevi değerli nesnelerimizi..

Peki bu basit ve ucuz şalvarı ??

Bu şalvar beğenip satın alan kişinin bile artık kullanamayacağı hale geldiyse..

Kim kullanır ki??

Onun dokunup dikilip satışa gelene kadarki süreçlerinde dünyadan tükettiği enerji ve emeğin karşılığını alabildik mi ki..

Yoksa bu da dünyayı daha hızlı tüketmemize yol açan başka bir hamle mi oluyor..

Deyip.. Tamirinde karar kıldım..


Yavaşlamak böyle oluyorsa demek.. Ilerleyemedik hala bir çizgide.. Olsun varsın..

Tüm bunları kayda düştüm işte..

Bir gün bakarım ve ..

Hmm o ara yine yeni tamirler tadiller bulmuşum..

Hmm o ara yine manevi tacizlerden yılmışım derim..

Göç haritamda bir çizgi daha belirtmişim..

Derim..

posted from Bloggeroid

24 Ekim 2018 Çarşamba

yavaşlamak üzerine konuşmamız gerek.

bibliyomanyaklardan biri..

“iyi bir öykü okuduğumu öykü bittiğinde duvara bakıp kalıyorsam anlıyorum”

demişti..


doğru zamanda iyi hazırlanmış bir kahve fincanı önüme bırakıldığında..

kokuyu içime çekip bir süre dururum.. dururdum..

epeydir kahvelerin eski tadı yok sanki..

sohbeti durdurmacasına..

hadi dikkatimizi kahveye verelim dercesine..

yüksek sesle mmmm’layıp.. gözlerim kapalı kendimi kahveye adarım

adardım..


şimdilerde..

bir roman okurken..

bir film izlerken daha eylem sürüyor iken ekran görüntüsü alıp fotoğrafını çekip bir yerlere paylaşıyorum..

Çünkü.. Aksi halde unutuyorum..

yok .. algı bozukluğum yok henüz..

sürekli uyarılma halinin sonucu bu ..

eskiden sinemada izler filmi..

çok etkilendiysek..

karakter kurgu ya da görsellikten..

onun hakkında konuşarak dönerdik eve ..

ya da dönmezdik..

bir şeyler yemeye ve içmeye gider ve orada da sürdürürdük..

çocukken hele..

saime hanım sinema çıkışlarında bana filmin ana fikrini sorardı..

okulda öğretmen romanın öykünün ana fikrini sorardı..

bir nevi yaptığımıza yoğunlaşıp özünü özümüze katardık..


sonra data fırtınasının ortasında kaldık..

film festivallerinde 5 günde 15 filmi peşpeşe izlemeler..

Izleyemediklerine üzülmeler..

evde netten dizileri tekmili birden 3 sezon 24 bölüm  izlemeler..

her ne kadar kitapları eskiden beri toplu almaya..

elimin altındaki okunmamış kitap sayısını hep yüksek tutmaya çalıştıysam da..

telefonumda okumalarına güvendiğim bunca dostun okuyup beğendiği kitaplar listesi yoktu ki..

zaman vere vere.. her birinin bir kaç sayfasını okuyarak karar verir seçer alırdım.. Uzun ve keyifliydi kitabevi ziyaretleri..

şimdi internetten kitapları işaretle sepete ordan eve..

daha siparişin onaylanırken..

yeni bir liste oluşmaya başlamış oluyor bile..


tıkla gelsin hemen gelsin..

eh o zaman tüket hemen tüket..

kitabın birini bitirince mutfağa gir.. dizini aç.. insta’da gördüğün sirkeyi kurarken onu izle..

artan meyvelerle bir vegan kek çırp..

başlamışken başka vegan tariflerin ekran görüntüsünü al.. bir ven yemekler ev ve el kitabı hazırlasam çocuklara diye düşün .. asla başlama bile..


fotoğraf galerinin derinlerine yutulup gitsin.. o görüntüler.. arayınca da bulama..

dizi bitince kahveni al .. kekini kes.. Fotoğraf ve  tarif ekle.. oraya buraya şuraya..

ferhanım şensoy’umun kulakları çınladı .. duydunuz mu..

sahi kavuğu devretmiş o da rasim’e.. bak bunu konuşacak zamanımız olmadı..


roller  coasterın daimi bağırtarak hızlı serbest düşmesinde gibiyiz..

zaten maymun iştahlıydım iyice şaşkın oldum..


arabada.. sadece orda fikir gezdirme halim oluyor..

hani şu absolut istirahat bölgesinde serbest titreşimle durabiliyorum.. ama kenara çekip yazamadığından o da uçup gidiyor..

o yüzden akıllı telefonun hafızası doluyor. benim elim ve raflarım dolmuyor..

beğenip başladığım bir örgünün daha iyisi..

on dakika sonra çıkıyor ekranda karşıma..

hevesim kaçıyor..


derken #slowfashion diye birşey çıktı karşıma hemen hızla tüketeyim şunu dedim..

olmadı..

ordan #sashiko ya #visiblemending’e çıktı yolum..

buraya not düşmeye geldim..


hayatı hüp diye içime çekmek istemiyorum çünkü..

sadece eski yavaş zamanlarla ilgili anılarım var benim..

son zamanlarda anı kaydedemiyorum..


slow fashion ve mending için söylenen bir cümle hoşuma gitti..

“yama yapmak devrimci bir harekettir..”

bunlar bildiğiniz yamalar .. bir yandan da bildiğiniz yamalar değil..


Japonya’dan çıkıyor bu tutum ve eşyanın yaşamını uzatma işleri hep..

bu da ordan..

en sevdiğin.. ya da en değer verdiğin blucinin.. kazağın.. bişeyin yıprandığında onu ustaca nakış gibi görünen üstten dikişlerle yamıyorsun.. eskiden olduğu gibi gizli.. görünmeyen yama değil..

altın iplik meselesi de değil..

kat kat üstüste yamıyor ve görünür ipliklerle dikiyorsun..

tamir etmek..

örmek..

dikmek veya diktirmek..

satın alınmışı kendine göre düzeltmek süslemek

bunlar slowfashion denilen akımın özellikleri..

eşyana iyi bakıyor gerektikçe de tamir ediyorsun..

en sevdiğim hareketlerdendir.. ayrıca geçmişimizdir..

annemin diktiği etek ve pantalonlar ve benim ördüğüm kazaklarla doluydu gardrobum..

tişört öncesi devirdi.. mudo sadece el örgüsüne benzer kazaklar yapıyordu ve el örgüsü giderek unutuluyordu.. saime hanım konfeksiyonların iç dikişlerine ve astarlarına bakıyordu..

konfeksiyon tavan hatta uzay yapmamıştı.. gömlekler için laleli’ye veya nişantaşındaki terzilere..

manto ve tayyör için terzi faik ‘e gidilirdi..

beyoğlu’nda hacı resul.. ipeker.. ipekiş..  ayakkabıda nazaryan ve hayri el yapımı ölçüye göre sipariş alırdı.. zaten insan hayal etmek sabretmek zorundaydı..

aşkın ilk flört zamanları gibi.. birbirini tanıma demleri gibi..

on günde bir kazak örebiliyordum hızlıydım..

on dakikada on kazak alamıyorduk lakin..

o kazağı dokurken aklımdan geçenler de.. Ilmekleniyordu birbirine..

bazen hazır modele ben de birşeyler katıyordum önceleri..

sonradan sıfırdan tasarlar olmuştum modelleri..

yaşamıma kendime gardrobuma göre..

altı iki kapaklı üstü geniş açık raflı bir dolap vardı eski evde babam onu turuncuya boyayıp tam üzerinde duvara devam edeb raflar çakmıştı duvara.. Ilk kitaplığımdı ve en sevdiğimdi..

boyanın kurumasını beklerken nasıl heveslendiğim geliyor aklıma..


Slow fashion bağlamına dönersek benim eskisi kadar üretemiyor oluşum bu akımı öğrendiğim internet sayfalarının renkli ve kalabalık oluşlarındandır..

kendi içinde çelişen bir durum..

vaktimi yiyen şey vaktimi iyi kullanmam gerektiğini hatırlatıyor bana.. Ve herkese..


Yok eleştirmiyorum asla.. Seviyorum yaşamın kolaylaşmasını.. Bilgini iletişimin parmağımın ucunda olmasını..

Japonların sanat eseri gibi yamalarını nerden öğrenebilirdim ki..


ben bilgiyi yayıyorum..

böyle bir şey var..

annemle kavuştuk fotoğraflarının altına.. tepsiniz çok güzel nerden aldınız yazanlar için değil bu yazı..

fotoğraf sitesinde dantel gibi yazılar ekleyenler için..

sözlerin güzelliği ve duyguların inceliği adına yaşamın bir derin nefes almak oluşu kadar has bişey diyorum..


joie de vivre’imizi arttırıp.. serotonin zengini yapsa da hızlı yaşamak.. diem’i nikti’yi carpelemek..

edonimizi azaltıyor. hazzımız çok .. doyumsuzuz..onu diyorum..

posted from Bloggeroid

Follow my blog with Bloglovin