31 Mayıs 2013 Cuma

ordaydım.. canıtınla.. ve bastonumla.....

yıllar önceydi..
bir pazar günü..
daha biz kalıcı yatılı bakıcıya yeni geçmişken..
çbnin hastalanmasından hemen sonraydı..
geceleri acile gidip geldiğimiz için yatılılanmıştık..

tevede beyoğlu ve balık pazarı belgeseli izliyordum..
aniden izlemektense gidip yaşamak geldi içimden..
serin bir sonbahar günütdü..
hava kararmaya yüz tutmuştu..
hadi gidelim dedim.. balık pazarına gidelim..
balık alalım.. kıvırcık alalım ufak kırmızı turplar alalım..
bi kadeh bişey içelim içmeyelim gelelim eve akşama balık yapalım..

hiç kalkamam şimdi dedi uyukladığı kanapeden..
sen git..
giderim dedim..

bir dostumu aradım..
hadiledim ona da..
hiç istemiyor canım dedi.
oturuyorum evde yumuşum..
başka zaman..

başka zaman olmadı..
aklımıza bile gelmedi bir daha..
bi sürü yere gittik ama balık pazarı balık kıvırcık ve kırmızı turplu salata..
olamadı..

bugün..
dizime rağmen.. (kır dizini otur dedi ya kibele bana)
hadi dedim..
gezi bizi çağırıyor..
ııh yanıma yandaş bulamadım..
ben de canıtınımı aldım gittim..
ha bir de bastonumu..

gezi organize değil..
gerçek aktivistler sahip çıkılmanın verdiği bir sakinlıkle ağaöların altında..
yeniden kurdukları çadırlarının önündeler..

duruma katkıda bulunmaya gelenler..
sahnedeler..
ben ordayken..
gaz yiyen kırmızı elbiseli kadına gönderme bir afiş gördüm..
sıktıkça büyüyor diyen..

acaba bu da bizim kırmızı elbise hareketimiz olur mu ki..
diye düşündüm..

bir kısım noluyor burda derdinde idi.. bir arkadaşa bakıp çıkacaktık dolanması içinde idiydiler..
bir kısım mikrofonu almıştı..
sanatçılardan biri konuşma yapıyordu..
yarın da devlet sahnelerinin kapanmasına böyle destek verecek misiniz.. diye bağırdıkça..
eveeet diyordu  ordakiler..

yere serilmiş bir afiş vardı..
imzalar mısınız dediler..
bastonu görünce adınızı yazayım mı dedi bir çıtır oğlan evet lütfen dedim..

baston ilginç bişey..
onun bile bir atraksiyonu var..
bir anda arkamda bi ses duydum..
hangi bacak ağrıyor ise diğer tarafta taşıyın diyordu ses..
öyle yapıyorum dedim..
ben protezliyim de ordan biliyorum dedi..
ben de  rehabilitasyoncuyum dedim..

inanmaz baktı bana gülüştük..

çevreciler ya..
kocaman mavi çöp poşetleri elden ele..
çöp yok yerlerde onca kalabalıkta..
su satan bi oğlan geçiyordu el arabasıyla .. minicik bi oğlan kalabalığın arasında..
sürekli aynı cümleyi tekrarlıyordu..
"bunun freni yok.. duramam.. bunun freni yok.. duramam...."

şarkı söyleyenler vardı keyif keyif..
halaylar..
kimsenin acelesi yok..
herkes  orda olmaktan mutlu..
dizim ağrımaya başladı..

dönerken...

düşündüm ki..
bugün ben olmasam bir eksik kalırdılar..

ve bugün ben gitmeseydim..
o balık pazarına gitmediğimiz gibi hatırlardım bu günü..




Image Hosted by ImageShack.us

27 Mayıs 2013 Pazartesi

kahve canıtın atalet zaman yolculuğu




yıllar önce..
belki de lisede idim..
sütlü türk kahvesini hiç sevmezdim..
o aralar almanya furyası sonrası..
instınt kafi ile kaçak olarak tanışmıştı türkiye..
neskafe dememiz o yüzden..
bildiğimiz tek marka.. anında kahvede..
işte ama onu pek sevdim ben.
saime hanım da sevdi..

bir dostumuz..
amerikaya gitmiş..
kocaman bir teneke kutu getirmişti..
neskafe..
aman heyecan içinde açtım..
ama o eriyenden değil..
sıcak suya katınca üzerinde yüzmeye başladılar..
çay süzgeci ile süzmeye çalıştım.. ııh deliklerden geçtiler..
kaynatsan olmuyor katsan olmuyor..

kutuyu okudum..
percolator dan geçiriniz diyor..

bu percolator ne ola ki..
bilemedim..
bilmem bir kaç yılı buldu.
bir plastikhuni gibi  filtre ve kağıt filtreler ile tamamlandı süzme kahve bilgimiz..

arada yurt dışına bir gittiğimde..
kahveleri artık self servis makinelerden almaya başlamıştı avrupalı milleti..
burda da bazı otellerde vardı aynı makine..
ama üzerinde düğmesi vardı.. çaykahve sıcak su dağıtıcısının.
ne istiyorsan basıyordun düğmeye..
bir nevi semaverin elektrikli hali.. 

ama bu yeni makinelerde..
düğme filan yok..
kahve bardağını yanaştırıyorlar.. cırrt doluyor..
nasılken nereye napınca oluyor diye bir süre izlemiştim..
utanarak bilmemekten..
meğer kahveyi döken musluğun hemen üzerine bir mandal takmışlar..
fincan mandalı itiyor..
kahve dökülüyor..
çekiyorsun fincanı kesiliyor akması..
sonra sütü ayrıca alıyorsun bir sürahide duruyor.. 

derken duyduk ki gurme kahve dükkanı açılmış istanbulda..
john's coffe world ün açıldığını dergide okuyup .. 
koklaya koklaya kahve seçmeye ..  almaya gidişim..
aynı gün..
forest nuts favorimdi hala da öyledir..

sonra sıra sıra kahve makineleri resmi geçidi.. hayatımdan..
espresso-danlıklar.. ki sütle yine filtre kahve muamelesi yapardım onlara da..
çeşit çeşit..fransızlardan başka herkesin  french press dedikleri..
fransızların sadece cafetiyer dediği cam kahvedanlıkla servis yapan kafeler..
derken makiatolar.. kafelatteler..
espressolar..
yetmedi evlerde espresso makineleri..

şimdilerde türk kahvesinin o keyifli ve ritüelli içişi..

iki zamanda ..
seviyorum kahveyi..
sabah çok erken..
ve işe gelir gelmez..
başka zamanlarda da seviyorum kahveyi..
yoldan gelince..
konserden çıkınca..
şarap içince..
alışveriş bitince..
yeni bir kitaba bir filme başlarken..
kahvesiz asla.. diyebilirim..

anısı ne çok.. 
acısı da..
bir çay kaşığı instınt kafenin.. bir fincan sıcak süte katılarak hazırlananı..
bir yudum içilip bir yudum mavi maşrapaya nakledileni.. en acısı..

sen hayatı seviyorsun..
her yudumda mmm diyorsun..
diyen saime hanım.. en tatlısı..
ya da sürpriz yapıp bir dilim çokellalı ekmek..üç zeytin..
apti efendinin aptes suyu ısısındaki sütlü neskafeyi ..yatağıma kahvaltı getiren çekirdeğin ki..
ya da yaşı altı olur olmaz..
hemen bana kahve yapmayı öğrenmek isteyen hbç..

neskooofi.. diye dalga geçerek içer misin diyen dostum..çok uzaklarda şimdi..
2 yıl birlikte yaşadıktan sonra..
ayrıldığım yıllar sonra karşılaştığımda..
"sen her kahve içtiğinde içiyordum ya o zamanlar.
sanırım ömürlük kahvemi o zaman içmişim.. artık içemiyorum" diyen ve benim kahveme.. çayla eşlik eden biri.. o daha da uzaklarda..

uykusuz geceler..
sonunda gece yarısı kahvesinin hayatımdan çıkışı..
giderek saat altıdan sonra kahve içmemeye başlama..
şimdilerde evde kafeinsiz kahve bulundurma..

yıllar önce.. starbucksdan amerikadan getirilen termos bardak.. üzerinde salsa adımları olan..
hala sağlam duran..
yıllar sonra burda da açılmasını karşılamak.. aynı dostla..

he bu ne bu..
bilmiyom..
içimden geldi..
kahve aracılığı ile zaman yolculuğu yapasım geldi..



Image Hosted by ImageShack.us

25 Mayıs 2013 Cumartesi

dayatanlar ve canıtınlar..

aklım karışık içimde hafif bir huzursuzluk..

durdurulamayan tren üzerime geliyor duygusu.
tavuk anne korumacı ruh durumu..

dün gece kötü bir rüya gördüm gene..
hbç nin 2-3 yaş halleri.. ellerinin üzerinde minik su kabarcıkları ama beşi altısı birleşmiş çiçek gibi..
açtım sıvadım kolunu sonra göbeğini..
herzamanki gibi en sevimli haliyleydi..
en sevimli teslimci bakışı..
ama alttan alta bir istihza bir serinlik..
baktım emprime olmuş bizim çocuk..
bir döküntülü hastalık ama tanıyamadım..
aslında şimdi düşününce pamfigustu o ..
hafif bir formu..
ama rüyada bilemedim işte..
çbye seslendim bak şuna bir diye..
o cerrah ya.. hastayı çıplak sever..
çıkarıverdi pijama altını.. sağ uylukta kocaman bir şey..
güp güp kalp gibi atıyor..
sanki uyluğa dondurma kaşığıyla bir oyuk açmışsın..
içini de mor bir sıvıyla doldurup üzerine yeniden deri döşemişssin gibi..
çirkin korkutucu..
bilinmeyen..
çb beni çağırıyor..
sen bunu gördün mü diye..
o sırada ayak ucumuzda..
hbç nin şu andaki haliyle durduğunu görüyorum saçlı sakallı..
hafif yan dönük .. izliyor bizi.. napıyoruz diye..

uyandırıldım tam o noktada..

bilmiyorum sonunu.
ama sıcak basmıştı her yanımı
kalbimde bir çırpınma..

ara oğlunu dedim çb ye..
ben arayamayacağım..
cevap vermezse paniğe düşeceğim.. biliyorum..

üzerine üzerimize gelen ve sesimizi çıkaramadan katlanacağımız..
değişiklikler katarının etkisi bu..
her gece.. rüyalarımda çocuks..

dün akşam bir dostum..
çalıştığı kurumda yetkisi olsa ilk iş blucin kullanımını yasaklayacağını söyledi..
aslında devlette giysi kodu var..
uygulamak uygulatmak çok kolay..
ama nedense o yasak dediğinde..
içim büzüştü..

kurallara uysunlar..
yasak filan olmasın..
dedim..
o nasıl olacak dedi..

kural delmeyi me kadar çok seviyoruz..
ama bir kere de faydalı olmak için delmiyoruz o yasağı..
hep kendi yararımıza deliyoruz..

dilek hocam aşağılardı doğrudan insanları insan önünde..
hiç hoşlanmazdım.
bana yapmadığı halde..

zira ben kendimi.. 
o aşağılamayı kaldıramayacağımı bildiğimden hep..
şipşeyp tutardım..
her an hazır ve hazırlıklı..

ağırıma gitmezdi..
delmeye çalışmazdım..
öyle olunca da..
bazen bir hata yapsam da. bana tepki vermezdi..

yani bu dediğim de.. dörtbuçuk yılda üç kere ya olmuştur ya olmamıştır..

ama zor değil miydi zordu..
ama zor olan.. esas zor olan..
o aşağılanmayı yaşamaktı bana göre.

diğerleri ise..
hoca asabidir .. dilinin kemiği yoktur ve yaranılmaz ki ona..
kalıpları arkasında hep bildiklerini okurdular..
hep bildiklerini yapar..
sonra fırçayı yerdiler..
meydan fırçası şeklinde ve gülümsemeye devam ederdiler..

burda ne hoca haklı diyorum ne de..
diğerleri..

ama neden huzur ortamı oluşması için..
uygulatıcının kibar ve açıklamacı..
uygulayıcıların da..
akıllı ve istekli olmaları gerektiği anlaşılmıyor..

insanlar sevmedikleri mesailerde..
sevmedikleri işlerde..
sevmedikleri maaşlarla çalışıyorlar ve hep mutsuzlar..
deli gibi.
kural delesileri var..

cennet özlemiyorum hayır..
ekoklarda anlaşalım..

fransızların bir sözü vardır..
çok severim..

okul  sıkıcı ve kuralcı olabilir.. 
ama okul   okuldur.. eğlence merkezi değil..

dediğim bişey yok..

yasaklanmasın ama işe giderken bedenin saçın başın giysinin bir kartvizit olduğunun bilincinde giyinilsin çıkılsın ortaya..

yasaklanmasın ama herşey ölçülü olsun..
fikir ileri sürülünce karşı fikirler sürülsün ileri satranç masası gibi..


aman ya ne diyorsam ben..
sıkıcı ve heyecansız bir yaşam mı özlüyorum nedir..

söz hakkım saklı kalsın istiyorum hayatta..
o yüzden alanlarımı savunuyorum deli gibi..
benim odam diyorum..
benim kitabım..
mala düşkünlük değil..
sözümün geçmesi için bu dayatmam..
biri yanlışıkla elindekini şuraya bırak dese sinirleniyorum mesela..
artık komut cümlesi kapasitem full..
tahammülsüzüm de hem..

ama bir o kadar toleranslıyım..
nasıl bir karmaşa anlatamam..
kendim bile şaşakalmadayım..

Image Hosted by ImageShack.us

23 Mayıs 2013 Perşembe

cennet... ve canıtın.. ve tüm dostlarım.. tanıdıklarım tanımadıklarım okuduklarım dinlediklerim..

bir dünyam olsa köşede usulca meteque çalsa.. 
gilbert becaud ona.. genç postacı öldü aşkımız artık sahipsiz kaldı diye cevap verse..
dolabımı temizliyorum anne diye terslense eminem.. burda olmanı nasıl isterdim diye iç çekse roger walters.. mathieu.. atinanın beyaz gülleri diyerek bir demet beyaz gülle girse bahçe kapısından içeri..
ben tam ortalarında olsam.. karşımda.. çığlık tablosu asılı dursa.. tam ortada.. bir yanında monet nin mor nilüferli tablosu.. diğerinde van gogh'un hasta çocuk tablosu..
peki tamam rembrantım da olsun.. o da inci küpeli kadın olsun..
ışık ışık dağılsınlar gözümün önünde..

yanım başım kitap olsa.
arkadaşım hipatia olsa..
virginia woolf çay hazır değil mi diye sinirlense..
george sand eli cebinde diğerinde sigara.. az biraz babalansa kalk kendin yap diye..
colette kedisini okşarken sakinleştirse ortalığı.
nin mektuplarını yazdığı masadan baksa .. yadırgayarak..
beauvoir..
hanımlar diye uyarsa sand ile woolfu..
austen seslensin mutfağa doğru. çay hazırlansın diye..
kundera.. çay içmenin dayanılmaz hafifliği diye inceden dalga geçse..

ocaktan kahve kokusu.. çay kokusu..
fırından ekmek kokusu..
sehpadan konyak kokusu gelsin..
şaraplarımızın üzeri tozlanmış..
peynir tekerleri  kabuklanmış olsun..
masada madeleineler dursun..
isteyen onu ısırıp çocukluğuna dönsün..

edebiyat ve müzik bana nasıl kapılar açıyor..
nasıl cennetler bağışlıyor..
sağolsunlar var olsunlar.....


12 Mayıs 2013 Pazar

anneler günü...


uyandı kadın..
ev boştu..
kalkmakta acele etmedi..
biraz oyalandı sonra kalktı..
kahvesini içti..
gitmek istiyordu ama arafta gibiydi..
anneler günü sorunsalı..
evde durup çocuklarının gelmesi beklemek ya da annesine gitmek..

buzdolabının üzerine not yazdı..
"anneme gidiyorum.. gelicem.."
kapıyı kitledi.. 
çıktı..
bu kez bahçe malzemeleri yoktu..yanında..
olduğu gibi öyle gidecekti..

yolda genç bir çiçekçi kadından çiçek aldı..
annesinin en sevdiği renk mor..
abisi mor sever.. annesi mor sever..
gözleri parlardı anne oğulun .. "mor severim" derken..
"mor ihtiras rengidir" derdi annesi bir de..

aynı onların kendisi doğmadan önce çekilmiş başbaşa resmini kıskanıp..
abisinin kafasını kıvırıverdiği gibi..
-daha fazlasını da yapardı da annesinden çekinmişti..
moru da onları birleştiren şey olarak görmüş ve aralarına katılabilmek istemişti..
morsever olmuştu..
sonra da mor gerçekten tutku olmuştu..

"mor çiçeklerin hepsini istiyorum" dedi..
çiçekçi kadın sararken "sarma" dedi..
"kabire götürüyorum..
saplarını iyice kısalt ama.. sırf çiçek kalsınlar.."

ne kadar borcum ddiye sordu..
genç çıçekçinin söylediği rakamı çıkarıp verdi..
kadın para üstü verince şaşkın baktı..
"ilk defa bir müşterim pazarlık etmedi ben de utandım..
kendim indirim yaptım" dedi..
gülümseyerek..

anneme götüreceğim bir şeyde.. pazarlık yapamam..
diye düşündü kadın..

arabaya bindi..
aynı yolu kaçıncı gidişim.. dedi..
19 sene dile kolay..
geçen gittiğinde kabirde yapacak hiç bir iş bulamamıştı 
toprak kabarık çiçekler bakımlı idi..

neler oldu bitti son zamanlarda onları düşündü..
nelerden söz etmeli neleri akıldan bile geçirmemeli.. onları düşünürken gelmişti..
parketti arabayı..

üff..
bu sefer ayrıklar vardı..
hem de çok..

elindekileri yere bıraktı..
başladı hem konuşup hem yolmaya.. 
titiz bir iş gerekiyordu ..
yarım yamalak yapılan şeylerden nefret ederdi saime hanım..
üstünkörü yapacaksan hiç yapma derdi her zaman..
çıplak elle..yoldu düzeltti.. 
ne bereketlisin ama ne bereketlisin dedi..
iki gülden birinin sarı sarı açtığını görünce.. 
"sarıdan nefret ederim" deyişi geldi de aklına .. 
bir an durakladı..
bu hep sarı mıydı..
ay sinir oluyodur..
ya da belki önüne sarı güller atılan kadın olarak ..
 sarı gül çapkınca hoşuna gidiyordur diye teselli etti kendini..

sonra gitti çeşmede duran mavi plastik ibriklere su doldurdu..
geldi yıkadı suladı suluğu doldurdu..
bir kaç kez gidip geldi..
mor çiçekleri ayak ucuna yaydı..

çeşmeden son dönüşünde..
anneler gününüz kutlu olsun dediler iki genç..
biri kadın diğeri erkek her ikisinin elinde birer kırmızı gül..
elleri doluydu tereddüt etti bir an..sonra..
üzerinmde hiç para yok dedi..
para istemiyoruz dedi delikanlı.. ısrarla uzatıyordu kırmızı gülü..
o zaman lütfen gelip kendiniz koyun..
hem gençleri çok severdi.. öğretmendi.. diye cevapladı..

geldiler..
kırmızı gülü bırakıp uzaklaştılar dileklerini yineleyerek..
o sohbeti srdürerek düzeltiyordu ortalığı..
"şimdi de  çok kapışırdık biliyor musun" dedi..
beğenmezdin sanırım anneliğimi.. serbest bulurdun belki..
yerdin beni..
hele de kız için..
okuluna kızardın herşeyine..
dinlemiyor işte..
anneler akıl olsa..
başa sürülmezler.. nasıl ben de seni dinlemedim zamanında..
o da dinlemiyor..
gerçi hakkını yemeyeyim son zamanlarda dinler oldu biraz..
ama öyle çok suç ortaklığı ediyorum ki..
onun geri ödemesi sanırım bu..

şimdi öyle zamanlardayız..
ortaklık dayanışması gerekiyor..
kadın dayanışması..

hem biliyor musun o çok akıllı hiç bana benzemiyor..
eminim seni de fethederdi..
ve sen olaydın eminim o da farklı olurdu..

cemal beye çok bişey demedi.. sessizce okşadı taşını.. 
az fazla su dökse.. 
iki atrık fazladan yolsa..
az biraz onunla da konuşsa..
hıh.. bi de bana ziyarete geldiğini söyler derdi annesi.. biliyordu..
sitemkar kadındı..
 
sonra pöti fetiye gitti bir de.
aynı datçadaki gibi bir sokak altta yerleşmişti onun da yeri...
pöti feti oğluyla torunuyla beraberdi..
onların babası dedesisin ama benim ana yarımsın diye sevdi taşını..
kabirinde  ekili yer örtücüden bir dal almak istedi iki üç yerden denedi..
zorlandı ..kopacaktı..
oysa köklemek istiyordu..
sakince..
"sarmanına götüreceğim" dedi..
bir sonraki.. pıt diye eline geldi köküyle..
götürdü saime hanıma.. pöti fetiden getirdim .. diyerek ekti..

sarı gülünden götüreceğim ona.. dedi..
bir  sarı tomurcuk vardı tek duran..
diğerleri üçer beşerdiler dallarda..
ona dokundu..
"onu bana vermelisin.. makasım yok"
tomurcuğu az çekince.. hemen geliverdi tomurcuk..
götürüp verdi pöti fetiye..
saime hanım gönderdi diye..

onlar yalnız çocuklar..
beraber büyüyen hemhal olan kardeşler..
ne biz.. ne de bizimkiler onlar gibi olamaz..
 hem kardeş birbirine hem arkadaş hem ana hem baba..

acık oturdu ayak ucunda..
kitabı duydun di mi.. cemal beye mektubumu..
ama sana da yazdım biliyorsun..
her yerde aklımdasın..
onu da biliyorsun..
dedi..

bir de nerden geldiyse aklına..
serde dik durmak kuyruğu dik olmak var olunca diye bişeylerden bahsederken ..
serde feministlik de var diye devam ederken..
 aklına geldi "sahi duygu da oralarda.. karşılaştınız mı acaba" dedi..
"iyi davran kadına.."
diye de tembihledi..

ayrılası yoktu ama eve de dönmesi gerekti artık..
demin kendisine kırmızı gül veren gençlerin önünden geçti arabayla.. 
ancak o zaman düşündü..
neydi ki bu..
diye..

sonra yine üstü başı çamur..
yine dağınık..
evine doğru sürdü..

eve varmak üzereyken telefonu çaldı..
nerdesinnn...
diyordu kızı..
"anneme gitmiştim iki dakkaya evdeyim"..
"tamam ben de iki dakkaya evdeyim"..
Image Hosted by ImageShack.us

10 Mayıs 2013 Cuma

selginim iki yazar bir öykü demiş.. haşa bir yazar bir gariban blog yazari bir öykü diye başlık atasım var.. canıtın duy sesimi..

selgin G B kısaca anlatmış ben uzunca anlatayım..
edebiyat haber sitesi bir süredir bir proje gerçekleştiriyor..
bir video koyuyor ..
siz de ona bir öykü yazıyorsunuz..
kabul şartlarına uyduysanız yayınlıyorlar..

selginim gebem .. daha önce katılmıştı.
ben çok beğenmiştim..
bana bir dahakine sana da haber vereyim dedi..

edebiyat haber benim de feysbukta takip ettiğim bir sayfa..
bir baktım yeni projeyi anons ediyorlar..
havada uçusan elele ya da  ne deniyorsa o çıkıntılara işte onlarla tutuşan aşık bi çift ahtapot..
laf aramızda filmi izlemiş ve beğenmiştim.. 
çok güldüm bu ironiye..
saime hanımın yetim hırsızlığa çıkmış.. ay erkenden doğmuş lafı kulaklarımda çınlayarak.
açılımı şansa bak olan  bir mesaj attım..selgine 
.
o daha serinnn bi kadın.. aşk var bunda dedi bana uymaz..
ehi.. bana hiç uymaz..

ama bu yazışmadan sonra.
düşünürken aşk ve kaybedilişi.. faktörler.. çabalar..  
mısır patlatıyodum o sırada.. hbç ile çekirdeğe.. 
derken birden bir kurgu oluverdi..
artık büyümüş çocuksumun mısırını verdim oturdum aklıma düşenleri yazdım..

az bişi..
ve topu paslaşır gibi.. ucu açık yerinde..
/zira ben devam etsem ne olacağı pek belliydi bana göre..  
masalların sonu gibi.. ve sonrasında sonsuza dek düşünüp kaldılar şeklinde /
bundan da bişey çıkarabilir dercesine.. 
kalemine klavyesine satırlarına bayıldığım selgin'e gönderdim .. 

ehi.. cevap geldi..
bir bölüm yazmış.. o arada ben romaya  gitmiştim..
meğer o da karadenizlerdeymiş..
/tam zamanı interneti seviyorum  demeinin ey okur/
yatağımın üzerinde makyajının son rötuşlarını yapan çekirdeği beklerken gördüm gelen kısmı..
başladım telefondan yazmaya kendimce devamını..
çekirdek de meraklandı ve geciken kendisi değilmiş gibi..
çemkirdi de hatta biraz..
napıyosun iki dakkada diyerek..
onu gelen yazıyı ve kendi gönderdiğimi okuyarak sakinleştirdim.. 
pek beğendi..

sonra selginimden geldi devam.. 
meğer aslında tümünü yazmış son bölümün ama bana sadece bir kısmı gelmiş..
araya benimkini yeniden katarak  şekillendirdik..

ay çok eğlendik..
ama aynı zamanda sonucu da beğendik sanki..

tadı tuzu yazısı tarzı bunca farklı  ama görüsü..
etiği.. aklı sağduyusu benzer iki kadından bir öykü çıkardık ortaya ..
buyrun..

biz size okutacak kadar beğendik.. umarım siz de beğenirsiniz..
efen'im.. 

videoyu izlemek için.. tıkkk

öykümüz ise.. buyrun budur..
italikler benim.. düz ve imla kurallarına uygun olanlar selginim gebem'indir..



PATLAMIŞ MISIR

mısırların patlama sesi azalınca kapattı altını tencerenin..
mısırları raftan aldığı iki porselen çukur kaba boşalttı..
çocuklarının kahkahalarla güldüğü salona girdi..
kanapede yayılmışlardı..
ekranda hızla hareket eden iki animasyon ahtapotu izliyorlardı..
tam ortalarına yerleşti..iki eliyle iki yana mısır kaplarını uzattı..
kızı mavvv diyerek kaptı kabını..
 hemen ayaklarını karnının üzerine yerleştirdi..
oğlu yine dalmıştı filmin içine.. 
bir kaç kez seslenince duydu annesini..


ahtapotlardan biri diğerini kurtarmak için çabalayıp duruyordu ekranda..
arabadaki buz kutusundan kurtarmış ama denize varamadan yine yakalanmışlar..
bu kez telefon tellerine kadar zıplamışlardı..
ama  bir oh diyemeden bu kez de martı kaptı teldekilerden birini..
diğeri.. bir an baktı uçurulup götürülen sevgilisinin arkasından..
çizgi ahtapot suratında yıkılmış bir ifade ile .. hayat zor der gibi bakıyordu..
derken yine harekete geçti..

ne zaman vazgeçtik birbirimizi kovalamaktan..
her koşulda beraber olak için zorluklarla başetme gücümüz ne zaman bitti tam olarak..
martının sevdiğimizi kaptığını bile farketmemeyi nasıl başardık..
diye düşünürken..
filmden uzaklaştı kadın..
 sağ eli ile kızının minik ayaklarını okşarken..

O sırada adam, iş yemeği bitiminde müşterilerle vedalaştıktan sonra barda yerini almıştı. Uzakta, deniz kenarında bir şehirdeydi. Günün yorgunluğu olanca ağırlığıyla omuzlarına çökmüştü.Telefonunu sessiz konumundan çıkardı. Cevapsız çağrı olup olmadığına bakarken kaşlarının yukarı doğru hareketiyle alnında oluşan kırışıklıklar hayal kırıklığını anlatıyordu. Tezgahın ardında barmen ona doğru yaklaşıp önüne bir bardak altlığı koydu.

Barmenin “Ne içerdiniz sorusu?” bir bakıma içinde ihtiyaç halinde sohbet arkadaşlığı vaad ediyordu. Telefonunun ekranı kararırken kafasını kaldırıp “Viski,” dedi. “Tek buzlu.”

Barmen önce viskiyi sonra da tezgahın alt rafından hazır çerez tabaklarından birini çıkarıp önüne koydu. Adam dalgın hareketlerle eli fıstık kabuklarının arasında dolanırken yanına gelen kadını sırtına dokunan ince, zarif elin varlığıyla fark etti.

“Zor ve uzun bir gündü değil mi?” diye sordu kadın eliyle barmene işaret ederken.

Adam, evet, anlamında kafasını salladı.

Kadın, adamın önündeki bardağı işaret ederek, aynısından istedi. Adama yaklaştı. “Sonuçta istediğimizi aldık ama değil mi?” diye sordu.

Adam dudaklarına iğreti bir gülümseme yerleştirerek “Evet. Oldu. Bundan sonra önümüz açık.”

Kadın bar taburesi üzerinde bacak bacak üstüne atınca eteği biraz daha yukarı sıyrıldı. Elini adamın elinin üstüne koydu. “Çok çalıştık. Çalıştın.” dedi. “Büyük ödülü hak etmiş olmalıyız.”

Adam  uzaklara gitmiş gibiydi. Ani bir hareketle yerinden kalktı. Kadın şaşkındı.

“Bana biraz müsade eder misin?” dedi, kabalığını hafifletmek için.

Kadın az önce adamın eli üzerindeki elini, yana doğru açıp omzunu hafifçe kaldırışıyla, ne yapmamı bekliyorsun ki, demek istiyordu.

Adam elinde viski bardağı ile terasa çıktı, telefonunu kulağına götürdü. Uzun uzun çaldırdı.

kadın tam kızının odasından çıkarken telefonunun çaldığını duydu..
kapıyı yavaşça cektı.. 
merakla telefona dogru koştu.tam ulaştıgı anda sustu telefon..
bir cevapsız arama gorunuyordu ekranda sahipsiz..
göstere tıkladı..
Aşkın yazıyordu ekranda..

kocasının adın ılk kaydettıgı zaman.. 
ne cok gulmuslerdı..
"ee hem aşkınım hem Askın’ım" demıstı ..
hafif ukala bır kaş kaldırışıyla..

şımdı sadece "Aşkın aramış" diye düşündü..
telefonu yavaşça bıraktı komodinin üzerine..
keşke yetişseydi..
"İyiyiz.. Çocukları yatırdım.. Selam söyle .. iyi geceler" 
gibi sıradan cevapları daha kolay verebilirdi..
oysa kendisi aradığında…
bir giriş cümlesı gerekecekti.. 

aramadı..
telefonu bırakıp..
oğlunun odasına gitti.. " Hadi bakalım yatağa" dedı..
"Babam ne zaman gelecek" dıye sordu cocuk..
"Arayıp da hem iyi geceler demek hem de sormak ister misin.."
"Süper" diye sevindi çocuk..
hemen telefonu getirip oğluna verdi..
kendisini de yatak örtüsünü açmak..
ortada dağılmıs kitapları oyuncakları toparlamakla meşgul etti …

Telefon açılmadı. Bir an gözünün önüne çok tanıdık bir görüntü geldi. Karısı kanepede kıvrılmış yatıyordu, üstüne aldığı battaniye kaymış, aşağı sarkmıştı. Sol eli yanağının altındaydı. Saçları sağ yanağının üzerine dağılmıştı. Uzanıp  saçlarını kulağının arkasına almak istedi.

Bardağını dudaklarına götürerek kovaladı tüm bunları. Çok eskide kalmıştı. Hızla evden ayrılmadan önceki gün yaşadıkları kavganın parçaları üşüştü beynine.
Yarım dönerek içeri baktı. Oradaydı, barda oturuyordu. Sağ omzunu hafifçe bara doğru eğmişti. Bluzunun sırt açıklığı biraz daha derinleşmişti sanki. Telefonuna bir kere daha umutsuzlukla baktı.
Mesaj ekranına “İyi geceler. Sabah çocuklarla konuşmak için ararım,” diye yazarken aslında kararını çoktan vermişti.
Bara döndü. Barmen, “Devam?” diye sordu. “Hayır,” dedi. Kadın beklediği gibi inanmaz baktı.
“Ben sabah uçuşumu erkene alacağım, kahvaltıda evde olmak istiyorum. Sana iyi geceler,” dedi.

kadın itiraz edecekmiş gibi yerinde dikleşirken..
telefonu çalmaya başladı..


Image Hosted by ImageShack.us

5 Mayıs 2013 Pazar

hava güzel.. pazar..önüme atlayanları not edeyim bari.. gerçek dünya olsun.. canıtın ..


eh bien şu anda.. evimdeyim..
karşımda teve açık.. ve altı süper seksi sekiz pek'li erkek bir kadına 160 metre karelik bi giyinme odası tasarlıyor yapıyorlar..
ayakkabıları kasa kapısı gibi bir kapıyla girilen bir odada..

evet..
canım çekmedi hayır.. ne o kadar giysi ne de görüntümle öyle meşgul biriyim..
giyinmeyi soyunmayı severim ama..
bu bir iş değil..

vaktimi almamalı..
 yalnız sosyete güzelinin kocası bi sevindi bi beğendi karısının odasını ve karısının mutluluğunu..

ben meyllerime bakıyorum ve haberlere..
ve feysbuka..
bazı kadın arkadaşlarımın duygu durumu stabil değil..
diğerleri kendini dışarı atmış..
kimi ailesiyle..

aile demişken benimkilerden birisi..
istanbul dışında çadırlı bişeylere katılıyor..
diğeri giyiniyor çıkacak az sonra..

ben ben de çıkacağım..
ufak tefek çıkacağım..

çekoslavakyada..
kaya tırmanışı yapabilmesi için..
tekerlekli sandalyedekilerin..
bir düzenek kurulmuş..
en az giyinme odası programı kadar uçuk görünüyor..
hemen arkasından ayaklarımız yere bastıracak haber..
tıp öğrencileri adanada tarım işçilerine sağlık kursu vermek istemiş..
jandarma engellemiş..

evet.. şimdiyere döndük uzay üssü alfa.. her şey kontrol altında..
ben şimdikendimden bi kaç tane yapıp bir sahil bulup.. orda üstüste duacağım..
sahilde taş olasım var..
yine yeniden.. hem de koruma altında olasım var.. ne olsa..
yüzyıllar içinde oluşabiliyor bir sahil taşı..

Image Hosted by ImageShack.us

2 Mayıs 2013 Perşembe

eboplar .. ekoklar.. a=c b=c ler.. martılar canıtınlar ve yalnızlık hakkında..

kafamdan çok şey akıp gidiyor..
kafam sözcüğüne kızmıştı dilek hocam..
aklımdan desem..
ama işte benim aklım kafamda..
ve karışık aklım..ve kafam..

ordan oraya zıplarken yolunu kaybetti..
o yüzden yazıyorum..
çünkü bilmediklerimi bildiğimi.. 
kaybettiğim akıl silsilemin yolunu yazarken bulabilenlerdenim ben..

size de okuyup eziyetlenmek.. 
bloğa da sırtında bu yükü taşımak düşer.. 
blog bu işten kaçamaz..
ama siz şimdi terkedip kurtarabilirsiniz kendinizi..

öyle çok isyan edilesi.. 
kızılası.. vura vura dövüne dövüne verdiği acı ve keder.. 
neredeyse akıtılamayacak şeye tanıklık ediyoruz ki..
ve iki yüzlülüğe ve aptal yerine konulmaya..
uğruyoruz ki.. 

eskiden bilmez duymazken.. fırtınanın tam ortasında bile daha sakin kalırdık..
tercih ediyorum zamanında kovalana kovalana.. taksime yürümeyi..
bugünkü yürüyüşleri ya da onları yorumlayanları izlemeye..
daha güvenliydi hayat..
kendi yaşamım kendi ellerimdeydi..

yaşam bir matematik işlemi.. denklemi değil elbet..
her boyutu ve her yüzeyi iyi ve hoş değilse.. tadını alarak yaşıyamıyoruz..
 sadece kişisel eksiklikler ya da yaşananlar değil..
dünya vatandaşı ülke vatandaşı şehir yaşayanı .. meslek grubu.. hemcinsler..
herşey bağlıyor insanı..
 dolapta yaşamıyoruz..
dolanımdayız..
sürtünüyor.. akıyor değiyoruz birbirimizin yaşamlarına..
elektron alış verişindeyiz daima..

bunca haber ve haberleşme sistemi içinde akıldan ve dolayısıyla kafadan geçenler..

eğer şefkat duygusu .. 
empati olarak amerikalılaştırılıp.. 
yabancılaştırılmasaydı.. 
hala birbirimize şefkat gösterebilir miydik..

bu hissettiğim şefkat duygusunu taşımayan insanlar ile anlaşamadığıma göre.. 
kendimi herhangi bir yolsuzluğa karşı çıkan herhangi bir gruba ait hissedebilir miyim..

ortalıkta acı veren şeyler yaşanırken .. 
ağız tadımız kaçıyor diye.. 
kendimizi korumaya başladık evet.. 
ben de kaçınıyorum bazı söylemlerin kulağıma gelmesini engelliyorum da..
bazı büyük olaylarda içimde oluşan kocaman hofff duygusunu nerde nasıl tüketeceğim..

liberal ve demokrat olduklarını söyleyenler.. 
bazı söylemlerinin kulağa akla ne kadar faşist geldiğini biliyorlar mı..

hayvan severlerin et yemezlerin ve tüm "bir şeye" değer verenlerin.. 
değer vermeyi bildiklerine göre .. 
herşeye nasıl sırtlarını döndüklerini dönebildiklerini bana anlatabilecek kimse var mı..

kelebek etkisi diye dudaktan dudağa dolaşan şeyin içini içeriğini anlayan var mı...

parmak göze girmeden ya da odun kafaya inmeden önce.. 
akıllı insanların konuşmadan durmaları .. 
ancak sonra tepki verip tepkilerine çok yandaş buldukları için.. 
benim onlara kızmam .. 
kötü bişey mi.. 

yoksa.. onların suskun zamanları hainlik mi.. 

tüm bu   sorulardan anlaşılacağı üzere. .. 
kendimi çok yalnız hissetmeye başladım..
geçenlerde patron.. 
o istanbullu dedi yalnız hissettim birden.. 
etrafımdaki herkesin bir memleketi memleketlisi var.. 
bir ben.. istanbulluyum deyince.. derin soruşturmalara mazruz kalıyorum.. 
aslen.. nerelisin 
onu boşver de anan baban nereli..

sonra her kim olursa olsun birinin canı yandığında..
 etrafımdakilerin çoğunluğunun.. 
o canın karşı tarafından söz etmesi.. 
bu da beni yalnız kılıyor.. 
kavramların zıddı önemlidir.. insanların değil..
esmer acı çekerken.. 
hee o da hep sarışınlarla dalga geçiyordu bakalım görsün şimdi diyenler.. 
canımı yakıyorlar benim..

eskiden insanlar insana değer verirdi .. 
insanın insan olmak için verdiği emeğe.. 
öğretimden faydalanmak için gösterdiği isteğe..
 iyi davranışı görünce alıp kendine de katma çabasına.. 

şimdi çaba salaklık.. 
o yüzden olduğn gibi.. bildiğin gibi.. 
dangır dungurluğunla ol'maya çalışanın da ol'muşun da tepesinde.. 
kim gibi olunmak istenen kişi..
yaşamın kriterleri ne.. herkes biliyor artık..

çalışan üreten.. değil.. 
yolunu işini bilen.. 

sırtına geçirdin mi herkesteki gömleğin bir üst modelini..
 insanlıkta da terfi etmiş sayıyorsan kendini..
dün bi arkadaşım ..
 "oğlum bana .. bu senin gösterdiğin şeye şaşırmıyorum da anne ben senin hala şaşırabilmene şaşırıyorum dedi".. diye anlatıyordu..
ben şaşırmıyorum ..

bir başka arkadaşım da "ben artık yaşantıma sıkıntılı hiç bir kişi ve şeyi almıyorum.. hatta atıyorum öylelerini "dedi..
ne güzel..
onun adına ben çünkü bunu hainlik sanıyorum hala..

bak notlar almak ne çok işe yarıyor..
kanat atkaya mesela.. 
demiş ki.. 
taksimi filan bırak ta 
sen ahmeti biliyor musun 
çocuk işçi ahmetin. iş kazası ile kadası preste ezilince.. 
patronu trafik kazası geçirmiş bu diye hastaneye bırakıp kaçışını yazmış..

sonra 8 martta kırmızı güllerle kutladığımız kadınlar günü var ya hani.. 
amerikada bir yangında yanan kadınlara adanan sekiz mart.. 
eh işte daha yeni.. 
uzakdoğuda yanmış bir fabrika da yine.. 
en güvensiz şartlarda çalışanlar ucuza çalışanlar ölmüş duydun mu..
hangi markalara bulaştı ki kanları onların..
hangi markalar bu sene üretimi pahalıya geldi diye bu ölen işçiler.. yanan ürünler nedeniyle..
 ne kadar zam yapacağını düşünüyor..
kırmızı rujunu sürmüş.. kadın haklarını dibine kadar kullanan bir sürü ürün müdürü..

afgan kız öğrenci eğitim hakkım .. 
konuşma hakkım.. gezme hakkım var diye yazınca bloğunda.. 
taliban tarafından kafasından kurşunlandı ya.. 
şimdi düzeldi de.. aynı durumdakilere ses oldu..

dilan kafasına yeyince gazın kapsülünü.. acaba.. 
hazır düzelmiş de.. 
çok sevindim..
başka ezilenlere ses olur mu ki..
ben her ses verene yetişebilir miyim ki..

peki.. 
de bakalım blog..
duydun mu sen..
az kalsın işten işçi çıkarma stratejisinin püf noktalarının seminerini düzenliyormuş devlet..
he..

toplumun bireyi.. bireyin toplumu suçlaması.. 
görev ve duyguların havada uçuşup durması.. 
ama el yakan kor gibi kimsenin alıp sahiplenmemesi..
canımı yakıyor..

birşey görüyorum.. 
dönüyorum yanımdakine.. 
bak diyorum görüyor musun.. 
ama gelen cevap her zaman canımı yakıyor..
ben a cephesine  bunu reva görmüşler dediğimde..
cevap hıh b cephesi  olsaydı kimse bişey yapmazdı.. 
dediklerinde de üzülüyorum..

a ve b ve c ve ben 
hepimiz temel haklarımızla birbirimize bişey dayatmadan dayatılmadan yaşayamaz mıyız..
ekoklarda.. eboplarda.. olmaz mı ?? 

her cevaba her söyleme itiraz edecek.. 
benim hak anlayışıma uymayan bişey bulunuyor illa ki.. ait değilim.. 
ama ait olmamaktan suçlu hissediyorum kendimi..
azınlık bile hissetmiyorum .. artık sadece yalnız hissediyorum..

buna rağmen deli bu gönlüm seviniveriyor..
uzun süredir dişe dokunan hiç bir şeye değinmeyen .. 
suya sabuna dokunmayan.. 
eğitimini birikimini abidik gubidik harcayan   birisi doğru analiz edince.. 
neyi mesela.. kırmızı ruju yasaklayanları.. ve tepki veriverince.. 
seviniyorum..

birilerinin alkolü yasaklamaya kalkmasına kızarken..
 ama alkolün de en usulsüz satıldığı ülke burası dediler mi..
 onu da evetliyorum.. 
doğru.. 14 yaşındaki çocuk'sun her biri büyük rahatlıkla alıvermişlerdi.. tekel bayiinden içkiyi..
evet kötü anne ben bunu baya sonra farketmiştim ne var. 
sanki herkes.. çocuksunun yediği her haltı biliyor mu..
 biliyorum sananlar.. şaşarım aklınıza.. 

ama işte biz ergen olmayanlar zaten yaşamı düzenlemesi.. 
yaşamın düzenini koruması ve yaşamın düzeninden kayif alması gerekenler..

benim aklım da kafam da çok karışık.
saplar samanlar hepsi karışık..
içimden gelmiyor .. yaşamın keyiflerini yaşamak..

böyle..

yeni bir laf duymaktayım sağdan solda..
"hiçbirimiz..  hepimiz kadar güçlü değiliz.."
güzel. iyi ala hoş.
ama ben o "hepimiz" içinde yerimi bulamamaktan korkuyorum zaten..

kişisel acısını.. diğerlerinin acısı kadar önemseyen.. 
ve acı karşısında şuurunu kaybetmeden mantıklı tepki ve tutum sergileyenler..
gelin ve beni bulun lütfen..
çok yalnız hissediyorum kendimi....


Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin